Dünyaya Boyun Eğdirmiş 6 Ünlü Moğol Komutanı – Cengiz Han’ın Komutanları
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=lGqWmBnYUy8.
Asya’nın Çetin Bozkırları’nda ortaya çıktılar. Gözlerinde ölüm, kılıçlarında kan vardı.
İsimleri korku ve dehşetle anılıyordu. Arkalarında harap olmuş şehirler, üst üste yığılmış ceset yığınları ve kesif bir duman kokusu altında alev almış kasabalar bırakıyorlardı.
Tarihin en acımasız orduları Cengiz Han olarak da bilinen Timuçin adında bir adamın etrafında toplanmıştı ve bu ordular onun her biri birbirinden yetenekli generalleri tarafından idare ediliyordu. Bu komutanların hepsi Cengiz Han’a sadakatle bağlıydı. Onun için savaşıyor, onun için öldürüyor, onun için fethediyorlardı.
Onların komutasında Moğollar tüm Asya’ya boyun eğdirmişti.
Belgutay, Cengiz Han’ın baba tarafından üvey kardeşiydi ve zaman içerisinde onun en önemli generallerinden biri haline gelmişti.
Keskin zekası, sivri dili ve diplomatik alandaki yetenekleriyle dikkat çeken deneyimli komutan, ikna konusundaki doğal becerileri sebebiyle Cengiz Han tarafından pek çok ülkeye elçi olarak gönderilmişti. Ayrıca kaynaklarda anlatılanlar onun savaşmak ve öldürmek hususunda da oldukça başarılı olduğunu göstermektedir. Efsanevi anlatılarda bir dövüş sırasında Moğolların şampiyon güreşçisi olan Vuri Boko’nun boynunu tek bir hamlede kırmayı başardı rivayet edilir. Buna karşılık ne yazık ki Belgutay hakkında günümüze pek bir şey ulaşmamıştır. Ondan yiğit bir savaşçı olarak bahseden Râşîd-üttin Fazlullah dönemin şartları için oldukça abartılı olarak Belgutay’ın 110 yaşına kadar yaşadığını ifade etmiştir.
Yuan tarihinin yazarı Çinli tarihçi Yuan Shi ise Belgutay’ın Möngke Han’ın tahta çıktığı 1251 yılında hâlâ hayatta olduğunu yazmıştır. Ve bu bilgiye göre Belgutay en az 90 yaşına kadar yaşamış olmalıdır.
Cengiz Han’ın en büyük arzusu dünyayı ele geçirmekti ve bu arzusunu yerine getirmek için kendisine sadakatle bağlı güvenilir komutanlara ihtiyacı vardı. İşte bu komutanların en iyi örneği Bogurcu Noyan’dı.
Cengiz Han’la henüz Timuçin olarak anıldığı yıllarda küçük bir çocukken karşılaşmıştı. Ona çalınmış olan atlarını bulmasında yardım etmiş ve ardından babasının Kubaya’nın yanına dönmüştü. Ancak Timuçin’in aklı kampa döndükten sonra bile bu cesur ve akıllı çocukta kalmıştı. En sonunda kardeşi Hasarı Bogurcunun kabilesinin yaşadığı yere göndererek çocuğu kendi kampına getirmesini istemişti.
Bu andan itibaren küçük Bogurcu Timuçin’in en sadık hizmetkarlarından biri oldu. Han’ın karısı Börte Merkitler tarafından kaçırıldığında Belgutay ve Çelme ile birlikte casusluk yapmak için Merkit kampına sızmıştı. Timuçin Cengiz Han ünvanını alıp tüm Moğolların hanı olduğundaysa Çelme ile birlikte Han’ın baş takipçisi olmuştu.
Tatarlarla Dalammurges’te yapılan savaştaki yoğun yağmur yağışı esnasında Cengiz Han’ın başına bir keçe parçası tutmuş ve bütün geceyi kıpırdamadan bu şekilde geçirmişti. Bu insan üstü çabası dolayısıyla bizzat Han’ın kendisi tarafından takdir edilmiş ve ödüllendirilmişti. Moğolların gizli tarihinde anlatıldığına göre Camoca’ya karşı verilen savaşta bir takip görevindeyken atı bir okla vurulmuş ve bu yüzden geride kalmıştı.
Ancak hemen bir at çalarak yoluna devam etmiş ve orduya yetişmeyi başarmıştı. Daha sonraları Bogurcu, Cengiz Han’ın oğlu Ögedey’in en sevdiği ve en güvendiği adamı oldu.
Öyle ki ikili arasındaki ilişki bir ast üst ilişkisinden çok bir arkadaş ilişkisine benziyordu. Mukali, borcuginlerin kalıtsal selefleri olan Celair boyuna mensuptu.
Kabilesi 1197 yılında yapılan savaşlar sırasında Timuçin’e yenilmiş ve babasıyla amcaları ona boyun eğmek zorunda kalmışlardı. Bununla birlikte babası Mukali’yi Timuçin’e kişisel hizmetlerini karşılayacak bir köle olarak sunmuştu. Ancak genç adam yaratılış itibariyle hırçın bir yapıya sahipti. Bir köle olarak hizmet etmek istemiyordu ve bunu açıkça efendisine bildirmişti.
Çocuğun bu cesaretinden ve açık sözlülüğünden etkilenen Timuçin ise onu ödüllendirmiş ve bu andan itibaren onunla yakın dost olmuştu. Timuçin’in 1206 kurultayı ile Cengiz Han olmasının ardından Mukaliye 3. tümenin komutasının yanı sıra doğudaki minganlar üzerinde de hakimiyet verilmişti. 1211 yılında gerçekleşen ve Kuzey Çin’in fethinin ilk aşamasını temsil eden Yehulink Savaşı’nda önemli bir rol oynamıştı. Cengiz Han ona öylesine güveniyordu ki, Harezm üzerine sefere çıktığında doğu ordularını onun emrine vermişti. Sefer için Moğol birliklerinin büyük bir bölümü batıya yönelmişti. Bu sırada Mukali’nin emrinde ise yalnızca 20-40 bin civarında askerden oluşan bir tümen vardı. Çin kaynakları yardımcı kuvvetlerle birlikte ordunun mevcudunun 70 bin civarında olduğunu belirtmektedir. Ne olursa olsun Mukali, Cengiz Han batı seferiyle meşgulken kendisine bırakılmış olan askerlerle Kuzey Çin’in neredeyse tamamını ele geçirmeyi başarmıştı. Ve onun bu başarıları, 1223 yılındaki ölümüne kadar kesintisiz bir şekilde devam etti. Ölümünün ardından onun yerine oğlu Bol atandı. Ancak babası kadar dirayetli bir komutan olmadığı çok geçmeden anlaşılacaktı.
Zira Kuzey Çin fetihleri Subutai ve Tolui önderliğinde gerçekleştirilen 1232 yılındaki sefere dek durma noktasına gelmiş, hatta gerilemeye başlamıştı.
Cengiz Han’ın ölümünden sonra yazılan Moğolların Gizli Tarihi ve bazı Cengiz namelerde Cengiz Han’a her zaman sadık kalmış ve hiçbir zorlukta onu terk etmemiş birkaç komutandan bahsedilir. Bunlar Çelme, Subutai, Kubilay ve Cebedir.
Moğolların gizli tarihi aklı eserde bu komutanlara Cengiz’in dört savaş köpeği lakabı verilmişti. Öyle ki burada yazılan satırlarda onlar dilleri sivri, çeneleri makas gibi delici, kafaları demir kadar sert, kılıçtan kuyrukları kırbaç gibi keskin savaş köpekleri olarak tasvir edilmişlerdi. Ve böylesine ürkütücü bir betimleme ile resmedilen Moğol komutanlarından biri de Çelme idi.
1160-1207 tarihleri arasında yaşayan Çelme bazı tarihçiler tarafından Tuva Türklerinden olduğu düşünülen Urankay kabilesine mensuptu. Babasının Cengiz Han’la olan münasebeti en nihayetinde oğullarının onun ordusuna katılmasının önünü açmış ve Moğol ordusundaki meritokratik yapı sayesinde hem Çelme hem de kardeşi Subutai bu yapıda zirveye tırmanmayı başarmışlardı.
Gizli tarihte ifade edildiğine göre Çelme daha bebekken babası Çarçuday tarafından Timuçin’e verilmiş ancak yaşı çok küçük olduğu için ailesine teslim edilmişti. Bunun üzerine Çarçuday yıllar boyunca oğlunu büyütmüş, yetiştirmiş ve eğitmiş, zamanı geldiğinde ise yeniden Cengiz Han’a vermişti. Ancak bu noktada kaynaklar Çelme’nin neden Cengiz Han’a verildiği konusunda sessiz kalmaktadır. Çelme ile ilgili en bilinen olay Cengiz Han gelecekte komutanlarından biri olacak Cebe tarafından zehirli bir okla vurulduğunda Çelme’nin zehirli kanı emerek onun hayatını kurtarmasıdır. Ayrıca genç komutan bununla da kalmamış, yaraya sürmek için düşman kampına sızarak süt aramış fakat süt bulamayınca onun yerine sulandırılmış yoğurt getirmişti.
Yıllar sonra tıpkı babasının hayatını kurtardığı gibi Cengiz Han’ın küçük oğlu Tulu’yunda düşman elinde ölecekken hayatını kurtarmıştı. Sadakati sebebiyle Çelme, Han’ın en sevdiği komutanlarından birine dönüşmüştü. Öyle ki Cengiz Han kendi kanunlarında geçen dokuz suça kadar onu muaf tuttuğunu açıklamış,
oğlu Yesun Tekki ise 400 bahadırın başına getirerek onurlandırmıştı. 1201 yılında Cengiz Han, Camoca’ya karşı mücadele ettiği bir savaş esnasında boynuna isabet eden bir okla ağır şekilde yaralanmıştı.
Onun iyileşmesinde komutanlarından Çelme’nin nasıl bir rol oynadığından az önce bahsettik. Ancak bu olay yalnızca ona yardım edenin değil, onu yaralayan kişinin de talihini sonsuza dek değiştirecekti. Cengiz Han savaşı kazandıktan sonra sanki atı yaralanmış gibi bir sorgulama başlatmış ve onu yaralayan kişinin Çarkuday adında Taçud kabilesinin Besud klanına mensup genç bir adam olduğunu öğrenmişti.
Daha doğrusu Çarkuday Han’ın atını vuran oku tutan elin kendisine ait olduğunu bizzat itiraf etmiş ve yaşamasına izin verilirse ömrünün sonuna kadar Hana sadakatle hizmet edeceğini belirtmişti. Cengiz Han savaşçıları arasında cesaret ve açık sözlülüğe oldukça önem verirdi. Bu sebeple Çarkuday’ı affetmiş, ona Moğol dilinde ok ve silah anlamlarına gelen cebe ismini vermişti. Bu Cengiz Han’ın hayatında aldığı en önemli kararlardan biriydi. Zira ilerleyen yıllarda cebe elde ettiği zaferlerle onu pek çok kez onurlandırmayı başaracaktı. Cebe bu olaydan yalnız 3 yıl sonra Moğolların en bilinen generallerinden biri haline gelmişti. 1211 yılındaki Çin seferinde ana ordunun sol kanadına başarıyla komuta ederek mukali ve subutay seviyesine yükseldi. Son hanedanına mensup tarihçilerden Zhao Hong, onun Cengiz Han’ın ordusundaki elit birliklere komuta ettiğini 3. dereceden bir Çin valisine eşdeğer olduğunu yazmıştır. Ve böylesine bir yükseliş ancak arda ardına gelen askeri zaferlerle açıklanabilecek türde bir başarının göstergesidir. Genç komutan 1218’de Kara Hıtaylar üzerine başarılı seferler düzenlemiş, son hükümdar Kuçluğa boyun eğdirerek Kara Hıtay ülkesini Moğol egemenliğine almayı başarmıştı. Bundan sonra Cebe bizzat Cengiz Han tarafından yürütülen Harezm seferine katıldı. 1219 yılında beraberindeki az sayıda kuvvetle ağır kış koşulları altında Tian Shan dağları geçidini aştı. Burada Muhammed Şah’ın 50.000 kişilik elit birliklerini geri püskürtmesi ya da en azından oyalaması Moğol tarihindeki en büyük askeri başarılardan biriydi.
Bundan sonra Cebe, Subutay’la birlikte 5. Haçlı Seferine katılmak için hazırlık yapan Gürcüler ve Kafkas Bozkır kabilelerini daha sonraysa Kalka Nehri Muharebesinde Kiyavruslarını yenilgiye uğrattı. Ancak bu muharebenin ardından Cebe aniden ortadan kayboldu. Sanki birden bire tarih sahnesinden silini vermişti. Tarihçi Stephen Powe onun Kalka Nehri Muharebesinde bir kıpçak türkü tarafından öldürüldüğünü iddia etse de
Cebe’nin ölümü halen gizemini korumaya devam etmektedir. Ve bu gizemli ortadan kayboluşa rağmen Cebe, Çin, Orta Asya ve Doğu Avrupa’da kazandığı zaferlerle Moğol tarihine adını silinmez bir şekilde yazdırmayı başarmıştı.
Asya tarihine giriş adlı kitabında Leon Cahun, Subutai’dan bahsederken Cengiz Han’ın siyasetiyle hazırladığı, yönetimiyle koruduğu her şeyi kılıcıyla tamamlayan insan kılığına girmiş bir savaş tanrısı ifadelerini kullanmıştı.
Subutai emekli olduğunda 32 millete boyun eğdirmiş ve bilinen dünyanın büyük bir kısmını atının nalları altında çiğnemişti. Asya’dan Avrupa’ya uzanan seferleri ona, dünya üzerinde en fazla toprak ele geçiren general ünvanını kazandırmıştı. Girdiği her savaştan galip çıkmış, hayatı boyunca hiç yenilgi yüzü görmemişti. Yenilikçi bir komutan olarak kuşatma aletlerini meydan savaşlarında kullanmayı denemiş, çığır açan stratejik hamle ve taktikleri ardılları tarafından yüzyıllar boyunca kullanılmaya devam etmiştir. Subutai Tuva Türklerinden olduğu düşünülen, Urankay kabilesine mensup Çarçuday adında bir demircinin oğluydu. Tıpkı ağabey Çelme gibi, erken yaşlarda kabilesinin yaşam alanı olan Sibirya ormanlarından ayrılmış ve Cengiz Han’ın ordusuna katılmıştı. İlk yıllarda Han’ın kapı koruması olarak görevlendirilmiş fakat talihi 1197 yılında Merkitler üzerine yapılan seferle birlikte değişmeye başlamıştı. Genç komutan ilk kez bu seferde bağımsız komuta şansa elde etmişti. Aynı sefer sırasında Merkit kampına casus olarak sızmış ve zaferin kazanılmasında büyük rol oynamıştı. Kaynaklar 1204 yılında Naiman kabilesi üzerine yapılan askeri seferde öncü birlik komutanı olarak görev yaptığını bildirmektedir. Bundan sonra 1227 yılına kadar Cengiz Han ve ardından oğlu Ögedey tarafından yürütülen Çin seferlerine katılmış ve önemli başarılar elde etmişti. Zamanla Cengiz Han’ın ilgisi Orta Asya’ya yönelmeye başladı.
Onun emriyle harekete geçen Subutay 1217 ve 1219 yıllarında Merkitleri ve onların müttefiki olan Kumankıpçak Federe Birliklerini yenilgiye uğrattı. Moğolların Asya’nın merkezine doğru harekete geçmiş olmaları onları en nihayetinde Muhammed Harzem Şah ile karşı karşıya getirdi. 1219-1220 yıllarında Moğollar başta Buhara, Otrar ve Semerkant gibi Orta Asya’nın önemli şehirlerini yerle bir ettiler.
Muhammed Harzem Şah her ne kadar Moğol saldırılarına karşı koymaya çalıştıysa da en sonunda ülkesini terk ederek Hazar denizindeki bir adaya sığınmak zorunda kaldı. Subutay ve Cebe, Cengiz Han tarafından onu takip etmekle görevlendirilmişlerdi. Ancak Şah’ın sığındığı adada ani bir şekilde ölmesiyle bu görev bir keşif seferine dönüşmüştü. Bundan sonra Moğol fırtınası Kafkaslara yönelmiş, önce Gürcüler ardından ise Kıpçaklarla desteklenmiş Rus birlikleri yenilgiye uğratılmıştı. 1223 yılında tamamlanan bu sefer Moğollara yeni toprak kazandırmamışsa da Subutay’ın Avrupa halkları hakkında bilgi edilmesini sağlamıştı. 1238’de Don Nehri’ni geçen Subutay, 1240 yılına kadar geçen süre boyunca Rusya’nın büyük bir bölümünü ele geçirdi. 1241 yılının başlarında Moğollar beş farklı bölgeden Avrupa içlerine ilerlemeye başladı. Legnika ve Mohi savaşlarında leh birlikleriyle desteklenmiş olan Macar orduları arda ardına yenilgiye uğratıldı. Moğolların durmaya niyeti yoktu. Ancak 1242 yılında Ögede’in ölüm haberinin karargaha ulaşmasıyla ordu Muallistan’a geri dönmek zorunda kaldı. Han’ın ölüm haberini aldığında Subutay, Kutsal Roma-German İmparatorluğu’nu istila etmenin planlarını yapıyordu. Ancak bu yeni gelişme bütün planlarını alt üst etmişti. 1246 ve 1247 yıllarında son karnedanı üzerine başarılı seferler yürüten Subutay, bu seferlerin ardından emekli olarak Tuğul Nehri kıyısına yerleşti. Burada huzur içinde öldüğünde 72 ya da 73 yaşındaydı. Ölümü başta Çin olmak üzere birçok ülkede sevinçle karşılanmıştı. Buna karşın Orta Asya’nın göçebe halklarının hafızasında Subutay her zaman kendine yer bulmayı başarı çaktı. Cengiz Han’ın Türk ve Moğol komutanları onu zaferden zafere taşımış, Asya’dan Avrupa’ya uzanan geniş arazi üzerinde onun için at koşturmuş, düşmanla çarpışmış oluk oluk kan dökmüşlerdi. Onlar şiddetle şekillenmiş, kaba kuvvetle yoğrulmuş bir çağın en acımasız savaşçılarıydılar. Uğruna çarpıştıkları imparatorluk birkaç yüzyıl içinde paramparça olmuş tarihin tozlu sayfalarına gömülmüştü.
Yine de onların başarıları bu tozlu sayfalara işlenmiş olan Moğol tarihinin en çarpıcı bölümüne oluşturmuştu.
İlk Yorumu Siz Yapın