"Enter"a basıp içeriğe geçin

Cengiz Han’ın dünyayı etkileyen taktiği (Cengiz Han kimdir?)

Cengiz Han’ın dünyayı etkileyen taktiği (Cengiz Han kimdir?)

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=PLpHx9N2648.

Tarihin hiçbir döneminde hiçbir hükümdar onun ulaştığı kadar geniş sınırlara ulaşamadı. Dünyanın en acımasız, en korkulan ve aynı zamanda en çok saygı duyulan hükümdarlarından biri oldu. Evet, Anormal Tarihin bu bölümünde Cengiz Han’ın hikayesini anlatacağım. İçeriye geçmeden yalnızca birkaç taneyiniz alacağız. GZT olarak yaptığımız işi seviyoruz ve çok çalışıyoruz. Amacımız da GZT YouTube kanalını 1 milyon aboneye ulaştırmak. Bu da sadece sizin katkınızla mümkün. Abone ol butonuna tıklayarak
1 milyon yolculuğumuzla bize destek olabilirsiniz. Bir kişiden ne olur demeyin. Bizim için çok önemli. Şimdiden teşekkür ediyor ve hemen içeriye dönüyoruz. Başlayalım. Cengiz’in babası Yesügey Bahadır, 40 bin çadırlı bir Moğol kabilesinin reisiydi. Cesur, kararlı, ileri görüşlü ve zeki bir lider olduğu için Bahadır ünvanını almıştı. Büyük oğlu Cengiz yani Temüçin Çin kaynaklarına göre 1162 yılında Ononırma kıyısında dünyaya geldi.
Halk arasında anlatılanlara göre Temüçin yumruğunu sıkmış bir halde avcunun içinde kan patısıyla doğmuştu. Küçük bir çocukken bile korkusuz ve gözü pek bir kişiliğe sahipti. Çok konuşan bir yapısı olmamasına rağmen insanlarla iletişimi iyiydi. 9 yaşına geldiğinde bir başka kabile reisinin kızı olan Börte ile ileride evlenmesine karar verildi ve bir anlamda beşik kertmesi oldular. Moğol geleneklerine göre Temüçin gelinin ailesinin evinde kalmaya başladı. Bundan birkaç yıl sonra babası Yesügey Bahadır
Bozkır’da bir grup Tatar ile karşılaştı ve onlardan biraz su istedi. Ancak onlar eski düşmanları Yesügey’i tanımışlardı. Suyun içine zehir koyup verdiler. Yesügey akşam ailesinin evine vardığında hayatını kaybetti. Böylece Temüçin derhal eve çağırıldı. Ancak kabile onu çok küçük ve zayıf görerek liderliğini kabul etmedi. Annesinin tüm ısrarlarına rağmen hepsi Temüçin’i yalnız bırakarak gitti. Babasından kalan her şeyi de akrabaları aldı. Böylece Temüçin ve ailesi 10-20’a yakınlarındaki dağlara kaçmaya mecbur kaldı. Sürekli tehdit altında yapayalnız balık avlayıp yiyerek yaşam savaşı verdiler. Temüçin bu zor koşullar altında büyürken başka bir kabileden Camukai ile tanışıp anda yani kan kardeşliğe bağırıklardı. Kardeşlik emini eden ikilinin yolu yıllar sonra düşman olarak yeniden kesişecekti. Temüçin bu sıkıntılı yoksulluk döneminde kendisinin balığını çalan üvey kardeşi Bekter’i diğer kardeşi Kasar’ın yardımıyla okla vurarak öldürdü. Bu olayın ardından
üvey kardeşle bağ olan bir rakip kabiliyle intikam almak için Temüçin’i kaçırıp tuzsak etti. Niyetleri onu bir süre sonra öldürmekti. Ama Temüçin birkaç ay etir kaldıktan sonra yerel bir kutlama sırasında hırsatını bulup kaçmayı başardı. Elbette bu kaçışa yardım eden başka kabile liderleri de vardı. Temüçin han olduktan sonra kendisine yardımcı olanları ödüllendirecekti. 16 yaşına geldiğinde zamanında nişanlandığı Börte ile evlenmek için yola koyuldu. Bu süreçte yalnız olmamak için bir zamanlar babasıyla sağlam bir hukuku olan Kerayitlerin lideri Tuğrul’un desteğini istedi. Tuğrul eski dostunun oğlu Temüçin’i yalnız bırakmayarak himayesine aldı. Temüçin ve Börte birbirlerine kavuştu. Ama başları dertten kurtulmadı. Tuğrul’un Temüçin’i himaye ederek evlendirdiğini duyan düşman kabiliyle Merkitler bir baskın düzenleyerek Börte’yi kaçırdı. Tuğrul derhal bir ordu toplayarak Temüçin’in çocukken kan kardeşi olduğu Cammuca’ya da haber verdi. Ve Börte’yi kurtardılar. Börte bu süreçte Merkitlerin isim ağrına maruz kalmıştı ve hamileydi. Doğan çocuğa Cüce adı verildi. Cengiz Han Cüce’yi kendi çocuğu olarak gördü ve öyle sevdi. Bu süreçte Temüçin ve kan kardeşi Cammuca bir buçuk yıl aynı yerde yaşadılar. Birbirlerini her ne kadar sevseler de artık bir rekabet ortaya çıkmaya başlamıştı. Bir akşam üstü yaşadıkları tartışmanın ardından artık aynı görüşleri paylaşmadıklarına karar veren Temüçin adamlarıyla birlikte Cammuca’nın kampından ayrıldı. Sabah olunca peşlerinden gelen iki grup daha gördüler. Onlar iki arkadaş arasında seçim yapıp kendilerine güven ve sadakat duygusu veren Temüçin’i yeğleyenlerdi. Yanındakilere karşı cömertliği herkesin Temüçin’e değer vermesini sağlıyordu. Adamlarına kendi giysilerini veriyor hatta kendi atlarına bile binilmesine izin veriyordu. Onun için bu adam kabileye huzur getirip tüm ulusu yönetebilir diyorlardı. Kısa süre sonra Temüçin Moğol hanı seçildi. Ama o sıralarda bu ünvanın çok büyük bir değeri yoktu.
Çünkü Moğol halkının yalnızca küçük bir bölümünü yönetiyordu. Ama Temüçin’in liderlik yeteneği, cesareti, başarıları ve cömertliği kabileler arasında yayılmaya başlamıştı. Şamanlar onun tüm Bozkır’a hakim olacağını söyleyen hikayeler anlatıyordu. Tüm bunlardan rahatsızlık duymaya başlayan Cammuca ona karşı harekete geçmeye karar verdi. Ve aralarında bir savaş meydana geldi. Eski kardeşler artık birbirlerinin en azılı düşmanı haline gelmişlerdi. Temüçin bu savaşta canını zor kurtardı. Esir düşen adamlarının Cammuca tarafından 70 büyük kazan içinde kaynatılarak öldürüldüğünü öğrenince büyük bir hırs ve öfkeye kapıldı. Bu süreçte Temüçin hala Tuğrul’un vasalı konumundaydı. Tuğrul başı sıkışınca Temüçin’i yardıma çağırabilirdi. Ve yine öyle oldu. Cammuca’dan intikamını almadan önce Tuğrul’un yardımına koştu. Ve Tuğrul’a isyan edenleri büyük bir yenilgiye uğrattı. Ardından karışıklıktan yararlanmak isteyen merketlerin saldırısını da püskürtünce ününe ün kattı.
Askeri anlamda üstünlüğünü kanıtlamasına rağmen kendisini himaye eden Tuğrul’un hizmetinde kalmaya devam etti. Askeri başarılarını günden güne artıran Temüçin’e düşmanlığı artmış olan Cammuca merketlerin, naimanları, tatarların geride kalanlarını ve hatta Temüçin’in annesinin kabilesini yanına aldı. Hepsi bir olup Temüçin’e savaş açtılar. Ama Cammuca’nın bu konfederasyonu kötü organize edildiği için bölük bölük mağlup olup dağıldı. Savaş, Tatar ordusunu neredeyse tümünün Temüçin tarafından katledilmesiyle doruk noktasına ulaştı. Temüçin’in savaşlardaki başarısı sürüp giderken en güvendiği insan olan Tuğrul’la arası açılmaya başladı. Tuğrul artık git gide yaşlanmıştı ve güçlenen Temüçin’i kendisine ve oğullarına karşı rakip olarak görüyordu. Zaman içinde kabileler, Temüçin’in Tuğrul hanım gözünden düştüğünü hissedip onu terk etmeye başladılar. Bu durum Temüçin’e, Bosker insanının sadakati konusunda acı bir test oldu. Tüm bunların sonunda ıssız bir göl kıyısına yerleşti. Tuğrul’la temas kurmak ve arayı düzeltmek istediğiyse de reddedildi. Sonraki yıllarda bu göl kıyısındayken Temüçin’le birlikte olduğunu kanıtlayanlar büyük ödüllerle onurlandırıldılar. Bu sırada git gide yaşlanan Tuğrul’un yönetimi altındaki Keraït Konfederasyonu işinde bölünmeler baş gösterdi. Buradan ayrılan boylar teker teker Temüçin’in yanında yer aldılar. Temüçin doğru anı bekledi ve gücünü tamamen toparladığı anda Keraïtleri savunmasız bir biçimde yakaladı. Aslında Keraït ordusu Temüçin’in birliklerinden daha kalabalıktı. Ama güçlü olan orduya karşı yapılan bu çarpışma
3 gün sürdü ve Temüçin’in büyük zaferi ile sonuçlandı. Keraït birliklerini kendi ordusuna katmayı düşünen Temüçin bu ordunun komutanlarının sadakatini kazanmak için onların cezalandırılmamalarını emretti. Bundan sonrasa Naimanlar ve eski kan kardeşi Camuka ile büyük mücadelelere girişti ve kazandı. Camuka savaştan sonra kendi isteğiyle öldürüldü. Artık Temüçin, Moğolistan’daki tüm kavimlerin mutlak hakimiydi. 1206 yılında toplanan Kurultay’da kendisine Tingistan ünvanı verildi. Moğolca deniz anlamına gelen Tingiz ismi halkların farklı telaffuzuyla değişerek Cengiz şeklini aldı. Peki Cengiz Han bundan sonra güçlü konumunu nasıl sürekli kılacaktı? Yaşadığı acı tecrübeler ne yakın akrabalarına ne de boylara güvenemeyeceğini ona göstermişti. Kabileler Temüçin’i kaan saçabilir ama ertesi yıl terk edip gidebilirlerdi. Artık bu eski geleneklerin bozulması siyasi birliğin sağlanması gerektiğini düşünüyordu. 10 gruptan oluşan 10.000 kişilik bir koruma birliği yani Hassa Ordusu kurdu. Böylece kabile tarzı sadakat anlayışı geride bırakıldı. Onun yerine doğrudan imparatora bağlı genç savaşçılar yetiştiriliyordu. Cengiz Han özellikle geçmişte güvenilmez olduklarına inandığı bir kabilenin tüm askerlerini birbirinden ayırıp farklı bölüklere dağıtıyordu. Bu yeni sistemde hiç kimse özel izin verilmedikçe bulunduğu bölükten bir başkasına geçemezdi. Düzeni bozanlar anında idam edilirdi. Disiplin kuralları oldukça katıydı ve askerler bireysel olarak değil bir bütün olarak savaş talimleri yapıyorlardı. Cengiz Han’ın amacı orduyu her Moğol savaşçısının sadakatinin odak noktası yapmaktı. Kendisi de ordunun bir bütün olarak sadakatinin toplandığı noktaydı. Zamanında kendisine sırt çeviren akrabalarının ise hiçbir otoritesi yoktu. İmparatorun emirlerini yerine getiren birer hizmetli olmuşlardı. 1206 Kurultay’ını izleyen 3 yıl boyunca Cengiz Han yabancı topraklara karşı herhangi bir saldırı düzenlemedi. Ancak ülke içindeki direnişlere son verdikten sonra tüm dikkatini imparatorluğu genişletmeye harcadı. İstila edilecek ilk ülke Çin’di. Ne de olsa Bozkır’da büyük devletler kuranların esas düşmanı her zaman Çin olmuştu. Çin’e seferler düzenleyerek ilk kez uluslararası anlamda adını duyurmuş oldu. İlk seferleri çoğunlukla başarısızlıkla sonuçlandı. Bu süreçte Kitaylar’la ittifak kurdu.
Daha sonra da uzun süreli kuşatmalarla Çin halkının şehirlere hapsolmasını, böylece psikolojik olarak çökmelerini, açlık ve hastalıktan kırılmalarını sağladı. Korkup teslim olanları ise acımadan kılıçtan geçiriyordu. Böylece Cengiz’in imparatorluğu ne derece yıkımlara yol açacağını yavaş yavaş dünyaya duyurmaya başladı. Moğollar kendilerine direnen halkları asla affetmiyor ve böyle davranan şehirleri ele geçirdiklerinde tüm canlıları katlediyorlardı. Bu kentlerde yaşananları diğerlerine anlatmaları için yalnızca birkaç kişinin kaçıp kurtulmasına izin veriyorlardı.
Hitekim bu psikolojik savaş taktiği, Korelilerin 1218’de Cengiz’e savaşmadan bağlılıklarını bildirmelerine neden oldu. Asya’da hakimiyetini güçlendiren Cengiz Han bundan sonra yönünü batıya çevirdi ve Harezmşahlar’la temas kurdu. 1218 yılında iki devlet arasında bir ticaret anlaşması yürürlüğe girdi. Ancak Muhammed Harezmşah, çevresindekilerinin ısrarı ve casusluk şüphelerinden ötürü Cengiz’in tüccarlarını kılıçtan geçirdi. Bu olay büyük bir yıkımın başlangıcı oldu. Cengiz Han en kıdemli generallerini kurultaya çağırdı. Dolbozgırlarında yaşayan on binlerce erkeğe sürülerini bırakıp orduya katılmaları emrini verdi. Buhara’ya girdiğinde kentin talan edilmesi için tüm sivil halkın üstlerindeki giysilerden başka her şeyi geride bırakarak buradan çıkmalarını emretti. Buharalı kadın ve çocuklar köle olarak Moğolistan’a gönderildi. Amaç Harezmşah’ın başkenti, Semerkand halkını dehşete düşürüp morallerini çökertmekti. Bir yıl kadar direnceye tahmin edilen başkent beş gün sonra düştü. Burada da Buhara’daki dehşetin aynısı yaşandı. Otrar kentinin surları da beş ay sonra aşıldı. Halkın tümü kılıçtan geçirildi. Otrar valisi gözlerine ve kulaklarına kızgın gümüş dökülerek öldürüldü. Azerbaycan ve Gürcistan’daki Rüsyan krallığına saldırıldıktan sonra Rusya’ya girildi. Bundan sonra alanlar, Çerkezler ve Kıpçaklar’a saldırıldı. Moğollar ortak Rus kuvvetlerini 1223’te korkunç bir şekilde mağlup etti. Artık Cengiz Han’ın adını duymak insanların dehşete kapılmasına neden oluyordu. Dönemin en acımasız ordusuna sahip hükümdar olarak tanınıyordu. Tüm bu başarıların ardından Hindikuş Dağları’nın güneyindeki ovalara çekilerek kendinden beklenmeyecek şekilde ruhani konulara merak sarmaya başladı. Ünlü taoist rahibi Çankçohen’in yanına çağırdı. Ölüm korkusunu Cengiz’i de sarmaya başlamıştı. Rahibe bir ölümsüzlük iksiri bulup bulamayacağını sordu. Elbette bu mümkün değildi. Ama rahibin bilgeliğinden etkilenen Cengiz taoistlere pek çok ayrıcalık tanıdı. Bu ruh hali içinde 1222 sonbaharında Mavera Ün Dehir bölgesine geçti ve bir süre bu arada kaldı. Din adamlarının İslam’ın yüceliğine dair vaazlarını dinledi. Neden her yıl Mekke’ye hacca gidildiğini merak edip tartışmalara katıldı. Semerkant’a varınca imamlara camilerde kendisi için dua etmelerini emretti. 1225’te ganimetlerle yüklü kervanlarını da alarak evine döndü. Kendisi batıdaki seferlerle ilgilenirken Çin’in Bozkır’daki pek çok toprağı yeniden ele geçirdiğini gördü. Hemen yeni bir sefer düzenlemeyi kalkıştı. Moğolların batıl inançları pek fazlaydı. Şamanlar bu seferde bir uğursuzluk olacağını söyledilerse de Cengiz kaybettiği toprakları geri almak istedi. Ama ilginç şekilde şamanlar haklı çıktı. Cengiz atından korkunç bir şekilde düşerek hastalandı. Yine de çektiği acıyı ailesinden ve doktorlardan gizleyerek seferi devam ettirdi. Önce kendisine engel teşkil eden Tangutları yendi. Tüm halkı kılıçtan geçirdi ve büyük bir zafer kazandı. Ama buna fazla sevinemedi çünkü bu süreçte en büyük oğlu Cücin’in ölüm haberini almıştı. 1227 yazına gelindiğinde Tangutlara karşı sürdürülen savaş sona ermek üzereyken artık hem kendisi hem de doktorları Büyük Hağ’ın sonunun yaklaştığını biliyorlardı. 1227 Ağustos’unda öldü. Emirlerine uyularak kent kapıları açıldıktan sonra Moğol ordusuna Cengiz Han’ın ölmüş olduğu açıklandı. Moğolların komutanlarını Bozkır’a götürmeleri haftalar aldı. Yolda tabutu gören herkes kılıçtan geçirilerek öbür dünyada efendilerine hizmet etmeye gönderiliyordu. Cengiz Han Onon Nehri’nin çıktığı bir bölgeye defnedilmeyi vasiyet etmişti. Prenslerin ve elçilerin gelip saygılarını sunmaları için Cengiz Han’ın tabutu 3 ay bekletildi. Noyanların ve kumandanların ailelerinden 40 güzel kadın ve en iyi 40 ap seçilerek mücevherlerle sistendi ve onunla birlikte kurban edilerek gömüldü. Sonra bin atlı mezarın üzerinde dolaşıp izlerin hepsini yok etti. Kısa sürede dağın eteği yeni çıkan bitkilerle örtüldü ve Cengiz Han’ın mezarı Bozkır’a karıştı.
Bozkır’da birbirinden kopuk kabileleri ilk kez bir araya getirip Moğollar arasında siyasi birliği sağlayan, dünyanın en güçlü imparatorluklarından birini kuran Cengiz Han, acımasızlığı, cesareti ve yenilmez oluşuyla tarih kitaplarına geçti. Kuşkusuz ona bu zaferlerin kapısını açan ciddi anlamda insan sarrafı olması ve çevresindekilere en güvenebileceği insanlardan seçmesiydi. Her zaman gaddarlığıyla tanınmasına rağmen kendisine yardım edenleri ve yanında olanları hiçbir zaman unutmadı. Kendisine ihanet etmedikleri sürece hepsini kardeşi olarak gördü. Bir savaş sırasında okuyla Cengiz Han’ın en sevdiği atını vuran Cebe bunun en önemli örneğiydi. Cengiz onun okçuluktaki yeteneğini takdir etmişti. Savaşın ardından Cengiz’e olan bağlılığını bildiren Cebe, onun en önde gelen generallerinden biri olarak yükseldi. Hatta bir sefer sonrasında zamanında öldürdüğü atın renginde bin atla gelerek Cengiz’den yeniden özür dilediği rivayet edildi. 21 yıl boyunca kimse onun hükümdarlığını sorgulamadı. Düşmanı olmayanlara karşı da oldukça lütuf kardı.
En büyük tutkusu avcılık ve ayak topuydu. Sorgu elçisinin aktardığına göre bir gün haber yollayarak ona ”Bugün top oynadık, niçin gelmedim” dedi. Elçi ”Davet edilmedim” dedikten sonra Cengiz ”Her söylende oyun ya da top oynandığında gelip bizimle eğlenmeni bekliyorum” dedi. Lüks giysilere ve gösterişe meraklı değildi. Her türlü görkemli ünvanı reddetti. Uyguların verdiği şatafatlı ünvanları kullanmak istemedi. İranlı bir katibin onu tanıtmak için kullandığı süslü ifadeleri gülünç ve çirkin buldu. Tüm acımasızlığı ve askeri başarılarına rağmen bu davranışları onun dünyanın en ilginç etimlerinden biri olarak kalmasını sağladı. Hem son derece mütevazı, cömert ve dostluk bağlarına önem veren hem de vahşi, gaddar ve amansız hükümdar Cengiz Han hakkında yorumlarınızı bekliyoruz. Tarihin hiçbir döneminde hiçbir hükümdar onun ulaştığı kadar geniş sınırlara ulaşamadı.
Dünyanın en acımasız, en korkulan ve aynı zamanda en çok saygı duyulan hükümdarlarından biri oldu.
Evet, Anormal Tarihin bu bölümünde Cengiz Han’ın hikayesini anlatacağım.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir