Köylü Ve Şehirli | Mesnevi’den Hikayeler 17. Bölüm
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=A3epiHqyZwY.
… Evet sevgili dostlar. Bir büyüm sabır büyük nimettir derdi. Eğer insanoğlu sabır denen hazineyi keşfederse……o zaman bütün sıkıntılar bertaraf olur…
…çeker gider. Öyle değil mi? Evet sabrediyoruz ve bütün sıkıntıları def ediyoruz inşallah. Sevgili dostlar şu dervişlik bir dilektir. Bilene büyük devlettir demiş bir sultan. Zorlu bir yola çıkar yensiz yakasız gömleği giymeye talip olan. En başta heyecan ve heves vardır.
Ardından tatsız, tutsuz, kupkuru bir zaman başlar. Demirden leblebidir dervişlik. Geçmez her yiğidin boğazından. Nefsiyle mücadeleye girişir salik. Aslında bu hal bir ihtiyat halidir. Ebediyet tercih eder dünyanın geçici nimetlerine. Çünkü tedbir işin sonunu düşünmek demektir.
Sevgili dostlar, ruha şifa mesneviyle karşınızdayız. Bugün de hikayemize başlayalım mı? Ne dersiniz? Hadi o zaman. Nisal odur ki serin bir ağaç gölgesinde huzurla uyuyan adam……aniden uyandırılınca uykusundan kalktı, öfkelendi önce. Sonra pişman olduğu zehirli yılanın yaklaştığını görünce.
Minnetle bakar kendisini teddire çağıran sevdiğine. Peygamberlerle ümmetleri arasındaki ilişki de aynen böyledir işte. Yoldaki tehlikeleri haber verir nebiler. Müminler selamete ersin diye. Tembih’e canı gönülden muhabbetle uyan kişiye derviş denir.
Talip olur tedbirin hikmetine, sevdiğinin hatırını incitmemek için korkar hale gelir. İşte o gün ne kaygı kalır ne de endişe. Bişnev diye başlıyor Hz. Bir yani dinle diyor.
Tedbirden söz açtık o vakit kulak kesilelim Mesnevi-i Şerife.
Evet. Geçmiş zamanda bir şehirliyle bir köylü tanışıp dost olmuşlardı. Köylü her yıl şehre geldiğinde muhakkak dostunun yanında bir köylü tanışıp dost olmuşlardı. Geçmiş zamanda bir şehirliyle bir köylü tanışıp dost olmuşlardı. Köylü her yıl şehre geldiğinde muhakkak dostunun yanında kalırdı. İki üç ay boyunca yer içer ve bila bedel karşılanırdı bütün ihtiyaçları. Misafirden yük sünmezdi şehirli katiyye. Bilakis memnun olurdu ağırlamaktan, ikram etmekten. Köylü minnet yükü altında kaldı da seslendi sonunda şehirliğe. Ey efendim dedi, sen hiç gelmez misin köye? Hiç çıkmaz mısın seyrana, gezin diye. Allah aşkına bütün çocuklarını al getir şimdi tam gül mevzimi hayran kalırsınız bizim oraların güzelliğine. Şehirli inşallah dedikçe köylü artırdı ısrarını. Bahar olmazsa yazın, meyve zamanı geliverin. Aylarca ağırlarım sizi bağımdan bahçemden gönlünüzce yiyip için. Şehirli onun bu ısrarından kurtulmak için söz verdi. Ama tam sekiz yıl geçti sözünün üstünden, ziyaret bir türlü gerçekleşmedi. Köylü bu süre zarfında da her sene konuk olmaya devam etti şehirliğe.
Her gelişinde de hatırlattı davetini. Neredeyse kış gelip çattı. Hani neredesin efendi? Şehirli ev sahibi olarak mahcup bile oldu köylünün bu tavrı karşısında. Kusura bakma ağa, gelecek sene kurtarırsam yakamı şu mühim işlerden koşup gelmek istiyorum sizin tarafa dedi.
Şehirli bahanelerle ziyaretini ötelese de köylü hiç aksatmadı. Her yıl leylek gibi gelip kondu şehirlinin damına. Şehirli hiç tereddüt etmeden altınından malından harcadı konuğuna. Kol kanat gerdi daima. Hele son gelişinde tam üç ay sabah akşam mükellef sofralar kurdu önüne. Köylü dedi ki aldatıyorsun artık sen beni. Kaç bahar geldi geçti. Bu işler ilahi takdire bağlı diye cevap verdi şehirli. O bizi evirip çeviriyor benim elimde bir şey yok ki. İnsan yelkenli gemiye benzer. Bilemezsin rüzgara estiren Allah. Ne zaman ne tarafa sürecek gemiyi bilinmez. Bu sözler üzerine ayağa kalktı köylü. Ellerinden tuttu şehirlinin gözlerinin içine bakarak yemin etti. Ey kerem sahibi dedi dostluğumuz baki olsun gayret et de çabuk gel. Allah için olsun Allah için olsun.
O dost bize gelmez ise ben dosta geri varayım. Çekeyim cevri cefayı dostun yüzünü göreyim. Sermaya bir avuç toprak onu dahi aldı bu aşk. Ne sermaye var ne dükkan pazara niye varayım.
Kurulmuştur dost dükkanı dost içine girmiş gezer. Günahım çok gönlüm sezer ben dosta çok yalvarayım. Gönlüm der ki dost benimdir gözüm der ki dost benimdir. Gönlüm der ki göze sabret birden haberim sorayım.
Hak nazar kıldıacağına bir göz ile bakmak gerek. Ona ki hak nazar kıldı ben onu nice yereyim. Tapduk der ki Yunus’a bu aşk Hak’ka erse gerek.
Kamulardan o yücedir ben ona nice varayım. Evet. Yıllar yılları kovaladı bir türlü karar verip de yola çıkamadı şehirli.
Köylünün yemininin üzerinden de bir on sene geldi geçti. Köylü de usanmadan her yıl tatlı vaatlerle bu davetini yineledi durdu. Sonunda şehirlinin çocukları dediler ki baba. Ayda yolculuk eder bulutta gölgede bir sen duruyorsun yerinde. Bir çok hakkın geçti köylüye onun için masraflara girdin sıkıntılar çektin.
Katlandın nice zahmetlere. Adamcağız istiyordu ki sen de ona misafir olasın. Haklarının bir kısmını ödesin o da böylece. Hem ricada bulundu gizlice bize babanızı kandırıp getirin diye köye. Şehirli olgun düşünceli hassas bir kimseydi. Düşündü taşındı çocuklarıyla beraber dediğiniz doğrudur dedi. Fakat ben ilkeli bir adamım. Ne demişler iyilik ettiğin kişinin şerrinden amana sakın. Düşüncesini tam olarak anlamaya çalıştı çocukları sordular.
Neden sakındın baba ben dostluğumuz bozulur diye korkuyorum dedi şehirli. Çünkü dostluk tohumudur son nefesin. Yani ahiret günü içindir Allah rızası için. Çocuklarının ısrarıyla ikna oldu şehirli. Bulandı su gibi saf olan tedbiri. Tamam dedi gidiyoruz. Bir kenara bıraktı ilkelerini istek kuşu köy tarafına doğru uçarken bütün aile sevinçle yol hazırlığına başladılar. Eşyalarını bineklerine yükleyip yola revan oldular. Şehir hayatından usanmışlardı yemyeşil çayırları özlemişlerdi çocukları. Hayallerini kuruyorlardı köydeki yemişlerin.
Gündüz yüzleri yandı güneşten sonra aya bakarak yollarını bulmayı öğrendiler geceleyi. Yol bile cennete dönüştü tatlı heyecanları sebebiyle.
Hepsi çok istekliydi köye varmak için. Dostlarının vaatlerini düşündükçe beklentiler daha da büyüyordu.
İçlerinden biri dedi ki cömert dostumuz bağından bahçesinden bize de bağışlar belki. İkramlar onunla da kalmaz dönüş yolunda nereye sığdıracaklardı kışlık zahireyi. Babaları az konuşmayı tercih ediyordu. Herkes coşkuyla hayallerini anlatırken. Hüsnü zanla yetiniyordu hüküm vermeden. İşaret beklercesine ufka dalıp gidiyordu gün batımlarında. Sebepsiz de olsa bir endişe hakimdi içini kemiren. Korkuyordu çoluk çocuğu maceraya sürüklemekte. Yolculuğun ilk talihsizliği köyün yolunu şaşırmakla başladı. Ters istikamette bir yola saptılar. Ha bugün hayal derken tam bir ay koşturdular köyden köye. Eziyet çektiler. Yorgunluklara katlandılar. Alışık değillerdi meşakkate. Öyle perişanlık oldu ki köye de köylüye de doydular. Sonunda kendileri aç, hayvanları otsuz ve yemsiz olarak nihayet köye ulaştılar. Sorup soruşturup buldular köylünün evini. Kapıya koştular hasretle kendi yakınları gibi.
Fakat bir türlü açılmadı kapı. Acaba evde mi yoktu? Etrafı gözlemledi şehirli. Ortada duruyordu alet edavat. Çalı çırpı doldurulmuştu bağ bahçenin girişine. Bildiğin barikat. Sonra kıpırdamaya başladı evin perdeleri. Ha durumu anladı şehirli. Her şey açık seçikti artık. Kurnaz köylünün oyununa gelmişti. Saatler geçti değişen bir şey olmadı ve umutlar tükendi. Öyle kırıldı ki şehirli bu kabalık karşısında kızamadı bile. Dermanı kesildi. Zaten zamanı değildi şimdi öfkenin. Bakıma ihtiyacı vardı ailesinin. Ne yapıp ettiyse bir türlü yüzleşemedi şehirli eski dostuyla. Köylü kattiyen çıkmadı ortaya. Saklanarak gizlice gidip geldi bahçesine utanmazca. Pişman oldu şehirlinin ailesi. Dile kolay. Gece ayazdağ, gündüz yakıcı güneşin altında.
Tam beş gün beş gece geçirdiler çaresizlik duygusuyla. Sonunda gösterdi yüzünü köylü. Şehirli sitem dahi etmedi. Yanına gidip tanıttı kendini. Ben filanım adım da şu dedi.
Yabancı gözlerle baktı köylü. Çıkaramadım diye cevap verdi. Tekrar hatırlattı şehirli. Köylü olabilir dedi. Doğrudur söylediklerin ama ben tanımam etmem seni. Kimsin nesin kirli misin temiz misin nereden bileyim. Acı acı gülümsedi şehirli.
Kardeş kardeşten kaçıyor şu an kıyamete benzedi. Dayanamayıp başladı sayıp dökmeye. Soframda tıka basa yemekler yediğini ne çabuk unuttun. Seni her sene aylarca misafir etmedin mi? Şahitlerden de mi utanmıyorsun? Diyeceğini dedi ama köylünün ifadesinde hiçbir değişme olmadı.
Saçma sapan söylenip durma dedi köylü. Ne adını bilirim ne mekanını. Beşinci gece gökyüzünde bulutlar toparlandı aniden. Ardından yağmur yağmaya başladı bardaktan boşanırcasına. Şehirli köylünün kapısına yüklendi çünkü bıçak kemiğe dayanmıştı. Kapıyı vurdu köylü yüzünü gösterdi. Şehirli bütün eski haklarımdan geçtim. Terk ettim sana yaptığımı sandığım iyilikleri. Beş günde beş yıllık meşakkat çektim. Bari bu gece bir yer göster. Görüyorsun ailem perişan halde. Bir süre düşündü köylü.
Parmağıyla işaret ederek şurada dedi bekçi kulübesi var. Bahçıvan orada kurtları bekler. Koca kurt gelirse diye ok ve yay bulunur elinde. Sen bilirsin diye ekledi. İşine gelirse. Şehirli kabul etti çaresizce. Kulübe kulübe demeyelim bin şahit. Daracık her yanı pislik içinde sivrisinekler, pireler birer kurt gibi ısırdılar bütün aileyi. Kurt korkusundan kovamadı şehirli başımdaki sinekleri. Elinde ok ve yay bütün gece dolaştı çevreyi. Başına gelenleri düşündü yağmur altında. Şehirdeki rahat hayatını bırakıp gelmişti bu yabancı diyara.
Şimdi ise kendisini tanımamazlıktan gelen nankör bir adam için bekçilik yapıyordu. O kadar yolu bunun için mi gelmişti? Kurdu dışarıda aramaktaydı ama belki de asıl kurt kendi nefsiydi. Derken sesler duydu şehirli. Dağıldı düşünceleri ve nihayet gece yarısı göründü kurdun gölgesi. Şehirli aslında kimi hedef aldığını bilerek sakince kurdu yayını. Tek bir rastgele
Tek bir ok yetti düşürmeye hayvanı. Hayvanın debelenirken çıkardığı gürültüyü duydu köylü. Koşarak yetişti. O da bir kediye düşürmüş. Kediye düşürmüş. Kediye düşürmüş. Kediye düşürmüş. Kediye düşürmüş. Kediye düşürmüş. Kediye düşürmüş.
Kültüdü köylü. Koşarak yetişti. Şehirli teşekkür beklerken ha, hakarete maruz kaldı. Senin gibi yeteneksiz adamlar tam bir baş belasıdır. Anlamaya çalıştı şehirli yaptığı hatayı. Vurduğun dedi köylü benim eşeğimin sıpasıdır.
Şehirli kurdu vurduğuna ikna etmeye çalıştı ama nafile başaramadı. Köylü dizlerini dövüp yakınmaya başladı. Şehirli canından bezdi sonunda. Hangisine kıydığım belli olacak gün doğunca dedi. Ama söyle Allah aşkına nasıl ikna oldun sıpanı vurduğuma……köylü cevap verdi arsızca.
Yirmi hayvan arasından ayırt ederim ben sıpamın bağırmasını. Vay! Şehirli artık dayanamadı. Birdenbire fırlayıp yapıştı köylünün yakasına. Söylediği söz kanına dokundu. Ey hileci ahmak diye haykırdı. Gece yarısı karanlıkta sıpasını tanıyan nasıl tanımaz yirmi yıllık dostunu. Hz. Şems’i can dostunu özlemle bekleyen Hz. Mevlana’ya kulak verelim yine. Son sözde. Dostlarını daima vefa ile hatırlat can.
Arayan sen ol, bulan sen. Tanıyan sen ol, kucaklayan yine sen. Kula vefası olmayanın hakka vefası olmaz. Ee, sevgi ispat ister derler. Kantarı fedakârlıktır.
Sevgi uğrunda çekilen her cefada binlerce vefalardır.
Yapılma yıkılmadadır. Topluluk dağınlıkta. Düzeltme kırılmada. Murat muratsızlıktadır. Varlık yoklukta gizlidir. Bari yoklukta gizlidir. Bari yoklukta gizlidir. Bari yoklukta gizlidir. Bari yoklukta gizlidir.
Ne kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması. Ne kötüdür zamanın bir an kadar yakın, bir asır kadar uzak olması. Ve bilir misin ne acıdır insanın bildiğini anlatamaması. Ben, dip susması. Sen, dip ağlamaklı olması. Eğer sen, dip ağlamaklı olması.
Eğer sen, hak yolunda yürürsen senin yolunu açar kolaylaştırırlar. Eğer hakkın varlığında yok olursan seni gerçek varlığa döndürürler. Benlikten kurtulursan o kadar büyürsün ki âleme sığmazsın. İşte o zaman seni sana sensiz gösterirler. Sevginin diğer adı da sabırdır.
Açlığa sabredersin adı oruç olur. Acıya sabredersin adı metanet olur. İnsanlara sabredersin adı hoşgörü olur. Dileye sabredersin adı duadır. Duygulara sabredersin adı gözyaşı olur. Özleme sabredersin adı hasret olur. Sevgiye sabredersin adı aşk olur.
Ne istersem ben Mevla’dan isterim. Verirse yüceliğidir, vermezse imtihanımdır. Allah’tan bir şey istersen kapı açılır. Sen yeter ki vurma ibi. Ne zaman dersen bilmem ama açılmaz diye sakın umutsuz olma.
Yeter ki o kapıda durma ibi. Evet sevgili dostlar, ben diyeceğimi dedim. Lakin bir uzman bu konuda ne düşünüyor? Hadi ona bir kulak verelim.
Efendim, Hazreti Mevla’na köylü şehirli hikayesinde……köylü ve şehirli arasında sosyolojik bir ayrım yapıp……kültürel bir ayrım yapıp köylülerle şehirlileri……bu anlamda bir kıyaslama içerisine girmemektedir. Günümüzde köylüler veya şehirliler birbiriyle kıyaslanıp…
…şehirli köyden üstündür, köylü şehirlinin altındadır şeklinde……bir anlayışa sürüklenmek doğru değildir. Muhakkak ki Hazreti Mevla’na Mesnevi de köylü ve şehirliği……köy ve şehri bir temsil olarak kullanmaktadır. İşte bu hikayede de ihtiyat ve tedbiri elden bırakmamak……tedbirli davranmak hakkında……Hazreti Mevla’na bizlere bazı şeyler söylemektedir. Tedbirli davranmak için öncelikle hikmet ehlinden olmak lazım. Hikmetli davranmak lazım. Malumdur ki hikmet müminin yetiğidir, onu nerede bulursa alır. Hikaye birincisi sosyal hayatımızda……ikincisi intelektüel hayatımızda nasıl farkındalık sağlanabilir?
İyi ve kötü bilgisizlik ve bilgi nasıl birbirinden temiz olunur? Aslında insanda olan bu temiz potansiyelinin bu temiz gücü nasıl kullanılır? Hazreti Mevla’na bize bunu anlatmak istemektedir. İnsanı bu potansiyelini bir fiil hale getirmenin yollarını bize söylemektedir. Hazreti Mevla’nın elbetteki reçeteleri vardır. İşte Hazreti Mevla’na bu hikayede kulun tedbirini yani bir fail fiilde bulunan……ve sorumlu bir varlık olarak insanın tedbirinin anlamını……ve hakkın kaza ve kaderinin, onun mutlak kudretinin……onun takdiriyle kulun tedbiri arasındaki ilişkinin ne olacağını bize anlatır.
Hazreti Mevla’na mutlak müdebbirin, mutlak tedbir sahibinin……Hazreti Hak olduğunu bizlere anlatmaktadır. Evet sevgili dostlar. Ruh-a şifa Mesnevi’den de bugünlük bu kadar. Aman ha, sağlıkla muhabbetle kalın.
Bahar çok yakın.
Bu dizinin betimlemesi TRT tarafından Sesli Betimleme Derneğine yaptırılmıştır.
Erişim www.seslibetimlemedernegi.com
İlk Yorumu Siz Yapın