"Enter"a basıp içeriğe geçin

Kahve İçerken Azrail ile Karşılaşan Hocanın Hikayesi – Serdar Tuncer

Kahve İçerken Azrail ile Karşılaşan Hocanın Hikayesi – Serdar Tuncer

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=6Zmi25OGwQA.

Selamın aleyküm erenler ve dahi erenlere gönül verenler. Hatta ve hatta Azra aleyhisselamın bir gün gelip kapıyı çalacağını her bir nefes boyunca bilenler gelecek. Ve bir gün kapıyı çalacak haydi diyecek. O an biz ne diyeceğiz ve ne halde olacağız bakın bu kıymetli işte.
Üstad Necip Fazıl kısa kürek rahmet olsun derdi ki kapı kapı bu yolun son kapısı ölümse her kapıda ağlayıp o kapıda gülümse. Orada gülümsemek önemli. Ya da bu dünyada renk, lezzet, nakış ne varsa küsüm. Gözümde son marifet Azra ile tebessüm. Son anda mütebessim bir şehreyle alıp başı gitmek önemli. Devre Osmani’de Molla’nın biri bir gün cerre çıkmış. Cerre çıkmak medrese talebeleri hatta müderrisler Recep Şaban ve Ramazan aylarında mübarek üç aylarda ülkenin muhtelif bölgelerine giderler. Teravih kıldırırlar, bazı nasihat ederler, ilim meclisleri kurarlar, sohbetler ederler buna cerre çıkmak tabir ediliyor.
Orada ahalisi de o gelen talebeye, kişiye cer akçesi verirler. Gerçi sadece üç aylarda değil bazı vesikalardan hareketle senenin her ayında cerre çıkıldığı da rivayet edile gelir. Hocanın biri bir gün cerre çıkmış. Yol üstünde böyle bir ağacın gölgesine oturmuş. Benim gibi birazcık da kahveyi seviyor demek ki ateşi yakmış, köze cezveyi koymuş. Ne güzel olur o da var ya.
Böyle makinenin düğmesine bas, tık bana bir kahve yapsın bu başka bir şey. Ama közde, kısık ateşte yavaş yavaş böyle kendine geliyor kahve köpürüyor falan aldı. Pek güzel olur. Hoca oturmuş, ateşi yakmış kahve tam böyle içecek birisi gelmiş. Selamün aleyküm ve aleyküm selam. Buyurun demiş size de bir yemek ikram edeyim, kahve ikram edeyim. Misafir bakmış ona demiş ki yok ben yemek de yemem kahve de içmem. Söylediğince hoca bir ürkmüş yemek de yemiyor kahve de içmiyor. Kimsiniz? Ben demiş Azrail’im. Hayda hoca hepten vakit saat geldi herhalde diye böyle bir tedirgin olmuş. Şimdi rahat oldu. Onun için gelmedim. Emanet almaya gelmedim başka bir derdim var. Nedir? Sen demiş bir zaman elini açıp bir dua etmişsin. Allah’tan dünyalık istemişsin. Mevla da duanı kabul etti. Sana yol yordam öğretmeye geldim. Dünyalığı nasıl yapacağım, parayı nasıl kazanacağına dair bir usul erken öğreteceğim sana. Adam bir sevinmiş. Azrail aleyhisselam usulü öğretecek. Hay hay. Bak demiş hastaların başına git onlara oku. Bir hastanın başına vardığında baktın ki ben hastanın ayak ucundayım ona okuma. Çünkü onun vadesi dolmuştur az sonra ben emanetini alacağım. Ama baktın ki hastanın baş ucunda duruyorum ona oku. Allah’ın izniyle o şifa bulacak. Koca sevinmiş demiş eyvallah. Mutlu. Gitmiş bir yere bir hasta var.
O selamün aleyküm aleyküm selam ben okurum demiş ona. İçeri girmiş bakmış ki Azrail aleyhisselam hastanın baş ucunda okumuş ona. Dua etmiş iyileşmiş. Öbür tarafta bir hastamız daha var demişler varmış bakmış. Azrail aleyhisselam hastanın ayak ucunda ben demiş ona okumayacağım. Hasta az sonra vefat etmiş. Öbür tarafa gitmiş okumuş iyileşmiş. Öbür taraf okumamış vefat etmiş. Ahalinin arasında hocanın methi yayılır olmuş. Ya bir hoca varmış. Okuduğu iyileşiyor.
Okumadığı da göçüyor dünyadan. Vefat ediyor. Ya vefat edeceği okumuyor. Okuduğu da bir izniyle iyileşiyor. Şöhret bulmuş hoca. Oraya çağırırlar buraya çağırırlar. Bu arada tabi bir takım hediyeler veriyorlar şunlar bunlar falan. Dünyalığını da yapıyor bir yandan. O civardaki bir padişahın kızı hastalanmış. Tabipler çare bulamayınca birisi demiş ki efendim bir hoca var. O okuduğu vakit hastalar şifa buluyormuş acaba onu bir davet etsek mi? Padişah demiş ki hay hay.
Gelsin bakalım bizim kızımıza da okusun. Böyle böyle demişler padişahın kızı. Hoca bismillah demiş kalkmış gitmiş. Odaya girmiş kızcağızın odasına. Bakmış ki Azra aleyhisselâm başucunda okurum demiş kızınıza. Elini açmış dualarını etmiş okumuş. Bir izniyle şafi olan Allah eliyle padişah kızı şifa bulmuş. İyileşince kızcağızı padişah mutlu. Kise-i Hümayun’dan ona akçeler ihsan etmiş böyle.
Doldurmuş, bir ton dünyalı yapmış, yorulmuş da. Demiş ki yeter, bu bana da yeter, yedi neslime de yeter. Artık ben döneyim memlekete. Paraları biriktirdi. Çıkmış gelmiş. Memlekete doğru gelirken hani o Azra aleyhisselâm ile ilk karşılaştığı ağaç var ya, o ağacın altında bu defa bir keyif kahvesi yapmış kendisine. Kahveyi doldurmuş, tam almış, öpürdeterek içecek. Haydaa…
Ayak ucunda Azra aleyhisselâm. Bak bir… Baş ucunda görse sıkıntı yok. Sohbet, muhabbet ama ayak ucundadır Azra aleyhisselâm. Diğer tarafa dönmüş. Azra aleyhisselâm oraya geçmiş. Ayaklarını öbür tarafa dönmüş. Azra aleyhisselâm oraya geçmiş. Demiş ki hiç uğraşma hocam. Nereye dönersen dön. Vakit saat tamam oldu. Yalvarmış. Demiş ki hukukumuz var.
Müsaade et demiş, götüreyim şu kazandıklarımı vereyim bari aileme. Ondan sonra vakit tamam oldu. Etme, eyleme ben bunları bunun için mi bir… Ne yapacağım? Demiş vakit tamam oldu. Bari demiş, müsaade et şuraya bir kabir kazayım kendime de. Kurda kuşa yem olmasın cesedim. Demiş Azra aleyhisselâm. Vakit tamam oldu. Oracıkta son nefesini vermiş bizim yerdre çıkan hoca. Rahmetli Muzaffer Ocak Efendi Hazretleri bunu anlatır. Ve dermiş ki, biriktirirsin de nasibinde değilse yiyemeden gidersin. Tamam bu bir menkıbedir. Bu bir hikayedir. Ya böyle şey olur mu? Azrail insana öyle gözükür mü? Boş verin bunları, bunlar önemli değil. Buradan bizim çıkartacağımız kısadan hisse, ne kadar biriktirirsen biriktir, yiyemeden göçer ve gidersin. Tak diye kesiliverir. Resul-i Ekrem Efendimiz, Ashab-ı Kiram efendilerimizle otururken böyle eliyle bir çizgi çizmiş. Bir de bir elinde taş var, o taşı da böyle atmış. Sahabe efendimiz diyor ki, bu nedir Ya Resulallah? Bu çizgi diyor insan necelidir. O taş da emelidir, arzusudur. Hep ecelinden uzağa düşer o taş.
Fakat ecel gelir de ona yetişemeden son nefesi veriverir insan. İşte oraya hazırlıklı olmak lazım, aziz öster. Oraya biraz tedarik yapmak lazım. Biraz değil, tamamen tedarik yapmak lazım. İnsanı şöyle tarif ederler, akıllı insan hem dünyaya çalışır hem ahirete çalışır. Yarım akıllı insan dünyayı bırakır, ahirete çalışır. Deli insan ahireti bırakır, dünyaya çalışır.
Ve orada bir dengeyi tutturabilmek lazım. Ve cömertlerden olmak lazım. Boşuna demiyorlar, elinizi vermeye alıştırın. Bir gün sizden canınızı isteyecekler. Eli vermeye alışık olan can istendiği vakitte verir. Azrail’e borçlu kaldım, canan aldı canımı. Hatta öyle akıllılar vardır ki, can vermeden evvel sevgiliye can verirler de, Azrail aleyhisselam can almaya geldiğinde alacak. Can bulamaz onda. Hz. Ali Efendimizin karramallahu ecce bir nasihatiyle bitirelim. Buyurmuş ki hikmetin kapısı, şaşarım o cimrilerin haline. Dünyada fakirler gibi yaşarlar, ahirette zenginler gibi hesap verirler. Birliktirdiğimizi zannettiğimiz şey, bize hesabı sorulacak olan şeydir. Başkasına verdiğimiz şey,
gitmeden evvel bizi karşılamak üzere gönderdiğimiz şeydir. Mevla akıllı olanlardan eylesin. Hepimiz bir cerre çıktık aslında farkında değiliz. Hikaye hocanın hikayesi değil. Herkes bir cerre çıktı. Ve herkes bir ağaç gölgesinde oturacak. Ve herkes bir kahve yapacak. Yaptığı şey kahve olmaz. Gölgesinde oturduğu yer ağaç olmaz. Ama gelecek olan mutlaka Azrail aleyhisselam’dır. Bir gün gelecek, ayak ucumuzda duracak. Haydi diyecek.
Ona haydi! Deyip kalkıp gidiverenlerden olmak çok kıymetli. Ölümle barışık yaşamak kıymetlidir. Erenler. Ölmeden evvel ölmek pek mühimdir. Erenler. Ölmeden evvel ölmeyen eremez. Erenler. Ve selam.
Allah’a emanet olun.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir