Eşek Gitti | Mesnevi’den Hikayeler 5. Bölüm
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=4Rt8yHk8uUw.
… Evet sevgili dostlar. Allah’a şükürler olsun. Yine sağ salim bir araya geldik. Ruh’a şifa Mesnevi’den hikayelerle yine karşınızdayız.
İnsan, insan düşmeden dünya hapishanesine……ki dünya insanın hapishanesi……hak ile beraberdir daima. Masiva perdesi çekilmemiştir henüz. İlahi alemdeydi. Yani asıl vatanında. Neyin kamışlıktaki hâli gibi. Sonra dünyaya indirildi. Ne yaptı? Ağlamak oldu ilk işi. Derken ardı arkası kesilmedi meşakkatlerin. İlahi alemin uzağında kalmak……acıların en büyüğü aslında. Uzaklığı nispetince herkes tattı bu acının tadını. Ama insan-ı kamiller müstesna. Onlar ki yok ettiler cüz’i iradelerini……küllü irade de……terk ettiler kendilerini……hakim kudret ve nizama. Ve bu hâl üzerebildiler. Ayrılık gayrılık yok bu işin esasında. Ney nasıl ki bir alettir neyzenin elinde……insana kamilde öyle teslimdir hakkın tecellilerine. Bu dünya dedikleri yer neresi? Nereden gelir nereye giderim? Nedir ölümden muradım? Zamanından anladığım……aynalarda eskiyen suret kimin? Eşyanın hakikatine talip olanlar bu soruların peşine düştüler. O merdihüda’lar da olmasa……yaşayıp gidiyordu insan cevherinde bir haber.
Bu dünya bir pencere her gelen bakar gider demişler. Hayret sahipleri baharın güzelliklerini seyrede dursun……mesnevi şerifin rüzgarında havalanacak birazdan perdeler.
Tutup çekebilene aşk olsun.
Sufi’nin biri seyahati sırasında bir tekkiye misafir oldu. Kendisine onca zaman hizmet eden emektar eşeğini ahıra bağladı.
İşini kimseye bırakmadı. Bizzat kendi verdiği yemin suyunu. İhtiyatlı davrandı. Kaderde yazılanın vaktinin gelip de ortaya çıkmasına kaza denir. Kaza gelince fayda beklenmez ihtiyattan. Tedbir kuldan, takdir Allah’tan. Fakir kişi elinde var olanı söyler.
Az çok bilmez, bereket diler. Yoksul kişi yoklardan devurur, şükür eksilir dilinden sonunda elindekinden de olur. Ama ey zengin kişi, kınama yoksulun çarpık hareketini sakın ha başa gelmeye görsün. Fakir muhtaç olan demektir. Hangi mahlukat muhtaç değil ki ona? Dervişler acze düştü. Yoksulluklarının etkisi altında kaldılar. Günlerce bir şey yemeyip aç durmak ne zamana kadar sürecek diye hayıflanmaya başladılar. Ne vakit sona erecek zembile dolaşıp dilenmeler.
Sonunda hepsi bir olup misafirin ahırdaki eşeğini satmaya karar verdiler.
Bazıları vicdanen rahatsız olunca imdada şeytan yetişti. Sağdan yaklaşıp, zemine düştü. Fakir kınaklığına dağılır. Fakir kınaklığına dağılır. Fakir kınaklığına dağılır. Fakir kınaklığına dağılır. Fakir kınaklığına dağılır.
Şeytan yetişti, sağdan yaklaşıp fısıldamaya başladı. Duymadın mı kardeş? Bunun adı zarurettir. Zora düşünce haram olan leş bile yenir. Hemen götürüp sattılar eşeği. Biraz tedirgin oldular ama paralar cebe girince yerine geldi neşeleri. Bolca yiyecek alıp yaktılar mumları. Oh be dediler.
Hem lokma var hem sema. Hem yemek var hem de iştah. İple çektiler akşamı. O dervişler bizde insanız.
Bizim de canımız var derken onları kötülüğe sevk eden hayvani ruhu gerçek ruh sanıyorlardı. Derviş olan aşık gerek. Yolunda hem sadık gerek.
Bağrı anın yanık gerek. Can gözleri açık gerek. Alçaktan alçak yürüye. Toprak içinde çürüye. Aşk ateşinde eriye. Altın gibi sızmak gerek. Zikri hakka meşgul ola. Yana yana ta kül ola. Her kim diler makbul ola. Tevhide boyanmak gerek.
Ehven kişi yol alamaz. Maksudunu tez bulamaz. Yol olmayan var olamaz. Varını dağıtmak gerek. Dervişlerin en alçağı. Buday içinde burçağı. Bu Mısri gibi balçığı.
Her bir ayak basmak gerek. Gelelim bizim her şeyden bir haber konuğumuza.
Eee yol yorgunlu Sufi öyle güzel ağırlandı ki dervişler iltifatlar yaptılar. Yemekler sundular. İkramlar peşi sıra geldi. Konuk gayet memnundu halinde. Kendisine gösterilen sevgi ve ilgiyi görünce cuğuşa geldi. Bu gece neşelenmeyeceğim de ne zaman neşeleneceğim dedi.
Yemekler yenildi. Doğalar edildi. Musikiyle beraber semaha başladı.
Bir yanda mutfaktan tüten duman diğer yanda ayak vurmadan kalkan toz. Dervişlerin heyecanla dönüşleri ortalığı birbirine kattı. Bazen el çırparak ayak vuruyorlar. Bazen de yere kapanıp yüzleri sofayı süpürüyordu. Bu coşkuyu manevi şekten sandı Sufi. Oysa yemeğin kuvvetinden de. Zaten dervişlerin çok azı vardır ki onlar manevi nimetlere iltifat eder. Allah’ın nurundan doyar. Öbürleri ise ancak onların sayesinde yaşar. Sema sona doğru yaklaşırken çalgıcı ağır aksak bir usule girdi. Yorulmaya başlayan dervişler tekrar hareketlendi. Ritme eşlik etmeye başladı. İçlerinden biri
eşek gitti eşek gitti. Derken hep bir ağızdan usule uydular. Eşek gitti eşek gitti. Dervişler git gide hareketlenince bizim Sufi de katıldı coşkuyla onlara. Eşek gitti ey oğul eşek gitti.
Bu heyecan ayak vurarak el çırparak sabaha kadar devam etti. Eee derken gün doğdu. O zevk o coşkunluk geldi ve geçti. Tekke boşaldı herkes yoluna gitti. Yalnız misafir kaldı boş meydanların ortasında. Yola çıkmaya niyetlendi Sufi. Hazırlığını yaptı. Eşyasının tozunu silkeleyip odadan dışarıya çıktı. Ahıra yöneldi. Fakat bulamadı eşeğini. Telaş etmedi önce. Dedi ki içinden ee burası öyle hayırlı bir tekkedir ki benle sınırlı değil demek ki izzet-i ikram.
Eşeğimi suya götürmüş tekenin hizmetçisi diye düşündü. Bir süre bekledi. Hizmetçi gelince eşeğini sordu Sufi. Adam soruyu garipsedi. Ne demek eşek nerede? Dalga mı geçiyorsun? Eşek gitti eşek gitti diye bağırıp durdunuz bütün gece. Sakalından da mı utanmıyorsun?
Sufi şaşkın. Dili damağı kurudu. Aa ama ben ben ben sana emanet etmiştim onu. Hizmetçi oralı olmayınca bu kez öfkelendi. Geri ver bana eşeğimi. Razı olmazsan eğer işte şuracıkta Kadı Efendi’nin evi.
Hizmetçi anlayınca adamın saflığını anlatmaya başladı. Dervişler senin eşeği satmaya karar vermişler. Ben olmaz dedikçe hepsi üzerime saldırdı. O günden beri zaten sıkıntı içindeyim zaten yarı canlıyım. Hata sende. Kedilerin ortasına bırakılır mı ciğer parçası? Ben tek başıma cılız bir adamım. Onlarla nasıl başa çıkayım?
Sufi’nin boğazı düğümlendi. Zulündür bu dedi. Canına kastetmektir benim gibi bir garibin. Söyle Allah aşkına neden bana haber vermedin? Sufi cevap verdi. Çok hoş bir seda ile söylüyorlardı. Dayanamadım ben de söyledim. Nereden uydum onlara? Bir çuval inciri berbat ettim.
Dervişleri de kendimi de feyizli sandım. Gerçek feyiz nedir bilseydim tanırdım taklidini. İçtahla yemek yediği anlar geldi Sufi’nin aklına. Başına gelen bu musibetin sebebi açgözlülük. Perde oldu gerçeği görmeme zevke düşkünlülük. Eşeğiyle geldiği yolda bu sefer tek başına yola çıktı Sufi.
Mahcup başı önde. Derken ferahlatıcı bir rüzgar esti de göğsü genişledi. Dua etti içinde. Artık ne lokma hırsı ne tamah. İlahi aşkla mest olmuş gerçek dostlar bulmak ümidiyle…
Ya bismillah dedi düştü yola.
Gel ey gurbet diyarında esir olup kalan insan. Gel ey dünya harabında yatıp gafil olan insan. Gözün aç perdeyi kaldır duracak yer mi gör dünya. Kat-i mecnun durur buna gönül verip duran insan. Kafeste tuğtiye süker verirler hiç karar etmez.
Acab niçin karar eder bu zindana giren insan. Ne müşkül hal olur gaflette yatıp hiç uyanmayıp. Ölüm vaktinde Azrail gelince uyanan insan. Kararmış gönlün ey gafil nasihat ne eylesin sana. Hacerden katıdır kalbi öğütkar etmeyen insan. Bu derdin çaresini bul sen elinde var iken fırsat. Ne ıssı sonra ahuzar edip hayfa diyen insan. Niyazi bu öğüdü sen ver evvel kendi nefsine.
Değil kim gayriya andan tuta her işiten insan. Bizden hikaye anlatması.
Ama işin ehline sormakta da fayda var. Bakalım o ne diyecek. Eşek gitti hikayesi. İnsanı çevreleyen dünya ile insanın münasebeti hususunda. Nelere dikkat etmemiz gereken ve bize gerçek anlamda özgürlüğü. Keşfedenin ne olduğu sorusuna nasıl cevap vermemiz gerektiği. Huzusunda bize yol gösterir. Esasen bu hikaye bize gösterir ki. Tamah hırs dünyaya ayrılmamacasına bağlılık gözlerimizi kör eder. Bu körlükten kurtulmanın yolu esasında bizatihi yöneldiğimiz şeye körleşerek. Onu terk etmek suretiyle özgürleşmektir. Bugün bir arzu çağında yaşıyoruz. Arzu çağ içerisinde etrafımızı çevreleyen her şey bizim için bir dünya olmaktan çıkarak.
Neredeyse sadece ve sadece kendilerine çakıldığımız. Onlar tarafından yutulduğumuz arzu nesnelerine dönüşüyor. Onları terk etmedikçe onlarla kalben, ruhen alakamızı kesmedikçe. Onların gerçek anlamlarını keşfetme imkanı bulamayız. Hikayede olduğu gibi garip derviş içerisinde bulunduğu hal ile alakasını kesemeyip.
Ona derinden bağlandığı ve hem hevasıyla hem hevesiyle hem de gönlüyle kendisini ondan ayırıp. Bir an için olsa bile bir mesafe koyarak kendi içerisinde bulunduğu hal ile alakasını kesemediği. Kendisi ile içerisinde bulunduğu hal ve ortam arasına bir mesafe koyamadığı için kendisine sadece perişanlık kalıyor.
Hikayenin bize öğrettiği şey şudur esasında. Terk etmek, özgürleşmektir. Ancak terk ettikten sonra bir şeyi gerçek anlamda talep edebiliriz. Talep ancak bir terk ertesinde gerçek manasını bulabilir.
İnsanın bedeninde ruhudur edeb. Allah erlerinin gözü, gönlünün nurudur edeb. Adem alem-i sufliden değil, alem-i ulviden dir.
Şu dönen feleğin dönüşündeki letaftır edeb. Eğer şeytanın başını ezmek istersen gözünü aç ve gör ki şeytanın katilidir ancak edeb. Ademoğlunda edeb bulunmazsa o Adem değildir. İnsan ile hayvan arasındaki farktır edeb. Gözünü aç da bak bir kelamullah’a. Ayet ayet. Cümle Kur’an’dır edeb. İman nedir diye sordum akıldan. Akıl can kulağıma söyleyerek dedi imandır edeb.
Ey şemsi tebrizi sen sır ilahisin sus.
Simsiye gecelerde semaların en parmağıdır edeb.
Evet sevgili dostlar.
Ruh’a şifa mesneviden de bu kadar.
Aman ha sağlıklı kalın muhabbetli kalın bahara çok yakın.
Erişim www.seslibetimlemedernegi.com
İlk Yorumu Siz Yapın