"Enter"a basıp içeriğe geçin

İhmal Edilebilir Nasihatler | Kadına Şiddet | 29. Bölüm

İhmal Edilebilir Nasihatler | Kadına Şiddet | 29. Bölüm

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=_vEJUCUygqk.

Müzik Merhabalar, İhmal Edilebilir Nasihat’larda Alem Alatlı ve Süleyman Seyfi Öğün Hocam ile birlikteyiz. Aslında biz bu masada daha kavramsal konulara değinmeye çalışıyoruz. Daha zihniyeti anlayan, açıklayan.
Fakat bugün birazcık bunu değiştirerek biraz daha bu günlerde çok konuştuğumuz bir konuyu, nedenlerini, gerekçelerini bizim yaklaşımlarımızla masaya yatıracağız. Gene kavramsal olarak. Gene kavramsal olarak tabii. Tabii ki popüler gündem olaylarla değil. Kadın şiddetini konuşalım istiyoruz. Kadın şiddetinin sadece Türkiye’de değil, küresel anlamda artması sebepleri, bunun arkasındaki sosyolojik, psikolojik gelişmeler nasıl bir seyir işliyor?
Bunun üzerine biraz kafa yoracağız. Sizi de bizimle birlikte bu konuda düşünmeye davet ediyoruz diyelim. Başlayalım. Aramızdaki bir erkek olarak siz de o zaman sözü verelim. Buyurun. Şimdi şöyle, bir kere bu kadın cinayetlerinin Türkiye’de son zamanlarda artması çok bizöz gibi bir olay değil. Bu bir kere küresel bir mesele.
Çünkü benim geçen gün haberdar olduğum bir rakam. Fransa’da da mesela yüz küsür kadın öldürülmüş. Senin ilk altı ayında. Ciddi bir rakam bu da. Peki, şeye göre nasıl, bence ki seneye göre artış mı var? Bu mukayeseli olarak bilmiyorum. Ama bu son rapor, yani orada da bu işin olduğunu gösteriyor.
Bir kere cinayet şiddetin sonucu. Şiddet daha cari bir şey. Onun dramatik sonuçlarıyla yüzleştiğimiz zaman görüyoruz. Aslında bu devam ede gelen bir şiddetin bir noktası. Tabii tabii, bir şiddet var. Yani bunu kabul etmemiz lazım. Bunun yani Doğu-Bataı ayrımı ile falan bir ilgisi yok. Ya da işte Müslüman ülkelerde var, diğerlerinde yok gibi algılanamaz. Rusya’da da müthiş mesela kadına şiddet var.
İsveç’te de var, çok ilginç. Küresel bir olguyla yüz yüzeyiz. Fakat bu çok aktüel bir şey değil. Bu tarihin derinliklerinden gelerek başlayan bir şey. Ben kendi metodolojim açısından gene aynı şeyi söyleyeceğim. Bir kere insanlık durumları ve insanların tarihsel konumları büyük ölçüde işte o maddi medeniyetlerin fonksiyonudur. Yani onun doğurduğu iş bölümlerinin fonksiyonudur. Gelenekte kadının rolü talihdir. Bunu kabul edeceğiz. Modern dünyada bu değişmiş midir? İşte oralarda zihinler biraz bulanıyor. Değil, tam tersine daha beter hale gelmiştir. Feminist hareket doğduysa modern toplumda kadının sorunları bir kere ağırlaşmış demektir. Şimdi çok basit bir şey söyleyeyim.
Mesela modernleşmenin fikir babaları, modern düşünürler, feylozoflar, hatta birtakım edebiyatçılar çok tuhaftır ki şifa kabul etmez, tedavi kabul etmez bir kadın düşmanlığına sahiptirler. Çok ilginç bu. Örnek verebilir misin? Mesela Jean Jacques Rousseau, mesela Voltaire veya İngiliz liberalleri, yani kadına bir özne olarak, bir varlık olarak bakmazlar. Bu püritan devrimin neticesi. Yani püritanlık kadının konumunu çekirdek aile içerisinde daha da sıkıştırmıştır.
Çünkü gelenekte evet kadının rolü ikinci plandadır ama kalabalık ailelerin içerisinde bu çok hissedilmez. Ama bütün bunlar da mecburî bir akışın sonucu ortaya çıkmadı mı? Yani böyle yapalım diye kurgusal işler değil. Hayır değil değil. Hayatın ve çağın değişimi, tek başın değişimi. Ama tuhaf olan şey şu değil mi? Mesela Fransız devrimde eşitlik diyorsunuz, bunu erkekler için istiyorsunuz. Kadınlar için istemiyorsunuz. Niye Fransız devrimi? Kahraman da vardı.
Kahramanları vardı, kahraman içerileri vardır ama o çok böyle erilleştirilmiş kahramanlardır yani. Zaten mesela bir tür jandark, kadın kahraman olur ama erkekleşme pahasına yani kadından vazgeçerse kahraman olur. Demek istediğim şey şu, yani modern dünya kadının konumunu iyileştirmek bir yana daha beter bir hale getiriyor. İkincisi onu evinden dışarı çıkarıyor.
Problem zaten burada başlıyor, çalıştırıyor. Yani kadın emeği dahil oluyor. Emeğin tarihini ilk defa. Tabii dolayısıyla çift katlı bir sömürü altında modern dünyada. Yani hem iş yerinde sömürülüyor hem evde püritan kocası onu elinde sopasıyla bekliyor. Ve yükümlülükleri, evin yükümlülükleri. Başlangıçta böyle söyleyebilirim. Hocam mevzuyu böyle gayet başka bir yerden koydu.
Yok yani başka bir yerden koymadı da. İtirazım olan şey şu, püritanlik de sanki başlattı. Yanılmıyorsam ben itirazım orada. Çünkü bu modernity de çok önce, yani batı ölçülerini alırsak, Yunan’dan başlar, eski Yunan’da başlar. Kadın karşıtı tabii. Eski Yunan, o daha da evveliyat.
Eski Yunan zaten bir erkek toplumudur. Ve ev diye bir şey söz konusu değildir. Erkekler birlikte oturur kalkar. Mesela eşcinselliğin de çok yüksek olmasının eski Yunan’da sebebi budur. Şimdi bizde gündeme gelmez ama örtülü kadın, Yunan heykelleri vardır eskiden kalma. Baya örtülü kadınlar falan. Şimdi bu değişmez. Öjeniksin başka bir versiyonu kadınlara yönelik bir… Öjeniksin başka bir versiyon olduğunu söylemem ama erkeğin mutlak otorite olduğunu söylerim. Ve daha da kötüsü, Yunan’dan Roma’ya geçer. Roma’nın diyecek mi? Tabii tabii. Roma’da patriot ailenin ve sülalenin geganı hakimidir. Şimdi buna şey dersiniz, ağa hakimiyeti gibi mi? Fiili sahip olmak, aşanım kölelik şeklinde var. Yani bir Romalı erkek karısını yargılayabilir. Aynı zamanda yargı yetkisi vardır Roma’lı babanın. Karısını yargılayabilir, ölüme mahkum edebilir ve öldürür. Ve hiç bunun bir şeysi yoktur. Vehidesi yoktur karşısında. Bunu yapabilir. Şimdi Yunan ve Roma’nın üzerine bir şey getiriyorsunuz. E getirin bakın bir adım daha, ne gelir? Katolikler gelir. Katolikler de farklı mıdır asla? Daha keskinler. Daha da keskinleşir, yetmez. Rahibeleri falan örtür, her taraflarını kapatır. Şey sokarsınız, manastırları sokarsınız filan filan.
Yani batım medeniyetinde. Bu hocamdan farklı olarak herhalde tebrik ederim. Zaten onu ben söylüyorum, geleneksel dünyada zaten bu var. Onu açıyorum ama bunun arka planı budur. Ve esas itibariyle kölelikle çok yakın ilişkisi vardır. İnsanları saf malzemesi olarak görmek, istediğiniz gibi kullanmak ve tüketmek kavramıyla.
Ciddi ilişkisi vardır. Ve kadın bunun en kolay parçasıdır. Niye? Gültüs. Şimdi böyle gelir. Sonra hocamın söylediği gibi, evrilir. Hangi noktada evrilir? Rönesans dediğiniz nedir? Bakıyorsunuz geriden bir takım beğendiğiniz unsurları çekip onları kullanıma sokuyorsunuz. Peki. Ama bu noktada sizi geriden gelen de uyaracak şiddet konusunda hiçbir şey yoktur. Neyseniz onu aynen öyle devam ettirirsiniz. Bu gelir gelir gelir gelir gelir. Nereye kadar gelir? Sanayi devremin. Sanayi devremin de kadın emeğini ihtiyaç olduğu ortaya çıkar. Yani badenlere inecekler ekmiş. Yetmez erkek nüfusu. Hadi kadınları ve çocukları doğru yettirirsiniz. E ne olur? 14 15 16 saat madenlerde çalışan çocuklar ve kadınlar olur. Şimdi bir adım daha atalım. Neden feminist hareketler toparlanır? Toparlanır çünkü kadını madene koyarsınız ama erkeğe bir dolar veriyorsanız bir günlüğüne kadına 50 cent verirsiniz. Kadın bir yere kadar bunu tahammül eder. Yetti der. Şimdi bunu da karıştırmamak lazım. Kadın özgürlüğü filan.
Geçenlerde sanıyorum bir konuşmamızla bunu söylemiştim. Bunu Türkiye’de de ben gördüm. Zam istiyoruz lafının karşısında olarak özgürlüğümüzü istiyoruz diyordu işçi kızlar. Burada hemen Levent’te. Şimdi çok benzeri bir şeydir. Kadın özgürlüğümü istiyorum derken hiç olmazsa eşit para verin der.
Ve bugün işte kutladığımız kadınlar günü vesaire vesaire bu gelenekten gelen bir karşı çıkıştır. Tabii 1900’lü yıllardan itibaren, 50’lerden sonra özellikle bu süslendi diyelim. Hani süslendi püslendi. Şimdi artık kimse madeni inmiyordu. Bu değişik biçimlerdi.
Süslendi işte sağına soluna bir takım başka gerekçeler takıldı. İşte cinsellik. Efendim işte iç çamaşırı giymeden sokağa çıkma hikayeleri filan. Kuş yıllar filan tabi. Tabii tabii yani bedenin benim meselesi. Kürtayış bunun bir parçasıdır. Bedenim benimdir. Kürtayış istediğim gibi de olurum. Kırışamazsınlar efendim. İstediğim gibi giyinirimler. Vesaire vesaire bunların hepsi geldi.
Bu arada eğitim hakkı eğitime katılma hakkını almaları kadınların tabi biraz. Hep vardı efendim. Yok. Niyetif fakültesine kadınların gitmesi yasak olduğu dönemler var tabi. Tabi bazı alanlara biyoloji filan gibi. Bazı alanlarda haklısınız. Ama bizden farklı olarak da geçen gün gördüm Rembrandt’ın annesinin resmi. Bizim okullardan bir tanesi reklam diye kullanmış. Okunuyordu. Kadınlar okuma yazma biliyordu.
Çok hızlıdır. Hiç tahmin etmediğiniz kadar hızlıdır. Ve bir nedeni de Yahudiliktir. Çünkü Yahudilikte İsa’dan 70 yıl önce yayınlanan bir fetva vardır. O fetvada çocukların 7 yaşına girdikleri andan itibaren Tevrat’i ve Talmud’u okumaları gerektiğini söyler. Kadınlar dedi evreye girer. Ve o saat bu saat toplumu en iyi okumuş. Toplumudur dünyanın. Bakın İsa’dan önce 70 diyorum. Bu müthiş bir hikayedir. Onun için mesela geriye baktığınız zaman Yahudiler örneğin rençberlik gibi tanım gibi elemeyi iş yapmazlar. Peki ne yaparlar? Defter tutarlar muhasebe yaparlar. Çudur budur. Kısa malum muhasebe cisterciğin firavunun falan. Şimdi farklı bir yer okuyor. Ve bugünkü tezler vardır bugünkü başarılarını böyle bir toplum olmaya borçladılar filan diye. Ama şu farklıdır ki Yahudiliğin etkin olabildiği veya görünür olduğu toplumlarda Kadınlar her zaman daha özgürlüler değil de daha iyi bakılır.
Sonra da sufrejiyet hareketleri değil o İngiltere’de özellikle tekstil ve bazı sektörlerde fabrikalarda çalışan kadınların olduğu işte bu bir takım haklarında alındığı o hareketlerin filan içinde olabilir tabii Yahudi kadınlar. Şimdi yanlış isim olarak çok direkt aklıma gelmedi ama O mutlaka öyledir. Yani o süreçlerin içinde Yahudi kadınlar var. Mutlaka öyledir. Çünkü şunu söylemedim. Bakın şuna dikkat edin. Yani İbrahimi dinlerin ilkidir malum Yahudilik.
Şimdi İbrahimi dinlerin nasıl söylemeli? Yüz suyu hürmetine biraz daha şey olan, kurtarılan, korunan kadın diye bir şey de ayrıca vardır. Şeye göndermezsiniz. Bir de suyu devam ettirici değil mi? Kaldı ki. Şimdi buyurduğun gibi hocamın yani orada soy kadından geçer malum.
Yani Yahudilikte yani anneniz önemlidir. Şimdi anneniz önemlidir. Ama bir durun Asya’da da böyledir. Bizde de böyledir. Gariptir ama Kızılderiler’de de böyledir. Soy anneden devam eder. Şimdi öyle olunca pek bir tüy kaka edeniyorsunuz kadınları.
Şöyle bir ayrım belki yapılabilir bu söyleyenler üzerine, yerleşiklik öncesi hayatlarda daha kadın baskın bir tablo çıkıyor karşımıza. Fakat her şey yerleşiklikle başlıyor. Kızılderiler çok yerleşik değil. Bizim atalarımız Orta Asya’da malum nomadik topluluklar fakat Roma yerleşik veya işte Grekler yerleşikti.
Yani dolayısıyla yerleşiklikle başlıyor kadının düşünüşü. Yerleşiklikle köle kullanımı. Kullanımıyla birlikte. Çünkü yani şimdi Roma’yı bir düşünün. Asalak şehir. Keza, Atina Asalak şehirdir. Hiçbir şey üretmeyen şehirlerdir bunlar. Bütün besten… İAŞ’sini falan dışarıdan. Dışarıdan gelir. Şimdi böyle zamanda kadına ihtiyacınız da yok. Kadına ihtiyacınız yok. Şey gibi değil. Göçebe toplum gibi değil. Göçebe toplumda kadına ihtiyacınız var. Orada o da yok.
Bu çok doğru. Çünkü bu ifade de çok doğru. Kadına ihtiyaç olmayınca kadın değer kaybına uğruyor. Tabii. Bir tür araçsallaşıyor. Öyle diyelim. Bu araçsallaşmanın ileri bir boyutu sanayileşme medeniyeti. Yani bunu tamamlıyor, bunu değiştirmiyor. Çünkü öyle algılanıyor. Modernli kadına işte şunları getirip bunları… Katiyen öyle bir şey yok. Püriten ahlakla mesela. İngiltere’de işte o 19. yüzyıl Victoria ahlakı falan. Kadın tam manasıyla ya evinde otur. Ya öğretmeni getir. Yani orta sınıftansa evinde otur. Kocan İAŞ’ini sağlayacaklar ve kocanın emirlerini yerine getir. Daha alt sınıflarda ise git çalış. Şimdi tabii burada da kadına ihtiyaç doyuyor. Yani fark orada. Kadına ihtiyaç duyulması kadına değerli kılmıyor.
Tam tersine daha fazla değersizleştiriyor. Daha fazla araçsallaştırıyor. Bu da teknolojiyle birlikte değişimin de çok büyük ilgisi var. Muhakkak. Yani işte yani teknoloji… Matri medeniyette erken zaten onu kast ediyor. Yani hani biraz önce eğitim okullara girebilme… Onlar için bir bilen mücadele vardı. Bir diğer şeylerde fabrikalarda çalışmak falan. Yani farklı farklı aslında teknolojiyle birlikte değişimin hissedildiği her alanda… Kadınların var olması… Veya kadınların var olmaya mecbur bırakılmasıyla bir değişim başlıyor. İlişkilerle karşılaştığı bir değişim başlıyor. Doğru dediğiniz ama şöyle bir şey de oluyor. Yani kadının nasıl algılandığı da çok önemli. Basit bir alet gibi görülmüyor. Araçsallaşıyor muhakkak da. Doğuruyor sonunda. Doğuruyor vesaire. Bir takım işlere hala hazır. Yani halen de yarıyor.
Ama bakış çok… Algı dediğimiz şey çok önemli. Bir diabolik varlık olarak algılanıyor. Yani şimdi kadının potansiyelleri erkekte tedirginlik yaratıyor. Yani her an aldatabilir, her an gidebilir, her an arkamdan vurabilir. Yok hiçbir şey bu. Bir tane şey burada araya gidebilir miyim pardon? Tabii tabii. İki tane teyiden söylüyorum. Şimdi bir şunu görün. Victoria dönemi İngiltere’sinde evlilik… Victoria döneminde İngiltere’de evlilik bir şirket diye algılanır. Ve açıkça söylenir rahat işleyen bir kurum. Dolayısıyla kim kime alacak, davul dengi dengin hikayesi, paralar, pullar eşitlenecek falan filan.
Ve evliliğin aşkla meşk ile hiç ilgisi yoktur. Ve olmadığı da yazılı çizili söylenir. Aşkla meşkli hikayeler dışarıda, evin dışında olur. Halledilir erkek tarafından. Şimdi şöyle bir şey var Ayşe Hanım. Kadın yaşamı temsil eder. Hayatta kalmayı temsil eder. Çoğuluna çıkarmayacak, onu tutacak. Yani fiziki yaşam. Çiçek, böcek falan gibi bir yaşam. Ve bu bağlamda kadının kurguya uzun böyle gelmediği bilinir. Yani erkek kurgular. Fısalım yapar, kadın yaşar. Şimdi buradan yola çıkarlar. Dendirir ki, ki ben de doğrusu……şey yapıyorum buna, hep doğrudur diye düşünüyorum. Budadan falan it beri. Kadın her zaman az önce hocamın söylediği şekilde fitnedir. Niçin? Çünkü kadın kurguya bir yere kadar kabul eder. Bir yerden sonra başlarım, ben senin kurguya çocuğun var. Evim var, hocam var. Hiç öyle dimyakta Bulgar’a giderken evdeki şeyden olmam. Perinçten olmam diyen deri kadın. Yani hayatı yaşayan, fiziki hayatın üzerine pat diye elini koyar. Şimdi böyle bir kadın tabi fitnedir. Çünkü siz yapmışsınız programınızı. Efendim, mühendis temelli projeksiyonlarınızı……toplum şuradan şuraya getirmek, buradan böyle dönüştürmek istiyorsunuz. Ve birisi bir yere kadar dinliyoruz siz ama o noktada dönüyor. Şimdi bunu da söyleyeceğim. Neden kutsal kitapta, yeni ayette, neden çocuğunu kurban eden erkektir de kadın değildir? Yaşamın, sahici yaşamı, kanlı, etli, tealük, etli anda kadının durduğu yer vardır. Bu bağlamda kadına güvenilmez. Kim tarafından?
Hakli kurguları olanlar tarafından ve bence haklıdırlar da. Çünkü diyelim opera besteliyorsunuz. Yani hocam çok iyi bilir kendisi. Niye kadın necdan yoktur ele gelen? Bir tane var galiba. Canım efendim şimdi bunu da söylersiniz siz de. Bayılırsınız böyle bir tane demeye. Kadın necdan yoktur. Bırakın bir tane, iki tane. Yoktur, neden?
Niye kadın opera bestelikçisi yoktur? Çünkü bu söylediğim şeyler bir kere haklı kurgular, iki çok uzun çalışma, adammışlık, süreddilik getirir. Hiçbir kadın içeride çocuğu şey yaparken ne yüklüyüm diye uğraşmaz. Uğraşmaz. Olduğu kadarıyla olur ve o da onu o tepe noktasına gelmekten alakoyar.
Bakın bu sadece müzikte değil. Aşağı yukarı bütün akli kurgu gerektiren, nazariyat gerektiren alanlarda. Hatta politika da böyledir. Biricik Yavuz’un oda meselesi filan da zaten bunlara karşı çıkmış bir şeydir. Karşı çıkmasını komik bulurum Biricik Yavuz’un. Hakikaten komik bulurum çünkü karşı çıkmak için de bir sebep yoktur.
Yani bir dünya görüşü ve bir hayata bakıştır. Ha çok şey iseniz, istisnai bir hanımsanız bu olur. Ama şunu da hiç unutmayın yani Sovyetler Birliği’ni düşünün bütün o eşikliğe vesaire rağmen prezidiumda kadın olmadı. Niye? Çünkü kadın istemedi. Yapamadın. Yapılamazdı.
Hani nereye kadar ne yapacaksınız? Yani siz evi ocağa tutmaya çalışıyorsunuz. Yapamazsınız. Dikkat edin, keşifler hep erkektir. Biner bir olmadık gemiye, dünyanın öbür ucuna gider. Tabii canım ölür öldürür. Yetmez 14 yaşında çocuğunu yanına alır filan da filanda. Ve siz gözleri açtığında bakarsınız ne yapıyor bu deliler diye. Ama yapar. Şuna dikkat yapmak isterim.
Yaratıcılığının etkisinin daha görülür olduğu daha sahici olduğu toplumlarda bu bağlamda yaratıcılık zarar görür. Bana sorarsanız doğrusu da ödül. Ne tarz yaratıcılığı? Aklı yaratıcılığı. Keşif yapmak. Bana sorarsanız da bunun da uzun böyle ağlanacak bir şey yoktur.
Bir şey yok, bir şey yok. Çünkü o aklıyı kurgunun getirdiği çok derin trajediler de var bir tarafıyla. Tabii bugün geldiğimiz noktada artık kadın dışarıda çalışıyor. İşte eşini annesilik yapacaksa da buna belli vakitler ayırıyor filan. İşte çalışma hayatının içinde toplumda yapamayacağı şey yok. İşte astronotumuzdan işte bir sürü başkanımız.
Yani toplumun içinde etkin, rollerin içinde artık kadınlar var. Hiç unutmayın bir kadınlar ordusu var. Yani annesini çocuğunu annesine bırakamayan kadın bu işe gitmezse. Bir kadın ordusu halinde biz yine bu işi yapıyoruz. Arkada bir başka kadına çocuk oluyor. Birden fazla değil. Yani annesi olur, teyzesi olur, komşu kadın olur bir şey olur. Ama burada bir bütün var. Gözden kaçanmamak lazım. Şimdi bütün bu değişim oldu bitti.
Yani işte teknolojisi olmayan ülkelerinde işte atıyorum. Endonezya gibi, Uzakdoğu gibi, Türkmen ülkeleri gibi, bizim gibi de kadınları da çalışmak için daha teknoloji yoğun veya daha farklı ülkelere gidip orada çalışıyorlar yani çocuklarını filan bırakıyorlar. O da artık tarlada çapa yapmak istemiyor. Daha oturarak iş yapmak istiyor değil mi? Kendi ülkesinde durmak yerine bir başka ülkede para kazanmayı tercih ediyor. Ve bütün bu değişimin içinde kadına yönelik şiddetin rakamlarını daha çok görmeye başladık. Aslında belki bu rakamlar daha önceden çok yeterli tutulmuyordu. Rakamları görmeye başladık, artışı görmeye başladık, haberlerde cinayetleri görmeye başladık ve hunharca da yani bu cinayetler işte çocuğun gözünde, gözünün önünde vahşice öldürmek gibi. Ve sadece Türkiye odaklı da bakmayı doğru bulmuyorum. Genelikle bu kadın araştırmaları ve çalışmaları yapanlar İslam toplumlarına bir projeksiyonla Batı’da da sadece bu işler İslam ülkelerinde oluyormuş, kendi ülkelerinde olmuyormuş gibi bir yanıtmayı da kullanıyorlar. Mesela fitne kavramını doğu için kullanırlar. Femislite örtürde doğuda kadın ve cinsellik odaklı olarak bakıp doğuda kadın fitne olarak görüldüğü için engellenir, baskı görür filan gibi.
Bu konumuz bu olmadığı için buna girmek istemiyorum. Bu artışı, küresel bazda bu artışı siz hangi dinamiklerle açıklamayı veya nasıl bakmayı doğru bulursunuz? Yani nasıl bakalım ki aslında bunu biz doğru anlayalım. Böyle bir femisli terepülü napseti içerçeleden bakmayalım. Kadına şiddet tek başına ele alınmaz. Şiddet artışına bakın.
Bir, Batı ülkelerinde ama bunun çok önemli bir şeyidir açıklamanın. En önemli belki de şey bu. Verici burada. Şimdi kadına şiddet. Peki şiddetin çoluğa, çocuğa, tanımadığı insanlara filan filan artış ne durumda? Yani 1 yüzde 100 artmış da 1 yüzde kaç artmış? Yani genel bir şiddet artışı var mı? Bir kere onun içinden çıkmak lazım. 3, şiddet niye ediyorsunuz? Tanımı lazım. Yani şimdi bunu hafif almak istemiyorum. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Ama aylan bebeği de ben şiddetin bir parçası olarak görebilirim. Elbette. Efendim tabi. 4, bacakları kesilen çöp atılan köpecikler ne haber?
Gözleri oyulan kediciklerden ne haber? Bunları görmek isterim rakam olarak. Artı bunları yapanların da kadın ve erkek olup olmadıklarını bilmek isterim. Yani bir şey medyatik diye veya ulaşılabilir diye, dramatik diye ortaya çıkarır. Diğer faktörlere bakmazsanız çözemezsiniz. Bu şey anlamına gelmez. Yani olayın olmadığı vesaire efendim anılması gibi bu olaya gelmez.
Ama çözmek için. Bütüne bakmak gerekir. Olur da ki Türkiye için konuşalım. Başımıza bir şey, biz birden sadist olduk. Olur ki başımıza bir şey geldi. Bulduk bir psikopat bir şey. Sağa vuruyoruz sola vuruyoruz falan filan. Bu arada kadınlar da tabi vuruyoruz. Bu olabilir mi? Bir genel toplumsal ruh halinin yansıması mı? Biraz Türkan’ın plan da tabi bakarak söylüyorsun.
Onu söylüyorum ama bunun içinden çıkamazsak ne yapacaksınız? Sonra abuk sabuk bu sefer tedbirlere kalkabilirsiniz. Her gözün başına bir polis yap o olmasın. Abuk sabuktur. Zaten işlemez falan. Şimdi demek ki bir doğru anlamak lazım. Çünkü Türkiye’deki şiddetli statistiklerini kendi adıma görmek isterim. Kim neye ne kadar falan. Bu rakamlar ne kadar ayrıştırılıyor bilmiyorum.
Ben böyle yıllar önce töre cinayetleri üzerine bir çalışma için Adalet Bakanlığından bir yer istediğimde töre nedeniyle cinayet işleyenlere da ayrı bir şey tutulmamıştı. Cezaevlerinde kaç kişi var diye filan. Sonra tutulmaya başladı bu rakamlar. Aslında Türkiye’de şiddet haritasını gerçekten görme şeyimiz bizim 2006’dır. 2006’dan sonra yapılan araştırmalar Türkiye’deki şiddet, aile içi şiddeti üstüne odaklanan rakamları önümüze serdi. Onun öncesinde sadece medyaya yansıyan olaylardan yola çıkarak veya daha kriminal şeytilerden çıkarak sayılar tespit ediliyordu. Şimdi o yüzden çok toplumun geçmişiyle karşılaştırma imkânımız olduğunu düşünmüyorum veriler bazında. Olsun 2006’dan. Burada da bir artış var. Yani rakamlarda bir artış var. Burada koca şiddeti diye bir şeyle aslında koca cinayetleri diye yani. Eşcinayetli, karısını öldürüyor. Bu cinayetlerin artışında toplum biraz daha… Yani ne oluyor? Evin içinde ne oluyor veya toplumda ne oluyor ki? İşte koca baba neyse bir sürü kimliği olan bir adam karısını öldürüyor. Bu noktada biraz da toplumun içinde bir tartışma da başladı. Ben bu tartışmaya nasıl ışık tutabiliriz noktasında biraz da yaklaşıyorum. Hocam var mı canımı? Bir şöyle bir kere ben her şeye ilişkisel bakmak taraftarıyım. Yani ortada bir efendi köle ilişkisi varsa bu bir karşılıklı ilişkidir. Bu ilişkiyi ayakta tutan o kadar karmış katmanlar var ki… Yani orada köleyi mutlak mazlum.
Efendi ise mutlak diyelim ki zalim olarak görme fikrine karşı her şeyden önce. Bunların arasında tuhaf ilişkiler var. Sembiyotiktir üstelik. Olmadan etik yok. Evet, bir kere zaten böyle bakmamız lazım. Yani sorunlu olan erkek değil tek başına. Sorunlu olan erkek-kadın ilişkisi. Bu çok sorunlu.
Onun bir kere tarihsel seyrine bakıp nereden gelip nereye gittiğini doğru görmek gerekiyor. İkincisi, Alev ablanın söylediği gibi bütüncül bakış. Yani sadece ilişkisel değil belki başka ilişkileri de içine katan daha bütüncül bir bakış. Bu doğrudan doğruya bizi dünyadaki iş bölümünün nereden nereye geldiğine götürüyor. Ekonomik gerekçeli değil.
Yani sadece ekonomik değil. Yani ben buna maddi yapılar diyorum. Bunlardan bir tanesidir. Evet yani ekonomi bunlardan bir tanesidir. Çok önemli ama tek başına değil tabii ki. Hukukta çok mühim bir yapı böyle bakarsak. İdeolojiler çok mühim yapılar. Yani maddi olandan daha az maddi olana doğru giden yapıların içinde bunların yerlerini tayin etmemiz gerekiyor.
Kadının kamusal hayata çıkarılması ve büyük kütleler halinde çalıştırılmasından sonra yani ikinci dünya savaşından sonra bir başka gelişime yaşandı. Kadını orta sınıflaştırmak. Bu da genel manada orta sınıflaşma ile ilgili bir şeydi. Yani proleter kadını yeniden evin kadını yapmak veya hafif işlerde çalıştırmak gibi bir eğilim ortaya çıktı.
Ama çekirdek ailedeki pozisyon değişmedi kadının. Şimdi kadına bu kadar büyük şiddet artışının olması üretimin çözülmesi ile birlikte ki bence fıtratı aykırıdır. Her şey ile aykırıdır. Sanayi toplumu ister hizmet sektörünü şişmiş haliyle, ister ağır işlerin şişmiş haliyle hiç fark etmez.
Sonuçta çok yapı atıcı, çok yorucu, çok boğucu ve fıtrata aykırı bir dünyadır. Bu dünyanın bir çözülüşü var. Bugün bizim tanık olduğumuz o. Bu dünya çözülürken çekirdek aile çözülüyor. Ve çekirdek aile çöküyor. Şimdi biz Türkiye’de bunu mesela çok iyi, çok derinden yaşamadık Eniş. Evet, takdirdik. Ama çözülmeler, aşınmalar bunları yaşıyoruz. Amerika filmlerine bakalım. Mesela Amerika filmlerinde çok ilginçtir. Çok sayıda ve olağan tip olarak annesini tanımayan insanlar, gençler mesela. Babasını tanımıyor, yani görmüyor. Varsa da kayıp adam falan. Mesela biz gitmeyiz. Çocuğumuzu bırakıp hala bir yerlere gitmeyiz. Ama onlar gidiyor. Ve dolayısıyla ailesiz bireyler.
Şimdi bu ailesiz, çekirdek aileden ailesiz bireylere geçiş süreci çok sancılı ve şiddet üreten başhat ortamlardan bir tanesi. Çünkü kadını konumlandıramıyorsunuz ve kadın hala şeytan zihninizin arkasında. Aslında o yılların, yüzyılların getirdiği bir şey.
Annenin, erkek çocuğunun annesine duyduğu hınç terk edilmişse eğer bir başka kadından çıkarılıyor. Sevgilisinden çıkarılıyor. Veya bir kız babasından şiddet görüyorsa bir başka erkek üzerinde bunu gösteriyor. Falan karmaşık yani ve hakikaten çözülmüyor. Bizde henüz bu olmadı. Bu kadar olmadı. Ama bizde de gidişat oraya doğru.
Yani çekirdek aileyi çözmeye doğru ve bunun içerisinde geleneksel algılarla çekirdek aile veya kalabalık aile gelenekleri üzerinden kadını konumlandıran zihniyetle ilişkilerin savrulduğu yer arasındaki açık büyüdükçe şiddet artacaktır. Bir kere bunu göreceğiz. Şuradan çıkarıyorum. Dikkat edelim. Bakın bu mortgage sistemi yani ev sahibi kılma, kredi kapitalismi filan 1 artı 1’lerin sayısında patlama. 1 artı 1 diye bir şeyi biz biliyor muyduk? Hatta 1 artı 0 diye bir şeyi biliyor muyduk? Çünkü bu şu demektir. Yani aileyi önce kurarım, tükettiririm. Aile tüketimi doğururum. Sonra da onu çözerim. Her birine yeni buzdolabı satarım. Tabii. Yani şimdi dolayısıyla böyle tersine işleyen bir çark var. Üretimin içinde çekirdek aileye yaslanan endüstriyel kapitalizm tüketim evresine kredili borçlu tüketim evresine geçtiği zaman onu çözüyor zaten. Bir de yanı sıra istihdam dünyasında yaşanan bozulmalar. İşsizlikler, küresel krizler.
Mağda yeni işler. Tuhaf uçucu işler. Bu hizmetler sektörü statüsüne de girmiyor. Esnaf bir şey, kimlik yavaş yavaş kayboluyor. Hepsi gidiyor. Doktorluk da gidiyor. Mühendislik de gidiyor. Hepsi gidiyor bunların. Ve tuhaf tuhaf böyle nevzuhur meslekler netvorku içerisinde geçici işler, esnek iş sistemi vesaire gibi. Yani kadın yol alıyor buralarda. Ve aile çözüldükçe kadın daha çok yol alıyor. Bu sefer kadınlar arasında çocuk yapmama eğilimi, hatta çocuk sahibi olmama eğilimi baskın hale geliyor. Daha fazla kendini kadın hissediyor. O kendini daha fazla kadın hissettikçe o şeytaniyat algısı artıyor. Dolayısıyla ilişkiler bir türlü yeniden kurulamıyor. Yani o efendi köle ilişkisi dönüşüyor.
İşte bu paternalizmin çöküşü dediğimiz şey, baba erkeli yüzenin çöküşü dediğimiz şey… Babanın otorite olmaktan çıkması. Babanın otorite olmaktan çıkması. Biz bunları yaşıyoruz daha ahırlıklı olarak. Bizim problemimiz şu an çekirdek aileler hala yüzde 60’lar düzeyinde, belki daha fazladır bu rakamda yanılmış olabilirim. Ama orada babanın rolü aşınıyor.
Babanın rolü aşındığı zaman baba o geleneksel kodlarla düşünmeye alışkın ve bunu da tuhaf biçimde annesinden ediniyor. Yani böyle bir tuhaflık var ve kadına karşı hıncı artıyor. Bir şeyi izninizle ben çok uzatmak istemiyorum. Ben Alev ablayı dinlemek istiyorum daha çok da bu imtiyazı elde etmişim. Şöyle bir tablo var. Bu efendi köle ilişkisi.
Bir Senegal atasözü çirkindir ama onu tekrarlayacağım. Köle efendisinin karşısında eğildiği zaman, barsaklarındaki bütün gazı boşaltmaktan da geri kalmaz diye bir söz vardır. Çok tuhaf bir söz. Yani kadın erkek tarafından ezildiği zaman bunun hıncını, işte demin o akılsal kurgu ile pratik beceriler arasındaki açık, pratik daima kazanır zaten.
Yani üstüne ne söyleseniz pratik kazanır, hayat baskın gelir. Yani mesela bastırıldığı yerde bunu geriye çevirebilecek muazzam bir şey yaratıyor kadın. Nasıl söyleyeyim böyle tanımlamamış alanlar yaratıyor ve o alanları bol artarak… İktar alanları yaratıyor. Yani hınç çıkarıyor erkekten. Yani işte mesela saray, harem ilişkisi mesela. Burada çok tipiktir. Bugün de bakın yani bugün kaç erkek, evli erkek evinin duvarının rengine karar verebilir. Hiçbir şey yapamaz. Hiçbir şey yapamaz. Hiçbir şey yapamaz gerçekten. Ama öyledir yani. Yani şöyle mesela şöyle kuralım. Erkeğin baskısını yiyen kadın bir erkek çocuğu doğurduğu zaman, onu erkeklikten uzaklaştırarak bir başka anneye teslim edeceği varsayımdan hareket ediyor. O da onun karısı olacaktır. Ama o öyle olmuyor. O öyle çıkmıyor işte. Tabii bakaların hepsinin illaki farklı dinamikleri var. İlişkilerden kaynaklanan bir bütünsel yorum yapmak belki mümkün değil. Kiminde uçturucu var, kiminde anne faktörü var, kiminde düzenli olmayan bir hayat var. Kusura bakmayın sözünüzü kesinlikle. Unutmayın sözünüzü. Hikayelerde bir şeye bakılmıyor. Mesela bir erkek karısını dövüyorsa hemen o ikisin arasındaki ilişkiye bakılıyor. Halbuki önce o erkeğin annesiyle olan ilişkisine bir bakmakta faydalanıyor. Şimdi oraya gelecektim ben de. Tamam hocamın bu hem romanlarındayım hem kitaplarında çok sık okuduğum bir şeydir.
Türk toplumunu anne erkeği annesiyle, anne erkeği olarak yorumlar, annesiyle uzlaşmaya çalışan ön insan diye bir tanımınız var. Bunu böyle çok bir çok analizlerde. Anne’siyle uzlaşmaya çalışan bu ön insan aslında biraz buradan yola çıkarak. Onun üzerinden anne devlet kavramını da tabii buna ilave ediyorsunuz. Aslında sadece bu aile ilişkilerine değil toplumun daha genişleyen halkalarında, devlete kadar çıkan bir yaklaşımda beraberinde getiriyor.
Çok kısa bir vakit kaldı. Bence bir giriş yapalım ikinci bölümde. Bundan sonraki bölümde buna devam edelim. Söyleyelim benim iki tane gözlemim vardır. Bunun bir tanesi, Türk erkeğinden kovboy çıkmayacaktır. Bunu konuşalım. Kovboy çıkmaz. Kovboy çıkmaz. Türk erkeğinden bu bir gözlemimdir. İkinci gözlemim de Türkiye’de kadın iktidarı güçlüdür. Bunun tersine söylemler o iktidar aslında güçlendirmeye yarar. Tersine derken mesela? Güçlü değildir, eziktir vesairedir falan gibi söylemler. Ben o iktidar güçlendirmeye yaradığını düşündürürüm ama bir daha konuşmanı yapalım. Tamam. Efendim Türk erkeği neden kovboy olamaza bir gülgül koyalım. Şiddet ve kadın meselesini bir sonraki programda da konuşmaya devam edecek.
Efendim haftaya görüşmek üzere. Hoşça kalın diyorum.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir