Kralın Merak Ettiği 3 Soru – Serdar Tuncer @MyMecra
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=5oU0hjjE7Ek.
Kralın biri bir gün bu programın başında size sorduğum 3 sorunun cevabını merak etmiş. En önemli kişi kimdir? En önemli iş nedir? En önemli zaman hangi zamandır? Bak şimdi kral da olsa insan bir şeye kapayı takıyor. Koskoca kral olmuşsun. Sana ne kardeşim? Bırak bunu feylesoflar düşünsün. Bırak… Diyemezsin. Dünya böyle. Dünya noksanlık yeri. Subhan olan Allah.
Eksik sıfatlardan, noksan sıfatlardan münezzeh olan sadece Allah. Onun için dünyada yaşanan her şey bir yönüyle yarım, bir yönüyle eksik kalmaya mecburdur. Peygamberin bile zellesi vardır. Evliya-ı kirâhın en büyüğü bile olsa kusuru, kusur denilebilecek bir şey vardır. Olmasa peygamber olması icap eder. Peygamberin o zellesi olmasa haşa bir başka bir şey olması, belki melek olması icap eder.
Gibi mevzuyu çok uzattık, dağıtmayalım. Kral takmış bunu kafaya. En önemli kişi kimdir? En önemli iş nedir? En önemli zaman hangi zamandır? Âdet olduğu üzere toplamış bilenleri sormuş, her kafadan bir ses çıkmış. Hepsi bir şey söylemiş ama bir neticede mutabık kalamamışlar. Hani hepsi birden bir konsensus halinde, efendim şu şudur, bu budur, öbürü de öbürüdür. Diyememiş kralın da kalbi mutmain olmamış. Kalbin mutmain olması önemlidir. Bazen dönerler size, çok müthiş bir şey söylerler. Yerindedir, doğrudur falan filan ama kalbiniz bir acaba der. İşte o kalbin acabası mühimdir. Delilim yok kalbimden başka. Şair bunun için kitabının adını öylece koymuştur. Kalbi söylenenlere kanaat etmeyince kralın demiş ki bu işi çözebilecek birisi var mı? Her zaman olduğu gibi imdada bir bilgenin varlığı haberi yetişmiş. Demişler ki efendim filan yerde bir bilge var. Sorunuzun sizin kalbinizi itminana erdirecek şekilde kamilen cevabını verse verse o verir. Ama o da böyle kraldı, şuydu, buydu falan görüşmek istemez pek. Siz halktan birisi gibi giyinin. Tebdili kıyafet demiyorum. Niye tebdili kıyafet demiyorum? Padişah olsaydı tebdili kıyafet giderdi. Kral tebdili kıyafet gitmez. Yaptığı iş tebdili kıyafet bile olsa halktan biri gibi giyinerek gider. Çünkü o kraldır. Halktan birisi gibi giyinmiş kral, korumaları da yanında. Düşmüşler yola at sırtında, bilgenin yaşadığı ağaç kovuğuna doğru yola revan olmuşlar. Biraz böyle az bir mesafe kala. Kral demiş ki siz durun.
Nöbetçileri, korumalarını orada bırakmış. Ben demiş buradan sonrasına yalnız gidin. Atını mahmuzlamış, bilgenin yanına gelmiş. Bakmış ki bilge elinde bir kazma kürek bahçeyle uğraşıyor. Tark kazmakla meşhur. Kral yaklaşmış böyle, selam vermiş. Efendim demiş, benim bir müşkülüm var. Size onu danışmaya geldim. İşini yaparak bir taraftan kulak kabartıyor, söyleyin diyor.
En önemli kişi kimdir efendim? En önemli iş nedir? En önemli zaman hangi zamandır? Ben bunu merak ediyorum. İhtiyar hiç duymamış gibi bahçeyi kazmaya devam etmiş filan. Kral beklemiş edeble. Hani bir bildiği var, bilge bu. Mesela arif olsa kral diyecek ki bunun yanında kalbimi tutmam lazım. Alim olsa dilimi tutmam lazım diyecek de kral ve bilge olduğu için böyle bir şey yok. Ama kral müeddeb bir adam, nazik bir insan. Peki bekleyin. Bilge tarla kazmaya başlıyor. Yorulmuştu adamcağız. Öğlen güneşi tepede. Yoruldunuz demiş biraz da ben devam edeyim. Almış eline o kazmaya devam etmiş kral. Kral bir müddet kazmış etmiş. Bilge bu defa dayanamamış. Evladım yoruldunuz ben devam edeyim. Yok yok demiş ben devam ederim. Ta güneş batana kadar kazmaya devam etmiş ve dönmüş. Efendim sorumun cevabını vermediniz. Ben üç soru için gelmiştim ama
o sıra bilge bakmış. A uzaktan bir adam koşarak kendilerine doğru geliyor. Bu adam neyin nesi diyor? Bakın bakayım. Niçin bize koşarak geliyor? Kral bir dönmüş bakmış ki bir adam geliyor ve elini karnına bastırarak geliyor böyle sıkıntılı. Adam yaralı. Karnından kan akıyor. Avuçlarının içi dolmuş. Kral hemen koşmuş. Omzuna yedeğini almış adamcağızı. Getirmiş yatırmış açmışlar.
Yarasını bakmışlar gerekeni yapmaya çalışmışlar falan. Kanı durdurmuşlar. Bilgenin havlusuyla kapatmış yaranın üstünü. Sımsıkı sarmış. Adamcağız bir ara gözünü açmış. Su! Su demiş. Kral hemen koşturmuş aşağıdan temiz su getirip adama içilmiş falan. Adamcağız dalmış uykuya. Şimdi yaz günü akşam kral da o kadar çalışmaktan yorulmuş. O da böyle bir köşecikte uyuyakalmış. Sabah olup güneş doğunca adam, yaralı adam gözlerini açmış. Kral başında işte elinde mendil alnının terlerini filan siliyor. Kralı görünce adam mahcup bir şekilde beni affedin kralım demiş. Kral ben demiş sizi tanımıyorum. Üstelik affedilecek bir şey de yapmadınız. Niçin benden af istiyorsunuz? Efendim demiş siz benim kardeşimi idam ettirdiniz. Malına mülküne de adamlarınız el koydu. Ben sizin bu bilgeyle buluşmak üzere buraya geleceğinizi öğrendim. Nasıl öğrendiyse o zaman da içeride birileri var haber falan taşıyorlar dışarıya. Blablabla. Öğrendim. Saklandım demiş bir yere.
Fakat siz geri dönmediniz bekliyorum çıkmadınız. Bu defa ben ne oldu diye sizi aramak için çıktım. Adamlarınız pusuda bekliyormuş beni tanıdılar. Tanıyınca size eski davadan dolayı bir kötülük etmek istediğimi fark ettiler ve beni yaraladılar. Buraya geldim fakat siz benim hayatımı kurtardınız. Yaramı sağlattınız. Şimdi mahcup oldum ben sizi öldürmek için gelmişken siz benim hayatımı kurtardınız.
Bunun için beni bağışlayın diyorum. Kral peki demiş hani gereken de neyse yapacağız. Yok yok efendim gereken filan yok. Bundan sonra ben ölene kadar hizmetçinizim. En sadık hizmetçinizim. Hatta öldükten sonra çocuklarıma hizmetinizde kalmaları için vasiyette bulunacağım. Neyse adamla helalleşmez de. Gavur helalleşmez. Adam da kusura bakma kardeşim. Bir yanlışlık olmuş. Peki nasıl yaptılar? Siz gibi bir şey yapmışlar.
Mevzu temize bağlanmış. Kral bilgeye dönmüş. Efendim demiş ben gideceğim. Size üç soruyla geldim ama bir cevap verme lütfunda bulunmadınız. Bilge gülmüş. Siz cevabınızı aldınız evladım demiş. A a nasıl cevabımı aldım? Bakın demiş. Dün buraya geldiğinizde hani ben ihtiyar bir adamım yoruldum diye takları siz kazmaya başladınız ya. En önemli iş, tarh kazmaktı. En önemli zaman işte o çiçeklerle uğraştığınız zamandı. En önemli kişi o an yanınızda bulunan bendim.
Çünkü benim halime acıyıp da yardım etmek istemeseydiniz geri dönecektiniz ve geri dönüş yolunda bu adam sizi öldürecekti. Sonrasında siz bu adamcağızın yaralarını sardınız. En önemli iş bu adamı iyileştirmekti. Ona iyilik yapmaktı. En önemli kişi bu adamcağızdı. Ve en önemli an işte sizin bu adamın yaralarını sardığınız
andı deyince kral haa demiş. Mesele anlaşıldı. Bunun tek bir cevabı yok. Dolayısıyla toplayacak olursak en önemli an içinde bulunduğumuz andır. Ha bunun adı karpediyem. Anı yaşa. Bilmem böyle mi değerlendirilmiş.
Yoksa İbn-ül-Vakt ol. İçinde bulunduğun vaktin oğlu ol. Öncesi ve sonrasıyla meşgul olma mı diyeceksiniz. Yoksa hadiseyi bir öte taşıyıp bir de Ebul-Vakt olmak var. Vaktin babası olmak var diye çıtayı yükseltecek misiniz? Bunu bilmem. Ama en önemli zaman içinde bulunduğumuz zamandır. Az önce geçti gitti. Ona dair yapabileceğimiz bir şey yok. Az sonranın gelip gelmeyeceği belli değil. Onu da dert etmenin alemi yok. O zaman şu içinde bulunduğumuz an kıymetli. En önemli iş o an yaptığımız iş. Mesela şu an benim için dünyanın en önemli işi bir kameraya bir tripota bakarak üç kamera üç tripota bakarak size bu hikayeyi anlatmak. Niçin? Çünkü şu anda ben bu işle meşgulüm. En önemli kişi karşımdaki dört arkadaş. Çünkü bu işi ben onlarla beraber yapıyorum. Ölçü bu. Harc edebildin mi? Şimdi şöyle diyelim cancağızın bir bilgeye soruyorlar. Bahçeli uğraşıyor mu bilmiyorum ama bu da bilge. Uzun yaşamış, keyifli yaşamış, yüzünde neşe… Bazı insanların öyledir. Yüzlerinde bir dinginlik görürsünüz, bir huzur, bir kendisiyle barışıklık hali, bir kalbiyle ve göklerle irtibatta sıkıntısızlık edası görürsünüz. Yüzlerine bakmak içinizi ferahlatır.
Böyle birine soruyorlar. Diyorlar ki, efendim nasıl yaptınız siz bu işi? Kolay diyor evladım. Ben yürürken yürürüm, otururken otururum, uyurken uyurum. Yavaş demişler. Efendim biz hepimiz böyle yapıyoruz. Herkes yürürken yürür, uyurken uyur. Yok demiş. Siz yürürken oturacağınız vakti düşünüyorsunuz. Otururken yürüyerek yapacağınız işi düşünüyorsunuz.
Uyurken başka bir şeyle meşgulsünüz. Müthiş bir cevap. Müthiş bir cevap. Gafleti tarif ederken böyle tarif eder Kudema. Gaflet, kişinin meşgul olduğu işten başka bir şeyle kalbinin meşgul olmasıdır. Yani namazdayken Fenerbahçe’nin 11’ünü kurmak gaflettir. Yahut da Fenerbahçe maçını seyrederken az sonraki görüşmeyi düşünmek, bak bu da gaflettir. Birinde Allah’tan gafil oldun, öbüründe Fenerbahçe’den gafil oldun.
Fenerbahçe’den gafil olmanın sevabı vardır. Allah’tan gafil olmak günahtır. Anlatabildim mi? Meşgul olduğunuz şey. Ha, şununla bitirelim. Cancağızım, bu hikaye Tostoy’un bir hikayesi. Zannediyorum insan ne ile yaşar kitabında anlattığı güzel hikayelerden bir tanesi. Tostoy, iyi adam. Toprağı bol olsun. Niye toprağı bol olsun? Bazen şöyle diyorlar. Bir adam Allah’a imanını bilmiyoruz, iman etmemiş, göçmüş dünyadan. Ona diyoruz ki Allah rahmet etsin falan. Yanılıp yakılarak. Yanlış. Kafire rahmet dilenmez. Peki hiç mi bir şey yapılmasın? Ya biz nazenin bir ecdadın torunlarıyız kardeşim. Demişler ki komşuluk ediyoruz bunlarla, alıyoruz, veriyoruz, cenazesinde bulunuyoruz. Arkasından bir şey söylemek lazım. Ne diyelim? Toprağı bol olsun diyelim. Müslümana toprağı bol olsun denmez.
Müslümana imanını biliyorsak Allah rahmet etsin denir. Kabrin nur olsun deriz. Makamın cenneti olsun denir. Makamı âli olsun denir. Böyle dua edilir. Müslümana toprağı bol olsun denmez. Ama kafire toprağı bol olsun denilir. İyiliğinden emin olduğumuz kafire. Bu ne demek? Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam diyor ya, Kabir insanı diyor sıkar. Günahı kadar. Beden çürüdü ama ruh orada sıkışır.
İşte o sıkışıklık içerisinde toprağı bol olsun diyorsun. Yani azıcık ferahlasın. Ama rahmet zinhar. Dilenmez. Bu buna küçük nüanslar da bakmayın. Kaybettik. Azizim kaybettik. Şöyle ki, mesela birisi ölür, birisi rahmet eder, birisi vefat eder. Üçüne de biz öldü diyoruz. Olmaz.
İmanını bilmediğimiz kişi dünyadan göçmüşse o ölmüştür. İmanından emin olduğumuz bir zat-ı şerif. Zat kelimesi de mesela herkes için kullanılmaz diyorlar. Herkesten zat diye bahsedilmez. Bazen diyorlar ya, zatım olarak falan. Yok o zat başka bir şey. Zat Abdülkadir Geylani Hazretleridir. Zat Şahı Nakşibend Hazretleridir. Serdar değil. O bendenizdir Serdar. Arz edebildin mi? Şimdi bir zat-ı şerif dünyadan göçtüğü vakit onun için de şöyle denir. Vefat etti. Kim? Allah dostu ölmez. Vefat eder. Ama imanından emin olduğumuz bir mümin gitti, rahmet etti deriz. O da ölmeye tenezzül etmemiştir de vefata da erişememiştir. Rahmettir. Onunki de. Ahah! Salih! Bu sözlerin yalan olamaz. Her beşer suretli insan olamaz. Her bir kimse ehli irfan olamaz.
Kırk yerden yarılıp kıl olmayınca.
İlk Yorumu Siz Yapın