"Enter"a basıp içeriğe geçin

Asyanın Kandilleri-İbn-i Sina

Asyanın Kandilleri-İbn-i Sina

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=KPsTvqSVUI0.

Altyazı M.K.
M.K.
Harmeysen Köyü’nün yakınında bir köy vardı, Efşene. Babam Efşene’de bir hanımla evlendi. Önce ben, 980 yılında, sonra da erkek kardeşim Efşene’de dünyaya gelmiştir.
Daha sonra ailemiz Buhara’ya yerleşti.
10 yaşıma geldiğim zaman, Kur’an’ı ezberledim ve edebiyatı da tamamıyla öğrendim. Daha sonra mantık, geometri, fizik, metrik ve hizmeti,
sonra tıp ilmine rağbet ettim. Bu konuda yazılmış olan kitapları okudum. Kısa zamanda bu konuda sivrildim. O derece ki tıp üstadları, büyük tip adamları benden tıp ilmi okumaya başladı.
Bu esnada ben, 16 yaşlarında bir çocuktum. 16 yaşındaki bu çocuk, ileride tababetin hükümdarı olarak anılacak olan İbn-i Sinya idi. Ortaçağ Avrupası tababet kitaplarında, taçlı bir hükümdar olarak ortada oturur,
very eceletoz ANDREAS gradingi mailbox ve sorumlu bir kut East made’s var. 16 yaşında bu çocuk, bitsininton могu %10 çok da üstvara enjoyment alırdı.
Fizikçidir, kimyacıdır, ruhların hikimi ve müzikologdur. Bir gökbilimci, eczacı, şair ve devlet adamıdır. Aristo-Yunan ilmi içinde ise, İbn-i Sina da İslam alemi içini odur.
Zekâsı ve etkileyiciliğiyle düşmanları tarafından bir sihirbaz olarak görülürken, dostları onda ilahi özellikler bulurlar. Yaşadığı yüzyıl Türkistan’ın çalkantılı bir dönemidir.
O doğduğunda Abbasi halifeliğine bağlı Samanoğulları yönetimi çökmek üzeredir. Abbasi halifelerinin otoriteleri zayıflamış, her tarafta hanedana rakip aileler türemiştir. Büveyhîler, ziyarîler, Deylemiyler, Memunîler ve iki büyük güç olan Karahanlılar ve Gaznenilerin bölgeye hâkim olma çabaları sürmektedir. İşte bu kargaşadaki yaşamı şehirden şehire göç etmekle geçer.
Bazen bir sultan sarayının en seçkin konuğu, bazen şehirden gizlice çıkan bir yolcu, bazen bir zindanda mahpustur. Birçok alanda öne çıkmasına rağmen biz bugün onu daha çok tıp ve felsefe alanındaki dehâsıyla tanırız.
Gerçi o kısa ömründe biraz olsun rahat ettiyse, bu da tıp sayesinde olmuştur. Hükümdarların ilgi duyduğu iki alandan biri tıp, diğeri ise astrolojidir. Sağlıklarını korumak için tıbba, yazgılarını öğrenmek içinse astrolojiye değer vermeleri, bu iki dalı en gözde meslekler yapmıştır.
Felsefese bütün zamanlarda olduğu gibi, İbn-i Sinân’ın zamanında da insanı sıkıntıya sokan bir uğraştır. On altı yaşından sonra bir buçuk yılımı araştırma ve okumaya ayırdım. Mantık ilmini ve bütün felsefi ilimleri yeniden okudum. Ve bu müddet zarfında bir tek gece bile uyumadım. Her ne zaman bir mesele de şaşırır, kıyasla orta yolu bulamazsam, camiye gider, namaz kılar, her şeyi güzel yaratan Yüce Allah’a dua ederdim.
Bu teslimiyetle kapalı, karanlık görünen şeyleri bana aydınlatsın, zor gelen şeyleri kolaylaştırsın isterdim. Bu suretle müşküllerimi hallederdim. İbn-i Sinâ, talebesi Cüzciani’ye bu satırları yazdırırken, o çağda öğrendiklerin hepsinin olgunluk çağında bildiklerinden ibaret olduğunu söyler. O dönemden sonra benim için yeni bir şey olmamıştır. Daha o çağlarında mantık, fizik, matematik bilgilerini sağlamlaştırdığı metafizikle ilgilendi. Buhara Sultanı’nın hiçbir hekimin çare bulamadığı hastalığını tedavi ettiğinde ise saray kütüphanesinin kapıları ardına kadar açıldı bu genç hekim için.
Daha sonra bir yangında kül olacak bu kütüphanede bütün kitapları yutarcasına okudu. Musikiği, özel eğlence meclislerini ve raksı severdi. Ut çalmada, güzel şiirler ve rubaylar okumada son derece ustaydı. Başına yol yol çizgilerle işlenmiş, açık renkli sarıklar bağlar ve ucunu boğazının altından geçirip omzunun üstüne atardı. Ve onun kalemi ister zindanda olsun, ister uzun süren yolculuklarında, hep yürürdüğü kağıt üzerinde. Saray kütüphanesinde geçirdiği günlerde bütün ilimleri içinde toplayan ilk kitabı El Hikmetül Arruzya’yı 21 yaşında yazdı. Hayat ona çok şey vaat etmekte, günleri çalışarak ve çeşitli kitaplara şerhler yazarak geçmektedir.
Sizin hiç babanız öldü mü? Benim öldü, kör oldum. Dediği gibi şairin, İbni Sina için de dünya başkalaşır, halden hale girer.
22 yaşında babasız kalan İbni Sina’yı mecburiyetler Buhara’dan Gürganca, oradan Feray’a, Baver’de, Tusa, Şakkan’a, Semerkand’a, Cacerm’e ve nihayet Hazar denizinin kıyısındaki Cürcan’a sürükler. Sadık talebesi Cüzcan’iyle de burada tanışacaktır.
Samani hükümdarının ölümü üzerine Buhara’dan ayrılmak zorunda kalmıştır. Yeni hamisi, Harizm emiri Ali bin Memundur.
İbni Sina’nın Ürgenç’i seçmesinin nedeni, Memuni hanedanı devrinde bu şehrin Orta Asya’nın endülüsü olmasıdır. Ama bütün âlimlerin koruyucusu olan Memun, İbni Sina’yı koruyamamıştır. Şarkın kudretli hükümdarı Sultan Mahmud, onu Gazni’ye davetiyle Ürgenç’teki güzel günleri sona erer. Büyük âlemin bu daveti geri çevirmesinin sebepleri arasında hükümdarın sert mizacı kadar, Gazni’ye de felsefeye duyulan antipatinin büyük rolü vardır.
İbni Sina, Gazni’ye gitmeyecektir ama Harizm Sultan’ın yanında da kalamayacaktır.
Silahlı yüz atlının kendisini almak üzere yola çıktığını haber alan İbni Sina, Karakum çölünü aşarak Horasan şehirlerinin gelini olarak adlandırılan Nişabur’a gelir. Buradan Meşhede geçer, Cürcan’a ulaştığında ise Ziyariler Sultanı Kâbus çoktan ölmüştü. Ümitsizce Dihistan’a geçer, hastalanır. Yeniden Cürcan’a döner.
Babasının ölümünün ardından bir yaprak gibi oradan oraya savrulan İbni Sina bütün ömrünü özetler şu iki dizeyle.
Yüceldim, sığacağım bir şehir kalmadı. Arttı kıymetim, alacak hiç müşteri bulunmadı.
İbni Sina’nın hayatında, Büveyhiler Devresi 12 yıl sürer. Olgunluk dönemine rastlayan bu yıllarda büyük sıkıntılar çeker. Evi sarılır, bütün mal varlığına el konulur. Önce vezir yapılmışken sonra devlet hizmetinden men edilir.
Derken, Sultan’ın kununç hastalığı yeniden yükselince saraya çağırılır ve ikinci kez vezirlik makamına getirilir.
Gündüzleri sarayın işleriyle meşgul olan İbni Sina, talebelerine ancak geceleri ders vermektedir. Bu arada, ünlü eseri Kitab-ı Şifa eserine fizikle başlamış, El-Kanun da birinci kitabını yazmıştır. Ama Büveyhilerin gölgesinde yaşamaktan hiç hoşnut olmayan İbni Sina’nın arzusu, Karkuiler Hükümdarı Alaüt Devleti’nin yanına gitmektir.
Bir yandan Alaüt Devlet ile gizlice mektuplaşırken, bir yandan da Şifa kitabını tamamlamak üzeredir. Bir kaçak misali gizlice sığındığı bir dostunun evinde.
Alaüt Devlet ile mektuplaştığı saraydan öğrenilince, Ferdecan denilen bir köyün kalesinde hapsedilir.
Bu kalede dört ay süren hapistliği sırasında, El-Hidayat kitabını, Hayy b. Yakzân ishalisini ve El-Kununç kitabını yazar. Allegorik hikaye türünde bir ilk olan Hayy b. Yakzân daha sonra İbni Rüşt ve İbni Tufel tarafından ele alınacak
ve Daniel Defoe’nun ünlü Robinson Cruz’e eserinin esin kaynağı olacaktır.
1024 senesinde Hemedan’dan derviş kılığında beş adam sessiz sedasız çıktılar. Yağmacı kabileler arasından geçtiler, dağlık arazilerden, çöllerden. Nihayet Isfahan yakınlarında Alaüt Devlet’in adamları tarafından karşılandılar.
İbni Sina, güller ülkesi Isfahan’ın çiçekli ve parlak çiğnilerle bezeli saraylarında şanına yakışır bir izzet ve ikram görür.
Nıfs-ı Cihan yani Dünya’nın yarısı diye ünlenen Isfahan’ın büyük meydanında göğsünü genişleterek eş-şifa kitabını bitirmekle meşgul olur. Bu insanlık tarihinde tek kişi tarafından yazılan en büyük bir kitap,
en büyük bilimsel ve felsefi ansiklopedik eserdir. Şifanın metafiziyi 12. yüzyılın sonlarında Latince’ye çevrildiğinde, ruh ve metafizik hakkındaki düşünceleri Roger Bacon ve Akinolu St. Thomas’a da okudu.
Ve Avrupa’da uzun yıllar orada kullanılan ismiyle Avicenacılık bir düşünce akımı olarak varlığını korumuştur.
Isfahan’daki güzel günler Gazneli Sultan Mesud’un bu şehri alması ile sonundur.
O gün askerler İbn-i Sinan’ın evini ve kütüphanesini yağmaladılar. Henüz tamamlamış olduğu El-İnsaf isimli eserde bu yağmada kayboldu.
20 bölümden meydana gelen eserde, Aristo’nun bütün eserlerinin açıklaması yapılmıştı. Ama bu eserden hiçbir iz kalmamıştır. Yazımına Hemed Han’da başladı ama Isfahan’da tamamladı El-Kamun Fit Tıp’sa,
onun en büyük tıp ansiklopedisidir. Bütün eski zamanların tıbbiyle Müslüman tıp ilmini içeren bu eser tam 600 yıl boyunca bütün dünyanın tıp öğretilerine hakim olacak, hemen her dilde yazılan bütün eserlere kaynaklık edecektir. Doğu ve Batı hekimliğine yön veren kanun, dünyanın bütün tıp fakültelerinde tıp incili adı verilerek okutulacaktır. Tıp ve felsefe üzerine yüzden fazla eser veren 11. yüzyıl İslam fizikçisi İbn-i Sina, tarih öncesi taşkınlar, erozyon, tortul yataklar ve yumuşak kayaların başkalaşımı yoluyla oluşan topraklar ve dağların meydana gelişe hakkında da yazmıştır. İbn-i Sina’dan sonra fosillerin genel kanının aksine kayalara şeytanlar tarafından yerleştirilmediğini,
başkalaşımlar sırasında toprakta hapsedilen bitki ve hayvanlardan oluştuğunu öne süren ikinci kişi Leonardo da ventilir.
Kâkî hükümdarının Nedim’i olması yüzünden onun her yaptığı sefere katılmak zorunda olan İbn-i Sina, son derece yoğun ve yorucu günler yaşadı. Bu seferlerden birinde Colite yakalandı.
Daha önce birçok kimseyi başarılı bir şekilde tedavi ettiği bu hastalıktan bir an önce kurtulmak için kendi kendine uyguladığı tedavide dozu ayarlayamayınca bağırsaklarında yaralar oluştu.
Ve bu büyük hekim ömrünü son yıllarını Colite hastalığının ıstıraplığı, şiddetli başarıları ve sağran öbetleri içinde geçirdi.
Ala-i Tevle ile birlikte Isfahan’dan ayrılıp Hemedan’a giderken yolda hastalığın yükselti. Artı kuvvetinin çekildiğini ve bu hastalığı yenmeye yetecek gücünün kalmadığını biliyordu. Bu yüzden kendi kendisine tedavi etmeyi de terk etti. Benim bedenimi idare eden kuvvet artık idareden aciz kaldı. Bundan sonra ilacın da tedavinin de bir faydası olmaz demeye başladı.
Günlerce bu durumda kaldı, sonra da Rabbine kavuştu. Hemedan’a defnedildi. Öldüğü zaman 57 yaşındaydı.
Batıda Avicenna, İslam dünyasında Şehri Reis olarak tanınan bu büyük bilgin 1037 yılında öldüğünde arkasında 220 civarında eser bırakmıştı. Hemen her alanda kendine özgün fikirleri ve buluşlarıyla önek çıktı. Onun zamanına kadar kan ruhun yeri olarak bilinirken o ilk defa kanın gıda taşıyan bir sıvı olduğunu keşfetmişti.
İdrardaki şekeri keşfeden odur. Sudaki mikrobu ve birçok hastalıktan korunmanın ve tedavi olmanın yollarını, yüzlerce ilacı. Ama birçok hastaya şifa dağıtan İbn-i Sinâ aynı özeni kendisine göstermedi. Beden var olmak için bir ruha muhtaçtır. Ruh varlığını sürdürmek için ne mekâna ne de zamana muhtaçtır demişti İbn-i Sinâ. İşte bedenin ihtiyaç duyduğu zamandan ve bir türlü içine sağamadığı mekândan Hemedan’da kurtuldu.
Kara toprağın dibinden, Zühal yıldızının doğruuna kadar kâinatın dipten durağı bütün müşkûblerini hallettim.
Her hirenin her düzenin bağından sığıldım. Her düğüm çözüldü. Ama ecel düğümün, işte o öylece kaldı.
Altyazı M.K. Altyazı M.K.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir