"Enter"a basıp içeriğe geçin

Altı Putin Apartmanı – Böyle Buyurdu Kültür – Prof. Nevzat Kaya – B23

Altı Putin Apartmanı – Böyle Buyurdu Kültür – Prof. Nevzat Kaya – B23

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=m1e5HlcFSyQ.

Hocam merhaba. Merhaba İlker Hocam. Nasılsınız? Gayet iyi. Gayet iyi derken tedirgin. Bugün Ukrayna’ya girdiler. Ruslar? Bakalım program yayınlanana kadar neler olacak? Çok tatsız. Peki bugünkü konumuz savaştan uzak biraz ama Mine Söğüt’ün 5 sevim apartmanı. Okudum hocam. Nasıl buldun? İyi bir ilk roman ama novella yine değil mi? Hatta novellalardan oluşuyor. Novella bile değil. Ama zaten Mine Söğüt’ün sanatı böyle bir şey. Tektonik değil. Jeolojiden bir terim bu. Biliyorsunuz Avrasya kocaman bir parça bir de böyle atektonik bölgeler var. Türkiye gibi fay hatlarının geçtiği tek büyük bir parça değil yani. Değil. Yakparelik kesinlikle yok. Bu şeklin biçimin atomize oluşunu şey yapıyor. Dolayısıyla Mine Söğüt hiçbir surette nasıl bir anlatıcı değil. Global bütüne baktığında yakpare ve klasik anlatıcı. Mesela 19. Yüzyıl romanları tadında hiçbir surette değil.
Ancak elementler en küçük birimler son derece arkayak ve kadim yapılar. Öyle bir zıtlık var ki bir Frankenstein portresini çiziyor. Beş Sevim apartmanında zaten çok güzel bir biçimde şeyden de belli. Beş Sevim apartmanında ve romanda bu apartmanın adı niye Beş Sevim? Niye sevimden beş tane var? Bu yani artık tırnak içinde söylüyorum. Bir polarlığı geçmiş. Kint polar olmuş anlatabildi mi? Beş tane sevim var. Dr. Jackal, Mr. Hyde, Mrs. Jackson bölünmüşlüğü bu kişilerle dile getiriyor değil mi? Sonunda Twist var. Mesela bu da çok ilginç. Mine Söğüt’ün bu romanı 6. Hiss filmi gibi. Sonunda bizi şaşırtıyor değil mi? Twist var mı? Beklenen bir son gibi geldi bana ama. Yani beklenen bir son. Ama ölüler bulunamıyor ya büyük bir olasılıkla Dr. Samimi hepsini hayal etler. Mine Söğüt şöyle bir klasiğe bağlıyor. Hepsi aslında Samimi’nin elinden gelen bir yakpareli.
Mine Söğüt bunu yaparken hiçbir surette çaktırmadan bence öyle bir niyeti yok. Erebiyat tarihinden inanılmaz alıntılar yapıyor. Ben 5 Sevim Apartmanı’nı ilk okuduğumda kesinlikle şeyi hatırlamıştım. Edgar Raine Poe’nun Kızıl Ölümün Maskesini. Orada da Prince Prospero her odaya farklı bir renk koyarak kalesini dış dünyaya kapatarak ne yapıyor? Küçük bir evren yaratıyor değil mi? Her bir renkteki oda neyi temsil ediyor? Bütününde dünyanın totaliterliğini değil mi? Yani artık dünya harmonik bir biçimde alımlanabilecek durumda değil. Ya da mesela ilk hikayede 1. kat sakin, sarıperde’deki Oğuz büyümek istemiyor ya 7 yaşında ben büyümeyeceğim diyor ya Tabi ki bir Alman filoloğu olarak Günter Gras’ın Teneke Trampet romanı geliyor akla. Orada da Oscar Maserat ne diyor? Bu yetişkinlerin dünyası çok korkunç ki o Nazi dönemi Almanya’sını şey olarak kullanıyor. Büyümemeye karar veriyor ve cücek alıyor. Mine Söğüt’te böyle bir şey yok. Mine Söğüt tamamıyla bir zaman eleştirisini yükseltiyor bu. Büyümeyeceğim ben böyle bir dünyaya. Yani bütün postmodern unsurları kullanıyor demek kötü. Aslında çok avantgarde bir kadın o. Mesela uydurulan hikayeleri tırnak içinde, delilerin kendilerini nasıl gördüğü, Oğuz işte cüce. Onlar inanılmaz masalvari. Ve Mine Söğüt bunu inanılmaz güzel beceriyor. Tabi ki Mine Söğüt antrenmanlı çünkü Mine Söğüt. İstanbul Üniversitesi eski Yunan dili ve edebiyatı mezunu yani edebiyat ya da edebiyat tarihi hiçbir surette ona uzun değil. Hatta ben daha ileri gidiyorum. Bilinçli olmayabilir. Bütün o cin peri hikayelerinde, bütün o cinlerde insanın kanına giriyor, doktor yakınıyor, beynimdeki damarları nüfuz edecekler. Aslında Mine Söğüt’ün kendi eğitim backgroundundan kaynaklanan bir biçimde tümüyle diyonizyak unsurlar ve protesto edilen hikayenin gerçek tarafı. Mesela Yeşim Nemfoman, Goya Halüsinasyonu’nda bir yaşlı cadıya eşlik ediyor. Sonra gerçek dünyada bunun yaşlı cadı olmadığını, anneannesi olduğunu, anneannesini de öldürdüğünü, aslında zengin bir aileden geldiğini, babasının pilot olduğunu, ilk hikaye, sanrısal hikaye son derece delilikle dolu. Yani Alfred Hitchcock’un Psychos’undaki Norman Bates kendisini annesi sanıyor. Öteki taraf gerçek hikaye. Onun da en sonunda gerçek olmadığını anlıyoruz. Samimi’nin apartmanı yaktıktan sonra o beş kişinin cenazelerinin bulunmamasından ötürü değil mi? Onlar da apolonik unsurlar. Yani apolonik evrende bu beş insan ve Samimi nasıl var olabilmek için gerçeği yontuyorlar, sanatsal kata yükseltiriyorlar. Dolayısıyla burası çok önemli sayın seyirciler. Burası çok çok omelli. Mine Söğüt dolayısıyla sadece beş sevim apartmanında psikopatolojik bir psikiyatristin, ki onun da doğru olup olmadığını bilmiyoruz. Çünkü bir tek Samimi’nin gerçeği yok. Aslında sanat nasıl yapılır onu anlatıyor. Sanat üretimi ya da edebiyat üretimiyle ilgili meta hikaye anlatıyor Mine Söğüt. Farklı farklı perspektiflerden. Dolayısıyla o beş sevim apartmanında her pencereden her renge ayrılmış siyah, en üste, melike, turuncu, elif dördüncü kat, yusuf, kahverengi perde üçüncü kat, yeşil perde yeşim, kurşuni yeşil, nemfoman yeşim ve birinci kattaki sarı perde ile oğuz. Her biri sanatçılık taslıyor. Hayatı çekilebilir hale getirmek için ne yapıyor sanat? Gerçeği biraz yontuyor değil mi? Yunan tragediyasına döneceğim yine.
Apolonik unsurlarla Diyonizya korkunçluğu dile getiriyor. Şimdi gerçek hikayeleri çok korkunç. Apolonik gerçek, çok sadistçe, çok faşistçe o insanların maruz kaldığı şiddet. Bunlar buna dayanabilmek için, hayata tahammül edebilmek için, bu aslında sanatın tanımı. Ne yapıyorlar? Kendi zihinlerinde bir evren tasarlıyorlar değil mi? Bu korkunç, dayanılamayacak gerçekle baş edebilmek için. Ben şu an neyin tanımını yaptım?
Ebiye sanatın temelinde hatta zaten son derece trajik temellerin yaptığını anlatıyorum değil mi? Hatırlayın bir konuşmamda ne demiştim büyük sanat için ne lazım? Sopa lazım. Bu son derece antropolojik bir şey. Karnın tok, sırtın pek olduğu zaman sen oturup, hadi ya, şöyle bir usta ve margarita patlatayım. Olmuyor işte. Bunu kağıda döktürebilmen için, survive edebilmen için senin burnundan fitil fitil getirilmesi lazım. Dün çocuklara diyordum, dünya savaşı çıkıyor ya, şu an şartlar uygun o zaman edebiyat yapmak için. Mesela Almanya’da değil. Şunu söyleyeyim, Ukrayna’da korkunç Kiev’den kaçıyorlar. Yani 3-4 sene sonra bu korkunun ürünlerini göreceğiz. Demek ki edebiyatın temelinde ne var? Artık postmodernizmde buna trajik dünya tasarımı denilmiyor. Trauma studies. Trauma yeniden yazama sebebiyeti veriyor. Bu çok ilginç. Bunu biyografilerde, özellikle autobiografilerde çok ilginç bir biçimde tespit edilmiş bir şey bu.
Hiç kimse tırnak içinde, autobiografisini yazdığı zaman doğruyu söylemiyor. Doğruyu söylemiyor, tırnak içine alıyor. Neler yazılıyor? Seni özellikle çok etkileyen unsurlar ve seni çok etkiledikleri için bu unsurlar işte aynen ne devreye giriyor. Gerçeği dayanabilir kılmak için, intihar etmemek için, hayatı sürdürebilmek için. Survival anlamında, bunu da çünkü devrim bizim beynimize koymuş.
Ne yapıyorlar? Otobiografide, özellikle 20. yüzyılın ilk yarısındaki autobiografiler bu bağlamda çok önemlidir. Yontuluyor tabii. Bazı insanlar buna dayanamıyor mesela. Mesela Paul Seyland bu konuda çok önemli bir örnektir. Adam başına gelenleri kaldıramıyor Auschwitz’te. Bütün ailesi gaz odalarında katlediliyor. Kendisi Paris’te üniversitede ders edirken bir gün köprüden Seinehr’ine atlıyor. 70’li yıllarda anlatabildim mi? Yani neye tükenmiş oluyor?
Yontma kabiliyeti, artık gerçek o kadar korkunç ki, o kadar feci bir gorgo sureti sunuyor ki, ona uydurma olarak bir kıyafet yetiştiremiyor sanatçı. İnsan niye anlatıyor? Bir anlatma antropolojisi de saklı burada. Hayatla baş edebilmek için, hayatı rasyonalize edebilmek için. Ama bunu ne yapmıyor sanatçılar ve beş sevim apartmandaki deliler hiçbir surette karşılaşmamak için kendi yüzlerini vurmuyorlar değil mi?
Dolayısıyla sanatın kökeninde ne var? Dehşet bir disintegration var değil mi? Veya inkâr. İnkâr değil, inkâr şu. Hayır ben yalan söylemedim. Bu çok hafif kalıyor. Dayanabilmek için, yüzünü kaybetmemek için bambaşka bir yüz yaratmak. Anlatabildim mi? Tabii ki inanılmaz postmodern. Ama genelde hep denilir ya, postmodern olumsuz anlamda. Hayır ben minnesi öğütte doğal postmodernizmden bahsedebilirim. Bu temelinin tam anlamıyla nerede başlıyor bu bütün senin inkâr dediğin, benim baş etmek dediğim. Doktor Jack Levin mislihaetten başlıyor. Bak doktor ilk başta gayet onu ciddiye alıyoruz. Bu bir psikiyatrist. Ve işte bir deney yapacak gibi. Ama git gidin doktorun da cin peri hikayelerine inandığını görüyoruz. Bakınız bu tamamıyla postmodern bir mevhum tıbbiye söylemini, inanılmaz bir o külte çekmek, halk kültürüne çekmek.
Ne oluyor minnesi öğütün romanlarında? En sonunda psikiyatrist sandığımız adam üfülükçü olarak ve daha da korkuncu en sonunda en baş zırdeli olarak karşımıza çıkıyor değil mi? Aynen Patrick Susskind’in koku romanındaki gibi aydınlanmanın başkenti olan Paris’te, oküler santrik Paris’te koku vasıtasıyla döz işsizliğe ve çok kolay kandılabilirliğe sevk ediliyor. Anlatabildim mi? İşte tam o postmodernizmin bütün söylemleri yerle bir ettiğine dair bir şey. Ama biz bugüne kadar ki programlarda bunu hep eleştirmiştik. Burada niye eleştirmiyorsunuz? Çünkü burada intention’a bakmak lazım. Niyete. Patrick Susskind diyor ki çok fazla böyle %1 milyon sürekli aydınlanmayla, araçsal akılla bütün işleri çözemezsiniz diyor en nihayetinde en son kez. Mine Söğüt çok çok daha ileri gidiyor ve diyor ki bu dünya artık bir cehennem. Baktığın zaman gerçek hikayeleri hiçbir surette tajik kahraman, kral, tiran, onlar artık yok olmuş. Her bir sıradan insan nasıl cehennemden geçiyor anlatabildim mi? Ne oluyor? Sadece seçkinler için düşüş değil, acı da, tragedya da ne oluyor?
Kitleselleşiyor. Mine Söğüt işte beş sevim apartmanında o beş bunu vurguluyor ve aynı zamanda adları da sevim. Bak hem bir çoğulculuk var hem farklı farklı kaderler tırnak içinde hem de hepsinin adı sevim. Artık o kendi şahsa mahsus olan hikaye herkes için geçerli oluyor. Demek ki acı bu demokratikleşmiş, gelişmiş dünyada ne oluyor? Kitleselleşiyor. Sadece tüketim kitleselleşmiyor.
Yani burada Mine Söğüt’ün postmodernizmi aslında çok sağlam ve insan sevgisiyle yoğrulmuş bir tasarım. Anlatabildim mi? Yani şöyle bir şey demiyor Mine Söğüt. Öf geberin gidin ya. Bak çok ilginç. Mine Söğüt niyilizme vurdurmuyor işi. Kültürel relativizme vurdurmuyor. Tam tersine bütün insanların hangi kültürden olursa olsun
acı çekmeye son derece muktedir olduğunu aslında bir insan haklarını şey yapıyor. Ve insan haklarının sadece hapishanede işkence görmekle sınırlı olmaması gerektiğini yaşamın artık böyle bir dinamiye büründüğünü anlatıyor değil mi? Mesela şey çok ilginç. Beş sevim hanım o apartmanın ismi ve kadının ölüsünü buluyorlar işte o gece. Üstünde o beş kedi uyuyor. Onun sürekli gezdirdiği. Kadını bulamıyorlar galiba. Kadını buluyorlar mezarda. Yatırın orada. Buluyorlar kadını. Ve beş kedi huzur içinde uyuyor. Bak çok ilginç. Beş kedinin iki tanesi erkek, üç tanesi kız. Aynen bizim apartman sakinleri gibi. Yusuf ve Oğuz ve Yeşim ve Elif ve Melike. Yani bakın hepsi beş sevim. Hepsinin adı sevim. Principium Indivoratioinis eleştirisi de var. Yani herkes bir birey. Herkes son derece kendi izafiliğini yaşıyor. Ama bu izafili hep aynı kapıya çıkıyor. Bütün yollar nereye çıkıyor? Roma’ya çıkıyor. Anlatabildim mi? Yani Roma’nın adı da ne? Trajik, trajedi, acı, kaybolmuşluk, zaman algısının yok oluşu. Zaten o pencereden bakmalarını anlatıyor ya. Çok çarpıcı. Zamanın nasıl geçtiğini aslında Boğaz’da görüyorlar. Ne dedim? Atektonik dedim. Fay hatları dedim. Boğaz manzarası da zaten en çarpıcı bir biçimde.
Bu gerçeği coğrafi olarak da dışa vuruyor. Bir tarafta bu var, bir tarafta bu var. Hikaye çok fantastik. Aslında bir ilk roman olarak şaşırttı beni. Çünkü sonra hayatına biraz baktım. Daha önce bir şey yazmamış. Yani öykü de yazmamış. İlginç değil mi edebiyat tarihisinden? Yani hiç yazmamışsınız. Aslında ileri de bir yaşta. Yani görece ileri bir yaşta. Mine Söğüt sanatçı patır patır döktürmüş burada. Bu belli oluyor. Zaten güzel olan ne? Hiçbir surette tasarım kokmuyor. Tasarım değil çünkü. Yani böyle dertleri yok. Ayy. Artık ne anlatabiliriz? Üff. İşte tırnağım da kırıldı. Hay Allah. Ne yapacağız bugün? Yani böyle şeyleri yok. Anlatabildim mi? Dertleri son derece gerçek. Figürleri son derece gerçek. Figürleri hep hibrit. Hiçbir surette bir pürpaklık yok. En mükemmel insanla en korkunç bir insan yok. En önemli kahramanlarından bir tanesinin adı Madame Arthur Bey. Anlatabildim mi? Ne demek Madame Arthur Bey? Şimdi tabi ki bunu bize Mine Söğüt anlattı. İzmir Karşılaştırmalı Edebiyat Günlerine davet ettik kendisini. Kendisi de hiç bizi kırmadı geldi. Anlattı. 90’lı yıllarda gazetecilik yaparken bir travesti polisi dövmüş. Onun adı Madame Arthur Bey’miş. Mine Söğüt’ün Madame Arthur Bey’i bambaşka bir şey. Madame Arthur Bey’e edebiyat tarihi açısından baktığın zaman bizim aklımıza Arthur denildiği zaman ne geliyor? İngiliz Orta Çağ Destanları değil mi? Kral Artos. Bu tarz şeyler geliyor. Madame Arthur Bey.
Bakın ne kadar artık cinsiyetler bile sorgulanıyor. Tersüz ediliyor. 5 Sevim Apartmanında da bu var. Mesela özellikle Elif’in hikayesinde erkek kardeşi. Yok işte ötekinin Yeşim, Nenfoman Yeşim. Sürekli annesi erkek çocuk doğuruyor. Halbuki kendisi hamile kalıyormuş. Ve sayre vesayre. Niye görüyoruz Mine Söğüt’te? Ve resimlerinde. Bahadır Barutayer resimleri çiziyor. İnanılmaz resimler. Çok güzel resimler. İnanılmaz post-humanist bir bir bir dinamik var Mine Söğüt’te. Öyle bir ütopya. Titanı akla getiriyor aslında. Arkayı iyi getiriyor. Zaten bak çok ilginç kendisi de bir konuşmasında şunu dedi. Antik edebiyattaki en sevdiği figürler. Bak satirler. Satirlere baktığımız zaman keçi, sürekli ereksiyon halinde bir falloz. Neşeli ve saldırgan. Ortası hiçbir surette yok. Nenfleri sürekli tecavüze elteniyorlar filan falan. Neden? Çünkü tamamıyla Araftala. Mine Söğüt’ün romanları da sürekli Araf romanı. Ve Araf’taki varlıkların, yaratıkların romanı. Mesela başka romanı da var. Şahbazın Harikulade yılı 1979. İnanılmaz bir roman. Böyle bir yaşlı masalcı Mine gibi anlatıyor Mine Söğüt. Bu çok önemli. Anlatabilme kabiliyeti. Hocam bugün özel bir gün biz bu programı çekerken Rusya’nın girdiği açıklanmıştı. Raziyle geçenlerde program yaptık. Girmez diyordu. Yani batılı bakışı oydu. Yapmaz öyle bir şey diyordu.
Biliyorsunuz ben politikayla ilgilenmem anlamam sevmem ama insanların yüzüne bakınca bazı şeyler hissedebildiğime inanırım. Yani insan psikolojisini edebiyata az çok bilmekten dolayı eminim siz de öylesiniz. Putin’e bakınca bu her şeyi yapar diyorsun. Ne diyorsunuz? Batı kendisini işte Putin’in yerine koyuyor diyor ki aaa niye girsin ki? Yani ortalık toz duman olur. Ama işte aynen dediğim gibi Putin bugün Ukrayna’ya girdi. Ve Batılılar rasiyolarıyla akıllılarıyla ne yaptılar? Elde kaldılar. Hepsini felçindi. Bakın bu Putin hikayesi Minnesota’ın 5 sevim apartmanında aslında 6 sevim apartmanı hikayesi olup Vladimir Putin kısmı da ekleyebilir. Yani Vladimir Putin kendisini nasıl görüyor? Yeni sezar, 4. Roma’yı kuracak, eski Sovyetler Birliği’ni. Onun derdi büyük Rus bankalarına bilmem ne gelmiş Amerika şunu engellemiş falan değil ki. Onun derdi aynen sezarlar gibi, Neron gibi, Caligula gibi karşısındaki muhatap olduğu kişiyi titretmek.
O büyük masa bunu çok güzel gösteriyor. Macron küçücük kalmış tam bir hasta. Mesela düşün Putin kendi hikayesini yazıyor bir sezar olarak. Ondan sonra Putin’in gerçek hikayesi. KGB de buna neler neler yaptılar eğitim sırasında. Hatta annesi bunu ayı yavrularıyla büyüttü. Ondan sonra ayının bir tanesi Putin’in 5 yaşındayken annesini diri diri yedi. Anlatabildim mi? Üstüne kanlar sıçradı.
Bir de Batı’nın anlamak istemediği bu şununla da ilgisi yok. Putin doğulu. Yani Trump ne kadar batılıydı o zaman. Trump da bu bağlamda bir ayı yavrusu. Trump’ı da ekleyip 5 sevim apartmanından sonra Putin’le 6 sevim apartmanı. Trump kısmı eklendikten sonra 7 sevim apartmanı yani. Anlatabildim mi? Güzel ama doğu batı diye ayırmayalım. Aslında duygularına esir olmuş ve aklına esir olmuş iki kültür diye ele alsak. Bu da değil. Ne biliyor musun? Sen Putin gibi güce sahip olursan böyle bir imparatorlukta bunun antropolojik son durağı final destination’ı kendini sezarsanla. Yarın bir gün Amerika’da da sistem değişse Amerika’da da bir tırnak içinde doğulu olur. Bakın bu orientalizmin en tehlikelisi. Yani doğulular hep despotizme melli batılılar değil. Batılılar da fırsatı ele geçirdiğinde doğulu olabiliyorlar. Pardon Adolf Hitler dünyanın en büyük doğulusuydu. Çok haklısınız ama şöyle bir fark yok mu? Batı artık bunu öğrendi ve mesela Biden’ın öyle bir hayali bile yok. Yani Amerika’yı ben yöneteyim tekrar büyük Amerika’yla. Biden’ın zaten hayali olamaz. Trump şimdi bir daha seçilsin. Biden’dan sonra zaten bu Afganistan ve Ukrayna rezaletinden sonra bence Trump yüzde 65’lerle geri gelecek Amerika’ya. Bu böyle bir günden bir güne olmuyor. Yavaş yavaş oluyor. Yani sistem yavaş yavaş değişiyor.
Şimdi aklıma başka bir örnek gelmiyor dünyada. Başka bir ülke. Sistemin böyle yavaş yavaş değiştiği hususunda. Fransa diyelim Macron da öyle bir hayal kurmuyor. Merkel de kurmuyordu yani Avrupa ona öğrenmiş görünüyor. Öğrenmiş görünüyor ama işte bak öğrenmek yetmiyor. Bütün bu ülkelerde bu popülizm ayyuka çıkıyor. Yarın bir gün Fransa’da da Le Pen seçilirse tabii ki hemen başımıza medaya kesilmeyecek kesilemeyecek. Ama yavaş yavaş bu batılı demokrasi dediğimiz akılcılık dediğimiz törpülenecek. Neden törpülenecek ve neden törpülenmek zorunda hep aynı yere çıkıyoruz. Çünkü dünyanın kaynakları sınırlı. İnsan nüfusu çok fazla dünyada. Dolayısıyla artık batıda ve batının kitleleri de böyle ayy kopena kriterleri ay işte bilmem ne kriterlerinden yavaş yavaş vazgeçecek. Çünkü görülüyor malı kapan götürüyor. Şimdi en büyük tedirginlik Rusya elini kolunu sallaya sallıyor. Ukrayna’ya girdikten sonra acaba haftayada bir iki ay sonra Çin Tayvan’ı işgal eder mi? Çünkü kim ne yapıyorsa yanına kar kalıyor. Kırım yarım adası Rusya sayılıyor artık. Şimdi bu iki eyalet Ukrayna’nın doğusunda nasıl çıkaracaklar Rusya’yı oradan ve bu en korkunç şey örnek eşkili ediyor. Yani bu sesler de yükselecek batıda. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Vay be biz burada işte insan hakları kopena kriterleri adam ayının üstünde gelerek canımıza burnumuzun dibinde ot tıkıyor. Allah’ım Alman medyasını takip ediyorum da yiğitliklerini hiçbir kaka sürmeksizin nasıl ecel terleri döküyorlar nasıl eski arke tipler hortluyor böyle başlıyor Almanya’da.
Putin gazı keserse sonra birisi diyor ki doğa Almanya’yı işgal ederse bunu Sovyetler bilmiyor diye. Geberdim gülmekten. Tabii ki onların travmaları Avrupa’nın iki travması vardır. Bir veba salgını 14. yüzyılda bir ikinci dünya savaşı. Peki siz Amerika olsanız ne yaparsınız? Yani siz batı olsanız ne yaparsınız?
Şimdi çok korkunç bir şey söyleyeceğim. Bunun ateşle oynamak olduğunu ciddiyetine yüzünü korumak gerekiyorsa çok ciddi bir şey olduğunu göstermek için öyle şaşırtıcı bir şey yapmak gerekir. Hiç beklenmedik bir şey yapmak gerekir. Askeri müdahale gibi. Evet başka türlü hiçbir surette Rusya’yı. Hele şu an Putin o kadar dolu ki adam bakanını mı milletvekilini mi nasıl yani fırçaladı televizyonda bak yani canlı yayında yani adam kekeme oldu anlatabildim mi öyle bir adrenalin salgısı var ki Putin’de.
Bu çok tehlikeli onu durdurmazsanız hakikaten yarın bugün Moldova’ya da girer. Baltık Cumhuriyetleri’ne de girer. Hocam çok güzel bir yere geldik. Beş sevim apartmanına da bağlayacağım. Şimdi orada hep kötü davranılmış travmalar yaşamış bireyler var ya ve onlar aslında dediğiniz gibi bir hikayeler kuruyorlar yani cinler periler diyorlar ama aslında o travmalarla insan öldürmeye başlıyorlar.
Yani vandalizme ve şeye varıyorlar ya şimdi aslında çok benzer bir durum yani karşımızda bir Putin var. Daha doğrusu hani Putin de demeyelim karşımızda bir zorba var bu zorbaya karşı ne yapmalıyız. Ömer ile hep tartıştığımız bir şey yani o kötülük diye bir şey olmadığını iddia eder hep kötülük görece bir şey denir ya neye göre kime göre kötü ama bazen işte sizin gibi bir insanı bile demin askeri müdahale belki de yapmak gerekir noktasına getiriyor ya. Hayır yapmak gerekir anlamında değil onu ancak bu durdurur.
Evet onu diyorum yani son nokta ne yani bize karşı birileri vandalizme yöneldiyse kabadayılık yapıyorsa ne yapmamız lazım. Önlem almak lazım şöyle önlem almak lazım bunun için müneccim ya da baba yaga olmak gerekmiyor. Siz 1990’da 89’da Glasloss ve Perestroika sayesinde yıkılan bu büyük imparatorluğu leşini sırtlarlar gibi yerseniz o tarihten itibaren zaten bu durumun günümüz durumuna geleceği o kadar aşikar ki o kadar aşikar ki bunun bir revansını olacağını aynı muhabbeti biz Türkiye’de yaşamıyoruz mu? Bu böyledir çok yanlış davrandı Batı inanılmaz şekilde Boris Yeltsin ile hep dalga geçtiler. Hep sarhoşlu adam. Onu böyle masalara oturttular. Rusya sözüma Batı dünyasında entegre olacak falan ne yaptılar Rusya’yı neoliberalizmin önüne attılar. Ne oldu bir mafya ülkesi oldu Rusya.
Gururu kırılmış kurumları yok olmuş bir ülkenin başında da Vladimir Putin gibi bir ayı adam Donlaide ayıya grizliye dönüşen bir adam olduğunda siz pardon ne bekliyorsunuz güvercin ve ferrero roşey çikolataları mı Moskova’dan? Hayır Moskova’dan Batıya doğru çok özür dileyerek söylüyorum 1 dolar uçar roket gibi herkes şimdi çok şaşkın siz aşağılayın aşağılayın hem ödünüz kopsun ödünüz bir şeyinize karışsın. En başta Almanya diyorum başka bir şey demiyorum hem cak cak cak cak etli özgeye şöyle mi hediye uygulayacağız Rusya’ya böyle mi hediye uygulayacağız. Rusya’da çığırından çıkınca bir kuduz köpeğe dönüşünce ve sizler birer kuzu yavrusu gibi karşında parçalanmaya hazır ve nazır kalınca şaşırım bir de üstüne üstlük. Pardon yani Batı sırf işte rasyoya bakmak herkes için geçerli sandığınız için bunu doğal biçimde aptallığa vardır en sonunda aptal herifler. Rusya Ukrayna’ya girdi. Rusya Ukrayna’ya girmedi Rusya başka bir yere girdi şaşırdım hiç beklemiyorduk adam fırsat kolluyor ve bak Ukrayna’yla ne diyor biliyor musun bunu da söyleyeyim. Şimdi diyor kızım sana söylüyorum gelinim sen anla işin en korkunç tarafı Rusya işte böyle bir ülke belki bu doğululukla ilgilidir teori de bırakmıyor son derece praxise geçiyor anlatabildim mi Vladimir Putin gibi bir adam Rusya’nın devlet başkanı. Ya işte şu benim sinirimi bozuyor dediğinde biliniz ki o sinir yakında bozulmayacak hale getirilecek yani.
Baya rakiplerini falan yok ettiği söylenir ya Roma senatörler imparator imparatorların gacıları kim kimi zehirliyor o onun annesini kesiyor ay hırsiyanlarla yanlışlıkla birkaç senatörle aslanların önüne çıkıyor anlatabildim mi bu bir gelenektir ve bakın bir şey söyleyeceğim bu irasyonel değildir diyorsun ya hep rasyonel bu da son derece rasyoneldir sadece yöntem farklıdır yani şimdi Norman Bates’in psycho filmindeki ay ne kadar deli bir adam demek saçma değil mi kendi çapında son derece rasyonel davranıyor. Roman’a bağlarsak mesela dediniz ya sondaki tuizmimi belki de yarattığı bir şeydi o zaman bu da Batı’nın yarattığı bir şey mi Batı kendisi hep heroik kalabilmek için kahraman var kalabilmek için böyle küçücükken bir şey yaratıyor takıyor sonra onun adı İslam oluyor sonra onun adı komünizm oluyor sonra onun adı Rusya oluyor şimdi eskiden iki kutuplu dünyada bunlar çok pratik şeyler olabilirdi artık kutubsuz dünyada Çin Rusya bir iplikte Afrika gibi bir
kıta var Hindistan gibi ülkeler var artık bu sökmüyor bu Merang gibi o böyle hadi şimdi bunları takalım bunları ötekileştirelim kötülük akisi Kuzey Kore Rusya Çin İran bak ne oldu Rusya ne yaptı İran’ı unutturttu vallahi billahi İran’ı unutturttu.
İran şu an Amerika’ya 52. eyaleti gibi geliyor ne demek istediğimi anlatabildi mi bunlar hep alışkanlık meseleleri repertuvara girme meselesi repertuvara girme Rusya bugün Ukrayna’ya girdi bu repertuvar kanlı harflerle yazıldı on emir gibi dünyaya hayırlı uğurlu olsun Batı medeniyetinin çöküşü mü sizce tabi ki çöküşü böyle bir dünyada bak tekrarlıyorum 8 milyar insanın yaşadığı kaynakların son derece yetersiz olduğu ve dengesiz paylaşıldığı bir dünyada Batı
medeniyetinden bahsetmek bir sakrelek yani ne medeniyeti yine de bir başarı yok mu ortada ya başarı var da ama artık o eski yöntemlerle Batı medeniyeti değil artık kutubsuz dünyada son derece şu an salak görünen milletler topluluğu Batı sopa çıkacak diyorsunuz yani sopayı yani önümüzdeki eğer birisi kırmızı düğmeye basmazsa önümüzdeki 100 150 senede çok güzel romanlar okuyacağız bence biz okuyamayız hocam yani biz okumayalım da edebiyat tarihi açısından diyorum yani batı edebiyatı hele alman edebiyatından beklentilerim şu sıralar korkunç yükseldi o dehşet bu travma Rusya Ukrayna’ya girdi aynı marşta Rus’un inti Ukrayna yetmiştir onlara yetmiştir döktürüyorlardır şimdi Thomas Manvari cümleleri düşünüyordum o halde varım
bir türlü kurtulamıyorlar şimdi yapıştı üstlerini kendileri ettiler kendileri buldular Rusya ile çok dalga geçtiler Rusya’dan etrafını ezelden biri diyordu o ülke yapmayın nato’ya almayın şunu Azerbaycan’ı bile nato’ya alacaklar yani şimdi biz nasıl diyorsak yani buna da sinir oluyor Ege’deki adaları 12 km’ye çıkarınca biz İzmir’den denize giremeyeceğiz diyoruz ve sinirleniyoruz ya aynısı onlar içinde geçerli ama o Rusya sen bunu gidip Lichtenstein’e yapabilirsin Monaco’ya yapabilirsin Fransa olarak dersin ki başla
bakma senin dükkalığından bilmem kaçıncı departmanımsın artık anlatabiliyor musun Monaco’dan epeki öyle olsun Rusya abi Rusya bu neyden kaynaklanıyor batır inanılmaz hadsiz bir biçimde ve mega loman bir biçimde kahraman olmak zorunda ya Ukrayna’da kahramanlığa soyunurken keliminin tam anlamıyla just jibble soğukta kaldı just jibble şimdi kıyafetlerini bulamıyor peki romanla bitirelim güzel bir yorumdu benim en sevdiğim yorumlar böyle oluyor yani bugünkü dünya olaylarına paralelik kurmuş olduk birazcık tam değil ama bugünün heyecanıyla artık olur roman biraz kısa mı yani şöyle daha çok okumak istedi aynen öyle ben bak bunu Mine Söğüt’ün diğer romanlarını okursan bak mesela Şahbazın harikulade yılı kalın bir roman Mine Söğüt böyle bir yazar tam bir oriental masal anlatıcısı 1979 Şahbazın harikulade yılı öyle bir arkayık masallarla başlar ki dehşete düşersin dersin ki aman Allah’ım nereye bağlayacak bunu o kadar garip ki son derece arkayık kadim mid sekreter
ekmanları son derece modern ögelerle karışıyor işte tam en iyi en ideal tırnak içinde söylüyorum postmodern kuramcılarının dile getirdiği Mine Söğüt’ün romanı çok kısa Mine Söğüt’ün romanı beş sevim apartmanı değil 23 sevim apartmanı olsaydı bile 500 sayfalık roman olsaydı bile okuyoruz ya vakayı kendi anlattıklarını ondan sonra gerçek hikayesini okuyoruz bağımlılık yaratıyor niye bağımlılık yaratıyor bakınız bu çok ilginç düzgün bir hikaye duymak bağımlılığımızı tatmin ediyor ediyor ama yetmiyor gibi geliyor bana daha fazla bunun sonu yok daha fazla hikaye değil o hikayeleri biraz daha derinliğine duymak istedim ben en azından şimdi ben anladım seni sen bir bağlamda modernistsin senin için o kadar çok malzeme var ki beş sevim apartmanında biraz bonkörce harcanmış gibi çok doğru söylüyorsun işte aynen öyle aslında dediğin öyle doğru ki Mine Söğüt’ün bu romanından baklava hamuru gibi kaç tepsi daha çıkar ama işte bu neyi gösteriyor biliyor musun Mine Söğüt’ün hiçbir
bu surette dizayna babies yaratmadığını gösteriyor yani İlker Bey beğen beğenme senin bu bebeğin şaşı gözlü ve sen bu şaşı gözlü bebeğini eşekler gibi seveceksin bu yani tabii ki daha derinliğine gidebilir yani bir hesap yok ortada bir tasarım yok onu sorgulamıyor niye sorgulamıyor biliyor musun onu bir hesap yok sebebi yok bu apartman şimdi var mıydı gerçekten bu samimi mi diğerleri ne oldu kaçtılar mı yok muydular soruları cevaplamıyor niye cevaplamıyor biliyor musun Mine Söğüt bu bağlamda
temin bahsettiğimiz batılı rasyoya hiçbir surette cevap verme yükümlülüğünde hissetmiyor kendisini neye bırakıyor biliyor musun senin kendi Diyonizyak deli tarafına bırakıyor bir şey daha eklemek istiyorum Mine Söğüt bu romanında antropolojik açıdan çok önemli bir noktaya parmak basıyor psikanalitik açıdan da ikizler miti herkesin içinde ikizi saklıdır erkeksen o ikizin kadındır sen iyisen o ikizin kötüdür yani inanılmaz periferi bu hikayelerde Mine Söğüt bana göre edebiyat tarihi şimdi eski mitolojilerden sonra ilk defa ikizler mitlerini bu denli çarpıcı dile getiriyor demek istediği şu bu repertuvar her insanda saklı alıyor ya babasının ayakkabısını rugan ayakkabısını ökçeği takıyor sonra annesinin kafasını parçalıyor onunla bunu söylemeye çalışıyor korkuncun esseti tamamıyla bizden çok uzak bir şey değil son derece antropolojik bir evrensel hepimizin içinde saklı işte yine günümüze bağlıyorum
hep göz ardı ettiği bu eğitimle aydınlanmayla anlayışla iyilikle bütün sorunlar çözülür hayır diyor Mine Söğüt içimizde bu iki saklı bu anneannesini bıçaklayarak öldüren yeşim saklı ve Putin de saklı
istediğin kadar angıyla görünümlü ol ki artık yok Olaf Scholz ağzın bir türlü alışamadı Putin bir yerde saklı ve bak şöyle bir şeyle benziyor bu 11 Eylül’de o korkunç manzaralarda çok garip bir biçim hiçbir suretle Amerikan düşmana olmayan arkadaşlarımda bile oh bu da çok iyi oldu Amerikalılara böyle bir şey de gerekiyordu çok diyen oldu bu da işte o Amerikan düşmanlığın filan değil bu işte o onlar da dünyayı çok kurcaladılar birisi onlara fatura çıkaracaktı en nihayetinde yani ikizimiz zaman böyle ortaya çıkabiliyor büyük bir olasılık kurt adam efsanelerinde doktor cekli ve mislaha etler de the picture of the reyler de bu insani evrensel tecrübe saklı bir yerlerimizde harikaydı her zaman ki hocam yine atıp tutmaya devam edeceğiz bakalım dünyada neler olacak inşallah biz yalnız bunların arasında kalıp cinlere perilere karışmayız inşallah inşallah yoksa apartmanda boş daire kalmayacak vallahi billahi 127 milyon sevim apartmana görüşmek üzere görüşürüz

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir