İngiltere Orta Doğu’yu nasıl dizayn etti?
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=s6QqbXgD3NA.
Tevrâ bu videonun konusu ne? Kübra şimdi ben en son GZT takipçilerine ne yapalım diye sormuştum. Vahabirlikten sonra enteresan bir öneri geldi. Mücahit Genç adlı takipçimizden. İngiltere’nin Osmanlı hilafetinden sonraki süreçte Orta Doğu’yu nasıl dizayn ettiğini anlatabilir misiniz demişler. Bu videoda gelin İngiltere’nin Orta Doğu’yu nasıl etkilediğini tarihsel süreçte 10 başlıkta anlatalım. İçeriye geçmeden yalnızca birkaç saniyenizi alacağız. GZT olarak yaptığımız işi önemsiyoruz ve çok çalışıyoruz. Amacımız da GZT YouTube kanalını 1 milyon aboneye ulaştırmak. Bu da sadece sizin katkılarınızla mümkün. Abone ol butonuna tıklayarak 1 milyon yolculuğumuzla bize destek olabilirsiniz. Bir kişiden ne olur demeyin. Bizim için çok önemli. Şimdiden teşekkür ediyor ve hemen içeriye dönüyoruz. Başlayalım. İngiltere, Amerikan bağımsızlık savaşıyla yeni kıtadaki en değerli kolonilerini kaybetti.
İngiltere için artık en değerli sömürge Hindistan’dı. İngiliz tacanın mücevheri Hindistan’ı korumak ve bunun için de 18. yüzyılda tesis ettiği Hint okyanusundaki hakimiyetini sürdürmek, İngiliz dış politikasının en birinci hedefi olacaktı. Hindistan’a yönelik ilk tehdit Fransa’dan geldi. Fransa 1798 yılında Napoleon Bonaparte’ın komutasında bir askeri güçre Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyeti altındaki Mısır’ı işgal etti. Fransa’nın Mısır’da hakimiyetini tesis etmesi ve sürdürmesi nihayetinde Hindistan için iki ayrı kanaldan tehditti. Fransa hakimiyetini Karadan, Mezopotamya ve İran üzerinden Hindistan’a kadar yayabilirdi. Ne Osmanlı İmparatorluğu ne de İran’da yeni kurulan Kaçarhane Danlım’ın tek başlarına Fransa’yı engellemeye güçleri yeterli olurdu. Fransa ayrıca deniz yoluyla Kızıldeniz ve Hint okyanusu üzerinden de Hindistan’ı doğrudan tehdit edebilirdi. Bu ihtimalin farkında olan İngiltere Fransa’nın Mısır işgalini engellemeye çalıştı ancak başarılı olamadı.
İngiltere Fransa’yı Mısır’dan ancak Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte yürüttükleri askeri bir operasyonla 3 yıl sonra çıkarabildi. İngiltere’nin Hint okyanusundaki hakimiyetine ikinci bir tehdit kısa bir süre sonra Arap Yarımadası’nda belirdi. Basra Körfezi’nin güney sahilerini mezken tutan Arap kabileleri korsanlık yapmaya ve deniz ticareti için tehdit oluşturmaya başladı. Özellikle Kasımiler fazlasıyla güçlenmişti. İngiltere Fransa’nın okyanusla buluştuğu Hürmüz Boğazı’na çok yakın bir mevkiyi. Ras el Hayme’yi merkez tutan Kasımiler okyanusa da açılıp daha büyük çaplı korsanlık yapabilirlerdi. 19. yüzyılın başında bu ihtimali daha vahim kılan başka bir gelişme daha oldu. Arap Yarımadası’nın merkezinde doğan ve püriten bir hareket olan Vahabilik, hakimiyetini körfez sahilerine kadar yaymıştı. Kasımiler de Vahabilik’i kabul etti ve böylece önemli bir deniz gücü, önemli bir kara gücü ile birlik yapmış oldu. Artık Umman’da tehdit altındaydı.
Vahabi-Kasımi gücü Umman’dan gözünü daha ötelere dikip İngiltere’nin hakimiyetini ciddi olarak tehdit edebilirlerdi. 1820 itibariyle bu tehdit ortadan kaldırıldı. Osmanlı İmparatorluğu’nun görevlendirmesiyle Mısır Valiliği Vahabi Devleti’ni yıktı. İngiltere ise kapsamlı bir deniz operasyonuyla Kasımilerin deniz gücünü kırdı ve bugün Birleşik Arap Emirlikleri’ne oluşturan Sahil Emirlikleri’ne bir anlaşma imzalattı. Anlaşmayla İngiltere Kasımilere ve diğer emirliklere denizde korsanla yasakladı.
Korsanlık imkanı kalmayan bölge emirlikleri İnci Avcılığına yöneldi. 1830’ların ortalarında İnci Avcılığı bölgenin en temel ekonomik aktivitesi haline geldi. Ancak denizde emirlikler arasında süregiden çatışmalar bu aktiviteye zarar verdi. Emirlikler İnci Avcılığının yapıldığı yılın 6 ayı boyunca denizde her türlü çatışmadan uzak durma anlaşması imzaladı. Bu anlaşma daha sonra her yıl tekrar imzalandı. 1843’te 10 yıllık bir anlaşma olarak imzalandı. 1853’te ise daimi bir anlaşma olarak. Anlaşmanın hakemi de uygulayanı da İngiltere’ydi. 1861’de Bahreyn aynı anlaşmayı imzaladı ve İngiltere’nin anlaşma sistemine dahil oldu. 100 yıl sonunda emirlikler İngiltere’yle yaptıkları anlaşmanın içeriğini genişletti ve bütün dış ilişkilerini İngiltere’ye devrettiler. Aynı anlaşmayı 1899’da Pueyt, 1916’da ise Katar imzaladı. Böylece bütün körfez emirlikleri İngiltere’nin anlaşmalı emirlikleri Arapça adlarıyla El Emarat El Mutasaliha
İngilizce adlarıyla ise Turisial Stays oldu. İngiltere Basra körfezindeki etki alanını sistematik bir şekilde yayarken paralel olarak Arap Yarımadası’nın diğer tarafındaki Kızıldeniz’i de boş bırakmadı. İlk önce Mısır’ın gittikçe güçlenen valisi Mehmet Ali Paşa’ya karşı Osmanlı imparatorluğuna askeri yardımda bulundu ve Mısır’ı 1840 yılında Barış Anlaşması imzalamaya zorladı. Bu anlaşmayla birlikte Mısır ordusundaki asker sayısını sınırlı tutmayı kabul etti.
Böylece Mısır’ın Kızıldeniz’de etkin bir deniz gücü olabilmesinin de önü kapanmış oldu. Aynı yıllarda İngiltere Yemen’in Hint okyanusuna bakan liman kenti Aden’i işgal etti. Kentin daha önceki yöneticisini İngiltere korumasına girmeye zorladı. Zamanla Aden civarında yaşayan Arap kabilelerle anlaşmalar imzaladı. Bu anlaşmalarla İngiltere kabilelerin iç işlerine karışmama sözü verdi. Karşılığındaysa kabileler İngiltere hariç hiçbir yabancı güçle ilişkiye girmeyeceklerdi. Kızıldeniz’in İngiltere için stratejik önemi Süveyş Kanalının 1869’da açılmasıyla daha da arttı. Kanalın açılmasının ardından Mısır’ın dış borçlarını ödeyememesini bahane eden İngiltere, Kanal bölgesini 1882’de işgal etti. Mısır’ı resmen sömürgü olarak ilhak etmese de, takip eden 10 yıllarda Mısır iç politikasına yoğun bir şekilde müdahil olacaktı. Mısır’ın işgaliyle paralel olarak İngiltere, Afrika’nın boynuzundaki kabilelerle de anlaşmalar imzaladı ve o bölgeyi de kendi etki alanı içine dahil etti. Birinci Dünya Savaşı başladığında İngiltere’nin Basra Körfezi ve Kızıldeniz üzerindeki hakimiyeti tamdı. İngiltere’nin bölgede doğrudan sömürgesi olan bir yer yoktu elbette. Ancak Yemen’in güneyindeki ve Somali’nin kuzeyindeki kabileler ve Sudya Arabistan hariç, bütün körfez ülkelerinin yönetici aileleri İngiltere’yle anlaşmalıydı
ve dış ilişkilerini tamamen İngiltere’ye bırakmışlardı. İngiltere’nin yoğun bir şekilde etkisinin hissedildiği tek ülke Mısır’dı. Süveş bölgesinde askeri varlığını devam ettiren İngiltere, Mısır’ın iç işlerinde en etkin aktörlerden birisiydi. Dünya Savaşı’na İngiltere ve Osmanlı İmparatorluğu karşı taraflarda girdi ve savaş doğal olarak Ortadoğu bölgesinde de yürütüldü. Osmanlı orduları iki cephede, Mezopotamya ve Filistin’de büyük kahramanlıklar göstererek,
İngiltere’nin ilerlemesini savaşın sonuna kadar engelleyebildi. Ancak nihayetinde savaşı kaybetti. Savaş sonunda Osmanlı İmparatorluğu Ortadoğu’dan tamamen çekildi. Yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti ise, takip eden 10 yıllar boyunca Ortadoğu’ya aktif bir ilgi göstermedi. Türkiye Cumhuriyeti’nin bölgeye, özellikle Araplara bakışını uzun yıllar boyunca etkileyecek kritik olayın müsebbibi de İngiltere’ydi. Savaş boyunca Thomas Edward Lawrens gibi,
casuslarıyla Arapları Osmanlılara karşı isyan etmeye kışkırtan İngiltere, bunda başarıyı ulaştı ve Ortadoğu’nun iki büyük halkı arasında, derin şüphe ve nefret tohumları ekmeyi başardı. Savaş sonunda Araplara verdiği bağımsızlık sözünü tutmayan İngiltere, Osmanlı İdaresi altındaki son Arap topraklarını Fransa ile bölüştü. Irak, Ürdün ve Filistin İngiltere’nin mandası oldu, Suriye ve Lübnan da Fransa’nın. Türkler açısından bu gelişmenin tek iyi tarafı, artık Arap milliyetçiliğinin Türk İdaresi’ne değil, İngiltere Emperyalizm ile karşı güçlenecek olmasıydı. Yine aynı dönemde takip ettiği siyasetle İngiltere, Ortadoğu bölgesinin geleceğinde ölümcül bir iz bıraktı. Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulmasının yolunu açtı. Ortadoğunun artık kangren haline gelen Filistin sorunu, İngiltere’nin katkısı olmasaydı hiç de olmazdı. Ortadoğunun İngiltere için stratejik önemi daha önce Hindistan yüzündendi.
Savaş sonrası dönemde bölge farklı bir stratejik önem kazandı. Bu yeni önemi bölgeye elbette petrol kazandırdı. 1908’de İran’ın güneybatı bölgesinde, Basrakörfezi’nin kuzeyindeki Mescidi Süleyman’da petrol bulundu. Bölgenin potansiyel petrol yatakları, İngiltere’nin bölgeye bakışını değiştirdi. İngilizler bölgenin daha kuzey enlemlerinde petrol yataklarının olduğunu düşündü. Bu beklenti yanlış çıkmadı. Gerçekten Mescidi Süleyman’ın kuzeybatısındaki Musul ve Kerkük’te de, 1920’li yıllarda petrol keşfedildi. Ancak daha zengin petrol yatakları daha güneyenlerdeydi. İngilizler buralarda petrol olabileceğini düşünmeli için, Bahreyn’de ve Suudi Arabistan’da ilk petrol keşfini Amerikan firmaları yaptı. Hemen ardından İngiltere, apar topar, Kuwait, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri’ne oluşturacak emirlikler ve ummanla petrol arama ve çıkarma anlaşması yaptı. Bu emirlikleri sadece denizden gelen saldırılara karşı koruma sözü veren İngiltere, artık Karadan’da koruma sözü verdi. İngiltere’nin Orta Doğu’daki Gücünün Zirvesi 1930’lar İngiltere’nin Orta Doğu’daki gücünün zirvesiydi. İkinci Dünya Savaşı ardından Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği’nin yükselişiyle İngiltere’nin bölgedeki etkinliği azalmaya başladı. İran’ın 1953’te petrol endüstrisinin millileştirilmesi adımını, ancak Amerika ile birlikte hareket ederek engelleyebildi. Ancak 3 yıl sonra Süveyş kanalının millileştirilmesini, Amerika karşı çıktığı için engelleyemedi ve Mısır’dan bütün askerlerini çekmek zorunda kaldı.
Filistin’den apar topar çıktığında ardında bir savaş ve bugün halen çözülemeyen büyük bir sorun bıraktı. Irak 1932, Ürdün 1946, Kuwait 1961 yılında bağımsız oldu. Pan-Arap milliyetçiliği İngiltere’yi Yemen’de de rahat bırakmadı. 1963’te başlayan Silahlı İsyan, İngiltere’yi 1967’de Yemen’i terk etmeye zorladı. Aynı yıl İngiltere, Adem’in doğusundaki bütün ülkelerden çekilme kararı aldı.
Körfez Emirlikleri’nin karşı taleplerine rağmen İngiltere bu karar doğrultusunda 1971’de körfezden çekildi. Bahreyn, Katar ve diğer 7 emirlikte Birleşikarap Emirlikleri olarak bağımsız devletler oldular. Bu tarihten itibaren İngiltere’nin ekonomik ve kültürel ilişkiler haricinde askeri siyasi anlamda Ortadoğu’da etkinliği sınırlı kaldı. İstisnai durumları hatırlatmak gerekirse, 1970’li yıllara Sarkan Umman’daki Zufari İsyanının bastırılmasında,
Irak’ın işgal ettiği Kuwait’den çıkarılmasında ve 2003’te ABD’nin Irak’ı işgalinde İngiltere askeri katkılar da bulundu. GZT 1010 Ortadoğu serisinin bu videosunda İngiltere’nin bölgedeki hakimiyetini tarihsel bir perspektifle anlatmaya çalıştık. Tekrar görüşünceye dek yeni videoda merhaba. Teyze abi bu videonun konusu ne? Kübra şimdi ben en son GZT takipçilerine ne yapalım diye sormuştum.
Bu videoda İngiltere’nin Ortadoğu’yu nasıl etkilediğini tarihsel süreçte 10 başlıkta anlatalım.
İlk Yorumu Siz Yapın