Kiliseye karşı çıkan kraliçenin korkunç sonu
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=8qzLx-xjYPQ.
Emperyalizme feda edilmiş, işkencelerle ve yalnızlıkla geçmiş koca bir hayat. Hayır, bu coğrafi keşiflerden sonra sömürgecilere kurban giden bir kölenin hikayesi değil. Aksine bir kraliçenin hikayesi. Hiçbir zaman göğün yüzlü göremeyen bu kraliçenin hayatı 50 yıllık bir esaretle lanetlendi. İçeriye geçmeden yalnızca birkaç saniyenizi alacağız. Gezet olarak yaptığımız işi önemsiyoruz ve çok çalışıyoruz. Amacımız da GZT YouTube kanalını 1 milyon aboneye ulaştırmak. Bu da sadece sizin katkılarınızla mümkün. Abone ol butonuna tıklayarak 1 milyon yolculuğumuzla bize destek olabilirsiniz. İkişten ne olur demeyin. Bizim için çok önemli. Şimdiden teşekkür ediyor ve hemen içeriye dönüyoruz. Başlayalım. Joana’nın kaderi İspanya’nın emperyalist hedefleriyle şekillendi. Aslında dönemin en güçlü kadınlarından birinin Kastilya kraliçesi İzabel’in 5 çocuğundan biriydi.
Ailenin 3. çocuğu olan Joana 6 Kasım 1479’da dünyaya geldi. Küçüklüğünden itibaren İspanya’nın siyasi emellerine uygun bir evliliğe hazırlandı. Tarih, matematik, medeni hukuk, felsefe, imdat kuralları gibi alanlarda son derece sıkı bir eğitim aldı. Bunların dışında görgü kuralları, müzik, dikiş ve nakış gibi konularda ona öğretildi. En çok dans ve müzikle yetenekliydi.
13 yaşındayken Müslümanları İspanya’dan çıkarmak için başlatılan Reconquista’nın korkunç anlarına tanıklık etti. Kadınların Elhamra kalesinin burçlarından nasıl atıldıklarını gördü. Tüm bu gördükleri onu kendi katolik inancından soğutmuştu. 16 yaşına yaklaştığında katolika uygulamalarına karşı şüphelerini dile getirmeye başladı. Ailinlere katılmıyor, kiliseye bağlılığı azalıyordu. Bu, İspanyol Engiliz Hüsnü’nünü kuran annesi İzabel’i harekete geçirdi. Johanna bir kraliyet piyesi olmasına rağmen, tüilerülfertici cezalar almaya başladı. Ve Cuerdas işkencesine sık sık maruz kaldı. Engizisyon mahkemelerinde sık sık uygulanan bu işkence de kurban ayaklarından ağırlıklarla asılarak acı çekiyordu. Böylece Johanna zaten çekindiği annesinden gitgide daha çok korkmaya ve o ne derse yapmaya başladı. Bir süre sonra Habsburgların varisi Filip’le evlendirildi.
Önemin kadınlarının hayran olduğu eşi yakışıklı Filip olarak tanımlıyordu ve son derece çapkın bir kişiliğe sahipti. Filip’i daha önce hiç görmemişti ve bu evlilik tamamen siyasi çıkarlara uygun olarak düzenlenmişti. İki tarafında gittikçe büyüyen Fransız tehlikesine karşı bir tür ittifakıydı bu. Annesi İzabel’in daha büyük ve güçlü Katolik İspanya hayallerine kurban gideceğini bilmiyordu. İzabel, Portekiz, Avusturya ve İngiltere gibi güçlü krallıklarla ittifak kurmak ve emperyal politikalarını kuvvetlendirmek niyetindeydi. Bu hırsı uğruna tüm çocuklarının hayatını mahvetmeye başlamıştı bile. Pelaketler zinciri İzabel’in tahtının varisi ve tek oğlu John’un Habsburg prensesi Margaret’le evlendirilmesiyle başladı. Ve Miguel adı verilen bir erkek çocuk doğurduktan hemen sonra 22 yaşında öldü.
Portekiz, İspanya İttifakı’nın varisi sayılan ve büyük İspanya hayallerinin mirasçısı olan bebek Miguel de ne yazık ki iki yaşını bile göremeden hayatını kaybetti. Galler prensi Arthur’la evlendirilen küçük kızı Catherine ise bir yıl bile geçmeden kocasının matemini tutan yaslı bir dul olarak İngiltere Sarayı’nda yapay almış kaldı. Daha sonra uzun mücadelelerden geçerek Arthur’un kardeşi Henry ile evlendi. Ancak Henry, Anne Boleyn ile tarihe geçecek bir ilişkiye başlayıp Anglican kilisesini kurdu ve Catherine’den boşandı. Ne kadar da kederli ve karanlık hayatları öyle değil mi? Ama tüm bunların yanında Joanna’nın yaşadıklarını duyunca diğerleri iyi bile kurtulmuş diyeceksiniz. Joanna Habsburg’lara gelin olmaya giderken henüz yolda laneti başladı. Onu hiç tanımadığı eşine götüren Filon’un batmasıyla maiyetinin ve çeyizinin büyük kısmını kaybetti. Bu faciadan sağ çıktı çıkmasına ama onun yeni hayatında nelerin beklediğinden habersizdi. Mahvolmuş halde yeni evine geldiğinde üzerinde kurulmuş deniz tuzları ve eteklerine yakışmış yosun parçaları ile Philip’in karşısına çıktı. Siyaseten evlendirildiği bu adama daha görür görmez aşık oldu. Bir anda öylesine büyük bir aşka tutuldu ki bütün İspanyol geleneklerini hiçe sayıp peçesini kilise nikahından önce açtı ve Philip’in de kendisine aşık olmasını diledi.
Aslında başlangıçta aşkı karşılıkta gördü. Bir süreliğine dünyanın en mutlu kadınıydı. Gerçek aşkı bulduğuna inanıyordu ama ne yazık ki aynı şey kocası için geçerli değildi. Kadınların hayranlık duyduğu ve fazla ilgiyi gösterdiği Philip kısa süre sonra Joanna’ya ihanet etmeye başladı. Bu durumun eşini günden güne tükettiğini, üzüntüden mahvettiğini görse de yaptıklarına umursamazca devam etti.
Joanna’nın çilesi bununla da bitmedi. Aslında kardeşleri arasında üçüncü sırada olmasına rağmen hepsinin kraliçesi ve annesinin de ölümüyle Castilla kraliçesi oldu. Bunun nesi çile diyebilirsiniz. Sonuçta artık bir kraliçe değil mi? Maalesef Joanna için kraliçelikte bir gurme dönüştü. Bir yandan babası Ferdinand bir yandan da kocası Philip. Castilla’nın kontrolü için Joanna’ya bastı yapmaya başladılar. Bu süreçte Philip’in Joanna’ya ihanetleri bitmek bilmiyordu.
Joanna kocasına olan aşkı ve kıskançlığının da etkisiyle, kiski de daha agresif davranışlar sergilemeye başlıyordu. Hatta bir defasında Joanna bütün mücevherleri ve giysilerinin kocasının Fransa Sarayı’ndan getirdiği bir kadına verildiğini gördü. İnci gerdanlığını ve yalkut broşunu kadının boynundan kendi elleriyle söküp aldı. Ellerinde gerdanlık ve kadının kokmuş sarı saçlarıyla salondan zorla uzaklaştırıldı ve kocası tarafından delirmekle, cadı olmakla suçlandı. Babası Ferdinand aradığı fırsatı bulmuştu. Kızı Joanna’nın mental sorunları olduğu ve Castilla’yı yönetemeyeceğine dair söylentileri yaymaya başladı. Kendisini Castilla’nın kralı olarak kabul ettirmeye çalışıyordu. Kocası Philip da Joanna’nın saflışı kalmasını istiyordu ama Castilla kendisinin olmalıydı. Bu yüzden Joanna’nın üstüne gitmeye, onun psikolojisini bozmaya ve deli olduğuna inandırmaya devam etti.
Aynı zamanda kayınpederiyle de mücadele etmeli ve onu da saflışı bırakmalıydı. Ama kader Philip planlarına devam ederken 1506’da 28 yaşında hayatını kaybetti. Genç bir ölümdü evet, herkes yasa boğulmuştu. Ama içlerinden birinin yası ömür boyu bitmeyecekti. Eşi Joanna’nın Joanna tüm yaptıklarına rağmen Philip’e öylesine bağlıydı ki ölümünü kabullenemeyecek hale geldi.
Eşinin ölü bedenine bakıp onun yalnızca bir uykuda olduğunu yeniden gözlerini açacağını söylemeye başladı. Hatta onu uykusunda rahatsız etmemeleri için herkese süsmalarını emretti. Sim siyah giyindi ve saatlerce gözlerini dikerek bir boşluğa baktı. O boşlukta Philip’le konuşmaya devam etti. Cenazenin başından hiç ayrılmadı. Hatta birinin çalabileceği korkusuyla kocasının tabutunun peşinde şehirden şehire dolaştı. Mezarlıktan ayrılmasını isteyenlere şiddetle karşı çıktı. Onun yanında uyacağını, sessiz olmaları gerektiğini söyledi. Hala hayattaymış gibi boşluğa bakıp onunla konuşmaya devam etti. Bu durum zaten Joanna’yı deli bilen saray halkını haklı çıkardı. Artık onun tedavi edilemeyecek halde olduğunu söyleyip duruyorlardı ve babası Ferdinand çok geçmeden duruma el koydu. Zaten üste diye olmuştu. Kızını yönetimden uzaklaştırmak için aradığı fırsat ayağına gelmişti. Joanna’yı bir şatoya hapsetti ve tek kalmaması için de onun en sevdiği çocuğu Katerina’yı yanına bıraktı. Joanna’nın yılları bu şatoda Philip’in hayaletiyle konuşarak geçti. Küçük kızıysa annesinin yanında yalnızlığa hapsolarak çocukluğunu geçirdi. Sonunda bir gün Katerina’nın de Joanna’nın yanında dalınmasına karar verildi. Böylece Castiglia’nın hüzünlü kraliçesi tamamen karanlığa hapsoldu.
Artık gerçekten yapayalnızdı. Yemek yemeği, uyumayı reddetti. Dövülerek ve işkence edilerek yemek yemeye zorlandı. Sözde kraliçeli ise hala devam ediyordu. Resmiyet de Castiglia’nın kraliçesiydi ama yönetimle en ufak alakası yoktu. Karanlığa ve yalnızlığa mahkum olmuş hayatı 75 yaşına kadar sürdü. Tüm bu yıllar boyunca Joanna, Philip’in hayaletiyle konuşmaya ve uyanmasını beklemeye devam etti.
75 yaşında hayatını kaybettiğinde tarihe Deli Joanna olarak geçeceğinden habersizdi belki de. Ama Joanna’nın bu dünyaya bıraktığı yalnızca hüzünlü bir hikaye değildi. Çocuklarından biri tarihin en ünlü hükümdarlarından biri olacaktı. O isim kim miydi? Habsburg Lordu ve Burgonya dürkü Charlcken. Evet bu ismi aşina ayırdı. Charlcken Kanuni Sultan Süleyman’ın en önemli rakiplerinden biri olarak kitaplara geçti. Osmanlı Habsburg Savaşları denilince akla gelen ilk isimlerden biri olmasına rağmen trajik geçmişi ve annesinin hikayesi pek fazla anlatılmadı. Belki de kendisi de annesinin bir deli olduğuna inandı. Ne Charlcken’ın ne de annesiyle birlikte şatoya kapatılan kardeşi Katerina’nın gerçekte annelere hakkında ne düşündüklerini bilmemiz mümkün değil.
Ama hikayelerinin son derece trajik olduğu aşikar. Peki Kastilya Kraliçesi Joanna’nın İspanya’nın emellerine feda edilmiş hayatı hakkında siz ne düşünüyorsunuz? Yorumlarda tartışalım.
İzlediğiniz için teşekkürler.
İlk Yorumu Siz Yapın