"Enter"a basıp içeriğe geçin

Anadolu Arkeolojisi | Sagalassos Antik Kenti | 13. Bölüm

Anadolu Arkeolojisi | Sagalassos Antik Kenti | 13. Bölüm

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=yir0qBfmDnw.

Jenerik Müziği Merhaba…
Geçen bölümümüzde Sagalassos’un aşağı kentini gezmiştik. Bu yeni bölümümüzde Sagalassos’un üst kentini geleceğiz. Anadolu arkeolojisi yeni bölümüyle karşınızda. Sagalassos’u son dönemde bu kadar şöhretli yapan en önemli eser…
…yukarı agorada 13 yıllık muazzam sabır ve emekle ayağa kaldırılan……ve orijinal heykelleri Burdur Müzesi’nde sergilenen……Antoninler Dönemi Çeşme Yapısı’dır. Bu dönemin zenginlik ve refahının ürünü olarak……kentin en tanınan soylusu Flavius Severianus Neon ve eşi tarafından yaptırılmıştır. Yapıda Dionysos kültürünün simgeleri yer alır. Ve bugün orijinali Burdur Müzesi’nde bulunan Sarhoş Dionysos Heykel Grubu……bu yapının süslenmesi için ünlü heykeltıraşlık okulu……Afrodisias’tan ithal edilmiştir. Sagalassos’un belki de hem antik dönemde hem bugün…
…en görkemli yapısı Antoninler Dönemi Çeşme’si……Milattan sonra II. Yüzyıla tarihlenen çeşme. Sagalassos’un tabii en önemli özelliği burada bol miktarda su bulunması. Toros Dağları karstik kireş yapısından dolayı……genellikle zirvelerinde su barındırmazlar. Böyle sünger gibi bir yapısı olduğu için bütün yağın, kar ve yağmur suları……süzüle süzüle gider ve yeraltı nehirleri ve gölleri oluşturarak……denize yakın derin vadilerden çıkarlar.
Ancak zirvede kalın bir kil tabakası, tektonik bir yapı varsa……burada bir yeraltı gölü oluşturur ki Sagalassos’ta olan tam da bu. Ve kentin buraya yerleşmesinin belki de en önemli nedeni……ve Mark Wilkins hocanın doğru bir şekilde su şehri demesinin en önemli nedeni……işte bu tektonik yeraltı suyu. Kentin her tarafından su fışkırıyor. Daha önceki bölümü izlemiş olanlar ya da Sagalassos’u gezmiş olanlar…
…burada beş tane anıtsal çeşme olduğunu ve ikisinin bugün de hâlâ…
…orijinal kaynaklarından aktığını bilebilirler.
Biz bugün bu yapılara çeşme diyoruz. Ama antik dönemde bunlara çeşme demiyorlardı. Nünfayon diyorlardı. Nünfayon bir antik mitolojiden gelen isim, nünfler, superileri. Yani superilerinin dans ettiği, oynaştığı yerler anlamına……çeşmelere nünfayon adı veriliyordu. Burada çok başarılı bir restorasyon çalışması görüyoruz. Tabii biraz da bu depremler sayesinde olmuş.
Hep söyleriz bir kişinin antik dönemdeki bazı kentlerin……bir kişinin felaketi bazen arkeologlar için bir mucize oluyor. Aynı Pompeii’de olduğu gibi. İşte bu yapı depremle olduğu gibi yüzüstü çökmüş. Henüz daha heykelleri kireç ocaklarında eritilmeden……mimari elemanları götürüp başka yerde kullanmadan yapı olduğu gibi……çöktüğü için kazı sırasında yapının neredeyse bütün mimari elemanları…
…ve heykelleri sağlam olarak bulundu ki bu heykeller Burdur Müzesi’nde sergileniyor.
Sagalassos’ta Antoninler Çeşmesinde gördüğümüz……Dionizos grubunun en büyük, en güzel dilini görüyoruz. Bu dilin bir kutu. Bu dilin bir kutu. Bu dilin bir kutu. Bu dilin bir kutu. Bu dilin bir kutu. Bu dilin bir kutu. Bu dilin bir kutu. Bu dilin bir kutu. Bu dilin bir kutu. Bu dilin bir kutu.
Bu dilin bir kutu. Bu dilin bir kutu. Bu dilin bir kutu. Bu dilin bir kutu. Bu dilin bir kutu. Bu dilin bir kutu. Bu dilin bir kutu. Bu dilin bir kutu. Bu dilin bir kutu. Bu dilin bir kutu. Bu dilin bir kutu. Bu dilin bir kutu. Bu dilin bir kutu. Bu dilin bir kutu.
oot ok d
Anıtsal bir kapıdan Yukarı Agora’ya şimdi giriş yaptık. Yukarı Agora oldukça görkemli bir yer. Daha önceki programlarımızda Arukan’dayı seyretmiş olanlar veya gezmiş olanlar, Efes Antik Kentini gezmiş olanlar hatırlayacaklardır. Bir ticaret agorası yani sivil agora bir de devlet agorası işte Sagalassos’ta herhalde o ihtişamına yakışır bir şekilde iki ayrı agoraya sahipti. Geçen bölümde ticaret agorasını görmüştük. Şimdi burada bir devlet agorası var. Niçin biz buna devlet agorası diyoruz? Çünkü Maquellum’la, anıtsal Antoninler dönemi çeşmesiyle, meclis binasıyla, heykel kaideleriyle, anıtsal kapılarıyla gerçekten de görkemli bir idari ya da devlet agorası. Burada agoraya iki ayrı anıtsal kapıdan giriş sağlanıyor. Kapılardan bir tanesi İmparator Caligula’ya adanmış. Bu kapılar aslında arkeologlar burada kazı yapmadan önce yerlerinde yoktular. Bunlar tamamen dağılmış bir şekilde yerlerde duruyorlardı. Şanslarına bütün mimari parçalar kazılar sırasında ele geçti. Mimarlar tarafından çizimi tamamlanarak tekrar ayağa kaldırıldı. Yazıtında İmparator Caligula’ya ithaf edilmişti diyoruz. Ama bu yazıtlar bize bundan çok daha ilginç detaylar veriyor. Yazıtlardan anladığımız kadarıyla bir dönem sonra İmparator Caligula’nın adı silinerek yerine Claudius ve Caligula’nın ağabeyi olan Germanicus’un adları yazılarak onlara ithaf edilmiş. Caligula Roma Senatosunca lanetlenince ve gözden düşünce şimdi bu yapılan koca kapıdan bir tane de başka bir imparatora yapmak yerine onun ismi silinerek ya da heykeli varsa heykele atılarak
bazen sadece kafası değiştirilerek yeniden başka bir imparatora ithaf edilebiliyor.
Yukarı kentte ilgi çeken, kazıların ışığında net bilgilerin alınabildiği Maquellum denen pazar binasıdır. Milattan sonra 2. yüzyıl başında inşa edilmiş yapıda önceleri balık, et gibi ürünlerin daha sonra takı gibi pahalı eşyalarında satıldığı anlaşılmıştır. Sagalassos’ta her antik kentte görünmeyen bir yapıya geldik. Maquellum belki pek çoğunuz bu kelimeyi duymadı
çünkü gerçekten de çok az antik kentte vardır. Maquellum bir antik kentteki değerli eşyaların satıldığı pazar yeri yani Agora’dan normal şehrin Agora’sından ayrı bir yere yapılır ve burada et gibi balık gibi nadir bulunan av hayvanları mücevher gibi ya da o bölgede bulunmayan dışarıdan gelen ithal pahalı ürünlerin satıldığı yer.
Bir kentte Maquellum’un olması o kentteki zenginliğin ve refahın ve ticaretin boyutlarını da bize açıkça gösterir. Maquellum’un tam ortasında yuvarlak yani arkeologların tolos dediği bir yapı var.
Bu yapı Asna Sagalassos’ta sayıları çok fazla olan zengin hayırseverlerden bir tanesi olan Acula tarafından ithaf edilmiş. Yine Caligula kapısında olduğu gibi bu sefer bu hayırsever, bu tolosu Maquellum’un ortasında İmparator Commodus’a ithaf etmiş. Ama Commodus’ta şu talihsizliğe bakın ki yine lanetlenip gözden düşmüş bir Roma imparatoru
ve yazıtlarda arkeologlar Commodus isminin kitabelerden silindiğini tespit etmişler.
Maquellum maçına dair bir maçıymış. Maquellum maçına dair bir maçıymış. Maquellum, Millat’dan sonra 5. yüzyıla kadar orijinal halini korunmuş ama daha sonra bu duvarların eklenmesiyle farklı bir yapıya dönüştürülmüş.
Bu arada Makellum’un üç dört yerinde gördüğümüz bu çiçek şeklinde su mazgalları da oldukça ilginç. Tabii yağmur yağdığı zaman bizim bugün pek çok şehrimizde olduğu gibi tabanları, caddeleri su basmıyor.
Bu mazgallardan, oluklardan direne edilerek şehrin dışına veriliyor. Yukarı agorada ayağa kaldırma çalışması tamamlanmış diğer yapı, 15 metre yüksekliğinde kule gibi yükselmiş, Heron olarak adlandırılan bir kahramanın mezar anıtıdır.
Yapının yükseltildiği podiumu çevreleyen, dans eden kızlar frizi ya ölü kültüyle ya da kahramanın kişisel inanç dünyasıyla ilişkili olmalıdır. Milattan önce 1. yüzyılın sonuna tarihlendirilen anıtın kime ait olduğu yazılı verilerin eksikliği nedeniyle bilinememektedir. Sagalassos’un en hakim noktalarından bir tanesinde görkemli bir anıt yer alıyor. Bunu arkeologlar tabii Heron yani bir kahraman anıtı adını verdiler. Ancak anıttan daha ilginç olarak üzerinde dans eden kızlar frizi var ki,
18. yüzyılda Sagalassos’a ilk gelen seyyahların dahi görüp anlattığı bu friziler kazılıp çıkarılanlarla beraber Burdur Müzesi’nde.
Sagalassos’un bir yolu olmaması işte bazen bir avantaja dönüşüyor.
Yol olmadığı için bu eserler yurt dışına ya da başka bir yere kaçırılamamış ve bugün ait olduğu gibi ülkemizde hemen Sagalassos’un yanındaki Burdur Müzesi’nde sergileniyorlar.
Arkamdaki friziler oldukça kafa karıştırıcı.
Friz biliyorsunuz kabartma yani bir düzenli giden kabartma demek bir tonu anlatan kabartma olduğu zaman ona bir friz diyoruz. Bunlar oldukça kafa karıştırıcı. Sadece hani bizim sizin değil burada kazı yapan ve bu anıtı inceleyen arkeologların da oldukça kafasını karıştırıyor.
Çünkü bu dans eden kızlar frizi öyle çok antik ikonografide yani antik mitolojide gördüğümüz bir şey değil. Çok klasik birbirini tekrar eden frizler var ama bu çok kendine özgü bir friz.
Burada kazı yapan arkeologlar şehirde bir Dionysos kültünün varlığından ki bunu çeşmedeki heykel grubundan da biliyoruz yola çıkarak şehrin Dionysos kültüyle ilişkilendirmek istiyorlar.
Oysa bu frizler başka örneklerden de tanıdığımız gibi daha çok bir ölü kültüyle ya da bir cenaze kültüyle ilişkili olabilir.
Sagalassos Platerionu yani meclis binası M.Ö. 1. yüzyılda yapılmış ama M.Ö. 4. yüzyıla kadar burada bir faaliyet olduğunu gösteriyor. Gerçekten de daha sonra M.Ö. 2. yüzyılda bu yukarı agora’nın oldukça ihtişamlı yapılarla çeşme gibi anıtsal kapılar gibi donatılması yanında bu meclis ne kadar sade kalmış.
Biraz da şehrin M.Ö. 4. yüzyılda belki de bu tarafta küçük bir kentken olan mimarisi hakkında bize biraz bilgi veriyor. Şimdi arkeologlar buraya Yunan stilinde bir plateryon demişler ama biraz bu eksik kalmış.
Çünkü aslında biz bu dikdörgen tarzı teatral yapıları işte Munara’dan biliyoruz, Sia’dan biliyoruz, Kremle’den biliyoruz, Adada’dan biliyoruz yani neredeyse tamamı Pissidia kentleri.
Pissidia özgü aslında bu dikdörgen yapı kendini sık sık tekrar ediyor ve Sagalassos’ta da bunun güzel bir örneğini görüyoruz.
Sagalassos Antik Kentinin Odeon’undayız. Odeon yani konser salonu. Odeon’un yapımına M.Ö. 1. yüzyılda yani İmparator Augustus döneminde başlanıyor. Ancak yapımı bir 200 yıl kadar sürüyor yani tamamen bitmesi. Sagalassos Antik Kentinin kent refahının önemli bir göstergesi. Çünkü kentin ayrı bir tiyatrosu, ayrı bir meclis binası ve ayrı bir Odeon’u yani konser salonu var. Odeon’un burada güzel tonozlarla desteklenmiş girişlerini görüyoruz. Bu tabii sahnede bir performans devam ederken o sahnedeki oyunu bozmadan,
rahatsız etmeden buradan giriş çıkış rahatça yapılsın diye düzenlenmiş. Bu yapının da birçok evresi var. Son evresinde buradaki açıkça görülen kapı yani bir zamanlar Odeon’a giriş sağlayan kapı kapatılmış,
kapatılarak bağımsız bir kapalı bir mekana dönüştürülmüş. Ya bir konut ya da bir depo olarak kullanılmış olabilir.
Tabii bu, milattan sonra 5. 6. yüzyıllardaki kentlerin artık fakirleşmesiyle bu eski yapılar çok farklı amaçlarla kullanılmış olabiliyorlar.
Kentin kuzey doğusunda restorasyon çalışmalarıyla ayağa kaldırılmış diğer iki önemli yapıdan biri de kütüphane binasıdır.
Zenginliğin yanı sıra eğitim ve kültüre de önem veren Sagalassoslu soylu Flavius Severianus Neon, milattan sonra 120 yıllarında kendisi ve ailesi için yaptırmış olduğu kütüphane ile ölümsüzleşmiştir. Yapı, Efes’in ünlü Selsus kütüphanesi ile çağdaştır ve benzer mimari özelliklerle inşa edilmiştir.
Sagalassos kentinin sayısız hayırseverlerinden bir tanesinin daha şehre armağan ettiği bir yapıdayız.
Sagalassos’da 1. yüzyıldan itibaren bir Roma soylu geleneği var ve Flavius Neon da bunlardan bir tanesi ama aslında 2. yüzyılda, milattan sonra 2. yüzyılda adını en çok duyduğumuz Antoninler Çeşmesinde,
kütüphanede ve daha birçok yerde büyük hayırlar işlemiş ve onun torunları da bu hayırlara devam etmiş bir insan burada bir kütüphane inşa ettirmiş. Kütüphane milattan sonra 5. yüzyılda değişikliğe uğrayarak orijinal halini kaybetmiş ama arkamda gördüğünüz mozaik ve arkada heykellerin durduğu nişler orijinal haliyle korunmuş. Antik dönemde kitaplar nasıl yapılıyordu, neden kütüphanelere ihtiyaç vardı? Pek çoğumuzun hatırlayacağı gibi en azından filmlerden antik dönemlerde papyrus dediğimiz rurolara yazı yazılıyordu. Bu bir bitki aslında çok ince böyle rulo yapıyorsunuz açıp okuyorsunuz ama papyrus sadece ve sadece Mısır’da olan bir bitki ve bütün dünyaya Mısır’dan ithal ediliyordu. Ama milattan önce 2. yüzyılda Anadolu’da Kuzey Ege’de Bergama antik kentinde büyük bir kitap severlik başladı Bergama kralları tarafından ve bütün kitapları toplamaya başladılar. Öyle bir hale geldi ki Bergama kitaplığı neredeyse dünyanın en büyük kitaplığı sayılan Mısır’daki İskenderiye kitaplığıyla rekabet eder hale geldi. Ve bu yüzden büyük bir kıskançlığa düşen Mısır Kleopatra döneminde Mısır’dan papyrus ihracını yasakladı. Bergama krallığı papyrus olmayınca İonyalıların daha eskiden yaptığı gibi inceltilmiş hayvan derisi üzerine yazılarını yazmaya başladılar. Bir müddet hem papyrus hem bu hayvan derisi ortak kullanıldı ama hayvan derisinin papyruse göre çok büyük bir avantajı vardı.
Biraz daha kalın olduğu için rulo yapılamıyor ancak sayfa sayfa toplanabiliyordu. Yani bugünkü kitap gibi. İşte dünyada eskiden çok kullanılan perjomen dediğimiz pergamene paper yani Bergama kağıdından gelen bir gelenek ve bugün aslında biz bugünkü modern kitapları Bergama’ya borçluyuz. Peki niçin bugün papyrus yok? Çünkü bu Bergama kitabı hem saklanması daha kolay olduğu için hem de bir kitabın bulunması açısından çok avantajlı olduğu için hemen popüler oldu ve papyrus artık kullanılmadı.
Neon Kütüphanesi’nin hemen yakınında bugün halen işlevini orijinal kaynağı sayesinde devam ettiren dor düzenli küçük çeşme yapısı yer almaktadır.
Çeşmenin MÖ.1. yüzyılda kentin doğusundaki zenginlerin konutlarına su sağladığı bağlantılı pişmiş toprak künklerin varlığından anlaşılmıştır.
1990’lı yıllardan önce Sagalostos kazıları daha başlamadan Profesör Stefan Mitchell ve Mark Wilkins Psydiya’da uzun araştırmalar yaptılar. Mark Hoca burada kazı yapmaya karar verdikten sonra ve izni aldıktan sonra ilk yıllarında bizim de yardımcı olmamızı istedi ve şansıma ilk senelerde ben de bu kazıya geldim. Burada bir yamaçtı burası, bu yapıların hiçbiri yoktu. Kazılar yapılırken işçilerle beraber arkadan bir su sesi geldiğini fark ettik kulağımızı böyle dayayıp daha sonra işçilerden bir tanesi bir hortum getirdi onu böyle içeri doğru sokunca oradan su akmaya başladı. Yani çeşmenin kendi orijinal su kaynağına ulaşmıştık. Yine büyük bir şans eseri bu çeşmede olduğu gibi öne yıkıldığı için bütün mimari parçaları neredeyse buradaydı ve daha sonra bu çeşme 1997 yılında tamamen ayağa kaldırılarak yine kendi orijinal suyu orijinal yerinden verildi.
Çeşme geç helenistik dönem dediğimiz milattan önce birinci yüzyıla ait yani şu anda kadar Sagalassos’ta gördüğümüz yapıların hemen hemen en eskisi ve çok güzel bir şekilde ayağa kaldırıldı.
Doğru stilinde yapılmış bir helenistik çeşme. Hemen arkamda Sagalassos tiyatrosu var. 25 yıldır Sagalassos’u kazan arkeologlar kentin birçok yerini kazmış olmalarına rağmen tiyatroya dokunmamışlar.
Nedense arkeologların bir kazı başladığında ilk kazdıkları yerlerin başında gelir tiyatrolar. Oysaki hani tiyatroların kazılmadan da planları mimarileri iyi kötü bellidir. Hani bilimsel olarak öyle çok fazla bir şey katmaz kazılara ama tabii ziyaretçiler için görsellik oluşturduğu için hemen kazılmak istenir.
Bence bu tiyatro kazılmamış haliyle de böyle çok güzel Sagalassos’u anlattığımız bu bölümle size veda ederken sizi tiyatro ile baş başa bırakıyorum. Hoşçakalın.
Kentin kuzeydoğusundaki M. S. II. Y. da genişletilmiş tiyatro mevcut haliyle yaklaşık 9000 kişiliktir. Ancak kentte bu dönemdeki yoğun imar faaliyetleri nedeniyle yapılan aşırı harcamalar üst oturma sıraları ve sahne binasının ikinci katının bitirilememesine neden olmuştur.
Bu altyazı M. S. II. Y.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir