"Enter"a basıp içeriğe geçin

Mahya Işıkları 9.Gün | Su ve Ateş

Mahya Işıkları 9.Gün | Su ve Ateş

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=Lobj7dBe5eM.

Müzik Gecenin o siyah pelerini üstünde ne de güzel duruyor mahya ışıkları. Şiir gibidir. Çok şiirseldir, çok liriktir mahya ışıkları. Ama ne yazık ki şiirimizde mahya ışıklarına rastlayamıyoruz. Şairlerimiz dizelerinde mahya ışıklarına hiç yer vermemiş. Oysa çok şiirseldir mahya ışıkları. Fakat bir şairimiz, günümüz şairlerinden Erdal Alava. O, Türk şirine mahya kuran şairdir. Onun bir şirinde mahya çıkar karşımıza. Şiir şöyle. Bayezid kulesinden Galata kulesine iki tel çektiğim saçından bütün gece yanıp durdu. Seviyorum. Şair, sevdiği insan olan aşkını iki kule arasına yazdığı seviyorum sözcüğüyle, mahya ile dile getiriyor. Peki neden bunu yapıyor dersiniz? Yani nasıl bir metafordur bu? Kuleler arasında mahya ve aşk.
Elbette ki Bedirahmi Eğipoğlu’na bir gönderme var burada. Bedirahmi Eğipoğlu Erdal Alava’dan yıllar yıllar önce ne yazmıştı? İstanbul deyince aklıma kuleler gelir. Ne zaman birinin resmini yapsam öteki kıskanır. Ama şu kız kulesinin aklı olsa Galata kulesine varırdı. Bir sürü çocuklar olurdu. Yani Erdal Alava’nın bir merhabası var gibi gelir bana yazmış olduğu o mahya şiirinde
Bedirahmi Eğipoğlu Usta’ya. Kız kulesi. Nice aşkın tanıdır kız kulesi. Ama kız kulesi karantina bölgesi olarak da kullanılmıştır. Evet. 1850-60’lı yıllara kadar kız kulesi cüzdanhaniydi. O yıllarda cüzdan son derece tehlikeli olan, tedavisi mümkün olmadığı sanılan bir hastalıktı. Ve cüzdanlı hastalar kız kulesine kapatılırdı. Cüzdanhaniydi kız kulesi yıllarca.
Sonradan İstanbul’a bir cüzdanhane yapıldı. Karacamet mezarlığının hemen kenarına. Ama ünlü Ankara Asfaltı yapılırken E5 Karayolu bu cüzdanhane yıkıldı. Ve tarihte kaybolup gitti. Mahyalardan söz ediyorduk ya, mahyaların ne kadar şiirsel olduğundan. Mahya Arapça bir sözcük. Mahye, aylık demektir. Ve yazıda.
Bizim haddatlarımız, yazı ustalarımız kağıt üstünde yazı yazarken aynı zamanda resim yaparlardı. Had sanatı o değil miydi? Şunu düşündüm. Peki bizim geleneğimizde, had sanatımızda yazı yazarken resim yapmak varsa, acaba çok eski Ramazan gecelerinde, eski Ramazanlarda, tıpkı kağıt üstünde, had sanatında olduğu gibi mahyalarımızda yazı ve resim birlikte miydi? Yani mahyalarda resim var mıydı?
1720’li yıllarda Sultan 3. Ahmet döneminde şöyle bir izin verilir. Bundan böyle, mahyalarda Ramazan’ın ilk 15 günü yazı yazılacak. Ramazan’ın ikinci yarısı mahyalarda bizzat resim yapılacak. Evet. 1720’li yıllardan sonra İstanbul’da Ramazan mahyalarda ikiye ayrılıyor.
İlk yarısı yazı, ikinci yarısı resim. Bu izin çıkıyor ya, Üsküdar halkın isyan ediyor. Efendim diyorlar, bizim Üsküdar’da kıyıda bir tek camimiz var. Mihrman Sultan Camii tek minareli. Ve biz mahya göremiyoruz. Saray para versin, ikinci minare yapılsın. Üsküdar’daki Mihrman Sultan Camii’nin ikinci minaresi, halk mahya, resim görsün diye yapılmıştır. Eyyub Sultan halkı da diyor ki, iyi güzel de bizim Eyyub Sultan Camii’nin iki minaresi var ama minareler kısa. Mahya kurulamıyor. Para verin, birer şerefe daha yükseltilelim. Eyyub Sultan Camii’nin minareleri ikinci şerefelerine halk mahya, mahyalarda resim, yazı görsün diye kavuşmuştur. Peki, ne resimler yapılırdı? Hangi resimler yapılırdı? Ne yazık ki pek çok güzel mahyacı geldi geçti. Onları yapmış olduğu resimleri görmek için, İstanbullu her teravih namazından sonra cami cami dolaşmıştır.
Bugün Ramazan ayında cami cami gezme geleneğinin bir payı da, işte o resimli mahya geleneğinden günümüze kalmıştır. Çünkü her resim bir geceliğine yapılırdı. İkinci gece asla iki minare arasında aynı resim durmaz değiştirilirdi. İyi de ne resim? Abdül Latif Efendi, Süleymaniye Camii’nin ünlü mahyacı Abdül Latif Efendi,
1870-1880’li yıllarda mahyalarını kurardı Süleymaniye Camii’ne. Ve onun mahya resimlerini gösteren defteri, Süheyl Ünver Üstadımız tarafından bize ulaştırılmıştır. O defterde ne resimleri yapıldığını görüyoruz. Şadırvan resmi, çiçek resmi, köprü resmi, kayıt, yelkenli gemi…
Ve bir şey daha görüyoruz Abdül Latif Efendi’nin resim defterinde. Kız kulesi. Evet. Eski Ramazanlarda İstanbul’da yapılan resimlerden biri de mahyalarda kız kulesiydi. Düşünsenize şöyle bir İstanbul. Gecenin karanlığı, kız kulesi suyun içinde ve iki minare arasında da ateşten bir kız kulesi.
Biri suda duruyor, öteki ateşte, su ve ateş aynı gecede. Mahya Işıklarından bu program da buraya kadar. Yarın yeniden birlikte olalım.
Yeni sanettiysem affola.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir