Borsa Nedir? – Olmaz Öyle Saçma Ekonomi – Dr. Hakan Özerol – B12
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=mPFUEf5TlgM.
Doktor merhaba. Doktor. Doktor. Doktor. Siz doktor değilsiniz yalnız Mustafa. Yani sizin doktor olduğunuz yerde. Hocam bugün çok ilginç bir konumuz var. Kimsenin bilmediği, kimsenin anlamadığı, özellikle Gülseman’ın anlamadığı borsa. Bendeniz İlker Canekli değil. Müthiş sorumla giriyorum. Borsa nedir? Vay hocam. Bak sadece baştan söyleyeyim bu benim en bildiğim ekonomi ile ilgili. Süper. O zaman biraz susmanızı rica ederim. Bu soruya şaşırdık mı? Şaşırmadık. Ama hazırlıksızlık her zaman geçiyor.
Hakikaten borsa nedir ya? En basit tanımıyla borsa aslında pazardır. İstanbul’lar için Salı Pazarı, Perşembe Pazarı, Ankara’lılar için Maltepe Pazarı. Pazara gidersin bir şeyler almak için. Ama o şeyin fiyatı normal koşullarda rekabet varsa sabit değildir. Birisi der ki 5 lira, öbürü 5.5, öbürü 6 der. 6’ya bak seninki imşema 5 olmaz mı filan dersin. İşte bunun olduğu yer pazar. Bu pazarın organize hali de borsa. Peki bu Türkiye’de yoktu, Özalt kurdu bunu diye bir laf vardır. Doğru herhalde. Çok doğru değil.
Yani şöyle yakın tarihli bir hikaye tabii Özalt dönemi hatta Çiller dönemiyle biraz denk geliyor. Ama ilk Özalt’ın döneminde kurulmamış mıydı 80’inden sonra? 1985 olması lazım. Sermayopjesisi kanunun ortaya çıkması. Borsanın açılması da 1986. Ama bu bizim bugün konuştuğumuz Borsa İstanbul, modern borsamız. Aslında çok daha eski Dersaadet borsası var. Yani cümlet öncesi Dersaadet, tahvil borsası var. Aslında borsalar Türkiye bu toprakların tarihine baktığımızda bankalar kadar.
Bazıları bankalardan bile eski. Çünkü diyorum ya aslında pazar. Yani sen bu pazar işi yaparken kontrolü yapalım. Saat 3 ile 5 arası olsun. Kimse kimse kazıklamasın. Tartılar da böyle olsun. Dediğin zaman organize olmuş oluyor ve borsa olmuş oluyor. Ne anladın Gülseman? Bir takım markalar var. Markalarda kendilerini satıyorlar gibi hissettim. Bir takım markalar kendilerini satıyorlar. Markalar kendilerini satıyorlar nedir? Ürünler diyelim, ürünler dersek. Bir örnekli mi açıklasak? Tabii. Bir kere biz hep borsa deyince aklımıza böyle hisse senede aldım sattım falan gibi geliyor. Ama aslında orijinal ilk çıkan borsalar hisse senedeleri piyasaları değil. Daha eskiye gittiğimizde mesela tarihte meşhur bir lale soğanı borsası var. Ya da mesela bugün Türkiye’de kaç borsa var diye sorsak, arkadaşlarımın aklında borsa İstanbul falan filan gelir. Halbuki ticaret borsaları ile beraber ülkedeki borsa sayısı 100’ün üzerinde. 100’den fazla borsa var. Ama borsa deyince aklı borsa İstanbul gelir. Yani buna çiçek borsası bile dahil galiba. Tabii. Pol adlı canlı hayvan borsası. Yani sen bugün buradan baktığında ya işte hayvancılık diyorsun. Ama onlar bittikten sonra merkezi bir yerde satılmasını hayal et.
Çünkü merkezi olması kurban bayramında kurbanlık gibi oluyor. Kaça? 52. Sende kaç? 48. Kaç abi bunun fiyatı? Orada 52, burada 48. Böyle bir şey olmaması lazım. Bir şirketin hissesinin bir tane fiyatı olması lazım. Sende üç bende beş olmamalı. O zaman diyoruz ki bu şurada ev değiştirsin. Bütün alıcılar, bütün satıcılar geldiği anda da saat 10.00’da tek bir fiyat çıksın. O tek fiyatın çıkmasını sağlamak için standarizasyonu da sağladığımızda ortaya çıkan şeye biz organize pazar. Yani borsa diyoruz. Tanım aslında bu. Menkul kıymetler ne demek? Menkul ve gayrimenkul. Gayrimenkul herkes biliyor. Ev. Ev, bina, arazi. Gayrimenkul taşınmaz. Menkul taşınır. Menkul kıymet dediğin taşınır kıymetler. Araba ne o zaman hocam? Abi o kendi kendine taşınır. Kendi kendine giden mi? Taşınabilir kıymetlere biz menkul kıymetler diyoruz. Örnek ben FluTV’yi 100 parçaya böldüm deseniz, bende o 100 parçadan birini alsam şöyle bir A4 kağıt oldu. FluTV’nin %1’ini ifade eden A4 kağıt taşıyabiliyorum. Hisse senede oldu bu. FluTV borçlanmak için biz bir kağıt çıkardık. Abi bize 100 lira borç ver sonra ben sana 110 lira olarak ödeyeceğim derseniz, bunu aldığımda da bu FluTV’nin tahvili oldu. Bu da taşınabilir bir kıymet. Yani menkul kıymet dediğimizde taşınabilir, hisse senede, bono gibi taşınabilir kıymetlerden bakıyoruz. Ama biz bunu kafamıza göre çıkaramıyoruz herhalde değil mi? Tabii, bunabilleri karışmalı yoksa hele ki Türkiye’de. Esprisine soruyorum ama bir yandan da gerçek. Ben şimdi kağıda yazsam FluTV, hisse senede diye oluyor mu öyle? Yani aramızda olduğunu varsayalım, birbirimize güveneyen sok olur. Ama güvenmeyeceğimize…
Yani yoldaki bir abiye gel kardeşim, buranın sana dörtte birini verdim dediğinde bir şey isteyecek senden. Şimdi o zaman da devreye şirket türleri giriyor aslında bakarsan. Hani bizde vardır ya, limited şirket, çalış şirketi, anonim şirket falan filan. Genelde iş şöyle çalışıyor. Başka yöntemleri de var da daha uydurur kaydırık yöntemler. Anonim şirket kurduğunda hisse senede çıkıyor ve diyebiliyorsun ki, ben bu şirketin sermayesi 100 lira, ben bunu 100’e böldüm. Her birliği 1 liralık 100 tane hissemiz var. Bu birinci aşama. Sonra o hisseyi bana verdiğin zaman da biraz hukuki bir şey olacak ama,
hisse kimdeyse onundur mu dedik, yoksa kimin ismini yazdıysak onundur mu dedik. Biz buna nama yazılı, hamile yazılı falan diyoruz. Sen bunu kurup da hisse sayısını ortaya çıkarıp hamiline bu kağıt kimdeyse, şirketimin %1’i onundur diye bir kağıt çıkarırsan tabi ki kanunlara uygun bir şekilde, işte bu hisse senede olmuş oluyor. Bu hocam geçen bölüm bahsettiğiniz Kraliçenin kağıdı gibi olmasın yalnız o? Yine güveniyoruz abi. Doğru, yine güven üzerine kurulu. Ama bir sürü adam var tabi arada. Bir devlet zaten bu aşedir dedi. Buna istinaden kağıtları çıkarmama izin verdi. Tabi bu iş büyüdüğü zaman farklı kurumlar, Türkiye’de sermaye piyasası kurulu, SPK gibi kurumlar dahil oluyor. O zaman daha başkaları da bu işe dahil ve denetler durumda. O neden? Çünkü Amerika’da da hep duyuyoruz. Evet evet orada da var. Abi oradaki mantık da şu, atıyorum ikiniz ortaksınız, sonra Hakan sen de ortak olayım, ben de ortak olayım, ne kadar? %30, ben de para koydum, 3 ortağız falan. 3 ortaksak biz zaten Mustafa’nın yaptığı gibi, sabahları gelip bir bakar abi, çay demlendim, her şey yolunda mı, parayı götürdüler mi falan diye bakar.
Ya da sen gelirsin abi cihazlar tamam, ben gelirim abi anlamıyorum, bunlar biz ortak yaptı ama, ben müdürüyüm şurada falan vardır ya bizim böyle, oturdum falan, takip edebiliriz. Ama abi sen çalışanlarımıza birinci yıllarını tamamladıklarında, firmamızın binde birini veriyoruz dediğini varsayalım, maşallah binlerce çalışanımız var, hepsi de verdik falan, ortak sayımız oldu 200, 300, 400, 500. İşte bir yerden soru bu arkadaşlar ortak ama, takip etme yetenekleri yok. Yani sen iki büyük ortak, iki büyük ortak şeye bakıyorsun sen, kar ne kadar, gelir ne kadar, e bu adam ortak ama adam çalışıyor, ortak. Allah razı olsun değil mi çalışıyor.
Şimdi bu adam gelip de bilençoya mı bakacak, karda mıyız hakikaten? Bana bu kadar kar diyorlar ama doğru mu? Takip edemeyecek ya. Bizde bütün çalışanlar kadın bu arada hocam ama neyse. Dolayısıyla o zaman sermaye piyasası kurulu gibi bir kurum, Amerika’daki SEC gibi bir kurum olmalı ki, o küçük yatırımcının da haklarını korumalı birileri. Çünkü onlar kendi haklarını koruyamazlar, haberleri bile olmaz. Tekrar diyorum, üç beş ortaksan mesele yok ama, işte ülkemizdeki dev şirketleri düşün abi, yani yüz binlerce orta olan şirket var. Sen gidip borçladığın bir kağıt aldın, ne bileceksin adamın bilençosu hakikaten öyle mi?
Adam diyor ki bu kadar kâr etti. E doğrudur diyorsun. Tırnak içinde sen kimsin ki? Bilençoya bakıp da bu kalemi yanlış diyorsun. Sadece kârlıkla alakalı değil mi yani? Karar mekanizmasında bir dahleri olamıyor insanların. Aslında bir oy hakkı olmalı bence. Ama şöyle olmalı tabi şirketin, yüzde kırkı senin. Yüzde biri onunsa, onun bir oyu senin kırk oyun oluyor. Ama oy hakkı var aslında bakarsak. Zaten şu andaki borsada da vatandaşın pek bilmediği konu odur. Yani borsaya millet kumar diye baktığı için, onu sattım, bunu aldım, bunu verdim falan filan.
Halbuki sen borsadan bir hisse aldığında o firmanın ortağısın. Ortak. Kârdan da pay alır, oy da kullanır. Aslında şunu sormak lazım. Neden böyle bir şey var? Yani niye borsa diye bir şeye ihtiyaç var? Radikal bir yerden yaklaşayım. Mesela Amerika’yı Amerika yapan şeylerin başında borsa olabilir. Mülakatta bir arkadaşım sorardı kendi şirketine böyle genç arkadaşları alırken, devamında bir açıklama yapacağı için sorduğu soruşuydu. Bir zamanlar dünyadaki en önemli şirket Microsoft’du. Sonradan bir sürü başka firma çıktı. Hala önemli ama. Şöyle sorardı. Microsoft’un patronu kim derdi? İşte karşısındaki de Bill Gates diye yapıştırırdı.
Değil. Bill Gates aslında firmanın, işte örnek veriyorum, yüzde 15 ortağı. Çünkü gerçekten yüzde 85’i çalışanlara dağıtmış bir sürü ortak var borsadan falan. Yani aslında ilk al. Birkaç trilyon doları bir kişinin kurduğu bir şahıs şirkette, birkaç trilyonluk bir şirkette olamaz. Düşündüğünde bizim ülkemizde şu anda unicorn falan deniyor. Milyarlık değere ulaştı. Yok işte halka açıldı. Yabancı kaynak bulmalı. Bir şey buldun, çok iyi fikir. Bir şey yapıyorsun. Flu TV yaptın, harikasın ama sen bunu dünya çapında örnek ver.
50 tane şehirde stüdyosu olsun dediğin anda belli ki sağlam birinin para koyması lazım bu işe. O zaman da şeyi kabul ediyorsun. Hocam biz öz kaynaklarımızda yapamaz mıyız? Yapabiliriz. Deneriz. Denemekten zarar gelmez. Orada bile o sağlam biri olmayacak aslında. Sağlam biri koyduğumda diyeceksin ki abi işimize karışıyor. O zaman diyeceğiz ki öyle yapmayalım. 300 bin kişi biner dolar koysa. Bu aslında crowdsourcing diye bir şey var şimdi çok moda biliyorsun. Evet. Bir sürü insandan mikro yatırım olarak bir şey yapmak aslında onun ilk örneği. Doğru. İlk ve daha gelişmiş örneği. Crowdfunding zaten şöyle geliyor. Sourcing ya da funding şöyle geliyor zaten. Aslında borsaya açılacak boyutta olmayan, o kriterleri sağlamayan şirketler bu tip bir fonlamayı tercih ediyor. Bu arada hocam ben crowdsourcing dedim ve sizde funding dediniz ya. Genel olarak bizi çok eleştiriyor seyircilerimiz. Ne hali sef sizin sektörde de bu böyle İngilizceyi iyi bilmek gerekiyor galiba. Kesinlikle çünkü mesela terim olarak sourcing, funding aynı anlama gelebilir ama o işte o literatürde. Terminoloji öyle. Onun için iş İngilizcesi de bu da önemli. Kendi bir dünyası kendi bir literatür var.
Bu da bizi Cambly’ye getiriyor hocam. Bu haftaki sponsorumuz yine her zaman olduğu gibi Cambly. Cambly. Hello Joe. How are you? Hey, how are you? It’s okay here. So are you happy with Cambly? Yeah, I love Cambly. I meet so many people from different countries. South Korea, Japan, China, Vietnam. You just get to meet people from all over the world and I really don’t know how else I would be able to do that. That’s right. I mean you meet people in addition to this. I mean you teach them.
Yeah, you teach them, meet them. They like a lot of conversation. A lot of the students that I receive, they just want to speak to someone. So maybe they don’t have the opportunity to do that where they’re at. So that’s where I come in. I like to listen and talk. You’re right. I mean when it comes to speak, generally it’s difficult. It’s very hard to find a native English speaker. And this is a very, I mean, suitable way for everyone to keep in touch with a guy from Texas. Texas living in Thailand.
Perfect combination. This show is about economics but especially about stock exchange. We know that it begins in the center of Europe but a lot of people were talking with different languages, trying to make transactions with different cultures. What do you think about stock exchange? Did you have any relation with that? So actually I trade stocks on the New York Stock Exchange, NASDAQ, every night. Actually I teach at Cambly during the day.
The time works out perfectly because the exchange opens at 8.30 my time. So I have about an hour to pick up on some action, make some trades. You know, about after an hour I’m done. I don’t stay up all night. Just an hour or so. You use the time advantage of being there, huh? Yeah. Well, I would prefer the normal hours like during the day. If you look at the exchange, all the action is in the morning and then after about an hour, I’m good.
I go to sleep and hopefully I have more money than I started. I don’t take big risks. So cut the losses short, let the winners ride. That’s what I see. I see that you have a system. You’re a day trader with a system. Joe, thank you very much. Bye bye. See you. Bye bye. Hocam biliyorsunuz Cambly bizim en önemli sponsorlarımızdan biri. Evet sağ olsunlar. İngilizce öğrenmek önemli mi hocam? Hocam kesinlikle önemli. Bak bugün piyasa konuşup duruyoruz. Bu piyasa denen şey yapmanın tek yolu İngilizce aslında bakarsan tam da bugün.
Cambly nedir biliyor musunuz? Her şeyi biliyorsunuz ama Cambly’den haberiniz var mı bakalım? Hocam var vallahi gayet de güzel sistem ya. Burada bir yerini bulmak gereksin, onu gittim, bunu aldım, bunu verdim filan. Anadil İngilizce olan birini buluyoruz. Evet istediğiniz yerden, istediğiniz zaman, istediğiniz aralıklarla, istediğiniz kadar ders almak harika bir şey. İnsanlar iki yer oluyor hocam biliyorsunuz. Cambly, Camsys. Hocam 55 flu koduyla ücretsiz deneme dersi yapabilir arkadaşlar. Aynı kodla %55’e kadar indirimden de yararlanmak mümkün. Arkadaşlara son derece ben şahsen tavsiye ediyorum.
Daha önce yıllarca tavsiye ettim şimdi sıra sizde hocam. Ben bir kere %55 indirim olan her şeyi tavsiye ediyorum. Yani bunun ekstra tavsiye ediyorum. %55’i kaçar mı ya? Peki Cambly her zamanki gibi sponsorumuzu kendilerine teşekkür ediyoruz. Sadece bir yılda İngilizce sorununu aşabilirsiniz. Görüşmek üzere. Ama hakikaten finans piyasasında olup İngilizce bilmemek diye bir şey herhalde. Ya şöyle sıkıntılı, çok dar bir yerde bir şey yapıyor olabilirsin. Mesela bir bankanın küçük bir şehrimizdeki efendim bir şubesindesindir. Müşterilerin tamamı hani Türk’tür filan çok belki ihtiyaç duymayabilirsin. Ama globale açtığında ya da yabancı müşterilerin olduğunu, yabancı piyasaya entegre olduğunda bu gerçekten kaçınılmaz bir şey yani. Mutlaka bu iş yürütmek lazım. Şeyde kalmıştık hocam. Aslında şu mu mesela FluTV’nin yatırıma ihtiyacı var, paraya ihtiyacı var. Bunu gidip bir kişiden bulmak yerine bir sürü küçük yatırımcıdan bulmaya çalışıyor öyle mi? Çok doğru. Mesela dünyadaki ilk hisse senedi olarak kabul edilir. Hollandalıların kurduğu bir şirket var. Hollanda Doğu Hint Şirketi diye geçiyor. Yani başta Hollanda’yı şimdi koydum. Aynı isimle İngiltere Doğu Hint Şirketi de var çünkü. Ve mantıkları şu, Hollandalıların tam denizlere hakim olduğu böyle 1600’lerin başında işte açılmaya başlamışlar filan. Ve Hindistan’da çok müthiş bir şey buluyorlar. Acayip para eden bir şey baharat. Yani tarihte böyle karabiber falan, tuz, muz savaşları filan vardır bugün için. Vatandaşı komik yere bakkaldan alabiliyoruz falan dediğin şey. Halbuki çok önemli. Tabi. Baharat vesaire savaşlar da şey için kullanıyorlar. Bizim buradaki bazı kokoreççilerin mantığı ile yani et kokmuş olan ete pul biberi çakınca sen etin bozulur anlamıyorsun. Bir de tabi orduyu götürüyorsun sanırım et bozulmasın diye de.
Aynen öyle. Bozulmasın, kokmasın, koktuysa da anlaşılmasın filan. Yani tuz, muz, baharat kritik ürünler. Ve onunla ilgili de bunlar en başta 3 gemi gider böyle. İsimleri filan da literatürde vardır. Havalı 3 tane gemiyi yolluyorlar Hindistan’a onlar bir şeyler alıyor geri gelirken biri batıyor filan. Aa büyük olay, iyi sattık bunu. O zaman daha yoğun gidelim ama büyük iş. Bugünkü haritayı düşünün yani Hollanda’dan gemiler çıkacak Hindistan’a kadar gidecek bir şey verip bir şey alıp geri gelecek. Korsan, arsız, ırsız falan batan çıkan bir sürü iş var. Onun için bir süre sonra bunu nasıl sistemli hale getirelim diyorlar.
Ve diyorlar ki şöyle yapalım filo halinde gitsin. Yani senin gemi var, onun gemisi var, 5 kişinin bir gemisi var. Yok abi şöyle yapalım 30 gemilik filo yapalım. Böylece birbirlerine de destek olsunlar. Hem destek olsunlar, birbirlerini korusunlar da. Para sorunu da yani bir gemi dediğin şeyi alacak adam belki Mustafa aldı. Senle ben alamıyoruz. O zaman diyor ki üçünüzün parasını koymasın da bir gemi alalım filan. Dolayısıyla şirkete geliyorlar. Diyorlar ki bir gemi senin benim olmasın. Bir şirket olsun, şirket 30 gemisi olsun. Sen bu firmanın binde birine sahipsin. Artık önemi kalmadı yani hangi geminin kaçta kaçtı senin. Çok iyi.
Yani bir firmanın binde birine sahipsin, firmanın altı gemisi var. Böylece birbirini de sigorta etmiş oluyor. Harika. O batsa bile doğru. Toplamın ben binde birine sahibim. Bir gemi battıca senin gemi battı demiyoruz yani. Mustafa Dere amca mı? O benim gemim falan. Şimdi bu model çalışmaya başlayınca bir sonraki aşama şu. Ya bunu çözdük ama bir sorunları da şu. Gemilerin korunması. Krala gidiyorlar abi bizi korur musun? O dedi ki niye koruyayım abi ben donanmamı vereceğim size. Aylarca gidecek gelecek benim çıkarım ne? Parasıyla korur musun? Ha o zaman işleri değiştirip parasıyla korurum.
Gemilerin bekası için parasıyla korurum dediğin anda da bu sefer şu devreye görüyor. Hollanda da yani ben kendi cümlemi ya da olumsuzlamak için söylemiyorum. Diyor ki evlerde hizmetçilik yapanlar ya da işte barın kapısını süpürenler dahil cümle bu olduğu için söylüyorum. Cebindeki üç guldeni iki guldeni beş guldeni koyup herkesin orta koyduğu olduğu dev bir şirket bu dev şirketin karının daha sonra paylaşılması. Aslında şirket aşe ve hisse senedir borsasının çıkışı aslında bu. Ya zaman borsayı Hollandalılar mı buldu yani?
Gidi ama şunu da ekleyin mesela bunu kurduktan sonra ne gelir başımıza? Şu gelir oradaki bir vatandaş üç gulden koydu ama daha sonra para lazım oldu dediği zaman abi artık ortaksın demiyoruz. O insanların üç gulden koyup aldığı hissenin el değiştirdiği borsa kuruyoruz Amsterdam’da. Onun için Amsterdam borsası ilk kayıtları eksiksiz borsa olarak kabul ediliyor. Ama yine çok sahiplenen var. Mesela bir sahiplenen de Bürüç’dür. Belçikan’ın Bürüç kentinde bir borsa var. Orada da mesela ilk tarihi borsa deniyor. Peki hangisi ilk? Aslında Bürüç çok daha eski.
12. 13. yüzyılda ama bir meydanda hani Amsterdam’daki gibi böyle dört duvarı olan, gongu mongu olan bir yer değil de şu meydanda millet ticaret yapıyor. Amsterdam’daki ilk hisse senedi borsası diye geçiyor. Bürüç’deki ikiye bir sürü malın satıldığı alındığı bir borsa. Onun için o da ilk o da ilk ama farklı özellikleri var. Şimdi hocam bu kaçıncı programımız? Anlattıklarınızı anlıyorum ama hep şu hissiyattayım. Bütün bunlar zamanında bir ihtiyacı binaen doğmuş. Ama daha sonra evrildiği noktada biraz soyuş aleti haline gelmiş. Bu da Kraft Fording’e dönmüş gibi. Çok anladım ama alakası bir şey söyleyeyim. Bu metod başka enstrümanları da uyarlanamaz. Mesela dersin ki Hakan çok başarılı birisi. Çok inanıyorum. İyi okudu. Belli ki iyi şeylerde çalışıp çok başarılı bir insan olacak. Hakan’ın bir kısmına ortak olayım. Ne oluyor? Donaya giriyoruz şimdi ya. Dolayısıyla yapılan şey aslında yatırımda bulunmak ve daha sonra onun değer kazanması ya da değer kaybetmesi üzerine kurulu. Ve bunu her yere adapte edebiliriz. Doğru ve etmişiz de zaten.
Yani biz genelde borsa deyince aslında hisse senedir borsasını konuşuyoruz, bunu anlıyoruz. Aslında doğru söylüyorsun. Mesela bugün ne var? Kripto borsası diyoruz. Olan ne? Bitcoin’imi aldım, Bitcoin’imi sattım. Ben de aracıyım. Aslında aynı şey. Hocam kripto konusunda size çok eleştiriler var. Olsun yapacak bir şey yok ya. Kripto konusunda eleştirilerim. Bir yerden de şey olsun. Bir sivri lafımız olsun. Onlara diyecek bir şeyin var mı? Varsa söyleyebilirsin yani. İlker farkında mısın? Hala KriptoNit diye firma kurmadılar. Hepsi var. Biz onu açabiliriz. Deminki anlattığım vardı ya benim üç guldenim var. Ben de bu sisteme dahil olmak istiyorum. Çünkü bunu kurmazsan ne olacak? Baba beş tane adam ortak olacak. Ama bu şekilde yüzlerce binlerce insan olunca hem çok küçük sermayeyle dahil olabildiğin büyük bir işe birincisi. İkincisi de büyük ortaklar da şunu düşünün. Deminki ilk önce örneğinde olduğu gibi üç tane daha işime karışacak insan geliyor demeyecek. O kadar küçük ortaklar ki yani birisi doğrudan işime karışmıyor olacak. Daha da ötesi belki doğrudan patron bile olmayacak. Düşünsene bizim memleketin en büyük firmalarla ilgili olarak da patronu kim diyoruz?
Şimdi Coca-Cola’nın patronu kim diye muhabbet var mı? Ortak sayısı çok fazla çünkü. Tam buradan yola çıkarak ben de şey soracağım. Diyelim ki Gülsema bütün dediklerinizi anladı ki bunu çok düşük bir ihtimal olarak görüyoruz. Mutlaka anlamıştır. Dinlese anlayacaktı hocam. Önüne bakıyordu demin gördüm. Diyelim ki Gülsema küçük yatırımcı oldu gitti. Flu TV’ye ortak oldu. Örneği Flu TV yapalım komik olsun. Ve Gülsema arkadaşlarına da söyledi. Ya siz de ortak olun dedi. Onlar da oldular. Diyelim ki Flu TV’ye bin tane böyle yatırımcı geldi. Yani bin tane iste sattık.
Ben de kötü niyetli Flu TV patronu olarak Mustafa ile anlaştık. Dedik ki biz bunu batıralım. Kötüye kullanamaz mıyız gücümüzü? Kullanabilirsin. Ama şöyle tabi ki engellemek için bir sürü yöntem var. Birincisi şu aslında bakarsan. İlk günden zaten yüzde ne kadarını insanlara satacağını beyan ediyorsun. Ya bu şirketin ben yüzde 30’unu satıyorum. Bu 30’unu ifade eden bin tane hisse buldum ve bin ortağım var diyorsun. Şimdi bu durumda bir kere batırmamaya uğraşırsın. Yüzde 70’i hala senin. Birincisi bu. Ama hayır hesaplarla oynayarak diyorum. Ama abi kötü niyete geçtiğimiz zaman her yerde. Aslında şunu söylemek istiyorum. Kontrol hep başkasında ya. Yani küçük yatırımcı nasıl emin olacak onun. Bravo. O olmasın diye şu yapılıyor. Ben bin ortak buldum dediğin an. Mesela kanun diyor ki bu rakamlar değişikendir. Çok önemli değil. Ortak sayın üçse beşse 15se artık birbirinize güvenin. Güvenmiyorsanız mahkemeli olun. Ama ortak sayınız 250-300-500se ben denetliyorum diyor. S.P.K. Niye? Gülsema için aslında. Yani büyük ortaklar zaten ne yaptığını biliyordur.
Ama küçük ortakların haberi olmayabilir rakamlardan. Onun için diyor ki bir dakika arkadaş. Şu mali tabloyu açıklayacaksın. Üç ayda bir mali tabloyu açıklayacaksın. Hatta yalan açıklayabilirsin diye bağımsız denetim firmalarına denetlettirip bunu yayınlayacaksın. Yeni büyük bir anlaşma yaptığın zaman, büyük kredi kurduğun zaman aldığın zaman bunu bana bildireceksin. Ve bunu yayınlayacaksın gibi zorlamalarla senin bunu yapmanı engellemeye çalışıyor sistem. O zaman da Gülsema gerçekten şu köşedeki küçük bir firma daha iyi gibi görünse de ya burası daha kurumsal, denetleniyor deyip senin hisselerini alacak.
O zaman kesin olarak anlıyoruz ki Flu TV’de öyle bir şey olmayacak. Bu şekilde girmeyelim. Girmeyelim. Para yok. Peki bu sistemde karar alma mekanizması zor değil mi? Yani her bir karar için çok ufak hisse sahibi olsa bile bir fikir almak zorunluğu doğmuyor mu? Haklısın. Onu da şöyle çözmüşler pratikte. Çok duyarsın böyle genel kurul der. Bir de yönetim kurulu der. Şimdi genel kurul tüm ortaklar. Yani demin ki örnekte ikiniz artı bin kişi. Bunlar genel kurul. Şimdi bu genel kurul yılda bir kere toplanıyor ve diyor ki biz şu dört arkadaşı yönetim kurulu üyesi olarak seçtik diyor. O seçtikleri yönetim kurulu üyeleri artık her konuyu onlara sormaksızın, genel kurula sormaksızın işi yürütüyorlar. Zaten başka türlü bu iş hakikaten yürümez. Yani şey gibi düşün abi seçimlerde bir partiyi seçtik, onların da bakanlar kurulu var. Artık her gün bize sormuyorlar abi. Bu Steve Jobs’un Apple’dan kovulması meselesi var. Şu hep soruluyor doğal olarak. Bir insan mesela ben nasıl Flu TV’den kovulabilirim ki? Yani Steve Jobs’daki örnek biraz karışıktı. Galiba şey ortaklık yapısı düşük o dönemde, kovulduğu dönemde ortaklık yapısı düşük. Ve bir de hani yine bizim memlekette çok fazla yok ama bazen şartlar olabiliyor. Diyor ki şu ortakların ortak kararıyla ne yapılabilir falan denebiliyor ama ben o hikaye çok iyi hatırlamıyorum. Ama yani genel olarak şey var. Take over da vardır ya bir de ele geçirilme. Yani mesela Gülsema şunu yapıyor. Gidiyor bütün hisseleri topluyor. Sonra gidiyor işte Mustafa ile anlaşıyor büyük ortaklardan.
Birden bire çoğunluk olup beni devirebiliyorlar öyle mi? Doğru o dediğinin çok artistik ismi de hostile take over diye geçiyor. Hani kötü niyetli ele geçirme olabilir. Genelde de dediğin gibi şeylerle yapılıyor. Mesela hisseleri ele geçirdikten sonra büyük bölümünü ondan sonra gelip bizim ülkemizde örnekler oldu da isimler verelim şimdi. Şöyle şeyler oluyor mesela bir kısmını alıyorsunuz bir de yabancı ortak var. Adamın boyunu biliyorsun ama. Boyunun ölçüsünü biliyorsun yani bu adamın 100 lira var. Bende daha çok para var. Sonra diyorum ki sermayeyi 10 katına çıkaralım diyorum. Adam diyor ki benim o kadar param yok.
Tüh keşke olsaydı diyoruz sermaye 10 katına çıkarınca abi para koyamıyor. Biz para koyuyoruz. Örnek veriyorum 60’a 40’lık. Birden bire biz 95’e 5 falan oluyoruz. Adamı atamıyoruz ama artık kifayetsiz kalıyor yani yönetimde. Bu çok klasik bir yöntem aslında. Her yerde kullanılıyor. Bunun bir şey yok mu önlemeye? Yine aynı muhabbet yine SPK tarzı kurumlar şuna bakar. Oradaki mantık şudur yalnız. Küçük yatırımcıyı tabircaysa tufaya getiren, onu zarar ettirecek bir işlem, onun aleyhine bir işlem yapmana izin vermem der.
Ama hem açık yollar her zaman vardır bu tip işlerde hem de hani bazen ne diyeyim sana gözden de kaçabilir. Ben işimi büyütmek istiyorum. Yanlış bir şey yapmıyorum ki ben daha fazla para ejekte etmek istiyorum. Mesela İlker’le ilgili klozumuz kafası gitti klozu. Saksajında olduğu gibi yani artık şirketi yönetecek melekelere sahip olmadığı için.
Bu dediğin ama zaten kimsenin karışmayacağı bir şey abi iki ortaksınız 50’ye 50 olmaz tabi de. Değil zaten hocam. 60’a 40’sınız. O da değil. Ortak da değil. Melekelerde sıkıntı var. İlker de yok aslında falan gibi şey. Öyle bir şey olup da hani büyük ortağın verdiği karar, küçük ortak ben buna gücüm yetmiyor falan demesi durumu çok kanunsuz bir şey değil zaten.
Ama bu anlattığım halka açık bir şirkette borsada sermayem 3 katına, 500 katına, 300 katına çıkarıyorum dediğinde birileri diyor ki kardeşim bu belli ki bu adamları elemek için alınan bir karar. Yani onun için biraz sübjektif derken onu söylüyorum. Yani sübjektif mi yoksa gerçekten adam şunu diyebilir. Abi savunma sanayindeyiz sermayemizi 50 katına çıkarmamız lazım. Yoksa bunlarla yarışamayacağız dediğinde kim karar verecek? Yani bu kötü niyetli bir hareket mi yoksa zorunluluk mu falan orada işler değişiyor. O zaman da şu konuşuluyor bazen mesela küçük ortaklardan belli fiyattan hisseyi almak şeklinde zorlamalar getirebiliyor kurulu. Yani hepsini vaka bazında bakmak lazım. Farklı durumlar çıkabilir. Peki şimdi hocam bence güzel anlattınız ama borsayı anladık ama şimdi şuna geliyoruz. Ben duruyorum Gülsema da duruyor. Ben geliyorum Gülsema’ya diyorum ki Gülsema bir hisse var Flu TV kopacak. Hemen trene bin ona katlayacak. Sonra ben ne alacağım karşılığında diye soruyorsun. Sen bir şey almayacak. Ben sana iyilik yapıyorum. Oho. Bırak bırak gel bana sat onu.
Hocam kulağından kulağa konuşuyorlar ya. Bu nasıl? Hocam bunun adı spekülasyon. Diyorum ki Flu TV uçacak koçacak. İşte ilkel öyle bir program yapmış ki. Yenis kimseye göstermedi. Ben öğrendim. Ama bunu YouTube programında söylüyorsun ki bütün milyonlar duysun diye. Tamam. Bütün resmi tanımlar şu anda cümleden çıkmış oldu. Spekülasyon nedir? Şimdi gerçekten dediniz söylediğin öyle böyle yüzünü öyle yaparak üç kıyat yaptığını belirterek yapmadığını varsayalım. Abi harbiden çok iyi Flu TV. Müthiş adamların yayınları çok iyi. Ben de ortak oldum.
Dedin. Niye oldun abi? Üç katına falan çıkar. Ben bunun için aldım. Şimdi bu nasıl bir spekülasyon? Ve burada bir suç yok. Doğru mu? Bir de manipülasyon var. Çok doğru. Burada bir suç yok. Çünkü sen diyorsun ki bence artık televizyonculuk ölüyor. Onun yerine bu iş bu kanallara geldi. YouTube’a geldi. Buradaki kanallar daha düşük maliyetle daha muazzam işler yapabiliyor. Reklam gelirleri oranın daha iyi şudur budur. Bence burada gelecek var. Ben bunu yapayım. Spekülasyon. Ne yaptın? Eldeki bilgiler ışığında gelecekle ilgili bir tahminde bulundun. Ve bununla ilgili de genelin dışında bir aksiyon aldın. Herkes de bu bilgi var ama sen bunu düşündün. Bu gizli bilgi değil. Herkes bunu düşünebilir. Okuyabilir bu mecburada. Ve sen okey deyip aldın. Bu nasıl bir spekülasyon? Ama eğer sen hisseleri aldıktan sonra Gülsüm abi kopacak gidecek bence almalısın filan deyip milleti de dahil etmeye çalışırsan. Yani şimdi iş bozuldu. Millete gaz veriyorsun böyle falan filan. Ne güzel. Ne güzel diyor adam ya. Blue TV için çok iyi. Sen piyasaları sen yönlendiriyorsun. Böyle üç beş göstere göstere hisse alıyorsun. Aldığını millete gösteriyorsun. Bu sefer yalan haber yayma ya da suni piyasa yaratma gibi bir şey devreye sokar sak bu manipülasyon oluyor. Manipülasyon kelimesi de manekürle aynı kökten gelir. İşin içinde parmağın var abi. Yani parmağın varsa suç parmağın yok. Bence kopar gider baba diyorsan spekülasyon. Bunu çok merak ediyorum. Bunun nesi kötü? Yani ben elde ettiğim bir asetin değerinin yükselmesi için bir şey yapamıyorum.
Bir asetin değerinin yükselmesi için bizi kandırıyorsun. Hayır ya o kandırmak değil gerçekten herkes bana inanırsa gerçekten de benim ve onu almış olan herkesin elindeki aset değer kazanacak. Yani şey gibi oluyor çünkü böyle bir o zaman o sistemi kurmayın hocam yani futbol maçı diye bir şey icat etmişsin ama diyorsun ki defans hudusunda önünde olursa of site olur o sayılmaz. Ama yalan söylüyorsun abi. Yani diyorsun ki mesela değil mi hocam yani mesela diyorsun ki geçen yıl 5 milyon dolar kere ettiler. 10 milyon dolar beklenin ödüyorsun. Harbiki yok öyle bir şey. Niye? İyi niye? Of site kuralı değil de şey olursa olur. Mesela kaleciye abi golü ye dersen suç aynı muhabbette. Ama yok o anlamda söylemedim. Yani önce bir sistem kuruyorsun sonra o sistem bir bug’ı var belli ki. Yani bu tamamen bir bug. Yani buna buna yasak demek ayıp ya. Bu bir sistemdeki bir sorun değil. Mustafa onu yanlış anlıyor. Galiba değil mi? Ya şimdi şöyle söyleyeyim. Spekülasyon manipülasyon birlikte kullanılıyor. Genelde spekülasyonlar bu pis spekülatörler falan geliyor.
Halbuki dediğim mantıkla yani sen eldeki verilere bakarak genelin dışında bir karar aldığında ya bu şey gibi mesela bence biz yanlış bir şeye spekülasyon dediğimiz için işler karışıyor. Mevzu şu aslında ben bu kripto paralar geleceğin parası diye düşünüyorum. Bunlar geleceğin parası müthiş bir şey bütün her şeyimi sattırma bitcoin’a alın. Şimdi bu da bir sıkıntı yok. Bu senin kendi şeyliğin ama bunu yaparken öyle bir gücün var ki borsada bitcoin’in fiyatlarını da hareketlendirip fiyatı yukarı doğru götürüp millete baba gidiyor galiba. Mesela adı Elon Musk’sa bu bu manipülasyon oldu. Dolayısıyla da şöyle bir fark var. Sadece sen fikrini söyleyip bunu yapmıyorsun. Fizik paranı kullanıp insanları zorluyorsun. Buna tamam. Ben bu konuda bir şey söyleyebilir miyim? Katılmıyorum. Şuna katılmıyorum. Hayat zaten spekülasyon. Zaten borsanın kendisi spekülasyon. Doğru ama manipülasyon değildir. Abi spekülasyon manipülasyon ayrımını yaptığın anda yırtıyorsun aslında. Çünkü senin söyledik ikisi de doğru kavramlarımız.
Yani sen zaten içinde bir his var bu kağıt artacak diye alıyorsan, batarsan da senin problemin çıkarsan da senin başarın. Ama bunu yaptıktan sonra bana Hakan bunu al demen de çok önemli değil. Ama sen demin verdiği örnek gibi Elon Musk’san ve televizyonlara çıkıp ben valla aldım ama bilemiyorum dediğinde aslında bilmem kaç milyon kişinin onu alacağını biliyorsun. Onun için onu yaptıysan bu bir suç. Kritik noktaya geldik. Nasıl karar vereceğiz? Fikrini mi söyledi? Bizi kandırmak için. Ama bir şey söyleyebilir miyim? Kritik nokta aslında bu. Bir şey söyleyebilir miyim mesela?
O zaman Cambly reklamında oynamak da aynı şey. Ama reklam yapıyoruz abi. Ücretli tanıtım yapıyoruz. Ama hayır. Ben diyelim ki reklama çıktım. Gofret reklamına çıktığım zaman ne oluyor? Genellikle gofret yiyorum. Ya bu gofret harika siz de yemez misiniz diyorum ya. Bu da manipülasyon abi. Ama şimdi bu ürünü sattırmaya çalışıyorsun sen burada. Öbür tarafta insanların yatırımını yanlış yönlendirmesine ve bundan da bir çıkar elde etmeye oynuyorsun. Burada da yanlış şeyler yemelerine neden oluyor? Reklam sektörüne ulaşırsanızı kapatalım komple istersen. Yani şey diyorum işin doğasında bir miktar spekülasyonla manipülasyon birbirine karışmıyor mu? Kesin karışıyor. Zaten o kadar büyük bir sıkıntı ki. Ülkede mesela bir sürü hareket görür. Bakanlar çok görür. Aa bak fiyatlarda manipülasyon var dersin. Ama 20 kere manipülasyon. Biri ceza alır. Çünkü denetleyen kurum açısından da bu çok zor bir şey. Spekülasyon mu manipülasyon. Mesela şöyle düşün. Aldım arttı. Biraz da aldım. Biraz da arttı. Biraz da arttı. Sonra sattım.
Ben abi alım minik minik alımlar yaparak fiyatları arttırıp millete gel gel yaptırdıktan sonra sattım. Sağ manipülasyon. Yok abi ben aldım. Baktım arttı. Sattım. Sağ. Spekülasyon. O kadar ince bir çizgi ki aslında. Peki hocam bir şey soracağım. Hayali bir ülke düşünelim. Bu ülke diyelim ki enflasyon rakamlarıyla oynuyor. Hayali üç tarafları denizlere veriyor. Bu manipülasyon mudur? Spekülasyon mudur? Rakamını oynadığın anı manipülasyon abi. Bizi siliyor mu silelim. Peki bu ülkeyi kim denetleyecek?
Ülkenin kendi içinde denetlemesi gereken kurumlar var. O ülkede yokmuş mesela. Mesela yokmuş. Evet o zaman şöyle oluyor. Bakın aslanlar gibi ülkemiz var. Şu yatırımlarımız var diyorsun. Yabancılar gelmez. Bence o ülkeye yatırım yapmaya yabancılar gelmez. Yurt dışında uluslararası ilişkilerde farklı sıkıntılar yaşarlar. Öyle bir ülke varsa dünyanın bir ülke. Ama o ülkenin mesela YouTube kanalı varmış. Orada da diyormuş ki adam batmaz o ülke diyormuş. Bence var. Ben burada değil mi?
Yani bana bir laf çakma. Çocuk mu kandırıyorsunuz? Ben anladım neden bahsettiğinizi. Değil mi? Çok saklayamadık. Saklayamadık dedim ben sana. Demin verdiğin örneğe gelirsek aslında. Elon Musk’ın yaptığı şeyi de o oyun sahası içinde cezalandıramadılar aslında değil mi? Yani dediler ki senin de uzaya göndereceğin uzay araçlarınla alakalı birtakım prosedürleri tamamlamamışsın. Onları zorlaştırdılar. Başka bir yerden çaktılar adama. Yok mu bunun cezası kendi oyun alanında?
Bir isim var. Amerika’da manipülasyon cezası çok da yüksektir. Yani bizde şimdi kanun çok değişti yanlış bir şey söylemeyeyim. Bir zamanlar şöyle başlıyordu manipülasyon cezası. 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası artı o işten elde ettiğin kazancın rakamlar bugün ki rakamlar söylemiyorum. O işten manipülasyon sonucu elde ettiği kazancın bilmem kaç katı para cezası koyarsın ki. Hani bizde vardır ya abi ne olacak parayı vurdu zaten 500 lira versene olur gibi değildir. Yani tüm o işten elde ettiğinden daha fazlasını ödersin. Amerika’da direkt hapis cezası var ve yüksek. Ama ben yani biraz burada sübjektif bir yorumda bulunayım.
Elon Musk abi yani farklı bir markadan bahsediyoruz. Bu adama çok yönlü bulaşmamaya çalışıyorlar. Adamın yani bir şekilde hem marka değeri var hem de faydası var. Düşünsene NASA’nın uydularını taşıran adam mı yani? NASA artık uyduyu yollamıyor bu adam. Şimdi böyle bir adamla boşmakla istemediler. Kaldı ki geçmişte manipülasyonla ceza aldı Elon Musk. Aldı evet. Ya aldı da. Ama burada gerçekten yani çok ince çizgiler bunlar. Şimdi ben Twitter’daki infomun üstüne ne bileyim altın alın diye yazsam şimdi suç mu? Değil. Ama kimse beni takmadığı için değil. Anlatabiliyor muyum?
Ama Elon Musk yazdığı zaman doç coin alın diye. Belli ki bu adam sevgisini orada göstermek için yazmamış. Ve belli ki kendisi almış bir de onu. Şimdi daha da büyük bir olan. Kendi şirketiyle de ilgili şey yaptı ya mesela çıktı şey dedi. Ben bir ara cezayı ondan almış yanlış hatırlamıyorsam. Tesla’yı kapatacağım borsadan çıkaracağım dedi. Sonra birden öyle yapmayacağım dedi falan. Yani orada ciddi bir gitti geldi oldu o şeyde. Ya Hakan o gücün ilk yerde olduğunu düşünsene. Nasıl öttürür? Bir şey söyleyeyim sonra iyi diye arkadan.
Dedim ama. Peki ama ben deminki sorumda hala tabi espri yaptım. Öyle bir hayali bir ülke varmış dedim ama şuna gelmek istiyorum. Ülke bazında bile bu manipüle edilebiliyorsa ben nasıl SPK’ya veya SEC’ye güvenebilirim ki? Dediğim gibi açıklar her zaman var ama normalin çok üzerinde bir denetim olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Çünkü şöyle düşün hele ki öyle rakamlara getiriyor ki Ciron şu kadardan fazla olsun sermayen bu kadardan fazla olsun dediği zaman yani Türkiye’yi düşünelim artık gözümüzün önünde hepimizin bildiği şirketler bunlar. Mesela Türkiye’nin en büyük beyaz eşya üreticisi şirketleri düşün. Şimdi bu adamın ürettiği televizyon sayısını çarpıtması filan o kadar zor ki. Zaten adam üretim attı belli bandrol var anlatılır ihracat rakamı belli. Hani bu boyuttaki şirketlerin rakamları artık böyle bizim bir fiş almasan ne olurun ötesinde işler. O nokta gelip bir de üstüne sen belli aralıklarla denetim belli aralıklarla ihracat rakamı bu denetimin de bağımsız denetim tarafından raporlanması filan bunlara getirdiğinde oyun alanı pek kalmıyor kötü niyetle oyun alanı kalmıyor birkaç şey daha var. Yalnız FluteVee gibi dandik yapılara ortak olursanız orada. Değil mi? Değil mi? Ya bir de şey de var tabi yani bunlar aslında büyük imajlar. Yani bu boyutta bir firma bir kere tabiri caizse üç kağıt yapsa bir daha millet onun mali tablosuna inanmaz. Son söz şunu da söyleyeyim mesela böylesine halka açık büyük denil söyleme Türkiye’nin en büyük beyaz eşya üreticisi zaten ülkenin yatırım bankaları da onun mali tablosunu denetleyip sürekli rapor yayınlıyor küçük yatırımcıya.
Yani İlker Bey bence bunu alınız çünkü orada bir arıza çıksa bu firmalar da yakalar. Yani tutarsızlık görse çünkü onlarca analist yüzlerce analist bütün mali tablosunu takip ediyor. Hocam biz biraz zorluyoruz sizi ya. Bir de bazı Türk firmaları Türkiye’deki borsada değil yurtdışındaki borsalarda kote olmak mı deniyor ona? Doğru doğru. Kote oluyorlar. Bunun gerekçesine nereden bu ihtiyaç doğuyor? Avantajını? Şimdi iki tane ayrı üç örnek verebilirim. Bir tanesi hani isim vermekte herhalde sorun yoktur.
Türksel vakti zamanında hem Türkiye’de hem Amerikan borsasında kote oldu. Şimdi o zaman için o büyük bir imaj meselesiydi. Yani bu Türkiye’nin en büyük firması falan geç abi Amerikan borsasında işlem görüyorsun dediğinizde bu muazzam bir imaj. Birincisi bu. Gong. Doğru orada gong çalıyor. Bu birinci aşama. İkincisi orada olmanız durumunda hem tanınırlık, dünyada tanınırlık, dünyadan kredi bulma, dünyada ilişkiler, dünyada yeni ortak bulma filan avantajı var. Bir de yurtdışından kredi aldığın zaman bazen hisselerini teminat olarak verirsin.
Orada da çok büyük bir avantaj. Yani zaten Amerika’da işlem gören hisselere şuraya teminat verdim diye biliyorsun. Şeyi nasıl yapıyor? Hisse satmış ya atıyorum 100.000 hisse satmış. Flute.tv. Amerika’da da satacağı zaman aynı hisseleri mi oraya götürüyor? Nasıl yapıyor? Yo yo şöyle yapıyorsun. Sermayenin her 1 lirası için bir hisse basıyorsun tamam mı? Yani sermayemiz 1000 lira. Flute.tv’in değerini boş ver. Sermayemiz 1000 lira. 1000 hisse basıyoruz. Bu bastığımız 1000 hissenin 800’ü ortaklarda şu 200’ün yüzünü İstanbul borsasında, 100’ünü New York’ta halka açtım diyorsun. Burada tabi başka bir sorun da çıkıyor. İstanbul’da millet alsat yaptı fiyatı 5 lira çıktı. Orada 1 dolar çıkarsa o 8.5 lira nasıl olacak biliyor musun? Nasıl oluyor? Şöyle oluyor aslında piyasaların açık olduğu saatler denk düştüğü için aynı oluyor fiyat. Oradaki dolar fiyatını TL’ye çevirdiğinde buradaki fiyatla aynı oluyor. Kapanış saatleri çünkü burası kapandıktan sonra Amerika açılıyor. Oradan da o fiyattan devam ediyor. Çünkü olmazsa Türkiye’den alırsın hisseleri orada satmayı denersin. Bazıları bunu da engelliyor bazı şirketler. O hisselerle o hisseler farklı hisseler diyor ama genelde fiyat farkı çıkmıyor. Çıktığı an arbitraj imkanı var çünkü. Burada 5 orada 8 ise al buradan öbürden sonra 8’den sat. O zaman bütün borsalar birbirine bağlı. Entegre oluyor tabii. Mesela bunun en iyi örneği aslında Euro-Dolardır. Hiç kapanma bir piyasa çünkü. Biz uyurken de millet Euro alıyor, dolar satıyor falan filan. Onun için fiyat kapanmıyor. Demin söylediğimde ikinci bir versiyon var demiş. Birincisi bu Türkçe örneği verdin. İkincisi de bugün, sen bugün örneği verdin abi biliyorum. Bugünkü ise durum şu. Dikkat edersen bu firmalarımız mesela hizmet sektörü ya da perakende online satış filan. Şimdi bizim ülkemizde şu anda borsaya yabancı gelmiyor. Zaten yabancının gelmediği ülkenin Prime şirketlerinin yabancılar tarafından alınmadığı bir ortamdayken ben bunu çıkardım desen o fiyattan alıcı gelmeyecek. Onun için direkt New York’ta halka açıldığında değerini bulacağını, yabancıların dikkatini çekeceğini ve Türkiye’ye gelmeyi tercih etmeyen ama New York’ta işlem yapan oyuncuların almasını sağlayacağını düşündüğün için direkt New York’da. Borsasında halka açılanlar. Kriterler olarak çok farklı mı burada KOTE olabilmekle yurt dışında olabilmek arasında? Amerika’nın biraz daha yüksek ama bunlar bunu tutturacak boyutta oyuncular zaten. İlk verdiğim örnekte olduğu gibi. Bu arada ben iki örnek verdim hani saymıyorum. Bankalarımızın büyük bölümü hem Frankfurt’ta hem İstanbul’da işlem görür. Yani sayı bir iki değil yani. Hocam borsa konusu çok derin dolayısıyla bir bölüm daha mı yapsak diyorum? Hocam tabii para varsa her zaman yaparız ya burada alsak demeyeceğiz. Ancak yani. 20 yaşı yıldır bu üçteyemli üç bölü filan konuşabiliriz yani. Mustafa Bey?
Evet, uygun dur. Hocam siz borsada mısınız bu arada? Borsada hisse senetlerim var her zaman var ama yani bak bunu böyle sorunca. Abi sen başka bir şey sorsan da o bende var diyecektim. Yanlış olmasın. Sepet yapıyorum çünkü. Hocam bir de kapanırken borsa yükselir mi? Borsa yükselir. Ya 45 dakikadır konuşuyorsun. Yükselecek mi düşecek mi hiç bir sene öyle değil. Al abi al sen. Görüşmek üzere hocam. Sonraki bölümde görüşürüz hocam çok sağ olun.
Görüşürüz bay bay.
İlk Yorumu Siz Yapın