31. Bölüm | Karantinadan Notlar
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=HOXEqebFGXk.
Merhaba. Kaderde böyle bir bölüm çekmek de varmış. Geçen yüzyılda distopya olarak kurgulamış romanları bugünlerde bizzat yaşıyoruz. Bir sürü komplo teorisi var ve bayılıyoruz bunları dinlemeye. Çünkü bize film gibi, hikaye gibi geliyor bunlar. Ama en önemlisi, vicdan yükümüzü azaltıyor. Faay, demek Amerika’nın işiymış hepsi. Diyorsun ki ben mağdurum. Ya da Çinliler yüzünden oldu bunlar. Allah hepsinin belasını versin. Diyorsun ki ben masumum. Değilsin kardeşim. Ben de değilim. Ne dediğini açıklayayım biraz. Yunus parkları var mesela. Kocaman denizlerdeki Yunusları avlayıp havuza tıkıyor. Sonra müzik açıp alkışlar eşliğinde onlara çember çevirttiriyoruz. Kısa bir süre sonra 10 Yunustan 9’u ölüyor. Yunus parkı, hayvanat bahçesi,
bunların alayı kelime oyunu. Hayvanat bahçesi dediğin şey hayvan hapishanesidir aslında. Aptal turistler selfie çeksin diye koskoca kaplanları uyuşturucu verip bayıltıyorlar orada. Ya da sirkleri bir düşün mesela. Filleri sopayla döverek terbiye eden, ayıları ateş üstünde dans ettiren ya da kültür ayağına boğaları şişleyerek oley diye bağıran biz değil miyiz?
Bir laf vardı. Şayet hayvanların bir dini olsaydı şeytanı insan şeklinde tahayyül ederdi diye. İşte aynen öyle. Fotoğraflara bakıyorum. Kanada’da geyikler caddelerde dolanmaya başlamış. Ya da Venedik’te mesela şu gondolların istila ettiği kanallarda balıklar, kuğular yüzmeye başlamış. Mevzu sadece hayvanlar da değil. Uzay ajanslarının çektiği böyle uydu fotoğrafları var. Çin’de insanlar eve çekilince ne olmuş biliyor musun? Hava kirliliği %25 oranında azalmış. Önümüzde ise hala küresel ısınma tehdidi var. Velasıl yavrum insanoğlu olarak dokunduğumuz her yeri kuruttuk. Eko sistemi tükettiğimiz gibi sizin de hayvanların da doğasını bozduk. Sonra şaşırıyoruz. Uşgribi, SARS, MERS bilmem ne bunların hepsi zoonotik yani hayvandan insana geçen hastalıklar. Acaba neden? İşin özü, hazır bütün dünya eve kapanmışken şimdi ne yapacağız diye düşündüğümüz kadar dün ne yapmıştık diye de düşünmeliyiz. Gelmiş geçmiş en meşhur distopik romanlardan biri olan Cesur Yeni Dünya’da şöyle yazıyordu. Zamanlarının büyük bir kısmını para kazanmak ve saklamakla geçiren insanlar sonunda en çok istediklerinin satın alınamayacak şeyler olduğunu anlamıştı. Hepimiz birbirimize bağlıyız. O meşhur Afrika’da kanat çırpan kelebeğin Kuzey Amerika’da yarattığı kasırgayı yaşıyoruz. Bu virüs uçakta bir yüzümüz uçana da yerin altında kömür kazana da bulaşıyor. Bu salgından futbolcusu da oyuncusu da
etkileniyor. Evde sıkılıyorum ya diye söylenirken evsizleri düşünün. Karantinadayken yıllardır abluka altında olan Filistin’i düşünün. Sevdiklerinizden ayrıyken sırf riske atmamak için onlara sarılamazken mültecileri, depoladığımız yemekleri pişirirken Afrika’daki çocukları düşünün. Hepimiz birbirimize bağlıyız ve bu yüzden bütün bu olanların tek bir suçlusu yok. Hiçbirimiz masum değiliz ama bununla baş edebiliriz. Zorunda kalmadıkça evden çıkmayın. Bunu hem kendimizi hem de başkalarını korumak için yapmalıyız. Sürekli istatistik paylaşıp gençlerde ölüm oranı düşük diye kendinizi rahatlatıyorsunuz ama ölen kişi ya da bir yakını için o oran yüzde yüzdür aslında. Artık bencil değil birlik olma zamanı. Şakası yok. Ya hep birlikte yaşamayı öğreneceğiz ya da hep beraber yok olacağız. Gelelim kitap önerilerine. Sesli kitap olarak bu defa bir öykü kitabı seçtim. Cemil Kabukçu’dan maviye boyanmış sular. Cemil Kabukçu usta bir öykücü. Oturduğu yerden uzaklara gitmek isteyenlere bu kitabı öneririm. Bu arada Storytel evde daha iyi vakit geçirebilmemiz için 14 gün olan ücretsiz
deneme süresini 30 güne çıkarttı. Haberiniz olsun. Bir arkadaşım var Koray Sarıdoğan diye. Gene kimsenin okumacağı uzun ve şahane bir kitap yazmış. Belki bu defa okursunuz diye onu öneriyorum.
Bu ismi Kaos’un Kalbi. Bir diğer önerim Kamü’den Veba. Kitap salgın sürecini önce bir şehrin karantinaya alınmasını anlatarak başlar. Başta sevdiklerinden ayrı kalan insanlar üzülüp duygusallaksa da veba yayıldıkça herkes duygularını bir kenara bırakır ve sadece hayatta kalmaya konsantre olur. Ah şu domuz hastalık diye yazar kitapta. Hastalığa yakalanmamış olanlar bile onu içlerinde taşıyorlar. Bilmem tanıdık geldim. Son olarak aslında polisiye kitabı olmasına rağmen bu günlerde ismini çok manidar bulduğum bir kitabı önericem. Emrah Serves’ten Her temas iz bırakır. Emal Sayar diye bir psikiyatır var. Bugünlerde üstüne düşünülmesi gereken önemli sorular sormuş. Dolayısıyla onun şu sorularını bu bölümün soruları olarak kullanmak istiyorum.
Yaşadığımız ve eve kapandığımız bu günler uzun bir varoluşçu terapi seansına gebe. Peki hayatın şamatası dindiğinde sana anlam verecek olan şey neymiş? Bu kadar öncelik verdiğin şeyleri gerçekten de ön alman gerekiyor muymuş? Madem şimdi makam ya da para peşinde koşmak anlamsız o halde hayatına mana veren ne kaldı?
Sağlıcakla Fethal. Hadi eyvallah.
Altyazı M.K.
İlk Yorumu Siz Yapın