Ekmek yemeyi bırakırsak ne olur? Kardiyobey anlatıyor!
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=Z5-pu566NoI.
Ekmek toplumda nedense bir dolgu maddesi gibi görülüyor. Ekmek bir gıdadır. Ekmeğin bir bedeli vardır. Ekmeğe ihtiyacımız yok. Ekmek bizim için bir temel gıda değildir. Bir yıl içerisinde bir kişi 66 kilogram 10 tüketiyor. Ekmeğin raf ömrü en fazla 2-3 gündür. İçeriye geçmeden yalnızca birkaç saniyemizi alacağız. GZT olarak yaptığımız işi önemsiyoruz ve çok çalışıyoruz. Amacımız da GZT YouTube kanalını 1 milyon aboneye ulaştırmak. Bu da sadece sizin katkıverinizle mümkün. Abone ol butonuna tıklayarak 1 milyon yolcuduğumuzda bize destek olabilirsiniz. Bir kişiden ne olur demeyin. Bizim için çok önemli. Şimdiden teşekkür ediyorum ve hemen içeriye dönüyoruz. Başlayalım. Muhammet Hocam hoş geldiniz. Hoş bulduk Kürbü Ağa. Beraberiz. Aynen öyle hocam. Şimdi de… Bugünkü konumuz ne? Bugünkü konumuz hepimizin kahvaltıda olmazsa olmazı. Sizin değil biliyorum ama ekmeği konuşalım istiyorum.
Ekmek olmazsa olmaz mı sizce de? Evet. Atalarımız da ciddi bir çekişme içerisine geleceğiz birazdan. Öyle gözüküyor. Birazcık öyle ama sıcacık bir ekmek kahvaltıda bence olur. Yeri başka. Yeri başka. Evet arada bir yeri başka ama sürekli olursa o zaman da yeri başka. O zaman bambaşka yerlere gidiyor konu. Mesela? Ekmek sonuçta bir işlenmiş karbonilatürünü. Yani sürekli tüketilmesiyle beraber pek şu kasalın ana nedenlerinden bir tanesi. Ekmek zararlı.
Yani çok konuyu çevirip ondan sonra ya işte şu var, şu da içinde var, bu da var diyemeyeceğim. Ama biz böyle kendimizi işte beyaz ekmek, kepekli ekmek, tam bu day çavdar gibi şeylerle yiyebiliriz gibi düşünüyoruz. Evet. Ekmek toplumda neden? Nedense bir dolgu maddesi gibi görülüyor. Ekmek bir gıdadır. Aynı kahvaltı yediniz yumurta gibi, peynir gibi, zeytin gibi bir gıda maddesidir. Ekmek bir dolgu maddesi değildir. Ekmek midemizde yer etmesi için suyu tutup midemizin şişirmesi için yenilen bir şey değildir. Ekmeğin bir bedeli vardır. Ekmek işlenmiş bir ölümdür. Özellikle beyaz ekmek kepeğinden ayrılmıştır. Sadece geriye buradayın nişastası kalmıştır. Beyaz denmesinin nedeni kepeğinden ayrıldığı için sadece beyaz kısmı kalmıştır buradayın. Undur bu. Bir nevi geriye sadece kompleks bir karbonat demeyelim de şekerin biraz daha kompleks hali kalmıştır. Biz bunu vücutta çok hızlı bir şekilde şekere çevirebiliyoruz. Çok hızlı bir şekilde. Ve ayrıca ekmek yüksek ısıya mahsus kaldığı için de akramit içerir. Düşük olsa içerir.
Hani bu bisküvilerde patatesli satmalarında olan akramit ekmekte de bulunur. Ekmek yüksek ısıyla üretilen işlenmiş bir karbonidrattır. Tıbbi açıdan, sağlık açısından bizim için böyle bir üründür. Karbonidrat olduğu için de direkt zararlı mı diyoruz? Şimdi şöyle bir durum var. Ekmek sonuçta glukoz surubundan normal sofra şekerinden daha kompleks bir haldedir. Sürekli şeker tüketmekten ise ekmeği tercih ederiz açık söylüyorum.
Çünkü nişasta versiyonunda olduğu için biraz daha işlenmesi için vücutta sindirilmesi için biraz daha zaman geçer ama normal bir protein, bir yağ kadar değil. Çok hızlı bir şekilde yine de sindirilir. Ekmek vücutta sindirildiğinde geriye aşağı çıkan şey sadece glukozdur. Yani sofra şeklerini tükettiğinizde de aşağı çıkan şey glukozdur. Ekmeği de tükettiğinizde aşağı çıkan şey glukozdur. Ekmek içinde %10 oranında protein bulunur.
Bu mudur? Sonuçta bir hücre ürünü bu hücre ürünü olduğu için içinde protein var. Hatta ekmekte muğdandan daha fazla protein var. Hatta ekmekte lif de vardır. Ama çok büyük bir kısmı karabonilattır ve en basit karabonilat olmasa bile basit kabul edebilecek bir karabonilattır. Vücutta hızlı bir şekilde şekere dönüşür ve kan şekeri dalgalanmalarına neden olur. Ekmeği tükettiğimizde yaklaşık 1 saat içerisinde kan şekerimizde 40-50 bilim yaklaşan bir yükselme meydana gelir. 40-50 bilim yükselme sürekli bu yükselmeye bizim insülin seviyesinde anil yükselmeler neden olacaktır. Ekmek, insülin. Artık bir süre sonra diyecek ki kardeşim yani ne bu insülin ya? Yani insülin görevin orada vücutta o açığa çıkan glukozu hücrelere sokmak. Bir şekilde sokması lazım.
Çünkü kan şekeri yükseliyor. Vücutta bu kadar yüksek süre kan bu kadar yoğun, bu kadar şekerle dolu olmamalı. Ekmek tükettikçe ortaya çıkan glukoz. Bir süre sonra bunu hücre içine sokmaya çalışan insülin. Glukoz, insülin. Bir süre sonra vücut ne diyecek? Diyecek ki ya tamam kardeşim glukoz yüksek ama ben bu kadar insülinle dayanamıyorum. Artık insülinle karşı bir direnç geliştirecek. Insülin yükselecek ama kan şekeri düşmeyecek. Kan şekeri yükselmeye devam edecek. Insülin biraz daha yükselecek ama kan şekeri daha fazla yükselecek. İşte biz buna insülin direnci diyoruz. Bu durum sürekli olarak devam ettikçe pankrasa beta hücreleri bulunur. Insülin üretenler bunlardır. Ve %90’a hasarlanmadıkça bakın %90, tüm pankrasa beta hücrelerin %90’a hasar almadıkça şeker hastalığı ortaya çıkmaz. Ama %90’a hasar almaya başlar. Yani artık o kadar fazla insülin üretmeye başlıyor ki vücutta insülin o kadar direnç gelişir ki
sürekli insülin üreten beta hücreleri hasarlanmaya başlar ve harap olur. Insülin üretme yeteneğini yitirir. Bir süre sonra şeker hastası oluruz. Insülin direnci eşittir. Bir süre sonra şeker hastalığı. Insülin direnci’nin ama ekmeği, hamur işlemini çözersek, egzerse başlarsak, kan şekerimizi hızlı yükselten ajanlardan uzaklaşırsak, böylece bir süre sonra insülin direnci’nin bir yenmiş oluruz ve şeker hastalığından kurtuluruz. Insülin direnci’nin şöyle bir avantajı var.
Eğer ki güzel bir yaşam tarzı değişiklik yaparsanız tamamen düzeliyor. Yani insülin direnci bir son değil. Bir sendrom aslında. Eski metabolik sendromu çok sık kullanıyorduk. Artık şimdi daha çok insülin direnci kullanılıyor. Insülin direnci ile baş edebilirsiniz ve bunu ortadan kaldırabilirsiniz. Ve Türk toplumunda insülin direnci’nin en sık ne denir ekmek. Ekmek sadece şey gibi düşünmeyin. Hani evde, soframızda bulunan bir şey değil. Dürüm yiyoruz. Yani tüm kebapları dürümle yiyoruz. Hamur işleri olarak… Sabah kahvaltıda poğaça yiyorsun. Poğaça yiyoruz, simit yiyoruz. Evet. Çorba kıtır yine neyse. Yani çocuklar karaboniyattan başka bir şey tüketmiyorlar neredeyse. O paket üründen hepsi karaboniyat neredeyse. Hamuru göç geçiyoruz. Bunların hepsinin bir vücuda bedeli var. Balık mı yiyoruz? Galetlerle kaplıyoruz. Şinizel yiyoruz. Tavuğu tavuklar da yemiş, şinizel yiyoruz. Kızartılmış tavuklar var biliyorsun meşhur markalar var. Hepsi bir şekilde bu unlu maddelerle bulanıyorlar ve öyle pişiyorlar. Öyle tatlandırılıyorlar. İşte bunların sonucu vücuda. Enslülün direnci ve diyabet. İşte hastalıklar bu sebeple başlıyor. Bizim yaşlılarımız özellikle 50 yaşından sonra bir yaşlılık tribüne giriyor zaten. Vücut direkt hastalık sinyalleri vermeye başlıyor. Tansiyon, şeker büyük ihtimal. O beslenmemiz işte. Vücut diyor ki ben şimdiye kadar iyi sabrettim. Hep böyle derler hastalarımız. Hocam ben 50’sine kadar hastane uğramazdım. Ama 50 yaşında 4 hastalık birden ortaya çıkıyor. Bir hasta aynı anda hem filbomiyacı hem romatolik artırıyor. Hem insulün direnci hem kalpten var hastalığı hem tansiyon tanısı alır mı? 50 yıl 52 yaş arasında 4-2 yılda 5 hastalığın tanısını alıyor. Çok hastamız var böyle. Artık vücut bir süre sonra iflas ediyor. Ve yanamıyor. 30’lı yıllarda başlamak lazım. Gençken başlamak lazım. Yaşam tarzını değiştirmeye. Bir de bu durum şöyle değil. Ya kaç sene yaşayacağız değil.
Yaşadığımız hayatı güzel bir şekilde yaşayalım. Konforlu yaşayalım. Ben neden her gün başarısıyla uyanayım? Neden sürekli vücudumda döküntüler olsun? Neden sürekli bağırsak sistemin huzursu bir kabır bir ihsal olayım? Neden her gün mutsuz olayım? Neden sürekli anksiyeten yüksek olsun? Panik ataklar geçireyim. Tansiyonum çıksın başım ağrısın. Neden yani? Yaşarız. 60-70 senem yaşayacağım. Kaç sene yaşayacaksam işim. Bunu huzurlu güzel mutlu bir şekilde yaşamak istiyorum. Bu iş demek değil. Bu dünyaya kaç sefer geldik? Tamam bir sefer geldim evet. Bunu yorumlayanlar da var. Bir sefer geldik niye bu kadar kasıyorsun? Ama 40-50 yaşından sonra inan öyle düşünmüyorlar. Hastalıkla boğuşmaya başlayınca keşke diyorlar yani. Hocam bir de bu ekmek konusunda şey merak ediyorum. Ben kendim de işte beyaz ekmek çok uzun zamandır tüketmiyorum. Genelde işte paketli bu tam buğday ekmeklerinden alıyorum. Hani bu beyaz ekmek, beyaz un, kepekli ekmek, çavdar ekmek bu ikisini biraz bir kıyaslasak onları anlatsak?
Atalarımızın bir tabiri vardır. Ehvenişer derler. Hani kötünün niyisi. Yani kötünün niyisidir bunlar. Bunların içerisinde açıkçası en fazla öne çıkan karabuda ekmeği kısmen diğerlerine göre daha iyi olduğunu söyleyebiliriz. Kalor açısından fark yok bir kere. İster karabuda ekmeği olsun, ister tam tahallı ekmek olsun, ister kepek, ister beyaz ekmek. Kalor ise aynıdır. 100 gramda 250 kalori vardır. Marketten alınan paket ekmekleri şöyle bir hantikap var. İçerine bakacak olursanız koruyucu olabiliyor içlerinde. Yani koruyucu olmasını istemiyoruz. Ekmeğin raf ömrü en fazla 2-3 gündür. 2-3 günden sonra ekmek bozulması lazım. Bozulmuyorlar ama. Dolapta hele ki yani bunu itiraf edeceğim. Dolapta 1 ay. Hiç yani tarihi tamam geçince tüketmiyorum ama hiçbir şey olmuyor. İster de koruyucu var. Tarihi geçince de olmuyor yani bayağı aynı. Potasyum sorbatlar var. Ve bunlar sindirim kolay olsun diye çünkü sindirim uzun ürünler bunlar. Bunlara enzim ekleniyor. Pankrasi enzimi ekleniyor.
Amilaz lipaz gibi enzimi ekleniyor ki kolay bir şekilde sindirilsin bunlar. Aslında ekmeği sindirmekte güçlük çekiyoruz ama bunlar bu paket ekmek reyotik etince daha rahat ediyor. Neden? İçine sindirme enzimleri eklenmiş hali. Yoksa aslında onu öyle yesek o kadar rahat sindiremeyiz. Beyaz ekmekte o yok sanırım çünkü o daha çok şişiriyor böyle bir rahatsızlığı. Hepsine glüten var. Hepsine glüten var ama fırındaki ekmekte, fırından aldığımız beyaz ekmekte kimse amilaz lipaz gibi enzimi eklemez. Ama o paket ürünlerde genellikle bu enzimler var.
Bunlar rahat etmemizin nedeni ekmeğin bize dokunmaması değil. O enzimlerin eklenmiş olması. Ya ekmek dediğim gibi genel olarak diyetimizde sıkça yer bulmuş bir dolgu maddesi. Yani insanlar bunu hani banıp yemek yani sanki bir şeymiş gibi hani tadını almak için kullanılan bir araçmış gibi görüyorlar ama bu bir gıda maddesi. Ciddi miktarda kaloriste var. Yani 100 gram ekmek de 100 gram az yağlı etin kalorisi birbirine yakındır. Her sofrada yarım ekmek yiyorsunuz. 100-170 gram ekmek yiyoruz. Bir hamburger yiyoruz 100 gram ekmek yiyoruz. Bunlar vücuda belirli var. Toplum olarak Amerika’ya çok yakınız. Avrupa ülkelerinden çok uzak. Dünyada da birinciyiz bu arada o bestede. O bestede birinciyiz. Geçen ayında söylemiştik çok sıkıntılı. Yani çok ciddi bir sorun bu. Sene içerisinde bir yıl içerisinde bir kişi 66 kilogram un tüketiyor. 69 kilogram şeker tüketiyor Türk toplumunda. Çok büyük bir problem bu. Yani 140-150 kilogramlık bir vücudumuza beyaz girişi var. 10 kilogramla tuz tüketiyoruz. Ya bu nereye kadar? Neden tam son hastası olduk? Neden sürekli hastayız? Neden yorgunuz? Neden uykusuzuz? Neden sinirliyoruz? Trafikler birbirimize bağırıyoruz. Mesela beslenme şeklini her şeyi değiştirebiliriz. Gıda bir bilgidir. Her gıda bir informasyondur. Vücuda işler. Yememek de olmaz. Bunlar sağlıklı şeyler değiştirirseniz vücuda güzel bir şekilde işlemiş olursunuz. Vücuda güzel bilgiler kazandırırsınız. Ama kötü bilgiler kazandırırsanız hasta olursunuz. Yani yememek de çözünmüyor. Güzel şeyler yemek lazım. Ekmekle ilgili bir de şöyle ikiye ayrılan bir durum var. Diyet isteyenlerin kimisi ekmek yiyebilirsiniz, ekmekli diyet listesi verirken, kimisi de asla ekmek tüketmeyin diyor. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz? Ben şöyle diyeyim size, günlük hayatımda gidip fırında, açık söyleyim en son ne zaman ekmek aldım hatırlamıyorum. Ekmek günlük hayatımda artık yeri yok. Ama ortaokul çağlarında, henüz daha beslenme, brezim gelişmemişken, babam sofrada ekmeği elinden alırdı. O kadar çok ekmeği severdim. Çok ciloğluydum. Ve ciddi anlamda ekmeğe düşkünlüğüm vardı. Her şeye ekmek verdim. Her şeye ekmeğin arasına koyardım. Pilavı bile koymuştunuz. Zadır yani. Ekmek de değişik bir şey. Her şeyle yeniyor yani. Ama öyle değil. Vücuda bunun bir bedeli var. Hasta oluyoruz. Tüketilikçe hasta oluyoruz. Bazen bu tür yaklaşımları görüyorum. Diyeti isteyenlerin bazıları ekmek koyuyorlar. Geçen bir hastam geldi. Diabet diyeti verilmiş. Diabet demek yani. Bu hasta şekerden muzdalip. Bu hasta şeker hastası. Yani günlük diyetinde 4 porsiyon meyve, 6 ile 8 dilim ekmek var. 6 ile 8 dilim. Evet. 3-4 dilim sabah, 3-4 dilimde akşam mı? Öğlen mi? Tam hatırlamıyorum. Gün içerisinde toplamak için 6-8 dilim ekmek var. Bu olmaz. Ekmek önerilmez.
Ekmek ancak süt gibi düşünün. Çok yemek istiyor musun? Tamam biraz tüketebilirsin. Ekmek sürekli, sürekli. Yemeklerin yanında, yemeklerin aracısı bir ürün değildir. Ekmek bizim gıdalarımızda çıkmalı. Ekmek yene salata tüketebiliriz. Çorba tüketebiliriz. Doyabilirsiniz. Doyabiliriz. Yemeği daha fazla yiyin. Salata yiyin, çorba yiyin. Bunlara doyin. Ama ekmekle doyma diye bir şey yok. O zaman ekmek yemezse kilo veririz gibi bir şey olabilir mi? Daha dün akşam bir çalışma okudum. Sadece ekmeği azaltanlarda, sadece ekmeği çıkarmış gül dietinden. Kaloriyi aynı. Sadece ekmek. Sadece ekmeği çıkarmış. Ve kilo verme, bunların bu diyete başlanan %40’ın 2 hafta içerisinde kilo verme başlamış. 2 hafta. Ekmek, bir de olay sadece kan şekere dalgalanması değil. Ekmek vücutta ciddi bir ödem yapıyor. Bir de ciddi bir şekilde glüten içiriyor. Toplum %20’sinde glüten hassasiyeti var zaten. Kim yemek yiyor, yemekte olsa bir şişkinlik ve aklına gelmiyor. Sürekli bunu yediği için, sürekli glüten aldığı için aklına gelmiyor. Acaba ekmekten alabilecek mi? En zararsızı gibi düşünülüyor. 40 yaşında çölek tanısalan var. Aklına gelmiyor çünkü. Bir de her çölek şeye çıkmıyor. Çocukluk yaşta. Tamam çölek genekli çocuk yaşta ortaya çıkar. Tanı alırlar. Ama her çölek böyle değil. Yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Yavaş yavaş hassasiyete ortaya çıkıyor. Aslında genlerde var bu durum. Antikorlar var ama yavaş yavaş yükseliyor. 40 yaşında çölek tanısalanlar var. Yani günlük karbonhidrat ihtiyacın var ben ekmekten alayım diye düşünmek çok çok yanlış olur. Günlük karbonatı %20 ile kıslasanız yeter. Yediğiniz ısparlakta da karbonhidrat var. Peynirde de karbonhidrat var. Yediğimiz iki porsiyon meyvede de karbonhidrat var. Her şeyde karbonhidrat var. Karbonhidratı aramanıza gerek yok. O zaten size bir şekilde geliyor. Aslında yağ ve proyiten ayarlamak lazım. Şimdi yağ mesela yemezsek ölürüz demiştik daha önceki programlarda. Ekmeği yemezsek tamamen bırakırsak ne olur? Mis gibi olur. Çok güzel olur. Hiçbir şey de olmaz. Gayet sağlıklı bir şekilde yaşamda devam ederiz. Daha mutlu oluruz. Kan şeklinde daha da dengeli olur. Belçeremizdeki yağlar gider. Tansiyonumuz kendinden düşmeye başlar. Vücudumuzdan ödeme atmış oluruz. İnsünün çünkü kendinden düşmeye başlar. Vücudumuzdaki en az iki kiloyu iki haftada veririz zaten çünkü ödemi uzaklaştırmış oluruz. İki haftadan sonra gerçek kiloları vermeye başlarız. Ekmeğe ihtiyacımız yok. Ekmek bizim için bir temel gıda değildir.
Bir de toplumun, şunu söylemem lazım, %20 ile 24’ünde o Amerika toplumunun için geçerli. Ülkemizde böyle bir oran yok ama muhtemelen benzerdir. Karbonidrat intoleransı var. Karbonidrat tüketikçe bağırsaklarımızla biz bunu sindirmekten güçlük çekiyoruz. Ve bağırsak problemleri yaşıyoruz. Bakın sindirip kana geçip şekerleri neden olmasına bahsetmiyorum bile. Daha bağırsaklara sorun başlıyor. Ekmek bağırsaklarındaki iyi huylu bakterileri öldürüyor. İyi huylu bakteriler bizim bağırsak sistemimiz ikinci beyin diyor sonuçta.
Huzursuz bir bağırsak eştirir huzursuz bir kafa demek. Kafamız rahat olmasını istiyorsak bağırsaklarımız huzurlu olacak. Bağırsak huzursuzsa kalpte huzursuzdur. Bağırsak huzurumuz çok önemli. Ekmek bağırsaktaki iyi huylu bakterileri o zaman kaldırıyor. Kötü huylu bakteriler yerleşiyor. Öyleyse zaten dikkat edince söylerler. Hocam çok iyiyim. Sabah kalktım midemde en ufak bir problem yok. Öğlen oldu. Hocam bir poğaça yedim ya. Bir poğaça yedim midem şöyle şişti. Böyle oldu hocam.
Yani arkadaşlarım sanki hamileymişim gibi görüyorlar. O kadar şişiyor karın. Bir poğaça ile. Problem poğaça değil. Elbette asıl sebep poğaça ama karbonidrat alınınca vücuda hızlıca kötü huylu bakteriler arttığı için, zaten orada yerleşik bakteriler de kötü huylu olduğu için ciddi bir gaz problemleri neden oluyor. Bağırsak hareketleri bozuluyor. Kimisi ihsal oluyor, kimisi kabuz oluyor. Bir gün ihsal bir gün kabuz geziyor.
Tuvalete çıkamamak bile insanın psikolojisi ciddi anlamda kötü etkiliyor. Tuvalete çıkabilmek düzenli bir şekilde, tuvalete çıkabilmek büyük bir huzur kaynağı. Gerçekten öyle. Ama biz kötü huylu bakteriler bağırsakımızı yerleştirirsek tuvalet alışkanlıklarımız bozulur. Hocam bu kısımda yine takipçilerimizin merak ettiklerini soruyorum. Yemekte az yedim spor yapmayayım bana yeter demek doğru olur mu? Doğru olmaz. Vücudun egzerseye ihtiyacı var. Temel yaşam tarzımızın %80’ini beslemek,
kaliteli bir beslemler %20’ini egzersiz oluşturmalı. Egzersiz olmazsa olmazımız. Vücudumuzdaki o kaslarımızın hakkını vereceğiz. Her kasımızı ayrı ayrı, tüm vücudumuzu ayrı ayrı çalıştıracağız. Sadece yürüyüş yapmak yetmez. Evde ağırlıklarımız olacak, bir masamız olacak. Güzel bir şekilde tüm kaslarımızı çalıştıracağız. Yapamıyorsak dışarı çıkacağız. Gerekirse yüzüceğiz. Gerekirse yine kol hareketleri yapacağız, karın hareketleri yapacağız. Egzersiz olmazsa olmazımız. Kırık kalp sendromu gerçekten var mı? Kalp kırılır, orta yerinden adeta kırılır. Yani ikiye bölünür. Kalbin apex dediğimiz uç kısımları baloncuklaşır. Taban kısımları kuvvetli kasılır. Yani orada bir kırılma olmaz ama kırılma noktası vardır orada. Yani kalp gerçekten bir nevi kırılır. Ama bu gönül yarası değildir. Neden olur? Şiddetli stres, çok şiddetli üzüntü, bir yakının ölüm haberini alma, bir yakının hastaneye düşme haberini alma, iflas haberi alma, bu tür durumlarda kalpte ani stres, deşarjıyla beraber kalbin hareketleri bozulur ve hayati bir durumdur. Günlük tuz tüketimi ne kadar olmalı? Günlük tuz tüketimi Kılavuz’dan önerdi, günlük 6 gram üzerinde olmamalı. Ama Türk toplumda bu miktar 20 gram. Ağız tadımız çok tuzlu, çok fazla tanoson hastamız var. Hiç biri de hastalığın farkında değil. Tansiyon hastalığı 30 yaş üzerinde 3’te 1 oranında var. Tuzu azaltmalıyız, ağız tadımız çok tuzlu, tuzlu sınırlı tutmalıyız. Hocam bir de son olarak doğal bal tüketimi şeker kadar zararlı mı? Balın %80’i şekerdir. Balın büyük bir kısmı zaten şekerdir. Bal çok sağlıklı bir gıda maddesi değildir. Elbette arada bir tüketebilirsiniz ama günde bir tatlı kaşığını geçmemeli. Bal sürekli tüketilebilecek, çok faydalı bir gıda maddesi değildir. Bal dinamik bir gıdadır. Uzun süre bal bekletilmiş, bal tüketilmez. Tamam içerisinde çok sağlıklı madde var ama sürekli tüketirsek yüksek miktarlarda bu sefer şekeriyle baş Çok teşekkür ediyorum. Ben teşekkür ederim.
Binler heißt시 시청 devam 함께.
İlk Yorumu Siz Yapın