Kadir Gecesi Sohbeti – Canlı (27 Nisan 2022) – Osman Nuri Topbaş
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=9n5uoGg9844.
Rasûlullah, sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’in aziz, latîf, mübârek, mücellâ, musaffâ, pâk, rûh-u tayyibelerine, Ehl-i Beyt’in ashâb-ı kirâmın, enbiyâ-i izâmın, sâdât-ı kirâm hazarâtının, cümle geçmişlerimizin, şehidlerimizin rûh-u şerîflerine. Diğer taraftan Rabbimiz’e sonsuz senâlar olsun ki, biz âciz kullarını bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’ne kavuşturdu. Cenâb-ı Hak hayatımızın rûhânî bir Ramazan içinde, son nefesimizin bir bayram hâlinde, gerçek bayram hâlinde olmasını, Cenâb-ı Hak cümlemize, bu gecenin hürmetine Cenâb-ı Hakk’a nâil eylesin inşâallah. Muhterem kardeşlerimiz, Kadir Gecesi’ni mübârek olsun!.. Tabi tam olarak bilemiyoruz ama Rasûlullah Efendimiz’in buyurduğu, eksileye 27. gece gelir buyuruyor.
Bu mübârek ve muhterem gece evvela bu gece Cenâb-ı Hakk’ın sonsuz cömertliğinin en büyük bir deliliyle. Yani cömertlik bir sonsuz, mükâfat, cennet nîmetleri ayrı bir güzellik, sonsuzluk. Allah korunan tabi zıttı da öyle. Cenâb-ı Hak, sâhir zamanlarda yapılan ibadet ve hayırları 10 mislinden 700’e kadar ecir vâd ediyor. Kadir Gecesi ise değişik. Yani ibadetle ihya edilmiş, Cenâb-ı Hakk’ın kabul ettiği bir Kadir Gecesi 80 küsur seneden. Diğer bakımdan min-elf-i şer, bin aydan. Diğer bakımdan o bin ay, 80 küsur seneyle çarptığımız zaman, 30.300 gece ediyor. Yani Cenâb-ı Hakk’ın bu gece yapılan bir ibadet-i ta’âd, 30.300 geceye mûadil oluyor.
Yani Cenâb-ı Hakk’ın nasıl bir cömert, nasıl bir sonsuzluk? Cenâb-ı Hak inşâallah bu Kadir Gecelerinden, diğer gecelerden, Cenâb-ı Hak hisseler almayı nasip eylesin. Tabi bu meyanda da, bütün geceyi bir Kadir olarak geçirebilmek, işte buyrulduğu gibi her göğünde hızır bilebilmek. Onu bana Allah gönderdi, o telâkkî içinde olabilmek. Her geceye Kadir bilebilmek… Yine rahmetli hocamız Abdurrahman Efendi, Kadir Gecesinin diğer gecelerden de geldiği vâkı olmuştur. Hattâ İbû Hanif Hazretleri bunu kendi hayatına tespit etmiştir diye derste söylemişti bizlere. Yani onun için her geceye bir Kadir bilebilmek.
Yine bu gece, Kadir, Cenâb-ı Hakk’ın Rasûlullah Efendimiz’e ve onun vasıtasıyla Ümmet-i Muhammed’i duyduğu müstesnâ muhabbetin bir tezâvürü. Demek ki Cenâb-ı Hak Efendimiz’i ne kadar seviyor, Efendimiz vasıtasıyla Ümmet-i Muhammed’e de ne kadar merhamet ediyor. Ki Rasûlullah Efendimiz hoşunu doluyor bu merhametten, Cenâb-ı Hakk’ın merhametinden.
Kaynaklara baktığımız zaman, Kadir Gecesi diğer peygamberler de mevcut değil. Yalnız Cenâb-ı Hak bunu Rasûlullah Efendimiz’e tahsis ediyor. Yine Kadir Gecesi, Kur’ân-ı Kerîm’in indirilmesiyle şereflenen muhteşem ve çok mübârek bir gece.
Bizlerce ancak Kur’ân-ı Kerîm’in muhabbetimizi ve bağlımızı artırdığımız nispetle Cenâb-ı Hakk’ın indinde kıymet bulacağız. Bu vesîleleri Ramazân-ı Şerîf’te gerek yurt içinden, gerek yurt dışından sayısız hadbi-i şerîf okuyan kıymetli kardeşlerimizi, Rabbimiz bütün hayırlı niyetleri kabul buyursun. İnşâallah onun sohbetinin sonunda duâsını da yapacağız inşâallah. İbadetlerimizi, tâatlerimizi, bütün sâlih amellerimizi, hayırların celbine, şerlerin def’ine, ümmet-i Muhammed’in saâd ve selâmetine, iki can saâdine, lûtfuyla vesîle kılır inşâallah. Yine Rabbimiz bu mübârek gün ve geceler hürmetine, hastalarımıza şifa, dertlerimize deva, borçlarımıza edâ, namurâd olan kardeşlerimizin bermurâd, naşâd olan gönüllere de karîben handân-ı şâdân eyler inşâallah. Cenâb-ı Hak cümlemizi bu gecenin feyzinden müstufîde eylesin. Bu gece hürmetine ilâhî affa nâil olmayı, ebedî kurtuluş berâtını ve gerçek bayram şehâdetini alabilmeyi, cümlemizi lûtf-i kerîmiyle ikram ve ihsân eylesin. Âmîn.
Rasûlullah Efendimiz, iki ay evvelden, hatta üç ay evvelden, Allâh’ın bârikli olan Fırr-ı Receb’i ve Şâban’ı ve Belge’yi dinle Ramazan buyurdu. Yani burada, Ümmet-i Muhammed’e iki ay evvelinde Ramazân-ı Şerîf’e hazırlık içinde olmamızı arzu ediyor Rasûlullah Efendimiz. Ramazân-ı Şerîf’e mülâkî olmamızı ve hazırlık ve rûhânî bir Ramazân-ı Şerîf geçirmemizi ve bu iki ay bir hazırlık safhasıydı.
Yine Ramazan’ın öyle bir rûhânî Ramazan olunca, 20. gününden sonra, tek gecelerde, eksilette 27. gecede bir Kadir Gece’ni Ramazan’ın da bu ilk 20 günü bu geceye hazırlıkın hâlinde olunması. Nasıl rûhânî bakımından, huşû bakımından…
Âişe Vâlidemiz buyuruyor, Rasûlullah Sallâllâhu aleyhi ve sellem Ramazan ayında ibadet hususunda diğer aylarda görülmeyen bir gayret içinde bulunurdu. Ramazan’ın son 10 gününde kendisi çok daha fazla ibadeti verirdi. Bu günlerde geceleri ihya eder, ev halkına da bu gece ibadet için uyandırır, ibadette yoğunlaştırırdı.
Bir de, Kadir Gecesi Ramazan’ın bir ömrün, Rasûlullah Efendimiz’den kıyamete kadar gelecek zamanların en mübârik bir gecesi. Kadir Gecesi bize düşündürtleri nelerdir? Bize Kadir Gecesi neler düşündürüyor?
Bir, bu gece bizlere az ifade ettiğimiz gibi evvela Kur’ân’ın kıymetinin kadirini düşündürüyor. Kur’ân’ı kimin izzet kazanılan bir gece bu gece. Kur’ân’la hayat bulan bir kulun mükâfatı, kâinâtan hâlik ile dost olabilme vasfını kazanacak.
Kur’ân-ı Kerîm’in sahibi Cenâb-ı Hak. Dikşûn, falfesat, belâgat, bütün keyf ve Cenâb-ı Hak’la âyet. Ve bu, Cenâb-ı Hak’la bir dost olmayı bir vesîle Kur’ân-ı Kerîm. Yaşamak, yaşatmak, Cenâb-ı Hak, ticareten lentebur buyuruyor. En hayırlı bir ticaret. Umulur ki kurtulursunuz bu ticarette. Ne diyor?
Birincisi, yetlûne. Kur’ân’ı tilâvet ederler. Okurlar, yaşarlar, yaşatırlar. İkincisi, namazlarını ikâme ederler. Kuşuğu ile kılarlar. Üçüncüsü, Allah’ın verdiği nîmetleri açık ve gizli olarak duruma göre infak ederler. Umulur ki, لَاَلَّكُمْ تَتَّقُونَ Ticareten lentebur. Umulur ki bunlar hayırlı en güzel bir ticaret içinde, dediler.
Cenâb-ı Hak böyle bir ticaret cümlemizi nasîb eylesin. Bu gece ihtişam ve azametine binayen, Hakk’ın müstakil bir Sûre indi. Bir Sûre için değil, müstakil bir Sûre indi. Cenâb-ı Hak, biz Kur’ân’ı Kadir Gecesi’ne indirdik buyuruyor. Bir de bak, Kadir Gecesi’ne, Kur’ân-ı Kerîm’de şeref kazanıyor.
Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen bilir misin? buyuruyor. Tabi biz âciziz, ancak rûhâniyetimiz kadar bilebiliriz. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu kim biliyor? Rasûlullah Efendimiz biliyor. Esâb-ı Kirâm da ondan öğrendi Kadir Gecesini, nasıl ihya edilir. Kadir Gecesi bin aydan hayırlıdır buyuruyor, min elf-i şerr. Bin aydan hayırlıdır, yani bir gece bin aydan hayırlı, seksen küsur geceden hayırlıdır.
Otuz bin günden, otuz bin geceden hayırlıdır, bir gece. Bu da Cenâb-ı Hak Efendimiz’i ne kadar seviyor, o Efendimiz’in vâsızlığı, Ümmet-i Muhammed’e ne kadar Cenâb-ı Hak merhametli ve şefkatli ve ikramkâr. O gecede, bu geceden rûhâniyeti, «Rab’ı izle melekler ve rûh iner.» buyuruyor. Rûh, bir rivâyete Cebrâil.
O gece, fazîletlerle doludur, tâ fecrin doğuşuna kadar. Yani bu geceyi değerlerinden ayıran husus, Kur’ân-ı Kerîm’in bu gecede indirilmesi, bu gece başlaması. اِقْرَ بِاسْمِ رَبَّكَ الَّذِيهَ الْحَلَقِ İlk emir, bu, «Yaradan Rabbinin adıyla oku.» Yani kul, bir defa müslüman okumayı öğrenecek.
Bu nasıl okuyacak? Kalp okuyacak, dil değil. Dille beraber esas kalp okuyacak. اِقْرَ بِاسْمِ رَبَّكَ الَّذِيهَ الْحَلَقِ Her gördüğü şeyde bir zikir hâlinde gelir, Cenâb-ı Hakk’ın azametini hatırlayacak. Bir güneşe bakacak, «Aman yâ Rabbi!» diyecek. Bir takdim tehir var mı? Bir dir, yaklasa uzaklasa ne olur? Aya bakacak, atmosfere bakacak. Bir oranlar değilse ne olur? Atlısı, kâfir, kâfir, kâfir, kâfir…
Bir oranlar değilse ne olur atmosfer? Bütün mahlûkat ne olur? Topraktan çıkanlara bakacak. Cenâb-ı Hak kime veriyor bu ikramı? Her mes’ûm ayrı ayrı. Kendine bakacak nasıl bir yoktan nasıl bir meydana geldi? Nasıl içindeki bu cihazlar, bu fakülteler, bir kendimizden haberli bir çalışma hâlinde?
Demek ki ilk gece bu inen âyet, اِقْرَ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ Yardımda Rabbinin adıyla oku. Tabi bunu ne okuyacak? Kalp inkişâf edecek. Kalp seviyeye kazanacak. Kalp rûhâniyetle dolacak. O zaman okumayı öğrenir. Yoksa zihin okuyor, kalp okumuyor, lâyen fâ bir faydası yok.
O gece Rabb’i izleyelim, melekler ve ruh Cebrâil iner. O gece pozitif doludur. Ta neyse bakalım, min mâtla’l-fecr, fecrin doğuşuna kadar. Yani bu geceyi diğerlerinden ayıran husus, Kur’ân-ı Kerîm bu gece indirilmesi. Arif bizzat ne güzel söylüyor. Cebrâil Kur’ân’ı indirdi, meleklerin en fazîletlisi oldu.
Kur’ân-ı Kerîm Hazreti Muhammed sallâllâhu aleyhi ve sellem indi. O kendinden önceki, sonraki bütün peygamberlerin seyidi oldu. Kur’ân-ı Kerîm Ümmeti Muhammed’e geldi. O Ümmeti Muhammed, ümmetlerin en hayırlısı, Ümmeti Rahmet Ümmeti oldu. Ümmeti merhâme oldu. Ümmeti merhume oldu. Kur’ân-ı Ramazan ayında indi, o ay ayların en hayırlısı oldu.
Kur’ân-ı Kerîm Kadir Gecesi indi, o gece bütün gecelerin en hayırlısı, en fazîletlisi oldu. İçinde Kadir Gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlı oldu. Eğer Kur’ân senin kalbine, hayatına inerse, insanların en hayırlarından olursun buyruluyor. Bu çok mühim. Eğer Kur’ân senin kalbine, hayatına inerse, tatbikâta geçerse,
yaşanırsa, insanların sen en hayırlısı olursun buyruluyor. Demek ki bizler Kur’ân-ı Kerîm’i ne kadar hayatımızda hâkim kalabilirsek, Kadir Gecesi’nin hakikatini o derece idrâk etmiş oluruz. Dolayısıyla Kadir Gecesi, Kur’ân-ı Kerîm’in kadru kıymetini idrâk etme gecesi.
Cenâb-ı Hakk’ın bu beyâm mucizesine mukâbil, şükrümüzü arttırma gecesi. Şükrünü ödemeyen bir nîmet ödeyen birini, Cenâb-ı Hakk’ın Müslümanlar yaratması. Şükrünü ödeyemeyeceğin birini, Rasûlullah Efendimiz’e ümmet kılması. Bu vesîle Kur’ân-ı Kerîm de bir mucize,
şükrümüzü arttırma gecesi. Kur’ân-ı Kerîm ile ünsiyetimizi arttırma gecesi. O kadar mühim ki, اَلرَّحْمَنَ عَلَّمَ الْقُرْآنَ خَلَقَ الْاِنْسَانَ عَلَّمَهُ الْبَيَانَ Kur’ân’ı Rahman, Cenâb-ı Hak burada Rahmet sıfatını bildiriyor. Ne kadar merhametli.
Rasâk sıfatını diğer sıfatı bildirmiyor. Rahman Kur’ân’ı öğretti. حَلَقَ الْاَلَّمَ الْقُرْآنَ Kur’ân’ı öğretti. حَلَقَ الْاَنْسَانَ İnsan, insanı yarattı. Demek ki bir Müslüman Kur’ân ile istikâmetlenecek, Kur’ân ile yaşayacak. Bu şekilde hayat bulacak. اَلَّمُهُ الْبَيَانَ Sırlar, hikmetler…
İnsana verilmiş oluyor. اَلَّمُهُ الْبَيَانَ Yani anlamaz, anlatmıyor. Öğrettiği hikmet ve sırlar da insana verildi. Bu gece, bu gece hayatımızı Kur’ân ile tanzim edebilmek, mühim ve ciddi kararlar alabilme gecesi.
Cenâb-ı Hak bu söz verebilme gecesi. Kur’ân-ı Kerîm, O’nun ahkâmıyla âmil, ahlâkıyla kâmil olanlara, kıyamet gününde Kur’ân-ı Kerîm’i şefaatçi olacak. Rasûlullah Efendimiz buyuruyor, Kur’ân okuyoruz. Çünkü Kur’ân, kıyamet gününde kendisi okuyanlara şefaatçi olarak gelecektir.
Yine mecaze olarak devam ediyor, hadîs-i şerîf. Kıyamet gününde Kur’ân ve dünyadaki hayatlarını ona göre tanzim edebilmek, Kur’ân ehli kimselere mahşer, kimselere mahşer ne getirilir?
Bu sırada Kur’ân’ın önünde Bakara ve Âl-i İmrân sûreleri vardır. Her ikisi de kendilerini okuyanlar için, müdafâ için birbirine yarışırlar. Fakat bunun aksini de ihmal edenler için, her iki ikisi de kendilerini okuyanlar için, müdafâ için birbirine yarışırlar.
Fakat bunun aksini de ihmal edenler için, âyet-i kerîmede Peygamber der ki, اِي رَبِّمْ قَوْمٍ بُقْ قُرْعَانَهُ بُسْ بُتُونَ تَرْكَتْ Allah korusun. O da felâketlerin ayak sesleri başlıyor demektir. Rabbim bizleri bu hâle düşmekten rahmet ve muhafaza buyursun inşâallah.
İkinci de Kur’ân-ı Kerîm’in fârikası. Kur’ân-ı Kerîm azizdir, hikmet, izzet bahşeder, şeref bahşeder. Fert, aile, millet, devlet Kur’ân-ı Kerîm’in izzet kazanır. Kur’ân’dan uzaklaştığı zaman da perişan olur. Ejdadımız Osmanlı, Kur’ân’ı tazim ile 620 seneyi bu hâlde Ejdadımız Osmanlı, Kur’ân’ı tazim ile 620 seneyi bu hâlde kazanır. Ejdadımız Osmanlı, Kur’ân’ı tazim ile 620 seneyi bu hâlde kazanır. Ejdadımız Osmanlı, Kur’ân’ı tazim ile 620 seneyi bu hâlde kazanır.
Osmanlı, Kur’ân’ı tazim ile 620 seneyi bu hâlde kazanır. Tarihte 620 sene ömür süren ikinci bir devlet yok. Kur’ân ile âbâd oldu. Kur’ân’ı tazim ile başladı. Yavuz Sultan’ın sebebi mukaddes emânatleri getirmesi, kırk hafızı, orada devamlı okutturması, o tazim ile devam etti.
Fakat Lâle Devrinde, tem planından, rûhânî plânından tem planına dönünce yavaş yavaş tenzil başladı, iniş başladı. Kur’ân ile uzaklaştığı başlayınca batışa doğru mesafe oldu. Yine Kadir Gecesi, Müstesnâ-ı Nebe’ye af ve mağfiret gecesi.
Bu geceye Kur’ân ile, ibadetlerle, sâlih amellerle, eskâr ile, bilhassa tövbe istiğfarla ihya etmek gerekir. Efendimiz, sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, bu gecenin kıymetini şöyle haber veriyor. Kadir Gecesi’nin fazîlet ve kutsûsiyetine inanarak ve sevabını yalnız Allah’tan bekleyerek ibadet ve tâatle geçiren kimselerin kul hakkı hariç o kıyamete kalıyor. Ve diğer boşları hariç, geçmiş günahları bağışlar.
Ve bu affetme, Cenâb-ı Hakk’ın âyet, Cenâb-ı Hakk’ın dilemesine bağlı. Onu unutmayacağız. Fakat Cenâb-ı Hak kul hakkını ilâhî affın dışında tutuyor. Bu sebeple üzerimizde boşlar, kul hakkı varsa, mutlaka Efendimiz’e helâlleşin buyuruyor. Dünyada rezil olmaktan, âhirette rezil olmak beterdir buyuruyor.
Yani eğer bu dünyada kendini kul hakkını temizleyemezse, kul hakkının temizlenmesi kıyamete kalıyor. Kul hakkını yedi-iki şiirlere sevablarını verecek. Hattâ sevabları biterse, o kişinin günahlarını yüklenecek. Cennetlik oldu hâlde Cehennem yolcusu olacak. Allah korusun, hafızanallah! Rasûlullah Efendimiz soruyor, müflis, iflas etmiş kimse kimdir biliyor musunuz diyor. Esâb-ı kirâm, bize göre müflis, parasını, malı olmayan kimsedir, kaybetmiş kimse diyorlar. Bunun için Efendimiz şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü, namaz, oruç ve zikâtla gelir.
Aynı zamanda şuna iftira atmış, şuna küfretmiştir, kul hakkına girmiştir, haksız bir mal yemiştir, dövmüştür, hakaret etmiştir, o hâlde gelir. Bunun için iyiliklerin sevabı, şuna buna verilir. Kimlere verilir? O hakkı geçenlere verilir. Üzerine kul hakları bitmeden, sevabları biterse, hak sahipleri, günahları kendisine yüklenir, sonra da Cehennem’e atılır. Buyuruyor, hafızanallah! Allah korusun. Yine Efendimiz şöyle buyurdu, ey insanın kimin üzerine geçmiş bir hak varsa onu hemen ödesin, dünyada rezil rüsvâ olmaktan, âhirete rezil rüsvâ olmak beterdir. Biliniz ki, dünya rüsvâlığı, âhiretin rüsvâlığının yanında hafif kalır bu Efendimiz. Efendimiz, kendisiyle bazen o şekilde yapardı, bir hak, hukuk ve bir adâlet tevzî ediyor. Buyuruyor ki, anında bazı kimselerin hakkı benim üzerime geçmiş olabilir, Seyh Efendi bilmeden.
Kimin sırtına vurdumsa, işte sırtım atıyor üzerinden, şeyim, cübbenin şeyine. Kimin sırtına vurdum, işte sırtım gelsin vursun. Buyuruyor. Kimin malını bilmeden almışsam, işte malımı gelsin alsın. Buyuruyor. Dünyada böyle bir adâletin hakkını, hukukunu tevzî yok. Efendimiz bunu kendisinden misal veriyor.
Tabi onun izinden gidenler de bu yolu takip ediyor. Fâtiha Sultan Mehmet Han, İstanbul’u fethetti. Rasûlullah Efendimiz’le Konstantinî fethiç şeyini müjdeledi. Böyle olduğu hâlde bir Hristiyan ile beraber mazlum mevkinde mahkemeye çıktı. Aman bir haksızlık etmeyeyim, dünyaya ben hakkı ne olduğunu, adâletini ne olduğunu tevzî edeyim. Allah! İşte velhâsıl hem tevbe hem istiğfarda bulunacağız. Hem üzerime hakkı bulunan insanları bir an önce helâlleşeceğiz. Âişe Vâlidemiz buyuruyor, ey Allâh’ın Rasûlü! Kadir gecesinde hangi gece olur, bilecek olursam, zuhurat oldu, bildi. O gece ben nasıl dua edeyim? Efendimiz’in Allah’ımme, اِنَّكْ عَفُو بِنْ كَرِيمٍ تُوْبِّ الْعَفْ وَفَافُ عَنِّي Bir daha okuyorum. Allah’ım, Sen’i çok affedeceğiz. Allah’ım, Sen’i çok affedeceğiz.
Sonsuz, kerem sahibisin, affetmeyi seversen beni bağışla. Bu duayı bu gecede inşâallah bol bol okuyalım. Diğer taraftan bu gece, Kadir gecesi, âlemlerin sultanı, Sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’e ve ümmetine tahsis edilmiş bir gece. Efendimiz dışında hiç bir şey yoktu.
Yani Kadir gecesi, Rabbimizin Efendimiz’e olan engin muhabbetinin bir işareti. Cenâb-ı Hak ne kadar Efendimiz’e bir muhabbeti var. İl-Nisa Sûresi’nde 80. âyetinde, Allah Rasûlü’ne itaat, Allâha itaattir buyuruyor. مَنْ يُدُو الْرَسُولَ فَقَدْ اَتَاعَ اللّٰهِ
Yani iki îteât birleşiyor. مَنْ يُدُو الْرَسُولَ فَقَدْ اَتَاعَ اللّٰهِ Bialone bu derd”! mail-inisâs.hu Subs Someone says, If the heavenly Heaven spaces
Bir fâniye, bir fâniye… Bir baba çok sevdiği evlâdını, anne. Ancak gücü kadar bir ikram eder. Lâkin Cenâb-ı Hak, Cenâb-ı Hak Peygamber Efendimiz’in sevgisinin şiddeti o sevgiyle dedi ki, o engin muhabbet dolayısıyla onun ümmetine bir gecede uzun bir ömre bedel, fazîleti, ikramı ihsân ediyor.
Demek ki Efendimiz’e ne kadar milletdar kalacağız, ne kadar O’nun sünnet-i selîleti dikkat edeceğiz. Efendimiz buyuruyor, benim yüzümü kıyamet günü kara çıkartmayın buyuruyor. Ne kadar Efendimiz’e izin takip edeceğiz. Bu rûhâniyetle yüreğimiz dolacak. Yine âyet-i kerîmede Cenâb-ı Hak Ahzâb Sûresi’nde 56. âyet buyuruyor, Allah ve melekler peygambere çok selâat eder.
Ey mü’minler! Siz de ona salâbat getirin ve peygambere tam bir teslîmette selâm verin. مَنْ يُوْدِلْ رَسُولَهَ فَقَدْ اَتَى اللّٰهِ Kim Allah’a, Rasûlullah’a itaat edersen, Allah’a itaat etmiş olur. Bizler Efendimiz’in ümmetinin emaneti olan sünnet-i selîliğini yaşamanın azminde olacağız. Efendimiz’in meclûn-u şükran hâlinde yaşayacağız. Teşekkür hâlinde yaşayacağız. Sık sık da salâbât-ı şerîfe getireceğiz. Bir teşekkür edâsı var, irtibâta geçeceğiz. Kalbimiz, Rasûlullah Efendimiz’in salâbâtı getirecek, irtibâta geçecek. Cenâb-ı Hak yine âyet-i kerîmede Rasûlullah Efendimiz’e olan muhabbetini bize olan ikramını biliyoruz. diyor, لَقَدْ مَنْ نَ اللّٰهُ buyuruyor.
Yani kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah mü’minleri büyük bir lûtufta bulunmuştur. Büyük bir ikramda bulunmuştur, peygamber göndermekle. Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’in sayesinde, asr-ı saâdetten günümüze kadar mü’min gönüller onunla huzur buldu, Efendimiz’e huzur buldu. Mahzun sîneler onunla sevindi. Zulmet dolu gönüller nûra karga oldu. Zulmet dolu gönüller nûra karga oldu. Mağzûm yürekler tesellî buldu. Kalpler, gönül mektebinde mârifetullah tahsilini yaptı. Kan gönülle dönen çöller, bir huzura dönüştü. Zulüm gören hayvanlar, huzur içinde yaşadılar.
Ve dünya, asr-ı saâdetten, büyük bir cehaletten kurtuldu, bir fazîletler medeniyeti inşa edildi. Dolayısıyla hayatımızın ve gönlümüzün merkezinde her zaman, sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz bulunmalı. Bu emsalsiz örnek şahsiyet, karakterimizin yaratılması,
karakterimizin yegâne mîmârı olmalı. Sahâbî, dünyanın bir ucundan bir ucuna giderken, sinerinde Rasûlullah Efendimiz’i taşırdı. Onun için yorulmadı, üşenmedi ve korkmadı. Kalplerimiz, Efendimiz’in muhabbetiyle hayat bulmalı. O, ashâb-ı kirâm, Efendimiz’i yakından tanıdı. Bir nevi nabızları, Efendimiz’in kalbiyle bütulleşti. Onların Efendimiz’e olan muhabbetleri, gönlündeki bütün dünevî, nefsânî muhabbetleri bertaraf etti. Bir çakıl taşına döndü hepsi Rasûlullah Efendimiz’in muhabbeti karşısında. Onun için emret, emret yâ Rasûlâllah! Canım, malım, her şeyimizden fedâ olsun!
Sen emret! diyordu yalnız. Onun en ufak bir arzusunu fedakârlıkla bekliyorlardı. Ayrıca o fedakârlığı, ta o kralların huzuruna gitmeleri, cellâtların, kelleri uçuran celletlerin yanında Efendimiz’in mektubunu okuması,
onlar için büyük izzetle, şerefle, haşseyette… Onlar, Efendimiz’i bir gölgenin sahibine olan sadâkat ölçüsüne takip ettiler. Nasıl gölge bir taraftan, vücut bir taraftan gidemez, ikisi birbirine muttasıl gider. Onlar da Efendimiz’in bir gölgenin sahibine olan sadâkat ölçüsüne takip ettiler.
Birkaç misal, mesela Abdullah Bin Zed el-Ensârî bahçedinde çalışıyordu. Oğlu nefes nefese geldi, büyük bir teessür içinde Efendimiz’in vefat ettiği haberini verdi. Abdullah Bin Zed, büyük bir hücudu, büyük bir hücudu, büyük bir hücudu, büyük bir hücudu, büyük bir hücudu, büyük bir hücudu, büyük bir hücudu, büyük bir hücudu, büyük bir hücudu,
büyük bir hücudu, büyük bir hücudu, büyük bir hücudu, büyük bir hücudu, büyük bir hücudu, büyük bir hücudu, büyük bir hücudu, büyük bir hücudu, büyük bir hücudu. Abdullah Bin Zed, büyük bir hüzün içinde dua etti. Yâ Rabbi de gözlerimi al dedi. Ben âmâ olayım bundan sonra dedi. Artık bundan sonra böyle, tek sevdiğim Muhammed sallâllâhu aleyhi ve sellem başka bir kimseyi görmeyin buyurdu.
Yine Seyyid Ahmet Yesevi Hazretleri. Allah Rasûlü nasıl karpuzu keser de yer de, hadîs-i sebebinde rastlamadığı için hadîs-i sebebî karpuzu yemedi. Yine Seyyid Ahmet Yesevi Hazretleri. Allah Rasûlü 63 sene vefat etti dedi. Bir mahzen kazdırdı, belki 4-5 metrekare içinde. 10 sene orada irşâdına devam etti.
Artık bundan sonra dünyada göreceğin bir şey yok dedi. Tabi bunlar nedir? Bunlar kalbin büyük bir heyecanıdır. Tabi bu kalp heyecanı olmayan, bunu yapayım derse bir yapmacık olur. Tabi biz de şunu ben kendime söylüyorum yani, nasıl, ne kadar tefekkür edeceğiz ki, Efendimiz’in kadrini, kıymeti ne kadar idrâk edebiliyoruz? Efendimiz’e olan bağlılığım benim hangi seviyede? Cenâb-ı Hakk’ın bu lûtfuna karşı ne kadar şükran duygular içindeyim. Çünkü çok delikli âyet var. İster şükredici ol, ister nankör ol buyuruyor, İnsan Sûresi’nde. Ben bu kadar Allâh’ın lûtfuna karşı ne kadar şükran duygular içindeyim. Onu ne kadar tanıyabiliyorum?
Kıyamette, kıyamette ona ne kadar ben yakın olabileceğim? O zor günde, Abûs-sen-Kamterîrâ, o sert ve belâlı günde, musibetli günde. Allah Rasûlü’nün dünyadayken ne kadar özlüyorum? Onun ahlâkına ahlâkım ne kadar benziyor? Kıyamette ne kadar O’nun şefâat-ı uzmasına nail olmak istiyorum?
Hayatımızın, hayatımın bütün muhtevâsında ne kadar sünnet-i seneye istikâmetinde hayatımı tanzim edebiliyorum? Çünkü Efendimiz bize arz ediliyor. Efendimiz buyuruyor ki,
Sağlığım için, sağlığım senin için hayırlıdır buyuruyor. Yaşadığım şu devir, senin için hayırlıdır buyuruyor. Siz benimle konuşursunuz diyor. Ben de sizinle konuşurum diyor. Dertlerinizi anlatırım diyor. Anlatırsınız bana diyor.
Ben bir dertlerinize derman olmaya çalışırım diyor. Fakat vefatım da senin için hayırlıdır diyor. Amenetleriniz bana arz olunur. Hayırlı ameneleri gördüğümde, onlardan dolayı hamd ederim kabirde diyor. İnşâallah Cenâb-ı Hak Efendimiz’e gösterir, şu cemaat, şu sohbet. İnşâallah Efendimiz’i memnun eder.
Kötü amelleri gördüm de Allah korusun, sizin için Allah’tan muhabbet ederim. Yani râvûf veren bir annenin, babanın merhametinden çok daha öteye. Bizim muhabbetimiz ne kadar? Allah… Rasûlullah Efendimiz, Allah indi kıymetini gösteren bir vâkı. Ebu Hureyla şöyle naklediyor.
Bir yemek davetindeydik diyor. Rasûlullah Efendimiz’le beraber bulunuyorduk. Kendisine etin kol tarafı ikram edildi. Rasûlullah Efendimiz etin kol tarafını severdi. Ondan bir lokma kopardıktan sonra şöyle buyurdular. Bir lokma kopardıktan sonra, kıyamet günü bazı şeyler mecbûle Efendimiz bildirdi. Çok zaman da lafahrederdi.
Kıyamet günü insanların Efendimiz benim. Bu da nereden biliyor musunuz? diyesi olduğu zaman, Allah Teâlâ geçmiş gelecek bütün insanları düz bir yere toplayacak kıyamet günü. Orada insanlara bakan kimsenin hepsini görebileceği, onlara seslenen kişinin hepsinin sesini duyabileceği bir yerdir. Güneş onlara yaklaşacak.
İnsanlar sıkıntıdan, kederden artık dayanamayacak hâle gelince birbirlerine, içinde bulunduğumuz sıkıntıyı, başımıza gelen hâli görmüyor musunuz diyecekler birbirlerine. Hâlimizi Rabbimiz’e arz ederek, size şifâat edecek birini bulmayı düşünmüyor musunuz diye birbirlerine sohbet edecekler. Sonra sırasıyla önce Hazret-i Âdem’e gidecekler. Hazret-i Âdem Hazret-i Nûh’a. Nûh, İbrahim aleyhisselâvâ.
Hazret-i İbrahim, Mûsâ aleyhisselâvâ. Hazret-i Mûsâ’nın insanları Hazret-i Îsâ’ya gönderecek. En son Îsâ da aleyhisselâm, bugün Rabbimiz sizin benzeri görmediğiniz bir şekilde gadaplıdır. Bu kadar ihsanlar, ikramlar karşısında kulların hâli nasıl? Son derece gadaplıdır. Ne daha önce böylesine gadaplandı, ne de bundan sonra böyle gadaplanacak dedi.
Sonra da, asıl benim nefsim, şefaat edilmeye muhtaçtır. Benim nefsim, benim nefsimse başkasına gidin, Muhammed’e gidin diyecekler. Diğer o gittiği peygamberler. Onlar da Rasûlullah Efendimiz’e gidecekler. Yani o ümmetler Rasûlullah Efendimiz’e gidecek. Diyecekler, yâ Muhammed! Sen Allâh’ın Rasûlü ve son peygamberisin. Allah Teâlâ senin geçmiş gelecek bütün günahlarını bağışlamıştır.
Rabbinin huzurunda bize şefaat et, içinde bulunduğumuz perişan hâli görmüyor musun? Yâ Rasûlullah! diyecekler. Rasûlullah Efendimiz diyor, ben de yürüp arşın altına geleceğim. Rabbime secdeyi kapanacağım. Bu secde tam bir hafta sürecek. Sonra Allah Teâlâ, daha önce kimseye öğretmediği en güzel hamd-i senâları bana ilham edecek.
Onlarla uzun müddet hamd-i senâları bulduktan sonra Cenâb-ı Hak bana, yâ Muhammed! Secdeden başını kaldır, işte istediğin sana verilecektir. Şefaat et, şefaatin kabul edecek buyrulucak. Ben de başımı secdeden kaldıracağım ve yâ Rabbi, yâ Rabbi ümmetimi bağışla. Yâ Rabbi ümmetimi kurtar. Yâ Rabbi ümmetimi bağışla diye yalvaracağım.
O zaman bana, yâ Muhammed! Ümmetinin hesabı çekilmeyecek. Onları Cennet kapısının en sağdaki Bâb-ül Eymen’den içeri al onlara. Onlarla başkalarıyla beraber Cennet’in diğer kapılarından girecekler.” buyurdu. Canım, kudretinde yaşayan Allah’a yemin edelim ki, Cennet kapıları iki kanadında arasında mesafe, Mekke’yle Bahre’nin,
yani Hacer ve Mekke’yle Suriye’deki büsrâ arasında mesafe kadar geniştir. Diğer bir hadîs-i şerîfte, yâ Rabbi ümmetimi diyeceğim, buyuruyor. Fakat tabi o sırada bazı mü’minler de cehennemde olacak. Cehenneme atılmış olacak. Bana git, kalbinde buğday ve arpa tanesi ağzında îman varsa, onu da cehennemden çıkar, buyrulucak. Ben de gidip o mücrimleri yatan, o kızgın cehennemden çıkaracağım, buyuruyor. Efendimiz’in ümmetine muhabbeti…
Yine Rabbime döneceğim, bu verdiği nimet dolayısıyla ona hamd edeceğim, buyruluyor. Allah’a… Yine âyette, Allah Rasûlü’nün karşısında ağızdan çıkan seslerin bile bir nezâket, edep dâdinde olmasını cehennemde yapacak.
Bu sahâbî kirâmın indi. Ey îmân, Allah ve Rasûlü önüne geçmeyin. Allah’tan konuşup, Allah işitendir, bilendir. Ey îmân edenler! Seslerinizi, peygamberin sesiyle üzerine yükseltmeyin. Birbirinize seslendiğiniz gibi, peygamberi yüksek sesle bağırmayın. Yoksa siz farkına varmadınız, amel edin, boş verin, birbirinizin sesini yükseltmeyin.
Birbirinize seslendiğiniz gibi, peygamberi yüksek sesle bağırmayın. Yoksa siz farkına varmadınız, amel edin, boş verin, sıfır olursunuz.” buyuruyor Cenâb-ı Hak. Efendimiz’e olan, ağızdan çıkan seslerin bile bir nezâket ve edep dâdinde olması. Velhâsıl Efendimiz hakkında çok âyetler var. Yine Efendimiz’in ümmeti muhabbeti, رَوْفَ رَوْفَ رَحِيمَ buyruluyor. Yani Tevbe Sûresi’nin son âyetinde, son âyetinden bir evvelki âyette. Allah size kendi isimliyle öyle bir peygamber göndermiştir ki, sizin sıkıntınız, sıkıntınız uğramanız ona çok ağır gelir. O size çok düşkündür, mü’minlerle karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.
Yine Efendimiz, dikkat edin, ben hayatımız için bir emniyet vesilesi, yani bir felâket inmedi Efendimiz’in olduğu zaman. Vefat ettiğince kabrinde, yâ Rabbi ümmeti ümmeti diye, ilk sur, İsrâbel’in ilk suru üfleyinceye kadar nidâcın buyuruyor. Tabi şimdi bir düşünelim. Ya ben kendim düşüneyim.
Efendimiz’in gönlünde ne vardı? İlk Müslüman’ın eğitim ve öğretim gördüğü Dâr-ül Erkân ve Sufya vardı Efendimiz’in gönlünde. İnsan yetiştirme, cehennemden insan kurtarma, yangından insan kurtarma vardı. Onun için Dâr-ül Erkân ve Esâb-ı Sufya vardı. Çünkü orada yetişen Esâb-ı Kirâm Efendimiz’in göz bebeğiydi. Zira bir şey yapar, bir şey yapar, bir şey yapar, bir şey yapar, bir şey yapar, bir şey yapar, bir şey yapar, bir şey yapar.
Zira onlar, o göz bebeğiydi. Zira onlar, İslâm’ı cihana yayacak fedakâr neferlerdi. İki, hidâyet mahrumlarının ebedi kuruşa kavuşturmanın derdi vardı Efendimiz’de. Yani hidâyet mahrumlarının hidâyeti erdirmek. Bir köle Müslümanlara seviniyordu, bir Yahudi çocuğu Müslümanlara sevindi Efendimiz. Üç, hidâyete şereflenmek fakat, takvâya erişemeyip, Müslümanları irşâd etmek gayreti vardı. Olmuş fakat irşâdda ihtiyacı vardı. Yani müsterşidi irşat. Onun Efendimiz gayreti içindeydi. Dört, dertlerin derdine derman olabilme azmi vardı. Dertlerin derdine derman olabilme azmi vardı. Özellikle ümmetinin garipleri, kimsesizleri, mağdurları, muzdaripleri, hastaları ve yoksullarına kol, kanat germe mes’ûliyeti vardı.
Beş, gözü yaşlı masumlar, çaresiz yaşlılar, himâyesiz dullar, sahipsiz yetimler, çile ve ızdırap aldığına inleyen kanadın kırıkları bir tesellî kaynağı olma cekti vardı. Zalimlerle zulmüne engel olma, mazlumlara imdat etme, hakkı tutup kaldırma davası vardı. Düşmanlık kardeşliğe dönüştürme, gönüller arasında yıkılmaz muhabbet köprüyle inşa edebilme gayesi vardı. Bir gönül kazanabilme, bir kişi daha ebedî felaketten kurtabilme heyecanı vardı. Bütün bunların Efendimiz’inde emsâli bir örnek şahsiyet vardı. Her hâlinde yansıyan müstesna bir nezâket, zerafet, incelik, rıkkati kalp, hassâsiyet ve zetâfet vardı. Daima İslâm’ın güler gözünü sergilemin gayreti vardı. Rahmet vardı. Rahmeten l’île âlemin olmuştu. Rahmeten l’île âlemin olmuşluğun getirdiği büyük bir faziletin inikâsı vardı. Yani, kıymetli kardeşlerimiz, bir müslüman, sâlih müslüman olacak.
Tabi bu sâlih müslüman olmak da çok faziletli bir Cenâb-ı Hakk’ın yakınlığı. لَاَهَوْنَ عَلَيْهُمْ وَلَاَحْمِ يَعْسَنُونَ Onlar korkmayacaklar da üzülmeyecekler de buyuruyor. Peki sâlih mü’minin birkaç sıfatı nasıldır? Dünyanın gelgeç arzularını, nefsânî ihtiraslarını, şahsi hayatına bir kenara bırakacak.
Dünyanın gelgeç arzularını, nefsânî ihtiraslarını, şahsi hayatına bir kenara bırakacak. Dünyanın gelgeç arzularını, nefsânî ihtiraslarını, şahsi rahatına bir kenara bırakacak. İnsanları maddî, mânevî, huzur ve sâdî için gayret etmeyi en büyük nîmet bilecek. İnsan bu, daha çok sâlih olmanın derdinde olacak.
Münafıkın Sûresi 10. âyetinde ölüm ânı gelir de, «–Yâ Rabbi! Biraz açsam, biraz zaman versem de, sadaka versem.» Sadaka, her şeyi Allah’ın nasâret etmesin. «–Ve sâlihlerden olsam, demeden demeden infak edin.» Efendimiz böyle sâlih bilgimizde bile vefat ederken, keşke daha öteye gitsin diye pişmanlık duyacak.
Yani son nefes-pişmanlığını herkes duyacak buyuruyor Efendimiz. Zira mü’min, kâmil bir mü’min olacak. Sâlih bir mü’min olacak, kâmil bir mü’min olacak. Yani kâmil bir mü’min durumu nedir? Başkalarının ızdırabıyla muzdaribe olan, onun huzuruyla huzur bulan kişidir.
Kâmil bir mü’min. Kendi kurtuluşunun, başkalarının da kurtuluşuna hizmet etmekten geçtiğini bilen insandır. Kendi kurtuluşunun, başkalarının da kurtuluşunun hizmet etmekten geçtiğini bilendir. Muhtaçları sevinme neşesiyle yaşayan, merhametli, müşrik, müşfik, fedakâr, diyargâh ve cömert insandır. Gönül huzuru ancak Allah’ın muzzelip kullarını sevindirmekle elde edilir.
Gönül huzuru ancak Allah’ın muzzelip kullarını sevindirmekle elde edilir. Gönül huzuru ancak Allah’ın muzzelip kullarını sevindirmekle elde edilir. Ârifler bilirler ki, insanın bedelini yemekle doyar, rûhu ise yedirmekle doyar.
Sâlih bin mün kâmil bin velhâsıl yaşama zevkini bir tarafa bırakacak, nefsânî yaşama zevkini bir tarafa bırakacak, yaşatma aşkına gönül verecek. Rasûlullah Efendimiz’in hayatına baktığımız zaman, Efendimiz ümmetinin açlığını doyurmadan kendi açlığına gidermezdi. Galimler gelirdi, evde bir şey kalmazdı hâni-i saâdetle. Aç olarak dağıtırdı. Açların doymasıyla kendisi doyardı rûhânî olarak. Ümmeti açlıktan kaynana taş bağladığında o iki taş bağlardı. En iyi dünyalık geçtiğinde ise bir borcu ödemeyince ayırdığı hâriyle onu infak etmeden rahat edemez, huzur içinde uyuyamazdı. Dertlerin derdine derman olmak, aşları doyurmak, ona öyle bir haz verirdi ki, onu âdâ kendi aşını unutturuyor, kendi dertlerini halâs ederdi. Ne zaman başlayacağız? Kaç dakika var? Efendim? Çeyrek kalır, on dakika var. On dakika var. Hakkaten peygamberler ve onların zamanı yazmış olan sevgilincileri olan evliyâullah, hayatına baktığın zaman görüyoruz, onların en büyük lezzeti ve sevinci, bir insanın problemini çözmek. Çünkü onların kalpleri bir dergâh hâlindeydi. Bir rahabilite merkeziydi. Tebessümünü unutmuş, biçârenin yüzünü güldürebilmekti.
Hidayet mahkumluğunun hidâyetlerine vesîle olabilmekti. İrşad beklerlerine irşad edebilmekti. Bir mü’min de, hepimiz kendimize söylüyorum daha zayıf, azimle, sabırla, fedakârlıkça gayret etmem lazım.
Yorgunluk, bedgenlik, şikayetleri unutmam lazım. Kendisini İslâm’ın dâvasının mütevazı bir neferi olarak görmem lazım. Hizmet ettiği kimselerden ne bir karşılık, ne bir teşekkür beklemeli, birerkes onlara teşekkür edâsıyla hizmet etmeli. Onların vasıtasıyla Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını kazanacak.
Ecriniz sadece Cenâb-ı Hak’tan bekleyecek. Hep peygamberlere baktığımız zaman, bizim ecrimiz Allâh’a ait diyorlar. Sizden bir şey istemiyoruz diyorlar. Câhil kayyum soruyor, sizin mal mı, mülk mü, para mı, kadın mı, ne istiyorsunuz? Onlar diyorlar ki, bizim ecrimiz Allâh’a aittir diyorlar. Biz hiç sizden bir dünyada istemiyoruz diyorlar.
Amellerin fânî menfaat düşenleri, gölgesini daha düşürmemeyi gayret göstermemiz îcâb ediyor. Bugün zaman, muhafaza zamanına geldik. Rabbimiz, biz kullarını ömrümüz boyunca nice Ramazan’a şerifler, Kadir Gece’nin mübârek zamanlar ikram etti şimdiye kadar. Lâkin bu inkramların kabûlü için bir şart var. Onlara âhiret sermayesi olabilmek için bir şart var. Nedir o? Muhafaza edebilmesi. Hazret-i Ali, Radıyallâhu anh’a, yaptığınız sâlih ameller, gösterdiğiniz ehemmiyetten daha fazlasını, onun kabûlüne, korunmasına gösteririz buyuruyor. Yani Ramazan’ı şerifte bir rûhâniyete geçirdik. Tamam, ben geçirdim değil. Onun kabûlü için, kabûlü için ehemmiyet vermeliyiz. Ramazan’dakimiz hayatımı devam ettirmeli. Hattâ daha öteye gitmeye gayret etmeliyiz. Muallâ bin Fadl, Radıyallâhu anh şöyle buyuruyor, Selîf-i Sâlih’in, Cenâb-ı Hakk’a, 6 ay kendini Ramazan’a ulaştırmasını için dua ederlerdi, rahmet mevsimine. Geri kalan 6 ay da idrak ettirir Ramazan’ı, kabul buyurmasını dua ederlerdi. Şimdi zaten 3-4 gün kaldı Ramazan’ın şerifi.
Ondan sonra demek ki vazifemiz, Ramazan’ın şerif, ki o rûhânide yaşabilmek ve Ramazan’ın şerifin kabûlü için de Cenâb-ı Hakk’ın rahmetine sığmak ve dua etmek olacak. Hamdü senâsız olsun, bu senede Ramazan’ın şerifine âire oluruz. Şimdi son günlerini idrâk ediyoruz. İnşâallah oruçlarımız, takvâya erişme gayetini muvaffak bir kıvamda edâ etmeye çalıştık inşâallah. Gecelerimizi ihya etmeye gayret gösterdik. Bilhassa Kadir Gecesi’ni de Rabb’in lûtfuyla ihya etmeye gayret edeceğiz bu geceyi. Fitre ve zekâtlarımızı vermeye çalıştık. Hayır hazenatta bulunduk, infak ve sadakalarımızı arttırdık. Ve bunları fakir fukaranın gönlüne aldık, onları yaklaştık, onu yaşlattık. Kur’ân-ı Kerîm’i okumak, anlamak, hayatımızdan nakşetmeyi gayretlerimizi arttırdık. Hatimler indirdik. Hatimler indirdik. Rabbimiz kabul mıyız inşâallah? Âdem. Âdeta Rabbimiz’in ikramıyla, Rabbimiz’in ikramıyla gönül bahçemizde bir gül fidanı yetişti. Şimdi bu fideyi muhafaza etmek vazifesiyle baş başayız. O fideyi su vermeyi, onu zararlara kadar korumayı devam etmezsek, Allah korusun, kurur gider o fidan. Bunun muhafazatini onu muhafaza edersek, o gül daha da inkişâf eder, yeni goncalar verir. Yani ibadetlerimizden lezzet almaya devam ederiz. Ramazân-ı Şerîf’i bütün seneye yaymaya muvaffak oluruz. Yine Efendimiz, Ramazân-ı Şerîf’in fazlalıklı kullar bilseydi, bütün sene Ramazan olmasını temennî ederlerdi. Gevşememek en mühim. İnsan, tıpkı içine girdiği kabın şeklinde olan su gibi, girdiği hâlinde mekânın hissiyatını öbürülür. Onun için yapılacak tek şey, gıdamızın helâl olması, onu dikkat etmek. İkincisi, sâlih ve sâdıklarla, hanımlar sâlihâlarla, sâdıkalarla beraber olmasın. Yani bu ay ibadetle geçelim. Biraz tatil edeyim, yok. Kalbimizin, kalbimizin tatile ihtiyacı yok. Kalbimizin terfiye ihtiyacı var.
Cenâb-ı Hak, feyza, ferâvut efendisi, sabbe ilâhe rabbika fargab buyuruyor. Bir hayrı yaptın, bitirdin, öbür hayra, Allâh’a yönel buyuruyor Cenâb-ı Hak. Onun için Efendimiz boşluk istemezdi. Malum, hepimizin bildiği, bugün bir yetim başı, bir yaşın başı okşadınız mı?
Onu bir hayat verdiniz mi bir yetime? Onu Allâh yolunda yetiştirdiniz mi? Onu bir imâm-ı hükûk Kur’ân-ı Kerîm’de okuttunuz mu? Bir hasta ziyaretine gittiniz mi? O hastayı tesellî ettiniz mi? Hastalığı veren Cenâb-ı Hak, şifâyeti verir Cenâb-ı Hak, onu tesellî ettiniz mi? Biz Cenâb-ı Teşhîn’de bulunuruz mu? Bir hidâyet bekleyen bir insanı hidâyete davet ettiniz mi?
Velhâsıl, فَيذَا فَرَوْتَ فَنْصَبْ وَيْلَا رَبِّكَ فَرْغَبْ İbadet ve hayırlı işlerin birbirini takip etmesi ve birinden diğerine koşmamız emrediliyor. Herhangi bir zaman ibadet etse, hayırdan uzak geçmesine fırsat verilirse, insan o anda gaflete düşmüş olur.
Yani bu, Ramazân-ı Şerîf’te kazanmız kıymetleri Ramazan’dan sonra kaybetmeyelim. Sıhhat ve şahitliğine el verdiği kadar kamerî aylarda, 13-14-15’in müsait olanlar için, pazarat-i perşembe günleri, orucu tutmaya gayret edin. Böyle orucunu gönül feciden gücümüz ve istifade etmesini. Fakat buna gücümüz varsa. Yine Ramazan’ı tuttuğumuzda orucun terk ettiği merhamet, şefkat, diyargâmlık, cömertlik, fedakârlık,
Ramazan’dan sonra bir tabiata asliyye hâline getirmemiz. Ramazan’da kazandığımız soğur alışkanlığına ömürlük bir seher tevkud disiplinine dönüştürmemiz. Bu tevkudlere devam etmemiz, gecenin feyzine gündüzleri aktarmaya vesîle etmemiz.
Gündüzün takvâsıyla geceyi hazırlamak icap eder. Yine gündüzler takvâla geçecek. Yani gece gündüz bir vardiya değiştirip, ruhânî bir hava içinde devam edecek. Yine Fahrettin Râzî müfessir, Ramazan’da değil de her harbiyede yüksek bir kulluk meclisinde bulunmanı şöyle bir hizmet izah eder.
Hak Teâlâ rızasının hangi ibadette olduğunu gizlemiştir, bütün ibadetleri rağbet edilsin. Gazabanın hangi isyanda olduğunu gizlemiştir ki bütün günahlardan kaçırılsın. Allah buyuruyor, en küçük merhametsizlik gider. Birisi Selamü aleyhisselâm’a dedi, bir ağacın altın yemek yiyor. Çıkarken giderken yolda torbada bir karınca görüyor, dönüp yine ağacın altına bırakıyor. Ben diyor, bu karınca vatanı cüda etmeyeyim diyor.
İnsanlar da dostlarını gizlemiştir ki bütün insanları hürmet gösterirsin. Her gördüğünü hızır bil. Duallarını kabul ettiği duayı gizlemiştir ki bütün dualara itibar edilsin. Yani ve de asıl ziyan etme vaktinde değiliz. Gafletten, çünkü kabirde, kıyamette kazanma imkânımız yok. Maalesef derinimizde insanı oyalayan, kıymeti vakitinde israf eden, meşgul edilen aşırı derecede hususiyetler arttı. Herkesin elinde cep telefonu. Bakıyorum namaz arasında bile açıyor, kapatıyor devamlı. Sanki o Cenâb-ı Hakk’a yaptığı o zikreden duadan daha kıymetli. Pek çok zararlı ve mâlâ yani programlar seyrediliyor.
O ekranlardan gönülleri empoze edilen, şahsiyetini kaybettirilen modalar, reklamlar ve şeytânî bitirilen seyrediliyor. Neticede aileliğe bir münasebetler zayıflıyor. Beyniler dumarığı uğruyor, gönüller bunluluğu. İnsanlar, internetten bir robot hâline geliyor. Vaktini ziyandan korumak istenen bir mü’min bu cihazları ihtiyacı kadar kullanmalı. Kullanırken de Kur’ânî talimâtlara riayet etmeli. Unutmalı ki gerçek hayatta haram ve günah olan, elbette televizyon ve internetin sanal dünyasında da haram ve günahtır. Ve böyle sohbetimiz devam ediyor. Fakat şimdi, Hatim İndiran, dünyanın dört bir köşesinden, Türkiye’nin İndiran’ın dört bir köşesinden,
Türkiye’nin İndiran’ın Hatim’i indiren kardeşlerimiz var. Onun Hatim duâsı yapılacak. Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîmli olan ürfetimizi tezgit eylesin inşâallah. Kur’ân-ı Kerîm, inşâallah hayatımızın bir hayat rotası olsun inşâallah.
Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’i hayat bulmayı, yaşamayı ve yaşatmayı, gönül vermeyi, Cenâb-ı Hak cümlemize ihsan eylesin. Hatimlerimizi Cenâb-ı Hak kabul buyurur. Buyurun. E’ûzübillâhi minel-şeytânirracîm. Bismillâhirrahmanirrahîm.
Elhamdülillâhi Rabbil-âlemin ve s-salâtü ve s-salâmu aleyhi ve s-sahbihi ve ecmain. Fekm-ü hücrem kardeşlerimiz. Böyle bir Kur’ân gecesinde Elhamdülillah, yani Türkiye’mizin farklı yerlerinden, yurt dışından, kurslarımızdan, Kırışlarımızdan hatta çok miktarda Hatimler geldi buraya.
Tabii özellikle de Ramazan arifesinde, Ramazan’ın ilk günlerinde çok sevdiğimiz dostlarımızı öbür âleme uğurlamış olduk. İstanbul’dan, Ankara’dan, Kütahya’dan, İzmir’den, çok böyle camiamızın hemen yakın çevresinde olan kardeşlerimiz. Onların aileleri de bizatihi Hatimler okudular, ettiler. Biz hem o kardeşlerimize bu mübarek gecede rahmeti rahmana vasfı olmalarını yâz ediyoruz.
Yakınlarına baş sağlık diliyoruz. Allah hepsine onların rahmet eylesin. Hem de bütün cemaatimizin ve bu Hatimleri okuyan kardeşlerimizin hepsinin, Abâ ve Ejdad’ından, gelenlerinden, geçenlerinden, hepsinin ruhlarına ulaşmak üzere ve bütün ümmeti Muhammed’in selametine vesile olmak üzere şu anda önümde yazılı olan kırk bin Hatmi Şerif ve muhterif Kelime-i Tevhid Hatimleri, Salavat-i Şerife Hatimleri,
Yasin-i Şerif Hatimleri var. İnşaAllah onların duasını böylece hep beraber muhterem Üstadımızın huzurunda yapmış oluruz. Buyurun Hocam. E’udhu billahi mineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim
Kullu huwa Allahu ahad, Allahu samad, Lam yelid wa lam yulad, Wa lam yekullahu kufuwan ahad, Allahu akbar, Bismillahirrahmanirrahim Kullu huwa Allahu ahad, Allahu samad, Lam yelid wa lam yulad, Wa lam yekullahu kufuwan ahad,
Allahu akbar, Bismillahirrahmanirrahim Kullu huwa Allahu ahad, Allahu samad, Lam yelid wa lam yulad, Wa lam yekullahu kufuwan ahad, Allahu akbar, Allahu akbar,
La ilaha illallah, Allahu akbar, Allahu akbar, Wa lillahil hamd. E’udhu billahi mineşşeytanirracim
Bismillahirrahmanirrahim Kullu huwa Allahu akbar, La ilaha illallah, La ilaha illallah, La ilaha illallah,
Allahu akbar, La ilaha illallah, Allahu akbar, Allahu akbar, Wa lillahil hamd. Bismillahirrahmanirrahim Kullu e’udhu bi rabbinnasi malikinnasi ilahiinnasi min şerri waswasil khannaasi allazi waswisu fi sudduninnasi min aljinnati walnaasi Allahu akbar, La ilaha illallah, Allahu akbar, Allahu akbar, Wa lillahil hamd.
E’udhu billahi mineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim Elhamdulillah Rabbil alameenirrahmanirrahim
E’udhu billahi min aljimineşşeytanirracim E’udhu billahi min aljimineşşeytanirracim
E’udhu billahi min aljimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmanirrahim Elif Lam Mim Zalikal kitabu la rayba fihudan lil muttakin
Elif Lam Mim
Wa alladhin yu’minun bima unzil ilayka wa ma unzil min qablik Wa bil aakhirati hum yu’qinoon
Ulayk ala hudan min rabbihim wa ulayk Wa ulayk humul muflihun Sadaqallahul azim
Subhan Rabbika Rabbil izzeti amma yasifoon Wa salamun ala l-mursalin Wa alihim walhamdulillahi Rabbil alameen Amin
E’udhu billahi min aljimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim Elhamdulillahi Rabbil alameen Elrahmanirrahim Maliki yu’muddin Iyaka na’budu ve iyaka nesta’in Ihdina siraatul mustaqim Siraatul lzeena anhamta alihim
Ghayri l-mawdubi alihim wa lal talliin Amin Elhamdulillahi l-lazi khaliqal semawat wal ard Vaj’alat zulmat wal nur Elhamdulillahi qa’tiril semawat wal ard Elhamdulillahi lzee hadana lihada Wama kulna linahtadiyya lawla an hadana Allah Elhamdulillahi lzee adhabanna l-hazan Inna rabbina lagafuru r-raheeem Elhamdulillahi lzee anzala ala abdihi l-kitab Walam yaj’al lhu iwajan qayyima Vassalatu wassalamu ala siyidina Muhammedin wa ala alihi wa sahbihi ajma’in Rabbina amanna bima anzalta
Wa attaba’na al rasool Fa iktu’bna ma’a ash-shahideen Rabbina inna sami’na munadiya Yunadi lil iman An aminu bi rabbikum fa amanna Rabbina fa gufirlana dhunubana Wa kafir anna siy’aatina Wa tawaffana ma’al abrar Rabbina wa atina ma ba’attana
Ala rusulik Wa la tukhdina yawma l-qiyama Inna ka la tukhlifu l-mi’aat Rabbina la tu’akhidna in nasina au akhtana Rabbina wa la tahmil alaina isran Kama hamalta hu ala alladhina min qablina Rabbina wa la tahmilna ma la taqat lana bi Wa afu anna wa gufirlana
Wa arhamna anta mawla’na Fa ansurna ala l-qawm al kafirin Rabbina taqabban minna inna ka anta sami’u l-aleem Wa tub’a layna ya mawla’na inna ka anta tawwabu l-raheem Wahdina fa baffikna ila l-hakk wa ila tariqan mustaqeem Bi barakatil qur’anil azim Wa bi hurmati man arsaltahu rahmatan lil alameen
Wa afu anna ya kareem Wa afu anna ya raheem Wa gufirlana bi fadlika wa jodika wa karamika Ya ikram al ikramin Wa ya arham al rahimim Allahumma ja’lil qur’ana lana fi’l dunya kareena Wa fi’l qabri munisa Wa ala s-sirati nura Wa fi’l qiyamati shafi’a Ilahi ya Rabbi Sen’in rizai shereefini tahsil
Geçmişlerimizin ruhlarını şehadetmek niyetiyle Muhtelif yerlerde okunmuş olan Hatemati şerifeleri Vergah-u luhiyetinde En güzel şekilde kabul eyle ya Rabbi Hasul olan ücruna mütenahiyi Evvelen bizat, Hülasi kainat Şu mübarek gecede qur’anın mazharı olan Sevgili Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimizin
Aziz, latif, ruhu saadetlerini hedeyledik Vasıl eyle ya Rabbi Ruhu Resulullah’ı şu güzel meclisimizden haberdar Cümlemizden hoşnut eyle ya Rabbi Hazreti Adem Safiyyullah Efendimiz’den Peygamberimize kadar gelmiş ve geçmiş olan Bütün Peygamberani İzam Rusulü Fikham Hazeratının aziz ruhlarına Peygamberimizin, Ehli Beyti’nin Ezbacı Tahiratın, Fahabeyi Güzin Efendilerimizin Tabi’nin, Etmavud Tabi’nin Ve İmmi İdini Mübin Hazeratının ruhlarını hediye edik Vasıl eyle ya Rabbi İslamiyetin ilk gününden Günümüze kadar Mallarıyla, canlarıyla, ilimleriyle, irfanlarıyla Maddi ve manevi varlıklarıyla Senin şu yüce dinine hizmetleri sebkat etmiş olan
Bütün erbabı hizmet ve himmetinde ruhlarını hediye edik Vasıl eyle ya Rabbi Bu aziz din için, bu aziz vatan için canlarını vermiş olan Bütün şehitlerimizin ruhlarına Hediye edik vasıl eyle ya Rabbi Ha satanda Sadatı Kiram Efendilerimizin Pirani İzam Efendilerimizin Hazreti Ebu Bekir Sıddık Radıyallahu An Efendimiz’den Muhammed Bahavut-i Nakşibend
Abdülkadir Geylani Es’ad Erbil’i Mahmud Sami ve Musa Atuh Baş Efendi Hazretlerine kadar Geçmiş olan bütün Pirani Kiram Efendilerimizin Aziz ruhlarını hediye edik Vasıl eyle ya Rabbi İlahi ya Rabbi Şu Kur’an meclisi Bu Hatim meclisi vesilesiyle Sana ellerimizi açıp iltica ediyoruz Hastalarımıza şifalar ver ya Rabbi
Sıkıntıda olanlara ferahlıklar ver ya Rabbi Geçmişlerimize rahmet eyle ya Rabbi Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin Bize öğrettiği dua ile sana ellerimizi açıp iltica ediyoruz Allahümme İnnaka Afüvün Kerim Tuğibbü’l Affefe Afü’nna İlahi ya Rabbi Sen affedicisin Affetmeyi seversin Bizleri de affeyle ya Rabbi
Rabb’e nefsimizi yıkma Yine bize bir rahmet ver Yine bize bir rahmet ver Sen de ver Allahümme ya muqallib Kulubumuzun dinine kal Allahümme ya müşrefe Kulubumuzun dinine kal Ve Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin Ve ailemiz ve sahibimizin Ve ahir davamımız
En ilhamdülillahi Rabbil alemin Bütün geçmişlerimizin ruhları için Bütün ümmeti Muhammedin selameti için Aziz vatanımızda Huzurla, afiyetle, Kur’anla, İslamla yaşamak niyazıyla Allah rızası için
El Fatiha
İlk Yorumu Siz Yapın