"Enter"a basıp içeriğe geçin

En Hızlı 1 Milyar TL Ciroya Ulaşan Şirket | Nef Yönetim Kurulu Başkanı Erden Timur Anlattı…

En Hızlı 1 Milyar TL Ciroya Ulaşan Şirket | Nef Yönetim Kurulu Başkanı Erden Timur Anlattı…

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=lmvtn6tmoEk.

Nefesten geliyor nefin adı. Hayatta ilk aldığın şey ve son verdiğin şey. Felsefesi olmayan hiçbir şey dünyada yeri yok. Başarıya çok anlam yüklememek gerekir. Başarısızlık da çok çok anlamlıdır. Ben şunu diyorum, hırsta bağlandığın bir şeyleri gerçekleştiremiyorsun. Daha dervişliği kolay. Önemli olan şehir dervişliği yapmaya çabalamak lazım.
Karı aktarıp paylaşmak nasıl bir duygu? Sizin olduğunuzu düşünüyorsanız paylaşması daha zordur. Sizin olmayan özelliklerle kazandığınız bir şey aslında sizin de değil. O karınızın sizin olmadığınızı düşündüğünüzde paylaşmak çok daha kolay oluyor. Ve paylaştıktan sonra kendinizde bir şey hissetmemek de çok daha kolay oluyor. Nef markasının yolculuğu 2004 yılının sonunda,
bu işe başladım. Tamamen şans, tesadüf, tevafum. Biz arsa sahibi tarafıydık hep. Bir müteahhit 3.4. katta yarım kalmıştı. Babam da bir rahatsızlık geçirdi o sırada. Kalp rahatsızlığı. Böyle 21 gün hastanede kaldık. Ben tamamen böyle vizyoner bir şey olsun, babam da mutlu olsun diye. Sonra o gün bugün oldu. Nef’i kurdum. Ondan sonra da işte marka yolculuğu başladı.
Toplumsal şeyler yapmak da hayalim. Üniversitede okurken de işte ne olacaksın dediklerinde 22 yaşına kadar başbakan olacağım. Hukuk okudum o yüzden sonra ekonomi okumaya başlamıştım. Herkesi motiveden şeyler vardı. En katma değerli ödeyebileceğin yer politika. İnsan niçin yaratılmış yani. Allah bize hangi görevi verdi bilmiyorsun ya. Hangi konuda yetenek veriyorsa muhakkak o konuda bir görev veriyordur yani. Bu tesadüfen başladığım iş.
Çok tuttu. Dedim ki herhalde benim bu konuda yeteneğim varsa bu konuda bir görevim var diye. Ama toplumsal bir şey de yapmak istiyorum. Çünkü o zaman ben bir sosyal şirket kurayım yani. Karıyla toplumsal işler yapan bir şirket. Aldığın her şeyi geri veriyorsun. Hiçbir şey götüremiyorsun. Felsefi olarak da böyle. İnanç açısından da böyle. O yüzden işte hem uluslararası marka olmaya aday bir isim olsun hem de bizim felsefemizi yansıtıyor. Hem de bizim felsefemizi yansıtsın diye nef koydum. On yıl oldu değil mi? Ailenden ben hiçbir şey almadan nef kurdum. İkiz insan ailesinden bir varlık kalmış. Ona şanslı diyoruz ya. Ben diyorum ki ben hiç ailemden para almadan yaptım. Ona ailesinden babasından para kalmış. Sana da Allah’tan vizyon kalmış.
Sen de bir şanslısın. İkisi de böyle her şey. Hep kimsenin girmediği yerlere yani. O zaman kağıthanede ilk projem yaptım. Kağıthane denmiyordu bile. Hatta ben belediyeli başkanıyla o zaman konuşmuştum. Yani ismini kağıthane koyamayacağız. Başka bir şey koyacağız. Hani lütfen kusurumuza bakmayın diye. Sağ olsun. Başarı odaklı olsan benim yaptığım 21 projenin 21’inde yapmazsın. Önce ne yapman lazım? Sermaya gerekir. Ben ailemden ayrılmışım. İlk işimde iki kişiyi %10 ortak etmiştim yani. Nef’in çıkışı ve nef olması tamamen buralarda hiç kimsenin girmediği yerlerde proje gelişmesi. Peki ona nasıl cesaret ediyorsunuz? Evrensel düşünerek, özgüvenle. Şöyle bir korkunuz yok. Başarısız olursam ne olacak? Başarıya çok anlam yüklersen işte ondan korkuyorsun. Başkası ne der? Bunların hepsi zincirdir insanlara. O da esarettir.
Asıl cesaret bu zincirlerin hepsinden kopmak. Gültepe’de ilk yaptığım yer 18 günde sattı o proje. Yapılmayacağını düşünüyor insanı. 700 liraya satılıyor metre karısı. Ben aldım 3 ay 10 günde 4000 dolardı o zaman satışan. 4000 dolara satıldı. Türkiye’de vizyonun tanımışı ya. Dünyayı çok yakından takip eden şeylere biz vizyon diyoruz. Evet takip etmek güzel bir şey ama bu vizyon değil. Vizyon sınırsızlığını bilmek. Vizyon, Yaradan’ın sana verdiği bu zihne eyvallah edip saygı göstermek. NEF ondan sonra 30 tane proje yaptı. İlk 20 projesi hiç kimsenin girmediği yerlerde. O özgüveni hissederek hiç hareket etmesen NEF’in şu an N’sinin noktası bile olmaz.
Orta halde bir müteahhit olurtu. Hala benim Ramide 18 günde sattığım yer 3. projem üstünden 78 yıl geçmiş. Hala yanında bir tane konut yapılmadı. NEF vakfını 2013 miydi o zaman kurduk.
Vakıftan önce bir sürü milli eğitim ve sadeleşme yaptık. 31 tane ilkokulları, anaokulu yaptırdık. Şirketi kurarken vakıf şirketi diye kurmaktı. İlk 7-8 senesinde şirket hiç kar dağıtmadı. Yani dağıtılabilir karı şirketin içinde kalıyor. Geri kalanında vakfa gidiyor. Sosyal şirket olmak yüzde 51’ini bağışlarsan sosyal şirketsin diye düşünüyorum. Çünkü patronu toplum olan şey.
Bir gram bir şey yaparsın. Onu öyle bir gönülle yaparsın ki burada Allah skor tutmaz ne yaptığının falan çok önemi yok. Yapabilmek müthiş bir lütuf. Sana lütuf. Anadolu’da çok güzel bir şey vardır. Yardım ettiğinin elini öp derler. Sebebi çünkü sana o lütfu yaşatıyor. Biz şimdi vakıfta konuşurken ben derim öyle. Biz bunu yapmasak insanlar acından ölecek mi? Ölmeyecek bir başkası yapacak. Ulan o zaman sana lütuf. Sen tercih ediliyor. Rakamın ne yaptığını, ne ettiğinin toplumsal yarış açısından, toplumun teşvik edilmesi açısından bir önemi var. Ama kendi bireysel olarak hiçbir önemi yok. Bir kişiye gönülden bir şey yap. Bin yıl yaptığına değer mi? Değer yani. Herkesin iyi olduğunu düşünmek, herkesi kendin gibi görmek, romantizm falan değildir. Tam tersi orası aslanlar sofrasıdır. Çünkü düşünsene herkese gönlünü açıyorsun. Yani isteyen vura, bir şey yap.
Gönlünü açıyorsun. İsteyen vurabilir, isteyen kırabilir. Asıl cesaret burasıdır. Güvensizlik korkaklıktır. Bu yüzden de memnuniyet, memnuniyetsizliğin de temelinde güven meselesi var. Dünyada felsefesi olmayan hiçbir şey, dünyada yeri yok. Şu kadar Ciro, şu kadar şey gibi hedefler sadece yıl içi hedefler olarak koyuluyor. Biz dördüncü yılda milyar TL Ciro’ya geldik. Herhalde 700 milyon dolar falan ediyordu. İlk sıfırdan kurulup dört yılda milyar Ciro’ya gelmek. Bir milyar değeri, beş milyar değeri de gelebilirsiniz. Değer bir şeyin çarpanı. Ciro fiziki olarak yaptığınız bir şey. Ciro çok zordur. Çok sonra fark ettik. Bir ekonomi bakanlığının bir danışmanı böyle bir şey demişti. Onlar araştırdı da söyledi. Dolayısıyla biz zaten yedinci yılda fark ettik. Öyle bir şey olduğunu yani. Onu yaşarken fark etmiyorsun. Ona çok hırsta bağlandığın bir şeyleri gerçekleştiremiyorsun. Önemsemediğin zaman yaparsın. Hayal etmek midir bu işin başlangıcı? Muhakkak. İnsanın içerisinde kendisinden bin tane daha var. Halbuki insanın esas hayallerini gerçekleştirme gücü. İnsanın beyni acayip gelişmiş. Kalbi de öyle. Sadece kendi içindeki bir taneyle hareket ettiğinde o güce sahip olarak hayal ediyorsunuz. Ama esas olan şey adanmışlık. Bir davan, bir derdin, bir amacın varsa o zaman içindeki bin taneyle birlikte yapıyorsun.
Tapduk Emre’nin çok güzel bir sözü vardır. Aşk ile yola çıkan sırtında dünyayı taşır. Aşksız yola çıkan beden diye bir ceset taşır. Yani şöyle bir aşk yok. Dünyanın en büyük şirketi olacağım. O ne öyle aşk mı olur? Aşk aşk için olur. Dolayısıyla aşk başkası için olur. Dünyaya ne yapabilirim? Borcun ne diye hayal etmen gerekiyor. Hayatta bir alacaklı doğanlar var. Ömür billah yani. Öğrene kadar alacağı tahsil edemeyip ona olmadığını düşünüyor veya ona haksızlık. Bir de hayata borçlu doğanlar var. O da tövbe borcu ödeyemiyor. Hep bir şey yapıyor o da. Sürekli bir şey yapmak zorunda. O yüzden insanın çarpanı, yani o içindeki binle, tanışması adanmışlıkla oluyor. O yüzden diyeceksiniz ki ne alaka bunun işle? O şirketinin de amacı topluma fayda etmek olsun. Ne güzel. Nasıl ki Elon Musk’ın hayali çok zengin olmak değil yani. Dünya için bir şey yapmak. Zaten hep öyle insanlar bir noktaya geliyor. Başarı tanımı, insanın yaradılış gayesi iç yolculuğu. Kendini tanıması. O başarıyı arkadan atıyorlar. Arzuladığın şeylere çok daha kolay ulaşıyorsun. Herkesin içinde yaradandan bir parça var. Dolayısıyla sen yaradılışı tanıyorsun, evreni tanıyorsun kendini tanıyınca. Vazgeçme noktasına geldiğim günler oldu mu bilmiyorum. Ortalık, ünlük, istanlık bizim sektör gayet iyi falan o zamanken. Manevi konularla ilgili bir şeyler yapmaktan çok daha fazla zevk alıyordum. Huzurlu olmak huzur kelimesinden geliyor. Yani huzurda olmaktan. Eğer sen yaradanla birlikteysen dağ dervişi şehir dervişi derler. Öyle yani dağ dervişliği kolay. Seni çeldiren hiçbir şey yok.
Önümden şehirde de. O yüzden şehir dervişliği yapmaya çabalamak lazım. Türkiye’deki gençlerimiz de hep dışında okumanın çok değerli bir şey olduğunu düşünüyor. Aslında yurtdışında da eğitim alırsam, şunu da yaparsam, bunu da yaparsam,
o zaman bu hayal ettiğim her şeyi yapabileceğim. Öyle değil. Herkesin toprağına sorumluluğu var. Biz bu memlekette dünyaya gelmişiz. Herkesin memleketine, ülkesine, milletine, toprağına sorumluluğu var. Dolayısıyla önce toprağımıza sorumluluğumuzu düşünmemiz lazım. Genç bir adamın ben önce memleketime sorumluyum diye düşünmesi lazım. Herkes gidersen ne olacak? Eksiklerimiz var mı memleket olarak? Muhakkak var. Eleştirecek miyiz? Muhakkak eleştireceğiz. Ama burası bizim. Daha bizden başka da bir şey yok.
Allah kimseyi vatansız, yurttsuz bırakmasın. Biz sahip çıkacağız. O yüzden Türkiye’yi, kendi ülkemizi daha düşük görüp, başkalarını hep üstün görmek bir aşağılık kompleksi. Realist olacaksın. Memleketini, toprağını çok seveceksin. Bir borcun olduğu, ömür boyu toprağına borcunu ödemen gerektiğini düşüneceksin. Tansiyon ve İkazı çok güzel okuldur. Bizim okul özgür insan yetiştirir.
Değerlere bağlı, hem toplumsal değerlere bağlı insan yetiştirir. Bir de çift kanatlı adam yetiştirir. Malatya’daki, Arapgirdeki dayıyla muhabbet edebilmeli. Brooklyn’deki tasarımcıyla sohbet edebilmeli. Çift kanat gerektiriyor. Gaz say benim hayatımın neresindedir? Her şeyim yani. Küçüklüğüm, çocukluğum, işte gençliğim. Üniversite 1’de 2’de kaybedince bir şey olunca ağladığım zaman, yani çocuk değilim yani üniversitede ama garip bir duygu. Zor tarifini anlatması. Heyecanım. Ben dünyada, düşünün inovasyonla ilgileniyorum. Uluslararası bir sürü şey yapıyorum. Transfers sezonu her gün fanatik her anını takip ettim. Başka hiçbir şeyin olmuyor yani. Sevda, mevda böyle belli laflar kullanmak istemiyorum ama.
Hatıram çok fazla duygusal hatıram. Hangi takımı tutuyorsan, delikanlı tut yani. Ben ortaokuldayken haftada 3 gün Florida’ya giderdim. İdman izlerdim. Benim için çok değerli. Bir de şöyle bir şey de görüyorum. Toplumu başarmaya, toplumu motive etmeye, birlikte tutmaya. En önemli şey Türkiye’de futbol. Bu taraftan da değerli görüyorum. Şöyle söyleyeyim, bu kadar Garçay sevgisine ve hayatımın tam merkezinde olmasına rağmen toplumsal bir yönü olmasaydı, futbolla ilgili bir şey yapmazdım. Taraftar olarak yoluma devam ederdim öyle söyleyeyim.
Ama toplumsal tarafı var. Her koyu tarafta Garçay başkan olmayı düşünür.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir