"Enter"a basıp içeriğe geçin

Kitap nasıl okunmalı? (Dr. Savaş Barkçin’den tavsiyeler)

Kitap nasıl okunmalı? (Dr. Savaş Barkçin’den tavsiyeler)

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=wJXTqAeA4Ck.

Adam gibi adamları oku. Ne okursan oku. Kendisi olmuş insanların eserlerini okuyup. Önceliği buna verin. Kendi alanım var, benim bir mesleğim var. Tabii ki önce onlar okuyacaksın. Onun birtakım gerekleri vardır. Onu ben bilemem bütün alanlardaki. Fakat genelde neye okuyayım dersen, hayatını söylediği gibi yaşamış. Özü ile sözü hemen hemen bir olan insanların. Doğulu, batılı, kuzeyli, güneyli bilmem. İnsanların kitaplarını okuyun. Onları tercih edin. Neden? Çünkü kişinin özü sözüne yansıtınca tesiri yüksek olur. Sana da faydası çok olur. Öbürü adam üfürmüş. Bizim gibi hayatında hiç alakası yok. Uçuyor. Kendisinin hiçbir alakası yok. O adamın sözünden de çok bir hayır çıkmıyor. Bir de müminlerde bu feyiz denen şeye çok dikkat etmek lazım. Mutlaka mesela bir Mevlana Hazretleri, bir Yunus Emre Hazretleri. Bu insanlar neden farklıdır? Çünkü bunlar hissetmediklerini, yaşamadıklarını söylemezler. Şiir olsun diye yazmaz. Halbuki şu andaki şiir sanatı dediğin şey, edebiyat dediğin şey bir şeyi yazmak üzere yazanlarla ilgili genelde. Ama bunların arasında da mesela çok samimi olanları vardır. Yerli yabancı. Benim mesela Rembo vardır. Fransız şair. Çok etkiler.
Bu adam 34 yaşında ölmüş. Çok ilginç bir adam. Fransız şiirinde de devrim yapmış bir adam. Mesela onun şiiri beni çok etkiler. Ne yapayım yani adam Fransız diye etkilenmeyecek mi? Evet, etkileniyor. Bu da insan canım yani. Adam ama hissettiğini yazıyor belli. Ama bazıları da vardır. Üretip yazarlar. Kaportacılık yapalım. Ben öyle diyorum. Benim böyle bir meşhur şu anda bir şair arkadaş var. Onunla ilk tanıştığıma dedim ki, sen dedim bir mülakatta şey demişsin. Ben bir şiir yazmaya başlayınca bir ortalığı defter alıyorum.
Orada bir sürü alıştırma yapıyorum. Dizeleri yazıyor efendim dedi falan. O bir ortalığı defteri dolduruyor abi. En sonunda şiir ortaya çıkıyor. Sen şiirleri böyle mi yazıyorsun dedim. Evet abi böyle yazıyorum dedim. Fransız senin şiirliğini ben öpeyim dedim ya. Şoka geldi. Bir de ilk defa tanışıyoruz ya. Niye öyle dedin abi falan? Oğlum dedim bir şiir ya gelir ya gelmez. Niye uğraşıyorsun? Kabız gibi. Niye uğraşıyorsun yavrum? Müslülal geçer. Senin şiir yazman mı gerekiyor?
Senin bir mesleğin mi yani? Niye o kadar uğraşıyorsun? Ya gönle doğar onu aktarırsın, gönle doğmuyorsan bırak. Çünkü samimi olmuyor o zaman. Senin samimiyetsizi de insanlara samimiyetsizlik olarak yansır. Mevlân hazretlerinin şiirlerinin bu kadar kötü tercümelere rağmen aslından bilmiyoruz, okumuyoruz. Farşa okumuyoruz. Türkçesinden okuyoruz değil mi? Ondan da birçoğu arızalı. Yani bizde tercüme zaten. Türkçeyi bilmediğimiz için bu. Onu da söyleyin. Farşayı çok iyi biliyordur, Türkçeyi bilmez. Türkçesini bilmez. Ondan çok kötü tercümeler oluyor. Şimdi o kötü tercümeden bile sana bir tesir geliyor ya. Bir feyiz geliyor, bir bereket geliyor. Çünkü o gönlünü söylüyor da ondan. Benim bugün 30 saniye dize yazmam lazım. Allah hâlâ yazamadık abi ya. Mesai bitecek deyip öyle yazmıyor yani. Yunus öyle yazmıyor. Dolayısıyla kişinin işi gönlü kadardır. Kişinin gönlü nereye kadar gidiyorsa, işi de oraya kadar gider. Kişi gönlünü nereye bağladı ise, sözü de işi de oraya bağlanır.
Allah’a bağladı ise, Allah bütün aleme dağıtır. Sen hiçbir şey yapmana gerek yok. Hani bir de öyle şeyler var. Efendim işte benim ismi öne çıkarın. 14 puntu yetmez, 20 puntu yazmanız lazım ismimi. Falan değil yani böyle bir şöhret, gıdıklamaları vardır insan. Beni hâlâ kimse tanımıyor falan. Dandit bir adamı meşhur. Ben hâlâ olamadım. Siyasette, ticarette, sanatta hepsinde var yani. İnsan olan her yerde. Halbuki kıymetli olanı Allah zaten halka tanıtır.
Senin çok çabalmana gerek yok. Sende bir kıymet varsa o zaten Allah’tan gelen kıymettir. Sen onu işlemişsin o sermayeyi. Allah da onu seviyor. İşleyenizi seviyor. O kabiliyeti işlediysen Allah zaten seni tanıtıyor. Araçsız tanıtır. Mesela Mevlânâ Hazretleri’ni kim tanır abi? Şu sokağa çıkalım. Mevlânâ Hazretleri’ni seviyor musun? Seviyorum. E tanıyor musun? Ne zaman yaşamış? Bilmiyorum. Belki Konya’da olduğunu bilirler o kadar. Peki bu adam hangi yıllarda yaşadı? Bilmiyorum. Hayat hikayesini bilmiyorum.
Nasıl seviyor? Neyi seviyor abi? Sebepsiz. Sebepsiz. Yunus Emre bilgiyle sevmiyor. Feyiz ile seviyor. Anlatabiliyor muyum? Dolayısıyla bizim buna talip olmamız lazım. Öğrenmede de okuyacağımız kitaplarda da onun yazarının, şairinin mutlaka samimi hayatını da öyle yaşayan. Mesela Sezai Karakoç abi rahmetli oldu. Allah gani gani rahmet etsin. Şimdi o zatın şiirleri kendisidir. Kendisi de şiirleridir.
Arada bir boşluk yok. Nereden biliyorsun abi? Tanıyorum kendisini. Ahlakını biliyorum. Hayatın nasıl yaşadığını biliyorum. Bir kuruş insanlardan bir şey talep etmemiş. Bir makam talep etmemiş. Hayatı hep tevazu ile geçmiş. Bu kadar büyük bir şair yani yüzyıllar içinde çok önemli bir şair olmasına rağmen. Zaten meyveli ağaç boynunu yere doğru eğer. Olgun insanlar, güzel insanlar zaten mütevazı olur. Oradan anlarsın.
Olgun olmayanda, meyvesi olmayanda, kavak gibi burnunu yukarıya doğru diker. Onu da anlarsın. Ortalıkta geziyorsa hıyar gibi, o adam zaten ben buradayım diye el kol hareketleri falan filan yapıyorsa onda bir şey yoktur. İstediği kadar parlak olsun, istediği kadar moda olsun. Ona bakmayacaksın. Sen temel eserleri okuyacaksın. Tarihle mi ilgileniyorsun? Temel 3-4 tane eser var. Onu bileceksin. Ondan sonra istediğini oku.
Fakat düşünerek oku. Biz bunu yapmıyoruz. Hocam şu kitap okuyarak. Kimse bunu salık vermiyor. Yavrucuğum okuduğun kelimeleri düşünerek oku. Kendi sözgecinden geçirerek oku. Yani her cümle şöyle içinden bir tur atıp öyle devam edeceksin. Hayatınla özleştireceksin. O cümle dünyada nereye oturuyor? O ana kadar bildiklerine nasıl bir ilişkisi oluyor? Anlayarak oku yani. Bizde halbuki kaç sayfa okudun, kaç kitap okudun.
Bize bir zamanlar zırnık kadar sağolsun bir muhafazekar vakıf Boğaziçi’nde okurken burs veriyorlardı. Yani dışarı çıkıyorsun, bir otobüse biniyorsun, bir öğle yemeyeyorsun. Burs bitiyor hâlâ. Allah razı olsun. O kadar güzel burs veriyorlardı. Sonra o bursu veren ağabey kendisi de yazar. Bir gün bana dedi ki Savaş dedi. Ben dedi bu talebeler dedi burs veriyoruz ama dedi. Bunlar dedi okumuyorlardı kitap falan. 84 yılında oluyor, 85 yılında oluyor bu iş. Bu çocuklara dedi kitap okutmak için ben şart koşmayı düşünüyorum.
Her ay en az 3 kitap okuyacaklar, bunların özetlerini bize verecekler. Bu burs karşılığında mı dedim? E dedi işte bursunda bir şey olsun falan. Dedim ya senin dediğim verdiğin burs bir kere çok ayıp dedim ya. Bir de millet dedi maymuna çevireceksin. Onu da oku, bunu da oku. Ben sana ne yapacağımı söyleyeyim dedim. Zaten bugüne kadar kaç tane kitap okumuşum. Okumadan dedim ben sana özetlerini çıkarır veririm. Eskiden okuduğum kitapları hatırlıyorum dedim. Ya dedim siz millete Allah aşkına iki kuruş verdik diye. Bir de dedim bari amuda kalkalım. Burada millete dedim hareket yaptırın. Zıplayalım hoplayalım sizi neşelendirelim, eğlendirelim. Şoka girdi o zaman. E tutmadı. Yolken yine kendisi yaptı o işi. 2 ay sonra kendisi de bıraktı. Şimdi şunu demek istiyorum. Kaç kitap okudum? Kaç kitap okudum diye sorulmaz. O kitaptan ne aldın? Sen ne düşünüyorsun? Mevlânâ Hazretleri öyle diyor. O onu dedi, bu bunu dedi diyorsun. Peki ya sen ne diyorsun? Sen ne diyorsun? İlim çünkü sende olandır. Yoksa kitaplarda ilim var zaten dünyada benim bilmediğim milyarlıca şey var.
Her yerde ilim var. E bana ne? Bana dokunmadıkça, bana bulaşmadıkça benim ilmim değil ki onlar. Demek ki sen kendine ne kadar alıyorsun, özümsüyorsun, sentezliyorsun, hayatına katıyorsun işine, düşüncüne, bakışına, neyse yürüyüşüne, otobüse bilmene. Buradan faydası çıkar. O yüzden kitabın kendisi kıymetli değildir.
Kitabı senin nasıl okudun, nasıl kendileştirdiğin önemlidir. Adam gibi adamları oku. Ne okursan oku. Kendisi olmuş insanların eserlerini okuyup. Önceliği buna verin.
Kendi alanım var, benim bir mesleğim var. Tabii ki önce onlar okuyacaksın. Onun birtakım gerekleri vardır.
Onu ben bilemem bütün alanlardaki.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir