Dinozor efsanesi: Nerede yaşadılar, ne yaptılar?
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=ZmNESpF8oR8.
Tarihin kaybedenleri, dinozorlar. O devasa cüste ve tüm kudretlerine rağmen nesilleri tükendi. Ama sırf bu yüzden onların başarısız ve savaşı kaybetmiş canlılar olduklarını söyleyebilir miyiz? Aslında bu biraz komik ve kibirli bir yaklaşım olur. Biz insanlar çocuklara bir talihsizlik örneği olarak anlattığımız dinozorlardan çok daha az zamandır yeryüzündeyiz. Yani yaklaşık 200.000 yıldır. Buna rağmen dinozorların 160 milyon yıl boyunca bu dünyada yaşadıklarını unutuyor gibiyiz.
Peki bu dev keltenkeleler nasıl ortaya çıktı?
Dinozorlar, bilgilerce yıl önce oldukça agresiflerdi. Karbon, oksijen, nitrojen, magbezyum ve daha pek çok ağır elementi taşımaktan yorulduklarında devasa patlamalar yaşıyorlardı. Böylece o ağır elementler galaktik uzayda dolaşmaya başlıyordu. Bu yıldız tozları daha sonra dünyaya ulaştıklarında bazı bakterilerle etkileşime geçecekti. Kanadalı paleontolog Scott Sampson’ın kitabında belirttiği şekliyle dinozor ipliği yani dinozorların ilk formları
yaklaşık 4 milyar yıl önce bu etkileşimle meydana geldi. Yeryüzünde bulunan tek ücreli bakteriler ve yıldız parçalarının yani elementlerin birleşimi dinozorların tarihindeki ilk dönüm noktasıydı. Dr. Sampson yeryüzündeki bu hareketliliğin tesadüfî ve öylesine değil doğru ve olması gereken koşullar altında gerçekleştiğini özellikle vurguluyordu.
Bu ilk canlanmanın ardından yaklaşık 1,5 milyar yıl boyunca yeşil, mor ve kırmızı renklerde yılana benzer oval çubuklar halinde kaldılar. Dinozor ipliğinin bir sonraki dönüm noktası günümüzden 2,5 milyar yıl önce yaşandı. Dünya, Proterozoik Eon denilen en uzun dönemine girdi ve yaşam ökaryot adlı çekirdeğe sahip olan hücrelerde yuvalandı. Bu yeni birleşmiş organeller dinozorların hücrelerindeki mitokondrileri oluşturuyordu.
Sonrasında fotosentez yapan bakterilerin mitokondrilere girmesiyle bir birleşme daha oldu. Tüm bunlardan sonra dinozor ipliği 1,5 milyar yıl sürecek olan protest aşamasına girdi. Yani yapışkan, cıvık ve çekirdekli bir organizmaya dönüştü. Bu 1,5 milyar yıllık süreçten sonra çok ücreli yaşam formları oluştu ve dinozor ipliği kurt benzeri bir canlıya dönüştü. Bu şekilde de milyonlarca yıl yaşamını sürdürdü.
Dünya tarihinin bu en uzun ve mikroskopik dönemi sona erdiğinde geriye kalan 545 milyon yıl 3 büyük döneme ayrıldı. Görünür yaşamın bu 3 dönemini bilim adamları şöyle sınıflandırdı. Paleozoik, mezozoik ve senozoik. İlkinde büyük bir patlama meydana geldi ve günümüzde pek çok hayvanın atası sayılacak olan canlı grupları ortaya çıktı. Dinozor ipliği ise kurt formunda hala oradaydı. Ama artık daha çok vücut parçasına sahipti ve duysal repertuvarına görmeyi de eklemişti. Mezozoik döneme yani dinozorların altın çağına girene dek bu iplik uzun bir değişim sürecine girdi. Kurtlar, çeşitli balık ve balık benzeri canlılar, timsahlara yakın hayvanlar derken sonunda devkertenkeleler yani dinozorlar ortaya çıktı. Mezozoik çağ kendi içinde trias, jura ve kretesa adı verilen 3 bölüme ayrılıyordu. Bizim bugün bildiğimiz şekilleriyle ilk büyük dinozorlar trias döneminde ortaya çıkmaya başladı.
İlk dinozorlar sürüngen akrabalarının aksine arka ayaklarının üzerinde yürüyen dik duruşlu, süratli yırtıcılardı. Etçil dinozorlarda eller ve kollar yakalama ve elme gibi işlemleri yapabilecek şekilde oluşmuştu. Dünyanın en meşhur dinozora T-Rex de bu gruba aitti. T-Rex diğer dinozorlardan çok daha geniş bir yayılıma sahipti ve bulunduğu habitattaki en büyük etçildi. Muazzam boyutların damlıdır bilinmez ama ismi latince de zorbaker tenkelelerin kralı anlamına geliyordu.
Etçiler değişime en açık olan dinozorlardı. Hatta jüre döneminde içlerinden bazılarında ön ayaklar değişime uğradı ve kanatlar ortaya çıktı. Çoğunun bıçak gibi tırtıklı ve eğimli dişleri vardı. El ve ayak parmakları da keskin pençeler bulunuyordu. O çullarsa nispeten daha sakin tabiatlı, daha doğrusu hantal dinozor grubunu oluşturuyordu diyebiliriz. Büyük bir kısmı 4 ayak üzerinde hareket ederken koşmaları gerektiğinde kimileri etçil akrabaları gibi iki ayak duruşuna geçebiliyordu. Bitkileri kırtmak için üst ve alt çenede kemikli gagaları vardı. Bu zaman akışı içinde hem etçil hem de otçul dinozor gruplarından bazıları eski hallerine dönerek 4 ayak üzerinde yürümeye başladı. Kimi dinozorlar zaman içinde devasa boyutlara ulaşırken kimileri daha küçük ve zayıf kalmaya devam etti. Ama hepsinin ortak bir noktası vardı. Dünyayı gezmek. Evet, günümüzde pek çoğumuzun hayali olan dünya seyahatini bu dev kertenkeli arkadaşlar gerçekleştirdi.
Fasilleşmiş kalıntıları dünyanın her kıtasında bulunuyor ve işin ilginci birbirinden çok farklı ortamlarda yayılmış durumdalar. Kimi dinozorlar çöllerde, kimileri deniz kenarlarında, kimileri ormanlarda veya dağ vadilerinde karşımıza çıkıyor. Peki o devasa cüste ile nasıl bu kadar farklı bölgelere yayıldılar? Dinozorların çığ olan mezozoik zamanın ilk ve orta evrelerinde pangea adlı süper kıta birleşikti. Yaklaşık 335 milyon yıl önce daha önceki erken kıta parçalarından toplanarak bir araya gelmişti. Günümüzün aksine bu kıtanın büyük bir kısmı güney yarım körede bulunuyordu ve etrafı süper okyanus pantalosayla çevriliydi. Ama zamanla dünyanın kıtasal kabuğunda adeta bir fermuar açılırmış gibi doğudan batıya büyük bir kırılma gerçekleşmeye başladı. Pangea yavaş yavaş küçük kıtalara bölünüyordu. Bu büyük parçalanma mezozoik zamanın sonlarına dek devam etti. Bu bölünme yavaş yavaş gerçekleşirken dev arkadaşlarımız dinozorlarda kıtanın her bir bölgesinde çoktan yayılmıştı.
Bu durum günümüzde kuzeyde, güneyde, doğuda ve batıda dinozor fosilleri bulmanın neden şaşılacak bir şey olmadığını açıklıyor. Biz insanlar dinozorlar çanını genellikle korkunç ve devalatay yaratıkların yeryüzünde dolaştığı film kesti gibi bir dönem olarak tahsil etmeye alışkınız. Ama dinozorların en çok yayıldığı ve çeşitlendiği jura devrinde dünyanın kara ekosistemleri zaten sayısız büyük hayvana ev sahipliği yapmıştı. Filler ve büyük gergeden akrabaları, çeşitli hayvan grupları devler olarak dinozorlarla birlikte yeryüzünü paylaşıyordu. Ama elbette bizim konumuz dinozorlar. Fosillerinde gördüğümüz üzere devasa boyutları bizleri şaşırtmaya devam ediyor. Peki bunun sırrı ne olabilirdi? Bu hayvanlar bu dev cüstele nasıl ulaşabilmişti? Dr.Samson’un kitabında belirttiğine göre bu durumu Goldilox hipotezi ile açıklamak mümkündü.
Bu hipoteze göre dinozorların mezotermik yani ılık kanlı hayvanlar olmaları, kendilerine özgü vücut ısıları ve yüksek enerjiye ihtiyaç duymadan uzun süre çevreye adapte olabilmeleri onların git gide iyileşmesine yol açmış olabilirdi. Hiç su dinozoru olmaması da bu noktada bununla açıklanabilirdi. Su da vücut ısılarını çok daha kolay kaybedecekler ve daha fazla enerjiye ihtiyaç duyacaklardı. Yeterli ısıyı üretememek onlar için bir tehlike olabilirdi. Tüm bunları düşündüğümüzde bu devasa hayvanların milyonlarca yıl boyunca çevreye muazzam şekilde uyum sağladıklarını söyleyebiliriz. Ancak yeryüzünde her türün karşılaştığı o kaçınılmaz son onları da yakaladı ve en nihayetinde nesilleri tükendi. Peki bu yok oluş aşama aşama nasıl gerçekleşti? Yıllar sonra bambaşka çağlarda bu dev hayvanların ilk fosilleri nasıl keşfedildi? Dinozorların nesil tükenmesine giden yolculukları epey uzun. Bu yüzden bu dramatik kısmı bir sonraki bölümde anlatacağım.
Merak ettiklerinizi yorumlarda yazmayı unutmayın.
İlk Yorumu Siz Yapın