Malcolm X kimdir?
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=tDcT1zgw72I.
O gelmiş geçmiş en etkili isimlerden biri olarak tarihe geçti. Hayatının son anına kadar insan hakları mücadelesini sürdürdü. Yaşamı boyunca peşinden milyonları sürüklemeyi başardı. Gezete olarak yaptığımız ankette en çok merak edilen ve profili istenen isim o oldu. İçeriği hazırlarken de KTB yayınlarından çıkan ve okurken çok etkilendiğim bu kitaptan yararlandı. Ve karşınızda Malcolm X’in profili.
Malcolm X’i tanıdığımız anket Biz onu Malcolm X olarak tanıyoruz ama onun asıl adı Malcolm Little. 19 Mayıs 1925’te Amerika Birleşik Devletleri’nde Omaha’da dünyaya geldi. Doğumundan itibaren onu zorlu bir çocukluk bekliyordu. Hayatı hiç kolay olmadı. Babası Earl Little, Pan-Afrikanizm taraftarı olan bir Baptist’i. Babasının katıldığı örgüt, ırkçı bir oluşum olan Ku Klux Klan tarafından mercek altına alınmıştı.
Mümlenen isimlerden biri de babasıydı. Irkçı örgütlerden pek çok tehdit alıyorlardı. Siyahi düşmanları tarafından 1929’da evleri yakıldı. Malcolm daha 6 yaşında küçücük bir çocukken babası öldürüldü. Bu ölüm resmi kayıtlara tramvay kazası olarak geçse de annesi Louise ölüm sebebinin ırkçı örgüt siyah lejyon olduğunu söylüyordu. Yani Malcolm’un ölümüne tramvay kazası süsü verildiği düşünüyordu. İşte bu söylentiler kulaktan kulağa konuşuldu.
Ve tabi küçük Malcolm bu söylentiler arasında ırkçılık gerçeğinin ortasında büyüdü. Çocukluğundan gelen bu tramvati gizler hayatı boyunca onu takip edecekti. Babasının ölümüyle birlikte maddi sıkıntıları başladı. Annesi de çözümü bahçelerinin bir kısmını kiralamakta buldu. Oğullarını ise avcılığa yönlendirmişti. 1938’de henüz 13 yaşına geldiğinde artık tek sahip olduğu varlık olan annesini de kaybetmek üzereydi.
Babasının ölümüyle birlikte mental sorunlar yaşayan annesinin durumu giderek kötüleşiyordu. En sonunda hastaneye kaldırıldı. Malcolm ve kardeşleri koruyucu aileye verildi. Annelerini hastaneden çıkarmak için verdikleri mücadele ise 24 yıl sürdü. Malcolm ilkokuldayken çok başarılı bir öğrenciydi. Daha o yıllarda adalet arayışı ağır basmış ve avukat olmaya karar vermişti. Ama öğretmeni avukatlığın bir siyahi için gerçekçi bir hedef olmadığını söyleyince öğretmenin bu sözleri onun bütün hayallerini yıkmıştı. Bu onu o kadar sarsmıştı ki eğitim hayatının daha başlarındayken okulu bıraktı. Artık hayat onu farklı bir yola sokmaya hazırlanıyordu. 21 yaşına kadar bastığında çoğunlukla siyahilerin yaşadığı bir bölgede yaşadı. Burada pek çok sektörde çalıştıktan sonra yolu harleme düştü. Malcolm’u burada karanlık günler bekliyordu. Artık bir suç makinesine dönüşmüştü. Uyuşturucu, haraç, kumar ve hırsızlıkla dahil pek çok suç işledi. Ardından bastığına döndü. Burada sırf zengin beyaz aileleri hedef aldığı pek çok soygun suçuna karıştı. 1946’da saat çalarken yakayı ele verdi. Yan kesicilik ve haneye tecavi suçlarından 8 ile 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Cezaevine girdiği dönem onun hayatının dönüm noktasıydı. Cezaevinde bütün hayatı ve düşünceleri değişmeye başladı. Burada John Bambry adında biriyle arkadaşlığı pekişti. Kendini geliştirmiş olan bu isim Malcolm’un ufkunu açıyor ve okuma isteğini artırıyordu. O artık kendini yetiştirmek istiyordu. Yine hapishanede geçirdiği bu dönemde İslam’da tanıştı. Önce sigara içmeyi ve domuz eti yemeyi bıraktı. Ardından da hayata bakışını değiştirdi. Büyük ölçüde İslam ümmeti hareketinden etkilendi ve Müslüman oldu. O dönemde yaşadığı dönüşümü ileride bir insanın düşünmeye ihtiyacı varsa gidebileceği en iyi yer üniversiteden sonra hapishanedir sözleriyle anlatacaktı.
Cezavinden çıktıktan sonra o bambaşka biri olarak yeniden doğmuştu. 1955’te Malcolm artık hatip olmuş ve evlenmeye karar vermişti. Konferanslarda sıkça karşılaştığı Betty Sanders’la hayatını birleştirdi. Bir yıl sonra Betty de soyadını X yaparak İslam ümmetine katıldı. Bu evlilikten Attila, Kubilay, İlyas, Cemile, Melike ve Melek adında 6 çocuğu oldu.
Malcolm Kore savaşına karşı çıkarak dönemin Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Truman’a bir mektup yazmıştı. Komünist ifadelerle dolu bu mektubun ve İslam ümmeti içindeki yükselişinin ardından FBI’ın yakın markajına girdi ve takip edilmeye başlandı. Malcolm hakkında bir dosya hazırlandı. O da kendisini korumak için adını gizlemek durumunda kaldı. İlk sarfı bilinmeyen anlamını taşıması bakımından Malcolm için özel bir yere sahipti.
Bugüne kadar sahip olduğu Lidl olan soyadının atalarına zorla verildiğinin farkındaydı ve artık bu soyadı kullanmak istemiyordu. Tanımasının mümkün olmadığı atalarını temsilen bilinmezliği yani X harfini kullanmayı tercih etti. Kullandığı isimler arasında Malcolm Şahbaz ve Malik El Şahbaz da olsa da asıl bilinirliği Malcolm X adıyla oldu. Onu tanımlayan isimlerden bir diğeri de Kızıl Detroit.
Bu isimse kızıl saçlarından dolayı dedesinden miras kalmıştı. Malcolm X 1957’de İslam Ümmeti Hareketinden Afro-Amerikan bir ismin darp edilmesine gösterdiği tepkiyle tanınmaya başlandı. Malcolm’un çabalarıyla darp edilen kişi hastaneye kaldırıldı ve görüşmesine izin verildi. Olayın ardından polis merkezinin önünde toplanan grubu dağıtan Malcolm gücünü ispat etmişti. Onun adını artık büyük kitleler duymaya başlamıştı.
Sorunlar ve olaylarla ilgili yorumları gazetelerde ve televizyon kanallarında yayınlanıyordu. O artık siyahilerin hak savaşçısı bir isim haline gelmişti. Bütün uyuyanları uyandırmaya bir tek uyanık yeterdi. O da öyle yaptı. Sonunda ise peşinde onu takip eden kitleleri buldu. Onun adalet arayışı yaşama boyunca sürdü. Ben gerçeğin peşindeyim. Kimin söylediği önemli değil. Ben adaletin peşindeyim. Kim için veya kime karşı olduğu önemli değil diyordu.
Onun en büyük düşmanı ise ırkçılıktı. Ona göre ırkçılık olmadan kapitalizm de olmazdı. Bu mücadelede medyanın öneminin de farkındaydı. Eğer dikkat etmezseniz gazeteler mazlumlardan nefret etmenizi, zalimleri ise sevmenizi sağlar sözleri, bu konudaki görüşünü ve medyanın ne kadar etkili bir silah olduğunu kanıtlar nitelikte. Eylül 1960’ta Birleşmiş Milletler’in Afrikalı Milletlerle ilgili toplantılarına çağırılmaya başlandı. Bu toplantılarda pek çok dünya lideriyle görüşmeler yaptı.
Görüşleri oldukça radikaldi. Afro-Amerikanların Afrika’ya dönmesi ve hatta ayrı bir ülke kurmaları gerektiğini söylüyordu. Dört yıl sonra İslam Ümmeti hareketinden ayrılarak Afro-Amerikan Birliği örgütünü kurdu ve Sunni Müslüman oldu. Bu yıl hacca giderek Arap Yarımadasını ziyaret etti. Bu ziyaretler onun fikirlerinin olgunlaşmasına büyük ölçüde katkı sağladı. Aynı yıl boyunca Melkorn pek çok tehdit almaya başladı.
Bu tehditler eskiden içinde bulunduğu İslam Ümmeti hareketinden geliyordu. Önce arabasına bombalı saldırı girişiminde bulunuldu. Ardından da İslam Ümmeti tarafından çıkarılan bir gazetede Melkorn’un başının kokmuş olarak tasvir edildiği bir karikatür yayınlandı. Bu saldırılar birkaç ay ara ile yapıldı. Artık saldırılar ve tehditler o kadar artmıştı ki ona kendisini ve ailesini silah tutarak korumaya çalışmaktan başka bir seçenek bırakılmamıştı. Melkorn tehditlere meydan okumak için elinde silahla perdelerin arasından dışarıyı gözetlediği bir fotoğraf çektirdi ve bu fotoğraf bir dergide yayınlandı. İkonik hale gelen bu fotoğrafının hikayesi de artan saldırılar karşısında kendisini ve ailesini koruma çabalarından başka bir şey değildi. Müslümanlara göre fazla dünyeviyim, diğerlerine göre fazla dindarım. Militanlara göre fazla ılımlıyım, ılımlılığa göre fazla militanım.
Bulunduğu konumu işte bu sözlerle açıklıyordu. Birileri için rahatsızlık sebebi olduğu kesindi. İşte bu rahatsızlık onun sonunu besledi. 21 Şubat 1965’te Manhattan’da kalabalık bir gruba konuşma yapmaya hazırlanıyordu. Kalabalığın arasından biri bağırarak onu protesto etmeye başladı. Ardından önce bir el, sonra da birkaç el daha silah sesi duyuldu. Melkorn Miggs göğsünden, sol omzundan, kollarından ve bacaklarından vurulmuştu.
Hemen hastaneye kaldırıldı. Vücudundan 21 kurşun çıkarıldı. Saat 15.30’da hayata gözlerini yumdu. Melkorn Miggs artık aramızda değildi. Harlem’deki cenaze törenine yaklaşık 30 bin kişi katıldı. Tören televizyondan canlı yayınlandı. Ekran başındaki milyonlarca insan da Melkorn için gözyaşı döküyordu. Onun ölümünden İslam Ümmeti Hareketi, CIA, FBI ve New York Polis Teşkilatı sorumlu tutuldu. Cinayet aydınlatılamasa da İslam Ümmeti Hareketi’nin Sekreteri olan John Ali’nin aslında FBI ajanı olduğu ve suikastten bir gün önce Melkorn Miggs’in katiliyle toplantı yaptığı ortaya çıktı. Profilin bu bölümünü onun bir sözüyle bitirmek istiyorum. Şu an yaşamasa da fikirleri hala canlı olan Melkorn Miggs’in de dediği gibi.
Zulüm, kısmak istediği sesi nara yapar ve bazı ölüler yaşayanlardan daha yüksek sesle konuşur.
İlk Yorumu Siz Yapın