Avrupa’nın Bisikletini Arnavutköy’de Üretiyor | Salcano Bisiklet’in Sahibi Salih Akgül Anlattı
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=nbzuFgjeHYg.
Bin marklı iş hayatına atıldı. İmkansızlıklar içerisinde bir iki yüz elli tane bir sitet yapabildim. Hiç vazgeçmedim. Bir san vardı, beledi san vardı. Çocuklar sunet hediyesi veya karın hediyesi olarak kullanılıyordu. Biraz da şans, biraz da krizi yönetmek önemli. Müşteri kırılgandır. Ne kadar fazla çalışırsan memlekete kazandırıyorsun, milletine kazandırıyorsun, bayrağına kazandırıyorsun. Gençlere hep tavsiyem, muhakkak bir hedefiniz olmalı. Hesabını, kitabını yapsın ve başladığım olmadı. Değil, yani mücadele vereceksin. Umutsuz olmayacaksın, asla pes etmeyeceksin. Böyle hedef koymasın hiçbir yere ulaşamazsın. Babam derdi oğlum, yüz lira harcayacağına bir lira kazanmak daha hayırlısı. Dedem 1924 senesinde Türkiye’ye gelebilmek için, bölgeden göç etmek için barını yoğunu satıyor. Osmanlı İmparatorluğu Balkanlarda çekilmesiyle birlikte katliamlar, Balkan Savaşı’nda yaşayanlar. Dedem bunu bildiği için babama emanet ediyor, oğlum muhakkak anavatana Türkiye’ye göç edin. 24 senesinde başarısız bir göç denemesi oluyor.
1946 senesinde eski Yugoslavia’nın Sırbistan Devleti’nin Sancak Bölgesi’nde dünyaya geldi. 1955 senesinde tekrar o zamanki Yugoslavia ile göç anlaşması yapıyor. 1961 senesinde kadar göç devam ediyor. O zaman Yugoslav Devleti bakıyor ki burada
yeteri kadar göç edildi, azınlıkla bazı bölgelerden kaldı. Yolu kapatıyorlar. Babam da göç edemiyor. Babam 1961 senesinden kendi memleketimizden Makedonya’ya göç ediyor. Makedonya vatandaşı oluyoruz. 1963 senesinde Türkiye’ye göç ediyoruz. 8 Mart Türkiye’ye babam, annem, Nuriye ablam, ben, 6 kişi bir aile ferdi, Sirkeci Garı’nda iniyoruz. Bizi garda amcamın kızı karşılıyor.
Orada varını, yoğunu yok pahasına satıyor. Ve geliyor buraya bir akraban karşılıyor. Türkiye’ye geldiğimde 17 yaşındaydım. 20’ye kadar saymayı biliyordum. Ekmek su, başka hiçbir şey bilmiyordum. 15 gün sonra 4 kardeş çalışmaya başladık.
Ben bir ateliyeye başladım. Bir ay sonra hover çalışım makinesi fabrikası vardı. Oraya işe girdi. Akşam sanat okula gidiyordum. Daha sene orada bitirdim. Hep hedefim bir şeyler yapabilmek. Memleketle, ailene ve yaşadığın ülkeye faydalı olacaksın. Hem bir ülkeye borcumuz var hem de dünyaya geldiğimiz ülkeye borcumuz var. O düşünceyle biz buradaki Rumeliler, Balkanlar daha fazla çalışmamız lazım. Elektrik motor fabrikası geldim. Çalışmaya başladım. Bir ay sonra kalite kontrol şefi oldum. 23 yaşındayım. Hep bir arayış içerisindeydim. Nasıl bir iş yapabilirim. Elektrik motor yapmaya karar kıldık. Ben de ustalık, bilgi birikim. İtalya serbest bırakıldım. O iş olmadı. Güzel bir maaş alıyorum. Seviliyorum, sayılıyorum. Faydalı olamıyorum. Bir iş yapmak gerektiğini bir düşünceye sahiptim. Mesai harici, çocuk gereçleri üretmeye başladım.
16 metre kararık bir dükkanda eşim bezleri dikiyordu. Ben akşamları boruları kesip 7-8 ay kadar devam ettim. Sonra bir hali eski evimi yıktım, atledi yaptım. 1984 senesinde Saray Bosna’ya gittim. Saray Bosna’da 17 bin metre kararık bir fabrika. Bin tane işçi çalışıyor. Disiklet üretiyor. Fabrikaya gezme imkanını buldum. Ben dedim bu bisikleti yapabilirim. Pinokyo dediğimiz bisiklet üretiliyordu.
Geldim buraya, o bisikleti yapmaya karar verdim. Salkı markasının altında bisiklet üretmeye başladım. İmkansızlıklar içerisinde bir, iki yüz elli tane bisiklet yapabildim. Yüz yirmi beş tanesini satabildim.
Yüz yirmi beş tane bir dahaki sene satılmak üzere elimde kaldı. Ama hiç vazgeçmedim. Dedim ben bu bisiklet sektöründe adımı attım ve adımı Türkiye’deki en iyi üreticiler arasında yazdıracağım. 2500 tane o katlanır bisikletler de yaptım, sattım. 78 senesinde Tayvan’a bir de Endonezya gittim. Türkiye’de bir katlanır bisiklet üretiliyordu. Tayvan’a gittiğimde hayranlıkla bakıyordum.
Arabalar duruyor. İki dakika sonra yüzde ayrıca bisiklet arabalar önünde. Türkiye’ye geldiğimde hemen 5000 tane dağ bisikleti üretmeye başladım. Peynir ekmeği gibi sattım. Yani yok başka, kimse üretmiyordu. Artık 350 metrekare yere sığmaz oldum. Bir 500 metrekare bir alan yaptım. Baktım işler büyüdü, talipler arttı, ihraç etmeye başladım. İlk ihraç atı 1993 senesinde eski Yugoslavia’ya ihraç atı yapmaya başladım. Tezadürf ki Belgradlı bir muşteri ziyarete geldi. Ya diyor senin bisikletlerin o kadar güzel ki. Kırılma noktası şöyle, karar verme. Tahmin ederim 78 senelerinde, daha o zaman bisikletle geçmeden
gencim dinamik günde 5 saat uyuyorum. Hep düşüncem nasıl daha iyisini yaparım, nasıl daha kalitesini yaparım. Kendi çabalarımla bir puset geliştirdim. Zor bir işle. Bir kişi günde 100 tane yapabiliyor. Eski üretimi çocuk arabalara bir kişi 10 tane yapabiliyorsa benim geliştirdim. Çocuk arabasında bir kişi günde 100 tane yapabiliyor. Uğurlu diye makinelerin hemşerim vardı. Ona götürdüm. Bana dedi ki Salko dedi bu çok güzel araba. Bana 10 bin tane yap. Ama dedi Salko olmayacak dedi, Uğurlu olacak markasından. Burada dedi 1 milyon mark var, 10 bin tane bana ver. Ama 2 bin tane Salko yapayım benim bir muşteri kitlem var. Dedi yok tamam Uğurlu olacak dedi, bir tane Salko olmayacak. Düşündüm.
Şimdi Uğurlu yapsam muşterileri kaybedeceğim. Muşteri kırılgandı, yarı yolda bırakırsan küslüyor, alınıyor. Bir daha aynı malı almıyor. Ben düşündüm, düşündüm dedim. Yok, kırılma noktası orada. 10 bin tane puset yapamadım çünkü sermayem yok. 3 bin tane yaptım ama Salkan’ın temellerini attım. Uğurlu marka sırf yapacağıma kararımı verdim. Yok ben kimseye bir şey yapmadım. İlk öyle yapmışım. Berkeski sene piyasada silinme durumumuz olabilirdi. İyi ki kabul etmemişim. Mesela şu anda bakıyorum dediğim firmalarda hiçbirisi yok. Krizleri iyi yönetmek lazım. Şu anda tecrübe muhakkak var ama o zamanlarda bu tecrübe yok. Biraz şans, biraz da krizi yönetmek önemli. Bir de bu işlerden bir şey yok.
Krizi yönetmek önemli. Bir de gereksiz masraflarda gençlerin bilhassa işini yeni kuran kişilerin kesinlikle birdenbire malı satarsın, gidersin, para toplarsın, çek toplarsın. Zannediyorlar ki o para hep onlar. Halbuki değil. Gidiyorlar, araba alıyorlar gidiyorlar, yazlık alıyorlar. Öyle bir parayla başladım yani. Sıfır sermaye neredeyse. 5 ay sonra kamyonet aldım taksitle. İnek arabayı 10 sene sonra alın.
Alabilirdim ama almadım hep diyordum işe yatırayım. Ne kadar çok sermaye olursa o kadar albücde oluyorsun. Şu anda 225 çeşit bir sitetimiz var. 20 yaşkın ülkeye ihraç atıyor. Fransa, Almanya, İngiltere, Holanda, Balkan ülkeleri var. Pentagon da bize odul geldi. Avrupa firmalarda bir sitet alıyorlarmış. 5 ay sonra dağılıyormuş. Şu anda %40’ını ihraç atıyoruz. Günde 1000 adet bisiklet üretebiliyoruz. Hedefimiz yeni fabrikada. Günde 2000 tane üretmek. Daha önce bizi taşıyan, bu yerlere getiren bayilerimize mal vereceğiz. Arttan’a ihraç at yapacağız. İlk bisikletten düştüğüm zaman hatırlıyorum. Köyden şehire taşındım. 12 yaşındayım.
Bisklet binmeyi öğrenmiş olman biraz imkansız. Çünkü köyde bisiklet yoktur. Şehire indiğim zaman komşunun çocukları da öğrendim. Ortaokul ikinci sınıfındayım. 1 Mayıs gecesi kutlanıyor. Mahallede giderken köyden göç etmiş bir boşna kemşerimiz. Baktım bir siyah bisiklet. Okula geldik. Dedi ki, Salih ben gidip kız arkadaşımı dansa kaldıracağım. Bisikletime bakar mısın falan tutar mısın? Olur dedim. Dedim ben 1-2 tur atabilir miyim?
Ben dedi, onun için verdim. Hayranlıkla bakıyorsan bin dedi. Bana az geldi. Şehirde çıktım. Yolda ilerliyorum. Kaldım karşı tarafta bir kamyon. Ne yapacağımı şaşırdım. Yolun altında düştüm. Bisikletin pedalını kırdım. Güzel bir anı. 1987 model bir bisiklet. Üzerindeki bütün parçalar 97% yerli. En iyi bisikletlerdi. Yapı olarak korkusuz bir adamım.
İki defa kalp hizisi geçirdi. Kalktım işime devam ettim. 75 yaşındayım. Bu pandemle ilgili beni tek üzüldüğüm nokta. Bitmiş olan akrabalığın, aile bağlarını bitmek üzereydi. Ama ne yazık ki daha da bitmesine neden oldu. Mesela diyorsun bir akrabanı veyahut sana diyor. Ablan diyor ya niye gelmiyorsun? Abla pandem var diyorsun. Hemen bahane yaz.
Ve korkuyorum ki bu pandem bisikletten sonra bu bahaneler devam ederse. Akraba geleneklerimiz, ciaretler bitebileceğine o beni korkutuyor. Yoksa pandemde kalırız, ölürüz. Yani o ayrı bir konu.
Benim korktuğum bu.
İlk Yorumu Siz Yapın