"Enter"a basıp içeriğe geçin

Mahya Işıkları 13.Gün | Mahyadaki Uçak

Mahya Işıkları 13.Gün | Mahyadaki Uçak

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=ATJfZahhkUo.

İNTRO Uçak savaşlarda ilk kez 1912 yılında Krablus-Garp Savaşı’nda kullanılmıştır. Uçağı kullananlar İtalyanlar. Peki, ilk uçak saldırısı kime yapıldı? Elbette ki bize.
Dünya tarihinde ilk uçak saldırısına uğrayan biziz. Dolayısıyla tarihte ilk uçak savarı da biz keşfettik. Neydi o? Tavanca tüfek. Ve Boranettin Tepsi, 1918 yılının eki mayında İstanbul’da Ferhat Tiyatrosu’nda bir oyun oynuyor. Boranettin Tepsi, Paris’ten yurtdışından gelmiş, Nero’na oynuyor. Birdenbire, ”Bum” diye büyük bir ses.
Bir patlama. Çok şaşkın. O kadar büyük bir ses ki Boranettin Bey de şaşırıyor. Oyuna devam ediyor, birkaç dakika sonra ikinci bir patlama sesi. Seyirciler panik içinde dışarı çıkıyor. Beğazıt Meydanı bombalanıyor. İngiliz savaş uçakları Beğazıt Meydanı bombalıyorlar. Çanakkale’yi geçip İstanbul’a gelemediler ama
sonradan İstanbul’u işgal etmeden önce İngiliz uçakları İstanbul’u bombalamıştır. Gerçi 1915’ten Çanakkale Savaşı sırasında Çanakkale’yi dipten geçen İngiliz denizaltılarından biri savaş yıllarında Çanakkale Savaşı günlerinde Kız Kulesi’nin açığına demiriliyor. Oradan bir yerden torpil atıyor İstanbul Limanı’na. Yani bu İngilizlerin İstanbul’u ilk kez bombalanması değil. Çanakkale Savaşı’nda da bir denizaltı bombalamıştır.
Ve Beğazıt Meydanı’na 3 tane bomba atıyor İngiliz savaş uçakları. Neden Beğazıt Meydanı? Çünkü o yıllarda Beğazıt Meydanı, adı Hürriyet Meydanıydı, İstanbul’un merkeziydi. Yani İstanbul’un kalbi gibiydi. Toplanma yeri gibiydi. Özellikle oraya 3 bomba atıyorlar. Ve 3 gün sonra tarih 25 Ekim 1918 Çanakkale tarafından 5 İngiliz savaş uçağı İstanbul’a doğru saldırıyor. Tekrar bombalayacaklar. Fakat Yeşilköy’den bunu haber alan bizim uçaklarımızda haberleniyor. Havalanıyor. 5 İngiliz uçağı, 5 Türk uçağı. Bizim uçaklarımızdan ikisinin pilotu Alman biri Avusturyalı, ikisi Türk. İki Alman pilot İstanbul’u geçiyor, Kaledeniz’e doğru gidiyor, kayboluyor. Kaçıyorlar galiba. Avusturyalı pilot, motorun bozuluyor, geri dönüyor. İki Türk pilot, 5 İngiliz savaş uçağı ile karşı karşıya. Fazlı Bey ve Vecihi Bey, Vecihi Hırkuş. Fakat Vecihi Hırkuş’un yakıtı bitiyor. O da mecburen geri dönüyor. Fazlı Bey tek başına, Kız Kulesi üstünden saldırarak o 5 savaş uçağının arasına dalıyor. Ve onları kovalıyor. Ağır yaralanıyor Fazlı Bey. Yeşilköy’e döndüğünde ağır yaralı. Güllane’de hastaneye kaldırılıyor. Bu saldırıdan birkaç gün sonra, İşgal güçleri İstanbul’u ele geçiriyor. İstanbul düşüyor ne yazık ki. Ve o hava saldırısını yapan o 5 pilot, Kimdi bize cesurca saldıran o Türk pilot diye soruyor. Ve yaralı olduğunu öğrenince hastaneye gidip, Fazlı Bey’i ziyaret ediyorlar. Kimdi bu cesur Türk diye?
Fazlı Bey sonradan Anadolu’ya geçiyor. Mustafa Kemal Atatürk’e katılıyor. Direniş’e katılıyor. O an düşman uçağı düşürüyor Kurtuluş Savaşı’nda. Ne yazık ki Fazlı Bey, o güzel insan, 1923 yılında artık özgürlük gelmişken, İzmir’de bir pilota eğitirken, uçağının motoru arzalanıyor ve düşüp şehit oluyor. Kaybettiğimiz havacılardan biri de Selahattin Alandır. Selahattin Aland, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk uçak mühendislerinden biridir. Ve Eskişehir Cep Atölyesi’nde 1932 yılında yaptığı Türk malı uçağı, Kaan’ı resmini çizmiştir. Kaan’ı resmi yapıştırmıştır oraya. Neden? Çünkü biz Kurtuluş Savaşı’nı Kaan’ı’la kazandık. Danimarkalılar bir uçağı çok severler. Bu uçak, 1950 ve 1960 yıllar arasında, 10 yıl boyunca Danimarka’nın kuzeyinde hayat kurtarmıştır. Ambulans uçağı. Binlerce hayat kurtarmıştır. Sonra Danimarkalılar, sefer dışı kalınca o uçağı müzeye koyarlar. Ve uçağı Türkler adını verirler. Evet, 10 yıl boyunca dünyanın en zor hava koşullarında Danimarka’da hayat kurtaran o uçağı Türkler diyor Danimarkalılar. Neden? Çünkü motoruna kadar biz yapmıştık. Bizden satın almışlardı da ondan. THK-5.
1930’lı yıllarda kendi uçağını yapabilen bir elin sayısı kadar ülke vardı. Ve o ülkelerden biri Türkiye Cumhuriyeti’ydi. Kendi uçağımız yapabiliyorduk. Ve yine 1930’lı yıllarda Edirne’de o güzeller güzeli Selimiye Camii’nin minareler arasında bir mahya görürüz. Bu mahyayı kuran Edirne Selimiye Camii’nin mahyaçısı, müezzini Mustafa İştekel’dir.
Mustafa İştekel resimli mahya örneği olarak Selimiye’nin iki minare arasına bir uçak resmediyor. 1930’lı yıllarda. Neden mi? Çünkü anlattığım bütün bu bilgi birikimi Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi uçağını yapabilen, hatta uçak satan bir ülke olduğu gerçeğin ışığı
bir Ramazan gecesi Mustafa İştekel’in mahyasında ışıldıyordu da ondan. Kültür bir toplumun hafızasıdır. Mahya ışıkları bizim hafızamızdır. Mahya ışıklarında havacılık tarihimiz bile vardır. Mahya ışıklarından bu aşamlıkta bu kadar. Yarın yeniden birlikte olalım.
Şu için insan ettiysek affola.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir