Bütün Yılanların Efendisi – ŞAHMERAN
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=WFxHdBn1HRU.
Şahmeran efsanesinin Osmanlı Sultanlarından Evliya Çelebi’nin seyahatnamesine, oradan İtalya’nın yeraltı dünyasına kadar uzanan hikayesinde inanılmaz derecede şaşırtıcı şekilde padişahların kayıtlarına bile geçmiş olaylar var. Bu sadece bir efsane mi yoksa gerçeklere de dayanıyor mu? Belgelerle hazırladığımız bu videoda karar sizin. Efsaneye göre Maran adında bir yılan türü vardır. Bu tür, yarı insan yarı yılan şekline sahip. Hem Maranların atası hem de bütün yılanların efendisinin ismi ise Şahmeran. Şimdi efsaneye dönelim ve Şahmeran’la ilk karşılaşmanın nasıl olduğunu görelim.
Cem Şap adında odunculukla geçinen fakir bir çocuk, Adana’nın Çukurova bölgesinde arkadaşlarıyla birlikte bal dolu bir mağara keşfederler. Kuyu şeklinde yeraltına doğru inen garip bir mağaradır bu. Arkadaşları Cem Şap’ı balı alsın diye bir ipe bağlayarak kuyuya indirirler. Fakat kendi paylarına daha çok bal düşmesi için de onu orada bırakarak kaçarlar. Cem Şap kuyuda ışık sızan bir oyuk fark eder.
Elindeki bıçak ile oyuğu daha da genişlettikten sonra birden ömründe hiç görmediği kadar güzel olan büyük bir bahçeyle karşılaşır. Bahçede yüzü parlak bir kadın, vücudu ise yılan şeklinde olan bir kadın görür. O Şahmeran’dır. Yani bütün yılanların efendisi. Efsanenin sonunda Şahmeran ölür. Fakat bundan diğer yılanların haberi olmaz. Çünkü öteki yılanlar Şahmeran’ın öldüğünü öğrenirse Çukurova bölgesini işgal edecek ve her eve girerek insanları zehirleyeceklerdir. Efsanenin özeti böyle. Fakat sır dolu olaylar bugün hâlâ devam ediyor. Hatta bu konudaki resmi tarih kayıtları Fatih Sultan Mehmed’e kadar dayanıyor. Bir gün Venedik’ten gelen İtalyan bir heyet Fatih Sultan Mehmed’in huzuruna çıkmak ister.
Sultan başta bunu kabul etmese de Venedikli heyet, yere batan sarnıcının içinde çok büyük bir hazine var. Bunu ancak padişaha söyleyebiliriz dediklerinde Sultan Mehmed heyeti huzuruna kabul eder. Adamlar yere batan sarnıcının içinde bir hazine olduğunu fakat bu hazinenin altın ya da değerli eşyalardan ziyade eski bir lahetin içindeki ceset olduğunu söylerler.
Ceset öylesine büyük bir hazinedir ki hiçbir insanoğlu buna bir değer biçemez derler. Bu ceset medusaya aittir. Yani Yunan mitolojisindeki yılan saçlı kıza Fatih Sultan Mehmed’in bu lahetin çıkarılmasına izin verip vermediğini bilmiyoruz. Fakat bildiğimiz şu ki yere batan sarnıcında baş aşağı şeklinde büyük bir medusa kafası var. Heykel ters vaziyette konulmuş. Sır dolu olaylar ise heyetin Fatih Sultan Mehmed’i ziyaretinden 300 yıl sonra başlıyor. 1876 yılında meydana gelen İstanbul depreminde bugünkü yere batan sarnıcının çevresinde çatlaklar ve oyuklar oluşmuştu. Bu oyuklar ve çatlaklar nedeniyle Sultan Abdülhamid bölgenin incelenmesi ve tamiratı için görevlileri gönderir.
Gelen görevliler oluşan hasarı onarmak için tünele girdiklerinde büyük bir lahetin burada olduğunu görürler. Laheti açtıklarında ise sır aydınlanmak üzeredir. Lahetin üzerindeki tasvirler medusayı yani mitolojideki yılan saçlı kadını tasvir ediyordu. Fakat lahetin içinden çıkan mumya biraz farklıydı. Çünkü mumyanın yüzük kadın vücudu ise yılan şeklindeydi. Yani ceset medusaya değil yılanların şahı olan şahmerana ya da onun soyundan gelen maranlara daha çok benziyordu. Sultan tarafından Almanya’dan getirilen biyaloglara inceletilen cesedin saklanmasına karar verilmiş fakat lahit Fatih Camisi’nin avlusunda halka bir süre sergilenmiştir. Lahit’in sergilendiği günlere ait bir tek fotoğraf var.
Telif hakkı nedeniyle fotoğrafın linkini video açıklamasında paylaştım. Oradan bakabilirsiniz. İşin ilginç yanı o güne ait belgelerin anlatıldığı gazetenin bütün sayıları Fatih ve Beyazıt kütüphanelerinde var. Sadece o güne ait olan sayı 100 yıldır kayıp. Videonun başında şahmeranın yılanların efendisi olmakla birlikte kendisinin maran
resmindeki bir türden olduğunu söylemiştim. Farsça’da yılan anlamına gelen maran ise yine şahmeran gibi yarı insan yarı yılan şeklindedir ve yılanların yerin altında yaşayan en güçlülerine söyleniliyor. Bu nedenle yere batan sahncında bulunan ceset şahmerana değil yine o türdeki bir marana ait olabilir. Aynı zamanda şahmeranın anunakilere ya da birtakım cinni varlıklara dayandığı iddiası da var.
İddialardan ilkine göre gökten inenler olarak bilinen ve binlerce yıl önce uzaydan geldiği düşünülen uzun ömürlü ve güçlü varlıklar olan anunakilerle çiftleşen bir yılanın şahmeranı doğurmasıyla böyle bir tür meydana gelmiş olabilir. İddialardan diğeri de yılan şekline girmiş bir cinniğinin bir insanla çiftleşmesi sonucunda şahmeran doğmuştur.
Hatta şahmeranın soyundan gelen maranların hala Adana ve çevresinde görüldüğü de sık sık iddia ediliyor. Özellikle yılan kale ya da şahmeran kalesi olarak bilinen ve çevre halkına göre ne zaman yapıldığı kesin olarak tarihlenemeyen kalenin çevresinde sık sık şahmeranın görüldüğü halk tarafından söyleniyor. Kale kayalıklar üzerine kurulu ve her yer oyuk oyuk deliklerle dolu.
Bu kayalıkların çok sayıda yılan barındırmasının ötesinde şahmeranın da efsaneye göre bu kayalıkların içinde yaşamış olduğu düşünülüyor. Hatta Evliya Çelebi seyahat namesinde bu konuya değinmiş. Adana’daki kaleye geldiğinde kalenin çevresindeki sürü sürü yılanlardan bahsederken uzun tüyleri ve boynuzları olan bir yılanı da anlatıyor. Ona göre bu yılan ancak şahmeran ya da başka bir maran olabilir. Öyle ki Evliya Çelebi büyük boynuzları ve tüyleri olan yılanın insan şeklinde bir yüzü olduğunu ve zaman zaman gözüküp saklandığını da yazmış. Yine yazdıklarına göre şahmeran ölse de onun soyundan gelenler bu kale ve çevresinde yaşamaya devam ediyor. Zaman zaman gözükmelerinin sebebi de bu.
Bu nedenle yılan kalenin ismi Evliya Çelebi’nin seyahat namesi ile birlikte şahmeran kalesi olarak da anılmaya başlandı. 2012 yılında TRT’den en iyi belgesel ödülü olan Yarısı İnsan Yarısı Yılan isimli belgeselde maranları gördüğünü iddia eden Adana halkından birçok yaşlı insanla röportaj yapılmıştır. Röportajlardan birinde Çukurova’da yaşayan yaşlı kadın şunları söylüyor. İnsan yüzü, kısa ayakları ve yılan şeklinde bir bedeni vardı. Komşularla birlikte akşam evimizin bahçesinde otururken birden gözümüze ilişti. Ne yapacağını bilmeden kendi çevresinde dönüyordu. Biz de komşularla birlikte korku içinde kaçıştık diyor. Geçtiğimiz yıllarda Adana’daki Ceyhan Nehri kenarında yaşanan bir olay ise şöyledir.
İki çiftçi kadın nehir kenarında otururlarken çığlık atmaya başladılar. Bunun üzerine yanlarına gelen diğer çiftçiler onlara durumu ne olduğunu sorduğunda yaşlı kadınların cevabı şaşırtıcıydı. Kadınlar fenalık geçirir halde yarı baygın bir şekilde anlatmaya başladılar. Yüzü güzel bir kadın suyun içinde onlara bakıyordu. Öncelikle acaba biri mi boğuldu diye gördükleri yöne doğru ilerleyen kadınlar insan sandıkları varlığın bir anda nehrin karşı tarafına geçtiğini timsah gibi ayakları ile hızlıca ilerlediğini ve yarı insan yarı yılan şeklinde olduğunu söylediler. Bu olay kayıtlara geçen son Şahmeran vakasıdır. Sıcak bölgelerde yaşayan insanlar iyi bilir ki yılanlar sık sık ya karşı tarafa geçmek için ya da sıcaktan bunaldıklarından dolayı nehir sularına girebiliyorlar.
Şahmeranın soyundan gelen maranların da böyle bir şey yapmış olması mümkün olabilir miydi? Çukurova ve çevresinde yaşayan insanlar Şahmeran’a saygı göstermek amacıyla bir resmini evlerine asıyorlar. Bu eve bir yılan girerse Şahmeran’ın resmini görüp oradan uzaklaşması için yapılıyor. Çünkü inanca göre Şahmeran yılanların insanları sokmasını engelliyormuş.
Fakat bir gün gelecek yılanlar Şahmeran’ın öldüğünü öğrenecekler. İntikam içinde Çukurova taraflarındaki her eve girerek kim var kim yok herkesi zehirleyecekler. Peki videonun başında bahsettiğimiz ve içinde medus olduğu düşünülürken tariflere göre Şahmeran’a benzer bir cesedin çıktığı lahite ne oldu? Bu lahit keşfedilip sergilendikten kısa süre sonra Anadolu’daki birçok tarihi eser gibi yabancılar tarafından göz göre göre alınarak İtalya’ya götürüldü. Cesedeyse ne olduğu bilinmiyor. Fakat İtalyanların tonlarca ağırlıktaki bu lahiti boş halde götüreceklerini düşünmek doğru olmaz. Maalesef 1800 ve 1920 yılları arasında Osmanlı topraklarında yüzlerce devasa tarihi eser ve hazineler yabancı devletler tarafından talan edilerek kendi ülkelerine götürüldü. Bir çoğu Londra’daki İngiliz müzesinde sergileniyor. Bir iddiaya göre gizli bir teşkilatın büyük bir operasyonla lahiti götürdüğü fikre ortaya atılmıştı. Fakat komplo teorilerinin abartılarından uzak olarak tarihi gerçeklere göre İstanbul’un işgal edildiği yıllarda lahit işgalci askerler tarafından İtalyanlara satılmış ve İtalyanlar da gemiyle götürmüşlerdir. Götürülen birçok tarihi eseri geri getirmek için 90 yıldır bir hukuk mücadelesi yürütülüyor. Ancak sadece küçük bir kısmı yurda döndürülebildi.
Umarım bahsi geçen lahit de bulunur ve ülkemize geri getirilir.
Bu Şahmeran ve Medusa efsaneleri arasındaki bağlantı da dahil konuyla ilgili birçok sırrın ortaya çıkması anlamına geliyor.
İlk Yorumu Siz Yapın