Amazon’a Ortak Olduk! – Olmaz Öyle Saçma Ekonomi – Dr. Hakan Özerol – B19
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=UHyQqrq0dUI.
Hocam merhaba. Hoş geldiniz. Hoş bulduk hocam merhabalar. Fakirlik psikolojik midir? Az önce gönlümüz çok ilgi çekti. Evet evet altta bayağı yorumlar vardı ya. Bugünkü konumuz çok önemli bir konu her zamanki gibi. Hisse senedi. Hocam bu monopolide vardı hisse senedi. Ha evet ya. Ben müthiş sorumla başlıyorum. Hisse senedi nedir? Ama hakikaten hisse senedi çok eski bir laf ya. Hisse pay demek bunu belki yeni kuşaklar bilmiyor olabilir. Evet pay piyasası diyor. Mustafa senin hisse senedin var mı? Var tabii ama ben onları orta ve uzun vadeli yatırım olarak tutuyorum. Bu şey biliyorsun değil mi? Yanlış zamanda alan trader uzun vadeli yatırımcı oluyor. Ben zaten uzun vadeli düşünüyordum. Sorumu biraz daha geliştirmek istiyorum. Hisse nedir? Senet nedir? Hisse senedi nedir? Senet biz çocukken babam mobilya alırdı senet verirdi mesela. Oradaki çünkü şey değil mi aslında borç senet. Bir de biz çocukken dediğin dönem hani 25-30 senenin gerisinde gittiğin anda zaten memlekette kredi kartta taksit yok. Biraz geri gittiğinde kredi kartı yok. E biz abi nasıl alacağız?
Kulaşık makinesi de yok bu arada yanlış örnek verecektim. Buzdolabı alacağız nasıl alacağız? Taksit de alacağız. Taksit yapacak mekanizma yok elimizde. O zaman senet veriyoruz. Yani ben ay başında ödeyeceğim bunu. Rezil bir espri yapacağım ama sen ettin ben etme. Değil mi? Onun geldiği. Sen ettin ben etme. Normal senet dediğimiz şey çok tırışka bir şey değil mi? Ben gidiyorum Kırtasiyeden alıyorum senet koçanı dolduruyorum. Fukuki olarak yani biz şurada şöyle peçetenin üstüne. Mustafa’ya 10 bin lira borcum var. İlker de gördü. Ben imza attım. İlker de imza attı.
Ama onun da bir karşılığı var. Dolayısıyla sen Kırtasiyeden aldığın daha ciddi bir şey. Biz burada bile yapabiliyoruz onu. Dolayısıyla o var. Oradaki hikaye şu aslında. Yani bir akit ve akit de eğer taraflar imza atmışsa. Hele ki bir de şahit filanda varsa biraz daha şey oluyor. Bunu eğer bankacılık sistem üzerinden falan geçirirsek. ÇEK oldu o zaman bir de bankanın çıkardığı bir kağıda imzaları attık. Bu sefer tabii biraz daha güvenilir oldu. Çünkü banka da devreye girmiş oldu. Ama işin olugası aslında bakarsan borçlanma meselesi. Hukuk da aslında biliyorsun en eski hali sözlü hukuk olduğu için. Sana 10.000 lira borcum var. Duydun mu İlker? Dememin bile bir anlamı var. Ama tabii o daha az anlamlı. Yazılı biraz daha da. İlker olduğu için değil. Yazılı biraz daha anlamlı. Bilmem ne falan filan. Ama senet çok doğru söyledin aslında. Borç şu haliyle. Neyse senet’i dediğin anda konu borç değil. Artık ortaklığa geçtik. Yeni durumda biz artık alacaklı değiliz. Ortağız. Bizi izleyenleri birazcık sıkmaya da göze alarak böyle bir önce resmi bir tanım yapayım. Menkul kıymet ve gayrimenkulden başlıyor iş. Menkul kıymet taşınabilir kıymet.
Gayrimenkul taşınmaz kıymet. Gayrimenkulü biliyoruz. Aklımızda arazi bina falan geliyor. Gayrimenkul taşınmaz. O zaman menkul kıymet taşınabilir. Ne olabilir? Mustafa’dan alacağım olabilir. Borç senedi. Mustafa’nın firmasında ortak olabilirim. Hize senet. Dolayısıyla menkul kıymetini aslında borç alacak ilişkisi sağlayan bir de ortaklık ilişkisi sağlayan var. Biz sanıyorum bugün ortaklık ilişkisi tarafında bakacağız. Şeyi nasıl kontrol ediyorlar? Ben yazdım kağıdı. Ben Mustafa Seven, İlker’e 1 milyon lira borcum var yazdım. Altına da imzayı çaktım Mustafa Seven diye.
Kim onu kontrol edecek? Şimdi senetten gidik değil mi? İlker haliyle adi senet. Ya da Mustafa yaptı. Yapma öyle bir şey diyecek. Derler ya zaten. Boş kağıdından imza atma derler değil mi? Karşılığı var aslında hukukta bunun mevzu bu. Sen bunu yazdın bunu yaptın bana verdin. Dedin ki Hakan’a benim işte ben karistimim abi senin borcun. 10 bin lira borcum var diye yazdın. O da İlker’in bana 10 bin lira borcu var dedi. O aslında oyunun başladığı yer. Yani onu alıp abi bana borcum vardı diyecek. Sen oğlum bugün yazmıştık sen boş ver. Çok espresso içmiştim.
Yani ondan dolayı diyeceksin. Olur mu abi burada belge var diyecek filan. Sonra bunu avukata götürecek bir şey olacak bir şey olacak. Bu gerçekten hukuk gibi sürece kadar gidebiliyor. Ama dediğim gibi şahidinin olması. Kardeşim niye sana borcu var dediğimizde. Abi baksana mal teslim ettik fişi var demesi gibi şeyler. Bunu giderek kuvvetli hale getirecek. Çok boş bir şey değil ama çok dolu bir şey. Evet yani aşama aşama ilerliyor. Ben aslında İlker’in borcuna da ortak olabiliyorum. Ama konumuz o değil şu anda. Borç senedinden bahsetmiyoruz. Borç senedinden bahsetmiyoruz evet.
Hissese nedir ihtiyacı nereden çıkmış ilk? Birkaç örnek veriliyor ama. Paraya ihtiyaçları olduğu için. Özür dilerim. Züürtün biri. Nasıl çarparım bunları. Aslında öyle diyor. Aslında tabii çok fazla örnek veriliyor. Mesela biz ilk bu tip kıymetlerin işlem gördüğü piyasa olarak. Mesela Bürüj’ü kabul eder literatör. 12. yüzyılda bile varmış bu arada. Bürüj’dür mesela orasıda. Belçika Bürüj. Hatta orada o işin ilk olduğu binada şu anda bir radyo. Birkaç sene önce öyleydi en azından. Bürüj’de bir radyo binası olarak kullanılıyor. Orası eskiden aslında işlemlerin geçtiği bir yer. Bahan olarak kullanılmış işlem yapmak için bahçenin önünde böyle tezgahını kurduğunda onun üzerinden komisyon oluyor bizim İstanbul Büyükşehir Belediyesi gibi yani. İşgaliye ücret alıyor falan. Orada çıkmış ailenin adı da zaten Van Der Beurs ailesi. Van Der Beurs’a zaman içinde Döla Burs oluyor. Borsa kelimesine dönüşüyor filan. Ama bu bir versiyon. Yani bu işlemlerin geçtiği mekan meselesi. Bu arada hep Mediciler ve İtalya bilinir. Demek ki Bürüj’muş bak. Medicilerin çok farklı bir önemi var finanslı. Banka. Banka olarak çok önemli mesela resmi banka falan şubeleşme falan. Bu anlattığım borsanın tarihi olarak geçiyor biraz. Yani istelerin eldeştirdiği, bonoların eldeştirdiği filan bir yer olarak önemli. Fakat mesela hissenin böyle bugünkü anlamıyla kullanıldığı örnek olarak da genelde Hollanda. 1630’larda lale soğanı borsasıyla görüyoruz. Büyük çöküş. Evet büyük çöküş. Orada da aslında hikaye şöyle. Aşama aşama ilerlemeyelim. Ben kaç yere atlayarak gidiyorum. Şöyle bir sahnesi var. Adamlar aslında Hindistan’ı sömürecekler.
Oradan bir sürü şey getirmek de çok büyük operasyon. Gemilere ihtiyaç var. Gemilerin korunmasına ihtiyaç var. Orada bir üs kurulmasına ihtiyaç var. Üretim için orada çalıştıracaksın işçileri falan filan. O kadar büyük operasyon ki yani iş adamları bunu yaparlarken şunu fark ediyorlar. Ben gemiyi yolluyorum, sen gemiyi yolluyorsun. Benim gibi batıyor, seninki ulaşıyor. Bir gemi çok para, 5 kişi almak lazım filan. Diyorlar ki ya gemiler gidecek. 10 tane gemi bunların koruması şusu bu su. Biz bir şirket kuralım. Mustafa 300 gulden, ilkerde para varsa 3000 gulden, öbürü 5000 gulden versin.
O toplanan parayla 30 gemiye 300 kişi ortak olsun. Ve bir yerden sonra bu şu hale geliyor. Bu işe girmek için 3000 gulden şart mı? E değil yani 3000 gulden verip şu anda araba taksi plakasını, arabayı alamadık, bir lastik aldık muhabbeti var ya. O zaman da mantık öyle. Senin koyduğun parayla gemilerden biri senin, benim koyduğum parayla gemilerden birinin direği benim. Toplanırız ki fark etmez. Giden gitti, batan battı, kalan kaldı. Geri döndük. Toplam kârı paylaşırken yüzde biri senin, yüzde 25’i benim. Hatta AŞ’e de o zaman çıkıyor zaten. Yani bunu yapmak için anonim şirket kurman lazım. Konum sadece hisse asat meselesi değil aslında. Ya bu müthiş bir fikir. Tabii. Zaten bugün bakıyorsun yani adamlar ticarette, uçan Hollandalı falan bu tip kavramlar tesadüfi değil. Avrupa’da bir sürü ülke var ama diyoruz ki ticarette bunlar. Küçücük ülke niye denizci? Adam o yolu gidebileceği tek yer değiliz. Deniz yoluna asılmış. Hatta o zaman anlatılırken bazıları biraz böyle bugün sert kelimeler olabilir ama şey diyor. Evlere temizliğe gelen insanlar o kazandıkları 3-5 kuruşlu onlar da ortak olabiliyordu filan. Yani en alt grubun da dahil olabildiği, sermayenin tabanına eğildiğinin bir örneği olarak kullanılır. Şunun için sordum genelde bizde borsa biraz karanlık bir kelime olarak bilinir ya çok güvenilmez edilmez aslında özgü çok iyi bir fikir. Kesinlikle. Zaten bence şöyle ayırmak lazım. Elbip onu söylerim. Elimizde birinci piyasa ikinci piyasa var. Ne demek o? Birinci piyasa işte biz bir şirket kurduk Hindistan’dan bir şey getireceğiz. Bunun içinde gemiler alacağız ama bize para lazım. Ortak olmak ister misiniz? Bu birinci piyasa. Bizim bugün halka ağrız filan yoluyla para toplamak dediğimiz şey. O iş olduktan sonra işler büyüyor bir şeyler oluyor ve hissi fiyatları da artıyor. Sonra Mustafa diyor ki ben payımı satıp araba almak istiyorum. Onun yapıldığı yer ikinci piyasa. Artık biz hisseyi ilk aldıktan 6 ay sonra satıyorum dediğinde o başka birisi bizim hikayemizi bilmiyor. Nereden buraya geldiğimizi bilmiyor. Onun derdi üçü alıp beşe satmak. İşte o ikinci piyasaya odaklanıp şey diyoruz kumar bu abi insanın olacak çıksa ne olacak. Şunu atlamayalım. Bir var diye iki var. İki var ve istediğin zaman satabiliyor olduğunu bildiğin için bir de gelip bu hisseleri almayı düşünüyorsun. Yoksa ben sana desem ki abi bir startup kurduk 10 bin dolar koyacaksın. 20 seneye falan bunu satarak çok zengin olursun. Manyak mısın falan diyebilirsin. Ama diyorum ki sen bunu yatır ve haftaya borsada işlem görecek bu. İster tut 20 sene istersen haftaya nakde çevirebilirsin. O zaman daha çok insan geliyor. Merak ettiğim bir şey var. Diyelim ki biz Flu TV’yi açtık. Bunu da bir ara yapsak artık. Baceler konuşur şimdiye kadar yani aldık sattık uluslararası sattık. Herhalde bunun kuralları var malum. Ben açtım diye olmuyor. Açtık satmaya başladık. Diyelim ki Flu TV’nin yüzde 45’ini sattık. Öyle mi oluyor bu iş? Bir yere başvurman lazım. Her ülkede bir kural koyucu var. Bizde de sermaye piyasası kurulu var. Svpk’ye başvuracaksın. Diyeceksin ki ben Flu TV’yi halka açacağım. Hocam biz başvurursak bizi kabul edeceklerini sanmıyorum ama. Zaten şey diyor ya kardeş beni rahatsız etme. Bak orada bir tebliğ var. Bir kere tutuyor mu? Hani şu kadar sermayen var. Bu kadar bilmem neyim var. Boyum olsun şu kadar. Bağımsız denetim geçirdin değil mi? Evetse bir kere devam edelim. Öbür aşamaya geçelim. İkincisi de evetse de bana gelme. Git bir aracı kurum bul. Halka arızlara falan yetkili. Zaten şöyle oluyor. Kurallar tuttu. Aracı kuruma gittim baktı. Okey dedi. Ondan sonra başlıyoruz. Peki diyelim ki başladık. Tamam. Ve sattık. Yüze bölüyoruz. Evet o da şöyle oluyor aslında. Sayı da şuradan geliyor İlker. Diyor ki mesela sen diyor sermayen kadar hisse basabilirsin. Mesela Flu TV’nin sermayesi örnek veriyorum 10 bin lira diyelim. Ama sen şöyle düşünüyorsunuz. Flu TV aslında bence 10 milyon liralık bir yer. Ama sermayesi farklıdır yani.
Yatırdığım bir para var kanunda. Diyoruz ki sermayesi 10 bin lira. Diyor ki süper. Her 1 lira için 1 hisse basabilirsin İlker diyor. 10 bin hisse. 10 bin hisse basıyorsun. Ama sonra şunu diyebilirsin. 10 bin hisse ama her 1 hisse 10 bin lira. Çünkü bizim firmamızın değeri başka ya. Zaten senet sayısı biraz daha matematik bir şey. Tamam şey soracağım. 10 bin hisse ama hepsini satmıyorum herhalde. 4 binini sattın. 4 bini, %40’ını sattım. Millet de aldı. Tamam. Sonra piyasaya girdi. İnmeye çıkmaya başladı. Tamam. Yıllar geçti. Flu TV büyüdü küçüldü. Bir şeyler oldu. Şöyle bir şey olmuyor mu bir süre sonra artık Flu TV hissesiyle Flu TV arasındaki bağ kopuyor. Süper tespit. Aslında bir kere kısa vadede direkt koptu değil mi? Yani dünden bugüne hisse fiyatımız 10 liradan 10 bin liraya çıktı. Bana ne? 9 liraya düştü bana ne? Fakat aslında uzun vadede şu var. Hisseleri biz 10 liradan sattık ve artık 100 lira olduğunda sen şey diyorsun. Abi benim firmamın değeri artık 10 milyon değil 100 milyon lira diyorsun. Evet bunu hep şeyde görüyoruz. Jeff Bezos işte şu kadar parası var falan dedikleri aslında parası değil hisseleri.
Aslında değeri de şöyle düşünmek lazım İlker. Sen yüzde 40’ını sattın ya abi kalan yüzde 60 çok değerli artık. Onları da satacaksın belki. Ama hocam. Aslı uğradı. Ama ben o yüzde 60’ı satamıyorum. Satabilirsin niye satmıyorsun ki? Ama sattığım anda düşüyor diğerleri de. Ama şimdi şöyle düşün zaten çok iyi bir noktaya geldik. İşte 10 katı fiyata çıktığı zaman sen bu sefer o 60’ı 3-3-5-5 satıyorsun. Yani piyasayı bozmadan bir yüzde 5 daha satayım diyebilirsin. Yani seni hiç ilgilendirmeyen bir değer artışı değil. Şu olmuyor mu ben satmaya başladığım anda aaa İlker satıyor deyip herkes ne oluyor demiyor mu? Daha yakın zamanda Tesla’yı gördük abi. Çatır çatır sattı millet de aldı. Yani aslında birebir olmayabiliyor hala talep varsa. Bir de İlker mutlaka satmak üzerine düşünmeyelim. Şu da var. O kalan yüzde 60 sende ya. O gün gidip de ya ben Flu TV’yi Berlin’de açacağım. Sen herhalde Paris’te açarsın. Berlin’de açmazsın. Paris’te açacağım dediğin zaman kredi lazım bana diyorsun. Ve biz şey diyoruz. Okey sende kalan yüzde 60’lık Flu TV 600 milyon TL. Onun üstünden biz sana kredi veririz diyoruz. Yani kalan bölümün değerinin artması da aslında senin kredi değerliğini de arttırıyor. Yani çok boş bir şey değil aslında. Borsada fiyatın artıyor. Boş anlamda söylemedim ama hani şu olabiliyor herhalde. Mesela spekülasyon oldu. Flu TV abi kopacakmış dediler. Ve fiyatı 10 katına çıktı. 20 katına çıktı. Bu aslında her zaman Flu TV gerçeğiyle paralel olmak zorunda değil. Bir şey anlamadım bütün bu hikayede. Birincil piyasalar için söylüyorum. Borsaya kote olmak deniyor herhalde değil mi? Çıktığımda SPK’ye bir proje sunmak zorunda mıyım? Evet çünkü hikaye şu aslında. Düşünsene iki ortak bana dediniz ki ya Flu TV’nin yüzde 20’sini sen al.
İşte şu kadar para koy dediniz. Ben şey diyebilirim abi ne yapacağız planımız ne diyebilirim. Ama sen kalkıp da halka arızadan gelen şey şöyle bir şey. Ey vatandaş Flu TV ortak olmak isteyen gelsin dediğinde. Dikkat dikkat. Başvuran 50.000 kişi tek tek Mustafa’cığım bu parayı ne yapacaksın diyemeyeceği için. Diyor ki SPK sen bana bir anlat. Bu halka arızadan gelen 10 milyonu ne yapacaksın? Sen diyorsun ki Paris’te bir yer kuracağız. Üstüne şunu yapacağız. Bu arada ben de bir yat alacağım diyorsun mesela. Diyorsun mesela. O zaman vermiyorlar. O zaman diyor ki SPK arkadaşlar bundan para veriyorsunlar da yat alacak. Para gelmiyor.
Yani anlatabildim mi? O ne yapacağını söyle, söylediğini yap. Gıgır yaptık ama ben gelen parayı çalışanlara dağıtacağım. 40 gün 40 gece eğlence düzenleyeceğim diyebilirsin. Teorik olarak insanların para vermemesini bekliyoruz. Para da veriyorlarsa Allah sizi bildiği gibi yapsın moduna geçiyoruz. Demek bize ondan vermiyorlarmış. Peki dolayısıyla ben aslında bütün bu sistemde SPK’ye güveniyorum. Paramı bir yere yatırırken hisse alacak kişi olarak. Çok yönlü aslında bir kurumun yapacağının, taahhüdünün bu olduğunu.
SPK’nın bunu gördüğünü, bunu onayladığını, aracı kurumu sağlam bir kurum olması konusu da SPK aracı kurumu da onaylamış çünkü. Ama bu ortak olacağı bir şirketin batmayacağı anlamına gelmez. Çünkü SPK diyor ki bak bu şirketin kârı bu, giriyosu bu, yaptığı sektör bu. Yaptığı iş bu. Sonuçta bundan 3 sene sonra bu televizyonculuk başka formata geçti ve sen geride kaldıysan SPK. Abi sen buna bize alkaçmıştın falan diyecek durumumuz yok yani. Buradaki mantık şeffaflığı sağlıyor SPK’ye. Bu arkadaş bu iş yapıyor, kârı bu, bilançosu bu, mali tablosu bu. Ortak olmak istiyorsanız benim istediğim şartları sağlamış, bağımsız denetimden geçmiş, sermayesi en az şu kadar son yıl kâr etmiş gibi kuralları sağladığını garanti etmiş oluyor. Peki şimdi o zaman tam noktaya gelelim. Böyle bir durum varsa yani yine de borsa küçük de olsa bir risk içeriyorsa, dünyada yatırım yapmak Türkiye’de yatırım yapmaktan daha iyi değil mi? Yani Flu TV’ye yapmak yerine Apple’a yapmak daha akılcı değil mi? Aslında akılcı ve belki daha önemlisi riski dağıtmak anlamında doğru. Yüz liramız var, bunu Türkiye’deki on ayrı hisseye yatırdığımızda riski dağıttık ama hâlâ Türkiye riski. Yani sen bunun üç lirasını da mesela Amerika’da bir hisseye yatırsan, o zaman diyorsun ki bak riskimin yüzde otuzunu Amerikan piyasına aktardım. Riskim düşmüş oldu. Peki bu ne zaman başladı yani? Ne zaman piyasalar global hale geldi? Görece yeni bir şey galiba. Tabii yeni bir şey. Bundan 25 sene önce yoktu. Öncelikle bankalar girmeye çalıştı. Dediler ki biz uluslararası muhabirlerimiz var, onun üzerine ne yaparız, yurt dışına yaparız falan. Ama ondan sonra şu ortaya çıktı. Bunlar hantal yapılır. Ağır ilerliyor bu iş kocaman kocaman bankalarda. Çünkü kocaman kocaman bankaların asli işi bu değil. Adamın bir sürü işi var ve bunlar arasında bir de bu hizmeti veriyor. Bu aslında fintech kavramıyla beraber, ne diyelim, hani Prometa tarafından indirildi halka. Ben şu anda mesela Amerika’dan hisse senede alabiliyor muyum? Alabiliyorsun. Hatta bunu geçmişte kıyaslanmayacak kadar hızlı, şeffaf ve ucuz maliyetlerle alabiliyorsun. Hocam nasıl not ediyorum? Bir söyleyin onu bakayım. Kodluyorum, kodluyorum. Midas. Evet, bugünkü programın sponsoru da Midas. Midas nedir? Tabii ki aracı kurum işin özünde. Kıymetli alım-satım konusunda bir kurum kullanmak zorundayız. Yani ikinci piyasa Hollanda zamanında olduğu gibi limana gidip abi satan varsa ben gemiye ortak olmak istiyorum çok ilkel bir yöntem. Hele ki burada uluslararası yapacaksak uçağa atlayıp New York’a gidip abi ben biraz şey alacaktım var mı sizde falan. Onun yerine birileri sana diyor ki kardeşim cep telefonunu aç, şu aplikasyonu indir, bilgilerini gir. Birkaç dakika içerisinde sen bu işlemi yapabilir hale gelmiş oluyorsun. Ha o zaman demeki soru nasıl güveneceğiz buna? Bir aracı kurumu birinin denetlemesi gerekiyordu. S.P.K. S.P.K. demiş ki. Amerika’da S.P.K. yok yalnız hocam. Onu diyecektim Apple’da mı S.P.K. denetliyor? Onların S.P.K.’sı SEC. Security Exchange Commission. Her ülkenin bir kendi S.P.K.’sı var gibi düşünelim. Herhalde bunlar birbirlerinden de haberdardır. Hem haberdarlar. Bir de buradaki tabi işlem farklı yani sen Amerika’dan hisse alıyorum dediğinde o hissenin o mevzuata göre işlem gördüğünü o kurallara uygun olduğunu zaten kabul ediyorsun oradaki S.P.K.
Ben buradaki kurum o işi yaparken bunu nasıl yapıyor konusunda da buradaki S.P.K.’nın onayına bakıyorum. Ben buradaki onayla buradaki kuruma okey dedim. Ama aldığım şey artık benim riskim yani ben Apple malıyım Google malıyım dediğin zaman o senin kendi riskin. Sonuçta aynı yere geldik yani bunlar sadece senin bunun şeffaf olduğunu bilentüsünün böyle olduğunu bu işi yaptığını söyleyebilir. Ama bundan 8 sene sonra Google olmayabilir. O senin riskin artık. Hocam ben şimdi inceledim Mustafa hemen Amazon’dan alalım dedim ama baktım Amazon’un bir hissesi 2500 dolarmış. Onu soracaktım çok pahalı şeyler değil mi söyledikleriniz aslında dünyanın en pahalı şirketleri hisseleri. 1000 doların üzerine kağıtlar var 3000 dolara yakın birkaç tane hisse var. Yani bir kağıt alamıyoruz biz Mustafa ile bir araya geldik. Hocam şimdi danaya giriyormuş gibi diyeceğim ama değil. Bu da mesela ilginç yani Midas’taki bu bence çok enteresan bir özellik. Bu işe gireyim ama cebimde 100 doların var dediğinizde mesela. İşte biz diyoruz ki o zaman 100 doların altındaki hisselere bakman lazım değil mi 40’lık, 50’lik, 60’lık, 70’lik. Orada 3000 dolar 3000 dolar benim boyum aşar.
Burada değişik bir çözüm bulunmuş o hisseyi parçalı olarak almak. Hissenin %10’unu almak gibi %5’ini almak gibi. Yani birinde altında. Evet birinde altında aslında bu da çok eskiden yani bizim piyasamızda 6-0 atma hikayesinden önce falan lot 6 pazarı vardı aslında. Bir lotun altında sen hatırlarsın yani minik alırdığınız zaman lot 1000 adetti. 300 tane alacağım demek aslında bir lottan az almak demekti. Şimdi bu kağıtlarda da hani bir tanesi 3000 dolar sen bunun ne bileyim 300 doların varsa 10’da 1’ini alıyor olacaksın. Ama 10’da 1’ini aldığında o hissenin sağladığı tüm hakların 10’da 1’i yine senin. Yani temetliği dağıtmak gibi ya da oy hakkı gibi onların 10’da 1’i senin olmuş olacak. Dolayısıyla böyle bakıldığında aslında büyük problem çözülmüş çünkü Amerikan piyasası çok değerli yani bütün dünyada. Düşünsene abi XXlar, Çerkez orada ve fiyatlar çok yüksek gerçekten. Bu parçalı alımla değişik bir çözüm bulunmuş aslında. Ben gerçekten 100 dolar atıp Apple hissesi alıp onu da çerçeveletip ben Apple hissedarıyım diyebiliyor muyum? Şaka değil yani. Zaten öylesin.
Aldığın anda o hissedarısın tek problem çerçeveletme konusunda bir sıkıntı olabilir. Çünkü dijitalleştik abi artık yani. Doğru söylüyorsun. Bırak bu kafayı Mustafa’cığım. Hocam şimdi onun bir de Apple telefonu da var. Mesela Apple’a ortak değil mi zaten? Bir noktada. Yok öyle ben sertifika istiyorum duvarıma asacağım. Pahalı işler mi bunlar? Ben 100 dolara alabiliyorum da onu almak için. 110 dolar komisyon veriyorlar. Şöyle düşünmek lazım. Şu anda Türkiye’de bir aracı kurum aracılığıyla bildiğiniz bir hisseyi almak bile. Aslında operasyon olarak ne kadar büyük bir iş değil mi?
Arka gideceksin, müşteri olacaksın, aracı kurum hesap açacaksın, hesap para yatıracaksın, yatırdığın para özel işlem yapacaksın, aracı kurum var, takası var, borsa var. Bir sürü şey var. Fakat bu yıllar içinde ucuzladı. Düşük maliyetli bir hale geldi. Ama uluslararası dediğin zaman yani her şeyi bırak. Yani sen şu anda yurt dışında bir yeğenini, oğlunu, kardeşini para yollasan, Swift masrafı bile çok yüksek. Çünkü biz Euro bölgesi de dışındayız. Onlar SEPA filan diye daha düşük maliyetli kendi arasında yollayabiliyor. Onun da dışındayız. Fakat burada o da çözülmüş.
Rakiplerle kıyaslandığında da gerçekten çok düşük maliyetle bu işlemler yapılabiliyor. Onun için yani 100 dolar için senin üzerinde ödeyeceğin rakam 2 dolar bile değil. Peki hocam bir şey soracağım. Ben bu sistemle Mida’sı indirdim, gittim Amazon’dan hisse aldım. Jeff Bezos beni arar mı? Ben ortak mıyım? Tabii tabii. Abi Türklerden de bir talep gelmiş. Şaka bir yana. Jeff Bezos’un ortağı mı oluyorum ben tevrik olarak? Yıllar önce ülkede halka açılan ilk hastaneye sahili kuruluşuydu. İşte borsaya açıldı falan. O zaman ben finans müdürüyüm. Oranın. Şirkette çok fazla ortağı var.
Birisiyle tanışmışım. Büyük patron beni işe almış. Biri ortakla daha tanışmışım ve diğerlerini tanımıyorum. Üçüncü günüm falan masamda oturmuşum. Biri geldi dedi ki ortaklardan bilmem kim mi sizle görüşmek istiyor. Dedim ki nereye gidiyoruz biz? Yok gelmiş dedi. Buyursun falan dedim kalktım girdi. Tanımıyorum diyor ortada. Çayımı içtik biraz. Biz sekizinci oncu dakika dedi ki ben sizin kağıtlardan aldım. Ortaklarınızdan falan dedi. Yani abi senin bu yaptığın bana yapan oldu. Devam bayağı bir 20 dakika falan adama böyle izlet ikramından sonra fark ettim yani. Borçadan, bizim kağıttan aldım. Ortaklarınızdan diye geldi.
Şöyle bir mail yazamaz mıyım? Dear Jeff. Tabii tabii. Yıllık faaliyet raporlarını inceledim. Hiç hoş değil. Hakikaten bir neviye ortak oluyorum ama galiba. Abi kesin nevi filan değil. Net ortaksın. Mevzu şu sadece 18 trilyon da biri senin. Ama bunun dışında ortaksın abi yani. Jeff bunu bilmiyor. Yani Jeff’in sana göre 18 trilyon daha fazla o yakkı var. Peki şeyi nereden kontrol ediyorum? Ben 100 dolar gönderdim.
Zannediyorum ki aldım. Herkesten parayı toplayıp kaçmasına engel olan şey ne bu aracı kurumların? Jeff’in mi aracı kurumları? Aracı kurumları. Bu arada Jeff kaçabilir. Uzaya gidiyor ya. Uzaydan kaçıyor. Bir daha mı geleceğiz dünyaya? Peki soru önemli aslında. Nasıl güveneceğiz diyor. Yani şimdi şöyle bakmak lazım senin bu anlattığında. Biz burada bir kurum kullanıyoruz ve kurumu Türkiye’deki SPK demiş ki ok ben lisans verdim. O zaman bir kere zaten bence iyi falan açtık yani. Türkiye’deki bu konuya bakan kurum ok demiş.
2. Bu kurum zaten Amerika’da bir aracı kurum kullanmak zorunda. Yani tercih de geçerli bu arada. Alman bir kurum burada işlem yapacağı zaman bir Türk kurum kullanmak zorunda. Oda oluyor mu bu arada? Tabii tabii oda var. Yani yabancılar geldi Türkiye’nin kağıtını nasıl alacak adam abi? Geldik burada kurumlardan birini bir şey soruyorlar. Dolçabank. Mesela. Gerçi Dolçabank abartmıyor kendi kurumunu kurdu o yani. Tabii tabii kendi işini yapıyor. Şimdi bu işlem yapılırken de o zaman buradaki kurumun SPK okuya demiş. Buradaki kurum orada bir aracı kurum kullanıyor. Orada da oranın SPK’sı onaylamış doğru mu?
Çünkü o kurum da kafaya göre bir kurum değil ki o borsaya girip işlem yapabildiğine göre. O zaman aslında senin buradaki operasyonlarını buranın kural koyucusu ve gözetleyicisi Watchdog diyorlar ona nasıl takip edeni. Oraya da oranın Watchdog’u yani takip edeni onaylamış. Bunun ötesindeki risk artık senin aldığın Jeff Bezos riski yani. O başka bir şey artık. Dünya riski yani. Yarın dünya yıkılır mı? Evet. O zaman Jeff Bezos onu alacağımızda Microsoft mu alsaydık o artık senin karar. Atıyorum benim paramın sigortası yurtdışında mı SPK’da mı nerede?
Sen buradan hisse alsaydın ben şunu da diyecektim sana. Burada aldığın hisse bu aracı kurum aracılığı ile aldın ama bizim takas bankta duruyor. Bir de takas bankta senin kağıtlar diyecektim. Şimdi burada aldığın orada olduğu için oradaki kurumda onun için de Midas oradaki işlemleri de hem nakit hem de hisse senedir olarak sigorta almış durumda. Yani belli bir rakama kadar sonra diyor ki kardeşim oradaki kurum da batsa ben bunları sigorta alıyorum diyor. O zaman senin açından aradaki bütün riskler yok oldu sanki yatırım riskine kadar. Yalnız hocamız Midas’ı ortak değil bunda belirtmeniz lazım.
Soruları varsa onlara tormaları daha doğrudur. Tabii tabii yani bundan sonrası hem detay hem de değişkenler de olabileceği için o artık kurumla konuşmak lazım ama işin toplamında bizim için kritik olan şey şu. Normalde New York borsasından bir hisse almak bir Türk için çok maliyetli bir iş yani bir yüksek komisyon, iki bir sürü kurum belli bir rakamın altına hesap açmıyor. Çünkü operasyonel bir iş anlatabildim mi yani 100 dolar yatırdım 2 işlem yaptım diyorum ya asli işi bu değil tamam mı? Adam diyor ki ben bu kadar para isterim minimum diyor bir kere bir eliyor birkaç bin müşteriyi.
İki işlem başına minimum şu kadar dolar isterim diyor o rakamlar da yüksek. Devamında demin konuştuğumuz hikaye var yani alacağım diyorsun ama hisse fiyatı 3 bin dolar zaten alamıyorsun. Midas’ın burada bize sağladığı ne? Birincisi böyle bir taban olarak minimum şu kadar rakam olması gerekir dememiş. Dolayısıyla ben çok küçük bir rakamla o eleğin altında kalsam bile bu işi yapabiliyorum. İkincisi çok cüzi bir rakamla hani büyük rakamım var büyük param var yüksek komisyonalarıma girmemiş. Flat diyebileceğimiz değil mi sabit bir rakamla minik bir yerden bu işe girmiş.
Üçüncüsü de parçalı bir şekilde 3 bin dolarlık bir istenin 100 dolarlık bölümünü alabiliyorsun. Şimdi bunlar aslında ön planda. Evet bugünkü sponsorumuz Midas’tı kendileriyle ilgili daha detaylı bilgi için linki izleyebilir. Oradan üye olabilir ve Amerika’da Jeff Bezos’a ortak olabilirsiniz. Hey be kim tutar. Ama ondan sonra ne olacak ben onu bilemem. Bir tane geçecek dünya ya. Artık o sizin Jeff ile aranızdaki bir mesele ona biz bir şey diyemeyiz. Şimdi hocam bu şeyden ben çok çektim hayatımda. İlker gülecek ama sermaye arttırma olayından. Şimdi bu nedir çok manipülemi ediliyor adımı çıkmış. Aslında deminki soruya benziyor. Ben aldım. Jeff dedi ki bana 1 milyon dolar daha koyun dedim. Sen niye sürekli Jeff Bezos’la kendini aynı cümle içinde geçirtece örnekler veriyorsun. Ama havalı bir şey değil mi abi. Bizde Jeff yani almış ya. Her zaman bir tane kötü olan mı ne diyeyim birisi geliyor diyor ki yetmez. Daha fazla sermaye enjekte edeceğim artık sizin de paranız varsa bu kadar yatırın. O zaman benimle kol kolu yürüyebilirsiniz. Bu nedir gereklik midir?
Ben senin endişeyini de anladım. Borsada çok da yaygın bir konu. Abi bedel arttırdılar. Bizim işte tekrar para istediler. İşte fiyatları düştü falan. Bunlar aslında sonuç. Biz doğal olarak iyi niyetli bir çerçevede ilerleyelim. İyi niyetli çerçevede durum şu. Siz buraya 10.000 lira sermaye koyup bu işi başlattınız. Bugün şirketinizin değeri 100.000 lira. Dediniz ki biz bir de Paris’te kuralım. Tamam kardeşim. Ama bizim şu anda karlıyız marlıyız iyiyiz ama o işi yapmak için bir 100.000 liramız daha yok.
Yani iyiyiz miyiz de biz bundan 10 sene sonra ancak köşeye 100.000 daha atıp Paris’e gidebiliriz. Ama bugün gitmek lazım. Yani bugün orada bir pazar var. Bugün gitmek lazım. O zaman diyorsunuz ki arkadaşlar memnunsunuz bizden memnunsunuz. Süper. Biz o zaman sermayemizi arttırıyoruz. 10.000’den 20.000’e çıkarıyoruz. Sevgili ortaklarım biraz daha para getirin. Sizden gelen parayla bir de Paris’i kuracağız. Bak ayrı şirket değil. Bu şirketi büyütüyorum. Dolayısıyla bize 10.000 sermaye koymuştunuz ve FluTV’nin tamamına sahiptiniz. Ama biz bir tane daha FluTV kurduğumuzda siz FluTV’nin yarısını ortak olacaksınız doğru mu?
Yani hisselerinizi aslında sulandırıyoruz. Onun için sulanmasın diye para koy diyorum. Bana diyorsun ki Hakan sen 1000 koymuştun ya buraya bir 1000 daha koy. Dolayısıyla senin koyduğun sermaye iki katta çıktı ama biz de zaten iki katına çıktık abi. Bunun ismi bedelli sermaye artışı. Para getir diyorsun. Birinci durum bu. Arka tarafı piyasada şöyle yansıyabilir. Ya abimden para istedi. Ya kardeşim sen FluTV’yi seviyorsun aslan kaplan güveniyorsan FluTV diyor ki bak büyüceğiz biraz daha koy diyor. Aslında bir üç kağıt yok. Buradan bakarsak bu haliyle bakarsak. İki şu olabiliyor siz çok kazandınız 10.000 koymuştunuz bir 10.000 daha kazandınız. Ve diyorsun ki bir 10.000 kazandık ya iki ortak biz bunu yiyemeyelim. Çünkü sizin aklınızı yiyebilirsiniz. Yemeyelim arkadaşlar biz bunu. Bunu da bence sermaye ekleyelim büyüyelim ileride. O benim yaptığım hocam. Mustafa yiyelim diyor hep. Çok güzel. Hocam ortaklık böyle bir şey zaten yani farklı açılardan bakacaksın. Hayatımda bu kadar manipüretif bir adam görmedim. Her şeyi tam tersi yansıtan. Nasıl lan hep yatırım yapıyorum ben seninle yapma diyorsun.
Tamam ben tutalım diyorum sen yiyorsun parayı. Yatırım derken Playstation diyor değil mi? Playstation bir de iyi örnek. Allah kahretmesin. Şimdi ikinci durum şu. Sermayemiz 10.000 de 10.000 daha geldi 20.000 oldu falan. Bunu da ne yapalım? Bence sermaye ekleyelim aynen böyle devam edelim dediğinde. Durum şu kardeş ben de orta. Para kazanık diyorsunuz ya büyük ortaksınız falan da bende de Flute TV serileri var ya. Şimdi siz bunu hiç dağıtmıyorum diyorsunuz. Ne yapıyorsunuz bizim parayı? Yani ya bunu dağıtın ortağız ya biz. %80 ortaksanız 80’ini siz alın 20’sini de biz. Marabalara dağıtın.
Yok dağıtmıyoruz ne yapacağım baba büyücen. O zaman o 10.000’i de sermaye ekleyin. Ben de şeyi bileyim tamam abi dağıtmadılar ama sermaye eklediler. Okey deyip o 10.000’i sermaye ekliyorum dediğinizde şimdi dikkat. Benden para istemediniz değil mi? Zaten kardı ya o benden para istemedi. Oraya oraya eklediğinde ama benim payım arttı aslında %100 olarak. Yine bana iste verdin. Bu da bedelsiz çünkü benden bedel istemedi. Yani bedelli arttırın ortaklar para koysun ve sermayemizi arttıralım. Bedelsiz biz bu kara dağıtmıyoruz.
Başka yöntemleri vardı hızlıca geçiyorum. Dağıtmıyoruz bakın sermayeye koyduk karşılığında buyurun size kağıt verdim. Şu sıkıntı değil mi? Flu parayı açtığı gibi 20 tane şey de aynı anda açabiliyor ve o zaman da ben aslında öyle büyük bir yapıya ortak olmadım. Öyle bir param yok ve ister istemez hali alınmayacak kadar küçük bir orana düşebiliyorum. Kesinlikle doğru. Küçük ortak sorunları bunlar hocam. Evet bizim sorunlarımız değil bunlar aslında bakarız. Ama ne? Sen niye kendi problemlerine ortak ediyorsun? Adam cef diyor.
300 dolarım yok. Yani nasıl dengesiz bir kanala geldik. Hocam bu konuda yani kimseyi bunu atmayayım ama bir şey var. Miller Modigliani modeli diye bir modelle açıklanır aslında. Detaya girmeden geçiyorum. Hocam bize bilgi veriyor yaşasın. Model şunu söylüyor aslında. Bir firmanın bedelsiz sermay arttırımı yapmasıyla kâr payı dağıtması arasında fark yoktur. Çünkü konuştuğumuz aynı pizzadır. Yani sen bunun içinden bir dilimi çıkarıp temetli diye dağıtırsan pizza küçülür. Dağıtmayayım içeride kalsın dersen pizza büyüktür ama senin cebinde para girmez.
Yani pizzayı yiyemedin ama pizzan duruyor. Öbür ihtimal pizzayı yedin okey kalan pizza küçüldü. Dolayısıyla şu ana getiriyor küçük ortak esprisi güzeldi aslında. Bana para getir dediği zaman süpermiş diye para getiriyorum. Ben de para yok diyelim diyor ki sen de o zaman hisseleri sat biraz abi. Oranın düşsün ama sen toplamında hala 2000 dolarlık yatırım yaptın. 2000 doların duruyor senin paranı yemedik. Ama sen yüzde olarak kaybettin çünkü biz büyüdük. Yani 100 liralık firmanın biri senin de 200 liralık firmanın biri senin o. Hocam Mustafa hep kötü niyetli olduğu için şunu demek istiyor aslında. Kötü niyetli bir patronun eline düştüyorsan.
Mesela Facebook filminde vardı demin onun için o terimi kullandım. Dilyushin diyorlardı yani ilk başta ortak vardı. O ortağın hisselerini sulandırdılar. Adam milyonda bire düştü. Bizim ülkemizde de oluyor öyle şeyler. Mesela orada da zaten küçük ortakların hakkını korumak için SPK’nın bazı uygulamaları var. Bu işlem hakikaten büyümek için gereken bir şey mi yoksa küçük ortakları elemek için yapılan bir şey mi gözlüğü dinlemek. Yani Mustafa’ya yat alalım biz onunla çekim yapacağız da diyebiliriz. Yani abi sermen hatırımında şu çok doğru. Mesela isim vermeyelim ülkemizde de oldu. Yani %99’u benim, %1’i küçük ortak. Ama küçük ortak şahıs gibi düşünme. O firmanın teknolojisini getirmiş kıymetli bir firma ama %1 koymuş. %99 Türkiye’deki bir iş adamı. Şimdi 99’a 1 işler iyiyince büyüyünce ben diyorum ki ya bu çok iyi iş. Sermayemizi 20 katına çıkaralım diyorum. Çünkü bende para var. Ve senin koyacak paran yok diyorsun ki abi ben koyamam. Aa tüh keşke paran olsaydı. Yoksa büyümek isterdim. Boker masası gibi. Dediğimde sen diyorsun ki koyamadım. Ben diyorum ki okey o zaman %1 değil artık 1000’de 1’i senin demiş oluyorum.
Bu hostile yani kötü niyetli bir işlem. Ama dediğim gibi bunu her zaman açıklamak ve tanılamak zor olabiliyor. İniyesiyle böyle mi oldu? Gerçekten şu kanalı bir borsaya kota et de bütün hüpletim hisselerine. Peki Türkiye’de takeover ele geçirme yok mu? Var. Girişte demiştin ki hatırlarsan %40’ını açıyoruz falan. Niye baba? 60’ını açsam ben alabilirim falan yani. Bizim ülkemizde olmuşluğu var. Yani borsa yoluyla hisseleri toplanmış olan şirketler, örnekleri var. Fakat zaman içinde tabii birkaç şey birden oldu.
Birincisi klasik. %50’den daha azını halka açmak bir yöntem oldu. Bir de o Türk dizisi kültürdür aslında o. %50’i benim artık kalk bakalım o masadan falan. O Türk dizisidir abi. Normal koşullar da şöyle çalışır o iş. Siz bu şirketlerin ortaklığına oynadığınızda tek tip hisselerini çıkarmaz. Görürsün bazen hani A, B, C tertipler mesela hisselerin vardır. İşim isim vermeyelim hani bilmem ne C, bilmem ne B falan derler. Saksation dizisinden hepsini biliyoruz. O hisselerin mesela farklı özellikleri var. Yani bir hisseli düzgün bu hissenin 50 oyakkı var diyorsun mesela. Diğerlerinin 1 oyakkı var diyorsun. Öyle bir imtiyazlı hissi elde edip onu sende tutup firmanın %60’ını bile alsa Mustafa sen yönetebiliyorsun. Öyle filmlerdeki gibi 51’i aldım o kadar değil yani. Yani ben birkaç arkadaş bulsam cefe ortak yine olamıyorum onu anladım. Abi sen ortak oldun zaten. Sen bir tane alsan bile oldun da yani cef ne kadar iptiyo olabilmiyor ise. Peki piyasaların globalleşmesi hep de eleştirilir ya. Hatta dünya ikiye ayrılmış durumda globalciler ulusalcılar diye. Gerçekten de şimdi mesela ben dünyadan işte Amazon’dan hisse alıyorum Apple’dan hisse satıyorum. Bütün bunları manipüle etmek daha mı zor daha mı kolay? Yani milyonlarca küçük hisse dar bir araya gelip panik hareketler ve kaoslar yaratabilir mi? Sondan başlayalım tabi yaratabilir. Çok küçük seyri yazılır. Zaten oldu bir örneği değil mi? GameStop muydu neydi? Evet evet olabilir tabi ki. Fakat ilk cümlenin hani manipülasyon tarafına bakarsak aslında biz bunu piyasalarda istediğimiz bir şeydir. Ne kadar çok sayıda oyuncu olsa bir kişinin piyasayı hoplatma ihtimalini düşürdüğü için bu bizim istediğimiz bir şey aslında. Globalleşme cümleniyle birleştirince de yine aynı yere geldik. Küreselleşme, globalleşme, kapitalizm iyi midir kötü midir boşver. Ama ben şu anda dünyanın en iyi firması neyse ona ortak olabiliyorum abi 50 dolarımla. Bu bence eltarsam bir fırsat. Bu bir fırsat mı yoksa bu bir hile mi? Onun için hep o espriyi yapıyorum. Cefe ortak olma espriyi aslında. Cef bizi tokatlıyor mu diyorsan. Cef değil de evet yani büyük kapitalizm bizi tokatlamış mı oluyor? Emin değilim çünkü ortak oldu kar ediyor ya ben karnından pay alıyorum abi. Niye tokatlamış olsun ki aslında? Normalde benim vizyonum bu ülkenin en büyüklerine ortak olabilmekken. Birden dünyada. Dünyadaki her yere ortak olabiliyorum. Ama galiba şöyle bir endişe var doğal olarak. Apple’a ortak olmak varken ben niye Flu TV’ye ortak olayım? Ama şöyle Flu TV’de bir hala fırsat var ve fiyat ucuz kalmış olacak. Apple aslında artık çok pahalı böyle baktığımızda değil mi? Onu etti o. Amerika’daki mantık da aynı. Kendi içindere baksan mesela benzer iş yapan Apple’ın benzeri yok da teknoloji firması ucuz kalanlar var. Millet diyor ki kardeşim Apple artık yani iyi firma da eee yani falan diyor daha ucuz bir şey alayım diyorsun. Tabii Flu TV’de almış yürümüş olduğu için ona da artık yetirim yapmaya gerek yok. Başlayacağım Flu TV’ye. Hocam şimdi bu hisse senediği sürekli bir artar azalır. Bir de çok gün den gün de dakikadan dakikaya saatten saate. Bunun gerekçesi nedir? Hiç anlamamış demek ki. Şu anlamda söylüyorum. Ben bir balık üreticisiyim.
Memlekette de balığın yakalanma ve işlenme dönemleri var. Belli ki o dönemlerde benim firmam daha değerli olmadığı dönemlerde daha az değerli. Herkes o dönemde o firmaların hissesini alır. Bunun gibi dönemsel olarak yaş tahtaya basmadan uzun süre ilerlemek mümkün değil mi? Aslında hocam sen yine büyük düşündün balık üreticisi falan dedi ya. Sen vallaha bildiğin balıkçı olsan her sabah gittiğinde halde fiyat değişiyor. Balık fiyatı da değişiyor. Gidiyorsun adam diyor ki bugün abi fırtına vardı az balık çıktı diyor. İşte bugün bir tane büyük kılıç buldum en büyük restorana sattım diyor. Balık fiyatı her gün değişiyor. Dolayısıyla balık fiyatı değiştiği bir yerde balık üreticisi firmanın fiyatı her gün değişecek. Dolayısıyla soru infilak etti şu an. Yanlış sektörden örnek vermişim. Mevsimsel olarak haklısın bazıları çok bariz görünüyor. Mesela turizm hisseleri var. Havacılık hisseleri var çok bariz görünüyor. Orada da aslında borsanın en büyük numarası şu. Bekleyip bekleyip o gün olmuyor aslında gelecekle ilgili. Şimdi mesela biz yazın turist sayısı gelince ne olacak diye bakmayacağız şu an. Gelmeyeceğini bugün biliyoruz ya. Sen bu günden turizm hisselerini satıyorsun zaten. Ve ben şey diyorum abi niye sattın daha turizm sezonu gelmedi ki? Sen diyorsun ki belli işte Ukrayna Rusya Savaşı zaten diyorsun. Onun için beklentiler alınır gerçekleşmeler satılır diye bir laf var borsalara. Yani sen zaten onu aldın ve o gün turizm kötü geçtiğinde artık bir daha düşmüyor. Zaten biz bugün sattık turizm kötü geçecek diye. Onun için de o hareket sezondan önce ya da sonraya taşabiliyor. Senin dediğine dek olarak mesela Ukrayna Rusya Savaşı çıktı. Piyasalar bir miktar düştü ama çökmedi. Şeyi nereden biliyorlar? Belki de çok büyüyecek olay. Dünya Savaşı’na gidecek ya da bir anlaşmayla çözülecek.
Nasıl biliyorlar bunu? Onun aslında atasözü var. Anan anandır baban belki babandır diye. Gerçekten teşekkür ederiz görüşmek üzere. Çok açıklayıcı oldu. Ben anladığımı söyleyeyim bilmiyorlar. Bilmiyorlar. Bilmiyorlar. Bu aslında yine spekülasyon. Spekülasyon. Ben şey diye bakıyorum ya Paris borsası zirveye göre 123 düştü. Ne düşecek abi daha filan diyorum. Mustafa diyor ki abi şeyde de zaten o pandemide de buraya kadar düşmüş buradan toparlamıştı diyor. Sen diyorsan çok büyük kriz çıkar ben satayım. Fiyat öyle oluşuyor zaten. Yani aslında herkes almıyor. Birileri satıyor ki birileri alabiliyor. Yani aslında herkes farklı bakıyor ama denge fiyatı dediğin gibi burada bir yerde şimdilik oturduğu gibi şöyle de düşünüyor piyasada. Spesifik bir örnek olacak ama Rus Hava Yoluşiketinde uçak satmış olan Airbus Boeing filan diyor ki biz uçakların bakamını yapmayacağız bundan sonra. Şimdi sen buna vay vay aslan kral diyorsun halbuki bir taraftan Airbus da Boeing’in işi düşecek demektir. Bir. İki. Şimdiye kadar verdiği hizmetin bedelini Rusya ödeyemeyecek demektir. Şimdi biz bunları çarptık böylelik abi bu adamların değeri 115 düşer dedik. Burada kapattık. Ama dediğin doğru daha felaket bir şey olabilir daha da düşebilir ama. Ya da birden düzelir. Tabii.
O zaman ben şimdi bu aklımda diyorum ki mesela savaş varken almak en iyisi. Sonsuza kadar sürmeyeceğine göre. Çok doğru işte o da şey oldu zaten abi bu tip dönemlerde biz yatırma direk şey deriz yani. Nerede yakalandıysan dolarda mı istediğin falan dokunma. Çünkü muhtemelen yanlış bir şey yapacaksın. Sen durup durup mesela buradan döner. Baba niye mesela geçen hafta dönmez de buradan döner. Belki haftaya döner doğru bilmiyoruz yani aslında. Bir asla şey geliyor tamam ya. Hiçbir gürültü her yer. Buradan döner abi yani. Top mantığı geçen hafta yapsa geçen hafta buradan dönerdi belki.
Hocam yalnız şöyle bir şey soracağım ben Putin’sem eğer benim için o risk yok. Ben biliyorum ne yapacağımı çünkü. Evet. Aslında farklı ölçeklerde bir sürü insan biliyor. Mesela siz bir sürü büyük firmanın danışma kurulundasınız. Onların iç yapısını biliyorsunuz. Dolayısıyla gidişatlarıyla ilgili olumlu olumsuz önceden haberiniz oluyor. Ya da politikacıysanız hükümetle çalışıyorsanız dışarıdan kural koyucu olarak ne yapacağınızı biliyorsunuz. Putin örneğinde olduğu gibi. Dolayısıyla burada da ciddi bir kazanç kapısı var değil mi? Daha da abartalım.
Böyle bir yerde diyelim ki bir şirketle ilgili kanun, o kanun değişse enerjide mesela bilmem ne enerji firması kopacak gidecek. O kanun geçecek mi geçmeyecek bilecek bir adamsam ya da imza atılırken oradaki bir adamsam filan bu artık insider trading diye tarımlanıyor. Bu artık kanunda karşılığı olan bir suç zaten. Ama diğeri çok değil. Diğeri biraz şey gibi. Putin yapınca suç olmuyormuş hocam. Putin yapınca agresiflik oluyor yani. Jeff ile Putin şey çok güçse kalmadı bu profili yani. Bizence yönetim kurulu falan filan. Direkt şey yani daha yukardan giriyor olaylar.
Dolayısıyla ben çok uğraştığım için daha çok şey biliyorsam ya da sen çok insan tanıdığın için daha iyi bir fikrim varsa bu henüz suç değil. Bu henüz network, çevre, ilgi falan ama karar verici bir yer ya da bilanço açıklamadan önce ben biliyorum. Oranın muhasebe müdüyüm kardeşim yani bilanço’yu sen pazartesi göreceksin. Ben cumahtan biliyorum. Şimdi ben bunu kullanırsam bu suç ama sen çok sağlam bilanço okuyan bedem alarak piyasayı bilen aylarca çalışıp kimsenin bilmediği bir şey öğrendiysen suç değil. Sen kim nereden anlayacak ya? Peki hocam teşekkür ederiz ama son sorumu sorayım.
Ne yapalım yani? Yurt dışından hisse alalım mı hocam? Abi bana mı soracağız ya? Jeff diyor adam, ters taraftan Vladimir diyor. Abi biz sana soruyoruz. Ne yapacaksak yapalım. Şimdi şaka bir yana ben zaten şunu çok söylüyorum. Benim bir ara bankacım dediğim arkadaşımla ilgili şey hispiresi vardı. Yeni ürün çekti hocam diyor al diyordum yani çünkü benim öğrendiğim şey bu abi. Amma para var amma para yok. Yani 100 liram varsa ona bölüyorum. Kaça bölünebiliyorsa ona bölüyorum. Ve sen borsalar geleceğin bir şeysi hisse almak lazım diyorsan al tabii yani. Yurt dışından da al yerine de al.
Çünkü bir riski dağıttın, iki benim ülkemdeki ölçekteki kağıtların yanına dünyanın herkesin ismini bildiği kağıtlara da para yatırabiliyorsun. Ama gidip bütün paranı tek bir şeye koyma. Kesinlikle. Yarısı Türkiye yarısı Amerika’da kağıt aldım bile yanlış. Hisse yatırdığım param bütün paramın %10’u. Onun 5’i oraya 5’i buraya. İşte şu kadarı. Yok efendim bonoya, mevduata falan. Böyle bildiğin kadar bölmek. Ve bunlar içinde yabancı kağıt tabii olmalı. Peki Çin borsası Rus borsası oralardan da alabiliyor musun mesela? Bunlardan da alabilirsin ama… Ama tek tahtı.
Yani hiç etmem. Mesela Rusya’nın geçen açıkladığı bir rakam var diyor ki yabancıların Menkuk’un imat satışını dondurduk dedi. Yani senin Rus borsalığı kağıdı bu var. Var. Var kardeş. Saatlerimizde sana başvuracağız. Vladimir baba bizimle. Peki hocam teşekkür ederiz. Çok teşekkürler görüşmek üzere. Görüşmek üzere.
Teşekkür ederiz. İyi bakalım kendinize.
İlk Yorumu Siz Yapın