"Enter"a basıp içeriğe geçin

Mahya Işıkları 8. Gün | Sanat Emekçisi

Mahya Işıkları 8. Gün | Sanat Emekçisi

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=TIgxpv_J5dw.

Müzik… 1 Mayıs Ramazan ayına denk geldi. Ben salgınla mücadele ettiğimiz şu karantina günlerinde çalışmak zorunda olan bütün işçilerimizin, emekçilerimizin, sağlık çalışanlarımızın
bir maiz emek bayramını kutlarım. Bir maiz aynı zamanda çok değerli, çok güzeller güzeli bir sanatçımızı kaybettiğimiz gün ne yazık ki. 1988 yılının bir maiz gününde kaybettik Alten Erbula. Alten Erbulak, karaketür ve tiyatro sanatımızın büyük, çok büyük bir ismidir. Alten Erbulak, güzel sanatlarda öğrenciyken Bakırköy’de oturuyordu. Ve Bakırköy’den Fındıklıya, okuluna banyo treniyle gidip geliyordu, trene biniyordu. Tren de, arkadaşları, kendisi gibi öğrenci olan arkadaşları, onlarla tren de şakalaşıyorlardı. Kimler miydi? Yolculuktaki arkadaşları, Alten Karındaş, Münir Özkul, Sadire Alışık. Yani şimdi bir zaman makinesi olmasın da gel de o trene gidip bin. Hah, nasıl isterdim biliyor musunuz? Kim bilir neler konuşuyorlardı, ne şakalar yapıyorlardı. Alten Erbulak, karaketürist, aynı zamanda çok değerli radyo programı yapımcısı Orhan Boran ile birlikte ilk çocuklarımız için çizgi romanı hazırlayan isimdir. Yuki. Orhan Boran’ın o yıllarda radyoda çocuklar için yaptığı bir radyo programı kahramanı. Yuki. Alten Erbulak onu çiziyor ve ortaya ilk çocuklar için hazırlanan çizgi romanımız çıkıyor. Orhan Boran ve Alten Erbulak. Erol Günaydın’ın da çok sevdiği, çok değerli arkadaşıydı Alten Erbulak ustamız. Ama onu kendi öykülleriyle anlatalım. Alten Erbulak, Muammer Karaca’da sahneye çıkacak bir oyun. Oyunda perde açıldığında, sahnede Alten Erbulak tek başına şöyle 5-6 dakikalık bir rolü var. Sonra oyun gereği sahneye bir başka arkadaşı girecek. Fakat rol icabı Alten Erbulak’ın gözlüklerini çıkarması gerekir. İleri derecede mi yok? Aşırı derecede mi yok? Yani gözlerini çıkardı mı? Görmüyor bir şey. Zaten her oyun öncesi sahnenin arkasına arkadaşları tarafından getiriliyor. Bak, Alten Abi şaşırma sahana dönünce sahne. Peki. Yine bir gün oyun başlayacak. Arkadaşları getiriyorlar Alten Erbulak’ı sahnenin arkasında kulise. Gözlüklerini çıkarmış, bir şey görmüyor. Hadi abi, oyun başladı. Ve sahneye çıkıyor Alten Erbulak. Konuşuyor, konuşuyor, rolünü yapıyor. Gelen giden yok. Öyle kaldı. Kimse gelmiyor. Ama oyun gereği bir arkadaşı gelip konuşması lazımdı. Kimse yok.
Seyirciler gülüyor. Ne olduğunu anlayamıyor. Alten Erbulak sahnede perişan. O sırada salonda ön koltuklarda oturanlardan biri sahneye gözlüğünü uzatıyor. Alten Abi, gözlüğünü tak gözlüğünü! Gözlüğünün salonda ne işi var? Alıyor gözlüğü, takıyor. Oyun o gün iptal edilmiş. Bütün arkadaşları, bunu Alten Erbulak söylememişler. Oturmuşlar salonda. Bakalım Alten ne yapacak?
Alten Erbulak karikatürist. Futbol başlarına gider. Sonra gazetesinde yarım sayfa karikatür ile oynanan maçı anlatırdı. Ve bir gün o zamanki adıyla İnan’ın stadyumunda bir Fenerbahçe Galatasaray maçı oynanacak. 20 bin kişi içeride. 30 bin kişi abartmıyorum dışarıda. Bütün kapıları kapalı. Gel bir büyük maç Fenerbahçe Galatasaray. Kimse içeri giremiyor. Ama herkes içeri girmek istiyor. Bir kapı açık. Basın şeref tribünü. Adı üstünde. Yani mülki amirler ve gazeteciler oradan içeri girebilir. Kapının bir kanadı, kapalı bir kanadı açık ama orada yapılı bir görevli duruyor. Çünkü beleşçiler onun bir dalgınlığını fırsat bilip içeri kaçmaya çalışıyor. ”Dur kayıt, içeri giremezsiniz.” Bir adam yaklaşıyor kapıdaki görevliye. Bir kartvizit uzatıyor. ”Efendim, bu kartviziti size vermemi istediler.” Birisi bir arkadaşını kartviziti ile torpil yaparak maçak göndermiş. ”Ver bakayım.” Bakıyor. ”Hiii… Beyefendi hoş geldiniz. Siz lütfen içeri buyurun.” Kapıdaki görevli onu içeri alıyor. Herkes itiraz ediyor. ”Ama ben de filancanın falancasıyım.” Konuşma. Bak kartvizitte ne yapıyor. Altan Erbulak. Altan Erbulak yazıyor. Altan Erbulak bir arkadaşının kartviziti ile maça göndermiş. Bu kadar çok sevilirdi. Tabi o kartvizitte gelen muhterem, mahcup başı önünde eğik, ”Teşekkür ederim.” diyor, içeri giriyor. O gün kapıdan içeri giren Altan Erbulak’ın ta kendisi. Maça gelen Altan Erbulak. Bir önceki maça Altan Erbulak yine basın ve şeref tribününden içeri giriyor. Tabi ki yeri orası. Kapıda aynı görevli. ”Dur! Kimsin?” ”Ben Altan Erbulak. Boy 1,62.” ”O kadar kısa boyuydu ki.” Koskoca görevli bakıyor. ”Sahtekar, yalancı. Koskoca Altan Erbulak böyle mi olur?” Onu içeri almıyor. Ben Altan Erbulak için anlatılan bu hikayeyi çok severim. Çünkü Altan Erbulak tarihimizde kendi kartviziti ile kendisine torpil yapan tek insandır.
Mahya Işıkları’ndan bu kadar. Yeniden Mahya Işıkları’nda buluşmak dileğiyle.
Sürçülisan ettiysek affola.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir