"Enter"a basıp içeriğe geçin

İslam’ın Kayıp Şehri – PETRA

İslam’ın Kayıp Şehri – PETRA

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=OP3SdF_QVto.

Burası, Ördün sınırlarındaki Vadi Rum olarak bilinen zorlu bir çöl. Yapısı itibariyle Mars yüzeyine daha çok benzeyen başka bir yer daha yok. Şimdi bu egzotik çöldeki dağların arasına saklanmış, ilk bakışta fark edilmeyen dey bir şehre girmek üzereyiz. Petra Bin yıldan daha uzun bir süre efsane olarak dillerde dolaştı. Kimilerine göre İslam’ın ilk yayıldığı yer, kimine göre ise bütün dinlerin merkezi. Onu tek bilenler ise çölde dolaşan Bedevi Araplardı. Arapça’da ağlayan şehir anlamına gelen Petra’da yaşayan insanlar bölge halkı arasında anlatılan efsaneye göre çok fazla kötülük yaptıkları için helak olmuş ve büyük depremlerle yok edilmişlerdi. Bu nedenle şehir uğursuzdu ve zaman zaman işitilen insanları delirtecek seviyedeki bir gürültüden dolayı oraya gitmek tehlikeli olabiliyordu. Ancak gerçek aslında çok daha gizemli. Kayıp bir şehir olduğu efsanesini duyan İsviçreli keşif John Burkhardt 1812 yılında burayı keşfettiğinde Petra’nın başka hiçbir yere benzemediğinin farkına varmıştı. MÖ. bir halkın böylesine sıra dışı bir şehri inşa edebileceğine ne o ne de diğer arkeologlar inanamadı. Petra’da Nebatiler adı verilen bir Arap kavmi yaşamıştı. Fakat Suudi Arabistan çöllerinden gelen, hayvancılıkla uğraşan bu göçebe topluluğun nasıl böylesine karmaşık bir yapıyı inşa edebildiği hala sır. Taş ustaları öyle şeyler yapmışlardı ki barajlar, su yolları, yeraltı tünelleri, anfitiyatrolar, paradoksa dönüşen labirentiler bile vardı. Örneğin bu gördüğünüz yer El-Hazn etapını. 10 katlı bir apartman yüksekliğinde ve yapımı aşağıdan yukarıya değil yukarıdan aşağı doğru inşa edilip altına kral mezarı gizlenmiş. Aynı zamanda Petra şehri Arapların haç merkeziydi.
Nasıl mı? Şaşıracağınız bölümler şimdi başlıyor. Hazır olun. Kabe. Bugün bildiğiniz ve İslam’ın merkezi sayılan kutsal yer. Aslında Kabe kültürü İslam öncesi Araplar arasında çok yaygın bir külttü. Bugün Arabistan’da bilinen 26 farklı Kabe hala ayakları üzerinde durmaktadır.
Eskiden büyük şehirlerdeki putlar ve kutsal kabul edilen eşyalar, şehrin merkezine yapılan kare ya da diktörken bir yapının içine konur ve çevresinde ibadet edilirdi. Değişik şehirlerden gelen paganlar da haç ibadetlerini yerine getirirlerdi. Petra’da da bir Kabe var. Eski Arap dünyasının en önemli tapınaklarından biri.
Şu anda Petra’ya hacı olmak için binlerce yıl önce gelmiş pagan Arapların duvarlara kazdığı yazıları görüyorsunuz. Lut, Menat, Uzza gibi bilinen Arap putlarının isimlerini de Petra duvarlarında görebilirsiniz. Esas büyük sırlardan biri geçtiğimiz yıllarda keşfedildi.
800 yılına kadar yapılan ve günümüze restorasyon görmeden yani hiç değişmeden gelmiş olan camilerin kıblelerinin hiçbiri Mekke’deki Kabe’ye ya da Kudüs’e bakmıyor. Şaşırtıcı bir şekilde hepsi gizemli şehir Petra’ya milim dahi sapmadan bakıyor. Hatta daha da ilginci Kudüs’teki ünlü Kubbetül Sahra bile aynı şekilde Petra’ya dönük. Şimdi bunları birlikte deneyelim. Gerçekten öyle mi? Google Earth programındaki uydu görüntüleri sayesinde Kubbetül Sahra’dan Kabe’ye ve Petra’ya birer çizgi çekiyoruz. Kırmızı olan çizgi Petra’ya, sarı olan çizgi ise Kabe’ye uzanıyor. Bakın milim sapma yok. Sıradaki cami Baalbek camisi. Kıble duvarı burası ve gösterdiği yer yine Petra. Ancak geçtiğimiz yıllarda bu camiye restorasyon yapılmış ve kıble duvarı aynı kalsa da kıblesi içeride değiştirilerek Mekke’ye çevrilmiştir. Umayyat camisi. Bugün kalıntıları korunmaktadır. Kıblesi aynı şekilde Petra’dan milim sapmıyor. Kasr el-Muz hatta cami kalıntısının kıble izası yine Petra. Ve bunun gibi onlarcası daha hala kullanılıyor.
Sadece camiler de değil, çok eski kilise ve sinagoglar da aynı şekilde bilinçli olarak Petra’ya dönük yapılmış. Kendiniz de Google Earth programını ya da diğer uydu programlarını bilgisayarınıza indirerek ilk Müslüman camilerin kıblelerinin nereye baktığını test edebilirsiniz. Ve yine gariptir ki Petra ismi Romalılar tarafından telaffuz edilen bir isim. Arapların verdiği isim ise Bekka. Mekke adıyla ne kadar benzediğine dikkatinizi çekerim. Şimdi size sıra dışı yeni bir bulguyu daha anlatacağım. Kur’an’da geçen bir kıssada fil sahiplerinin Kabe’ye saldırdığı anlatılmaktadır. Fakat Mekke’ye fillerin gelmesi imkansızdır. Arap yarımadasında hiçbir zaman filler var olmamıştır. Arkeolojik olarak da coğrafi olarak da Arabistan’da fillere dair bir iz yoktur. Çünkü bir fil hayatta kalabilmek için günde 1.5 ila 2 ton arasında suya ihtiyaç duyar. Ve buranın bir çöl olduğunu düşünürsek günde her fil için en az 2 ton su gerekmektedir. Su kaynaklarının sıfıra yakın olduğu Suriye Arabistan’da fillerin var olması, haftalarca aylarca yol alması imkansızdır. Ancak durun. Bakın Petra duvarlarında bazı tasvirler var. Bunlar Hindistan filleri. Neden mi buradalar? O halde iyi dinleyin. Arkeologlar Petra tarihi ile ilgili şunları anlatıyor. Büyük İskender Hindistan’a doğru gittiği sıralarda İranlı askerlerini fillerden kurduğu bir ordu ile birlikte Petra üzerine sefere göndermişti. Filler ile şehri kuşatan ordu saldırıya geçtiği sıralarda Büyük İskender’in sıtma hastalığından dolayı öldüğü haberi gelince kuşatma kaldırılmış ve ordu geri dönmüştü.
İskender milattan önce 356 yılında doğdu. Yani o bu toprakları fethettiğinde Petra büyük ve önemli bir şehirdi. Buraya ordusunu göndermesi gayet doğal ve yine o dönemde Petra’ya yakın su yolları vardı. Aynı zamanda Petra’da Büyük İskender heykel idi. Hala duruyor.
Birçok Arap, İngiliz ve Amerikalı arkeolog ve tarihçi Kur’an’da anlatılan fil bakasının Mekke’de değil Petra’da yaşanmış olduğunun şüphe götürmediğini savunuyorlar. Hatta önemli İslami kaynaklardan kabul edilen İbni Hişam ve İbni İsaq da olayların Petra’da geçtiğini yazmışlar.
Durun, Petra şehrinin sırları henüz bitmedi. Yahudi ve Müslümanların ortak kabul ettikleri bir mezar var bu şehirde. İnanca göre bu mezar Musa peygamberin kardeşi olan Harun peygamberi mezarı. Yahudiler Firavun’dan kaçarken Musa peygamber denizi yardığında peşinden gelenlerle bu saklı şehre sığmışlar ve bir süre burada yaşamışlar.
Tevrat’ta Musa peygamberin peşinden giden Yahudilerin 40 yıl boyunca çölde yaşadıkları anlatılır. Belki de o yer gizemli Petra şehriydi. Peki size Petra için kullanılan antik tanımlardan birini söylememi ister misiniz? Bütün şehirlerin anası. Bu şehrin bitmeyen sırları hem Müslüman hem de yabancı arkeologları uzun ve şaşırtıcı bir araştırma sürecine sokmuş gibi görünüyor. Petra şehrinin tarihi milattan önce 10.000 yılına kadar uzanıyor. Tabi o zamanlar böylesine komplike bir yapı değildi. Muhtemelen sadece buradaki mağaralarda yaşayan çeşitli kabilelerin eviydi.
Milattan önce 400’lü yıllarda ise diğer Araplar tarafından Nuh peygamberin soyundan geldiklerine inanılan kadim halk Nebatilerin başkenti oldu. Ve yine tüm Ortadoğu’nun en önemli ticaret merkezlerinden biri haline geldi. Milattan sonra 100’lü yıllarda ise Nebati krallar arasındaki anlaşmazlıklar, şehirde sık sık meydana gelen depremler ve bölgedeki Roma işgali, Roma’nın oluşturduğu yeni deniz ticare tığı şehrin eski önemini kaybetmesine neden oldu. Romalılar ise bu başarılı tüccarları yok etmek yerine kendileriyle çalışmaya teşvik ettiler. Ve Nebatiler şehri kademeli olarak terk ederek İskenderiye, Roma, Kudüs, Medine gibi bir çok farklı şehreye eleştiler. Ancak kültürlerini uzun süre korudular. Bugün bile bu farklı coğrafyalarda Nebati mezarlarını görebiliyoruz. Şimdi şaşıracağınız bir bilgi daha geliyor. Hazır olun. Bugünün dünyasındaki en büyük iş adamlarını düşünün. Şu en zengin olanları. Hani haklarında birçok efsane anlatılanlar var ya. Evet, aklından geçirdiğin o isimler. Birçoğu kökenlerinin Petra’dan dünyaya yayılan Nebati kaminden geldiğini kabul etmektedir. Bu kişilerin isimlerini ve arkeolojik kanıtlarını anlatmak uzun süreci için başka bir videoda devam edeceği. Bu nedenle abone olarak benimle kalmayı unutmayın ve tabi ki beni instagramdan takip etmeyin. Dur hayır videoyu henüz kapatma. Bakın eski bir dost hala buralarda. Osmanlı tarafından yapılan tren yolunda Türk bayrağı Petra yakınlarında bir anı olarak dolaşıyor.
Ancak Osmanlı zamanında Petra’nın varlığı sadece dedikoduydu ve kimse arama gereği duymamıştı. Belki de biz keşfetseydik tarihi nakışı bambaşka bir yönde olabilirdi.
Gizemli Şehir Petra’yı inceledik. Benzer videolar sık sık gelecek. İyi seyirler.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir