Hain mi kahin mi, Grigori Rasputin kimdir?
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=miiNc3rB-Go.
O Rus tarihinin en ilginç karakteri. Kimileri için o sadece bir kâhin, kimileri için de onun Rus tarihinde büyük bir yeri var. Kimileri abartıldığını düşünse de onun ölümünü bile efsaneleştirenler oldu. Aslında yaptığı şey ikna yeteneğini ve insanların üzerindeki etkisini kullanmaktı. Karşınızda Grigori Rasputin’in profili. Asıl adı Grigori Yefimovic Rasputin.
21 Ocak 1869’da Sibirya’da bir köyde doğdu. Çocukluğu doğayla iç içe geçti. Ailesi çiftçiydi. Aynı zamanda taşımacılık yapan ve din adamı olan babasının adı Yefim Wilkin Rasputin. Annesinin adıysa Anna Parshukova idi. Rasputin’in yedi kardeşi daha vardı ama hepsi küçükken öldü. Rasputin’in de ölen kardeşleri gibi sağlık sorunları vardı. Bu yüzden yaşıtlarıyla yeterince oynayamadım. Kendini içinde bulduğu yalnızlık onu kiliseye yaklaştırdı.
Sıradan bir ailede, sıradan bir hayat sürüyordu. Tarihçi Douglas Smith’in de dediği gibi, Rasputin’in gençliği hakkında pek fazla şey bilinmeyen kara bir delik gibi. Uzun yıllar boyunca okuma yazmayı bilmiyordu. Bazı kaynaklarda gençliğinde hırsızlık ve yalancı şahitlik yaptığı yazsa da bununla ilgili kanıt yok. Resmi bir eğitim görmedi. Ailesi din eğitimi alması için onu manastıra gönderdi. Hayali din adamı olmaktı. Bu dönemde iyileştirme gücü olduğuna inanıyordu. Pek çok kehanet ortaya atıyordu. 1886’da Abalığa gittiğinde hayatının önemli dönüm noktalarından birini yaşadı. Burada Dubrovina adında bir kadınla tanıştı. Bir de sonrada evlendiler. Çiftin 7 çocuğu olsa da 4’ü hayatını kaybettim. Hayatının ikinci dönüm noktasını da 1897’de yaşadım. Artık hayattaki amacı kutsal yolculuklar yapmaktı. Bu nedenle bir gezgin gibi gezdim. Kimilerine göre de bu kadar adres değiştirmesinin nedeni hırsızlık cezalarından kaçmaktı. Sebebi her ne olursa olsun tek bir gerçek vardı. Rasputin artık eski hayatından vazgeçmişti. O artık 20’li yaşlarında evli ve çocuklu bir adamdı. Onu asıl değiştiren şey de Aziz Nikolay Manastırına yaptığı ziyareti. Burada Makari adında bir adamla tanıştı. Bu kişi bir çeşit dini önderdim. Artık tamamen onun etkisi altındaydı. Burada okuma yazmayı öğrendim. Ama manastırda gördükleri onu rahatsız etmişti. Bu yüzden geldiği yere geri dönmeye karar verdi.
O artık bambaşka biriydi. Dağınık görünüyor ve sürekli dua ediyordu. Birkaç yıl daha gezgin gibi yaşamaya devam etti. Aylar süren yolculuklara çıktı ve gittiği yerlerde kiliselerde vakit geçiriyordu. 1886-1901 yılları arasında bütün Rusya’yı, Balkanları, İtalya’yı, Yunanistan’ı ve Kudüs’ü gezdi. Gittiği yerlerde vaazlar veriyordu. İnsanlar onun üstün yeteneklere sahip olduğunu düşünüyordu.
1900’lerin başına gelindiğinde artık Rasputin’in bir takipçi kitlesi oluşmuştu. İşin aslı artık müritleri vardı. Bu insanlar sürekli Rasputin’le birlikte dualar ediyordu. Evinin altında derme çatma bir şapel yaptı. Takipçileriyle burada gizli toplantılar yapıyordu. Yerin altındaki bu gizli şapel aslında onun tarikatının gizli buluşma yeriydi. Köylüler ve köyün rahibi bu toplantıları hoş karşılamıyordu.
Bu toplantılarda garip şarkılar söylendiği gibi pek çok iddia ortaya atıldı. Gerçekte bu toplantılarda ne yapıldı ise bilinmiyor. Yine aynı dönemde Kazan’a gitti. Burada insanların ruhsal sorunlarına çare buluyordu ya da insanlar öyle olduğunu düşünüyordu. 1905’te iki kehanet ortaya attı. Bunlardan biri Birinci Dünya Savaşı’nın başlayacağıydı. İkinci kehaneti de yaklaşmakta olan Bolşevik Devrimiydi. Rasputin’in ünü giderek artıyordu.
Zamanla müritleri arasına güçlü isimler de katıldı. Bu isimler aracılığıyla ünlü Rus Çar’ı İkinci Nikola’ya kadar ulaştı. Rus Çar’ı İkinci Nikola’y ve Çar-ı Çar-ı Ekzandıra’yla tanışması hayatının kırılma noktalarından bir diğeriydi. Çar Nikola’yın oğlu hemofile hastasıydı. İç kanama geçiriyordu. Rasputin bu hastalığı duydu ve Çar’ın oğlunu ancak kendisinin iyileştirebileceğini söyledi. Çar son çare olarak Rasputin’den yardım istedi. Rasputin Çar’ın oğlunun kanamasını durdurmayı başardı.
Çar’ın oğlunu iyileştirmesi onun ününü daha da artırdı. Artık herkes onun mistik güçlere sahip olduğunu düşünüyordu. Oysa Rasputin’in yaptığı şey alternatif tıppı kullanmaktan başka bir şey değildi. Gezip gördüğü yerlerde bitkileri ve tedavi yöntemlerini öğrenmişti. Yani o aslında bir şifacıydı. Ama insanlar ona ve yaptıklarına farklı anlamlar yükleyip onu yüceltmeye devam etti.
O da buna müsaade etti çünkü insanlar konuştukça şöhreti daha da yayılıyordu. Bu da Rasputin’e büyük bir güç veriyordu. Artık Kremli’nin kapıları ona sonuna kadar açılmıştı. Onun için saray yılları başladı. Aileden biri gibi olmuştu. Çar’a siyasi danışmanlık yapmaya başlamıştı. Bazılarını saray çevresi ve yüksek sosyeteye veriyordu. İlginç krihanetleri onu döneminin en merak edilen adamı yaptı. Hitabet gücü ve ikna yeteneğiyle herkesi bir şekilde etkilemeyi başarıyordu. Müritleri arasında en fazla kadınlar vardı. En büyük hayranı ise Çariçe Aleksandraydı. Çariçe dış politikadan, günlük olaylara hatta aile meselelerine kadar hiçbir kararını onun görüşünü almadan vermemeye başlamıştı. İnsanları bir şekilde etkiliyordu. Bugün fotoğraflarına bile baktığımızda hissedebildiğimiz enteresan bir avrası vardı. O da bunun farkındaydı. Bunu çıkarları için kullanmaktan hayatı boyunca vazgeçmedi.
Kullandığı bir diğer şey de insanların bilinmezliğe ve doğaüstü şeylere duyduğu büyük ilgiydi. 12 Temmuz 1914’de bir kadın evinin önünde Rasputin’i bıçak viyarak öldürmeye çalıştı. Bir süre hastanede tedavi gördü. Onun St. Petersburg’da kolera salgını başlattığı ve bunu Çarlığın Savaş’taki girişimlerini baltalamak için yaptığı iddia edildi. Çar Nikolay ona o kadar güveniyor ve hayranlık duyuyordu ki hatta artık Rusya Çarlığının yönetiminde söz sahibi olmaya başlamıştı.
Bu durum yönetimdeki bazı kişileri endişelendirmeye başladı. Bunun etkisini ortadan kaldırmak için onu öldürmek istediler. 30 Aralık 1916’da aristokrat Felix Yusupov onu evine davet etti. Felix Rasputin’e zehirli bir pastayı ikram etti ve içeceğine siyanür kattı. İddialara göre Rasputin ölmedi. Felix de sırtına, kalbine ve alnına üç el ateş etti. Cesedini ise buz tutmuş Neva Nehri’ne attı.
Kimileri ölmeden nehirden çıkarıldığını, kimileri de buzun altından bir şekilde kendisinin çıktığını ve hala yaşadığını iddia etse de bunlar şehir efsanesinden başka bir şey değil. Cesedi iki gün sonra sudan çıkarıldı. Buzda hiçbir iz yoktu. Yapılan otopsi sonucunda ciğerlerinin suyla dolu olmadığı görüldü. Yani boğulmamıştı. Nehre atılmadan önce ölmüştü. Vücudunda zehir de bulunmadı. Pastasına ve içeceğine zehir atıldığı iddiası insanların gerçeğin üzerine inşa ettiği yalanlardı.
Otopside başından, göğsünden ve sırtından üç kurşun çıkarıldı. Ölümüyle ilgili tüm bu detaylara İngiliz ajanların günlüklerinden ulaşıldı. Kayıtlarda ondan kara güçler şeklinde bahsediliyordu. Bu da Rasputin’i İngiliz hükümetinin öldürttüğü yönündeki iddiaları güçlendiriyor. İyi de İngilizler Rasputin’i neden öldürmek istesin ki? Muhtemel sebeplerden biri Rasputin’in savaş istememesi. Hatta savaş karşıtı lobinin sözcüsü gibiydi.
Çara da Rusya’nın savaştan çekilmesi için baskı yapıyordu. Çar’ın savaşı kaybedeceği ve bu süreçte sosyalistlerin başa geleceği yönündeki ihanetleri vardı. Rusya’yı savaşa çekmek isteyen İngilizlerin Rasputin’i susturmak için öldürttüğü iddialar arasında. Peki Rasputin öldürülmeseydi, Ruslar savaştan çekilseydi, savaşı İngiliz ve Fransızlar kazansaydı, Sovyetler kurulur muydu? İşte bu soru Rasputin’in ölümünün bize sordurduğu sorulardan sadece biri.
Ölümünden sonra onun adına bir şarkı yazıldı. Rasputin adlı şarkı hala söylenmeye devam ediyor. Rasputin aslında abartıldığı kadar önemli biri değildi.
Onun bu kadar üllenmesinin sebebi sadece ve sadece insanlardı.
İlk Yorumu Siz Yapın