"Enter"a basıp içeriğe geçin

3 Hikaye Bir Arada – Serdar Tuncer

3 Hikaye Bir Arada – Serdar Tuncer

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=Y88QPqaOlFg.

Selamünaleyküm Erenler ve dahi Erenlere gönül verenler. Hatta ve hatta cömertliğin Cenab-ı Hakk’ın kullarına büyük bir ihsanı olduğunu bilenler. Ya nasıl oldu şimdi bu iş Serdar Bey? Olur. Çünkü cömert bir başkasına ihsan edene derler. Sen diyorsun ki cömertlik Allah’ın kullarına ihsanıdır. Bu ne demek? İhsanıdır. Çünkü Allah cömertlerden olmayı her kula nasip etmez. Hazreti Ali Efendimiz demiş ki şaşarım o cimrilerin haline. Dünyada fakirler gibi yaşarlar, ahirette zenginler gibi hesap verirler. Allah muhafaza etsin. Cömertlik parası çok olan adamın işi değildir. Gönlü tok olan adamın işidir. Ölçüyü çok net koymuşlar. Azken veremeyen çokken hiç veremez. Azken ne verdin ki çok olunca ne vereceksin?
Allah Rasûlü diyor ki malının artmasını isteyen anne ve babasına ihsanda bulunsun. Ben böyle birkaç arkadaşa söyledim. Dedi ki ama ağabey babamın ihtiyacı yok, annemin ihtiyacı yok filan. Lan insafsız anne babanın ihtiyacı yok senin vereceğin paraya. Ama senin anne ve babana vereceğin akçeye ihtiyacın var. Senin için görürsün. Vaktiyle Trabzon’da bir adam yaşamış.
Var yemez. Var yemez de güzel bir tabir. Var ve yemiyor. Niye? Bir başkası yiyecek. Sonunda unutturmayın bununla alakalı da bir şey anlatayım. Hikaye biterken. Şimdi kendi de yemiyor, başkasına da yedirmiyor. Trabzonlu bir tüccar. Cimri. Bir gece bir rüya görmüş. Rüyasında demişler ki senin malın İskenderiye’de bir Hacı Mehmet var. Kalaycı. Hacı Mehmet yiyecek. Sabah kalkmış. Allah’ım nasıl? Canından can giriyor. Gider. Cimri’nin birine demişler ki kardeş biraz borç ver. Ya kardeş can mı bu verek demiş. Hani can verdi de para istiyor. Neyse böyle. Rüyadır demiş geçti. Yatmış. Ertesi gece aynı rüya. Abi senin malın var ya. Eee İskenderiye’de bir Hacı Mehmet var duruyor yiyecek. Ulan iki oldu. Var bunda bir iş var falan. Üçüncü gün aynı rüya. Allah da uğraştı mı uğraştır adamla. Üçüncü gün aynı rüya. Uyanmış. Yahu demiş buraya da bir şey var. Ben yemiyorum. Benim malımı İskenderiye’de Hacı Mehmet yiyecek öyle mi? Benim yemedim o yiyecek öyle mi? Yedirmiyorum ona da demiş. Büyük bir taş bulmuş. Taşın içini oy durmuş. Ne var ne yok içine doldurmuş. Üstüne horasan çektirmiş. Kapattırmış. Taşı götürmüş denize atmış.
Hadi yesin bakın nasıl yiyorsa yesin bakayım. Aradan geçmiş bir iki sene. Bizimkinin yolu İskenderiye’ye düşmüş. İskenderiye’ye varınca ulan demiş bir rüya Hacı Mehmet var. Olayım mı bu Hacı Mehmet nasıl bir adammış demiş. Ne yapmış ki nasıl bir güzelliği var ki benim yemediğim malı o yiyecek. Bir de nasıl yiyecekmiş bakayım. Bir göreyim demiş şu Hacı Mehmet’i ben. Aramış Hacı Mehmet diye bir kalaycı. Var demişler. Var deyince de şaşırmış.
Ulan rüya hani olur da nasıl var. O falan çarşıda şu camiden sağa dön abi. Faruk Eczem geçiyor oradan. Solda kalaycı Mehmet. Varmış bulmuş Hacı Mehmet’i. Dükkan kapalı. Kepen çekip açılmak üzere dükkan. Ulan bir bakmış. Dükkanın kepenginin üstünde bunun Trabzon’dan denize attığı taş. Öyle duruyor. Bütün halde. Sonra Hacı Mehmet gelmiş selamünaleyküm. Aleyküm selam demiş.
Bu taş demiş ne? Neyin nesi? Ya İskenderiyedir demiş. Bizim denizciler giderken bunu attılar. Gemi ağırlık yapsın diye taş koyalar. Giderken de ifrazat manasına atarlar. Attılar baktım taşın şekli hoşuma gitti demiş. Aldım getirdim ben de dükkanın önüne koydum. Baksana ne kadar güzel bir taş falan. O da bunu duyunca demiş ya hiçbir şey tevekkeli değil. Her şeyde bir hikmet var. Kır demiş o taşı.
Ya çok güzel bir taş. Niye kıralım birader filan? Sen kır demiş o taş. Niye? Kır! Adam kırmış kıyamaya kıyama içinden şırr altınlar boşalıyor. Demiş sen bunu nereden biliyordun birader? Bunun içinde böyle bir altın. Adam başından geçen hadiseyi anlatmış. Demiş bak böyle bir dünya gördüm böyle sen yiyemeyesin diye ben bunları taşın içine gömdüm de denize attım. O döndü dolaştı seni buldu deyince Kalaycı Mehmet Ağa hem sevinmiş vaziyete hem de Cenab-ı Hakk’ın nasibine takdirine şaşak almış. Bu işler böyle nasip, nasipten öteye yol gitmez. Var ya mezlerden olmanın alemi yoktur. Gerçi var ya mezli de kolay kolay bu işten vazgeçiremezsin. Vaktiyle derler bir yerde aaa ikinci biri bir günü anlatıyor. Olsun hadi bu hafta böyle. Vaktiyle derler bir yerde bir kör dilenci vardı.
Dilenirmiş, toplarmış Allah rızası canlı rızası canlı. O amalığından dolayı fakirlik ishar eden ahvalinden dolayı insanlar ona verirlermiş. Fakat yiyemezmiş. O da yiyemeyenlerden. Toplarmış bu bütün aldığı parayı. Götürür şimdi ki bu banka yok. Götürürmüş mezarlıkta bir mezarın taşını kenara çekermiş. Orada bir çömlek çömleğin içine atarmış. Mezarın taşını tekrar kapatır. Ahaliden birisinin bu durum dikkatini çekmiş. Bir gün bu gün Allah rızası için Allah rızası için dilenmiş, toplamış, almış, götürmüş. Mezarlıkta bakmış haa oraya gidiyorum tamam. Dur deme ben şuna bir oyine deyim. Bu ertesi gün olup da dilenmeye çıkarken adam oraya bitmiş. Mezarlığı açmış. Çömleği almış. Akşam olmuş bizimki toplayacağını toplamış. Gelmiş taşı çekmiş. Ulan çömle la çömlek yok. Başlamış ağlamaya, bağırmaya, çağırmaya, küfürler etmeye, ortalığı birbirine katmış falan filan. Ahali toplanmış ne oldu? Durum böyle böyle falan. Ama giden gitti. Ertesi gün bu gene dilenmeye çıkmış. Allah rızası için falan paraları alan adam yanına yaklaşmış. Ona da tabi Allah rızası için bir şey verdiğince avucuna biraz para koymuş. Aç mısın demiş. Adamın niyeti güzel. Paralar alanı da mırsızlık etmiyor aslında. Niyeti şu. Diyor ki bu kadar uğraşıyor, ediyor, topluyor. Yiyemeden ölecek. Hiç değilse kendi parasıyla buna ikram edeyim. Adamın derdi o. Baba aç mısın demiş. Ya açım demiş, fukaranın açlığı sorulur mu demiş. Açım tabi demiş. Gel demiş sana bir yemek ikram edeyim. Sevinmiş. Gitmişler lokantaya. Yemekleri söylemişler.
Dilenci böyle yemekten bir lokma almış. Adama demiş ver benim paralarımı demiş. Adam şaşırmış. Paraları bir sen aldın, ver paraları. Ya bir dur demiş, bir dakika dur. Ben böyle bir hırsızlık etmek için falan almadım. Bak niyetim buydu böyleydi falan. Ya sen nasıl anladın demiş paraları benim aldığım. Ulan demiş, dilenci. Ben bu paraları yiyebilsem kendim yerdim demiş.
Lokmayı alınca gırtlağımdan geçmedi. Oradan anladın mı benim param olduğunu demiş. Yiyemem demiş. İşte bazısı hakikaten böyledir. Ya yesen yesen ne olacak? Yiyemesen yiyemesen ne olacak? Bir gün kalacak. Bazen okuyorum böyle haberlerde falan da çok canım sıkılıyor. Kardeşle kardeş kavga ediyor. Mevzu ne? Babalarından miras kalmış. Amcayla yiyen kavga ediyor. Karıyla koca kavga ediyor. Ulan dünya malı için, para için. Allah Allah. Kardeşlerden birisine şunu demek zor geliyor. Kardeşim bu babamızdan bize kaldı. Benim hakkımdır. Ama çoğunu sen al ben azına razıyım. Yahut da ya kardeşim bak tamam bu miras bize hak olarak ana babamızdan kaldı. Ama küçük kardeşimizin ihtiyacı var bizim ihtiyacımız yok. Gel biz hakkımızdan feragat edelim de küçük kardeşimiz alıversin. Bu denmiyor.
Tarla tabanda bir avuç toprak için bir şey için insanlar birbirlerini kurşunluyorlar filan. Allah muhafaza. Bak bunun için derler eskilerin duasıdır. Allah malın da hayırlısını versin. İste çok ver ya Rabbi çok ver ya Rabbi. Değil hayırlısını ver ya Rabbi. Hayırlıysa ver ya Rabbi. Hayırlısıyla ver ya Rabbi. Çünkü Allah korusun bugün mal var.
Yarın canından kanından esirgediğin böyle ayağına diken batsa göz yaşı döktüğün ateşlendi diye başında sabaha kadar oturduğun bebelerin birbirlerine kavga edecekler. Allah korusun mahkemelik olacaklar belki birbirlerini öldürecekler. Cina et işleyecekler. Allah onun da hayırlısını versin derler ki Beni İsra… Hayda üç oldu. Beni İsrail peygamberlerinden birisi bir yerden geçerken bakmış ki iki çocuk kavga ediyor. Genç.
Yaklaşmış niye kavga ediyorsunuz demiş. Babamız göçtü demişler. Ondan bize bir ahır kaldı. Onu bölüşemiyoruz onu taksim edeceğiz aramızda da mirasıyla onun kavgası falan. O mübarek zat o peygamber demiş ki yapmayın bak siz kardeşsiniz. Aranızda anlaşın güzelce. Yani birbirinizin hakkını yemeyin. Hakkınızı da yedirmeyin birbirinize ama kavgayla nizayla değil bunu güzellikle çözün falan böyle nasihat ederken oradan ahırdan kerpiç bir tuğla tık düşmüş yanlarına. Bakmış ya böyle bir tuğla o an düşünce tuğla dile gelmiş. Peygamber demiş bir kulak verin bakayım tuğla ne diyor bir duyun bakayım. Çünkü Allah-u Teala ayetlerinden bir ayet göstermeyi murad ediyor o gençlere. Peygamberin şahitliğinde.
Bir kulak verin bakayım demiş ne diyor tuğla. Tuğla dile gelmiş konuşmaya başlamış. Ben demiş varlıklı bir tüccardım. Kölelerim vardı, cariyelerim vardı. Balım, mülküm, tarlam, tabanım, evim, bağım, bostanım çok zengindi. Gün geldi. Emrihak vaki oldu, öldü. Beni götürdüler köyün mezarlığına defnettiler. Balım, mülküm, har vuruldu, harman savruldu, dağıldı. Aradan geçen zamanda kemiğim, bedenim, cesedim toprağa karıştı. Toprak oldu. Aldılar benden bir çömlek yaptı bir çömlekçi ustası. Senelerce bir kap oldum benden su içtiler.
Yıllarca düştüm kırıldım. Yıllar içerisinde tekrar toprağa karıştım. Aldılar beni bir lazımlık yaptılar. Senelerce insanlar içime pisliğini boşalttı. Sonra bir hal oldu. Bulunduğum ev yıkıldı, şu oldu. Tekrar toprağa karıştım. Toprak oldum tekrar. Birisi aldı. Beni bir kerpiç tuğla yaptı.
Tuğla’yı getirdiler, bu ahıra koydular. Şimdi bak buradan da düştüm. Bundan sonra kim bilir başıma ne gelecek? Bundan sonra kim bilir ne olacak? Tuğla öyle konuşunca, Peygamber demiş ki bak bunun için kavga ediyorsunuz. Bir gün böyle olacağız. Her birimizin olacağı şey bu. Böyle olmamak için ne lazım? Cömert olmak lazım. Halim olmak, selim olmak, salih olmak, kul olmak.
Aşık olmak lazım. Ölen hayvan imiş, aşıklar ölmez. Tenin çürümeyecek bir aşık olacaksın. Zaten aşıklar yaşarken cömerttir, sadıktır, güzeldir. İyiye ve doğruya gönül vermiştir. Salih amen sahibidir. Yok olmak istemiyorsan böyle.
Yok olacak şey için de kavga olmaz. Öyle.
Eyvallah.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir