"Enter"a basıp içeriğe geçin

Hızır’a Aşık Olan Adamın Hikayesi – Serdar Tuncer

Hızır’a Aşık Olan Adamın Hikayesi – Serdar Tuncer

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=cab5l0E5bsw.

Selamun aleyküm Erenler ve dahi Erenlere gönül verenler. Hatta ve hatta neyzen tevfik merhumun hızırı ararsan kendinde ara, bulamadım gibi rezalet etme. Mısralarının ne manaya geldiğini bilenler. Tahir Büyük Görükçe Hocanın Allah rahmet etsin. Mekân-ı Cennet menzili mübarek makamı âli komşusu Efendimiz aleyhissalatü vesselâm olsun. Hizmeti çok bir hocamızdı. Nev-i şahsına münhasır üslubuyla çok güzel vaazlar eden bir zat-ı şerifti.
Mehmet-i Muhammed’e hizmeti çoktur. Mevla gani gani rahmet etsin. Tahir hocanın bir vaazında anlattığı hadiseyi anlatacağım bugün size. Hızır aleyhisselam’a aşık olan bir adamı anlatıyor. Pek de güzel anlatıyor. Şimdi Tahir hocamın anlattığı mevzu şudur. Diyor ki adamın birisi bir gün Hızır aleyhisselamı görme arzusu düşmüş kalbine. Hızır aleyhisselamı aşık olmuş. Okuyor Kur’ân-ı mübîn’de Musa aleyhisselam ile olan menkıbesini okuyor. Anlatılan kısalları dinliyor filan. Gönlüne bir Hızır aleyhisselamı görme arzusu düşmüş. Ah bir nasip olsa da görsem, bir yüzünü görsem. Böyle de hani Hızır aleyhisselam ile karşılaşsanız ve bir şey isteseniz Hızır aleyhisselam da elini açıp dua etse rivayet o ki Mevla onun duasını geri çevirmezmiş. Onun duası bereketiyle muradınız hasıl olurmuş. Adamın derdi bu da değil.
Hızır aleyhisselamı göreceğim de ben bir şey isteyeceğim o da he diyecek de o şey olacak. İşin ticaretinde değil. Aşık. Hızır aşık. Ah bir Hızır aleyhisselamı. Ha Leyla Mecnun gibi. Tahir Hoca öyle diyor atıfta bulunuyor. Mecnun Leyla’ya aşık oldu. Mecnun da Leyla’ya çok aşık olmuş ama. Az uz değil yani. Çok sevmiş ve istemiş. Aslında tam da Mecnun Leyla’yı istediği gibi istiyor bu adam Hızır aleyhisselamı. Mecnun duymuş ki Leyla Sultan yemek dağıtıyor.
Böyle bir açık alana şey kurmuşlar. Elinde kepçesi gelene sıradakine yemek veriyor filan. Mecnun da gidiyor sıraya. Derdi yemek değil. Bahane. Aşıklar maşuku görmek için bahane ararlar. Bahane çok kıymetli bir şeydir. Bahanesiz varılmaz dostunun üzerine. İlla bahane olacak. Mecnun da bahaneyi bulmuş gideyim demiş. Ben de sıraya gireyim mi o da yemek alayım. Leyla Sultan gelene yemeği veriyor. Gidene yemeği veriyor filan. Bakmış. Mecnun’u görünce bir kaşını çatmış.
Kepçenin tersini çevirip bir tane mecruh. Gidip gitmiş. Kızmış böyle. Mecnun gülmüş. Dönmüş tekrar sıraya girmiş. Neyse Leyla Sultan yemek de o. Bakmış bir daha Mecnun. Çanan ters çık. İkinci kez. Ya üçüncü kez Mecnun bir daha sıraya girecek olunca arkadaşlar tutmuş elinden. Ya kays. Etme eleme kurban olayım. Kendini rezil ediyorsun. Leyla’nın sana yemek filan vereceği yok. Girme bu sıraya. Mecnun diyor ki ifadeye bak. Olmasaydı bana meyli vurur muydu çanağını Leyli? Yani beni seviyor ki çanayla bana vurdu. Aşığın tesellisi. O kadar insan girdi onların hepsine çorba verdi. Ama sıra bana gelince çanağın tersi. Niye? Çünkü beni seviyor. Salih Baba öyle derdi. Kakıyıp dökerse artır hubbunu. Sevdiği deriyi çok çiğner de bağ. Büyüklerden birine bu hadiseyi anlattığı vakit o da şöyle demişti. Oğlum Leyla onun için vurmadı. Niye vurdu efendim?
Leyla’nın vuruş sebebi şu. Diyordu ki behey gafil. Bu halk beni çorba dağıtan hatun bilirler. Gelirler Leyla’dan çorba isterler. Ben de onlara istediklerini veririm. Sen ki beni sevme iddiasındasın. Benim kim olduğunu bilmen icap eder. Benden beni istesene çorbayla ne işin var? Böyledir. Kimisi ondan cennetini ister. Kimisi ondan cemalini ister.
Kimisi sıfatıyla meşgul olur. Kimisi esmasının derdine düşer. Kimisi zatına talip olur. Bana seni gerek seni diyen Yunus’u hatırla. Neyse. Adam da böyle. Aynı Mecnun’un Leyla’yı istediği gibi istemesi gerektiği gibi Hızır aleyhisselamı görmek istiyor. Göreceğim de işim hallolacak. Mevzusu bu değil. Göreyim. Aşık. Hızır aşık. Ağlarmış, yanarmış, yakılırmış. Sabahlara kadar dualar edermiş. Kendini dağlara vururmuş. Yerlerde paralarmış. Aman Ya Rabbi bana bir Hızır aleyhisselamı gösterse. Niyaz, Niyaz, Niyaz, Niyaz. O kadar çok istemiş. İnsan gerçekten isterse ve çok isterse Allah ona onun istediğini verir. Bakın çok önemli bir sırdır. Küçük pencere açalım. Dedi ki bir Allah dostu bir insan Allah-u Teâlâ’dan Allah rızası için bir şey istese Allah onu ona mutlaka verir.
Buradaki şifre şurada Allah rızası için isteyecek. Nefsi için değil, keyfi için değil, kendi için değil. Allah için. Allah’ın rızası için verir. Adam da demek ki Allah rızası için istiyor ki evde otururken bir başına kapı çalmış. Tak tak tak. Açmış bak. Birisi buyursunlar. Hızır aleyhisselamı kendini tanıtmış. Demiş ki ben Hızır’ım. Adam ellerine yapışmış. Aman efendim hoş geldiniz sofalar getiririz falan böyle bir şey.
Oturup biraz sohbet edince demiş ki efendim ben senelerdir yalvarır yakar. Madem ki siz böyle gelirdiniz, madem ki gelmek fakirin evine bu kadar kolaydı. Bunca sene beni niye beklettiniz? Bunca sene sizi görmek arzuyla yanıp tutuştum mu bilmez miydiniz? Hızır aleyhisselamı bakmış. Ha demiş. Senin bir şey anlaman lazım. Giy bakayım şu cübbemi. Adam giymiş Hızır aleyhisselamın cübbesini. Al bakayım şu külahı. Külahı da kaldırmış başına koyun. Şimdi demiş Hızır sen oldun. O cübbey giydin, o külahı taktın ya başına. Hızır sensin. Çık bir bakalım çarşıya demiş. Ne göreceksin, ne edeceksin? Bir dolaş da gel bakalım. Adam hay hay demiş. Çarşıya çıkmış.
Ama bir baksa ki aaa yılanlar, çiyanlar, horozlar, eşekler, köpekler, sırtlanlar. Çarşıda insan yok. Türlü mahlukat çarşıya doluşmuş. Fakat insan yok çarşıda. Allah-u Teala o Hızır cübbesini giyip kasketini takınca adamın gözünden perdeyi kaldırmış. Kalp gözü açılmış. İnsanları aslında ne idiyseler o surette görmeye başlamış. Şimdi biz Allah’a şükür gözümüz baktığımızı bile doğru dürüst görmez. Kalp gözümüz falan açık değil. Onun için baktığımız vakit gördüğümüz her beşeri insan zannediyoruz. Halbuki Mevla o perdeyi bir kaldırıverse bir baksak ortalık mahlukattan geçilmiyor olacak. O cübbey bir giysek, o külahı bir taksak türlü mahlukatlar var. En vay çeşit ama insan çok az.
Ne fark edecek? Allah’tan fark etmiyoruz. Bu nasıl oluyor? Daha belâ rizetmiştim. Bir insanda baskın olan huy, ahlak neyse o insanın siireti, iç fotoğrafı diyelim, batını, içindeki görüntüsü o mahlukata dönüşürmüş. Mesela adamın işi gücü sağa sola zulmetmek. Zahiren baktığında bir insan gör.
Ama perdeyi kaldırıversen bir sırtlan göreceksin. Orada bir sırtlan var. İşi gücü şehvet başka bir şey bilmez. Perdeyi bir kaldırsana bir horoz göreceksin. İbiyle dolaşıyor ya da bir eşek göreceksin. İkisinde derler. Yahut kaypak bir adam sağa sola belli değil. Yangabuz oraya da buraya da. Perdeyi bir kaldırsana bir bakacağım bir maymun. Her hayvanın hani öne çıkan, temayüz eden bir özelliği, bir vasıf vardır ya.
İnsanların da işledikleri günah, meylettikleri tarafa bağlı olarak nefislerinin sureti o hayvana dönüşürmüş. Allah-u Teala önceki kavimlerde kim bu günahı ısrarla işlerse o günahı işleyen insanı o hayvanın suretine çevirmiş. Ama Efendimiz aleyhisselatü vesselama muhabbeti hatırna bizim zahirimiz insan kalmış da batınımız ona dönmüş. Bakınca birbirimizi görüyoruz. Merhamet. Allah setretmiş.
Settar-ı uyuup ayıpları örter. O zaman diyor sende ayıpları ört ki Allah da senin aybını ört. Aybının örtülmesini isteyenin yapacağı ilk şey ayıp örtmektir. Neyse. Fakat bir de ikaz var. Tamam. Mevla Teala dünyada ümmeti Muhammed’e merhamet etmiş. Nefsinin sureti ne olursa olsun zahiri insan kalmış. Mahşer günü iç dışa çıkacakmış.
Herkes hangi suretteyse batını o suretle mahşer meydanına çıkacakmış. Allah korusun. Orada perde yok. Kafanı sağa çevireceksin. Sırtlanlar, maymunlar, çakallar, eşekler, yılanlar. Allah şundan daha çok korusun. Birisi kafasına çevirip seni görecek ve sen insan suretinde değil bir hayvanın suretindesin. Allah muhafaza.
Allah muhafaza. Neyse. Bizimki ürkümüş biraz da çarşıda dolaşırken. Bu kadar hayvan, çıyan yılan. A a şöyle bir bakmış. Ulan o kadar şeyin mahlukatın arasında bir insan, üstelik nur yüzlü, yüzünde secde izi okunan bir beybaba yaklaşmış. Selamünaleyküm demiş. Bakmış bu ihtiyar. Aleykümselam evladım demiş. Baba demiş ben Hızır’ım. Bir isteyin filan varsa söyle. Adam gülmüş demiş evlat var git işine. Bize Hızır lazım olursa biz çıkar sizin eve geliriz görürsün. He he he. Ne söyler bu kıssa Erenler? Aslında biraz şunu söyler. Beraber okuyalım bunun için açalım pencereyi. Diyor ki gönül neylersin öğüdü, yara kendinde kendinde.
Ne ararsan iyi kötü ara kendinde kendinde. İnsan dönüp bir kendinde arayacak. Başta okuduğum beyti hatırladınız mı? Nezantefin beytini. Aslında o bir dörtlük. Kâbe’den maksadın varmaktır yâra. Kör gibi tapınma kuru duvara. Hızır’ı ararsan kendinde ara. Bulamadığım gibi rezalet etme. Hızır da sende diyor. Dön ve kendinde ara. Hızır aleyhisselâm adam dönmüş eve gelmiş. Demiş ki anladın mı bunca zaman çağırdığında niye gelmediğimi? Herkes hızır’ı arar da çok az insan dönüp bir kendine bakar. Bak o çarşıdaki beybaba gibi olursa, nur yüzlü, alnında secde izi, pırıl pırıl, hızır sana lazım olduğunda sen zaten gider hızır’ı bulursun. Ama öbür çarşının içindeki mahlukatlardan birisi gibiysek, Allah muhafaza, sabahtan akşama kadar da hızır diye bağırsan, hızır aleyhisselâm çıkıp sana görünmez. Görünse de sen onu göremezsin. Başka bir şeyle meşgulsün. Dön ve kendine bak diyor. Hızır aramayı boş ver. Kendini hızır tarafından bulunacak kadar güzel bir kalp sahibi eyle. Bir hal sahibi, ahlak sahibi eyle. Sen güzel olursan hızır gelir zaten. Gelmese de müşkünün hal olur zaten. Ama değilsen ne hızır sana görünür, ne görünse senin bir işine yalan.
Arz edebiliyor musun? Tahir Hoca’ya Mevla Teâlâ bir kez daha rahmet etsin ki bu güzellik, mesela şu anlattığımız kıssa ondan tevarüsle bize geldi çok güzel vaz eden bir zat-ı şerifti. Bir iş vasfı vardı. Bir gün bir rüya görmüş. Rüyasında bir sofrada oturuyorlar böyle yer sofrası beraber karşısında tanımadı bir adam. Adam ona tutmuş bir tane taş atmış böyle.
Bu adam bana niye taş atıyor? Az sonra daha büyük bir taş atmış. Sonra bir başka taş atmış. En son kaldıymış kocaman bir taş. Tahir Hoca merhuma fırlatmış adam. Uyanıyor. Allah hayra yetirsin diyor. Bu neyin nesil bilemedim falan. Ertesi günde galiba cuma hutbeye çıkmış. Tam konuşmaya başlayacak bir bakmış. Cemaatin içinde rüyada gördüğü adam. Adam böyle bakıyor kendisine dik dik.
Tahir Hoca merhum dermiş ki tutuldum bildiğim her şeyi unuttum. Söz gelmiyor aklıma sohbet, ayet, hadis hiçbir şey gelmiyor öyle adama bakak aldım. Zar zor kan terleyerek. Ohüt Bey bitirmiş aşağıya inmiş. Tabi merak ediyor hikmetini de Konya’da bir üstadı var. Ona varmış demiş ki efendim böyle böyle oldu. Neyin nesil? Ah demiş evladım.
Ben sana demez miyim ayıplı vaaz ver diye. Ayıplı sohbet et demez miyim ben sana demiş. Nazar. Adamın nazarı neymiş sana. Ayıplı vaazdan kastı şu eline bir defter al. Bir kitap al da okurken ona bakıyormuş gibi. Yap ayıplı. Gören desin ki ha hocada bilmiyor la. Bak sana kitaptan okuyup al. Desin. Böyle olursa işte vaaz ayıplı olurmuş. Böyle olursa nazara mani olurmuş. Bakın vaiz değiliz.
Hutbeye çıkmıyoruz. İyi o zaman biz rahatız Serdar Bey. Hayır. Agacım. Öyle bir çağ olmuş ki güzel taraflarımızı yaşadığımız güzel şeyleri insanların gözüne gözüne sokmayı marifet zannediyorsun. Eskiler böyle değilmiş. İyi bir şeye sahip olurlarsa onu sağda sola anlatmazlarmış. Güzel bir yere giderlerse ondan çok bahsetmezlermiş. Bir bir şey alırlarsa onu çok dile dökmezlermiş. Bir bir şey görürler yani.
Kendilerine lütfedilen nimetleri başkasının gözüne sokmazlarmış. Bunun haset edeni olur. Bunun efendim uğraşanı olur. Bunun fesat edeni olur. Fitne edeni. Bir sürü sebep var. Göze göze sokmazlarmış. Ama yaşadığımız çağ öyle değil. Göster diyor. Arabanı da göster. Yüzüğünü de göster. Bileziğini de göster. Gittiğin tatil yaptığın yeri de göster. Oturduğun mekanı da. Bunu da bunu da. İşte bak. Vaiz değiliz ama bizim de başka başka nimetlerle çevrildiğimiz belli.
E o zaman bu nimetleri de insanın gözüne sokmamak lazım. O ne demek? Ya abiciğim adam harika omuzlar var böyle. La o zaman o omuzları o kadar gösterecek. Kıyafet giyme. Ama azıcık geniş giy. Buna kadar. Efendim çok güzel bir evin var. La o evin bahçesinde şurada burada fotoğraf çekip instagramda paylaşma. Efendim dünyalar tatlısı bir yavrucağın var. Sağda solda onun fotoğraflarını filan.
Yapma. Aldın aileni çok güzel bir yere gittin mutlu bir aile fotoğrafı. Agacım bu mutluluğu bir başkası görse ne olur görmese ne olur? O an birisi ah diyebilir ya. O mutluluğa hasrettir yoktur öyle bir şey. Ah benim de olsaydı der. Eve gelirsin fotoğrafı paylaştıktan 5 dakika sonra geçmiş olsun. Sen öyle yaptın ben böyle yaptım süslü sen yapmadın ben öyle yapmıştım öyle böyle yapmamak lazım. Yani diyor ki ayıplı.
Verilen nimetleri takdim ederken insanlara gösteriyen birazcık ayıplı göster. Ama benim çok olur sevdiğim arkadaşlar vardır eşiyle beraber. Arkadaş yerlerinde de durmuyorlar bir gün o şehirdeler öbür gün öbür şehirdeler. Buradan çektik şuradan da çektik şurada da vardık burada da vardık. Lan bu kadar paylaşmayın o. İkisinde de böyle kız böyle bakıyor. Elsa’nın aragona baktığı gibi bakıyor olana böyle. Böyle muhabbete bak. Bunları paylaşmayın nazar diye yapıyorum. Bir şey olmaz abi bizi okuyup üfleyeb paylaşıyoruz.
Lan hem oku hem üfle hem paylaşma. Böyle bir şey değil neyse. Çok uzattık Erenler. Mevla her birimizi mahşer gününde nasıl bir suretle dolaşmayı hayal ediyorsak. Yeryüzünde o surete sahip olacak hayatı yaşayanlardan eylesin. Mahşer meydanında insan gibi dolaşmak lazım. İkilik kinini içimden attım. Özde ben bir insan olmaya geldim.
Bak kuralı ariflerin gönlüne sözde ben bir insan olmaya geldim. İnsan olma o başka bir şey. Haftaya bilmem hangi diyarda. Şimdi dedik lan gösterme etme falan filan. Fakat bizim işte göstermezsen olmaz ki. Bakü’ye gitmişim baküde biri bir gün çekiyorum. Nasıl bakü göstermeyeceğim? Bağdat’a gideceğim mesela. Bağdat’ta nasıl gidiyoruz? İş için gidiyoruz. Gezmeye değil. Çok yorgunluyoruz. Bildiğiniz gibi değil. Perişan oluyoruz oralarda. Çilesi çok. Hiç kimseye tavsiye etmem.
Allah’a emanet olun.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir