"Enter"a basıp içeriğe geçin

Eyüp Sabri Tuncer Kimdir? | 100 Yıllık Markanın Hikayesi

Eyüp Sabri Tuncer Kimdir? | 100 Yıllık Markanın Hikayesi

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=Dj1guLNQ2EU.

Kolonyanın işine doğduk. Babam Sabahattin Tuncer, Türkiye’de ilk defa kendi formülünü üreten kolonyacı oluyor. 1923’ten boyuna açık. Her gün o mağazanın kilidi sabah saat 8’de döner. O mağaza bizim göz bebeğimizdir aslında. Bütün mahalledeki çocukların ayakkabısının altı delikse bizimki de delik olurdu. Onlarda top yoksa, bizde de top olmazdı ama biz Ankara’da vergi rekordmeni olan bir aileydik. Elbisabahattin Tuncer markası gerçekten çok merak edilen konulardan bir tanesi. 1920’lerin başında rahmetli dedem tarafından kurulan Ankara’da saman pazarında bir dükkan açıyor. 1923’te de şu anda orada bulunan mağazamızı açıyor aslında. Tabii o mağaza sahibi kolonya üzerinde değil. Şapkalar, ayakkabılar, bavul, eldiven, kazaklar, gömlekler. Onunla beraber ısmarlama gömlek imalatı da yapıyorlar. 1930’ların başlarında dedem İstanbul seyahatinde bir arkadaşından kolonya yapmaya alakalı tavsiyeler alıyor. Ankara’da üretim yapmaya başlıyor. Öyle ki o günkü şartlarda bir broşür hazırlıyor. Amerikan varikampanyalara neredeyse benzeyen bir kampanya yapıyor. Ama tabii tecrübesi olmayan birisi. Yani ilham alacağı da aslında bir yer yok. O broşür sayesinde de Ankara’daki iş yerine, dükkana müşteri davet ediyor. Bir demet maydanozun dahi pazarlıklı satılmadığı dönemde rahmetli Elbisabahattin Tuncer bir broşürde fiyat listesi açıklıyor. Ve hangi malın hangi fiyatta satılacağını, sattığını orada açık açık belirtiyor.
Broşürün altında küçük bir kupon veriyor. Diyor ki bu kuponla geldiğiniz takdirde bir kolonyadan size bir adet bedava olarak numune verilecektir. Dört Cumhuriyet’in ilanı var. Tabii Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışı var. Memuriyet gelişmeye başlıyor. Memurların gömleğe ihtiyacı var. İşte insanların kıyafetlerinin daha da güzel olması lazım. Anadolu’nun herhangi bir yerinden kalkıp gelen insanlardan bahsediyoruz. Tabii o mağaza o dönemde bayağı bir revaşta bir mağaza oluyor.
Göz önünde olan bir mağaza oluyor. Daha sonra işler yavaş yavaş büyümeye başlıyor. Rahmetli Elbisabahattin Tuncer dediğimiz zamanında yine büyük bir yangın atlatıyor. 1960’lı yılların ortalarında babam Sabahattin Tuncer Türkiye’de ilk defa kendi formülünü üreten kolonyacı oluyor. Ekonomik krizlerin tabii olduğu dönemde. O dönemde işler durma noktasına geliyor.
Kalabalık bir aile şirketi. Herkes işletmede çalışıyor. Eski alışkanlık çünkü. Ancak babam bakıyor diyor ki bu işletme artık herkesin karnını doyuracak işletme değil. Kendisini iş arayacağını söylüyor rahmetli dedemen. Baba ben başka bir yerde iş bulacağım kendimi çünkü bu dükkan artık hepimize yetmez hale geldi diye. Babam o zaman bir iş arayışı içerisine giriyor. Arkadaşlarıyla buluşuyorlar bir yerde. Konuşurken diyorlar ki Ankara Üniversitesi Zirat Fakültesi’ne eleman alınacakmış, desinatör alınacakmış diyorlar.
Babam da Ankara Ticaret Nisesi mezunu. Ticaret erbabı yetiştiriyorlar Ticaret Nisesi’nde. O mantık öyle başlıyor. Belki muhasebenizi tutmayacaksınız ama muhasebenin nasıl tutulduğunu bilmeniz lazım. Çok güzel resim yapardı benim babam. Şu anda veteriner fakültesinde onun yapmış olduğu resimleri buldular. Orada bir müze açtılar. Müze de sergiliyorlar şu anda. O da vefat etmeden önce onu görmüş oldu. Çok da memnun oldu onu öyle gördüğüne. Eski Yahudi Profesörler Üniversitesi’nin kuruluşunda görev almışlar. Onlar kitaplar yazıyorlar. Babam da onlara yardım olsun diye içlerine de resimler çiziyor. O dönemde üniversiteye olan işbirliği onun tıbbi bitkilerle veya kokulu bitkilerle olan ilişkisini perçinliyor. Onları gördükçe hocalardan tercüme istemeye başlıyor. Diyor ki hocam siz bana para vermeyin. Onun yerine şu kitabın bana lütfen tercümesini yapar mısınız diyor. Kitapları okuyor bilgi sahibi olmaya başlıyor. Yurt dışından gelen kitaplardan bir tanesinin arkasında da bir esans firmasının reklamını görüyor. 1960’lı yılların ortalarında mektup yazıyor. Türkçe olarak mektup yazıyor hatta. Ve oradan da birkaç ay sonra Türkçe cevap geliyor. İsviçre’yi, Cenevri’ye kendisini davet ediyorlar. Buradan Türkiye’den bir arkadaşla beraber gidiyor. Orada formüllerle alakalı bilgi almaya başlıyor. Türkiye’deki değerli kaynakları kullanmaya başlıyor. Tabi onunla beraber Ankara’daki hala açık olan ve hala önünde kuyruk olan mağazamızdır. Yine uygun fiyatlarla kişisel bakım ürünleri, diş macunları, temizlik ürünlerinin satışına devam ediyoruz. O mağaza bizim göz bebeğimizdir aslında. Oradan patladı her şey çıktı. Ve gerçekten çok iyi bir tohum atılmış bu müessesede. Bütün ailedeki çocuklarının tamamı hepimiz orada büyüdük. Hala da orayı aynı şekilde muhafaza etmeye çalışıyoruz. 45 sene önce oradanın durumu neyse şu anda aynısı var. Yüzyıllık markalar derneğimiz var. Bunu da ben yönetiyorum. Birkaç tane lokumcumuz var. Baya eski mağazalar var. O da onlardan bir tanesi. Tatil başlamazdı bizim için. İş hayatı başlardı. Ama ben zaten çok severdim. Yani okuldan çıktığımda eve kolay kolay gitmezdim. Evimizde iş yerimiz arası 4 kilometre civarındaydı. Her gün ben oradan yürüyerek giderdim. İş yerinde derslerimi çalışır bitirirdim. İşçiyle beraber çalışmayı çok severdim. Ambalajlama işçisiyle üretici kısımda çalışmayı çok severdim. Onlarla beraber yerdik, beraber içeridik. Birazcık kültür meselesi bu. Ailenin gelişimini tamamlamış olması da burada çok önemli. Anadolu’dan gelen kesim İstanbul’dayız sahibi oluyor. Açtık ve yokluğu görmüş olan da bir kesim. Tabii bunu İstanbul’da olan da yaşadı ama Anadolu çok daha hissederek yaşadı. Öyle olunca büyük de bir imkan var, iş imkanı var. Küçük bir üretim yeriyle çok hızlı bir şekilde üretimini belli bir noktaya getirme imkanına sahipti. Ama öyle ki o kadar hızlı bir ücretmeler bir yerde kontrol dışı kalmaya başlıyor. Kültür 3 nesilde hazmedilmiş. Para 2 nesilde hazmedilmiş. Şimdi bunlar Anadolu’daki insanların söyledikleri şeyler. Paraya boğulduğu zaman insanlar kökeninde de bir hazırlık olmadığı için farklı yollara sapan aileler olabiliyor. 75 kişinin yaşadığı gibi yaşayan bir aile olmalı yani aileler. Yani biraz daha kontrollü olmalılar. Çünkü hani para, mal, nöru, servet bunlar hani her zaman insanların elinde olacak diye bir şey yok. 2. nesle, 3. nesle geçmiyor. İlahi adalet de tecelli ediyor.
İnsanlar o kazandıkları paranın tamamını kendilerine ait olarak görüyorlar. Ama öyle değil. Paylaşımcı ruhu kaybettiğimiz noktada o paraların birili kişilerin ellerinde yoğunlaşmaya başladığı noktada isyanlar başlıyor. Dünyada da öyle değil mi? Dünyanın en büyük paraları birkaç kişinin elindir. Para piyasada hareket halinde olursa bir şey yanıyor. İşçiyi sigorta etmezlerdi. Sigorta diye bir şey yoktu. Adamın kültüründe yok. Bunlar hep kaçakçılığa giriyor işte.
Hem çalıştırdığınız kişinin hakkını yiyorsunuz hem vergisini de ödemiyorsunuz. Peki bu sistem nasıl devam edecek? Maalesef Türk insanında şirketleşme, ortaklık kültürü henüz tam olarak oturmadı. Her şeyin kayıt içerisinde olması lazım. Kayıt içerisinde olmayan, güzel işlemeyen her işletme batmaya mahkum.
İstedikleri kadar servet yapsınlar, işletmeler bir anda kaybolup gidiyor.
Yani ne servet, ne para, ne mal, ne mülk kul hakkının karşısında hiçbir şey duramaz. Japonya’daki kozmetik fuarına katıldık. Oradan da Kore’ye geçtik.
Orada Çin’deki salgınla ilgili söylentiler başlamıştı. Ve yayılması riskiyle karşı da Kore halkın maske kullanmaya başladıklarına da şahit olduk. Tabii Türkiye’ye geldiğimizde bunu anlatıyorduk. Ama Türkiye’de de oldukça da geç çıktı. Çok hızlı da yayılmadı aslında. 11 Mart’ta açıklandı. Ondan sonra biz 3 Vardi olarak çalışmaya devam ediyor. O günlerde tabii 10 misli arttı diyebiliriz rahatlıkla.
Çünkü bir anda bütün insanlar hücum ettiler. Şu andaki bizim kapasitemiz %100 artmış vaziyette. Mart’tan bugüne kadar, yılbaşına kadar yapmayı düşündüğümüz için daha da fazlasını yaptık. Kolonya ve Dezelfektana artı sabunlara dengi artınca alışkın olduğumuz bir şey değil daha. Toplum olarak da, dünya olarak da alışkın olduğumuz bir şey değil. Dünyanın her yerinde insanlar marketlere hücum ettiler. Böyle bir şey oldu ki ne bulurlarsa almaya başladılar. Tabii bu da fiyat artışlarına sebebiyet veriyordu.
Şimdi 100 yıllık marka olmanın da vermiş olduğu da bir ağırlık da var. Diyorum ya bir kültür var. Şimdi biz o kadar çok krizler gördük ki bu krizlerde de nasıl, ne yapılacağıyla alakalı olarak tecrübelerimiz de var. Bir kriz ortamı varsa ne yapar, firma ne yapar, şirket ne yapmalı ki orada hem öne çıkıp kendisi hakkında bir bilgi vermeli hem de piyasayı soğutmalı.
O günlerde bir karar aldık, gazete ilanları vermek konusunda fiyatlarımızı artırmadık gerçekten. Ama raflardaki rakamlar bir anda 5 misli 10 misli çıkmaya başladı. 24 liraya sattığımız bir ürünü internette gözü 1000 lira bende onun resimleri var. Tabii o dönemde Sayın Cumhurbaşkanımız beni aradı. Dedi ki kolonyaya karşı insanların ilgisi var.
Ama ne oluyor dedi yani fiyatlar neden bu kadar arttı? Bizde bir artış yok ama internet üzerindeki pazarda arttı. Talep bir anda patlamış yani bundan da daha normal bir şey yok. E doğru ama o günler bizim açımızdan bir ticaret yapma günü değil. Üreticilerin tamamı çok hızlı aksiyon aldılar ve çok hızlı şekilde rafları tamamladık. E bu dönemde internet üzerinden satışlar çok arttı.
O günlerde 15-20 bin kişi sitenin içinde geziyor olurdu. Sağlık sektöründekiler yani bunlar parayla pul falan yapılacak şeyler değil ki. İki tane maaş verseniz ne olacak adama? Adam sağlığını bir kenara bırakarak geliyor. Piyasadaki işte görüyorsunuz tabii çöp toplayan insanlar. En değerli insanlar onlar benim gözümde. 3 gün çöpler toplanmasın bakalım ne hale geliyoruz? O zaman demek ki o iş parayla falan ölçülecek işler değil bunlar.
Onlara zamanına teşekkür etmeyi de halk olarak da bilmemiz lazım. Şu anda 52 ülke iracatımız var. İçeriye biraz daha fazla ağırlık verdik. Burada göze batanlar kimler? Özellikle biz uzak doğuya çok mal satarız. Avrupa’ya bayağı iyi mal gönderdik. Irak’a çok iyi mal gönderdik. İşte İngiltere var, Avustralya var gönderdiğim ülkelerin arasında.
Singapur, Malazya, Tayvan, Hong Kong, Çin var.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir