Anadolu Arkeolojisi | Pisidia ve Termessos | 6. Bölüm
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=GagPqcVtCq8.
eski exercise
Termesos, Lykya’nın doğusunda Pisidia bölgesine ait bir kent olarak tanımlanır. Pisidia, göller bölgesinde, akar su ve göl kıyıları boyunca neolitik çağlardan itibaren yerleşim görmüş, dağlık, bereketli ve sulak bir coğrafyadır.
Antikçağ yazarlarının özgürlüklerine düşkün,
dağlarda yaşayan, cenkçi bir kavim olarak aktardığı Pisidialılar, Tun çağında, Batı ve Güney Anadolu’da yaşamış Luvilerle ilişkilidir.
Pisidia dili de aynı Lykçe gibi Lüvi kökenli bir Anadolu dilidir. Homeros, destanlarında Pisidialılar yerine, Lykyalılarla savaşan Solimoslulardan söz eder.
Mülattan önce 5. yüzyıla gelindiğinde Halikarnasoslu Heredot kendi zamanında Solimoslulara Milyaslılar dendiğini belirtir. Yüzyılın sonuna ait kayıtlarda ise Solimos ve Milyaslıların yaşadığı bölgenin adı Pisidia olarak geçer. Merhaba, Anadolu Arkeolojisi’nde yeni bir bölümle tekrar karşınızdayız. Lykyalıların komşusu olan ve akrabası olan Pisidia kentlerinin belki de en görkemlilerinden olan Termesos ile bugünkü programımıza başlıyoruz. Termesos sadece bir antik kent değil, Türkiye’nin en önemli yaban hayatı koruma merkezinde içinde barındıran bir milli park aynı zamanda. Termesos, Antalya’nın 35 km kadar kuzey batısında yer alan muhteşem bir antik kent.
Antik kente çıkarken bizi ilk karşıdan geç dönem şehir kapısı oluyor. Bakalım şehir kapısında neler var. Termesos şehrinin kapısına geldik. Geç dönem kapı dedik. Niye geç dönem?
Biz aslında bugün bir antik kente gidip onun fotoğrafını çektiğimiz zaman onun bir bütün olarak o anki halini görüyoruz. Ama bu kentlerin 800 sene, 1000 sene, 1200 sene bazıların daha fazla bir geçmişi var.
Termesos antik kenti klasik dönem dediğimiz milattan önce 5. yüzyılda farklı bir kent, heyenistik dönem dediğimiz milattan önce 4. yüzyılda farklı bir kent ve Roma İmparatorluk çağ dediğimiz İsa’dan sonra 1. ve 2. yüzyıllarda bambaşka bir kent. İşte bu kapı milattan sonra 2. yüzyılda Roma İmparatorluk çağında şehrin anıtsal giriş kapısı olarak inşa edilmiş. O yüzden geç dönem dedik.
Bu kapıyı biz 2000 sene önce gelseydik böyle bugün gibi öyle elimizi kolumuzu sallayarak geçemeyecektik. Burada bir demir kapı olacaktı ve arkasına kocaman bir kavaz sürülmüş ve kilitlenmiş olacaktı.
İki yandaki odada bekçiler ve memurlar bize pasaport, vize vs. gibi işlemleri yaptıktan sonra ancak bu şehre girebilecektik.
Askeri Kule’nin çatısı, tonozu olduğu gibi sağlam kalmış. Baya yani o gün yapıldığı gibi bir iki taş düşmüş sadece.
Dikkatinizi çekiyordur iç duvarları dış duvarlar kadar özenli değil tabi bu bir tasarruf için yapılan bir şey.
Dış duvarları tamamen düzlerken içleri daha kaba bırakabiliyorlar hatta bunları sıvıyor biliyorlar da. Antik dönem yapılarını incelerken bazı küçük detaylar bir de çok önemli çok büyük ipuçlara verebilir.
Burada mesela yapının en altında en tabanında bir mimari parça görüyoruz. İç tarafta da görüyoruz diğer başka yerlerde de var. Biraz mimari biliyorsanız bunun bir sofit olduğunu bilirsiniz. Ne demek sofit? Yani bir üst yapı elemanının arşitrav dediğimiz üst yapı elemanının altındaki desen. Yani iki tane sütün üzerine ilk gelen taş arşitrav ve siz onun altına yürürken o dekoru görebilesiniz diye de oraya bir sofit yapıdır.
İşte bu. Bu burada olamayacağına göre biz buna devşirme malzemediyoruz. Demek ki bu başka bir yerden alınıp getirilip burada yeniden kullanılmış. Bu da bize neyi gösteriyor? Mesela biz bunun tarihini bilirsek ki bu milattan önce birinci yüzyıla ait bir eleman.
Demek ki bu yapı bu tarihten daha sonra yapılmış bir yapı olduğunu bize anlatıyor.
Termesos, antik dünyanın pagan dinini kutsal kitabı sayılan İlyada’da geçen nadir kentlerden bir tanesidir. Ve ismindeki 2S ile Lüvi kökenli bir kenttir. Savaşça kimliklerine ait kökleri derinlere giden Termesosluların ata geleneklerini sürdürdüklerine dair izler, Büyük İskender’in Anadolu Seferi’ne yansır. Korunaklı yerleşime ve akıllıca konuşlandırılmış birliklere sahip Termesoslular, tarihçi Aryanos’a göre İskender’in yolunu bir başka Pisidia kenti olan Sagalassos’a çevirmesine neden olmuştur.
Termesos kentinde ikinci durağımız askeri mezarlık olarak da anılan Kuzeydoğu nekropol. Nekropol ne demek? İki kelimin birleşmesinden oluşuyor. Necros polis. Yani nekros, ceset, ölü, polis, şehir, ölüler şehri. Adından da anlaşılacağı gibi ve yapılan anıtsal yapılardan da aslında ölümün başka bir dünyada devam ettiğine inanılıyor ki bir şehir adı veriliyor.
Burada çok tipik Pisidia lehitlerini görüyoruz. Kalkan mızrak motifli tekneler ve gotik dediğimiz üçgen alınılıklar.
Dünyanın hemen hemen hiçbir antik kentinde bu kadar çok anıtsal mezarı bir arada görmemiz mümkün değil, zor. Termesos bu konuda çok ayrıcalıklı. Şunu da belirtmek lazım ki burada herhangi bir kazı yapılmadı. Bunlar 2000 sene önce terk edildiği şekliyle duruyor ve her taraf mimari detay, anıt podiumlar üzerine yükselen lahitler, heykeller, heykel kaideleri.
Bütün bu anıtsal mimari yapılarıyla gerçekten de nekropolis adını yani ölüler şehri adını hak ediyor. Termesos’u diğer birçok antik kentin önüne geçiren özelliği bugüne kadar sadece yüzeyde tespit edilmiş 1200 civarında yazıta sahip olmasıdır. Zengin içerikteki mezar yazıtları, Termesos’luların ulaştığı kültür düzeyini gösterir.
Kent yaşamına ve kentlilerin düşüncelerine ışık tutan bu yazılı belgelerin çoğu nekropollerden ele geçmiştir.
Termesos’u gezerken insan yürüyemiyor bir detay görmekten. O kadar çok lahit üzerinde, mezar üzerinde detaylar kabartmalar var ki tabi bunların hepsini size göstermemiz mümkün değil ama böyle bazı hem güneş ışığının iyi vurduğu ve göründüğü hem de güzel kaliteli olanları gösterebiliriz.
Burada çok güzel bir aslan bir panter böyle yükselmişler ortalarında bir vazo, mezar sahibi böyle bir kompozisyon istemiş ve sanatçıya böyle bir kompozisyon yaptırmış.
Burada bir tane Musa görüyoruz yani müze kelimesinin geldiği Musalar, antik Yunan’da Musalar esimperileri bütün sanat edebiyatın esimperileri.
Bu da bir tiyatro Musası maskesi var burada görüyorsunuz elinde maskesini tutuyor kafasını koparmışlar ya da kopmuş ama böyle bütün gövdesi pelerini ayakları gayet güzel kalmış. Bu kolu sağlam bu kolu değil.
Deminki mezar sahibi kendini aslanlarla özdeşleştirmiş bu mezar sahibi de daha tiyatroya sanata yakın bir insan kendine bir esimperisi bir Musa kabartması yaptırmış. Gerçekten de dünyanın en büyük açık hava müzesi.
Burada bir kabartma var ne olduğu pek belli değil gibi ama aslında dikkatli bakınca güzel ipuçları var iki tane kanaatları var iki yandan böyle bir pelerini böyle salınmış. Böyle bacakları iki yanda burada gövdesi ve kafası var burada elini kaldırmış böyle.
Bu çok tipik olarak tanıdığımız zafer tanrıçası Nike. Latince ismiyle Victoria bugün hala böyle yaparız yani aslında Nike’ye atıfta bulunarak zafer anlamında bunun latince adı olan Victoria’yı söylemek isteriz.
Mezarlara işlenmiş betimlemelere bakıldığında Termesos mezar anıtlarının ana temasını savaş ve savaşta kazanılan kahramanlıklar oluşturur. Özellikle karışık mitolojik varlıklarla bezenmiş kalkan motifleriyle mızraklar en sık rastlanan semboller arasındadır.
Mezar betimlemelerinde sıkça karşılaşılan bir diğer örgede kahramanlarla özdeşleşmiş aynı zamanda mezar koruyucu özelliğe sahip aslan kabartmalarıdır.
Kuzeydoğu nekropol ya da askeri nekropol dedik.
Burada tipik bir asker olasılıklı bir komutan mezarı var. Nereden anlıyoruz? Birbirine çatılmış iki mızrak, bir balık var zıpkınla avlanmış, çok tipik bir artık Pistide değil ama Termesos kalkanı yani buraya özgü bir kalkan hemen arkamda askerin miyferi ve zırhları yer alıyor.
Çok güzel bir podiumlu anıt mezar daha. İki aslan tarafından korunuyor. Mezar odasının içinde tabi bir şey kalmamış. Bir de çok sık sorulan bir soru vardır. Her yer aslan dolu. Türkiye’de aslan var mı? Elbette var.
Hatta geçen yüzyıla kadar olduğunu biliyoruz. 19. yüzyıl seyyahlarının notlarından biliyoruz. Zaten var olmayan o coğrafyada bir hayvanın bu kadar çok her tarafa resmedilmesi de çok akılcı bir şey değil.
Ta Hititlerden bu yana yani M.Ö.2. bin’den bu yana Aslan Anadolu’da en çok kullanılan motiflerden bir tanesidir.
Mezar yazıtlarının içinde mezarlıkların korunmasına ait mezar hukukunu içeren örnekler büyük önem taşır.
Bu yazıtlarda daha çok hırsızlık ve mezarların kanunsuz kullanımına yönelik kent tanrılarına veya çeşitli kent kasalarına ödenmesi gereken ceza miktarları yazar.
Ne var ki, mezar soyguncuları bugün olduğu gibi antik çağda da lanet yazıtları ve para cezalarıyla tehdit edilmiş bir mezar yazıtları,
varlıklarına sürdürmüşlerdir.
Altyazı M.Ö.2
başlar bless them not forgotten by love… Igittim told my my appers need you….个别能力我 Temüz kann love you wicht Temüz can love you v closed the door
Kapısından geçtikten sonra bir ana cadde kente kadar devam ediyor. Ve bu caddenin iki yanı lahitlerle süslü.
Bunu birçok antik kentte bir şehir planlamacılığı olarak görebiliyoruz.
Tabii bu ana cadde üzerinde bir mezar sahibi olmak ayrıcalıklı bir şey. Öyle ya kente gelen herkes sizin adınızla, lahtinizle tanışıyor. Peki bu kimler bu ayrıcalığa sahip olabiliyor? İşte bu gibi durumlarda her zaman para tek başına yeterli değil. Buna şehir meclisi yani buğule karar veriyor.
Kente olan yardımlarınız, hayırseverliğiniz, dürüstlüğünüz gibi kriterlere göre
şehrin sosyal yerlerinde bir lahit kazanma hakkına sahip olabiliyorsunuz.
Lükyadan Pisidie’ye geldik. Termesos kentiyle Pisidie’ye başladık. Aslında Termesos’lar kendine Pisidialı da demiyorlar. Solimler diyorlar, Solimos’lar diyorlar. Yani bir ülke gibi. Biz kentin kapısından girdik.
İlk nekropoline geldik ve ancak daha arkamda gördüğünüz yapıya kadar ulaştık. Esas kenti oluşturan tiyatrosu, hamamları, cümlazyonu, agorası, tapınakları Alketas mezarı ile ileriki bölümlerde Termesos’a devam edeceğiz.
Hoşça kalın.
İlk Yorumu Siz Yapın