"Enter"a basıp içeriğe geçin

Dar Ağacına Giden Allah Dostu (Hallac-ı Mansur Hz.) – Serdar Tuncer

Dar Ağacına Giden Allah Dostu (Hallac-ı Mansur Hz.) – Serdar Tuncer

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=9LkhFrzTErk.

Selamun aleyküm Erenler ve dahi Erenlere gönül verenler, hatta ve hatta Erenlere gönül verenleri sevenler ve dahi Erenlerin yolunun pekcek olduğunu bilip hepsine birden eyvallah diyebilenler. Demiyor mu? Erenlerin çoktur yolu cümlesine dedik beli kodesinler bize deli, usludan yeydir delimiz.
Bunu anlarsak pek çok mesele hallolacak. Erenlerin yolu çoktur. Bir büyüğüm demişti ki bu yolda temessük olur ama tahessup olmaz. Temessük ve tahessubun arasındaki farkı kalbinize emanet ederim. Ne demek abi temessük? Peki tahessup ne demek? Ya mola gogola elinizin altında video bitince yazıp bir bakıverin. Video deyince bir şey söyleyeyim mi daha hikayeye başlamadan önce? Agacım siz niye seyredip de abone olmuyorsunuz ya? Abone de oluverin. Bu bizim için kıymetli. Şu 1 milyonu bir görmemiz lazım. 100 kişi izliyorsa videomuzu 60’ı izleyip geri gidiyor. Abone değil. Burada eğer güzel bir iş yapıldığına inanıyorsanız ona da bir şekilde destek oluverin. Halacı Mansur hazretlerinden bahsetmek isterim size bugün biri bir günde. Halacı Mansur zindandadır. Bir delikanlı onun methini duymuştur ve zindanda olduğunu da bilmez. Gelip kendisine 3 büyük müşkülü vardır. Onlar hakkında danışmak istemektedir. Şehre gelir sorar Halacı Mansur hazretleri nerede diye. Halac pamuk işiyle uğraşan demek Hazret’e Halac lakabının verilmesinin de bir sebebi var. Bir gün bir pamukçudostuna gitmiş bir müşkülü var. O müşkülü halledi vermesi için kendisinden ricacı oluyor. O da diyor ki sen dükkanda dur da ben bir gideyim halledeyim. Gitmiş işte birazcık uzun sürmüş. Geri döndüğünde işin halloldu da demiş benim iş kaldı. Ben bu pamuklar nasıl dideceğim, eğireceğim, onu yapacağım, bunu yapacağım? Rivayet edilir ki o zaman Hazreti Mansur böyle parmaklarını pamuklara doğru uzatıvermiş. O uzatışla beraber pamuklar kendi kendine bir hallacın uğraşmasıyla didiliyor gibi didilmiş, hazır hale gelmiş filan. Bu kerametin üzerine Hazret’e Halacı Mansur demişler. Pamuk işiyle uğraşan Mansur. O delikanlı çıkıyor geliyor hallaca 3 soru soracak. Soracağı 3 soru aslında bizim de nasıl olduğunu merak ettiğimiz 3 sorudur. Bizim de derdimizdir. Bir tanesi şu sabır nedir? Kanaat nedir? Mürüvvet ne demektir? Geliyor şehirde arıyor hallaca diyorlar ki o zindanda Allah Allah hem Allah’ın dostu olsun hem zindanda olsun olacak iş mi bu? Bir söz söyledi ondan dolayı zindana atıldı demişler. Hallacın söylediği söz şudur. Enel hak yani ben hakkım demiş.
Bu sözü niye söylemiş? Bu söz ne demektir? Ehli olan bilir, ehil olmayana da anlatılası değildir. Haddi zatında ehil olmayanın anlayıp anlatabileceği bir şey de değildir. Ya bu şu demek bu mesele ne burada anlatılır ne bu meseleyi anlatabilecek olan benim ne de bu meseleyi sizlerin anlama imkanı. Bazı istisnalları bir kenara bırakarak söylüyorum vardır. Dolayısıyla çok girmemek lazım. Şair diyor ki Mansur enel hak söyledi. Mansur değil can söyledi.
Can içre canan söyledi keşfeyleyip esrarını. Ya da bir başka şiirinde Salih Baba davayı Mansur eyleyen kande göster darını sen seni yok eyledin ya kimden aldın varını diyor. Hazreti Mansur’un enel hak ifadesi yani ben hakkım ifadesi sekir halinde söylenmiş bir ifadedir derler. Kabaca ifade etmek gerekirse bir sahub halinden bir de sekir halinden bahsediyorlar.
Sekir sanki içki içip de sarhoş olmak gibi sahub da o sarhoşluktan sonra ayrılmak gibi. İmam-ı Rabban hazretleri mektubatında diyor ki sahbı olanın sekri de vardır makbul olan da budur ancak o sekir altta tutulur gizlenir. Halacı Mansur’un söylediği sözle alakalı Cüneyd-i Bağdadi kudüsesi Ruh demiş ki Halacın söylediği sözü biz İzbe mağaralarda şurada burada kendi kendimize az mı mırıldanıp durduk.
Anlatabiliyor muyum? Hepsi oradan geçmişler o eşiyi geçmişler de aşikar etmemişler. Aşikar edilmediği müddetçe de şer’i şerife mugayir bir hal ortaya çıkmış olmadığı için herhangi bir ceza had onlara uygulanmamış. Mesela Hacı Ali Ramiten’in kudüsesi Ruh diyecektir ki eğer Halacın zamanında Şeyh Abdülhalik Gücdüvanî’nin evlatlarından birisi olsaydı Halac’a o sözü söyletmezlerdi.
Şimdi bu Evliya-ı Keram Hazretleri’nin bu hadiseye dair ifadeleri derunu biz bilmeyiz. Ama mesela şu enteresan bir şeydir. Şeytan rivayet ettirir ki son nefesinde Halacın karşısına çıkmış demiş ki bu nasıl hal? Sen de ene dedin ben de ene dedim. Hani ene ben demek. Allah Adem aleyhisselama secde etmelerini emrettiği vakit şeytan aleyhillâhine secde etmiyor malum.
Niçin secde etmiyorsun deyince beni ateşten yarattığını, onu topraktan diyor ben ondan hayırlıyım. Ene hayrum min ben ondan hayırlıyım. Şeytan diyor ki ben bir ben dedim, sen de bir ben dedin. Benim üzerime zulmet, gazap yağdı, senin üzerine rahmet yağdı. Bu nasıl oluyor deyince Halacı Mansur Hazretlerinin şöyle dediği rivayet edilir. Sen ben diyerek kendini ortaya koydun. Ben ise ben diyerek kendimi hakta ifna ettim. Fena fillah diyorlar ya. Aslında oradaki enel hakkı şöyle ifade ederler. Hak’tan başka bir şey yok. Dolayısıyla bu hak’tan başka bir şey yoka ben de dahilim. Ama bu sözü bir söyleyen var. O zaman bu sözü söyleyen hak’tan başkası olamaz. O halde enel hak. Velilerden birisini demişler ki Halac böyle de enel batıl mı deseydi demiş. Elbette ki enel hak diye.
Ama bazı şeyler dile gelesi değil. Onun için sak fali, sekr halinden üstün sayılmış. O zat o genç delikanlı Hazreti Halac’ın zindanda olduğunu duyunca onu oraya ziyaret etmeye gitmiş. Geliyor efendim diyor benim üç tane derdim var. Buyurun evladım. Üç şeyin ne olduğunu biliyorum. Fakat bilmek yetmiyor bana. Görmek istiyorum.
Sabır nedir? Kanaat nedir? Mürüvvet nedir? Bana gösterir misiniz? Bana dilinizle anlatır mısınız değil. Bana öğretir misiniz değil. Bana gösterir misiniz? Bu bana gösterir misiniz de biraz şu var. Hani İbrahim aleyhisselam ya Rabbi diyordu ya öldükten sonra insanlar nasıl dirilteceksin? Şüphen mi var ey İbrahim? Haşa. Yakinin artsın istiyorum ya Rabbi. Göster. Kitap insana şeylerin bilgisini verir. Kendisini değil. Bu ne demek? İhlasın tarifini kitaptan okuyarak öğrenebilirsiniz. Ama kitaptan okuyup ihlas tarifini öğrenmiş olmanız sizi muhlis yapmaz. Sadakat ne demek? Kitap bunun tarifini yapar. Ama sadakati kitaptan öğrenip bildiğiniz vakit sadık olmazsınız.
Sadece sadık ne olduğunu bilmeye başlarsınız. Nasıl bir biliş bu? İlmel yakin. İlmel yakin de malumat fıruçluk mesabesinde bir biliş değildir. Derununa vakıf olarak her şeyiyle bilmektir. Ondan sonra aynel yakin gelecek. Görerek bilmek. Ondan sonra hakkal yakin gelecek. Olarak bilmek. Ötesi var mıdır? Mutlaka vardır. Bilmeyiz. Bu delikanlı da diyor ki efendim ben bunları okudum kitaplarda. Sabır ne demek? Biliyorum. Kanaat ne demek? Biliyorum.
Mürüvvet ne demek? Biliyorum. Fakat bilmek yetmiyor. Görmek istiyorum. Ha şu eksik kaldı ilave edelim. Peki kitaptan bilgiyi öğrendik, aldık. Bilgi de olmaya yetmiyor. Olmak için ne yapmak lazım? Çok basit cevabı. Olanlarla beraber olmak lazım. İhlâslı birisi olmak istiyorsan Allah’ın muhlis kullarıyla beraber olman lazım. Onlar senin yüzüne bakacak. Sen onların yüzüne bakacaksın. Beraber çay içeceksin. İki adım yol yürüyeceksin. Sohbetini dinleyeceksin. Oturup bir lokma yemek yiyeceksin. Vakit geçireceksin. Kıratın yanında duran ya huyunda ya suyunda. Üzüm, üzüm ama kabaka kadar. Hal sâridir buyurulmuş. Hal-i sirâyet eder. Bir şeyin bilgisi kitaptan öğrenilir, kendisi sahip olandan alınır. Sadıkla beraber olursan adın sadıklar nizasına yazılır. Sadıklardan olur musun?
Olur mu? Olur. Kim bilir nasıl olacağını? Gayretin kadar, istidadın kadar, nasibin kadar, derdedişin kadar. Bir sürü bir şey bir araya gelecek de sen de onlardan olacaksın. Ama onlarla beraber olmak hiç olmazsa, onlardan olmadığını anlamaya sebeptir de insan haddini bilir, boynunu büker. Niçin onlarla beraber olması gerektiğine dair bir tefekkür geliştirir içinde.
Şayet hakkın onun üzerinde bir muradı var, onun bu işten nasibi var ise. Delikanlı geliyor zindana, diyor ki efendim bu üç şeyi merak ederim. Hazret bakmış ki delikanlı samimi, bu önemlidir. Samimiyetiniz karşıdakini bazen icbar eder, istediğinizi vermeye. Kul da olsa, Allah da olsa bu böyledir. Samimiyet, kalbe bakarlar orada, bakarlar.
O önemli. Hazreti Allah demiş ki otur hele kolay, müşkürlerini göstereyim sana. Allah’ı cümansur hazretlerinin bağlıları, sevenleri zindanda olduğunu biliyor. Ona çeşit çeşit yemekler gönderiyorlar, envai çeşit yemekler. O sırada orada sofra dolu. Hazret bir yandan gençle konuşurken bir yandan o gelen yemekleri ikram ediyor zindan arkadaşlarına. Onu ona veriyor, onu ona veriyor, onu ona öbürüne öbürüne filan. Kendisi de kuru ekmeği suya banıp yiyor. Delikanlı biraz tacuple bakıyor, bu diyor kanaattir işte. Her şey sana gelir de sen onu ikram edersin, kendin bununla meşgul olur. Kanaat budur diyor. Arz edebiliyor mu? İbrahim Ethem hazretleri hani dervişlerle karşılaşmış da dervişler sormuşlar, rızık bahsinde ne yaparsınız? İbrahim Ethem hazretleri de yolun başında daha demiş ki efendim bulursak yeriz, bulamazsak sabrederiz.
Derviş baba ona diyecektir ki belhin köpekleri de senin gibi yapar. Subhanallah, ilgilir nasıl? Siz ne yaparsınız peki rızık bahsinde? Biz bulursak dağıtırız, bulamazsak hamd ederiz. Derin sular. Hazreti Hallaç kanaati delikanlıya bu suretle gösteriyor. Her şeyin var ama sen sana yetecek olanla idare ediyorsun. Kanaat bu.
Hazreti Mevlana diyor ki yemeğin en lezzetlisiyle en lezzetlisi arasındaki fark dilden damağa geçene kadardır. Bu gırtlakdan aşağı indiği anda kebapla soğan ekmek birdir. Gaye mideyi doyurmak. Asıl olan maksuttur, bakisi fruattır. Daha söylemeyen adam. Delikanlı ikinci sorusunu soruyor. Peki efendim diyor, sabır nedir?
Hazreti Hallaç’ın ellerinde bukağlar bağlanmış elleri, ayakları zincirli. Bismillah demiş, tak açmış, zincirler açılmış. Şöyle bir nazar etmiş, duvarlar yıkılmış. Çıksa çıkıp gidebilecek durumda. Evladım buna sabır derlerdi. Olur mu böyle bir şey? Böyle yapmış da nasıl açılmış? Hazreti Himen kadar mı güçlüymüş? Yok bunun güçle alakası yok.
Biz sebepler alemindeyiz. Sebepler aleminde her şey bir sebebe mebnidir. Yani o kilidin açılması anahtar icap ettirir. Ama alem-i melekudda Allah işlerini sebepsiz görür. Oranın ehli tık dediğinde o açılır. Himen olmasına falan gerek yoktur. Nasıl oluyor böyle bir şey? Olur, Allah dilerse olur. Mesela İbrahim aleyhisselam ateşe atılır. Allah der ki serin ve selamette ol İbrahim’e karşı. Ateş yakmaz. Çünkü yakan ateş değildir. Yakan Allah’tır. Allah yakma der, ateş yakmaz. Hazret böyle takt açmış, bilekler açılmış, duvarlar yıkılmış filan. Evladım sabır buna derler demiş. Yani istesem şuradan çıkar giderim ama. Değil mi ki Allah Celle Celal benim hakkımda böyle bir şeyi murad etti. Buradan çıkıp gitmek, bu zincirleri kırmak.
Allah’ın emrine muhalif hareket etmek olur. Sabretmemek olur. Neymiş? Sabır sadece kendine gelen belaya sabretmek değilmiş demek. Bu da bir sabıra dahil. Sabır zaten türlü türlü. İnsan ibadeti de sabredecek diyor. Nasıl sabredecek? Her sabah o saatte kalkıp namazı kılmak sabır gerektir. Sabır edecek. Bir gazeteci dostumuz bir Allah dostunu ziyarete gidiyor. Evlatlarından birisiyle sohbet ediyorlar.
Efendim namazları kılayım tamam da demiş. Sabah namazı bana çok zor geliyor. Onu kılmasam olmaz mı? Gülmüş o da demiş ki. Peki işini daha da kolaylaştırayım. Bir tek sabah namazını kıl. Ötekileri kılma demiş. Sabahı kılan öbürlerini haydi haydi kılan. Acayiptir ya Allah’ın işleri. Neyse. Bu delikanlı sabrı da bu suretle görerek talim ettikten sonra diyor ki. Peki efendim mürüvvet nedir?
Hazret demiş ki yarın gel sana mürüvvetin ne olduğunu göstereyim. Efendim şimdi gösterseniz hani yarın ne olur yok demiş. Bugün olmaz yarın gel sana mürüvvetin ne olduğunu göstereyim. Mürüvvet mertlik demek. Yiğitlik demek. Her halükarda mert olmak demek. Mert Külhan Bey değil. Harbiden mert. Nefsine de mert. Gayrada mert. Hakka da mert.
Bir zaman bir beyt yazmıştı. Yarın derdi devadır. Derde muhtaç etme beni. Namertten rakı ile. Merde muhtaç etme beni. Allah merde bile muhtaç etmesin. Mürüvvet o demek. Delikanlı peki diyor hay hay. Çıkıp gidiyor. Ertesi gün gelip bir bakıyor ki. Hallacı Mansur Hazretlerini asmışlar. Asılması da enteresandır. Halk Hazreti Hallaca taş atıyormuş.
Bir kez ah dememiş. O taşlar geliyor ah demiyor. Sevenlerinden birisi. O sözü niçin söylediğini bilenlerden birisi. Hem Şerif Şerifin emrine mutabat etmek kastıyla. Hem de onu anladığının izharı beyanında. Taş değil gül atmış. Gül Hazreti Hallaca deyince ah demiş. Bilmeyenin taşı değil de. Bilenin gülü yaraladı beni. Öyle bir ahval. Delikanlı ertesi gün çıkıyor geliyor ki. Hazreti Hallaca katletilmiş. Eyvah diyor. Dün keşke biraz daha ısrar etseydim. Mürüvvetin ne olduğunu bana gösterseydi. Niye ben böyle ettim? Bak şimdi fırsat elimden gitti. Falan. Üzülmüş eve dönmüş. Yatmış gece bir rüya. Rüyasında bakmış ki. Hallacı Mansur’un katline
vah veren Kadı Efendi Cehennemliklerden Cehenneme gidiyor. O sıra Hazreti Allah çıkıyor meydana. Ya Rabbi diyor. O bilmiyordu. Onu bana bağışla. Affet. Allah-u Teala da buyurmuş ki Onu sana bağışladı. Hatta Hazreti Allah için şöyle dediği rivayetlidir. Onun fetvası olmasaydı ben şehit olamayacaktım. O benim şehadetime vesile oldu. Sen de bana affet diyor. Allah da affetmiş. Nasıl affeder Allah? Affeder. اَلٰٓا اِنَّ اَوْلِيٰٓا اَلْلٰهِ لَا خَوْفٌ عَلٰهِمْ وَلَا هُمْ يَحْسَنُونَ Muhakkak ki o Allah’ın velileri var ya. Onlara korku da yoktur. Hüzün de yoktur. Dünyada da yoktur. Ahirette de yoktur. Allah yoktur dediyse yoktur. Nasıl yoktur? Niye yoktur? Kim bütün cihan kalksa yoktura yoktur dese yoktur diyenler yoktur da
Allah’ın dediği gibi onlara korku da yoktur, hüzün de yoktur. Kendi yokluğunu ifade etmiş olurlar. Yoktur diyenler. Allah orada sevdiğini mahsun etmemek için onun boynunu bükmez. Bilin mi? Razı olana kadar verir Habibi’ye dibine. Ötekini de mahsun etmemek için verir. Niye verir? Sana ne? Allah niye verir? Sana ne? Ona verince senin yerin mi daralıyor cennette? Onu boş ver de, hatırına verilecek bir zatın gönlüne girmeye çalış. Akıllı adam yapacağı iş budur.
Zat-ı Allah’a böyle deyince Cenab-ı Hak demiş ki onu sana bağışladım. Katline fetva veren kadının elinden tutmuş onu cennet alâ’nın kapısından içeri koymuş ardından kendi girmiş. Bak demiş delikanlıya, rüvet budur işte. Mertlik diyorduk ya, mertlik de budur işte. Cenab-ı Hak gani gani rahmet eylesin. Derecâtını âli eylesin. Bizleri de şefaatinden mahrum etmesin. Bizi de sabır,
kanaat ve mürüvvet ehli eylesin. En çok da mürüvvet ehli. Bizi mürüvvet ehli eylesin inşaAllah. Yeter Erenler, hava sıcak, terledim,
kaçarım ben. Allah’a emanet eyvallah.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir