"Enter"a basıp içeriğe geçin

Mahya Işıkları 26.Gün | Kurtuluş Aşısı

Mahya Işıkları 26.Gün | Kurtuluş Aşısı

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=uAbppTFChUM.

Müzik… Ve geldik, gamlı Ramazan’ın Kadir Gecesi’ne. Kadir Gecesi, bütün insanlığa sevgi, barış, kardeşlik ve sağlık getirsin.
Bu Ramazan ayında, kendi sağlığımızı, sevdiklerimizin sağlığını ve milletimizin sağlığını koruma adına birbirimize şöyle uzaktan bakıyoruz. Böyle olmalı elbette. Yani Ramazan kültürümüzün o birlikteliklerini, o omuz omuza olma duygusunu, aynı sofrada iftar açma mutluluğunu yaşayamıyoruz. Ertiledik şimdilik bu güzel duygularımızı.
Ya sakladık sözünü sevmiyorum. Ertiledik, öyle olması gerekir. Tahrimiz de bu ilk değil. 1812 yılının Ramazan’ında da kim bunlar yaşanmıştı? O yıl İstanbul’da büyük bir salgın vardı. Ve 2. Mahmut, Ramazan kültürünün gereği olan bütün o birliktelikleri ertelemişti. Ramazan davulcuları yoktu. Öyle herkesin katıldığı, pek çok insanın bir araya geldiği, çoklu iftar sofraları kurulmuyordu. Bu yüzden 1812 yılının Ramazan’ına gamlı Ramazan denmişti. Ve 2020 yine gamlı Ramazan ayındayız. Bugünün bir özelliği de elbette. 19 Mayıs, Atatürk’e amma, Gençlik ve Spor bayramının o bayramı da kutlamanın güzelliği ve mutluluğu. Sadece Kadir Gecesi’nde değiliz. 19 Mayıs’ımızın da yıl dönümündeyiz. Bağımsızlığa, özgürlüğe, adım atışımızın ilk adımın, yıl dönümü. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Bandırma vapuruyla Samsun’a çıkıyor. Öyleyse biz o güzel insanları hatırlayalım. İbrahim Talih Öngören, Berkçet Feyzeoğlu ve Refik Sayda. Kimler de onlar? Bandırma vapurundaki doktorlarımız. 19 Mayıs 1919’dan, 23 insan, 1920’ye kadar geçen süreç bir bütündür aslında. Atatürk, meclisi kurup, milli mücadeleyi başlatmak adına, Samsun’a adımını atmıştır. Ve Sivas Kongresi çok önemliydi. Sivas Kongresi çok önemli. Çünkü o kongrede mandacılar,
Mustafa Kemal’in önünü kesmek istiyorlardı. Kararlılar. Amasya’da bunu denediler. Erzurum’da başaramadılar. Ama Sivas son duraktı mandacılar için. Yani diyorlardı ki, Gazi Mustafa Kemal, tamam senin yanındayız ama paramız yok. Ordumuz yok. Kesti mi olmuş herkes? Millet perişan savaştan yeni çıkmış. Her tarafta salgın, hastalık. Nasıl başaracağız? Filanca ülkenin mandası olalım.
Bazıları da diyordu ki, filanca ülkenin mandası olalım. İşte onlar son kozlarını Sivas’ta oynadılar. 4 Eylül günü başladı Sivas Kongresi. Mandacılar Atatürk üstünde baskı kurmak istiyorlar. Günler geçiyor. İşte tarihi değiştiren bir güzel insan, orda ortaya çıkıyor. 18 yaşında bir delikanlı. Bir tıbbiyeli. Hikmet Bey.
İstanbul’u tıbbiyelliler Sivas Kongresi’ne temsilci göndermeye karar veriyorlar. İki arkadaşlarını seçiyorlar. Yusuf Bey ve Hikmet Bey. Fakat Yusuf Bey gidemiyor Sivas’a. Neden? Çünkü para toplayamadılar. Çünkü topladıkları para sadece Hikmet Bey’i göndermeye yetiyor. Bu toplantıyı da İstanbul’da tıbbiye’nin hamamında yapıyorlar. 25 kişi. 25 yürekli, cesur, yürek tıp öğrencisi. Ve bir karar daha alıyorlar. Hikmet Bey evet Sivas’a gelecek ama bir de bir kitap gönderir. Bir kitap hazırlıyorlar. Kitabı oluşturuyorlar. Basacak paraları yok. Bir kadın yazar. Kadriyemelakan’ın. O cebinden para veriyor ve o kitabı bastırtıyor. Biliyor musunuz? Sivas Kongresi’nde o tıbbiyeli, Hikmet Bey, o öğrenci bütün delegelere, kongreye katılan o kitaptan armağan etmiştir. Bin adet basılmıştır bu kitap. Mustafa Kemal Atatürk’e de vermiştir. Sivas Kongresi için basılmıştır. Tıp fakültesi öğrencilere basmıştır bunu. Kitabın adı İzmir Faciası. İşte o kitap elimde. Ben bu kitabı yıllarca aradım, yıllarca. Sonunda buldum. Bir sahaf arkadaşım. Çok teşekkür ediyorum. O kitaptan bana abdüldü. Sahaf dedim ya, Mehmet’in altı ok ustamızın bir şeyini okumak istiyorum. Bir sahaf kitabındaki nem ve küften elime geçen inanılmaz sevinci, birilerine geçirememekten gelişti. Ben de bu bireycilik bilinci. Ne kadar güzel değil mi? Ve şu zor günlerde sahaflarımız ne yazık ki o güzel dükkanlarını, o güzel kokulu dükkanları açamadıkları için zor günler yaşıyorlar. Sizlerden rica’ım, hani bayram da klaşıyor ya, sahaflarımızdan kitaplar alalım, bayram hediyesi olarak dostlarımıza sahaflardan aldığımız kitapları gönderelim. İşte Sivas Kongresi’nde tıbbi ligmet, İzmir Faciası kitabını dağıtıyor herkese. Ve mandacılar Atatürk’ü bask altına almış. Tıbbi ligmet ayağa kalkıyor. Diyor ki, ben İstanbul Kıbrıyerleri’nin temsilcisiyim. Biz mandacılığı kabul etmiyoruz. Dönüyor. Mustafa Kemal Paşa,
diyelim ki, sen de mandacılığı kabul ettin. Seni vatan kurtaran değil, vatan batıran ilan eder, senin de karşında olursun. Bunun üzerine, Mustafa Kemal yanına çağırıyor. Tıbbi ligmeti diyor ki, çocuk hiç merak etme, ben de senin gibi düşünüyorum. Ya istiklal, ya ölüm. O sözü orada söylüyor. Mustafa Kemal, İbrahim Danişbey,
Üst Temel İbrahim Danişbey, Kurtuluş Savaşımızın şehit düşen ilk doktoru. Doktor Üst Temel İbrahim Danişbey. Kuva-i Milliacileri, yani Kurtuluş Savaşı’na katılanları tedavi ediyor diye, İstancilar tarafından ne yazık ki katlediliyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmış. Kurtuluş Savaşımızın çalışmaları yapılıyor. Fakat salgın hastalıklar her yerde. Salgın hastalıklarla nasıl mücadele edeceğiz? Mücadele etmemiz gereken sadece işgal güçleri değil, salgın hastalıklar da var. Ankara’da, Cebeci Hastanesi’nde, Birinci Dünya Savaşı’ndan kalma hastane denir ama gözünüzün önünde ne geliyor bilmiyorum. Oradaki çok eski bir levartuarda, bulaşçı hastaklara karşı aşı üretmeye başlıyoruz. Fakat bakteri yok. Yani, tamam, aşı üreteceğiz ama bunun için bakteri gerekir. Bakteriler İstanbul’da kim getirecek? Doktor Arif İsmet Bey. Arif İsmet Bey, İstanbul’dan binbir zorlukla, binbir göçle, o bakterileri alıyor, Ankara’ya getiriyor ve Cebeci’deki o küçük levartuarda, doktor arkadaşları Kurtuluş Savaşı’na katılan ve tıp fakültesi öğrencileriyle aşılar üretiyorlar, salgın hastalıkla mücadele etmek için. Orada çalışan tıp fakültesi öğrencilerden biri de, işte Hikmet Bey’dir. Tıbbiye-i Hikmet’i orada da görüyoruz. Tıbbiye-i Hikmet sadece Sebastopol çıkışı yapmıyor. Sonra Kurtuluş Savaşı’nda, salgın hastalıklarla mücadele etmek için, Cebeci’deki o küçük, o küçük levartuarda aşı üretiyor. Tıbbiye-i Hikmet. Aşılar yapıyorlar, ama nasıl dinleyecekler?
Doktorlar ve tıp fakültesi öğrencileri, aşıları kendi üstlerinde deniyorlar. Şu salgın günlerinde, 19 Mayıs Atatürk Amma ve Gençlik ve Spor Bahramı’nda, Kurtuluş Savaşı’ndaki bütün, bütün gazilerimize, şehitlerimize sonsuz saygı ama doktorları da tıp fakültesi öğrencilerinde unutmayalım diyorum.
Bir kez daha Kadir Geceniz ve 19 Mayıs Atatürk Amma, Gençlik ve Spor Bahramınız kutlu olsun. Mahya Işıklarından bu seferlik de bu kadar. Yarın yeniden birlikte olalım.
Sürçülisan ettiysem affol.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir