"Enter"a basıp içeriğe geçin

Çocukluk – Olmaz Öyle Saçma Felsefe – Ömer Aygün – B13

Çocukluk – Olmaz Öyle Saçma Felsefe – Ömer Aygün – B13

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=o1xedyFEZBk.

Hocam merhaba. Merhaba Iker. Merhaba Mina. Merhaba. Bugünkü konumuz çocuk. Çocuğum yok hocam büyük bir kayıp içinde miyim sizce? Evet. Görüşmek üzere. Açık ve net. Daha doğrusu çocuk sahibi olma kararı çok çok büyük bir karar hakikaten. Çocuk sahibi olmamak da büyük bir karar. Öbürü kadar büyük bir karar değil ama büyük bir karar. Bunu söylememin sebebi insanlar çocuk sahibi olmamaya karar vermeksizin çocuk sahibi olmamış halde bulabiliyorlar kendilerini. Tersi de mümkün yalnız. Çocuğun sahibi olmaya karar vermemişken çocuk sahibi olmak o daha yaygın geliyor.
Tabii ki tabii ki. Akıl almaz derecede önemli bir deneyim ve bunu hafife almamak lazım. Benim bir iddiam var lisans verilmeli diyorum ama. Nasıl bir lisans olacak? Ehliyet gibi. Ama neler sorulacak? Ne gibi yetkinlikler belki? Hocam onu artık sizin işiniz. Siz filozof olduğunuz için araba kullanmak için lisans olması ama çocuk yetiştirmek için olmaması garip geliyor bana. Şöyle söyleyeyim ki bu konularda ben uzman değilim. Hatta burada bir felsefeci olarak bile tam konuşmuyorum ama bir deneyimim oldu. Deneyime ilişkin bazı şeyler söylemek istiyorum aslında. Ama kişisel bütün buradaki fikirler.
Hamileliğin sonunda çocuğun doğacağı varsayımıyla hamilelik yaşanıyor, yaşatılıyor. Çok yorucu bir süreç olabiliyor kadın için. Çok zevkli de bir süreç olabiliyor. İki taraf için vesaire doğru. Ama asıl hikaye ondan sonra başlıyor. Sanki doğduğu zaman bu iş bitecekmiş gibi bir izlenim doğabiliyor. Oysa o sürecin sonunda asıl olay o zaman başlıyor. Benim için hayatımın gerçekten önemli olayıdır. Peki ne yapalım? Çocuk yetiştirmek konusunda bir fikrim var mı?
Fensefenin varsayım sorgulama olduğu tanımıyla biz başlamıştık. Birinci program. Ve bu tanımıyla felsefe bence sanatta da, sinemacılıkta da, gazetecilikte de ve ebeveynlikte de bir işlevi olan şey. Ve ebeveynlikte yapılması gereken şey ebeveynliğe ilişkin varsayımların sorgulanması. Çok büyük varsayımlar var. Çok katmandı varsayımlar var. Ve bunların sorgulanması gerçekten çok önemli taşıyor. Ne demek o? Anne kimdir, baba kimdir, nasıl ilişkilenir, çocuk nasıl bir varlıktır? Yemek yemek nedir, uyku nedir, kural nedir, ihlal edilmesi nedir, arzu nedir, özgürlük nedir? O hepsi felsefe sorusu. Bizim kitabî olarak konuştuğumuz şeyleri orada birebir görmeye başlıyorsunuz. Çocuk sahibi olduğunuzda bence çocuk nasıl ilk günlerini yaşıyorsa dünyadaki bir varlık olarak, anne ve baba da ilk günlerini yaşıyor anne ve baba olarak. Dolayısıyla üç acemiği var. Ve bu acemiliğide acemiği olduğunu kabul ederek yaşamak lazım. Yani annelik babalık nedir biliyorumla başladığın anda varsayımını sorgulamamış oluyorsun.
Varsayımı sorgulamanın yolu, aaa şu anda ben böyle yapıyorum, başka türlü yapabilir miyim? Başka türlü yapınca ne olacak? Oğlum üşürsün, hasta olursun tamam, bu dünyanın sonu mu tam olarak? Bu tarz sorular sormak, içeriden gelen hislerinin farkına varmak, bunları bilince çıkartmak, cümlelere dönüştürecek kadar netleştirmekte çok büyük fayda ve çok büyük bir fırsat oluyor. Çocuk yetiştirme üstüne Antik Yunan’da bir şey söyleniyor mu? Tabii, Ariston güzel bir lafı var. Çocuklar çok bağırır diyor. İlkokulun yanında yaşıyormuş herhalde.
Ama diyor bazı yasalar bunu yasaklarlar diyor. Bu iyi bir yasak değil çünkü çocuklar bağırarak ciğerlerini geliştirirler. Ciğerleri gelişirse de soğuğa karşı dayanıklı olurlar falan gibi. Uyduruyor herhalde. Uydurmuyor yoo. Galiba hatta bir karşılığı var. Ariston deriz tipik olarak da çok uydurmaz yani ya da bir şeyi çıkar onun altından. Platon çocuğun nasıl bir şey olduğuna ilişkin muazzam düşünmüş ve muazzam duyarlı birisi. En tipik olarak diyor ki çocuklukta duyduğumuz hikayelerin bizim üzerimizdeki etkisi, ne kadar büyük olduğunu farkında bile değiliz. Çocuklukta bize anlatılan hikayeler, ninniler, zartlar, zurtlara eğilmemiz lazım, sansürlememiz lazım. Çocuk kendinin kim olduğunu bilmeden onları alıyor. Hiçbir savunma, bağışıklığı adeta güçlenmeden o fikirler edinilmiş olduğu için Platon diyor ki orada bizim devreye girmemiz şart. Bu sansür mü peki? Yetişkine yapılan sansürle çocuğa yapılan sansür arasında dev bir fark var demeye çalışıyor. Yapmak lazım diyor aslında. Tabii tabii mutlaka yapmak lazım.
Ama bir yandan da kontrol etmek zor değil mi? Hele de bu devirde. 13 yaş artı, 18 yaş artı falan öyle bir mekanizma da var mı? Açar YouTube’u işte mesela bu programı izler. Bunu durduramazsın ki. O yüzden. Ekran süresi ne kadar oldu? Büyük konuya geldik. Bu dönemin en önemli konusu aileler arasında gördüğüm kadarıyla. Benim çocuğum yok ama yeğenimden falan görüyorum. Efendim iPad’inde ne kadar vakit geçiriyor? Tabii. Sen bu konuda bir kısıtas koydun mu? Koyduk esasında. Bizim çocuklarımız küçük kızım dört oğlum iki buçuk. Biz sanki soru sorulan bir yer ve cevap alınınca ilişkinin tükendiği bir araç olarak kullanmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla çok kısıtlı tutuyoruz. Ne kadar mesela? Sıfırdı çok uzun bir süre. Şeker ve ekran sıfırdı temelde. Kızım dört yaşına kadar geldi. Dört yaşında artık yok uçakta. Yok şurada burada okulda bile birtakım çelikler karşısına çıktı. Ve dört yaşındaki kızım ekranla birazcık tanışınca oğlum da onun peşinden gitti. Ekransız büyümeli diyenler var. O aracı kullanmayı öğrenmeleri lazım.
Mesela bana soru soruyorlar. Bilmiyorum. Kurtlar hakkında soru soruyorlar. Korkuyorlar birazcık kurtlardan. Anlıyorlar korkunç bir şey olduğunu. Kurtlar vadisini anlatın hocam. Kurtlar vadisini anlatabilirim sana istersen. Ne? Yok biliyor musun? Çocuk sözlü. Doğru düzgün bir çocuk ama internette olacak. Oraya kurt yazacaksın. Yaşını söyleyeceksin. Kalibrasyonu olacak işte. Üç yaş için anlat. Dokuz yaş için anlat. Görselleriyle kurt gezaktı gibi. Çok iyi bir anlatımla birbirine eklemlenecek. Nasıl bu şimdiye kadar yapılmadı? Dünyanın aptallığı olacak işte. Peki korkmuyor musun çocuklarının geleceği için?
Korkuyorum. Görüşmek üzere. Esasında korkuyorum. Çocuğun büyüyünce ne olacak? Bu soruda bir varsayım var. Varsayım şu bir X olacağı ve sabit olarak onu yapacağı varsayılıyor. Çünkü hasbel kadar bizim kuşak öyleydi. Ya doktor ya mühendis ya bilmem ne. Bir şey olunuyordu ve ömür boyunca o yaşanıyordu. Mesela Mina filozof oldu. Filozof oldu mesela. Çocuğumuz büyüsün de filozof olsun. Filozof olarak siz ne yapıyorsunuz Mina Hanım mesela? Aşağı. Flu TV’de. Staj. O yüzden de şöyle düşünülüyor.
Çocuğunuzu doktor olacak, ressam olacak, aşçı olacak değil de çok ana bazı güçler elde etmelilerini hedeflemek lazım diyorlar. Mesela iletişim konusunda iyi olmak. Hangi mesleği yaparsa yapsın muhtemelen çok önemli olacak. Duygusal olgunluk. Okuma yazma yetili. Okuma yazma becerisi. Dikkatini uzun süre tutabilme. Problem çözme becerisi. Ve oradaki öz yeterlilik Türk kültüründe maalesef beni en çok üzen şey
çocuklara kendi kendilerine yeterli olma potansiyeli taşıyan bir varlıkla ilişki kurarcasına ilişki kurulmuyor. Çocukla zaten olmuş bitmiş fiile gelmiş artık bir kuvveti olmayan yalnızca bir aktüorite olan bir varlık olarak ilişkileniyor. Ben bunu bizim ekipte fark ettim. Hocam, hocam. Oğlum her şeyi bana soruyorlar. Bir gün dedim ki oğlum dedim ben sizin babanız değilim yani. Manyak mısınız siz? Her şeyi gelip birisine sorarsan nasıl olacak abi? Türk kültüründe. Bugün gelinen noktada öyle bir şey var ve hiç iyi değil. Çünkü çocuk kendini zaten ben yapamam diye öyle bir kodlamış ki oradan çıkamıyor. Hiçbir şey yapamayacak bir varlık olarak dünyada bulunmak stresli bir şeydir. Ve korku dolu bir şeydir. Neden? Çünkü İlker gittiği anda ne kamera ne ışık hiçbiri yok. İlker bu arada bu hasretlerinin gelişmesine de mesela yardımcı olmuş mu diye hadi şeytanın avukatlarını yapayım. O da kolay bir iş değil. Zor tabii. Ve kendi kendine ilişkin çok sert bir özeliştir yapmaya da açık olman lazım ve insana koyuyor itiraf gibi olacak ama senelerce ben felsefe dersleri verdim.
Öğrencilerimin ilerleme dini gördüm. Benim için acayip acı bir şey. Onun sorumlusu büyük ölçüde biz hocalar sistemsel. Ben de 8 yıl bilgide çalıştım ya aynı şeyi ben de hissetmiştim. Öğretemiyorsun. Nasıl ben anlamadım. Öğrenci de bir fark mı görmüyorsunuz? Vakit kayboluyor. Öğrenci de zaten kendini farklı hissetmiyor. Aynı geliyor. Eh çok kapasiteli çocuklar. Uzun süre iyi olanaklar haftada veriyorlar. 3 saat öyle konuşuyorum bir şeyler mi? Ağzımdan zaten çıktı yanlışım. Onları konuşturmuyorlar.
İşler hale getirmiyor. Bir de ben şey ölçüsünü koyuyorum. Sana bir şey öğretir hale gelmesi lazım. Karşılıklı olmalı. Sadece sen geliyorsun, onu anlatıyorsun, bunu anlatıyorsun. Ne oldu? Zaten bildiklerini tekrar ettin. Ses kayıt makinesine koysan yine aynı şey olacak. Muhtemelen de önümüzdeki 10 yıllarda bu eğitim meselesinde çok büyük değişiklikler olacak ve diyelim ki hocanın görevi çok değişecek. Muhtemelen söylediğimiz yöne doğru değişecek. Merkezi birisi anlatacak. Zaten Osmanlı tarihini en iyi anlatan adamı dinleyeceğiz. Biz şaka mı bu? Yüzlerce din öğretmeni, yüzlerce tarih öğretmenine belki gerek kalmayacak. Ben sefere öğretmeni şey yapacak, tartışmayı şey yapacak. Çocuğu ileriye doğru çekecek. Biz çocuğu pasif bir varlık olarak zaten yapamaz. Seni Fransızca bilmiyor. Aristoyu sen nasıl anlatabilirsin? Ben 30 sene Aristoteles’e çalışmışım. Diyorum ki sen muhtemelen o kadar iyi bilmiyorsun. Dur, dur ben sana anlatayım. Ama çıraklık meselesi önemli değil mi? Eksikliğini hissettiğim bir şey, Duru. Evet. Artık mentorluk deniyor ama aslında diyorsun ya merkezi olacak diye. Ama bir yandan da mentora ihtiyacın var.
Ama o da olacak gibi. Tabii tabii. Ama o da mı online olacak? Yok. Mesele yalnızca bir içeriğin işitilmesi ise onu diyelim online çok iyi bir hocadan yapacaksın. Sonra birebir çalışacaksın. Hocanın rolü daha usta çırak gibi olacak. Yaptığı işe bakacak, devam edecek, tamam diyecek. Dolayısıyla bütün beceri seti de değişecek diye umuyorum. Çıraklık meselesinde de şu önemli. Ebeveynlik de, öğretmenlik de, doktorluk da aslında aynı çelişkili öncüle dayanan durumlardır. Üçünde de hizmet verilen varlığın kendinize muhtaç olmamasını sağlama sorumluluğu altındasınız. Sizden bağımsız var olabilir hale getireceksiniz. Yani aslında ölümüne oynuyorsun. Çırağın çıraklıktan ustalığa geçiş dönemi oldu. O da ustayı öldürmektir. Usta pozisyonundaki kimse onun için de zor bir şey. Neden? İnsanlar bitmeyi kabul etmiyor ya. Evet. Bu konuda da kültürlenmek lazım. Ben nasıl yaşlı olacağım, nasıl bırakacağım? Bu anlamda konumuzla bağlantılı merak ettiğim bir şey var.
Çocuğun olduğunda aslında bir miktar ölmeyi de kabullenmiş mi oluyorsun? Evet. Benim yaşanım şuydu. Büyük bir duanın büyük bir virgülüyle hemen denk geldi. Kocaman bir virgül düşün. Anne baba yaşlanıyor. Onların hastalıkları, onlara bakmak, onlarla venalaşmak. Bir işkisel bir yenilik var. Buradan da zaten doğa ufağı getiriyor. Doğa bir şekilde demiş ki biz ölümsüz varlıklar üretmeye çalışacağımıza genetik bilgi aktarılsın, ölüm olsun. Ölümlü varlıkların üreye üreye bu bilgiyi kuşaktan kuşa aktarması ölümsüz varlıklardan daha optimal diye düşünmüş evrimsel olarak. Vedalaşmayı öğrenmemiz lazım. Çok da zor bir şey. Belki de hiçbir zaman yapılamayan bir şey. Çekilmeyi, bilmek. Doymayı, bilmek. Bu tarz şeyleri hem başından itibaren zaten koymak lazım. Doyabilmem için şu anda ne yaşıyor olmam lazım? Bir kere tatmin olman lazım basit bir şekilde. Tatmin olmak senin bir sorumluluğun. Neden? Çünkü tatmin olmazsan bırakamazsın. Tatmin olmaya çalış. Ye, karnını doyur, mutlu ol, kendini mutlu et. Ama öyle bir et ki daha da acıktım, daha da büyüğünü yiyelim değil de hayır ben bu sofradan kalkacağım. O yüzden. Ben çocuk sevmiyorum Ömer. Benim çocuğum sürekli vardır şöyle şunu yaptı, bunu yaptı. Anlıyorum ben de kedim bir yerden atladığı zaman fotoğrafını çekip gösteriyorum insanlara ama büyük bir ilüzyon değil mi? Çoğu çevremdeki ana babalarda o var. Bizim oğlan veya bizim kız çok değişik. Herkesin çocuğu son derece sıradan aslında. Ne düşünüyorsun bu konuyu? Ben kendi çocuklarıma iki türlü de bakmıyorum galiba. Sıradan bir çocuk olarak da bakmıyorum. Sıradış bir çocuk olarak da bakıyorum. Senin için sıradan değil ama dünya için sıradan abi yani Ömer’in çocukları. Ben biraz şey gibi bakıyorum, bakayım çocuk ne diyeceksin? Bunu birisi bana söylemişti. Demişti ki çocuğunuz doğduğu zaman bir şeyle geliyor size. Bir şey söyleyecek size çocuk. Durun, çocuk konuşacak, konuş çocuk gibi oldu. Şu anda çocuklara bakıyorum, ne söylüyorlar? Benim onlar hakkındaki görüşüm sıradan mı değil mi? Usularda gezmiyorum açıkçası ama karşılaştırma, yetişkinlerin birbirlerine yaptıkları, üzülüm ona tabii çok dikkat etmek lazım. Beni çok şaşırtan birkaç şey oldu. Birincisi ciddiyler çok. Evet daha ciddiyler artık. İki garip bir şekilde çok rasyoneller. Dokunmayın çocuğa, çocuk yarasalar pembeymiş falan gibi bir şey aklına gelmez çocuğun. Çocuk da hep şey çıkıyor. Ağlıyor mesela sebebi parlak ışık. Ve eğer sen anlayabilirsen ne olduğunu, ağlıyor gene bu mal diyeceğine bir sebebi var. Bakarsınız da sebebi çıkar ortaya ve çocuk onu söyler. Bu yüzden de çocuklara irrasyonellermiş de onlara rasyoneliteyi biz sonra dayatacakmışız diye düşünmemek lazım. Çünkü öyle düşündüğünüz de onların ağzından çıkan şeyleri dinlememenin bir yolunu yapmış oluyorsunuz. Söylediği şey manalı, ne manaya geliyor diye sormak lazım. Bir gün kızım korkuyorum dedi bana. O çok ürpertici bir olay. Çok sevdiğim bir varlık. Sana korktuğunu söylüyor. Karanlıktan korkuyor olabilir, yalnız kalmaktan korkuyor olabilir. Sonra şunu fark ettim. Oha çocuk ne kadar optimal bir varlık. Korktuğunu bana söylüyor.
Korkunun olayı söylememek sonucunu vermektir. Dışa vurması inanılmaz değerli bir şey ve orada müdahale edebiliyorsun. Çocuğun üretiyor yani aslında. Aynen öyle. Sen burada şimdi gelip İlker karanlıktan korkuyorum desene, evet tuhaf olurdu. Ne hissettiğini söyleyebilmenin default olarak açık gelmesi çok işe yarıyor. Düşünsene bir şeyden korktuğunu çocuğunun ya da Ömer’in ve bunu söylememesi. Aynı şey benim için de geçerli. Ben de burada belki rezil olmaktan korkuyorum. Linç emekten korkuyorum. Çocuk çok iyi featurelerle geliyor esasında. Of’a dönmemesi lazım. Çünkü korkuyu dinlemediğinizde ya da korkma dediğinizde, korkan bir insana korkma demek. Korkmaya gerek yok. Son yıllarda Türkiye’de çok duyduğum bir şey, X’e gerek yok lafını, biz X’e ihtiyaç çok değil. Ben bunun varlığını pek buralarda olsa istemiyorum. Sanki gerekli olduğundan dolayı o ortaya atılıyormuş gibi. Söylediğin şeye çok katılıyorum ama Louis C.K. stand up’ında söylüyordu.
Çocuklarım 3 yaşındalar, bugüne kadar manalı tek bir şey söylemediler. Şunu diyorum galiba, söyledikleri şey dünyaya ilişkin olarak hiçbir şey değiştirmezdi. E tabii doğru çünkü orada verdiği örnek bazı köpekler kahverengi. Bazı köpeklerin kahverengi olduğunu duymasan da dünyada bir şey değişmezdi. Ama çocukla ilişkilerle başka bir şey. Romantize edilen bir durum ya çocukluk. En yüce değer ya pedofili meselesi de oraya gidiyor. Filmlerde bu çok vardır. Her şey yok olur ilk çocuklar kurtarılır. Abi sonuç olarak çocuk ya. Kötü konotasyonlarını düşün. Çocukça bir şey yapmak, Çocuksu davranış. Bunlar da var. Çocukluk boktan bir şey esasında değil mi? Bence çocuksuluk, çocukçalık tipik olarak çocuklarda değil yetişkinlerde gözlediğimiz bir şey. Son deneyimimde ben bebeklere acayip saygı duydum. Bütün gün çalışıyorlar öyle öyle her şey çalışma onlar için. Ve gece yatıyorlar yorgun düşmüşler. Bana bir saat çalışsam kendimi kutlayacağım. Çocuk yürümeye, yutkunmaya, pırtlamaya, kollarını kaldırmaya bakmak bir de bir mücadele onlar için. Ve bakarsanız zaten verdikleri frekans mücadele frekans ve başardıkları zaman da mutluluk ve gurur frekansı veriyorlar. Dolayısıyla ben buna baya önümü ilikliyorum aslında. Ben size tahammül edemiyorum. Atıyorum yemeğe gidiyorsun yanında da bir çocuk var. Başka bir ailenin çocuğu. Ağlamaya başlıyor şimdi orada ne ağzını burnunu kırmak istiyorum aslında. Tabii kırmıyorum ama. Kaç yaşında bir kere? Çünkü her ağlam aynı değil. Terrible 2 muydu o? 2 diyelim. 2’den itibaren galiba 12’ye kadar falan. Yine Türkiye’den söz ediyoruz büyük bir ihtimalle. Çünkü şeyde denir ya Avrupalı aile geldi çocuklara çok uslu durdum diye bir geyik de vardır. Doğruluk payı var onun bayağı bir çocuk. Kamuyu açık alanlarda Türk çocuklarının bağırması problemi vardır ya. Acaba sebebi ne olabilir? Belli ki bir sebep var orada ve belli ki o sebep ebeveynle gerçekten ilişkili. İşitilmiyor mu çocuk acaba çocuk daha cümlesini kurmadan hadi dedi dedi dedi. Türkiye’de bir çocukla konuşma var. Sen kaç yaşındasın bakayım sen yaptın mı? Bir şey yaptım mı? Ulan dur yaşımı söyleyecektim. Belli ki sen ciddi değilsin. Çünkü sen bir kere ciddiyetsiz bir insansın ve beni de ciddiye almıyorsun. Bu sorun da samimi değil. Bir dakika ben yaşımı söyleyeceğim. Ondan sonraki sorulara geçeriz diyecek aslında çocuk. Hayır boğazına diziyor. E yemeği de öyle veriyor. Konuşmanın hiçbir önemi yok. Biz seni zaten sallamıyoruz. Sen bir malsın. Bu mesajı vermiş olmuyor muyuz çocuğa? Böyle bombardıman halinde soru sorup
ondan sonra da efendim canım evet ya o teyzenler de bilmem ne yaptı diye şok diye de ilişkiyi kesiyor. Bizim içimizdeki dur durak bilmeyen telaş, endişe, korku, utanç, özgüvensizlik hayatımızı zehirliyor. Çocukları inanılmaz zehirliyor. Ne yapalım hocam? Çocukla mı konuşalım?
Önce bir içinize dönmeniz lazım. Var olmak felsefe programı bu. Var olmak nedir? Yalnızca böyle kutunun içindeki bir ticizat gibi durmak değil bil fiil var olmak. Demek çocuğun olmak istediği şey işler halde olmak diyor. Ve o her yerde olabilir. Biz gargara içerisindeyiz. Bütün sesler birbirine karışmış durumda. Mesela bizim temizlikçinin çocuğu var. Geliyor bana saçma sapan şeyler soruyor. O andaki işimi bırakıp çocukla mı ilgilenmeliyim? Bilmem ne yapmak istediğine bağlı değil. Kaç yaşında? 7 galiba. Diyelim ki 7.
Mesela şu perdenin arkasında bir tane çocuk olsa 7 yaşında ve onun yanında da birisi olsa. Arı kovanlarında vardır. Uzaktan arıların iyi çalışıp çalışmadığını anlarsın sırf sesten. Biraz onun gibi tıkır tıkır çalışan bir çocukla ilişkilenme biçimi vardır. Zaten sesten anlarsın. Fazla sessizse ne oluyor çocuklar ne yapıyor diye gidersin. Kesin bir şey yapıyordur. Ya da bir huysuzluk varsa onu da duyarsın. O bir frekans gibidir.
Ben istemiyordum onu ya ben anlayamıyorum ya orada ben anlıyorsun ki değişmek lazım. Bir şey olmasınlar. Tizleşiyor. Tizleşiyor ve ben istemiyordum. Merkeze kendisini almış, ihtiyaçları içerisinde vs. Uzun lafın kısası. O ilişkilenmede bazı insanlar o kadar sessiz bir ilişki kurmaya başlıyorlar ki. Bunun tipik bir göstergesi alçak sesle konuşma mesela. O kadar değiştirir ki çocukla ilişkilenmeyi. Tabi. Bir anda onu indirir. Şunu gösterir alçak sesle konuşsan da ben seni dinleyeceğim. Ve bu çocuk için çok büyük bir rahatlama ilker. Sonra ben kendimden bakıyorum. Evet ya ben de herkesin sözünü kesiyorum. Başkaları konuşurken kendi söyleyeceğim o çok ilginç şeyi kafam vızır vızır arıyor. Öyle ilginç şeyler söyleyeceksin ki milletin kafasını patlatacağım diyen bir ses var içimde. Şişitilmemişim. Şişitilmek istiyorum. Var olmak öyle bir şey. Burada durarak var olmak değil de varlığım bir açıdan tanınmış olsun telaşındayım. Ve çocuklar da bunda.
Çok doğru söyledin ama ben senin çocuksuluğunla uğraşmak zorunda değilim ya. Hayatta kendini dinletmek zorundasın. Bence en büyük problem orada. Çocuklara her şey romantize edildiği için vermemiz lazım bunu. Onunla ilgilenelim. Abi yok ki hayatta da kimse seninle ilgilenmiyor zaten. Aslında hayatla ilgilenen şey budur. No one gives a shit kimse seni umursamıyor abi hiçbir şekilde. Bunu öğrenmesi daha iyi değil mi genç yaşta?
Bir kere bu acı gerçekle karşılaşabilecek becerilere sahip olduktan sonra bunu öğretsek daha iyi olur. Onun da yolu mesela kendi kendine durabiliyor mu? Kendi kendine yeten bir çocuk önce yaratalım ki bundan sonra haberlerimiz kötü, dünya sert. Allah’tan sen şu anda kendi kendini eğleyebilen, mutlu olabilen, kendi kendini sevebilen, kendi kendine eğilenebilen bir varlıksın. Bu psikolojik ve becerisel şeylerle donattık. Bunun yolu da şu okula gitmek. Artık merkezde sen değilsin. Sen sonra sen. Başkaları da var. Başkaları da var.
Sıraya giriyorsunuz. Bu sıra olgusu çok ilginç bir olay. Zamanın yapısı bu yani. Eller yıkanacaksa önce birisi yıkayacak ondan sonra ondan sonra ondan sonra o. Sıraya girmek demek hepiniz aynısınız demek ki. Tam bundan bahsediyorum. Bu benim en büyük travmamdı çocukken. Beş, üçü kez ne kadar ben tek çocuktum. Ve şuna inandırılmıştım çoğu çocuk gibi. Çok özel bir çocuk İlker. Sonra abi birden bir bakıyorsun kardeşim doğdu. Aa hiç özel değilmişim. Sonra okula bir gidiyorsun. Bir milyon çocuk daha var onların da aileleri onlara aynı yalanı söylemeyecek. Ben şey demeye çalışmadım. Sen özelsin başkalarına kıyasla. Söylediğim şey o değil. Yalnızca seni dinleyeceğim. Yok yok o anlamda söylemediğini biliyorum. Şeyi diyorum seni dinlemiyorlar bile abi. Yani sen dışarıda bir orman var vahşi bir orman. Ve oraya çıkacaksın ya. Halbuki çocuğu şeyde yaşatıyorsun. Bir fanusta yaşatıyorsun. Öyle değil mi? İki şeyi ayırmak lazım evet. Mesele çocuğu korunaklı büyütmek değil esaslın. Tam tersine çocuğu sana muhtaç olmayacağın noktaya getirmek üzere zaten ilişkilenmek.
Ayrılmak üzere. Ayrılmak üzere. Ve o şey demek değil. Ben senin hep yanında olacağım. Ben seni hep dinleyeceğim değil. Şöyle açabilirim belki. Terapiye gittiğimizde hepimiz şunu gördük ya. Terapinin alay edilen de bir tarafıdır. Annene babana yüklenirsin. Ve senin dediğin şeyler konuşulur. İşitilmedim işitilmek istiyorum. Takdir görmemek. Bu tür şeyler sevilmemek veya sevildiğinin hissettirilmemesi. Yok ki öyle bir şey niye o insanlardan bunu bekliyorsun. Hiç kimseye gösterilmeyen bir şey niye sana gösterilsin. Şu esasında o yüzden Türkiye mi başka bir ülke mi diye düşünüyoruz. Türkiye’nin mutsuzluğunun çok büyük bir kısmı insanların bir işitilmedikleri, iki seslerini çıkarsalar bile işitilmeyeceklerine ilişkin inançlarından kaynaklanıyor. Dün olan bir intihar olayı, bugün olan bir şiddet olayı yalnızca şiddetten ötürü değil, işitilmemekten kaynaklanıyor. Dolayısıyla biz bu işitip işitmemem meselesi üzerine çalışıp çocukların işitildiklerine ilişkin bir şekilde onları yetiştirdiğimizde bayağı büyük bir yaraya bakım yapmış oluyoruz. Dediğin şey hakikat ama çok üzücü bir hakikat ve değiştirilmesi gereken bir hakikat. Ve onu değiştirmenin yolu gerçek bu, yapacak bir şey yok demek değil. Tam tersine evet gerçek bu, bu çok kolay bunun gerçek olduğunu herkes zaten biliyor ama bunun dışında bir alternatif var mı? Sorusunun cevabını çocuğun içinden aaa evet var. Nedir o? Cümle kurmak. İnsanlar bazı frütiviy içeriklerini seviyorlar. Neden? Cümleler kuruluyor ve tane tane kuruluyor. Yalının konuşmasını düşün ya da Celal Bey’in konuşmasını düşün. O cümleler seviliyor.
Neden seviliyor? Çünkü insanlar konuşamıyorlar. Blue TV o yüzden tutmuş. Konuşulabildiği için. Konuşulabildiği için, tane tane konuşulduğu için ve sen de hani konuşturan birisin, dinlemeyi biliyorsun. O Dare King’in söylediği şeyi, iyi bir interviewcü olmanın yolu, iyi dinleyeceksin. Can Kulağı ile dinleyeceksin. O zaman o iyi soru sorabilirsin. Hah şimdi yeni bir anne babalık formatı gelişti ya. Bütün bu dediğin şeyler doğrultusunda, çocukları dinleyelim, onların da söz hakkı olsun. Aslında onlara da olgun insanlarmış gibi davranalım ekolü var ya. O garip geliyor bana abi çünkü çocuk yani sonuçta. Yeğenimle şöyle bir şey yaşadık. 4 yaşındaydı galiba. Benim elektrodavulu gördü, çok sevdi. Ben de buna bir tane oyuncak aldım, elektrodavul gibi bir şey. Götürdüm ama bu seninki değil dedi. Aslında soru çok iyi yani gerçekten değil. Zorlandım mesela ne demem lazım benim burada. Seni yakalamış esasında yani şunu yaparken yakalamış. Sen ancak bu kadarını şey yapabilirsin, öbüründe zaten sana yakışmıyordu demiş oldun. Çocuğa alsın. Ve düşündüğün de bu zaten büyük bir şey. Senin düşüncem bu.
O onu istemiyordu, o istiyordu ki. Öbürünü aldım. Tabii ki. Ben de şey dedim ama öbürü çok pahalı dedim. Tamam pahalı olsun paran mı yetişmedi yani gibi. O zaman ben seninki ne çalayım. Çocuğun düşünüş yolu biraz böyle bir şey. Yani şunu mu demeye çalışıyorsun sayın İlker Caniklikli Gil. Ben kırarım diye mi düşünüyorsun? Evet sen. Kırma değil ama şöyle yani aslında bence çok güzel bir noktaya geliyor. Aynı değiliz oğlum, aynı değiliz seninle. Bir yerarşik skalada ben daha üsteyim. I am sorry. Çünkü ben yıllardır bu acıyı çekiyorum. Sen sen daha yeni başladın. Bilemiyorum. Sence öyle değil mi? Nedir üstündüğümüzü tam anlamadım. Bizim yarattığımız dünyada, bizim sorduğumuz soruları biz iyi cevaplar verebiliyoruz diye. Onlardan yani üstüne olmamız. Köpeğin eline anahtar verdim de açamadı kapıyı demeye. Hayır şöyle diyelim ki o davul 3500 dolardı. Benim ona aldığım 150 dolardı uyduruyorum. Bu şu demek basitçe sana 3500 dolarlık davul almayacağım demek. Bunu demeyelim mi çocuğa? Çocuklar alınabilir birincisi. Ekonomik bir mesele var burada her şeyden önce. Bunun ailelere kalmaması, okulların bunu zaten sağlıyor olması lazım. Ve kırmayacakları bir şekilde yapmak okulun becerisi ya da beceriksizliği. Nitekim öyle sistemler var ki çocuk 3 yaşında çok güzel. Davul çoluğu çatı çatı aç YouTube’u bak nasıl olabiliyor bu? Ben yani Marangoza gittim dedi ki ben kendim oğlumu getirdim çocuklar çok iyi çivi çakarlar diyor. Ben dedim ciddi misin peki korkmaz mısın eline bilmem ne olursa? Aynı meseleye gelmiş oldu.
Çocuklar muazzam öğreniyorlar ve çok çabuk öğreniyorlar. Ve o kadar korkuyla yetiştirmek devirirsin yapamazsın o pahalı üşütürsün. Çocuklarımda sürekli konuştuğum şey ne biliyor musun? Benim cümlem değil onlara artık flow chart olarak verdim. Islanırsan üşürsün üşürsen hasta olursun. Çocuklar bunu ezberleyin. Çünkü büyüklerin size söyleyeceği şeylerin %34’ü bu. Islanırsan üşürsün üşürsen hasta olursun. Issanız yani bir yerinden gelecekler ya üşürsün hasta olursun o zaman. Soğuk su içme. Soğuk su içme üşürsün hasta olursun. O bardağı ölü tutarsan düşer kırılır üstüne su gelir ayaklarını ıslanırsa üşürsün hasta olursun. Her yerden hasta olursuna gelen bir flow chart çocuğu yapamayan varlık olarak kodlamış oluyoruz. Yapamayan varlık olarak kodlanan çocuk tabii ki yapamıyor nihayet. Bütün dediklerine katılıyorum ama şunu da dile getirmek istiyorum. İngilizce söyleyeceğim bir laf vardır ya abi. He’s just a child. Sonunda o sadece bir çocuk abi. O kadar da ciddiye alamazsın onu diyorum. Onun ipiyle kuyuya inanamazsın. Tabii tabii tabii tabii.
Ebeve indikte sen evet yöneten tarafsın, sen patronsun, sen kaptanlısın bunu söylüyor. Mesela pedagoglar bize de söylediler hiçbir noktada ikimiz de eşit değiliz. Hayır ama kaptanlık var, kaptanlık var. Bu hep yönetim meselesi. Senin dediğin yerden hareket ederim ortada bir hiyerarşi var diye ve doğru var. Ne yemek yiyeceğimizi belki de söylemiyor. Tabii ki ben ona bir yere kadar epey karar veriyorum. Ama bir gün bu bitecek. Bir gün bu bitecek ve ne yemek istediğini, ne kadar yemek istediğini, hangi hızla yemek istediğini,
nereye oturarak yemek istediğine ilişkin çok güçlü bir karar alma alışkanlığı ve o kararının sonuçlarıyla gizleşme alışkanlığını vermek lazım. Mesela çocuğun yemek istediği bir şey var ama erteleniyor. Bunu yemezsen o gelmeyecek. Bu ne demek biliyor musun? Yemeği sevdiğin bir şey senin önündeyken gidebilir demek. Yemeği sevdiğim şey önümden alınabilirse onu çabuk yemem gerekir. Hepsini ağzıma tıkmam gerekir ve ne kadar çok ağzıma tıkarsam o kadar yanıma kar kalır. Bütün bu zinciri başlatmış oluyorsun. Önünden alarak, çekerek, gösterip vermeyerek o manajmentı doğru yapmazsan çocukta beslenme bozukluğu da olur. Konuşma bozukluğu da olur. Yani bu beslenme, konuşma ve uyku çok kilit bir şey ya da uyuyor diyelim ki kapıyı kilitliyorsun. Çıkamayacağın bir yerde olmakla çıkabileceğin bir yerde olmak arasında çok büyük fark var. Var olmak ne demek? O da var olmak, bu da var olmak. Ama çıkamayacağın bir yerde var olmak bambaşka bir şey. Bu da şey demek yani sen bir belasın, sen bir derksin.
Ama tam da bunu diyorum sana hiç şu his gelmiyor mu ben çocuklara her baktığımda henüz tam olmamış yarım yamalak bir şeye bakıyor gibi düşünüyorum. Doğru, all the more reason to respect them. Çünkü ne oldukları belli değil. Apoçuk biri defter gibi, ne yazılacağını daha bilmiyoruz. Çok şey yazılıyor. Evet ama bazen çok sıkıcı olabiliyor abi. Olabilir de. Mesela benim yeğenim çamaşır makinalarına takmış kafayı. Bekardım o zaman, kurutma makinesi var evimde. Kurutma makinesine takmış sürekli benimle onu konuşmak istiyor yani. Kurutma makinesinin nasıl bir şey oldu, niye orada durdu falan böyle konular.
Bir konuş, iki konuş, beşinci de artık konuşmak istemiyorsun. Bu çok normal değil mi onu diyor. Bu bir fırsat bence. Sen şimdi gene beni pozitiften bakmaya çalışıyor gibi düşünüyor olabilirsin. Ama irasyonel bir şey bence orada yok. Bence orada bir şeyin peşinde büyük bir ihtimalle. Ya da bir şeyi alıştırma yapmak istiyor ve ona ihtiyacı var büyük bir ihtimalle. Peki sen mesela çocuklarında konuşurken hiç çok sıkıldım demiyor musun kendine? Ben bir zorunlu askerlik gibi yapmıyorum. Bunun ekonomik falan filan tarafı da var.
Sanki herkesin yapabileceği bir şeymiş izinini vermek istemem ama ben Doğan Cüceloğlu’nun bir kitabını okudum. Uzun bir diyalogmuş gibi ilişkilen çocuğu onunla diyor. Yani konuşa konuşa gideceğiz. Ben de Platon diyalogu bilmem ne Platon’un devletini çevirip uzun diyalog hep var. Dedim ben bunu yaparım yani benim zaten olayım mı? Bir de dil var işin içerisinde. Dilin mutluluğa katkısı muazzam bir şeydi binden beri konuştuğumuz sebeplerle. Öyle olunca da ilginçleşmeye başladı.
Çünkü daha önce ilginç olmayan şey süregiden bir konuşmanın parçası olduğunda ilginç hale geliyor. Kurutma makinası da orada kurutma mı ilginç, makina mı ilginç, elektrik mi ilginç, dönme mi ilginç, hangisi ilginç? Ve bence felsefe bir varsayım sorgulama olduğu için felsefe için ilginç olmayan bir şey bence olamaz. Tanımı gereği teorik olarak her şey ilginç. Biz varlıkla ilgileniyoruz varlık ne ya? Hiçlikle ilgilendiğimizde zevkli olabilir mi? Ama hayır zevkli çünkü bir tuhaf bir düşünmeye başladığında oradan bir ağabey hayat gibi bir şey çıkıyor. Fesile felsefenin varsayım sorgulama oluşuyla çocukla ilişkilenme birbirine anormal benziyor. Peki çocukların sana mesela sen ne iş yapıyorsun dediler mi? Bir öğretmen hoca okula gidiyor benim de öğrencilerim var falan gibi modelliyoruz. Ne öğretiyorsun demeye yakla demediler mi? Şey diyorum mesela Platon’un devletini okuyorum ne var o kitaptı diye sordular. Çocuk yetiştirmeyi anlatıyor dedim doğru yani. Kim karar versin diyorum. Mesela akşam yemeğine kim karar versin kaçta yatılacağını kim karar versin niye karar versin diyorum.
Böylece tabii ki aynı spektrum üzerinde yer aldığımızı ona ilham etmeye çalışıyor. Çok önemli bir şey ya çocuk yetiştirmek çok takdir ediyorum. Meşhur bir filmde vardı Lost in Translation’da çocuklar doğduğu andan itibaren sen artık sen değilsin demişti. Bilmören’in oynadığı karakter herhalde öyle yani. Çocuk sahibi olduğunuzda siz siz olmaktan bence çıkmıyorsunuz. Çocuk sahibi olduğunuzda siz çocuk olmaktan evet çıkmanız gerekiyor doğru. Siz çocuksanız o sizin siz olmaktan çıkmanız anlamına geliyor ama o Sofia’ya özgür olabilirsiniz. Ama yok şey anlamında söylüyor artık başka biri var ve onun sorumluluğu sana ait. Dolayısıyla bilmem olabilir. Temelde doğru ama bunu böyle sürekli yaşıyor değilsin aslında daha ziyade geçici bu. Şimdi mesela benim arkadaşlarım çocukları büyüdü artık. Ali işte benim arkadaşımın oğlu biliyorsun harvardlı ali. Şunu fark ediyoruz ki gidiyorlar bu seferde yani çocuk öyle bir şey ödünç aslında sana ödünç vermiş bir şey gidiyor bir süre sonra ve bir anda şeyi görüyorum. Yani özelinde değil ama bak bir sürü arkadaşım şey oldu gidiyor lan bunlar hani hiç düşünmemişler öyle bir şey olacağını. Ya valla işte felsefe hasbıra kadar girdiğim bir şey ama düşünmenin önemi de var. Düşünme derken de bir şey ciddiye alıp onu gündeme getirip cümle olarak ona tahammül etmek yalnızca. Bu da onlardan bir tanesi. Ve aslında düşünürsen çok uzun bir süre değil bu. Tabi. 18 yıl 17 yıl abi. Ya bebeklik o kadar kısa ki o bebekliği he ya diye yaşaman lazım çünkü ondan sonra 72 sene bebek olmayacak. O 72 sene yaşıyor. Onun 2 senesi bebek o 2 o kadar kısacık ki ve bebeklikle ilişkilenmek istiyorsan o dönem inanılmaz bir şey bebeklerin yaptığı en tipik şey bunu fark etmişsinizdir. Bağ kuruyor ya böyle bakıyor ve tak diye bağlıyor sana nasıl kedi kendini sevdiriyorsa sana bebek de alayım bağlayayım diye ve beceriyor. Hiçbir şey konuşma bilmiyor. Anahtar versen kilidi açamaz ama bağlamayı biliyor çünkü o gözleriyle o bakışıyla o
esprisiyle o mizahıyla o gülmesiyle o oyunculuğuyla seni tabi ki kendine çekmek üzere evrimleşmiş bir varlık var orada. Daha doğrusu sen öyle evrimleşmişsin. Ve sen de öyle evrimleşmişsin. Birbirinize göre evrimleşmişsiniz. Bu konuda minik bir parantez. Bence insan psikolojisi ve kognitif özellikleriyle bağlantılı bir şey daha önce konuşmuşuzdur. Ben iskender severserin her doğum erken doğumdur lafını çok severim çünkü insan hamileliği insanın iki ayak üzerinde olmasından leğen kemiğinden dolayı sürmesi gerektiğinden
çok çok daha kısa sürüyor. Dolayısıyla insan dünyaya şembanzeler ve benzeri genetik olarak bize yakın primatlara kıyasla olağanüstü erken dünyaya gelmiş oluyor. Olağanüstü erken dünyaya gelince anne ile olan bağ insan türünde çok çok güçlü. Zayıf yani aslında insan en zayıf. O yüzden de en zayıf. O yüzden de o zayıflığı örtecek şekilde aile, dil, toplum, devler, eğitim gibi ek aletlerle bizim bu tüysüz ve kürksüz yolunmuş tavuk gibi varlıklarız biz.
Onu kompansa ediyoruz ve galiba Afrika’da bir yerde şeyi buluyorlar. Bir hominin ayak izini buluyorlar. Hominin ayak izleri böyle böyle duruyor içine bakıyorlar küçük ayak izi daha tam bastığı yerin tam ortası. Anne önden yürümüş arkadan çocuğu başka bir yere basamamış. Öyle bir bağ kuruyor ki anne ile tam onun bastığı yerlere basa basa peşinden gelmiş. Böyle bir yerden geliyor ve biz hepimiz böyle bir yerden ya da böyle bir ihtiyaçtan geliyoruz garip biçimde beğenelim beğenmeyelim evrimsel olarak malzeme hakikaten bu.
Bu evre nereden geldi bilmiyorum ama bu da böyle sevdiğim bir anımdır benmiş bu değil mi? Peki hocam ne yapalım çocuk mu yapalım? Gerber evet. Mina’yı ikna edebileceksiniz benden geçti de Mina yapacak. Ben programın başında hiç böyle bir fikrim yoktu yapayım yapmayayım ama şu an çok özendim. Bu vakit gelince artık hiç şaive yok yani tamam. İlk başta söylediğim şey bir daha söyleyeyim çocuk sahibi olmak çok büyük bir karar çok büyük bir sorumluluk çocuk sahibi olmamak o kadar büyük bir karar ve sorumluluk değil ama gene de çok büyük bir karar ve sorumluluk.
En azından çıkıyorsun. Self exterminating idea deniyormuş bunlara kendini bitiren fikirler yani çocuk sahibi olmayan insanlar zaten çocuk sahibi olmadıkları için o fikir yayılmıyor insanlık zaten yayılsa insanlık olmayacak. Doğru ama yani teknolojik olarak geldiğimiz yer bizim çocuk sahibi olmama ihtimalini uzun uzadı diye düşünme ve gerçekleştirme lüksüne sahip olduğumuz bir tarihin en uzun olduğu döneminde. Evet dolayısıyla. Daha iyice hayat uzadı falan filan ama tabii bütün bunlar bir sürü şey hayatın uzaması
bir şey hayatın uzaması. Ben mesela geç baba oldum o da bir falsı oldu. İlginç bir şey kaç yaşında baba olmalı. Daha iyi olabileceğini düşünüyorum. Ben iyi olduğunu düşünüyorum çünkü özellikle de kendine ilişkin kendine çalışan bir varlık olmayı artık birazcık bırakıp başkasına kendini adama ya da adama değilse bile başka bir varlığa bakma olanağı gücü fırsatı ve ondan zevk alma ihtimali oluyor. Ama işte kadınlarda da mesela biyolojik olarak hala yirmeler çok iyi.
Ben babayı da zorluyor. Bana mesela baba vücudu geldi. Beni mesela liseden falan tanıyanlar sen çirozdun ne oldun böyle. Şimdi şey gibi oldu baba vücudu geldi. Bir anda da insanın baba kalçası baba kutu baba kemeri baba omuzları oluyor yani hakikaten biraz vücudunu insanı değiştirebiliyor. Şeyde doğru bazısı da der ki gençken yani anne baba kendileri daha çocukken çocuk sahip olmak aslında iyi diyenler var. Çünkü o üçlü birlikte üç çocuk olarak büyüyorlar ve eğlence ve bir eğlence halinde
yapıyorlar. 16 yaşında çocuk sahibi oluyor. Mesela 18 yaşında çocuk sahibi oluyor. O 30’a geldiğinde 35’e geldiğinde mis gibi takılabiliyorlar. Çok güzel bir şey benimle yaşayamayacağım bir şey tabii ki ben 60 olduğumda onlar 20 oluyor. Çocukların giremediği oteller varmış ben onları çok seviyorum hocam. Olsun zaten olsun çocukların girmediği oteller olsun. Ama ondan sonra çocukların girdiği oteller de olsun. Bir de şey meselesi var çocuklara şey yapılırken ebeveynede bakan otel lazım. Anlatabiliyor muyum ne demek istediğimi?
İyi hocam yine harika bir sohbetti. Evet görüşmek üzere. Minada çocuğunu doğurmaya gidiyor şu an. Aynen 10 sene. 10 sene dedi ya. Ne 10 sene? Minimum. Görüşmek üzere.
Görüşmek üzere.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir