"Enter"a basıp içeriğe geçin

Kadir Gecesi Özel Mülâkâtı (İftar Sevinci Programı – 27 Nisan 2022)

Kadir Gecesi Özel Mülâkâtı (İftar Sevinci Programı – 27 Nisan 2022)

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=3rsQiUaiYdU.

Erkam Radyomuzun ve Erkam Televizyonumuzun çok kıymetli izleyicileri ve dinleyicileri, bir iftar sevinci programında daha sizlerle beraber olmanın huzur ve mutluluğu içerisindeyiz.
Her programda olduğu gibi bu programda da sevincimizi, duygu ve düşüncelerimizi, heyecanımızı ve hallerimizi, duygularımızı sizlerle paylaşmak üzere buradayız. Tabi her programda olduğu gibi bugünkü program çok önemli. Kadir Gecesi ile ilgili bir program. Bu programda da muhterem Üstadımız Osman Uğur Topbaş Hocamızla beraberiz. Hocam hoş geldiniz. Şerefler verdiniz. Allah razı olsun şeref aldık.
Böylesine güzel bir Kadir Gecesi’ne doğru gidiyoruz. İnşallah. Tabi burada şeref-ül mekân bilmekin diye çok güzel bir sözümüz var. Yani mekânların şerefi orada oturanların şerefine bağlıdır. Oturanlar oturdukları koltuğa şeref kazandırır. Dolayısıyla bu Ramazan’a, Ramazan-ı Şerîfe kıymet kazandıran esas hikmet nedir? Söze buradan başlasak.
İnşallah. Çok muhterem kardeşlerimiz, Ramazan’daki şerîf, rûhû güzelleştirme mevsimini, oruç, uruca yani Cenâb-ı Hakk’a yükselmeye vesîle, tabağ ile rûhumuzun ufkunun açılması, rûhumuzu müttakîlerin makâmına taşıyabilmek… Ramazan bir insan tipi inşâ ediyor. Bayram da onun güzel bir şehâdetnâmesi.
Ramazan’ın diğer bir güzel tarafı, infak. Çünkü infak, kulunu Cenâb-ı Hakk’a yaklaştıran en güzel bir vesîle. Cenâb-ı Hak, sevdikleriniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça, birre iyiliğe yaklaşamazsınız. Yani fazilete yaklaşamazsınız. Her ne arzarsanız Allah onu hakkıyla bilir. Demek ki Ramazan’ın şerîf, bize merhamet ve şefkati öğretiyor. Rûh ve rahîm olmayı öğretiyor.
Rasûlullah Efendimiz’in sıfatıdır. Üşüyeni, muzderebi ve mazlumu kucaklamayı öğretiyor. Ve affı öğretiyor. Affında bu öğretmenin en güzel misâri ise, Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem, Mekke Fethi’nde oradaki affıdır. Tam kısas yapılacağı bir zamanda, dehşetli bir af. Cenâb-ı Hak, Allah’ın sizi affetmesini istemez mislini buyuruyor. Hattâ bu âyet indiği zaman, Ebû Bekir radıyallâhu anh’ın kızı, Âişe radıyallâhu anh’ın annemize iftira atanlara yine sadaka vermeye devam etti. Allah’ın beni affetmesini istiyorum, buyurdu. Ramazan’ın şerîf ayı, Rabbimiz’in zamanlı tecellîlerinden büyük bir lûtfu. Bizleri Cenâb-ı Hakk’a yaklaştıran müstesnâ günler, kalplerimizin yıkandığı mübârek bir ay, yaratana kul olabilme, nefsin arzularını bertirâf edebilme, kulluğun lezzetini idrâk edebilme ayı. Dolayısıyla Ramazan-ı Şerîf’in seherlerini, uyanık bir günle îfâ edilen teheccüd, tefekkür, zikir ve Kur’ân tilâvetiyle geçerek kalbimizin ihya olmasına gayret etme. Gündüzlerine gönlü Hakk’a vererek yapılan ibadet, hayır hasenat, infak, amel-i sâlihlerle müzeyyen bir hâle getirmeye gayret etme. İcâbe saâdeti olan iftar vakitlerini istiğfar, dua ve bir mü’mine iftar edilme huzûru ile ebedî saâdeti kazanmaya dönüştürebilmek. Kadir Gecesi’ne geldiğimiz zaman, Kadir Gecesi, Cenâb-ı Hakk’ın mü’minlerin müstesnâ bir ikramı. Rasûlullah Efendimiz’in yüzü suyu hürmetine, bizleri lûtfedilen bir gece. Başka ümmetlerde yok. Cenâb-ı Hak, sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’e olan muhabbetinin bir nişânesi. Diğer taraftan Cenâb-ı Hakk’ın sonsuz bir cömertliği. Fânî fânîyeye ne kadar verir? Fakat Cenâb-ı Hak bir gecede 80 küsür bir senenin fazîletine ihsân ediyor. Bu geceyi ihtişam ve azametini bilen hakkında müstakil bir sûre nâziz olmuştur. Rabbimiz şöyle buyuruyor, biz onu, yani Kur’ân’ı, Kadir Gecesi’ni indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Cenâb-ı Hakk’ın sonsuz bir lûtfu. O gecede Rabbiniz’in izdiri melekler ve ruh, yani Cebrâil, her iş için iner dururlar. O gece esenlik doludur. Tâ fecdin doğuşuna kadar. Matlar fecr.
Yani bu geceyi diğerlerinden ayıran husus, Kur’ân-ı Kerîm’in bu geceye indirilmesi. Efendim burada bir şey arz edebilir miyim? Hayır hocam buyurun. Esasında bu, ihya ile yâl dediğimiz gecelerin ihya edilmesi. Sadece tabi Kadir Gecesi’ne Ramazan’a hastayır esasında. Her gece. Her gece. Hatta bizde çok güzel bir söz var. Her geceyi Kadir bil, her geleni Hızır bil. Dolayısıyla biz yani bir sonraki Kadir Gecesi’ne erecek miyiz, ermeyecek miyiz?
Ama buradan bir leyâli mübarek, bizim geleneğimizde çok fazla. Araplarda mesela bunu göremiyoruz. İşte Mevlid kandili, Berat kandili, Regaib kandili, Miraç kandili, Kadir Gecesi. Tabi burada bazen böyle yeni yetme hocalar çıkıyor. Onlar diyorlar ki bunlar Kur’ân-ı Kerîm’de yok. Bunlar bid’attır diye.
Halbuki bid’attır dediğimiz zaman ibadet ve itikatta yapılan eksiltme ya da fazlallaştırmalar bid’attır. Muhamelatta bid’at olmaz. Ama bizim ecdadımız bunu muhamela telakki ediyor. Çünkü tebaasının Arapça bilmediğini, namazda okuduğu Fatiha’nın Zammı Sûresinin manasını bilmediğini, ama büyük bir işçiyakta da namaz kılmayı arzu ettiğini biliyorlar. Bunun için bunu nasıl onların gönüllerini titretebiliriz diye çok düşünmüşler. Bize hiç kimse ailede kimsenin doğum günü kutlanmaz ama Peygamber Efendimiz’in doğum günü bayram gibi kutlanır. O gün her yerde Allah’ın Rasûlü yüreğimize misafir olur mesela. Şimdi burada da Kadir Gecesi’nin ihiyası. Yani evet Kadir Gecesi’ni 80 küsür yıldan daha hayırlı bir geceye Cenab-ı Hak bize lütfetmiş. Hele bu Ramazan’ın son 10 gününde cehennem azabından kurtulmak için en büyük fırsat. Bu geceyi ihiyada hangi amellere daha çok dikkat etmek gerekir efendim? Efendim, bu hususta ârif bir zat ne güzel söyler. Cebrâil aleyhisselâm Kur’ân’ı indirdi. Meleklerin en fazîletlisi oldu. Kur’ân-ı Kerîm Hazreti Muhammed sallâllâhu aleyhi ve sellem’i indi. O kendinden önceki ve sonraki bütün insanlara seyidi oldu. Kur’ân, ümmet-i Muhammed’e geldi. Bu ümmet, ümmetlerin en hayırlısı oldu.
Bu bir rahmet ümmeti oldu. Kur’ân-ı Kerîm Ramazan’da indi. O ay ayların en hayırlısı oldu. Kur’ân-ı Kadir Gecesi’nde indi. O gece bütün gecelerin en hayırlısı ve en fazîletlisi oldu. İçinde Kadir Gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlı oldu. Eğer Kur’ân senin kalbine ve hayatına inerse, insanların en hayırlısı olursun. Tâlimat bu.
Demek ki Kur’ân’la yaşamak ve Kur’ân’la yaşatmanın gayretinde olabilmek. Demek ki bizler Kur’ân-ı Kerîm’i ne kadar hayatımıza hâkim kılabilirsek, Kadir Gecesi’nin hakîkati o kadar idrâk etmiş oluruz. Tabi burada sırf bu değil, Cenâb-ı Hakk’ın en mühim cömertliğini idrâk etmiş oluruz. Rasûlullah Efendimiz’e olan muhabbetini idrâk etmiş oluruz. Rasûlullah Efendimiz’in ümmetine bir ikramını, onun vesîlesi, Rasûlullah’ın vesîlesiyle daima demek ki ümmet, her faydalı Rasûlullah Efendimiz’e minnettar kalacak. Rasûlullah’ın sayesinde mü’minler bu geceden 80 küsür bir senenin ecrini almış olacak. Bu ne ihtişamlı bir ikram! Dolayısıyla Kadir Gecesi, Kur’ân-ı Kerîm’in kadri-kıymetini idrâk etme gecesi.
Cenâb-ı Hakk’ın bu beyan mûcisine mukâbil, şükrümüzün arttırma gecesi. Kur’ân-ı Kerîm ile ünsiyetimizi arttırma gecesi. Hayatımızı Kur’ân ile tanzim edebilmek için mühim ve ciddi kararlar alma gecesi. Kur’ân-ı Kerîm, onu âhkâmıyla âmil, ahlâkıyla kâmil olunarak kıyamet gününe şefaatçi olacak.
Rasûlullah Efendimiz, sallâllâhu aleyhi ve sellem, şöyle buyuruyor, Kur’ân okuyunuz. Çünkü Kur’ân, kıyamet gününde kendisi okuyanlara şefaatçi olarak gelecektir. Ne büyük bir nîmet! Kıyamet günü Kur’ân ve dünyadaki hayatlarına göre tanzim eden Kur’ân ehli kimselere mahşer yerine getirirler. Ne kadar hayatımızı Kur’ân ile tanzim etmişsek. Bakara ve Âl-i İmrân sûreleri vardır. Her ikisi de kendilerine okuyanlara müdahafâ için birbirine yarışırlar.
Fakat bunun aksine, onu ihmal edenlere de şikâyetçi olarak, âyet-i kemî şöyle buyuruyor, Peygamber der ki, «Ey Rabbim! Kâmin bu Kur’ân’ı büsbütün terk ettiler.» Furkan Sûresi’nin 33. âyeti. Rabbim, bizleri bu hâle düşmekten rahmetiyle muhafaza buyursun, inşâallah. Kur’ân-ı Kerîm azizdir, izzet bahşeder. Fert, aile, millet ve devlet Kur’ân-ı Kerîm ile izzet kazanır. Kur’ân’dan uzaklaştığı zaman perişan olur.
İşte tâhirde Osmanlı Devleti. 620 sene devam eden ikinci bir devlet yok. Kur’ân-ı Kerîm’in bir tazim ile başladı. Yavuz Sultan’sın elinin mukaddes emanetleri getirmesi, 40 avucu tayin etmekle devam etti. Abad oldu. Lâle devrinden sonra Kur’ân-ı Kerîm’den biraz tem planına dönünce, rûhânî plandan tem planına dönünce, iş gerilemeye başladı.
Yine Kadir Gecelerinin bir süreden bir aff-ve mağfiret gecesi. Bu geceyi Kur’ân ile, ibadetlerle, sâlih amellerle, eskâr ile, bilhassa tevbe-i istiğfâla ihya etmek gerekir. Efendimiz bu gecenin kıymetini şöyle haber verir. Kadir Gecelerin fazîlet ve kutsûiyetine inanarak ve sevabını yalnız Cenâb-ı Hak’tan bekleyerek,
ibadet ve tâatle geçiren kimselerin kul hakkı ve diğer borçlar hariç, geçmiş günahları bağışlanır. Fakat bu affanâliyet, yine Cenâb-ı Hakk’ın dilemesine bağlı. Yani Ramazan-ı Şerîf geçirdim, affoldum, o da Cenâb-ı Hakk’ın ihsânını dilemesine bağlı. Yani Rabbimiz dilersen affeder.
Cenâb-ı Hak, kul hakkını ilâhî affının dışında tutuyor. Bu sebeple üzülümüzde borçlar. Kul hakkı varsa, mutlaka helâleşeceğiz. Meselâ en basit, bir gıybet, bir dedikodu, bir kul hakkıdır. Aksi hâlde kul hakkının temizlenmesi, kıyamete kalıyor. Cenâb-ı Hakk’ın affının dışında kalıyor. Kul hakkını yedi kişiye, sevaplarını verecek. Hatta sevaplarını biterse, o da kıyamete kalıyor. Sevaplarını verecek. Hatta sevaplarını biterse, o kişiye günahlarını da yükleyecek. Sallâllâhu aleyhi ve sellem, soruyu müflîs kimdir diyor. Sahâbî, parasını malı olmayan kimsedir diye cevap veriyor. Bunun için, sallâllâhu aleyhi ve sellem, şüphesiz ümmetimin müflîsi, kıyamet gününde namaz, oruç ve zekâtla gelir.
Aynı zamanda şuna sövünmüş, buna iftira etmiş, şunun malını yemiş, bunun kanını dökmüş ve şunu dövmüş bir hâlde gelir. Bunun üzerine iyiliklerinin sevâbı şuna, şuna, şuna verilir. Üzerinde kul hakları bitmeden, sevapları biterse, hak sahibinin günahları kendisi yüklenir. Sonra da Cehennem’e atılır. Hafızalar Allah’ın… Cennete gitmesi gerekirken? Yaa, Cehennem’e… O yüzden Cehennem’e sürüklenir. Esas iflas budur diyor. İstiflâ budur diyor.
Allah’ın kâsisi… Onun için helâlleşme. Evet. Hattâ bizzatlarınız çok bol amel-i sâlih işleyin ki, hiç yoksa kul hakkı olanları verdiniz, biraz da size kalsın. Ama burada da Efendimiz aleyhisselâtü vesselâm gibi meydan okuyacak bir yürek lâzım. Tabi. Her kimin haksız edeyle bir kuruş malını almışsam, işlem alıp gelsin alsın. Tabi. Bu, efendim buyurduğunuz çok mühim. Efendimiz zaman zaman… Bu kaç sefer Efendimiz tekrarladı.
Ey insanın, kimin üzerine geçen bir hak varsa onu hemen ödesin. Dünyada rezil rüsva olur mu diye düşünmesin. İyi biliniz ki dünya rüsva da âhiretlerinin yanında pek hafif kalır. Yine buyurduğunuz gibi, aranızda bazı kimsenin hakkı geçmeyi bilir. Kimin sırtına vurdum da işte sırtım gelsin vursun. Kimin bilmeden malını almışsan, işte malım gelsin alsın.
Hattâ Fransız felosofları Lafayette diyor ki, Muhammed kadar diyor, hakkı hukuku tevziye eden dünyada ikinci bir insan yoktur diyor. Velhâsıl tövbe ve istiğfarlarla bulunacağız. Hem de üzerimizde hakkı bulunan insanlarla bir an önce helâlleşeceğiz. Âişe Vâlidemiz bir gün Efendimiz’e, ey Allâh’ın Rasûlü! Kadir Gecesi’nin hangi gecede olduğunu bilecek olursam, o gece nasıl dua edeyim diye sordu.
Efendimiz, Allah’ım, اِنَّكْ عَفُوهُنْ كَرِيمٍ تُوِبْ بِالْعَفَّ وَفَعْفَانَةِ buyurdu. Allah’ım, Sen çok affedicisin, sonsuz kerem sahibisin, affetmeyi seversin, beni bağışla. Diğer taraftan Kadir Gecesi, Rabbimiz’in Efendimiz’e olan Engel muhabbetinin bir işareti. Çünkü Efendimiz dışında hiçbir peygamber ve ümmetine Kadir Gecesi bahsedilmiyor. Bu gece bizlere Efendimiz’e vesîlesiyle ihsan buyuruldu. Cenâb-ı Hak Efendimiz’i çok seviyor, O’na itaat ile kendisine itaat olarak zikrediyor. Nisâ Sûresi 80. âyetinde, مَنْ يُوْدُ الرَّسُولَ فَقَدْ اَتَى اللّٰهُ buyuruyor. Yani iki itaat aynı hâle geliyor. Vâid-i kerîf, Efendimiz kadri kıymetini beyan sadedinde, لَقَدْ مَنْ لِلّ اللّٰهُ buyuruyor. Allah’ın en güzel bir ikramı hediyesi, ümmet-i Muhammed’e nâil olmamız.
Cenâb-ı Hak da buyuruyor, işlerinden kendilerini, Allâh’ın âyetlerini okuyan. İkincisi, iç âlemleri temizleyen, kitap ve hikmete öğreten bir peygamber. Demek ki burada şunu görüyoruz ki, peygamber tebliğ ediyor. İtaat edenlere gönül âlemlerini temizliyor. Berrak hâle getiriyor.
O gönülle Cenâb-ı Hakk’ın cemâlî sıfatları tecellî edecek. Kitap, Kur’ân tecellî edecek ve Kur’ân’ın sırrı tarafı hikmet tecellî edecek. Ama tabi burada efendim, işte o ihyayı layâldırken, yüreğimizi bu misafirle gönlümüzü hazır hâle getirmek lâzım. Hazırlamak, hazırlamak. Esas yani Kadir Gecesi’nin ihyası da bu, Ramazan’ın da ihyası da bu.
Şimdi Rasûlullah Efendimiz, Allah’ım bahârikle, enfür, receb ve eşâb… Bu iki ay bir hazırlanmak Ramazan’a, Ramazan’a mülâkî olmak. Ramazan’da da 20. günden sonrasına hazırlanabilmek. Son on günü, evet. Son on günü hazırlanabilmek. Sonra da bayrama hazırlanmak. Sonra tabi bayrama. Bayrama yüzümüz olsun. Fakat bayrama da, bu Ramazan’la şerife yaşadığımız müddetçe bayram hakkımız olur. Evet. Çünkü bayram senin ortasına bir bayram verilmez. Hiçbir senin ortasında bayram yoktur.
Ramazan’dan sonra bayram vardır. Kurbandan sonra bayram vardır. Kurbanda ayrı bir hikmet. Onu inşâallah gelecek sofraklarda bahsederiz. Tabi burada bizim güzel bir atasözümüz var. Tarlada izi olmayanın, harman da yüzü olmaz. Evet. Yani bayrama yüzümüzün olmazı için Ramazan’da o izi bırakmak lazım. Hocam, şimdi bizler kendimizi bir muhasebe etme durumundayız. Efendimiz’in kadrini ne kadar idrâk edebiliyoruz?
Bu büyük lütfu. Cenâb-ı Hakk’a en büyük lütfuna karşı ne kadar şükran duygular içindeyiz Cenâb-ı Hakk’a karşı. Onu ne kadar yakından tanıyabiliyoruz? İşte sahâbî yakından tanıdı, hayran oldu. Yâsıl canım, malım, her şeyime sana fedâ olsun dedi. Hayatımızın bütün muhtevâsı ne kadar sünnetsizliğini istikâmine tanzim edebiliyoruz? Bir yerde unuttuğumuz var mı? Aile hayatında, ticârî hayatta vs.
Çünkü amellerimiz Efendimiz’e arz ediliyor. Sağ olun size hayırlıdır buyuruyor. Siz benimle konuşursunuz, ben de sizinle konuşurum. Mevhâatim de senin için hayırlıdır. Amelleriniz bana arz olur. Hayırlı ameller gördüğümde ondan dolayı Allah hamd ederim. Kötü ameller gördüğümde senin için Allah’tan muhaferet dilerim. Yine, veda hutbesinde de Efendimiz, sakın günah işleyerek benim yüzümü kara çıkartmayın buyuruyor.
Demek ki bu sevginin, bizdeki sevginin derecesini gösteren ne kadar bir şerâti yaşıyoruz, o kadar Rasûlullah Efendimiz’e kıyamete tebessüm ettireceğiz. Buradan bir şey de arz edebilir mi Efendimiz’e atarnıza? Tabii hocam. O da Müzenmül Sûresi’nde Cenâb-ı Hak buyuruyor ki, «Ey örtülere bürülü peygamber, kalk, fazla uyuma, kalk!» Yani gecenin yarısından fazlasını, yarısının hiç olması üçte birini uyanık geçir.
Geceyi ihye eyle el dedimiz. Sonra da niye öyle diyor? «İnne senül kıyaleyke kablen sakıyla» Sana çok ağır bir söz yüklereceğiz. Vahiy indireceğiz sana. O vahiyi alabilecek kıvama, gönlünü hazırla manasına. Sonra da buyuruyor ki Cenâb-ı Hak «İnne naşî etel leylee» Gece uyanan nefs, eşed-dü vat’en kavrama kabiliyeti çok güçlü.
Ve ak ve mühkıyla, söylenen sözü anlamaya da en uygun, en kıvamlı bir durumdadır. Bu bakımdan özellikle bizim gönül sultanlarımız, evliyaullah, bu gecelerin ihyasına ayrı bir değer vermiş. Teheccüde ayrı bir değer vermiş. İşte sehere, sahurdan sehere diyoruz ya biz, şimdi sahur mesela o da öyle. Yani bu anlamda sadece Kadir gecesiyle sınırlı değil ama,
Ramazan’dan sonraki gecelerde de geceleri, gönül dünyamızın imâri ve ihyası için neler yapmamız gerekir diye… Hocam, her geceye Kadir bil, buyruluyor. Demek ki burada şunu düşününce, Kadir’de teheccüd vakti, yani imsakta evvelki vakit, rûhânî hayatımızı doyurabilme. Gündüzlüğün, nefsânî hayatımızı doyuruyoruz. Fakat rûhumuzu doyurabilmek ki, rûhumuz doyacak ki,
gündüzlerin de nefse âit olan şeylere karşı kalbimiz bir mağazallah der durumda olacak. İşte Yusuf aleyhisselâm mağazallah demekle kurtuldu. İşte bunun için kalbin seherlerde hazırlanması lâzım, havanın loş karanlığında. Bu çok mühim hocam. Yani seherlerden gündüzü hazırlama, gündüzleri bir takvâ üzerine yaşayabilme, o şeyde geceyi hazırlanma. Sanki böyle bir vardiya değişimi gibi, geceyle gündüzü bir devir daim hâline getirebilme. Evet. Evet hocam, yani şimdi Kadir gecesi çok muazzam ilâhî bir lûtuf gecesi. Bu gece içinde Kadir bulunmayan bin aydan daha hayırlı. Cenâb-ı Hak bu gece melekleri seferber ediyor. Cebraî ile rûh iniyor, melekler iniyor, ümmete de dua ediyorlar. Yani hocam nasıl bu Bedir’de bin melek, üç bin melek, beş bin melek indi. Eshab-ı kirâmın o îman aşkı, vecdi arttıkça Cenâb-ı Hak melekleri indirmeye başladı. Demek ki bu geceyi de bir aşk, vecdi, bir istirak içinde geçirebilme. Yani Kadir gecesi Cenâb-ı Hak’ın kullarına olan sonsuz merhamet ve muhabbetinin bir nişânesi.
Demek ki bizler de Rabbimizin bu merhametine mukâbil, ümmete-mahlûkâta karşı ne kadar merhametliyiz? Cenâb-ı Hak merhameti böyle sonsuz. Bizim ümmet-i Muhammed’e merhametimiz, Allah’ın mahlûkâtına merhametimiz ne kadar? Bunu düşünmemiz gerekir. Bu fânî hadd, Efendimiz’in buyurduğu gibi, اَللّٰهُمْ لَا عَيْشَ اِلَّا عَيْشُ الْاٰخِرِةِ Yani Allah’ın esas hayat, âhiret hayatıdır. Hem de çok zor günler oldu. Sahâbî acaba Allah’ın rahmeti gelmeyecek mi diye, Allah’ın yardımı gelmeyecek mi diye vesveselere başladılar. Bu sefer Efendimiz, اَللّٰهُمْ لَا عَيْشَ اِلَّا عَيْشُ الْاٰخِرِةِ buyurdu. Mekke Fethi’ne girerken, yine Efendimiz, devenin üzerinde secde hâlindeydi. Sakılı, devenin sırtına değiyordu. Ümmette bir enayiyet gelmesin diye yine,
اَللّٰهُمْ لَا عَيْشَ اِلَّا عَيْشُ الْاٰخِرِةِ buyurdu. Demek ki varlıkta da, yoklukta da, zor durumlarda, rahat zamanlarda da, kul daima, Allah’ım, Lâ Aişe İllâh, Aişe-i’l-Âhire, esas hayattan, âhiret hayattan unutmayacak. Bu âhiret hayattan kazananlar olur mu? Seher hayâsı çok mühim. Zira seferler, Cenâb-ı Hak, «بَلْمُ مُسْتَغْفِرِينَ بِالْاَسْحَارِ» buyuruyor, bir istiğfar, bir namaz kılma.
Seherlerde bağışlanma dileyenler, af kapıları açılıyor. Rasûlullah Efendimiz seherde de uzun uzun tevcud kılardı. Yine Efendimiz buyuruyor, «Yeniden dirilme günü çok sıcak bir gündür, kıyamet. O gün ferahlamak için şimdiden oruç tut. Kabir yandığı için gece karanlığında iki rekat tevcud namazı kıl».
Yine seherler, kelime-i tevhid ile tekrar tefekkür ile bir nevî tecdidi îmân, îmânı yenileme. Cenâb-ı Hak bir söz verme. «Lâ ilâhe illallah!» Peygamber Efendimiz’e selâmlaşma. Efendimiz’le her salevât-ı şerîfle bir selâmlaşma. Efendimiz’e bir muhabbetimizi arz etme. Havanın loş karanlığına içerisinde kabir iklimine girme.
Rasûlullah Efendimiz buyuruyor, «…Bütün zevkleri, lezzetleri, kökünden yok eden ölümü çok çok hatırlayın.» Çare yok ama bir gün mutlaka gireceğiz o âleme. Seherleri ne kadar ihya edebilirsek, kabir âlemimizde o kadar onun faydasını görürüz inşâallah. Cüneyd-i Bağdâdi Hazretleri’nin vefatından sonra Sârik-i Zâzîf rüyasında görüyor.
Kâresine «Ne haber var? Ey Allah’ın Rasûlü’nün torununu!» diye soruyor. O da diyor, «Şunlar gitti, şunlar, şunlar gitti. En çok, gecenin ortasında kıldığımız rekatlardan fayda gördük.» buyuruyor. Nasıl ki insan bedeninin maddî gıdalar ihtiyacı varsa, rûhumuzda mânevî gıdalar ihtiyacı var. Seherlerde insanın mânevî açlığını doyurma zamanı var.
Vücudumuzun maddî merkezleri var. Kalp, akciğer, karaciğer, mîd, vs. Bunun gibi rûhânî merkezlerinde var. Bunlara letaif diyoruz. Bu letaifleri seherlerin feyziyle tezhin edebilme gerekiyor. Rabbimiz şöyle buyuruyor, اَلَا عَبِذَكِ اللّٰهِ تَطْمُونَ الْقُلِفْ «…Bilir ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur. Seherler mânâ ihya edildiğinde, gündüz nefslerle,
arzulara karşı kalpler mukâmet kazanmış oluyor. Gündüzde de nefsânî arzulara uzak durulmak suretiyle geceye hazırlanacak. Böyle girilen bir gecede kalp yine rûhâniyetle de olacak.» Demin buyurduğunuz gibi, vardiye değiştirecek. Evet. «…Böyle bir mü’min hayâdın, gece ve gündüz, böyle vardiye değişir gibi takvâ üzerinde birbirine vecd ve resûl edilir.
Yine Efendimiz şöyle buyuruyor, «Ey insanlar! Selâma yayınız! Yemek yediriniz, akrabanızla, alâkanızla ve onlara yardımınızla devam ettiriniz. İnsanlar uyurken siz namaz kılınız. Bu sırada selâmete cennete girersiniz. Ümmetimin en şerefli, hameli Kur’ân, yani Kur’ân hizmetinde bulunanlar, hâfızlar,
ve devamlı o gece ibadete kalkanlardır.» Yine Cenâb-ı Hakk’a ticareten lentebur geçiyor. Umulur ki en hayırlı bir ticaret. Dünya ticaretleri var çok. Fakat bir âhiret ticareti var, o da çok mühim. Umulur ki kurtulursunuz. Burada yettiğine Kur’ân-ı Kerîm tilâvet ederler, yaşarlar, yaşatırlar. Gayret edenler, müesseselerine, Kur’ân müesseselerine yardım ederler. İkinci, bu vecde ile namazdan ikame edenler. Üçüncüsü, Allâh’ın verdiği ilm-i etleri. Zavrûlet varsa açık, zaruriyetle gizli olarak infâk ederler. Umulur ki kurtulursunuz Cenâb-ı Hak. Nefsimizin oburluktan, israftan, ihtirastan, öfkeden, kötüdürden korunmamız gerekir. Bunun oluşken helâllerden adâ sakınma hassâsiyetini, sahîr zamanlarda şüpheli ve mekruhlara karşı gözetlememiz gerekir. Terâfirlerdeki câmiye koşma azmine, sene boyunca cemaate devam aşkına dönüştürmemiz gerekir. Zavrûlardaki gönül uyanıklığını bütün seherlere yaymamız gerekir. Kadir Gecesi’ni aradığımız gibi, her gecenin kadrini bilmemiz gerekir. Allah râzı olsun efendim. Ramazanda zekât, fıtır, infak vazifeleri yerine getirme heyecanı var. Bunun bütün aylara yaygınlaştırmamız gerekir. Daimî cömertlik, merhamet ve fedakârlık için de yaşamamız gerekir. Hattâ îsâr hâlinde yaşamamız gerekir. Yani kendimizden fedakârlık da bulunanak yaşamamız gerekir. Yine sadaka, infaklar, hayat boyu Cenâb-ı Hakk’ın rızâsı naîle olmak için her daim açık bir kapı. Yine Ramazanda mukabileler konup Kur’ân-ı Kerîm ile ünsilimi artırdığımız gibi, sonraki aylarda da Kur’ân-ı Kerîm iklimine yaşamaya devam etmemiz gerekir. Nitele-i Şerîf’e de bir şey söyleyelim.
Ramazanda mukabileler konup Kur’ân-ı Kerîm ile ünsilimi artırdığımız gibi, sonraki aylarda da Kur’ân-ı Kerîm iklimine yaşamaya devam etmemiz gerekir. Nitekim aslında bunlar Ramazanda makbul bir şekilde ihyâ edildiğinde alâmetidir. Yani Ramazanda sonraki hâlimiz, Ramazanda hâlimizle devam ediyor mu, bu Ramazanda kabuline bir işarettir.
Bu Mirza Masr-ı Cân-ı Cânîn Hazretleri diyor ki, Ramazanda-i Şerîf’in zikirle uyunak olarak geçirilirse, senin kalan kısmında bu güzel hâl devam eder. Eğer bu ayda bir kusur ve gevşeklik olursa, bunun izi bütün sene boyunca yayılır. Yine Mûallâh’a bin Fadıl şöyle anlatır. Selef-i Sâlih’in Cenâb-ı Hakk’a 6 ay kendilerine Ramazan’a ulaştırmasını dua ederlerdi.
Geri kalan 6 ayda da idrâk ettikleri Ramazan’ın kabul buyurması için Cenâb-ı Hakk’a ilticâ ederlerdi. Ramazan-ı Şerîf’in gönül feyzini, ibadet vecdini hayatımızın boyunca devam ettirirsek, son nefesimiz ve ebedî hayatımız bir bayram olur inşâallah. Rabbimize hamdolsun ki bu sene Ramazan-ı Şerîf’ini kavuşturdu. Yani gelecek sene Ramazan’a erebilmemiz meçhul.
Zira geçen sene Ramazan’da aramızda olup da buramda olmayan nice kardeşlerimiz var. Bu hakîkaten verdiği ibret dolu mesajı ciddiye alalım. Ömrümüzün kalan kısmını, geçen kısmından daha hayırlı kılabilmek için hiçbir sâlih ameli ve hayır hasenatı geriye bırakmayalım. Muhterem üstadım, tabi biz geçen yıllarda salgın bir hastalığın pençesinde kıvrandık.
Tabi bunun bir iyi tarafı var. Yani işin cemal tarafı var, celal tarafı var. Cenab-ı Hak ufacık bir mikropla ne Avrupa’nın havası kaldı söndürmedi, ne Amerika’nın fiyakası kaldı yıkmadı. Bütün dünyanın zenginliğiyle, teknolojisiyle, sanayisiyle böbürlendiği bir dönemde Cenab-ı Hak bir pandemi mikrobuyla bütün cihanı dize getirdi. Ama burada karantinada ortaya bir şey çıktı.
Tabi şimdi biz bu karantinayı bir gönül karantinası, bir kalbi karantina, bir beyin karantinasına dönüştürelim ki esas Ramazan’ımız ebediyet karakteri kazansın. Bayrama kavuşacak yüzümüz olsun. Şimdi bu manada bizim özellikle bayrama giderken bu sevinci toplumumuzda paylaşmak, aynı zamanda kendi içimizde de bu sevinci yaşar hale gelmek için nelere dikkat etmemiz lazım.
Sorunuza hocam, bir kısayla bir misal vermek istiyorum. Pakistan’ın meşhur Muhammed İkbal, feylizofu, bir gün Medine’den dönen hacıları ziyaret eder. Muhammed İkbal. Onlara şu soruları sorar. Medine’yi münevveri ziyaret ettiniz. Uğrevi Medine çarşısından gönlünüzün ne gibi hediyeler doldurdunuz?
Getirdiğiniz maddî hediyeler, takyeler, tespihler, seccâbil müddet sonra eskiyecek, solacak ve bitecek. Medine’nin solmayan, gönülleri hayat veren rûhânî hediyelerini getirdiniz mi? Hediyeleriniz içinde Hazret-i Ebû Bekir’in sıdık ve teslimiyeti var mı? Hazret-i Ömer’in adâleti var mı? Hazret-i Osman’ın hayâsı ve cömertliği var mı? Hazret-i Anne’nin heyecanı ve cihâdı var mı?
Bugün bin bir ızdırıp içinde kıvranan İslâm dünyasına gönlünüzden bir asıl sade heyecanı verebilecek misiniz? Tabi bu misali biz Ramazan’a da aktarırsak, tabi, inşâallah Ramazan’da yaşayan bu rûhânî iklimi inşâallah aksettirebilme. Ramazan’ın devam etmesi, infak hayatımıza çok daha ehemmiyet vermek, irşad hayatımıza, yani müminlerle, irşad tasavvufî tâbirle, irşad bekleyerek irşad edememek, hem hâlimizde hem kâlimizde gayret etmek icap ediyor. Bizler de Ramazan’dan sonra kendimize bir soralım, kendimize bir muhasebe edelim. Ramazan-ı Şerîf’den sonra, Ramazan geldi geçti. Şimdi bizim gönlümüzde ne kaldı?
Bu Muhammed İkbal’in olan o Hülefâ-i Râşî’de o temiz ahlâkında ne kadar hisse kaldı? Ve bu mübarek günler, bizde neler bıraktı? Hangi kötü huylarımızdan bizi kurtardı? Enâniyet, haksızlık, merhamet ve şefkat yoksulluğu, fitne, gıybet dedikodu, gurur, kibir, yalan, iftirâs, haset, pintilik, iftirâ, edep noksanla.
Bunlar, bizde tamamen silindi mi? Diğer temiz, hangi güzel hasetler bize kılandırdı Ramazan-ı Şerîf? Merhamet, şefkat, hizmet, tevâzu, es-Sâdık, el-Emin olmak, ikram, infak, cömertlik, nezâket, zerafet, affedicilik, vakar, tevâzu, incilik, sabır, edep, hayâ, ümmetin derdiyle dertlenme.
Bunlarla yüreğimiz doldu mu? Bir ıslah, bir düzelme yaşadıysak, bu Ramazan’a mahsus mu kaldı, yoksa onu devam ettireceğiz mi? Yine soralım kendimize. Ramazan-ı Şerîf, hatâb ve noksanlarımızın telâfisine, güzel hallerimizin ziyade edilmesine, ahlâkımızın güzelmesine vesîle olabildi mi?
Hangi yanlışlıklarımızdan tövbe ettik? Kötü huylarımızdan kaçını terk edebildik? Kaç kişiyle helâlleştik? Kaç dargını barıştırdık? Aramda bir burudet, soğukluk olan kaç din kardeşliğimizle Allah rızâsı için kucaklaşabildik? Kaç kırık kalbi tesellî edebildik? Kaç mazlumun sîmâsına tebessüm ettirebildik? İbadet noksanlarımızda ne kadar da çok şey yapabildik?
Kabir karanlıkları aydınlatacak, mahşerde hesabını kolay kılacak, ebedî saâde vesîle olacak hangi hizmet-i gayretlere koşabildik? Aile, komşu, akraba, toplum, ümmet ve mahlûkâta karşı mes’ûnetimiz dâir hangi eksilmenizle telâfiye yöneldik? Bu sene gibi hayırlı kararlar alabildik.
Daima düşünelim ki, acaba Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem, şimdi bize ziyarete gelseydi, aile hayatımızda, ticârî hayatımızda,
iştima ve münasebetlerimizde, hizmet hayatımızda, şu anki takvâ ve ihlâsımızdan, şefkat ve merhametimizden, infak ve diğer yamlığımızdan, sabır ve sebâtımızdan, basîret ve firâsetimizden, muhabbet ve kardeşliğimizden ne kadar memnun olurdu? Bilhassa bugün. En mühim bugün şu, Rasûlullah’ın bir
Maurissa ve
Ne kadar memnun olurdu bilhassa bugün. En mühim bugün şu, Rasûlullah Efendimiz’in yanında bulunanlar, Fetih Sûresi’nin son âyeti, orada küfâra karşı şedid, yani İslâm’ın karakterini ve şahsiyeti korurlar, tâviz vermezler. Bugün buna ne kadar dikkat ediyoruz? Ne kadar birçok televizyon, internetin tesiri altında kendimiz veya çocuklarımız… Rasûlullah Efendimiz, bizim bu hâlimizi gördüğü zaman acaba ne kadar üzülürdü? Yani sevkabrimde bile dua edeceğim, buyuruyor. Demek ki anne-babalar evlâtlarımı telkin etmeli. Bu, küfâra karşı şedid, İslâm karakteri, İslâm şahsiyetini toplum olarak muhafaza etmemiz icap ediyor. Tabi, onu bazı sufîler özellikle, eşiddem aleyhâl-küffar, rûhâ mâ vü beynahım. Kâfirlere karşı mermer kayalar gibi şiddetli, kuvvetli, vakarlı ama müminlere karşı da kelebek kanadı gibi zarif ve merhametli. Hatta pomuktan daha yumuşak. Rahmetli Mehmet Aslan abinin muhterem Üstadımızla ilgili çok güzel bir şey söylüyor. Benim hoşuma gidiyor hep. Evet. Gülden hayalı, çiçekten iffetli diye. Yani bu tam sanki bu ayet-i kerimenin gereğini yansıtıyor. Evet.
Meselâ bir kimse, Allah Rasûlü’nün cömertliğini okuyup, o cömertlikle mesafe kat etmezse, ben Efendimiz’e tâbîyim diyebilir mi? İhtiyat sahibi bir kimse gelip hâline arz ettiğinde, git Allah versin diyen birisi Efendimiz’in îsar vasfından bir nasiplenebilir mi? Dünyanın bir köşesinde zulme uğrayan bir müslüman, işittiği zaman,
aman canım benim başıma gelmemiş diyebilen bir kimse, mü’minin bir bedenin uzuvları gibi tasvir eden, Efendimiz’in yüreğinde ne kadar nasiplenebilir? Kelâm-ı kebâde şöyle buyruluyor, Her gördüğünü hızır, her geceyi kadir buyur. Kalbimiz daima bir hassâsiyet içinde olacak. Vâsâiyet, ömür boyu değişmeyecek şekilde kalbimize sabitlenecek. O zaman bütün ömür, Ramazan rûhâniyeti kazınır. Böyle bir ömrün son nefesi de ebedî bayram müjdesi olarak gelir inşâallah. İnşâallah buradan, önce bayrama getirelim izin verirseniz efendim. Hayır hocam. Şimdi bayram tabi bir şetareti, bir neşe mevsimine giriyoruz. Evet. Tabi burada esas bayramı o Allah’ın Rasûlü’ne dâyık ümmet, Cenâb-ı Hakk’ı, Cenâb-ı Kibriya Hazretlerine de dâyık kul olabilme yüzüne çıkabilirsek, bayramın neşesine hak etmiş oluruz. Hani ona ne diyorlar? Hak ediş.
Fakat esas bizim bir görevimiz daha var bu bayram sevincinin topluma bütünüyle. Yansıması için bizim merhametimiz ve şefkatimizin de topluma bir yorgan gibi bürümesi lazım. Bu anlamda hatta öyle bir şey var ki, Yahya Kemal’e sormuşlar. O zaman Türkiye’nin nüfusu 15 milyon. Demişler ki Türkiye’nin nüfusu ne kadar? Kendisi büyük elçi Portekiz’de. O da demiş ki 200 milyon. Demişler ki siz bu hesabı nasıl yaptınız?
15 milyonluk bir Türkiye ne zaman 200 milyon oldu? Ben bunu bilmem diyor Yahya Kemal rahmetli. Biz ölülerimizle beraber yaşarız. Biz geçmişimizle beraber yaşarız. Şimdi buradan tabii biz geçmişimizi de ziyaret etmemiz lazım. Mezarları ziyaret. Mesela şimdi bu biz fakir fukarayı sevindireceğiz. Topluma şefkat ve merhamet elimizi uzatacağız. Amin ama bir de geçmişimizi de ziyaret ederek onları da sevindirmem.
Bu konuda neler yapmamız lâzım? Efendim, onlara bir defa geçmişlerimize Kur’ân-ı Kerîm okuma, bilhassa gelsin Cerefe. Onlara bilhassa sadaka verebilmek. Çünkü Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, tabi mezara giren bir kimse, çok zor durumda olduğunu bildirir. Hattâ Efendimiz, mü’min gömüldüğü zaman, aman bunu çok dua edin, bu gece onun ilk hesabı başlayacak buyuruyor. Onun için sadaka câriye.
O zaman da evlâtlar müessihat yapmışsa, oradan zaten ona birtakım iyilikler gelecek. Diğer taraftan bıraktığı evlâtları, talebeleri vs. onlara dua edecek. O bir sadaka câriye olacak ona. Yazdığı eserler, kitaplar vs. onlar sadaka câriye olacak. Ve bu da hepsi dünyada hazırlanmaya bağlı. Onun için bayram, Ramazân-ı Şerîf’i, kurbanı, Allah için fedakârlıktır kurban.
Bunları hayatın her safhasına yaygınlaştırmak. وَلَا تَمُوتُونَ إِلَّا وَاَنْ تُمْ مُسْلِمُونَ E, îmân, Allah’ın azameti ilâhisine göre takvâ hâline yaşayın. Ancak müslümanlar olarak can verin buyuruyor. Sakın başka türlü can vermeyin buyuruyor. Allah korusun. Demek ki hayatımız bir Ramazan hayatı olacak, bir fedakârlık hayatı olacak. Son nefes, bir bayram sabahı olacak. İnşâallah. Gerçek bayram herhâlde olacak.
Gerçek bayram bu. Yani hayat da zaten dünyaya gelişilmiş sebeple. لِيَعْبُدُونَ لِيَعْرَفُونَ Allah’a kul olabilmek. Esas şey bu. Necid Fâzîn’in Rahmetli’nin Büyük Doğu’da bir kopak sayfasında, deliği akıllandıracak, muzdaribi sevindirecek gerçek bayram, hangi rûhî hamuraya muhtaçtır. Âyâ! Allah rahmet eylesin!
Yani gafil insanı uyandıracak. Bayram-ı Mahiyyete. Bu bayram, bu sevinç. Hesap. Ikra kitabı, kitabını oku, bugün nefsin sana kâfidir. Zerreler o hesaba gelecek. Oradan kurtuluş, sırattan geçiş, bunlar hepsi, inşâallah Cenâb-ı Hakk’a bayram neşesi verir, inşâallah. İnşâallah, Efendim. Bunlar başımızdan geçecek çok zor anlar olmuş oluyor.
Zaten şeyde de var efendim, Yasin Sûresinde. Kıyamet günü Allah ağzınıza mühürleriz ağzınızı. Elleriniz, ayaklarınız, gözleriniz, kulaklarınız bize yaptıklarını tek tek anlatır. Ve burada şey yaparken Evliyaullah diyor ki, esas ayağı insanın Allah’tan önce, kullarından önce, kendinden utanmayı bilmesidir diye tarif ediyor. Elimizden utanacağız. Gözümüzden utanacağız.
Dilimizden utanacağız. Kulağımızdan utanacağız ki bütün organlarımız, yaptıkları yanlışları tek tek yüzümüze vuracaklar. En yakından kaçacak. Kardeşinden kaçacak, anne-babasından kaçacak, eşinden kaçacak, vs. kaçacak. Ya kendi derdiyle meşgul ondan kaçacak, yahut da utanıp kaçacak. Utancından kaçacak. Yani zor gün. Efendim, Fahri Râzî’nin güzel bir şey var, ifadesi var.
Hak Teâlâ, rızâsının hangi ibadette olduğunu gizlemiştir ki bütün ibadetleri rağbet edilsin. Gazıbının hangi isyanın da olduğunu gizlemiştir ki bütün günahlardan kaçınız, en küçükten büyüğe kadar. İnsanlar arasında dostlarını gizlemiştir, bütün insanlarla hürmet gösterilsin. Duâlar arasında kabul ettiği duayı gizlemiştir ki bütün dualara itibar edilsin. İsimleri azaltıp ismi azamı gizlemiştir ki bütün isimlere tâzim edilsin.
Dolayısıyla takvâ üzere bir kulluğu, Ramazan’dan sonra da hayatımızın her anda yaşamımız lazım ki son nefezimizde bir hazırlık olsun. Zira ibadetler belli zamanlar içinde yapılıp bitirilir. Lâkin ubudiyet, kulluk daimidir. Cenâb-ı Hak, Rabb’e ki hatta diyekeli yakın buyuruyor, Sana yakın ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et. Son nefese îman da verebilmek huzûzunda bir garantimiz yok. Hatta bunu evliyâullah bile bunun endişesi içinde. Bu yüzden vatizemiz ölüm gelene kadar Rabbimize sadâkat ve kulluk da bulunabilmek. Efendim bir de bu çok güzel ifade buyurdunuz. Gerçi Fârettin Râzî’den naklen. Ricalül Gaybı, gayb erenlerini tarif ederken sufiler. Diyorlar ki, bak Cenâb-ı Hak, işte gayb erenlerinde evliyâullahı da saklamış. Evet, evet. Herkesi, siz velî bilin kendinizin dışında. Ona göre de.
Ama burada, mesela dünyada işte bir Kutbul-i Akdap var. Kutbul-i Akdap, Peygamber Efendimiz’in yeryüzünde ahlakına sahip olan kişiye Kutbul-i Akdap denir. Peygamber Efendimiz’in manevi mirasçısı. Hz. Ebu Bekir Efendimiz’in sadâkatine sahip olan insana, bunlar dört tane Akdap diyorlar. Hz. Ömer’in adaleti, Hz. Ebu Bekir Efendimiz’in sıttığı kiyeti,
Hz. Osman Efendimiz’in hayâsı ve Hz. Ali Efendimiz’in şecaati. Bu dört hasret, kâinatı ayakta tutan dört tane sötün gibidir. Mutlaka bunlara, manenin mirasçı olan, bunları yaşayan birisi vardır. Eğer bunlar olmasa, dünyada hayat çekilmez ve yaşanmaz hâle gelir diye tarif ediyorlar. Burada da, zatenizin Fahrettin Raz’dan nakli gelince aklıma bu geldi. Bunu da arz edelim diye söyledim. Bir de âyette Kur’ân’ı vâris kıldık buyuruyor. Kimlere vâris kalıyor? Herhâlde bu Kur’ân-ı Kerîm, evliyallâha bir şey oluyor. Çünkü onlar evliyallah, bu Kur’ân’ı yaşıyorlar. Hem zâirini yaşıyor, hem de bâtınını yaşıyor. Merhali kat ettikçe dünya gözden düşüyor. Dünya bir çakıl taşına dönüyor belki. Bir itibarını kaybediyor, kıymetini kaybediyor.
Biraz da bu şeye gelsin efendim, mezar ziyaretine. Mezarla, o da çok önemli. Bu tabi bayram edebi bizde, ya Arefe günü ya da bayram namazı. Tabi bu en mühim hocam, ölümü hatırlatması. Evet. Zaten ecdad, Allah rahmet eylesin, mezarlıkları hep şehrin ortalarına yapmışlar. Evet. Ev sultan, karı, câimet vs. İki, câmi önlerine de yapmışlar ki cemaateye girip çıkan, kendi istikbâlini orada seyretsin. Yaa. Hep o Osmanlı câminin önünde bir de kabristan vardır. Bir gün sen de öleceksin. Yani bu nedir? İhtirası önleyebilmek. Evet. Onun kabir ziyareti çok mühim. Tabi burada kabir ziyareti sadece şu var. Tabi bazı câhil kimseler,
kabirden isterler. Azimân ve Fidâ’yı yapan evler, barklar filâ. Onları îkaz etmek lâzım. Evet. Onlardan istenmez, Allah’tan istenir, onların vesîli olarak kullanılır. Evet. Bir ev sultana gidildiği zaman, oraya fevc ve koşuyor insanlar. Orada bir servet dağıtılmıyor. Ne var orada? Bir rûhâniyet var, huzur hâli var. Demek ki insanlar ne kadar bir huzura muhtaç.
Yine bu yaz mevsiminde Süleymanî Sultanahmet Câmilik’e baktığımız zaman turistlerle dolu taşıyor. Yani yoğmetik binalar, onlar memleketin de âlâsı var. Demek ki onlar dahi gayr-i müslüman olduğu hâlde o câminin rûhâniyeti ona bir huzur veriyor. Bir iki seneler de Konya’da Mevlânâ Türbesi’ni ziyaret ettim. Baktım, turist kimseler oturmuşlar orada. Öyle duruyorlar. Dedim, bunlar nedir, kimdir? Bunlar da Hristiyan Mevlevîler dedi. Allah Allah! Hayret ettim. Yani demek ki bir gayr-i müslüme dahi, işte gel gel neysen de gel bazıları, bazıları tuhaf-ı ançaistî bazıları. Neredeyse gel, dön burada hidâyeti gör, tevhid-i gör, huzuru gör, saâdet-i gör.
Demek ki evliyâullah öyle bir şey ki gayr-i müslümleri bile kendilerini bende ediyor. Tabi, hidâyet Allah’a ait. Âmân. Tabi orada başka bir şey de var. Benim gördüğüm kadarıyla, gerek İbn-i Arabi, gerekse Hazret-i Mevlânâ bütün mesajlarını insan merkezli vermişler. Evet.
Sadece müslümanlarla hitap etmemişler. Dolayısıyla onların eserlerini okuyan, nasihatlerini duyanlar, onların ifadelerinde mutlaka kendinden bir şey bulmuş. O yüzden tatmin oluyorlar efendim. Efendim, Allah’ın izniyle bazı şeyleri görüyorlar orada. Bazı şeyleri de göremiyorlar. Yani mesela orada Mevlânâ’nın, men bende-i kurânem eğer cândârem, o lîle göremiyor, orası kapalı. Fakat başka taraftır görüyor. Evet. Efendim, sohbetimizin bu noktasında inşâAllah Cenâb-ı Hak bütün ümmeti Muhammed’e hayırlı Kadir geceleri nasip etsin. Amin. Bu Kadir gecelerini gerektiği gibi ihya eden bizi kullarından eylesin. Bayramada yüz akı ile çıkan, Ramazan’ı hakkı ile değerlendiren ve Ramazan hayatını ki bir şey daha var. O konuda ne buyurursunuz? Ramazan’dan sonra bu işin bir de şevvali var. Sitte şevval var. Evet.
Onun hikmeti ne efendim? Onun hikmeti işte hocam şu yani 30 gün Ramazan, 6 günde devam etmekte senin tamamını kaplıyor. Sanki evet, yani bunu 40’a tamamlar gibi. Bu 40 meselesi var ya hani Hazret-i Mûsâ-ı Kerîmullah ile ilgili. 30 geceliğine randevulandık, sonra ona bir 10 gece daha ilâh ettik.
Hocam o da var, şevvalin 6 günü de var. Muharremin 10’u da var. 9, 10, 11, 10 da var. Meselâ çok şey var, pazartesi perşembeleri var. Tabii gücü kuvveti bundan da var. Eyya mubiz var tabi. Evet o var, eyya mubiz var. 13, 14, 15. geceler var. Bunlar nafile ibadetler ama fakat ecir çok yüksek olan ibadetler. Ama Ramazan’ı işte, Ramazan’ı hayatımıza yaymanın basamakları diye ben değerlendiriyorum. Doğrudur, doğrudur.
Evet. Yani Ramazan’ı sadece bir tek Ramazan ayına inhisar ettirmek değil. Sonra o diğer günlerde tutulanlar da Ramazan’ı unutmamak. Evet. Ramazan-ı Şerîf’i hatırlamak. Bağlantıyı kesmemek. Bağlantıyı kesmemek. Evet. Hocam en mühim gönül bağlantımızı Cenâb-ı Hak’la kesmemek. Efendimiz Raûna’da bir hutbe verdi. O hutbesinde en çok benim dikkatimi çeken,
”Ey insanlar dedi, ey mü’minler! Allah’la aranızı düzelte buyurdu Efendimiz. Demek ki ibadetlerle, tâatler, haramlardan kaçmak, kalb-i marazanına kaçmak sûretiyle, Cenâb-ı Hak’la aramızı düzeltebilmek.” İnşâallah. Ya bu çok mühim hocam. İnşâallah. Yani bir kelime ama bu, aranızı düzelten. Yani bir kerat işleyerek, haram işleyerek Allah’la aramız düzelmesin.
Cenâb-ı Hak’ın lûtfu sonsuz. Cenâb-ı Hak buyuruyor, ”İster şükredici ol, ister nankör ol.” buyuruyor. İnsan Sûresinde. Demek ki bu şükür, hayatımızın her anı kaplaması lâzım. Şükür de çok zor. Hattâ bir hâtıla, eğer vakit varsa hâtıya nakledeyim. Buyurun efendim buyurun. Ahmâ talebelerim vardı benim, on beş sene evvel filân.
O gün bana bir soru sordu, âmâlardan birisi. Hocam dedi, ”Sabır mı zor, şükür mü zor?” dedi. Tabi âmâya ne şekilde cevap verilir? Oğlum dedi, sabır da zordur, şükür de zordur. İnsan durmanın göre değişir dedi. Hocam dedi, bana göre dedi, şükür zor dedi. Âmâ dedi bunu. Diyen âmâ bunu.
Çünkü dedi, zaman nasıl geçip akıyor dedi. Öbür tarafa yaklaşıyoruz dedi. Onu dedi, biz dedi, en çok şükre muhtacız dedi. Cenâb-ı Hakk’a insan olarak geldik, müslüman olarak geldik. Bundan büyük bir nîmet mi var? Elhamdülillah. Yani hattâ bu âmâ, on beş sene sonra düz yöde bir yerde karşılaştık. Esselâmü aleyküm diye girdim ben. ”O hocam hoş geldiniz.” dedi.
”Ben nereden tanıdığım?” dedim. ”Hocam sesinden tanıdığım.” dedi. Fakat dedi, biraz ihtiyarlamışız dedi. Sesinizin tonu değişmiş dedi. Allah Allah! Cenâb-ı Hak da öyle husûyetler veriyor âmâya. Bazı husûyetlerini alıyor, bazı husûyetlerini veriyor. Meselâ bir âmâ belki kıyamet günü. ”Yâ Rabbi, iyi ki ben âmâ oldum. Dünyada çirkinliklerden, iğrençliklerden uzakta kaldım. Dünya bir fasılda geldi geçti, elhamdülillah kazandım.” diyecek. Evet.
Velhâsıl kul daima Allah’tan râzı olacak. Râdiyete merdiye. Öyle selâmeti verecek. Efendim, çok teşekkür ediyoruz. Biz teşekkür ediyoruz. Sözünüzü ballâ kesiyoruz. Estağfurullah. Değerli dinleyicilerimiz ve izleyicilerimiz, muhterem üssâdımız, Osman Nûri Topbaş hocamızla, İhyâ-i leel konulu, Kadir Gecesi konulu ve Ramazan’ı, özellikle son on gününün, Cehennemden kurtuluşumuzla sebep olması için yapmamız gerekenleri alalım.
Bu güzel sohbeti burada doktalamak zorunda kaldık. Bir başka iftar sevincinde buluşmak üzere. Hepinize hayırlı Ramazanlar, hayırlı iftarlar diliyoruz.
Allah’a emanet olun, kalın sağlıcakla.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir