"Enter"a basıp içeriğe geçin

GLOBAL EKONOMİ NEDİR? Olmaz Öyle Saçma Ekonomi – Prof. Emre Alkin – B02

GLOBAL EKONOMİ NEDİR? Olmaz Öyle Saçma Ekonomi – Prof. Emre Alkin – B02

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=LPx0J1dJSCc.

Hocam merhaba. Teşekkür ederim efendim. Hoş geldiniz hocam. Sağ olun ustağım. Bugün kolejli gibisiniz hocam. Genç hissetmek için ambalaja çalışıyoruz. Bugünkü konumuz uluslararası ekonomi. Her zamanki budalaca sorumla başlıyor hocam. Estağfurullah. Eskiden ekonomi daha yerel bir şeydi de mi şimdi daha global oldu? Marco Polo’dan beri uluslararası ekonomi var. Ara sıra böyle korumacılıkla kapanmaya çalışacağım.
Uluslararası ekonomi esasında ülkeler arasındaki ticari, sinayi, ekonomik münasebetleri arttırmak için yapılan bir iştigar. İyi bir şey mi? Peki ama bunun hep kötü olduğu söyleniyor. Öyle söyleniyor. Çünkü arada işte Peron iktidarında olduğu gibi 1920’lerde Arjanti’yi yapmış. Bunu bir işbevi de dış düşman yaratmak lazım. Dış düşman yaratınca iktidarda kalıyorsun. Diyorsun ki çok kötü İtal malları geliyor. Bunları engellememiz lazım. Halbuki öyle üretim yok memlekette. Ama işte özel sınıflar yaratmak için ara sıra uluslararası iktisat, uluslararası siyaset biraz baltalanır. Yapacak bir şey yok.
İlçesinde bu yıllarında karma ve daha içine kapanık bir ekonomi vardı. Yanlış sancağı. Hiçbir şey üretilmiyordu ve ilk 15 yılda özel sektörle kamu yan yana gelerek bir ekonomi yarattılar. Toplu iğne bile üretilmeyen bir ülkeden her şeyini üreten bir ülkeye geçtik. Nasıl olur ki böyle bir şey yani Osmanlı zamanında hiçbir şey üretilmiyor mu? Hiçbir şey üretilmemiş. Atatürk başka bir sisteme getirmiş. Demiş ki uluslararası ticari ve ekonomik ve sinayi münasebetler illa her şeyi ürettiniz diye kesilemez. Çünkü bu diyor diplomasinin bir unusurudur.
Hatta Atatürk’ün bir Ege gemisi macerası var Ege gemisini alıyor, içine Türk ihrac ürünlerini dolduruyor ve Akdeniz limanlarını uğratıyor. Yani ilk ihracat hamdesini o başlatıyor. Skudur’un ilk ihracatçı birliklerini yine Atatürk kuruyor hem de Erzurum’da. Dış satımı hep önem vermiştir. İğracat da demez dış satım der biliyor musun? Öz Türkçe söylüyor. Bu arada bir sürü insan da o ithalat ihracatı karıştırır. Özellikle konuşurken ithalat dışarıdan malı almak, ihracat dışarıya malı satmak. Türkiye fındık üreticisi bildiğim kadarıyla. Birinci lüye bile oynuyoruz arada. Bu bir zenginlik değil mi? Önemli bir zenginlik. Sadece fındığın kendisinden değil işlenmesiyle ciddi gelir elde ettiğimiz bir unsur. Tamam biz birkaç yıldır çok konuşulan bir şey olduğu için soruyorum. Mesela buğdayı ithal ediyoruz. Neden? Yetmiyor. Topraklarımız var bir sürü. Var ama verimsiz çalışıyor. Tarım arazileri verimsiz olduğu zaman maliyet yükselmeye başlıyor. Maliyet yükselince çiftçikar edemiyor. Hafif hafif tarımdan vazgeçiyor. Acaba bunun üstüne apartman mı diksen falan filan deyince tabii ki kendi kendimize yetemez
bir ülke haline geliyoruz ve buğdayı da mecburen içerideki fiyatlar çok yükseldiği için ithal etmek mecburiyetine kalıyoruz. Fiyatları dengelemeye çalışıyoruz. Tarım politikası kötü. Bir ülke kendi kendine yetse daha iyi değil mi? Yani hem buğdayın hem fındığını kendi üretse. Bunu mukayesele ve mutlak üstünlükler teorisinde şöyle anlatıyoruz. Diyoruz ki kendi kendine de yetse hatta bütün malları komşularına göre daha ucuza bile üretse mutlaka bir diş ekonomik ilişki kurmak zorundasın ki bölgesel barışı tesis edesin. Komşuları hoş tutmak için diyor. Ne de densiz ne yedim bensiz derler adamın üstüne giderler. Amerika Birleşik Devletleri bunu yapıyor. Ne kadar zengin olursa olsun. Biliyorsun dünyanın birinci büyük ithalat ülkesi. 2 trilyon doların üzerinde ithalat yapıyor. Niye para transfer ediyor ama Trump aslında biraz onu kapatmak istiyor gibi. Yanlış yapıyor işi bilmiyor. Pax Americana dediğimiz işi başarmasının Amerikan barışının özü bu. Amerika’ya mal satan mutlu olunca Amerika ile çatışmayacak. Amerikan çıkarlarını gösterecek vesaire vesaire. Trump tam yalnızlaştırma eğiliminde Amerika’yı bilmiyor bu işe.
Türkiye’de şu algı var son 25 yıldır belki kendi malımızı üretelim. Her şeyi kendimiz yapalım ve aslında buna bağlı olarak da şöyle bir eleştiri var. Dışarıya çok bağımlı olduk. Bu doğru mu? Türkiye’nin ithalatının %85’inden fazlası ham madde ara malı yatırınmalıdır. Normaldir bu yani dışarıya bağımlıyız. Önemli olan şey acaba biz bu ara malının ne kadarını Türkiye’de üretebiliriz? 121 milyar dolar ara malı ithal ediyoruz. Yani bunun yarısını Türkiye’de üretebilir miyiz? Evet üretiriz. Niye üretmiyoruz? Çünkü diye başlarım bir kitap gider. Hemen akla şu geliyor. Diyelim ki buğday az ya bizde biz destek yapsak buğdayı ürettirsek mi iyi yoksa diyelim ki buğdayı bizden daha ucuza üretiyor atıyorum Hollanda mesela oradan almak mı iyi? Kritik malları çok uzaklardan tedarik etmek sıkıntılı. Bunları mutlaka ya kendi ülkenizden ya da hakikaten elinizi uzatıp alabileceğiniz kadar yakın bir yerden tedarik etmekte büyük bir fayda var. Bunun en önemli unsuru tarım ürünleri. Buzağın tarifi ne herhangi bir devlet başkanı ya bakarız bir ara falan dediği yerde 1 kilometre oluyor 1000 kilometre. Yani dolayısıyla bizim kendi kendimize yetmemiz gerekiyor. Kendi kendine yetmeyen bir ülkenin de kapva değirer atması imkansız. Ancak bu yine demek değildir ki kimseden bir şey almayacağım. Tüm sektörleri dünyadaki tüm malları üretecek şekilde konumlandıramazsınız. Mutlaka sizde üretilmeyen ya da üretilse bile çok pahalıya çıkacak olan şeyleri dışarıdan almak lazım. Hocam burada herhalde komşularla bu tür ilişkiler girebilmek için İngilizce’yi konuşmak gerekir. Yüzde yüz. Ve İngilizce deyince de akla hemen ne gelir Mustafa? Tabii ki Cambly geliyor değil mi hocam? Hocam Cambly diye bir şey var biliyor musunuz bilmiyorum. Bilmez miyim mesela diyorum oğlum İngilizce öğrensene ya bana ne İngiliz benim dilimi öğrensene nasıl da can adama diyorsun ki benim lisanımı öğren. Olur mu öyle şey? O zaman hocam bir bağlanıp konuşalım mı bize bir hoca buldu Cambly. Hi this is professor Emre Alkin. What’s your name? I’m Marissa. Nice to meet you. The pleasure is mine thank you very much. I’m not a native English speaker. I learned English from the lyrics of the songs. Really?
I was a bass guitar player of a rock band. I had to learn English. I wish we had Cambly at that time. Are you updated with the economic happenings in Turkey? I live in Turkey. So you know the inflation. I’m well aware. That’s one of the reasons why I moved to teaching online. So how do you compare states with Turkey regarding the economic conditions and stuff? I think people outside of the US have an overly positive view of life in the US. It’s not as easy as it seems because think about it. Everything’s more expensive there. Of course. I know a lot of Americans who are working two or three jobs. As far as I understand, even the inflation is high. The cost of living in Turkey is better than United States. Yeah, but I will say that I was just expecting this but I do think that in Turkey there is a problem with the work-life balance. All the Turkish people I know seem to be overworked. You’re absolutely right. What about the students? Most of them I’d say are in their 20s and 30s. Why do they take lessons from Cambly? I think it’s really convenient. You don’t have to go to like a language school at a certain time and have a teacher that maybe you don’t like so much. On Cambly you can choose who you want to work with, the time you want to work. You can choose where you’re going to be. Well, that’s a miracle for me. 30 years ago it was physical and you have to be there in X hour. Exactly.
30 years on Cambly live all over the world so any time of day you come online there’s someone. Thank you very much for participating in this chat. No problem, my pleasure. Thank you, I hope the best for you. Thank you, you too. Take care. Bye bye. Bye bye. Nasıldı eğitimini, nasıl buldunuz? İngilizcesi iyi miydi hocam? İngilizcesi gayet iyi. Neyde, şimdi aslında güzel soru bu. Normalde bize hep şunu soruyorlar. Aksansız İngilizce konuşuyorsun. Halbuki bu İngilizce de şöyle demek. Amerikalı gibi konuşuyorsun. Bizde ise Amerikalı gibi konuştun mu sıraların arkasından birisi tak diye ensene çakar. Oğlum Amerikalı gibi konuştun mu?
Falan filan de bizim bunları yaşadığımız için Fransız okulunda. Dolayısıyla aksansız konuşmak istiyorsunuz. Yani sizi herhangi bir Amerikalı’dan İngiliz’den ayırt etmelerini istemiyorsanız Cambly sizin için uygun. Flu özel koduyla Cambly’ye girip ücretsiz deneyebilirsiniz. Açıklama kısmındaki indirimden faydanını hemen kullanmaya başlayabilirsiniz. Bir ülkede nelerin üretileceğini ve nelerin üretilmeyeceğini kim belirler?
Normalde özel sektör fırsatı görür ve üretir. Ancak devletin politikası özel sektörün gördüğü bir fırsatı değer katacak bir altyapı oluşturamıyorsa o zaman üretmekten bir anda vazgeçebilir. Doğrudan doğruya merkezlik otorite ya da herhangi bir başkan kimin ne üreteceğine karar verecek diyemem. O zaman bunun ismi kapalı ekonomi olur. Fakat devlet çaktırmadan verdiği ya da vermediği teşviklerle kimin neyi üreteceğini ve nerede üreteceğini pekala karar verebilir. Peki vermeli mi?
Eğer pozitif anlamda kullanıyorsa ya arkadaşlar arkanızdayım ben hadi bakayım dijitaliği kullanarak tarım ürünü üretin şunu üretin bunu üretin ben de size teşvik veriyorum burada maliyetinizi düşürdüm diyorsa süper. Arkadaş bak ithalat lobisi var sabahtan akşama kapımı açındırıyorlar. Sizin bu malları Türkiye’de ürettirmeyecekler. Ben de o yüzden bunları hiç teşvik vermem dediğimi berbat. Var mı böyle bir şey? Olmaz mı? Daha ağrını söyleyeyim size mesela 1950 yılından beri Türkiye’deki tarım arazili toplulaştırılamazdı. Ne zaman parlamentoya gelse komisyonlarda engellenirdi. Kimler tarafından engelleniyor?
Traktör satanlar. Ne kadar çok tarla o kadar çok traktör. Dünyada nasıl çözülmüş peki? Dünyada tarım arazilerini kattı sürekli bölünemez. Çeşitli uygulamalar ama tarım arazilerinin bölünmesi kadar büyük bir tehlike yok. Dünya gıda fiyatları tam 10 yıldır olduğu yerde sayarken Türkiye’de 102 endeksten 539’a çıkmış. Hocam ama bütün bunların sadece traktörcüler tarafından yapıldığına inanamıyorum. Öyle başladı. Çünkü menfaatin nerede olduğunu göremiyorlar.
Tabii ki memleketin menfaatinin bölçek ekonomisine kavuşmuş olan tarım arazileri olduğunu ve politikacılığını diğer menfaat sahiplerine hadi bakayım orada. Senin menfaatin önemli değil. Buranın menfaat önemli demesi lazım. Atıdürk’ün şu sözünü unutmayalım diyor ki bakın efendiler şahsi menfaatler ekseriyetle toplum menfaatinin önüne dikilir ama şahsi menfaatler rekabet içinde önemlidir. Ama ekonominin tamamında şahsi rekabetin şahsi menfaatlerin üzerine bırakırsak o zaman yeni bir şey çıkmaz. Her şey yok olur.
Onun dolayı devletin araya girmesi bir düzenleyici otorite olması lazım ama devlet hiçbir zaman piyasaya karışmaz. Çünkü devlet bireylerin işini yapamaz. İzmir İktisat Kongresi merak eden bak. Siz tam bir liberal mısınız hocam? Ben katıksız bir liberalim fakat bu liberallik liboşluk anlamında değil onu söyleyeyim. Yani ben şunu diyorum. Bin kişinin olduğu bir yerde bir kişi bile doğru söylüyorsa onun söylediğini dinleyecek bir ortamın yaratılması gerektiğine inanan bir insan. Hocam bizim bir yemek programımız var. Orada Mustafa seven hiç susmazken ekonomi konusunda dut yemiş bülbüle dönüyor.
Neden böyle Mustafa? İlker ben orada nasıl vani bir şefsem sende burada vani bir finansçısın. Hiç fırsat vermiyor ki hocam soralım sizi de manipüle ediyor. Ben bu uluslararası ticaret içinde dinamikleri çok merak ediyorum. Yani her şeyi yanlış yapan bir ülke yine de batmıyor sanki bu Yunanistan örneğinde olduğu gibi buradaki asıl espriler nedir? Kural 1 devlet batmaz vatandaş batar. Romanya bunun örneği. Çavuşescu vatandaşı batırdı. Devlet batmadı.
Vatandaşı batıranın sonucu kötüye acıklı bitiyor ama bütün ülkeler biliyor ki artık biz 19. Yüzyılın kapalı ekonomilerinde değiliz ve mutlaka öyle ya da böyle bir uluslararası ticaretle kendi vatandaşımıza diğer taraftaki vatandaşları bir menfaat yaratmak zorundayız ki kendilerini mutlu ve bu topluma ait hissetsinler. Bu da bir politikanın parçası. O yüzden uluslararası irtisatı uluslararası ekonomik ilişkileri diplomatik ilişkilerden ayırmak mümkün değil. Eğer ki ticari diplomasi biterse diplomasi de biter diplomasinin bittiği yerde harp olur.
Zaten her şey böyle başlıyor. O yüzden Trump’ın çabalarını ben anlamakta zorluk çekiyorum. Zorla savaş çıkarmaya çalışan bir adamdan bahsediyoruz çünkü ticari diplomasiyi öldürüyor. O yüzden uluslararası irtisatı önemsiyor. Hem vatandaşlara menfaati eşit olmasa da en azından dağıtıyor hem de insanları dünyaya aitmiş gibi hissediyor kendini dışlamış hissettirmiyor. Hocam bunun Türkçesi şu mu yani benim sırtımı kaşı ben de senin sırtını kaşıyım mı demek lazım. Öyle de olur ama düşünsenize sokakta üren milyonlarca insan var. Bu insanların bu dünyaya ait olduğunu bu dünyadaki güzelliklerin içerisinde kendisinden var olduğunu hissettirmek için uluslararası ekonomik ilişkileri kurmak için yoksa kendileri dışlanmış ve yalnız hissedecek bu iyi bir şey değil. Onun sonucuna ne olduğunu biliyoruz. Peki Kuzey Avrupa ülkeleri örneğin euro kullanmıyorlar. Burada bir standart taban oluşturmak için para birimleri vesaire gibi yardımcı asetler var mı? Dijital olarak o kadar çok formülü var ki bunun dünyanın en sert dalgalanmaları
yaşansa da bir malı alıp bir yere götürürken onu alacağınız parayla o tarafın ödeyeceği parayı dolar cinsinden anında razı olup zaten ya ödüyorsunuz ya alıyorsunuz. O yüzden para biriminin dışlı ciğerlerin geliştirilmesinde çok da önemli bir faktör olduğunu düşünmüyorum. Aksine euro bölgesi Avrupa’yı pahalılandırdığı için pari de indi çıktı. Herkesin yüreği hopluyor. Mesela İsviçre’nin başına geldi İsviçre 2 saat 20 dakika içerisinde parasını yüzde 30 revalyoya eritmek zorunda kaldı.
Para bölgesinin içinde olmak hoş değil ama para bölgesinin standartlarını eğer ülkede uygulayabiliyorsanız iyiymiş. Uzun süredir öyle bir şeyin efsanesi mi? Onu size soracağım. Çin elindeki bütün Amerikan işte bonolarını vesaire satarsa Amerika çöker mahvolur derler. Doğru mudur hocam? Olmaz öyle saçma şey. Niye satsın adamlar eldenindeki tahbirleri? Full olacak o paralar. Adamlar zaten zar zor kazanmışlar tırnakları ile kazıyıp Çin’in arkasında duruyoruz. Satalım gitsin onu falan öyle bir şey de batarlar. Yok öyle bir şey. Geçen haftaki programın altına bir yorum gelmişti.
Diyor ki sizin gibi pis herifler dolar alıp tuttuğunuz için bu ülke kalkınamıyor. Abi dolar yok zaten. Anlatmaya çalışıyorum. Milletin haberi yok. Ya yok kardeşim öyle para rahat et. Tam olarak anlamak istiyorum. Bir halk veya bir ülke manipüle ederek başka bir ülkeyi zora sokabilir mi? Halkların böyle bir iştigar alanı yok. Umurlarında bile değil. Sokağa çıkın burada Amerika’da da Türkiye’de de Hindistan’da da. Abi akşam yiyin. Ben nasıl eve yemek yiyip yiyeceğim? Bu ülkeye bak. Bu ülkeye bak. Bu ülkeye bak. Bu ülkeye bak. Bu ülkeye bak. Bu ülkeye bak. Bu ülkeye bak.
Bu ülkeye bak. Bu ülkeye bak. Bu niye dünyasız Johnson ve México için bu ülkeleri eyebrows ne?じゃあ söz tre Habertag inflatsına ulaşıyo.
lazım. Amerika’nın da zayıf tarafları var. İngiltere’nin de zayıf tarafları var. Türkiye’nin de zayıf tarafları var. Fark Türkiye’nin çok zayıf tarafları var. Niye bu zayıf tarafları iyileştirmek yerine bunları sürekli zayıf tutuyoruz ve o zaman dış mihrakların, başaları bilmem ne falan diye konuşarak bu iş iyileşmiyor yani. Global ekonomi diye bir şey türedi. Bütün piyasalar işte Londra’dan yönetiliyor. Ben de Ben de İngiltere’yim. Öyle miymiş yani? Yani Londra’da bir merkez olduğu söyleniyor. Ben de İngiltere’yim. E bu bana büyük bir haksız avantaj sağlamıyor mu? En önemli
haksızlık dünya nüfusunun yüzde beşi ya da onu kadar insanın geri kalanların gelirinden daha fazla gelir elde ediyor olması. Bu liberalizmin sonucu değil mi? Bu liberalizm değil maalesef kapitalizmin sonucu oldu. Liberalizmde ise fırsat eşitliği vardı. Ama mesela Carlos Slim diye bir adam geldi. Meksikadaki telekom tekelini satın aldı. Özel tekel oldu. Şimdi nerede fırsat eşitliği? Liberalizmi kullanarak kapitalizmi kral ilan eden sistemlerin sonucunda bir tarafta fakir fukara,
Amerikan rüyası deyip Amerikan kabusunu yaşayan, sabahtan akşamı üç dört işte çalışan ama yine de çoluğunu çocuğunu doyuramayan insanlar diğer tarafta da tuhaf paralara sahip acayip acayip işler yapan insanlar. Şimdi bunu çözmek kolay değil. Fransa’nın Afrika’daki 14 tane sömürge ülkesi var. Yıllık 500 milyar dolar kazanç elde ediyor. Bu sonsuza kadar gidecek mi? Bir de tuhaf bir şey var. Biz bu ülkelere seyahate gitmek için çırpınıyoruz ve bunun için Türkiye Cumhuriyeti sıkı durum
yarım milyar euro vize parası ödüyor. Atandaş ödüyor. Biz ödüyoruz evet. Evet korkunç bir şey. Gitmeyelim mi peki hocam? Ne yapalım? O da soru işareti. Bir taraftan hem bu Avrupalılara kızıyoruz, bir taraftan da diyoruz ki arkadaş sokak temiz adamlar disiplinle tıkır tıkır işliyor. Kalite yüksek, gıda gayet iyi, eğitim sistemi gayet güzel, şirketlerini görüyorsun gayet kurumsal. Sonuçta adamlar 300-400 yıl evvel bizim bugün şikayet ettiğimiz işlerin önemli bir kısmını hallettikleri için biraz daha ilerdeler. İleride olduğu için güçlüler ama güçlerini yine insan olarak uygun şekilde istismar ederek kullanıyorlar. Niye sömürülüyor ülkeler? Çünkü bu batı ülkeleri kızıyor. Sövürmeyin kardeşim bunları. Onlar diyor kardeşim onlar da sömürtmesinler falan gibilerden. Tabii bu boş bir muhabbet onu söyleyeyim ama şöyle maalesef bilim, teknoloji, sanat vs. bunların hepsini de batı dünyası bir de popüler kültürde etkisi altına almış olduğu için bu tarafa doğru gidiyoruz. O tarafta diyor ki madem bana gelmek istiyorlar ben demek ki güçlüyüm o zaman ben bunları sömüreyim diyor. Bu sistem kolay çözülebilecek bir sistem değil. Amerika ile Avrupa’nın farkı var. Amerika diyor ki ben mal alayım bunlara para transfer edeyim. Avrupalılar öyle demiyor. Ben bunları öyle bir mal satayım ki diyor. Bellerini doğrultamayacak hale gelsin derler. O yüzden Amerikan, Avrupa siyaseti birbiriyle çelişiyor burada. Mesela Almanya sürekli dış cehali fazlası veriyor ama NATO’ya parasını ödemiyor. Amerika Birleşik Devletleri korkunç bir dış cehal açığı veriyor ama bütün hükümlülüklerini yerine getiriyor. İyi ülkedir diye söylemiyorum ama uluslararası ekonomik ilişkileri de kurarken sömürüyü devam ettirecek şekilde kurduğunuz zaman evet o zaman
bu sistem eleştirilir hale geliyor. Buna katılıyorum. Sömürgecilik bitti ama bu sefer dış recare de sömürme başladı. Engel olmak için bu sefer korumacılık başlıyor fakat bir canavarı öldürmek için o zaman başka bir canavar yaratıyoruz. Sonra o canavarı öldürmek için başka bir canavar yaratıyoruz. Böyle canavarlar hikayesiyle gidiyor dünya ekonomik tarihi. Artı değer sömürü müdür? Artı değer sömürü değildir. Yeter ki içinde inovasyon olsun. Artı değeri emeği sömürerek yaratmaya çalışıyorsunuz. O zaman Marx’ın dediği yere geliriz ki haksız da değil. Marxist olmadığım
bir şey söylüyorum. Artı değer yaratamayan iş insanı emeği sömürmeye kalkıyor. Maliyetini düşürebileceğiniz üretim faktörleri var. Düşüremeyeceğiniz üretim faktörleri var. Sayayım emek, sermaye, toprak, girişim. Bunlara ne ödüyoruz? Ücret, rant, faiz, kar. Şimdi adam karından vazgeçmiyor. Sermayenin faizi var. Nereye onu indiriyorsun? Karşı taraf belirliyor. E rant, hadi bir müzakere ettin. Kira konusunda e yine mal sahibi senin üzerine tahakküm kuruyor. Tek sömürüleceğin yer emeğin fiyatı. Biz maaşları düşürdük mü Mustafa? Sürekli. Şimdi Marx’ın da tabi asgari ücret diye bir şey olmadığı için. Marx diyor ki otomatik olarak belli gidiyor emeğin sömürüsü olacak. Fakat bugün asgari ücret de olsa emeğin sömürüsüdür. Çünkü Türkiye’de yaşamsal seviyenin altında durmaktı. Ailem Samsunlu ve orada tütünle geçiniliyordu eskiden. Şimdi siz diyelim ki tütünü kapattınız yani almamaya karar verdiniz. Sosyalist düşünce diyor ki bu insanlar ne yapacak? Bunda bir haklılık payı yok mu? Bunu söylemek için sosyalist olmaya gerek yok. Vicdanlı olmak yeter. O zaman ne yapsın bu insanlar? Yine geri dönüyorum. İzmir Sıfat Kongresi’nde Batı Türk’ün söyleminin ikinci bölümüne. Diyor ki devlet bireylerin sanatına, sporuna, faaliyetine, oturuşuna, kalkışına, giyinişine karışmaz. Ancak fertlerden bazıları, devletin görevlerinden bazılarını kısmı ya da tamamen yapmaya kalkarsa o da olmaz. Kaos olur, anarşi olur. Şimdi bugün baktığımızda devletin yapması gereken görevler var. Özel sektöre devredilmiş. Özel sektörde duruyor diyor ki abicim ben bu saatten sonra bu işi yapmayacağım ya da bu şekilde yapmaya çalışacağım. O yüzden özür dilerim. Epey de bir işsiz olacak ama ben buna da yer yaratmak için emeği sömürmek zorundayım. Daha az işi çalıştıracağım ve daha düşük malette diyebilir. Dolayısıyla devlet de özel sektörün yan yana beraber çalıştığı, ortaklaşan yükü paylaştığı bir sisteme geçmemiz lazım. Fakat özel sektör zannediyor ki ona sürekli kar gelecek. Emeğe verdiği ücreti, toprak için ödediği rantı, sermaye için ödediği faizi bakıyor. Diyor ki bunlar fix paralarını alıyorlar. Bir tek ben alamıyorum diyor. Ben kendimi fix karaları hale getireceğim diyor. Sömürü burada başlıyor işte. Halbuki patronu mutlu, çalışanı mutsuz şirket veriyor. Hocam şimdi bir şeyler oldu. İsrail ile aramız açıldı. Amerika İsrail’in tarafında tuttu diye Amerika ile aramız açıldı. Dedik ki Rusya, İran ile ortak para birimine geçeceğiz. Daha çok ticaretimizi yükselteceğiz. Unutsal paralarla ticareti diyorsunuz. Evet. Ama biraz sırtımızı sanki Amerika’ya Avrupa’ya döndük. Doğu’ya yüzümüzü döndük gibi oldu. Buradaki mantık neydi? Bu mantıklı mı? Evet güzel sorum. Döviz arzını eğer yaratamıyorsanız o zaman döviz ihtiyacını
yapacaksınız. Şimdi bu ülkeler dolar kullanmıyorlar. Ama mecburen ortak payda dolar. Herkes çünkü zenginliğini, fakirliğini, malın değerini dolar cinsini ifade ettiği için bu ülkelerin arasında ticareti yine dolarla oluyor. Dedik ki ya biz bunu yapmayalım. Türkiye’nin ve Türkiye’nin komşusu olan ülkelerin ticaretini ulusal paralar cinsinden yapalım. Yine tabi dolar payda olacak mecburen hani paritayı ayarlamak için ama gidiş geliş ulusal paralarla olsun. İhtiyacı azaltalım ki sürekli
dolar yükseliyor baskısı üzerimizde olmasın diye. Aslında kötü bir denemedi. Çalışıyor da. İğracatın ve dış ticarete işlemlerin dörtte biri neredeyse ulusal paralarla olmaya başladı. Bu doların saltanatını düşürecek bir hareket değil. Yine insanlar çünkü bütün ihtiyaçlarını dolar cinsinden karşılıyorlar. Dış ticareti özellikle uluslararası ekonomik ilişkilerde ulusal paralarla beraber yürümek iyi bir şeydir. Çünkü Türk parası da konvertible bir paradır. Rus rublesi de konvertible
bir paradır. Eğer aradakiler paritaya da uzlaşmışlarsa pekala bu ticaret yapılabilir. Sıkıntı şuydu. İran’ın üst üste yaşadığı devalyasyonlar İran parası ile diğer paralar arasında nasıl bir paritenin uygulanabileceği konusunda kafamızda kocaman bir soru işareti bırakmıştı. Hala İran’ın parası oldukça istikrarsız. Çünkü sürekli olarak ekonomik ambargo uygulanıyor. İçeride siyasi karışıklık var. Ulusal paralar cinsinden İran’la bir ticaret yapmak o kadar kolay değil. Bir de
yapacak bazen sizin şartlarınızı kabul de etmiyor. Diyor ki yapacak bir şey yok kusura bakma. Bugün dükkanı kapatıp iyi günler yarın bakarız deyiveriyorlar. Yani Merkez Bankası’ndan öğrendiğim kadarıyla karşı taraftaki merkez bankalarıyla da uğraşıyoruz biz aynı zamanda. Yani böyle bir sistemi kabul ettirmek için ama olmayacak bir şey değil olur. Olması bir işe yarar mı? Yarar. Ticaretin konusu olan ülkelerin hiç alakası olmayan bir başka ülkenin parasıyla ticaret yapıyoruz. Dolar dünya parası değil mi? Zaten bunu kastediyorum. Egomunik ülke her yere hakim, her yerde üstü var. Amerikalılar ile geliyorlar. Bir anda sizin ulusal paranızın çok daha üzerinde değerli bir para. Çarşı pazara çıkıyorlar, dolarları dağıtıyorlar. Herkes mutlu oluyor. Egomunia böyle sağlanıyor zaten. Geçen hafta iPhone 12 duyuruldu biliyorsunuz. Ben iPhone alarak ülkeme zarar veriyor muyum? Hayır vermiyorsun. Bu uygulamalara mecra sunan kocaman bir platform. Herhangi bir cep telefonu markası, diğer cep telefonu markasından çok daha iyi bir mecra sunuyorsa bu şekilde tabii ki geçersin ona. Ama ben şunu soracağım. Mesela Uber’in Türkiye’de yasaklanmasındaki kullanılan argümanlardan en önemlisi şuydu. Ya biz niye Türkiye’de olan bir ticari operasyonu Amerika üzerinden ödeyen bir aplikasyona bu kadar para verelim? Dolayısıyla yerli ve milli yapalım. Şimdi bu aslında çok genel bir söylem. Bu doğru mu? Uluslararasılaşmaya inanmıyorsanız bu söylemler çok heyecan verici ve boş. Boş olduğu için heyecan verici. Dolu olsa heyecan vermez. Neden boş? Siz bir hizmet sunuyorsunuz
ama hizmetinizi sunarken bol bol aksaklık var. Taksiciler bozulmasınlar bana. Burnundan kıl aldırmazlar, arabadan kovarlar. Çoğu zaman taksicilerle kavga edersiniz, hakaret yersiniz, müşteri beğenmezler vesaire. Hop ne oluyor? Dünyanın her yerinde böyle enayilikler olduğu için pat bir anda Uber diye bir şey çıkıyor. Niye çıkıyor? Çünkü yağmur yağarken taksi bulamaz. Kim söylüyor bunu? Emre Alkin. Niye? 17 yıl bu enayiliği yaşadı çünkü. Annesini hastaneye götürdü, getirdi. Ağır bir kanser vakasıydı. Annem öldü. 1994 yılında. Sağ olun. En büyük derdimi Allah’ım şu hastaneden çıkacağım ve annemi taksiye koyup eve götürür mü? İki tane Amerikalı diyor ki nasıl bir yer ya burası? Keşke diyor şöyle bir bassam diyor ve Uber böyle başlıyor. Evet, fikrin çok iyi olduğunu kabul ediyorum ama bu fikri buldular diye ömür billah biz bu adamlara para mı verelim yani? Kendimiz de kuralım böyle bir şey. Yine aynı söyleme geliyorsunuz ya yani
bir şeyin yerli millisini mi hep kurmamız lazım? Hayır eğer ki gocunuyorsa insanlar ki ben Uber kullananların hiç Amerika’ya para transferi gözle gocunduğunu zannetmiyorum. Adam Allah razı olsun, işim çözüldü diyor. Bu arada Uber şoförü de parasını kazanıyor. Niye paranın tamamı Amerika’ya gidiyor onu anlayamadım. Bu Türkiye’deki bir şoför değil mi? Amerika üzerinden geçtiği için. Geçirse geçsin ne var yani re eksport gibi bir şey bu. Tabii bu biraz cehaletten kaynaklı. Türkiye’deki yabancı olup da muhkim şirketinin hiçbiri kar transferi yapmıyor. Hepsi burada güçleniyorlar. Çünkü önemli olan güçlü olabilme. Güçlü olabilmenin koşlunu bizden çok evvel öğrenmişler. Bizde parayı kazan volüyü vur hemen transfer ediyorlar. O da transfer etmiyorlar. Mali Vazine Bakanlığı’ndan sorsunlar bakalım acaba Türkiye’den kar transferi yapan yabancı firma kaç tane? Avucumun içini doldurmaz. Her gelen firmaya yerli ve milliye olsun diye takgidini falan yapmaya kalkarsak bunun altından kalkamayız ama yapılmaz demiyorum. Yapılabilir ama dediğin gibi cep telefonu satın
alan kişiyi vay Allah’sız sen yurt dışına kaynak transferi yapıyorsun dediği zaman ya birisi de der ki kardeş o zaman sen de dünyanın ilk beşine girecek bir şey üret. Biz mi bilmiyoruz yani? Bunu soran da YouTube’da kanalı olan İlker Canikligil. Herhalde FluTube diye bir şey açmaya niyetli ön çalışmalarını yapıyor şimdi sizde. Mustafa Bey burada Google’a rakip olmaktan bahsediyor mesela. Bazı dijital markalar var. 10 yılda 20 yılda çok meşhur olmuşlar. Onlara çok rahat rakip olabilirler. Apple gibi veya Microsoft gibi dijitalikte köklü firmaların yılına ulaştığınız zaman da biz de oraya gelebiliriz. Ama böyle hegemonya kuruyorlar üstümüzde. Yurt dışına binmem ne yerli ve millisi ne bu kardeşim? Seni mi bekleyeceğim? Diyelim ki biz burada üçümüz biz niye YouTube’a para verelim? Kendi tüpümüzü kuralım dedik. FluTube kurduk. Devlet bize destek mi olmalı? Yo devlet oluyor destek. Envai çeşit destekleri var. Özellikle yazılı mı ihraca edenlerle alakalı. Şimdi burada karar şu. Marko olmuş bir platformu kullanarak değeri onunla
paylaşmak ama daha yüksek değere mi ulaşmak ya da sabretmek kendi markamızı oluşturmak şu anki yarattığı değere rıza göstererek 10-20 yılda serpilmesini bekleyelim. Bunların hepsi yatırımcılık yani. Bakkal mı açayım, markete mi dahil olayım gibi bir şeyden bahsediyoruz galiba. Bunun ikisi de ticari karar. Hepsinin fizbilitesi. Son 30 yıldır global ekonomi diye bir şey öcü sayıldı. Bir muhalif konuşmaya başladığı zaman şöyle diyor. Şu deniyor global ekonomi çok kötü bir şey. Siz
şimdi aslında bunun tersini mi söylüyorsunuz? Ben her zaman liberal sınırları kaldırılmış, kültürünü koruyan ama tek medeniyette yürüyen bir dünyanın hayalini kuruyorum. O medeniyette çalma çırpa öldürme yok. Hocam ama şu bir endişe olarak haklı değil mi? Böyle bir global dünya hayalinde doğal olarak Amerika her zaman kazanmaz mı? Rekabetçi unsurunuzun ne olduğunu keşfetmeden el alem ne yapıyorsa ben de aynısını yapacağım ve benim yaptığımı vatandaş tüketecek. O yüzden ben sınırları
kapıyorum dediğiniz andan itibaren Kuzey Kore oluyorsunuz. Bir süre sonra değer üretilmediği için insanlar aç kalmaya başlıyor. Halbuki uluslararası yardımlaşmayı uluslararası işbirliğini kullandığınız zaman o platforma taşıyorsunuz. Değerinizi onun katme değeri artıyor. Peki hocam ne yapalım? Flute Tube’u kuralım mı? Kurmayalım mı? Bence kurmayalım. Peki bize global piyasalardan yatırım bulabilir misiniz hocam? Bulunur. Şimdi her bir yatırım mutlaka arkasında bir sefaat ve hikayeyle gelmeli. Hikaye düzgünse yatırımcı diyor ki yahu arkadaş 10 tane para yatırırım 3’ü tutar zaten atın üstündeyim der. Hepsinin para kazanması diye bir beklentileri yok. Orada daha gerçekçiler. Burada bizimkiler diyor ki bir kere atak yapayım gol atayım oah bütün 90 dakika yatayım böyle bir şey yok yani dolayısıyla böyle bir proje bence yatırımcı bulunur. Yeter ki hikayesi düzgün olsun nakit akışı da akla yatkın olsun. Hocam demin söylediğiniz örnekle ilgili şöyle bir çelişki yok mu ama biz şimdi YouTube üzerinde ilerliyoruz. Flute Tube’u açsak çok daha uzun bir zaman maliyet vesaire olacak. Şöyle bir avantajı var ama gerçekten önümüzdeki sene o ya da bu şekilde
YouTube belki bizim iktidarımız belki başka sebeplerden dolayı Türkiye’de kapanabilir. Eğer Flute Tube’u açmış olsaydık bu gibi sıkıntıları aslında bertaraf etmiş olacaktık. Bir devletin ya da bir hükümetin bir dijital platformu kapatma sebebi teknik değil teknolojik de değil. Demek ki niyeti bozuk böyle bir platform istemiyor. Buna rakip bir platform oluşturduğu zaman gelip sizi de kapatacak demek. Çünkü o markayı güzel kılan şey oradaki özgürlük ve insanların konuşma konusunda kendilerini hür hissetmeleri. E buna benzemeyen bir şey açacaksanız zaten onunla rakip değilsiniz. Hükümet YouTube’a Facebook’a Twitter’a bilgileri burada tut maliye olarak burada kayıt tut bana vergi ver diyor ya. Ne düşünüyorsunuz bu konuda? Vergilendirme işinde üçgâhçılık yapana ceza verilir. Oraya kadar ben varım zaten. Ben vergi vermeyeyim faturayı sürekli buradaki iş ortaklarıma yükleyin bu da olmaz. Yani bu zamana kadar Amerikan şirketleri Çinlileri çok laf
yapıyorlar ama insanların teknoloji karşıtı olması gereken her şeyi yaptılar. Şimdi YouTube Google Irlanda’da operasyon yapıyor. Doğru. Ve Irlanda vergi cenneti. Dolayısıyla mesela bize bu izlenme paraları var ya bunları verirken KDV falan vermiyor. Atıyorum bu kanal diyelim ki 2000 dolar kazandı sana 2000 doları düşük bir rate’den Türk lirasına çevirip yolluyor. Doğrudur. Fakat Türk hükümeti diyor ki ben onu tanımam. Sen bana KDV de ver diyor. Maliye ne yapsın? Maliye diyor ki benim yasamda belirtilen bir şey var. Ortada bir hizmet var verilmiş. Bunun da faturası var. Ben bunu KDV’sini sen alacağım diyor. Sen istersen ondan al. Beni ilgilenemez. Devlet böyle bakar. Devlet diyor ki sınırlar içerisinde gerçekleştirilmiş ticari bir eylem var. O ticari eylemim ben diyor kapma değer vergisini ya da ÖTV’sini alırım diyor. Ama bu da biz YouTube üreticilerinin sırtına yüzde 45 vergi yükü. Doğrudur şimdi. Bunun üçkağıtçılığı biraz Amerikan şirketlerinde. Onlar şu gibi yolunu bulmuşlar. O tarafta bize işliyor. Vergi olarak dokunan yok. O yüzden benden hizmet var ise aynen Avrupa Birliği’nin bana gelmek isteyen vizesinin parasını ödesin dediği gibi sanki oraya gidip para harcamıyoruz. O da diyor ki ben ilgilenmem senin ülkendeki vergili. Hepsini sen ödeyeceksin diyor. Şimdi bunun bir orta yolunun bulunması lazım. Ama Amerika hegemonik güç. Mesela Huawei yapmıyor. Samsung yapmıyor. Ama Amerikalılar yapıyor. Biz platformumuz abi. Bu dijital dünya siber uzaydayım ben. Siber uzayda vergi yok diye kendi kendini kandırıyor adamlar. Ama gerçekten kötülük bu. Türkiye’deki iş ortaklarını KDV vergi ödeyip onların vergi
vermesi bence adil bir şey. Peki hükümet zorlayabilir mi bu yeni yasalarla? Şimdi hükümetlerin başaramayacağı şeyler var. Mesela Türkiye’deki yerli markaları korumak için ithalata yüzde elli ilave gümrük vergisi koyduğunuz zaman zannediyor ki hükümet o zaman bütün vatandaş gidip Türk malı alacak almıyorlar. Pahalı ama en azından kalitesine güvendiği markayı satın alıyor. Dolayısıyla bu önlemeler üstüne gitmeler kaçırtmalar maalesef tam olarak sonuç vermiyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları bu bahsettiğimiz platformlara hatırı sayılır derecede para kazandıracağı gibi bir durum olursa bunlar koşa koşa gelirler burada bürolarını açarlar merak etme. Yani her zamanki gibi paran kadar konuşuyor. Yani iş yine başa düştü. Biz daha çok para kazanacağız. Daha büyüyeceğiz. Flu TV olarak ki Google buraya geldi. Kesinlikle. Ve devletimize daha çok vergi vererek. Doğru. Hocam harika bir konuşmaydım. Yorduk sizi. Yok ben çok büyük keyif alıyorum. Flu TV artık beni göreceğiniz en önemli
yerden bir tanesi. Görüşmek üzere. Görüşmek üzere.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir