Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=iIGbdeXeijk”> Teke Tek Kanalının Tarih sayfalarında Türkler (Prof. Dr. İlber Ortaylı) videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için tıklayınız.
Peki Cengiz Han ve Timur. Cengiz Han’ı Moğol diye biliyoruz. Timur ise, Emir Timur ise… Timur’un Moğol olarak bilinmesi tabii ki realiteyle alakası yok. Fakat Timur’un kendi şeysidir. Cengiz Han’a kendini bağlamalıydı. Nasıl olduklarını, nereden olduklarını kendi de farkında değil. O sıfatı benimsiyor. Bunun gibi bir şey. Bu çok yaygın bir şeydir. Mesela bugün Volga boyundakilerin, Kafkas’ın kuzeyindekilerin……çoğu kendine Tatar diyor. Bunlardan bu Kazan bölgesinin insanları, yani Tataristan Cumhuriyeti’nin takımı……uyandılar. Hayır biz Tatar matar değiliz, biz Bolgarız dediler. Bulgar hanlığı var orada, Bulgarlar diyor. Bir şekilde onlar da böyle Kıpçakız falan dese o büyük kabil bilmiyorum. Ama belli bu çünkü Tatar çok açık bir şekilde bir büyük Moğol kabilesinin adıdır. Ama o büyük Moğol kabilesi de çok büyük değildir. Çünkü Moğollar her zaman sayıca küçüktüler, azdılar. Türklerden az mıdır Moğollar? Türklerden azdılar, evet. Yani Türkler hepsi bir araya gelince daha kalabalık ediyorlar ve onların peşinde gidiyorlar. Şimdi bu büyük bir problem, büyük bir problem bunu kabul ediyorum. Ama hâkimiyet için bizde iki teori vardır. Bunu Halil Hoca çok iyi yazardı. Ya dinastini Oğuz Han’a götüreceksin, o muhtemelen methedir tarihteki, efsanevidir. Oğuz Türkmenleri buna inanırlar. Veya da Cengiz Han’a dayanacaksın, o efsane zaten yaşıyor yani o var. Şey, Muhit itibariyle ve iddiaları, coğrafi iddiaları itibariyle Timur tercih etti Cengiz Han’ı. Ve koskoca Hanlar Han’ı hiç böyle bir ünvan falan kullanmadan Emir diyor yani. Peki onu kendine Cengiz’e bağlayamadığı için mi kullanmadığını?
Hayır, Cengiz’in de anadı oluyor. Damadı oluyor. Damat ama kendi kanbaya yok. Anası da değil, prenses almış, oradan damat. Ve çocuklar zaten Cengiz’i diyor gidiyorlar. Mogolca’nın biliyorlar, uğraşıyorlar, öğreniyorlar. Farsça çok daha iyi biliyorlar. Ama Türkçelerini de biliyorlar. O Babür mesela muhteşem bir adam. Yani Hintistan İmparatoru olan Babür muhteşem bir adam. Peki mesela Timur’un devletinde konuşulan resmi dil ne? Türkçe konuşuyorlar, Farsçayı sık sık şiir okuyorlar birbirleriyle. Hani bizim takımda şey gidince İngilizce konuşuyor ya İstanbul’un kibarları sık sık. Ondan sonra efendim’e söyleyeyim, Mogolca da konuşuyorlar böyle. Ama devletin dili, ordunun dili Türkçe. Devletin dili Türkçe. Bu böyle, bu çok açık. Ve hatta kendileriyle gelen Türkler var Hindistan’a yerleşen. Maalesef bugün oranın en zengin değil, en fakir köyleri o. Diplomatların falan raporları da var. Delhi civarında hepsi. Ve Timur’un torunu Babür öldüğü zaman kendisini Afganistan’a Herat’dan aktettirdi. Çünkü Herat o zaman kendileriyle dolu bir şehirdi. Yani bu çok açıktır. Onun için bu kendilerinden ileri gelen bir şeydir. Ve o Hintliler de bunlara Mughal demişler. İngilizlerin de tam arayıp bulamadığı bir tabir bu. Yani Mughal, Mughal Safindi’ye falan diye. Bu kabahat oradan çıkıyor. Yani niye kimse kalkıp da Osmanoğlu’nun soyuna mesela İranlı, yok bilmem, Mogol, yok Tatar falan demiyor, demiyor. Yani çünkü adam kendine öyle dememiş hiçbir zaman. Bu kadar açık. Ama Timur demiş onu. Onun için de tartışmadan gelmiş. Peki buradan baktığımız zaman Babür İmparatorluğu da bir Türk imparatorluğundur. Babür’ü yönetenler imparatorluğu. Yöneten asker sınıfı Türkler tabii. Ama o koca Hindistan’da zaten eriyip gidecekleri bir gerçektir. Nitekim’de gittiler. Hiç son şeye baktın mı ricaline Babür’ü iler imparatorluğunun? Başta hükümdar olmak üzere kavruk bir Hintli adam yani. Bütün imamlarlar, şeyler, vergi memurları, bütün asker reisleri, komutanlar falan. Hepsi öyle yani. Ve ne de güzel minyatürler var. Karakterleri ve renkleri veren bizdekinden çok iyi. Onlara minyatürden çok resimlemek daha doğru belki. Yok, yok. Yok, tabii, tabii. Yüzünü veriyor, yüzünü. Basmaya suretini veriyor yani. İfadesini veriyor ya. Ben bayıldım. Delhi Müzesi dolu bunlarla. Ve hiçbirinin de doğru düz bir reproduksiyonu yok. Yani o Hintlilerin nelerdir, parlak nerede, geri olacaklarını da Allah biliyor. Yani işte o da bir üçüncü dünya özelliği tabii kalan. Fakat mesela İran’ı andırıyor. İran minyatürünü çok andıran şey de var. E, İran kökü yani. Şunu açıktır.
Fars medeniyeti. Ölmüş bir medeniyet değil ve bize çok şey öğretti. Yani Batıllar için Yunanistan, Yunan medeniyeti neyse bizim için de odur. Fars medeniyeti. Hatta bizim dini bilgilerimiz, dini alışkanlıklarımız onlardan gelir. Yani öyle birtakım arkadaşların dediği gibi Arapları tanıdık. Kutay’da bir Müslüman, hemen Müslüman olduk, bekliyorduk zaten. Yok öyle bir şey. Yok öyle bir şey yani. Bütün tabirler falan o. Peki safavi devleti mi, Türk devleti mi? Safeviler Türk devletidir. Hatta Türkmen devletidir. Ve çok ilginç bir şey, kalıplar çok benzer. Biliyorsun, Uzun Hasan, Pontus Rum imparatorunun……şeysiyle evlidir, kızıyla evlidir. E, oradan gelme prenses de şeyle evlidir. Şeyh Haydar’ın soyuyla, Şah İsmail-i Safevi öyle gelir. Yani Roma imparatorluk kanına sahipti. Tıpkı Muradovi Davet’in yerli bir… Bu çok önemli bir şey bu. Yani çünkü buna dikkat ediyorlar. Mesela Yaroslav, değil mi? Şey yapmak istedi. Büyük Künez Yaroslav buna çok dikkat etti. Vladimir aslında Hıristiyanlığa döndü, vaktiz ettirdi Rusları. Bizans prensesiyle evlenmek istedi. Vermediler, vazgeçtiler. Kefe’ye saldırdı. Kırım’a saldırdı. Orayı şey yapınca, her sona ele geçirince tehditle geldi prenses. 3. İvan 15. asırda İstanbul’un düşmesinden sonra……yeğenle evlendi, Sofia Palaiolo günayla. 100 kiloluk, 150 kiloluk bir şişman bir kadın o. Geldi. Çocuk olmadı ondan ama ondan evlendi o. Evlendi ve bu bir nevi orayla akrabalık. Çünkü ondan sonra misyon değişiyor. Bizans’ın, Roma’nın misyonunu biz taşıyoruz. Rimsky Krov, değil mi? Rimsky Krov. Ve 3. Roma’yız diyorlar. Öyle teoriler var. Bu el an tartışılan bir şey. Ne kadar ciddiyetle o zaman. Onlar birçok Roma, Osmanlı birçok Roma. Teorik olarak biziz. Biz Roma’da diyoruz kendimize. Ve biz realitede daha yakınız Roma imparator. Şimdi bazıları da Roma’yı şey zannediyorlar. Ariveederçi Roma zannediyorlar bizde. Roma tarihini müesseselerini öğrenmeyen bir adamın……Osmanlı tarihini kavraması mümkün değil. Osmanlı devlet yapısı kavraması mümkün değil. Zaten dünyayı kavraması mümkün değil. Ve Romalılığın Hristiyanlık’la ilgisi de o kadardır aslında. Evet, Hristiyanlığı resmen ihtas eden devlet odur ama……Roma aslında klasik medeniyetin bir romasıdır. Dinler halitasıdır. Her şeyden bir şey vardır. Onu bilmeliyiz. Her dilden, her kökünden bir şey vardır. Şimdi Amerika kendi Roma görüyor ya son 200 yıllık…
Bak o kadar da ucuzlatmayalım işi yani estağfurullah. Bütün normal meselen bu. Bütün kentlerini Roma büstubuyla donatıyorlar. Heykelleri, tütunları, binaları falan. Neden yapıyoruz? Şeyden yapıyor herhalde. Ne’dir o pülexi klasla falan yapıyorlar. Mettondan yapıyorlar. Yalnız Romalılar şey yemiyorlar da hamburger gibi şeyler yemiyorlar. Diğer düpedüz sefil şeyler yiyorlar. Sıçan yiyorlardı. Tamam, sıçanı pişirip yiyorlar. Bunlar sıçanın yediği eti satıyorlar. Bu açık. Hangi şirket olduğunu söylemeyiz. Reklama girer. Ama bir hamburger şirketi olduğunu söyleyebilirsin. Peki. O zaman Osmanlı’ya gelmek lazım belki de. Türklerin… Gelmek lazım ama aklıma bir şey geldi. Onu söylemiştim. Şimdi Osmanlı’dan önce de Anadolu’ya……İtalyanlar, İtalyan devletleri, bugünkü İtalya’daki devletler… Evet, yani Osmanlı Beyliği’nin ilk raporları Halil Hoca’nın kullandığı……kullanmayı akıl ettiği gibi çünkü yaşı başı hicabı. Böyle bir konumu vardı. O zamanki Türkiye’nin dışarıyla teması fevkalade azdı. Sen bilmezsin onu. Ben Kıbrıs’ın dilini olduğum için… Bunu diyorsam 50’lerden bahsediyorum. Halil Bey babamın dostu. Biz ailece. İşte konuşuyorlar, ara sıra kulak veriyorum. Ya falan diyor babam. Kefe diyor mesela, yazamazsın tarihini İtalyasız diyor. Hoca, onu anladım. Aklımda o. Anlamadım da aklımda. Tabii sonra anladım neyi kastettiğini. Halil Bey çok İtalyan kaynaklarına düşkündü. Ve ömrünün artık olgunluk çağında İtalyanca’yı iyi öğrendi. Sırf onlara ve i-makaleleri… Kaç yaşındaydı? 60 yaşında falan mı? 60’a yakın İtalyanca öğrendi. Bununla tabii arşive gitmiş değil……fakat İtalyanca makaleleri rahat okumak için. Sebep de çok açıktır. Yani şeyleri İtalya’dan çıkan vesikaları……o tip neşriyatı rahat okumak için arşiv yayınlarını. Ve mümkün mertebe İtalya tarihine girebilmek o dili kullanarak. Çok açık bir şey. Yani onun için Osmanlı’nın ilk yüzyılı için……İtalyan arşivlerini çok iyi kullanan biri. Bunu mesela akıl etmediler öbürleri o kadar o tarihte. O çok önemli bilgiler getiriyor. Buna bakmamız gerekir. Tabii ikincisi geç nizans dediğimiz. O şimdilik o dönemi işte şeyler kapatıyor bizde. Müteveffa Economidis. Zaharyad’ın, Elizabeth Zaharyad’ın kocasıydı bu. Ve Elizabeth Hanım tabii, Zaharyad’ı. Ve işte Melek gibi bizdeki, onun belki yetiştirdikleri……bir kadro yetiştiriyor. Bunlar yani şey yapıyor, delil başı. Bunlarla uğraşıyorlar.
Yani bu geç devir Bizans’ı, onun kendine hasta bir lehçesi var. Her şey Perikles devri yunancası gibi kalacak değil. Bugünkü gibi olacak da değil. Bunu halletmeye çalışıyorlar. O bir devirdir, ona bakılacak. Farsça falan artık burada şeyde kalıyor Türkçe, Mürkçe. Yani tek başına yetmez. Peki Osmanlı’nın tarih sahnesine çıkmasından evvel de……bu bölgenin adı Türkiye değil mi? Bu bölgenin adı Osmanlı’dan önce Selçukiler dolayısıyla Türkiye oldu. Ondan evvel de Türk yoktu zaten. Biz demedik öyle. İtalyanlar dediler ve haklı da dediler. Biz demedik yani. Biz Roma diyoruz buraya. Rum demek, Yunanlı demek değil. Roma. Peki Osmanlı geldi ve tarih sahnesi. Peki ondan sonra Türklerin tarih yazımında……tarihi yazmak konusunda bir gelişme görüldü mü? Yoksa Türkler Osmanlı zamanında da tarih konusunda hep geride geldi. Kendilerini anlatma, kendilerini anlama……çevirlerini anlama konusunda hep yetersiz mi? Valla bizde tarih tamamıyla bir devlet gereği olarak düşünülmüş. Yani resmi tarih diyorlar, ondan alakası yok. Bir vakay-nüvis yani, tarihçisine müverrik değil de vakay-nüvis diyen bir zihniyet var. Bu doğru bir zihniyet. Biri oturuyor, evrak ona teslim edilebiliyor. O güvenilir bir memurdur. Ve oturup günün tarihini tutuyor. Bu çok açık. Müverrik, sonradan biz demeye başlıyoruz o tip adamlara. Yani müverrik lafı ondan sonra oturuyor. Kelime eskidir. Fakat bizim kendi vakay-nüvislerimize müverrik dememiz sonraki bir olaydır. Çok uzun bir zamanda tavarih tarih yanında vak’a diye mesela, vakay-nâme falan diye geçer. Yani başlıklar hep bundan ileri geliyor.
Tarih lafı ondan sonra geçiyor. Size arz ettiğim gibi Cevdet Paşa bu devletin, bu memleketin ilk tarihçisi değil. Yani işte bir peçevi var çok rahat okunabilen, bir naima lezzetine doyulmaz. Ama hakikaten muasır tarihçi, çevirdiğin zaman falan tadıyla okunabilecek olan zat Cevdet Paşa’dır. Cevdet Paşa’nın tarihi de 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması ile işte doğrudan doğruya 2. Mahmud Dönemi’nin sonlarını içeren bir şeydir. Tarih anlayışına sahiptir. Aşağı yukarı demek ki bir 50 seneyi geçiyor. Fakat bunun içinde devamlı böyle istirdatlar var, dışa kaymalar, çerçeve yazılar ve bir dünyayı ele almalar var. Yani o onun öncesinde çok… Ve adam hakikaten dahi. Yani mesela bir Strelitz’lerin, şimdi yeniden yayınlıyorlar onu bazı arkadaşlar. Strelitz’lerin kaldırılması tüfekçi sınıfının büyük Petro tarafından. Bizimkinden aşağı yukarı bir asır önce. Ve şey hemen problemi keşfetmiş ve anlatıyor. Efendim diyor Strelitzler, tüfekçi takımı diyor, isyankar falan, Rusya’nın sırtında bir ur idi diyor, sırtında bir ur kesip alıyorsun bitiyor. Beriki Yenişeriyse devlet-i Aliye’nin kalbinde bir seretan idi diyor. Seretan biliyorsun akrep, kanser. Yayılır böyle, metastas yapar. Ve dolayısıyla birtakım kurumları yenilemek gerekti. Yani mahalledeki karakoldan vergi toplayan memura kadar. Yani değiştir Allah değiştir. Çok zor bir şey tabii ve 25-30 sene devlet maalesef ordusuz, askersiz, maliye teşkilatsız çok eksik giderek bu işi şey yapabildi yani, tanzimat dönemi onun için çok önemli. Tanzimat bile tam halledemedi yani bir kısmı onun cumhuriyete kadar sürdü o ektik. Bitti Ali Aydan, türkü gidiyor yani. Peki İcber abi şimdi bir şey benim çok dikkatimi çekiyor. Bu Türkler İli Düven’le savaşmışlar falan filan diye bir laf vardır ama galiba Türkler en çok birbirleriyle savaşmışlar. Birbirlerine verdikleri zararı başka ülkelere, başka devletlere veya başka kayınlara verilmişler. Yani şimdi Ankara savaşı olmasa Osmanlı başka bir zaman, başka bir şey olacaktı. O aradaki dehşet, fethet devri yaşanmayacak. Osmanlı çöküşten belki yok olmaktan son anda kurtulmayacak. Vallahi hala gidiyor birkaç sene evvel Özbek tarihçileri Avrupa’da. İşte Avrupa’nın Türklerden korunmasını biz gerçekleştirdik diyor yani. Kim diyor bunu? Özbek tarihçisi yani bu bir ideoloji, bir bakış meselesi ama şurası bir gerçek ki Avrupa’nın bütün yeni zamanları prenslerin yani hükümdarların birbirleriyle egoistçe savaşmaları, entrika çevirmeleri, birbirlerini kösteklemeleri, kavga etmeleri dolayısıyla Türk belasının, kafir belasının başlarında büyüdüğünü söylemekte geçer.
Muhassir görüş budur. Milli devlet dediğimiz şey, bunun kuruluşu uzun sürer. Üç günde olmaz. Ve ideolojisi daha da geç gelir. Bu Hıristiyan devletler arasındaki kavgayı yani bütün renesans boyu, bütün ortaçağ boyu gördüğün gibi nihayet yani Napolyon’dan bir sonra bile görürsün. Dünya savaşı var. Dünya savaşları falan hadi artık oturmuş milli yapılanlar diyeceğiz. Fakat Almanlar yenildikten sonra ikinci cihan harbinde feci şekilde başladılar efendim kardeş kavgası daha fecidir diye İngilizleri kast ederek söylüyorlar bunu. Yani muhafazakar Alman görüşü buydu. Kardeş kavgası daha feci olur diye. Hiç başında öyle denmiyor. Yani İngiliz aslında biliyorsun adam haymunları. Yani evet. Britler için öyle derlerdi. Ama mesela yani şimdi Türklerin ki biraz daha farklı değil mi? Yani aynı dil, aynı kavim ve burada büyüyen bir devlet varken geliyor Timur. E tabii çünkü onlar da kendi cebinden. Ve dönüp gidiyor sonra da kalmıyor da yerin. Ben burada kalayım de burayı benim olsun demiyor. Çünkü son derece enteresan bir dünyası var onun. Yani adamın gözü İtalya değil mesela Fatih Sultan Mehmet gibi. Adamın gözü Çin ya. Çin’e sen düştüğün an kayıya koyuyorsun bir daha çıkamazsın. Yani o derecede ideolojisi itibariyle de Cengiz Han ki Çin gibi kayıya kuyusunun içine girecek. Nereye? Gir girebildiğin kadar. Gidersin sonra da geldin. Daha önce girenler içinde kaynayıp gitmişler zaten. Kaynayıp gitmiş yani Kubilay falan. Çok enteresan bir şey. O bakımdan tabii farklı dediğim gibi yani Osmanlı ve Selçuklu çok farklı. Bunlar selameti bu taraflarda arayan adamlar. Vaka Sultan Alparslan Malazgirt’ten sonra işte öyle bıraksan İstanbul’a gitmez. Yani bileti alıp gitmeye benzemiyor bu. Gözü Suriye, Filistin falan oralarda. Ömrü yetmedi ona. Sonra girdiler tutunamadılar.
Memluklar karşısında tutunamadı Selçukliler. Yani aynı savaş var çünkü çok kuvvetliler. Ve tutunamıyor. Fakat işte Osmanlılık da isteyişiyor. Ateşli silahlar kullanılıyor, o bir üstünlük veriyor. Ve Osmanlı görüyor dünyanın neresi olduğunu. Yani gözü bu taraflarda. Çok açık bir şey. Yani onu halletse zaten tabii biz yine oradan çekinirdik falan. Ama biraz daha geç olur. Biraz daha başka bir konum olur. Daha fazla bir değişimin içine girerlik falan. Peki sen diyorsun ki ilk Türk imparatorluğu……kurumlarıyla, kurallarıyla oturmuş, kalıcı hale gelmiş. Yüzde yüz Türk imparatorluğu Osmanlı diyorsun ama……mesela son dönemde, son yıllarda şöyle bir moda var. Osmanlı Türk değildi. Niye diyorlar bunu? Sürekli yabancı kadınlarla evlenmiş… Ne olur ya? Enayi millet kendinden……yani Fransa kralları kiminle evleniyor? Boyuna İspanya’dan… Bu ki İngiltere kraliçesi nereli? Hepsi Alman, Animarkalı, Yunanlı. Koçası Yunanlı. Bu Osmanlı kralı… Prensip olarak ilk etapta etrafındakilerle akraba olursun. Yani Osmanlı’nın ilk şeyleri hepsi……işte İspanyaroğulları, Germiyanoğlu hatta Germiyan mirasını……Birinci Murad’ı Hüda Vendigar oğluna o sayede getirdi. Son şeyi aldı çünkü Germiyan prensesini. Aldı o muhteşem bir düğün oldu. İşte etrafımızda Bizanslılar var, onları alıyor. Tabii ta uzaktan gelin getirecek değiller İran’dan falan. Bütün mühim mesele, bütün mühim mesele……sizin kuvvet dengesini bozacak evlilik yapmamanız. Yerlilerle falan, bu çok önemlidir. Onun için daima hükümdardan ittifaka giderler. Dışarıda? Fransızların başlayacağı işi hapsburgları almak. Kaç tane hapsburg var? Hem İspanya hem Avusturya hapsburgları. Bu bir politik maddesi mi? 14. lü İspanya’dan getirdi Mariteresi. İspanya hapsburgu. Çirkinde bir kızcağız tabii. Ziyanı yok, etraf dolu. Ondan sonra kendi oğlu 15. lüyi……15. oğlu şeyle evlendi, Alman prenseslerden biriyle. Ama tabii o değil, Fransız yok bak orada artık. Orada o kadar dükle. Ve nihayet işte 16. lüye de aynı adam gelin diye……Maria Antoinette, Avusturya hapsburglarından getirdi. 14. lüyi’nin annesi gene Avusturya hapsburgudur yani. 13. lüye’nin evlendiği. Britanya için aynı şey söz konusudur. 8. Hancı kaç karıyı götürdü, kelleler gitti, kimi öldü falan. İlki gene İspanya tahtındandır, yani hapsburglardandır. Efendime söyleyeyim, şey olarak yani geliş itibariyle……İspanya hapsburglarla ahbap oldu ondan evvel. Yani çok şey, enteresan. Birincisi için özür dilerim yanlış yaptım şeyle İspanya tahtı için. Hapsburglarla evlilik. İzabel ve Ferdinand’ın kızıyla başlar, Deli Yohanna ile güzel Filip geldi. O arada tabii Maximilian yani o güzel Filip’in babası olan……Avusturya Büyükdükası şeyle evlendi, Bourbon diye. Marie ile evlendi. Dükkün kızıyla evlendi. Ama sonuçta bunlar bu Fransızlığı.
Bunlar ülkeleri birleştiriyor. Ya ülkeleri birleştiriyor……veyahut bir kuvvet dengesi yaratıyor. Yani bu kadar açık. Bunlar görülür. Benim dediğim, Hristiyan olur olmaz o Vladimir denen adam……hemen çocukları Danimarka ile Macaristan’dan falan kızlarını veriyor……ve bundan çok müftehir değil mi? Evet, mesela Macar Kralı Beyla’ya geliyor kızı Vladimir’in yanında……papazlarıyla falan böyle bir mağarada kilise kuruyorlar orada……Balaton Gölü kıyısında. Yani bunlar kaçınılmaz şeylerdir, kaçınılmazdır. Biraz da Batı dünyasında böyle bu Türk değilmiş falan. Kimin yani ne alakası var? Bu bir kültür meselesidir. Senin annen özbe öz Türkmen kızı olur da evde İngilizce konuşulur. Acayip insanlar çıkar ortaya mesela. Kültür bakımından darmadağın, kafalı tipler. Şimdi mesela bizim Orta Asya’daki o akraba kavimler Allah vermesin. Türklerle evleniyorlar da ne oluyor? Çocuklar Rusça’dan başka dil bilmiyor bazı yerlerde. Bütün Romanovlar Almanlaşmışlar. Gerek yaptı tabii. Eee, başka şey ama kendileri de hemofiliye mal oldu yani. Son çareviç hastaydı. Ama onlar kadar Rus’u da yok yani şaşkınlıktan. Birinci Harp’i umumiye böyle hayallerle girdiler. Büyük Rusya’yı daha da büyütmek hayaliyle. Fakat şimdi bir yandan da baktığınız zaman……Osmanlı’nın Türklere bakışının çok da pozitif olmadığını söylemek mümkün müdür? Etrakı bir itrak. Bu çok güzel. Etrak çünkü Türkmenlere söyler. Türkmenlere söyle biraz. Köylülere. Suret-i katiyedir tabii. Yönetici sınıfta böyle bir bakış var. Bunların illa devşirme sırpasıldı da ondan böyle söylüyor. Değil bu. Yani yönetici sınıf bu Türkmenlere böyle bakıyor. Böyle bakıyor çünkü bakış nedenleri var. Bir kere bunlar vergi verdik istemez, hır çıkarır. Mesela bütün Toros Türkmenleri böyledir. Çünkü gelir Türkmenler bakar devşe emini, gelir oraya. Vergileri tahrir emini. Felaket vergiler koyar yahut onu tatmin etmez o. Bunlar bunun üzerine otururlar, isyan çıkarırlar. Uçkaranlar da kalkar Kıbrıs’a sürerler. Kıbrıs tamamen Türkmenlerdir hiç fenikeliyiz diye aranmasınlar. Orada fenikeli var onlar değil ama. Ölümdanları soyuyor. İşte bu böyle şeydir yani. Mesela size başka bir örnek vereyim. Asker olmazlar. Yani şey yapmaz yani kapıkulu askeri olmaz. Yani düzenli ordunun çünkü bizde kurulması daha sonra. Kapıkulu askeridir, merkezi kuvvet. Eyalet askeri her zaman için daha ikinci önemdedir. O da artık dağdaki göç ebe Türkmen değil de işte köylü çocuklarını falan alırlar. Tımarlı sipayeler ama tımarlının kendisi gene işte devşirme falan gibi tipler olur. Yani tımardan çok zaimler ve sancak beyleri falan. Şimdi böyle bir yerdeki bu küçümsemeyi, milliyet kavgası falan diye almanın pek gereği yok. Şu kadarını söyleyeyim ki o devşirme çocuklar bile başka dili pek bilmezler. Yani onlar dağda yaşayan, yazısız denen köylerden gelirler. Yazılı dil kullanmadıkları için, isimleri bile doğru dürüst telaffuz edilmediği için……nerede olduklarını farkında değil.
Mesela 19. asırda Bulgarca dilekçeler var. Türkiye diyorlar imparatorluğa ya, adı olmayan şey. Türklerin imparatoru Sarı diyor falan. Bunların ben bir kısmını yayınladım, Rikab-ı Hümayun şeyleri birkaçını zikrettim. Bu çok enteresan bir şey. Yani dikkatinizi celvederim. Fevkalade enteresan bir şey. O kadar ilginç ki bu sayede bizde bir oturma başlamış, bir dil. Bu dilin etrafında insanlar toplanıyorlar. Adam kendi dinini bilmiyor yani. O devşirme çocuk kendi dinini bilmiyor. Ve o kimlikle alakası kopuyor onun. Kopuyor. Siz şimdi bir kere Müslüman yapılmış. Siz şimdi kalkıp da bunu nasıl götürürsün Türk değil falan diye. Bu çok küçük bir grup. Böyle bir nevi ırk milliyetçiliği yapıyorlar. Ama bunun o tarlalığı yoktur. Bizde çok teknik bakımdan şahane bir tarihçi tipi vardır. Biliyorsunuz İsmail Hamid Han İsmet. İsmail Hamid Han İsmet’in hayattaki en büyük düşmanı bizim Maraşlı hocamız vardır. Biliyorsunuz benim hocam değil ama hocaların hocası. Kim olduğunu biliyorsunuz yani. Ona düşman. Çünkü o dedi ki Dağnişmentliler aslında Ermeni asıllıdır dedi. Vay efendim buna tabi müthiş taktı. O da biraz bir yakıştırma gibi, biraz zor bir şey ama. Şimdi Dağnişmentlilerin en büyük problemi şuydu. Bu yeniçeriler devşirmedir, yabancı ırktır. Onun için haindir. Affedersin Mohaç’ı kazanırken, Varna’yı kazanırken… Merkezi kuvvetle işi yürüttük orada Varna’da. Yani ikinci Murat’ın cenginde. O zaman iyi de ondan sonra mı kötü oluyor? Kötü oldukları, isyan çıkardıkları zaman itiraf etmeliyiz ki……kendisi sistemin çürümeye başlamış. Yoksa Anadolu çocukları dolu ordunun içinde o zaman artık. Hatta devşirme sistemi yaşadıkça Osmanlı gevşemiş. Tabii yani. Devşiremedikçe bu bozulmuş. O bir şart. Kimileri de der ki Türkler sisteme daha çok girdikçe imparatoru çeker. Halbuki onunla alakası yok. Artık insanlar zabit görmüyor, talim görmüyor. Gördüğü talim medeni talim değil, muasır talim değil. Bunu anladıkları için ikinci Viyana Muharebesi’nden sonra……ordu değişmeye başladı. Yani çok önemli birtakım kurumlar kuruldu. 1820’lerde maalesef 1790’ların falan problemini……çözmek için tamamen kaldırdık. Öyle bir yola gidildi. Benim anı kadarıyla bu etrakı, bir idrak lafı bugünkü kimi… Artık hepimiz çok seviyoruz….kullandığı gibi hemen bidon kafalının o günkü şeyi……veya Gökberk Aşad’ın o günkü aynı yaklaşım. İşinize gelmeyen herkes etrakı bir idraktan oluyor. Peki hocam şimdi bir şeyi daha anlamak da ben zorladım. Osmanlı o dönemin en büyük askeri gücü. Avrupa’da muazzam. Yani 15. Ars’ın 2. yarısı, 16. Ars’ın 1. dönemi. En büyük askeri gücü, en önemli devleti. Çok geniş bir coğrafyaya hakim. Ama mesela bakıyorsunuz o zaman bile……Türklerin teknolojiyle ilgili ya da savaş teknolojisiyle ilgili eksikleri var. Var. Niye? Mesela top dökmek o zaman. Macarlara döktüler topu. Macara döktürmesi veya İtalyan’a kullanması bunlar o zaman problem değil. Mesela 8. ve Henry’de……bütün o şeylerinde İtalyan ustatları kullanmıştır. Lağım sistemi. Çünkü bizde lağım daha iyi gidiyor o zaman. Onlar da o lağım o kadar iyi değil. Fransa ile olan kavgalarında onları kullanıyor. Çünkü onlar biliyor bunu. İtalyan tamamıyla ayrı. Biz Macar’ı kullandık ama başkası da var. Başkası da var. Bu çok önemli. Mesela Denizcilik’te tabirlerimizin hepsi İtalyan cenar. Çünkü onlardan öldü. Ama bizden evvel Bizanslılar da aynı şeyi yapmış. Onlar da yani onların da kendi dillerindeki tabirler… Hayır, şunu anlıyorum mesela. Niye mesela bir Osmanlı gemicilikle ilerledin? Ha, niye? Gemicilikle ilgilenmemiz……biliyorsunuz kaçta geldik, kıyılara ne zaman çıktık? İzmir’in alınışını Timur’a borçluyuz. Dolayısıyla işte bir iki yüz jerenin içinde suyla bu kadar oynanıyor. Suyla şaka olmaz. Biliyorsunuz. En hızlı yürüyen, koşan, yaramaz çocuklar bile……yüzmeye pek geç girerler, dikkat etmezsen. Hani bu bir şey meselesidir. Yani insan doğasında olan bir şey. Türkler denizi, millet değil. Biziz denizci olan biz. Biz yaptık, Osmanlı. Osmanlı denizci oldu. Osmanlı başta değişti. Ve Osmanlı’ya bağlı olanlar denizci oldu. Yani mesela Bosnalıların falan da… Yok, onlar da yok. Ruskokların falan arasında yok o Akdeniz korsanlarının arasında. Onlar hepsi Hırvatlar. Yani bu iş doğrudan doğruya Osmanlı İmparatorluğu’nun işidir. Cezayir’e yerleşmemiz, oraya kapı kullarını yollamamız……bunların Bosna’dan, Ege’den, şuradan buradan gitmesi……ve donanmanın kurulması. Tabii ki teknolojik gelişlemenin durması……cegrafi keşiflere katılamamamız. Dolayısıyla bir duraksama olmuştur. Ama denizcilik burada başlamıştır. Ve ilk anda da hiç fena olmayan amiraller, subaylar çıkardık. Ama ondan sonra bu durdu. Şimdi çok ilginç bir şey. Denizlerin fatihi denizcilik olmasa dünyada yeniden keşfedecek……olan adamlar, İtalyanlar nasıl çuvallıyorlar 16. asırdan itibaren……o Hollanda ve Britanya bahriyesinin denizciliğinin karşısında çok açık görünüyor. Yani bunlar bir başka türlü bir alışveriş. O alışverişe müstenit bir gelişme sağlamak zorundasınız. Yani okyanusa çıktığınız an kendinizi değiştiriyorsunuz. Yoksa çıkamıyorsunuz. Yine biraz geri gideceğim.
İlk Yorumu Siz Yapın