"Enter"a basıp içeriğe geçin

Anadolu Arkeolojisi | Termessos | 8. Bölüm

Anadolu Arkeolojisi | Termessos | 8. Bölüm

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=Jg1hCcbnmT8.

Altyazı M.K.
Merhaba, yeni bölümde Antalya’nın yakınındaki Termesos’la devam ediyoruz. İzlediğiniz görüntüler şehrin tam merkezinde, en can alıcı yerinde.
Kentin belki de en güzel dekor edilmiş sivil yapılarından bir tanesini görüyoruz. Burası bir sütunlu cadde. Ama benzerlerinden oldukça farklı. Dükkanlarıyla, gölgeli yürüme alanlarıyla yani portikolarıyla, şehrin ileri gelenlerinin heykellerinin yer aldığı heykel kaideleriyle, neredeyse dün terk edilmişçesine kazısı yapılmamasına rağmen her şey gözümün önünde ayakta duruyor.
Bu sütunlu caddelerde insanlar günlük hayatlarını geçiriyorlardı. Yani insanların bir yerde bir buluşma, gezinme yeri. Hani nasıl diyelim, bugünkü Türkiye’deki Ankara’nın Tunalı Hilmi Caddesi veya Bağdat Caddesi gibi düşünün. Güzel dükkanların yer aldığı, son derece süslü, estetik heykellerin olduğu, tabi günümüzde heykel artık çok kullanılmıyor ama antik dönemde, bu heykellerin kırmızı, mavi, sarı renklerle boyalı olduğunu hayal ettiğiniz muhteşem bir revaklı ya da sütunlu cadde. Bugün toprak altında mimarisi çok anlaşılmayan özel konutların yakınında, Pazar Galerisi de denen sütunlu bir cadde konumlanmaktadır. 100 ila 120 metre uzunluğundaki bu caddenin iki yanına kent için yararlılıklar gösteren şahsiyetlerin, onurlandırma heykellerini taşıyan kaideler yerleştirilmiştir. Caddenin arkasındaki bir dizi dükkan, kent hayatının canlılığına ışık tutar. Sütunlu caddede gezerken birçok heykel kaidesi ve üzerinde yazılar görüyoruz.
Bu yazıları herkes merak eder. Hemen hemen her programımızda yenilediğimiz gibi Pisidyalılar da Likyalılar gibi Yunanlı değiller, Helen değiller. Bunlar Luhvi halklarından geliyorlar çünkü kendi dilleri var. Pisidçe, Likçe gibi. Ancak Büyük İskender İstilasından sonra bir kültür emperyalizmi neticesinde resmi dil Yunanca haline geliyor.
Aslında Yunanca dediğimiz bu dil Ion dili yani Miletos dili. Dolayısıyla burada gördüğümüz yazıtların hemen hepsi Roma İmparatorluk çağında olduğumuz için Yunanca yazıtlar, Pisidçe yazıtlar çok az. Peki ne yazıyor bu heykel kaidelerinde? Aslında çok enteresan, bize çok ilginç bilgi vermiyorlar. Bazıları hatta matematik problemi gibi oluyor.
Çünkü o heykelin sahibinin bize künyesini veriyor genellikle. Ve şöyle başlıyor, işte diyor ki genellikle heboile kaiho demos yani meclis ve halkın onayıyla diye. Sonra diyor ki işte bu Hasan bilmem kimin torunu, bilmem kimin babası, bilmem kimin, bilmem kimin işte dayıları, halaları böyle bir secere sayıyor.
Bu kent için yaptığı bir yarar var ise o yarar da orada belirtiliyor ve o heykelin oraya dikilmesi böylelikle sağlanmış oluyor. Burada hep söylüyoruz. Yine bir yanılgıya düşülüyor.
Bunlar Yunanca alfabesi olarak alfabeyi ilk defa bulanlar Fenikelilerdir. Yunanlarla dair, bizde dair, Latin’de dair herkes Fenik alfabesini kullanmıştır. Ama biz bunlara yanılgıyla Yunan alfabesi deriz. Bir de hep merak edilen bir şey var. Bugün Yunanca bilen birisi bunları okuyabilir mi? Okuyamaz.
Antik Yunanca dediğim gibi Ionia’dan daha çok çıkan bir resmi dil olduğu için bugünkü, yani Kıta Yunanistan’da Hellas’ta konuşulan Yunanca ile bir ilgisi yoktur. Ölü bir dildir.
Tabii harfleri okuyabilir ama ne olduğunu anlayamazlar.
Sütünlü Cadde nasıl tam bir görmeye çalışalım? Benim üzerinde bulunduğum yer bir geniş cadde, üstü açık. Hemen burada heykel kaydeleri ve sütunların yer aldığı bölüm var. Ve onun arkasında da dükkanlar var.
Bu dükkanlarla bu sütunların arasında bir çatı düşünün. Orası aslında gölgeli bir revak yani portico. Yani insanlar yağmurda veya güneşli havalarda, bu ana cadde değil revaklarda yürüyebilirler. Aradan evlere çıkan yollar var. Termesos yerleşim yeri tam bir çanak şeklinde ve bu çanağın aslında biz tam şu anda ucundayız.
Burada bir tiyatro gibi böyle gepgeniş uzanan çanağın içinde evler var.
Bu caddeden devam ederek en sonunda da kentin umumi hamamına ulaşmak mümkün oluyor.
Burada bir sütun başlığı var mermerden. Üzerindeki, şöyle çevirelim, kırıklardan anlaşılıyor ki bakın. Şuraları bembeyaz, yeni kırılmış. Bunu birisi güzel kazmış, çıkarmış ve götürecekken buraya koymuş. Almak üzere bir çantaya girer gayet rahat. Bunu yetkililere biz haber verdik burada bekçiye vesaire.
Antik kentlerde gezerken böyle şeylerle karşılaşabilirsiniz. Yani birisi bir şeyi götürmek üzere hazırlık yapmıştır veya kendi kendine ortaya bir parça çıkmıştır. En güzeli onu yapabiliyorsunuz hemen alıp bir yere saklamak, bir çalının arkasına bir yere,
kim insanların görmeyeceği bir yere koymak ki biz de bunu şimdi saklayacağız. Kent, Büyük İskender döneminin tarihi şahsiyetlerinden biri olan Alketas’ın mezarına ev sahipliği yapmıştır.
Termesos’ta kaya üzerine son derece özenle işlenmiş ve stilistik olarak M.Ö. 4. yüzyılın sonuna tarihlendirilen atının üzerindeki savaşçı Alketas’tır.
Termesos, en güzel ve belki de aynı zamanda en kötü dönemlerinden bir tanesini M.Ö. 4. yüzyılda Büyük İskender’in Asya Seferi sırasında yaşıyor. Büyük İskender Termesos’u alamıyor ve buradan Sagalassos’a gidiyor.
Ama Büyük İskender öldükten sonra genç yaşta ölüyor, imparatorluğunu herhangi birine bırakamadan ölüyor ve Büyük İskender’in generalleri arasında savaşlar başlıyor. Yani onun bıraktığı devasa imparatorluğu paylaşma savaşları ki buna tarihte diadoklar dönemi deniyor. Anadolu’nun bu bölümünü ele geçirmek isteyen bir Antigonos var. Antigonos, Monophtalmos olarak geçiyor, tek gözlü Antigonos ve İskender’in generallerinden Alketas’ta Antigonos’a savaşırken Termesos’a sığınıyor. Termesos’lular da Alketas’a Antigonos’a karşı yardım edeceklerine söz veriyorlar.
Ancak Antigonos biraz inatçı, Alketas’ı almadan şehri bırakıp gitmiyor. Şehir İhtiyarlar Meclisi daha Büyük İskender’in savaşından ve yorgunluğundan yeni çıkmışken bir de Alketas belasıyla uğraşmak istemiyorlar ve diyorlar ki biz Alketas’ı teslim edelim Antigonos’ta çeksin gitsin. Ama gençler bir kere söz vermiş, sözlerini tutmak istiyorlar, sözlerinden dönmek istemiyorlar ve ihtiyar meclisine karşı çıkıyorlar.
Bunun üzerine İhtiyar Meclisi bir kurnazlık düşünüyor. Tamam o zaman diyor hemen surların dışında gidelim onlarla savaşalım ve Termesos’ların kahramanlığını gösterelim. Gençler buna inanıyor Alketas’ı kentte bırakıyorlar ve gidip Antigonos ordularının olduğunu zannettikleri yere savaşmak üzere gidiyorlar.
Ama bunun İhtiyar Meclisi’nin bir oyunu olduğunu anladıklarında yani Antigonos yok orada bu arada İhtiyar Meclisi gençler şehirden gitmişken Alketas’ı yakalayıp Antigonos’a veriyorlar. Ama Alketas’ı canlı yakalayamıyorlar çünkü ele geçeceğini anlayan Alketas intihar ediyor. Antigonos’a ölüsünü veriyorlar.
Antik dönemde adet olduğu üzere düşmanın ölüsüne çeşitli işkenceler aşağılamalar yapılıyor. Ceset şehirin etrafında atla sürükleniyor, işkenceler yapılıyor, dövülüyor, parçalanıyor ve gömmeden atıp gidiyorlar. Gençler kente döndüğünde bu durumu görüp çok üzülüyorlar. Hatta bir ara İhtiyar Meclisi’ne karşı ayaklanmayı bile düşünüp sona vazgeçiyorlar.
Ama ellerinden artık tek gelecek olan şeyi Alketas’a ölümsüz bir anıtı yaparak onu ölümsüzleştirmek üzere bu arkamda gördüğünüz anıtı Alketas’ın adına yapıyorlar.
Ve 2400 yıldır da gerçekten Alketas burada ölümsüz kalıyor.
Zengin ikonografik anlatımların yer aldığı kayalıkta, defineciler tarafından tahrip edilmiş kalkan, kartal gibi tasvirler kahramanlık sembolleridir. Mimari bütünlük içerisinde mezar alanına kayaya oyularak yerleştirilmiş sunaklar, bir kahraman mezarı olarak Alketas’ın yüzyıllarca itibar gördüğünün ve ziyaret edildiğinin göstergesidir.
Yıllarca Termezos’a gittik geldik.
Kendime en az belki bin defa geldim ama burnumuzun dibindeki bu yapıyı hiç görmemişiz. Burada hakikaten son derece ilginç bir yapı var.
Termezos’da hiç kazı yapılmadı. İstanbul Üniversitesi geniş çaplı bir yüzey araştırması yaptı ve aslında yazıtlarla ilgili çalıştılar. Ancak bütün bu araştırmacılar, Termezos’a gelen rehberler, arkeologlar, gezginler onlarca yıl bu yapıyı görmedi. Ta ki Mehmet Kürkçü arkadaşımız burada Termezos’un sarnış ve su yolları araştırmasını yaparken sarnış ararken çalların içinde girip kaza ile bulduğu bu yapı hakikaten de hep burnumuzun dibinde ama hiçbir zaman görmemişiz.
Bu yapının ne olduğunu tabi anlamak biraz zor ama ip uçu var. Mehmet Kürkçü buraya tiyatro demiş. Diğer bazı hocalar buranın bir odeon yani konser alanı olduğunu söylemiş. Hemen yanında duran taş ocaklarından buranın bir taş ocağı olabileceği de söylenmiş. Benim görebildiğim kadarıyla kesinlikle tiyatro oturma sıraları var.
Bu sıralar çok net bir şekilde görülüyor ve yapı bir yarım daire şeklinde yapılmış ancak bir tiyatro formunda değil. Hemen yanımızda Hadrian Artemis Tapınağı var ve onunla bir bağlantısı var bunun. Burası büyük olasılıkla bir şölen alanı olmalı. Hadrian ve Artemis Tapınağı ile bağlantılı bir şölen alanı tabi ki odeon gibi de kullanılmış olmalı ancak iyice araştırması yapılıp kazıları yapılmadan tam olarak ne olduğunu söylememiz zor.
Burada oturma sıraları çok açık bir şekilde görülüyor. Nereden anlıyoruz oturma sırası olduğunu? Taşın hemen üstünden sonra altına doğru bir alın yapıp bir iç büke yapıyor.
Yani oturduğunuz zaman ayaklarınızı koyacağınız bir alan yaratılmış ki hemen önünde oturanı ayaklarınız müdahale etmesin. Bu tiyatro ve odeon ve meclis binası gibi yapılar da çok klasik olarak gördüğümüz bir mimari detay. Bize hep sorarlar ya bu taşları nereden kesip getirmişler? İşte burada Termezos’un birçok taş ocağından bir tanesi var. Duvarların hepsi tıraşlanmış. Buradan bloklar çıkarılıp çıkarılıp götürülmüş.
Zaten hocalarımızdan bir tanesi de bu taş ocağının hemen yanında olduğu için bu yapıya taş ocağı yani kesilmiş taşların biriktirdiği yer demiş ancak burada göz önünde bulundurmamız gereken Roma İmparatorluk çağında yani kentin hemen hemen en zengin olduğu bir yer.
Büyük bir Hadrian ve Artemis Tapınağı yapılıyor ve hemen onun yanında bir taş ocağının işletilmesi ya da onların buradaki böyle hani cürufunun ya da artıklarının bırakılması düşünülemez. O yüzden burasının bir şölen alanı olması daha akla yakın.
Kayaları bizim köylülerin dediği gibi peynir gibi kesip götürmüşler.
Blok blok çıkarmışlar. Bakın şurada da ana kayadan ayırmışlar koca bir blok o blok herhalde kesilmeye devam edecekti sonra kalmış.
Bazen böyle bir kaya parçası görürüz ama üzerinde tuhaf bir parça var.
Burada bir dik dökkem var demek ki buraya bir kenet geliyordu bir metal kenet parçası bir yere tutturmak için ama hemen önüne bakınca burada aslında bir su oluğu görüyoruz. Yani şöyle hayal etmemiz lazım çatı geliyor kiremitler buraya kadar çatıdan akan bütün su buraya doluyor buradan akarak bu deliklerden çörtenlerden aşağı iniyor.
Yani bu aslında işte demin gördüğümüz yapının en üstünde duran üst yapı elemanı ve ağzından dökülen çörten de aslanı son derece iyi korunmuş durumda.
Termesos da yapılar bitmiyor aslında 50 bölüm yapsak hepsi termesos olabilir.
Arkamda gördüğünüz bir tapınak arkeologlar bazen tapınağın hangi tanrıya ait olduğunu gösteren bir işaret yazıp bulamadıkları zaman o tapınağa mimari düzeninin adını verirler.
Biliyorsunuz antik dünyada en yaygın kullanılan üç mimari düzen vardır.
Orduzeni, Ionyen düzen ve Korinth düzeni arkamda gördüğünüz hemen köşede görünen Korinth tüm başlığından dolayı Korinth düzeninde bir tapınak ve bu yüzden Korinth tapınağı olarak geçiyor. Bu yapının ama ilginç bir yanı var. Dikkat ederseniz en altındaki orto stat duvarı dediğimiz en alt duvarından en yükseğe kadar yani çatı elemanlarına kadar sapasağlam kalmış.
Biz genelde o en yüksekteki çatı elemanlarını yerlerde yatarken görüp üzerinden yürüyüp geçiyoruz ama burada orjinal yerinde yani in situ haliyle bu elemanları bize gösterdiği için bu yapıya teşekkür ediyoruz.
Yerleşmenin ziyaretçiyi hayran bırakan en önemli özelliklerinden bir diğeri de, termes hostuların su üzerinde kurdukları hakimiyettir.
Kayaya oyma su kemerleri, bentler, atık su drenaj kanalları, çeşmeler, kuyular, pişmiş toprak künkler ve özellikle yüksek hacimli mühendislik harikası yağmur suyu toplayan sarnışlar bunlar arasında yer alır.
Kente irili ufaklı 14 farklı formda sarnış tespit edilmiştir. Tonoz örtüye sahip, birbiriyle bağlantılı silindir biçimli 3 mekanı bulunan agora sarnıcı, 1500 metr küpü aşan kapasitesiyle en büyük olandır. Bir şehir düşünün Kartal yuvası gibi Torosların zirvesine kurulmuş. Niye buraya kurulmuş? Büyük İskender’in de alamadığı yani iki şehirden birisi belki olabilmek için yani.
Antik dönemde istilalar o kadar fazla ki kendini korumak için ama burada şehri kurarken de su kaynağı yok. İşte bunu Termesos’un birçok yapısında gördüğümüz çok özgün ve yaratıcı mühendislik ve mimari şaheserlerle çözmüşler. Kentin her yeri sarnışlarla dolu ama burada gördüğümüz bu 5 bölmeli sarnış belki de şehrin en muhteşem, en görkemli yapısı. Hani o kadar büyük değil ama İstanbul’daki yere batan sarnıcını neredeyse hatırlatıyor.
Bir kez daha sarnıcın yağmur suyu topladığını belirtelim. Buralarda kaynak suyu yok. Dağlardan süzülen, kayalardan süzülen yağmur suları kanallarla, künklerle toplanarak bu sarnışlara akıtılıyor.
Ve bu sarnışlar şehrin su ihtiyacını karşılıyor ki hepimizin bildiği gibi su olmadan hayat olamıyor ne yazık ki.
Termesos’un en iyi korunmuş yapılarından biri, 1070 metre yükseklikte, dağ yamacına yaslanmış, Antalya körfezine açılan boğaza hakim konumdaki tiyatrodur. Yaklaşık 4500 kişilik tiyatro kentteki edebi ve kültürel etkinliklerin anıtsal icra alanıdır.
Antik çağın geleneksel oyunlarının sahnelenmesinin yanı sıra yazıtlarda anılan temsiller, çocuk koroları, çok sesli şarkı yarışmalarının da tiyatro ve odeyon gibi yapılarda icra edildiği kabul edilir.
Termesos tiyatrosu heyenistlik dönemde daha küçük bir tiyatro olarak yapılmış. Buradaki sahne binası yok ve tamamen o zaman adet olduğu üzere doğrudan manzaraya bakıyor. Roma İmparatorluk Çağı dediğimiz, M.S. II. yılda ise tiyatro bir restorasyon projesi görmüş.
Sahne binası eklenmiş ve tiyatronun sağ tarafındaki oturma sırası bir tonoz üzerinde yükselterek eklenmiş. Roma Çağına kadar böyle tonozlar üzerine bir inşa yapmak mümkün değil. Ancak küçük pencereler yapılıyor. Dolayısıyla tiyatrolar önceki dönemlerde her zaman doğal yamaçlara yaslanmak zorunda. Biz de buradaki eklemeyi bu şekilde kolayca anlayabiliyoruz. Anadolu Arkeolojisi programında Anadolu’nun çok bilinen ve gezilen antik kentlerinden ziyade az bilinen ve çok az gezilen antik kentleriyle sizi buluşturuyoruz.
Üç bölümde termesosu tamamladık. Buradan Pisidya dağlarına, farklı Pisidya antik kentlerine devam ediyoruz. Bu video’nun betimlemesi TRT tarafından Sesli Betimleme Derneğine yaptırılmıştır.
www.sebeder.org

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir