Bir Testi Su | Mesnevi’den Hikayeler 27. Bölüm
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=V5AF2xb5fsY.
… İnsan yaptığı iyiliklere, ibadetlere güvenerek büyüklük taslarsa……vay o zaman gaflete düşmüş olur.
Cenab-ı Hakk’ın kullarının ibadetine ihtiyacı yok ki……ona tazim edip ibadette bulunan ancak kendisine iyilik eder. İnsan cennete amelleriyle değil, Allah’ın faslıyla girer. Bunu idrak etmek ve haddini açsını bilmek ne kadar önemli.
… Issız bir gece vakti, çölün ortasında bir çadır. Etraf dolunayın ışığıyla aydınlanıyordu.
Fakir be devi gözleri yıldızlara dalıp gitmiş vaziyette……karısının söylemlerini dinledi. Kadın yokluktan şikayet ediyordu. Nefeslenmeden sıraladı sözlerini. Herkes rahat ve bolluk içinde. Biz ise fakirlik çekiyoruz. Ne elbisemiz var ne döşeğimiz. Gündüzleri elbise yerine güneşin sıcaklığını giyiyoruz.
Geceleri yorgan diye ay ışığını üstümüze çekiyoruz. Öyle bir yokluk ki bu, şu dolunay bile ekmek gibi görünüyor gözüme. Yoksullar bile bize bakıp şükrediyor hallerine. Bu kıtlık perişan etti bize. Dön de halimize bak adam. Yıldızları seyredeceğine derman ol derdimize. Be devi sakin tavrını koruyarak karısına döndü. Ne zamana kadar dünya malını arayıp duracaksın. Ne kadar ömrümüz kaldı ki şunun şurasında. Akıllı kişi Allah’ın verdiği rızkın azına çoğuna bakmaz. Eyvallah deyip kabullenir. Çünkü ikisinin de geçici olduğunu bilir. Bu dünyada binlerce canlı varlık hoş bir halde geçinip gider. Sevrisilekten, file kadar bütün mahlukat Allah’ın ailesi sayılır. Allah da ne güzel aile reisidir. Adam bir süre sustu. Karısının ay ışığında aydınlanmış yüzüne baktı. Sevgiyle, muhabbetle. Dedi ki hem sen böyle değildin ne oldu sana? Gençken daha kanaat kardın yetinmeyi bilirdin. Altın gibi kıymetliydin. İhtiyarlayınca değişti halin. Altınlığı terk ettin de altın isteğine düştün. Bak sabah olacak biraz da. Yetmedi mi bu yoksulluk masalı? Sen eşimsin benim. Kişi eşinin huyuyla huylanacak ki işler yolunda gitsin. Ayakkabının bir teki ayağı dar gelirse, diğeri işe yaramaz. Ben kuvvetli bir imanla kanaat yolunu seçmişim. Allah aşkına.
Şikayetlerine yolumdan çek de beni yolumdan döndürme. Bu sözler kadını daha da çileden çıkardı. Bu kez uslubunu sertleştirdi. İçinde onca zaman biriktirdiği lafları ortaya bırakıverdi. Ey canından başka bir şey olmayan adam dedi. Hep aynı lakırdılar. Artık senin büyülü sözlerine asla kanmam.
Kibir çirkin bir şeydir. Ama dilencilerin kibri daha da çirkindir. Ev diye bellediğin yere bak. Örümcek ağ gibi bir çadır. Zavallı adam. Ne zamana kadar sürecek bu büyüklenmen? Adam karısından ilk defa bu kadar ağır sözler işitiyordu. Başını öne eğdi, sessizce dinledi. Belli ki çok yaralıydı. Ve bu sözler onu inanılmaz derecede yaralamıştı. Kadın yine de durdurak bilmedi. Devam etti konuşmaya. Sen bu kanaatten ne elde ettin ki bugüne kadar?
Sen onun ancak adını bilirsin. Hiç imandan, tevekkülden bahsetme bana. Çünkü sen onu da yanlış anlıyorsun. Ne buyurmuş Resulullah efendimiz? Kanaat bitmez, tükenmez bir hazinedir. Sen bu hazineyi mihnet ve elemden ayırt edemiyorsun. Çilecilik yoktur dinimizde. Kadının yıllarca vakti olmuştu düşünmek için.
Kocasının sözlerini alimlerin telkinleriyle tartmış kendince bir akıl yürütmüştü. Bazen kocasına hak verse de içinden yükselen isyan duygusuna karşı koyamıyordu. Kötü kötü bakmadan öyle dedi kadın.
Sen kendi aklını benden üstün mü sanıyorsun? Efendim hikayemize kaldığımız yerden devam edelim.
Adam karısından işittiği acı sözlerin etkisiyle dudaklarını ısırdı. Gözleri doldu. Hanım dedi, bu yaşımda bunları da mı işitecektim senden? Sen kadın mısın yoksa keder mi? Ben fakirliğimle övünürüm. Fakirlik başımın tacıdır benim. Senin bildiğin yoksulluk değildir.
Düşünüyorum da zengin bir adam olsaydım sayıp dökmezdin bana böyle. Bunu bilmek ne kadar acı. Benim dünyaya karşı tamahım yok. Gönlümde kanaatten bir alem var. Kavgayı darılmayı bırak. Bırakmayacaksan hiç olmazsa beni bırak. Kavgayla işim yok benim. Susacaksan ne âlâ. Eğer susmazsan şimdi evimi barkımı bırakır alır başımı giderim. Kadın kocasının ciddiyetini görünce ağlamaya başladı. Pişman görünüp af diledi. Yemin ederim ki dedi, bu ağlayışsızlanışlarım kendim için değil. Senin ilgiliğin içindir. Ona huzur veren sevdiği adam çekip gittiğinde ne anlamı kalacaktı ki altınım, gümüşüm? İki sitemli söz için değer miydi ayrılığa? Kadın yana yakala özürler diledi, nedamet getirdi. Sen nasıl dersen öyle olsun deyip kocasının hükmüne teslim oldu. Yeter ki dedi ayrılıktan söz etme. Şevkatli ve vefalı adam karısının gözyaşlarına dayanamadı. Gönlüne bir kıvılcım düştü. Karısının mahzun hâli onu perişan etti. O da söylediği sözlerden pişman oldu. Kadın ağladıkça adam aşka geldi. Seni nasıl inciterim dedi. Aşığım ben sana. Kadın ağlamayı kesip baktı ve sordu. Gerçekten seviyor musun beni? Karısının etkisi altına giren adam yeminler ederek sevgisini itiraf etti. İnanmıyorsan dedi beni imtihan etti. Kadın düşünüp taşındı, kocasını istediği yere çekmeyi başardı. Bağdat’ta dedi, halife efendimiz var. Bir güneş gibi dünyayı aydınlatır. Var git o yüce padişahın huzuruna. Onun lütfundan nasipdar ol. Bedevi şaşkın baka kaldı. Bir süre düşündükten sonra ben padişahın huzuruna……bir bahanem olmadan nasıl çıkarım diye sordu. Karısı kararlı bir edayla ayağa kalktı. Köşede duran su dolu testiyi alıp adamın önüne bıraktı. İşte senin sebebindedir. Bu testiyi al yola düş. Bağdat’a, padişahlar padişahına hediye olarak götür. Huzuruna çık ve de ki ona……bizim bundan gayrı hiçbir varlığımız yoktur. Çölde bundan iyi su bulunmaz. Kadın, padişahın nice hazineler……nimetler içinde yaşasa da……Bağdat’ta testideki gibi lezzetli bir suya ulaşamayacağını düşünüyordu. Bu fikirle Bedevi’nin de kaygısı giderilmiş oldu. Hatta testiye bakıp böbürlendi bile. Bu gerçekten padişahlara layık bir hediye. Yıllarca çölün ortasında yaşamış bu yaşlı çift……Bağdat’ı biliyordu. Ama ortasından berrak ve tatlı suyuyla……Dicle nehrinin aktığından habersizdi. Bedevi testisini keçeye sardı……ağzını da sıkıca kapadı. Adam yol hazırlığını yaptı……testiyi yüklendi. Karısı sıkı sıkı tembihledi. Aman be gözün gibi bak hediye bize. Zayıf olmasın padişah bu suyla açacak Ramazan orucunu. Vedalaştılar, helalleştiler……Bedevi Bağdat’a doğru yola koyuldu. Kocası gittikten sonra kadın……secadesini yayıp namazını kıldı. Uzun uzun dua etti. Ya Rabbi dedi, sen esenlik ver. Testimizi şerlilerden koru. O değerli bir incidir.
Selametle denize ulaştır.
Ey gönül, bir derde düş……kim anda derman gizlidir? Gel karış bir katreye……kim anda umman gizlidir? Terk edip canı cihanı giy feragat cübbesin. Bu feragat cübbesinde sırrı sultan gizlidir. Değme bir derviş hakire…
…hor görüp hor bakma kim? Gönlümün her köşesinde……arş-ı Rahman gizlidir. Muhib ise can-ı dil bulur hayatı cavidan. Dervişin her bir sözünde ağ-ı hayat gizlidir. Gör bu eşref oğlu Rumi……bahri aşktan eyle de. Can-ı bahri aşktan eyle de.
Can-ı başı terk edip can-ı cihan gizlidir. Bedevi hırsızlara çaldırmadan……taşlara çarpmadan sağ salim olarak desteği……halifenin şehrine kadar götürdü.
Çölün ıssızlığında yaşamış bir adam olarak……şehrin kalabalığına, ihtişamına şaştı kaldı. Orada nimetlerle dolu bir hacet kapısı gördü. Bütün ihtiyaç sahipleri o kapıdan nasiplerini alıyordu. Öyle bir kapıydı ki halifenin kapısı……ateşe tapan da, inanan da, güzel de, çirkin de açıktı. Sakinlere ait değildi sadece.
Güneş gibi, yağmur gibi herkesindi. Bedevi şaşkınca dolaştı sokaklarda. Sarayın ihtişamı karşısında donakaldı. Gözüne perde indi adeta. Ne vicleyi fark etti, ne hayır çeşmeleri. Bedevi nihayet elinde testiyle sarayın kapısına geldi dayandı. Kırık dökük üç beş kalem edip meramını anlatmaya çalıştı. Ama beceremedi. Zaten gerek de kalmadı, anlamışlardı derdini. Onların işi istemeden vermekti. Ey ihtiyaç sahibi, gel içeri gir diye bir ses geldi. Burası ihsan kapısıdır. Yoksul nasıl muhtaçsa iyiliğe……cömert de iyilik de yoksula muhtaçtır. Yoksul, cömertliğin aynasıdır. Bedevi, saray memurları tarafından hürmetle karşılandı. Hali, hatır soruldu. İlgiden, alakadan mahçuk hissetti kendini. Ben garip bir adamım dedi. Padişahın lütfunu umarak çölleri açtım da geldim buraya.
Amacım, az da olsa para pul dünyalık elde etmek. Ama sizleri görünce kendimden geçtim. Hayran oldum iyilik ve güzelliğinize. Bedevi, su testisini görevlilere takdim etti. Halifenin hediyesini kabul etmesini istedi. Bu yüce kapıdan ihsan ve iyilik umarak……fakirlikten kurtulmayı diledi ve dedi ki……testim yeşil, sırlı ve yenidir. İçindeki su ise dinlenmiş yağmur suyudur. Tatlıdır, lezzetlidir. Memurların güleceğe geldi. Ama kattiyen gülmediler. Padişahın güzel ahlakı memurlarına da sirayet etmişti.
Ama müsaadenizle benim burada gülmek geldi içimden. Halife, Bedevi’nin hediyesini görüp……ahvalini işitince memnun oldu. Hediyeyi hürmetle kabul etti. Ve testinin altınla doldurulması emrini verdi. Armağınlar ihsan etti, elbiseler giydirdi. Bedevi her isteği yerine getirilerek……dilediğince misafir edildi.
Vermek ne güzel şey. Gitme vakti gelince halife, muhafızlardan Bedevi’ye……evine varıncaya kadar eşlik edilmesini istedi ve tembihledi. Yurduna dönerken onu Dicle kıyısından geçirir. O, kara yolundan çölleri aşarak gelmiş. Halbuki Dicle yaşadığı yere daha yakın. Daha kestirmedir dedi.
Bedevi iş phones Fleet
… Bedevi gemiye binip de Dicle’yi görünce……utancından yere kapanıp secde etti. Padişahın hediyesini kabul etmesine şaştı kaldı.
Kıvrılıp giden Dicle’nin derin ve gür sularına baktıkça iç geçirdi. Nasıl oldu da o cömertlik denizi……benim bir pula bile değmez armağanı mı kabul etti? Hazreti Pir der ki……oğlum sen bütün dünyayı ağzına kadar ilim ve güzellikle dolu bir testi bil. O testideki su Cenab-ı Hakk’ın güzellik Dicle’sinden bir damladır. Bu büyüklüğü ve azameti gören hak aşığının mahcubiyetiyle……kendi varlık testisini kırmaktan başka ne çaresi vardır? Ey bütün bildiği evinin önündeki çeşme olan kişi……sadece Dicle’den mi ibaret cehaletin? Bunun Fırat’ı var, Ceyhun’u da var saymakla tükenmez. Ey talip, nefsin isteklerine gözünü kapa da……vakit geçmeden testi aşk küpünün suyuyla doldur. Doldur da tekrar düşün. Resulullah aleyhisselam miraçta…
…ya Rabbi ben seni hakkıyla bilemedim buyurdu. Mesnevi’deki hikaye bu şekilde. Ama ne güzel, ne kadar anlamlı. Lakin mutlaka başka anlamları da vardır. Hadi gelin bir de işin uzmanına danışalım. Bu hikaye uzunca bir hikaye.
Diğer hikayelerden biraz daha uzun ve iki bölümden oluşuyor. Aslında koca karısını değiştirmiyor. Karısı her ne kadar kocasını sistem ediyor……kocası ona sabırı tavsiye ediyor ise de……sonunda karısı hata yaptım dese de değişen aslında koca. Çünkü karşısındaki kendisini aynı olduğu için……kendisindeki değişikliği karşıda görüyor. Ve kendisi değiştikçe karısı da değişmeye başlıyor. İşte sülükün, yolculuğun başlamasının birinci şartı…
…kişinin kendisinden rahatsız olmaya, durumundan, halinden……etvarından rahatsız olmaya başladığını hissetmesidir. Her şeyinden memnun adamı hiçbir şey yaptıramazsınız. Dolayısıyla bu hikayenin birinci kısmı……kişinin nefsi emmal eden nefsi levvameye geçiş hikayesidir. Pişman oldu, arayışa girdik. Bizi bu dertten kurtaracak birisini arıyoruz. O zaman Bağdat’a döndü yüzümüz. Bağdat burada ihtiyaçların karşılandığı yer. Tekke olarak düşünebiliriz. Padişah ise tekkenimizin şeyhim, Kamil Mürşid. Saraydaki o edepli kişiler……o köylünün bedevinin kabalığını yüzüne vurmayan……ayıplamayı utandırmayan edepli kişiler ise……o Kamil Mürşid’in yanında edep tahsil etmiş dervişler. Bir kurba bu iş böyledir. Bir kırba suyla gidersiniz.
Size içinde bir kırba altınla sizi geri gönderirler. Giderken zor ve meşakkatli bir yolculuktan gidersiniz. Ama dönüşünüz dijit üzerinden, gemi üzerinden kayar gibi gidersiniz. Kolay olur. Çünkü gidiş yolculuğu ile geliş yolculuğu biri değil. Menzile aynı olsa da biri değil. Çünkü siz gittiğiniz kişi değilsiniz. Siz artık Bağdat’la sultanı gördünüz. Başka biri oldunuz. Onu gördükten sonra artık ayaklarınızı yerden kesilir. Çölden dönseniz bile size çok kolay gelir.
Dolayısıyla burada……çölün yolculuğundan daha kolay gelmesi……tam tersi olsa da aynı şey olacaktı. Burada anahtar, sultanı görmüş olmak. Ve son olarak Bağdat neresi? Bağdat neyi temsil eder? Bağdat, Şam, Halep, İstanbul, Mısır, Kahire, Mekke……bunlar hepsi isimler. Aslında kastettiğimiz böyle bir şey değil. Kastettiğimiz şey sevgilinin olduğu şehir. Sevgili neredeyse, sultanın neredeyse başkent orasıdır.
Dolayısıyla buradaki Bağdat kelimesi……sultanın olduğu yer. Sultan ise kişinin gönlünde yatan kişi olduğunu düşünelim. Ve bu konuyla da bununla bu kadarcıkla iktifa değil. Evet dostlar. Ramazan-ı Şerif de gelip geçiyor işte. Dicle gibi, Fırat gibi tüm güzellikleriyle. Cenab-ı Hak testilerimizi doldurmayı bizlere nasip etsin.
Değerli dostlar, ruha, şifa Mesnevi’den bugünlük de bu kadar. Aman ha, sakın darlanmayın.
Her zaman söylediğimiz gibi bahar çok yakın.
Bu dizinin betimlemesi TRT tarafından Sesli Betimleme Derneğine yaptırılmıştır.
Erişim www.seslibetimlemedernegi.com
İlk Yorumu Siz Yapın