"Enter"a basıp içeriğe geçin

Mevzular 42 – Affet Kardeşim

Mevzular 42 – Affet Kardeşim

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=IwM3mOr6ZAI.

Mevzuların sevgili babamla gerçekleştirdiğimiz bir bölümüne daha hepiniz hoş geldiniz. Babam olduğu zaman biliyorsunuz konu birazcık CNN Türk, Haber Türk oluyor bende. NTV ya da. Bende olmuyor. Bende oluyor. Haksızlık etme. Babam olunca konu değişiyor öyle artistliğe gerek yok. Ben direkt hemen programı açayım. Çünkü senin için izleyen çok fazla insan var babacığım biliyorsun. Hatta bazı yorumlarda sen artık git de baban gelsin. Bebeler pislik boşalsın falan yazıyorlar. Bilmiyorum çok üzülüyorum. Birlikte güzel oluyor. Teşekkürler babacığım. Daha net anlatabiliyoruz.
Babacığım bildiğin gibi ne zaman mevzular çeksek ya da diğer formatlarımızı çeksek. Azerbaycan’da bizi izleyen binlerce insan var. Yorum yapıyorlar. Şu anda burada bir savaş var. Bu konulara ne zaman değineceksiniz diyorlar. Senin anlatacağın çok şey var bu konuyla ilgili. Yine bize aslında dünü ve bugünü hatta yarın olabilecekleri anlatacaksın. Ben çok fazla sözü uzatmadan sana bırakmak istiyorum babacığım. Bu arada mevcut çatışmalarda verdiğimiz şehitlere de Allah’tan rahmet diliyoruz. Amin. Dışarıdan tabi bende bir izleyici olarak söylüyorum bunu. Kim Kardashian’ı linç ettiler şimdi Ermenilere destek verdiği için bu Ermeni bir kadın. Ben hiç kızmadım mesela Kim Kardashian’a.
Çünkü onların destekçisi oluyor doğal olarak. Kendi toprağının, kendi soydaşlarının destekçisi oluyor. Bizim memlekete bakıyoruz. Böyle bir çekimsel duranlar, işte uzaktan bakanlar. Savaş kötüdür deyip konunun başlığını değiştirmeye çalışanlar çok fazla. Savaşın kötü olduğunu tabi ki hepimiz biliyoruz. Yaşamadık tabi yeni nesil olarak savaşı. İşin bir de gerçekçi boyutu var. Bir de ateş düştüğü yeri yakar boyutu var. Onların da farkındayız ama. Yine de sonuçta Karabağ’daki durum 30 senedir değişmedi. Yaklaşık 30 senedir evet. Dostumuz, din kardeşimiz dediğimiz birçok ülkede.
İran özellikle bayağı alenen Ermenistan’a yardım ediyor. Şimdi Ermenistan’ın çapına baktığımız zaman öyle Azerbaycan’a saldırabilecek çapta bir ülke değil. Kesinlikle. Oğlum daha önceki bir programda hatırlarsan şunu söylemiştim. Tarihi incelerken o andaki olaya, o andaki olayın daha içine girerek bakarsan hiçbir şey anlayamazsın. Biz biraz geriye gideceğiz. Ermeniler ile Türkler arasındaki hadiselerin biraz daha ilkine gitmemiz lazım. Daha iyi anlayabilmek için. Bugün bunun adını daha net koyabilmek için buna bakmamız lazım. Ama ondan önce başlarken şunu söylemek istiyorum. Biraz önce sen söyledin. Azerbaycan Türk’ü kardeşlerimizden şehit olanlara Allah’tan rahmet diliyoruz. Gazi olanlara en kısa sürede iyileşmelerini temenni ediyoruz. Ve şunu hemen ilk başta açıklamak isterim. Bu bir hamaset değil. Bu çok net bir olgu. Biz her şekilde Azerbaycan Türklerinin yanındayız. Arkalarında filan değiliz. Yanlarındayız. Bu çok önemli bir cümledir. Peki şimdi yani bu işin aslı nedir? Tarih ne diyor bu konu hakkında? Sen biraz önce o kadar güzel söyledin ki olaya o anla yorum yapamazsınız. O an yaşananlarla yorum yapamazsınız. Bir adım geri çıkacaksın. Geliş perspektiften bakacaksın. O zaman yanılmazsın.
O zaman gerçekleri daha net olarak görebilirsin. Umarım faydalı oluyoruzdur. Umarım. Şimdi 19. yüzyıla bir dönelim. 19. yüzyılda Rus Çarlığı, o zaman Çarlık Rusyası ve İran. İki tane büyük devlet yine. Tarihten gelme kadim milletlerin devletleri bunlar. Yani bir tarafta Pers ve Fars dediğimiz İran. Bir tarafta Rus Çarlığı. Rus milletinin oluşturduğu devletler. Bunlar Afkasya’da Türk coğrafyasında pay kapmak, orada hükümran olmak amacıyla çok büyük mücadeleler vermişler. Tabii bu mücadelelerde İran’dan ziyade Ruslar çok büyük işler yapmış.
Oradaki Türk dünyasını harpuz gibi ortadan ikiye bölmüşler. İşte bugün biz Züney Azerbaycan dediğimiz, yaklaşık 35 milyon Türk’ün yaşadığı yer şu anda İran coğrafyasında ve İran devletleri sınırları içerisinde yaşayan insanlar. Biraz daha yakına gelelim. 1914’de Birinci Dünya Harbi başladı. Ve Birinci Dünya Harbi’nde Çarlık Rusyası, Osmanlı İmparatorluğu’nun yani bizimle karşımızda elbette. Fakat öyle gelişmeler oldu ki Çanakkale’deki bizim zaferimizden sonra, bunu detaylı olarak başka programlarda anlatmıştık hatırlarsa, oraya yardıma gidemediler. Ve oradaki memnuniyetsizlikler de arttı. Rus ticaretini yapamadı, boğazlardan gemisini gönderemedi vs. vs. Bütün bunların hepsini bir araya getirdiğin zaman, 1917’de Rusya’da bir Boşavik ihtilali oldu. Vladimir Lenin önderliğinde bir ihtilal oldu. Bu ihtilal olduktan hemen sonra Rus Çarlığı savaştan çekildi. İşte o dönemde Azerbaycan’da 1917 yılında halk liderlerinden birisi vardı. Mehmet Emin Resulüzade, rahmetle anlıyorum kendisi. O ve arkadaşları Azerbaycan Halk Cumhuriyetini kurdular. Fakat çok enteresandır,
onlar halk cumhuriyetini kurduktan hemen sonra Ermeniler, bu toprak benim, Karabağ benim, şurası benim diye orayı yine taciz etmeye başladılar. Ama bu nereden ileri geliyor? Tabii yıllar öncesinden Rus Çarlığı’nın yapmış olduğu bir hadise var. O da Karabağ’ı özellikle Ermeni nüfusu ile doldurmak. Yani oradaki demografik yapıyı Ermenilerle yine ta o zamandan beri değiştirmeye çalışıyor. Biraz önce söylemiştim, İran’la Ruslar, Afkasya’da Türk dünyasında birtakım şekiller vermeye çalışıyorlardı. Onların amacı neydi biliyor musun? Hem Rusların hem İran’ın. Amaçları şuydu, Türk dünyası bir araya gelmesin.
Türkler birbirlerine komşu olmasınlar ve güçlü olmasınlar. İşte bunu Ruslar bir şekilde Azerbaycan Türklerini ortadan ikiye bölerek amacına ulaştı. Peki ondan sonra bitti mi? Hayır bitmedi. Biz 1917’de dediğim gibi Azerbaycan bunu kurdu. Tabii Türkiye’nin de o zaman Osmanlı İmparatorluğu anlamında çok büyük destekleri var. Kurduktan hemen sonra Rus Çarlığı yerine geçen Boşevik sistem, Kızıl ordusuyla, komünist sistemiyle, sosyalist sistemiyle burayı taciz etmeye başladı. Çünkü Ruslarda şöyle bir durum vardır oğlum. Çarlık Rusya’sı da olsa,
Sovyetler Birliği kurulduktan sonraki komünist Rusya’da olsa, bugünkü başkanlık Rusya’sı da olsa, onların idealleri ve özellikle Kafkasya’ya bakışları hiçbir zaman değişmedi ve değişmeyecek. Onlar kendi milli menfaatleri için ne gerekiyorsa onu yapıyorlar. Menfaatleri neyi gerektiriyor? Türk dünyasının bir araya gelmemesi. Biz ne yapıyoruz ona bakacağız. Şimdi 1921 yılında bu Ermenilerin Azerbaycandan toprak talebi, Karabağ bizimdir vesaire demeleri neticesinde, Rusların komünist partisi genel merkezi bir karar verdi. Karar da dedi ki, Dağlık Karabağ ya da Karabağ olarak nitelediğimiz yer, Azerbaycan’a bağlı bir özerk bölgedir dedi. O Ermeniler yine isyan ettiler, bağırdılar, çağırdılar. Hayır öyle olmaz, böyle olur, şu olur, bu olur. Fakat 1922 yılına geldiğimiz zaman ki, 1920-1922 yıllar arasında biz ne yapıyoruz? Anadolu’da dünyanın daha sonradan hayran olacağı büyük bir mücadele içindeyiz. Elbette ki o zaman Azerbaycanlı kardeşlerimize yardım etme olasılığımız yok. Ruslar oraya daha fazla önem verdiler, daha fazla yüklendiler ve Azerbaycan Halk Cumhuriyeti diye kurulmuş olan
Cumhuriyet Azerbaycan-Sovyet Halk Cumhuriyeti haline gelmek zorunda kaldı. Ermenistan da aynı şekilde, bu Sovyetlerin kendi taktiklerinden bir tanesiydi. Peki bundan sonra ne oldu? Bundan sonraki süreçte çok enteresandır. Ermenistan, ki o da bir Sovyet Cumhuriyeti oldu, o taleplerinden asla vazgeçmedi. Hayır bu Karabağ benim de benim çünkü, zamanında Rusların oraya doldurmuş olduğu Ermeni nüfus var, zamanında Rusların oraya yapmış olduğu yığın haklar var. Bunu sürekli dile getirmeye, tacizlere ve saldırılara başladık. Baba şimdi Atatürk’ün 1933’te bununla ilgili bir konuşması var hatta.
Şimdi biz Türkiye Cumhuriyeti olarak Türk dünyasıyla ilgili neleri doğru yaptık, neleri yanlış yaptık mesela. Hani bir Türk dünyası diyorsun, Ruslar diyorsun, bıçak gibi onları bölmek istediler. Doğal olarak kendi devletlerinin menfaatine tabi ki çalışıyorlar. İranlılar da öyle. Biz de genel olarak hep ülkede vatandaş olarak şu yorumları yaparız. Bak Amerika bundan 50 yıl sonrasını düşünüyor. İngiltere var ya öyle bir hesap yapıyor ki 60 yıl sonrasını düşünüyor. Bunları konuşmayı seviyoruz da biz memleket olarak yani Cumhuriyet olarak, Türkiye Cumhuriyeti olarak, biz neleri planlıyoruz Türk dünyasıyla ilgili? Çok fazla biliyorsun babacığım, soydaşımız var dünyada.
Biz ne yapıyoruz mesela? Atatürk’ün 1933’teki konuşmasıyla alakalı biz ne yapıyoruz? Şimdi bunu bana hatırlattığın için çok teşekkür ederim aslında onu atlamamamız gerekir. Mustafa Kemal Atatürk, biz hep bundan bahsettiğimiz zaman rahatsız olan tiplere artık söyleyecek herhangi bir şey yok. Mustafa Kemal Atatürk’ün öngörüsüne bak oğlum 1933’te hatırladığım kadarıyla şöyle söylüyorum. Arkadaşlar diyor, efendiler diyor, şu anda diyor Sovyetler Birliği bizim dostumuzdur, komşumuzdur. Ama gelecekte ne olacağını kimse bilemez. Osmanlı İmparatorluğu gibi, Avusturya-Majaristan İmparatorluğu gibi gelecekte paramparça olabilir. Şu anda avucunda sımsıkı tuttuğu milletler elinden kaçabilirler. Ve bizim o coğrafyada yaşayan dil birliği, kültür birliği olan soydaşlarımız var diyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti işte o zaman geldiği zaman ne yapacağını şimdiden planlamalıdır diyor. Oradaki Türk kardeşlerimizin bize yaklaşmalarını beklemeyiniz, siz onlara yaklaşacak şekilde planlarınızı yapınız diyor. Oğlum şimdi bu adamı anlatırken ben neden heyecanlanıyorum ve gurur duyuyorum atamla. 1933 daha ikinci dünya harbi başlamamış.
Daha Türkiye Cumhuriyeti 10 yaşındayken bunu söylüyor ve 60 sene sonrasının durumunu anlatıyor. Şimdi Mustafa Kemal Atatürk bu vasiyeti de vermiş. Bunu bir vasiyet ve talimat olarak da ben nitelendiriyorum. Atamız çünkü o bizim, Cumhuriyetimizin kurucusu. Peki biz neler yapmışız ondan sonra? Öyle bir dönem gelmiş ki Sovyetler Birliği gerçekten bun ufak olmuş, paramparça olmuş. İşte 88’den sonra 90’lar, Gorbaçoğlar, şunlar bunlar derken o paramparça olduktan sonra bizim orada bulunan Türk soydaşlarımız, kardeşlerimiz.
Azerbaycan olmuşlar, Kazakistan olmuşlar, Kırgızistan olmuşlar, Tacıkistan olmuşlar, Türkmenistan olmuşlar. Doğru mu? Doğru. Peki biz ne yapmışız? Atalarımızın hepsini şu iktidar bu iktidar demeden açık açık ortaya koymak zorundayız. Bunları bileceğiz ki geleceğe güvenle bakabiliriz. Bunları bileceğiz ki gelecekte ne yapabileceğimizi planlayıp ona göre uygulayabiliriz. Şimdi ikinci dünya harbi büyük bir vahşetle devam ediyor. Yıl 1944 o zaman Sovyetler Birliği ile Almanlar birbirine girmişler, kapışmışlar. Dünya yanıyor, milyonlarca insan ölüyor ve Kızılordu, Sovyetlerin Kızılordu’su
Türk coğrafyasından kendisine zarar gelebileceğini düşündüğü için oralarda katliamlar peşinde. Savaş devam ederken ve özellikle de Azerbaycan’da Stalin’ın emriyle büyük katliamlar yapılıyor. Büyük baskılar uygulanıyor, sürgünler gerçekleştiriliyor Sibirya’ya filan. Bu arada 1944’te Azerbaycan Türk’ü 146 tane aydın oradan kaçmayı planlıyorlar ve Türkiye’ye sığınalım diyorlar. Türkiye bizim Anavata’mız, kardeş devletimiz, soydaşlarımız savaşta da değil şu anda biz oraya sığınalım diyorlar.
Ve 146 aydın Azerbaycan Türk’ü gece gündüz kaçarak hareket ederek en sonunda bizim Iğdır sınırında, ben gittim orayı gördüm Boraltan Köprüsü diye bir yer var. Boraltan Köprüsü’nü geçip Iğdır sınırında bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti karakoluna sığınıyorlar. 146 tane aydın oğlum hepsi Azerbaycan Türk’ü bizim kardeşimiz, soydaşımız ve ne oluyor biliyor musun? Sovyetler Birliği elbette ki onları geri istiyor ve biz o soydaşlarımızı oradaki karakol komutanının gözyaşları, oradaki Mehmetçiklerin gözyaşları arasında Sovyetler Birliği askerlerini teslim ediyoruz. Ondan ne yapıyorlar biliyor musun? Sibirya’ya filan götürmüyorlar. Hemen Boraltan Köprüsü’nün öbür ucunda o 146 tane Azerbaycan aydınını kurşuna dizip şehit ediyorlar. Bu bir. 1988 yılına geliyoruz. 1988’de Ermenistan Azerbaycan’a saldırılana başlıyor. Nasıl Sovyetler Birliği dağılmak üzere ya bundan da fırsat bilerek saldırılana başlıyor, devam ediyor, katlediyor, vuruyor, kırıyor. Ama ne oluyor? 1992 yılına geldiğimizde esas hadise oluyor. Şubat 1992’de Ermeni askerleri Hoca’yı giriyorlar ve Hoca’yı da 613 Türk’ü, Azerbaycan Türk’ünü katlediyorlar. Bir soykırım gerçekleştiriyorlar. İşte orada Azerbaycan’ın başında bulunan Allah rahmet eylesin Elçi Bey, zamanın başbakanı Süleyman Demirel’e haber gönderiyor. Diyor ki bana 4 tane helikopter gönder. Buradaki şehitlerimi yaralılarıma alayım diyor. Naklideyim diyor. Süleyman Demirel’in Allah rahmet eylesin verdiği cevap şu diyor ki Rusların kızlı ordusu var, Rusların füzeleri var gönderemem. Aynı dönem Cumhurbaşkanı olan rahmetlik Turgut Özal kendisine Hoca’yla ilgili konu sorulduğu zaman ne diyor biliyor musun? Çok acıdır bu. Onlar diyor Şii, onlara diyor İran yardım etsin, biz Sünneyiz diyor. Oldu mu iki? Şimdi gelelim biraz daha günümüze. Herkes işine gelen anlatıyor. Neden? O zaman CHP var. Çünkü onu anlatıyor. İnanıl var. Şimdi tabi benim bu anlatacaklarımı mutlaka kıyısından, köşesinden ya da tamamıyla bilenler mutlaka vardır ama herkes işine geldiği kadarını anlatıyor. Mesela bazıları diyorlar ki işte şurada şu oldu, biz oraya yardıma gitmedik, şu iktidar vardı. Şurada şu oldu, biz oraya yardıma gitmedik, burada bu iktidar vardı. Ben bunların hepsinden bağımsız şekilde neyse gerçek tarihi neyse bunların hepsini ortaya koymaya çalışıyorum. Mevzular izleyicileri için. Bak mesela Ermenistan’la bizim hava koridorumuz açık değildi. Ne zaman açıldı biliyor musun? Ekim 2003’te. Ermenistan’a hava sahamızı açtık. Orada Karabağ işgal altında. Daha da enteresan. 2008 yılında o zaman Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül Ermenistan’a Türkiye-Ermenistan milli maçına gitmiş. Oradaki kanlı elleri sıkmış. Ne biliyor musun oradaki meselede? Ermeni açılımı. Bu açılımların Türkiye’nin başına neler getirdiğini artık bu milletin anlaması lazım. Peki ondan sonra ne olmuş? 2009’da Ermenistan Cumhurbaşkanı bu sefer Bursa’ya gelmiş. Bursa’da Türkiye-Ermenistan milli maçı. Ve şu anda FETÖ’den içeride olan bildiğim kadarıyla o zamanki Bursa Valisi demiş ki Azerbaycan bayraklarını içeriye almayacağız. E Türk vatandaşları da koşarak gitmişler maça, milli takım için ve Azerbaycan bayrakları ile gitmişler. Hepsini kapıda polis toplamış. Bunları hiç kimse konuşmuyor. İşte 2008-2009. Biz bunları Ermenistan’la yaparken, Ermeni açılımı bahanesiyle yaparken orada Azerbaycanlı kardeşlerimiz kan ağlamışlar. Güzel yaptığımız şeyler de var. Onları da anlatacağım elbet. Mesela güzel yaptığımız şeylerden bir tanesi şu. Azerbaycan ordusu bugün Ermenistan’a haklı savaşını aslanlar gibi yapıyorsa, bunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, subaylarının, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çok büyük emeği var. Biz yıllardır orada Azerbaycan Türk’ü arkadaşlarımızı eğittik, onları donattık ve şu anda onların başarısındaki en büyük haylerden bir tanesi de Kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. Bunu da bilmemiz lazım. Neticede itibariyle şu anda Oğuzhan, Azerbaycan Devleti, Azerbaycanlı Türkler kardeşlerimiz çok haklı bir savaşın içindeler. Şimdi Ermenistan ne zannetti biliyor musun daha önce? Gitti Azerbaycan Türklerine saldırdı, gene bundan öncekiler gibi olacak zannetti. Yani Temmuz ayında da olmuştu, ondan önce de olmuştu. Sık sık böyle ufak ufak çatışmalar oluyordu.
Ama bu sefer Azerbaycan Devleti kararlı bir şekilde, Ermenistan kendisine saldırdıktan sonra işte yaklaşık bir aydır işgal altındaki topraklarını kurtarmak için savaşıyor. Peki Ermenistan ne yapıyor biliyor musun? Ermenistan kendisine hadi koçum diyen Rusya, Fransa ve tabii ki Amerika. Yani bunlar Minsk üçlüsü dediğimiz. Bunlar sözde Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki savaşı durduracaklardı, bilmem ne yapacaklardı. Yıllar önce kurulmuş Birleşmiş Milletler dünyasında kurulmuş bir teşkilatta ama onlar hep Azerbaycan’ın kaybettiği topraklarla yetinmesini
ama şu andan sonra birbirinize bir şey yapmayın falan demeye başlamışlar. Aslında önce ateşkes yapılır. Ateşkesten sonra eğer barış antlaşması gelmez ise o ateşkes geçicidir. Savaş hali devletler arası hukuka göre devam etmektedir. Millet bunu unutuyor. Şimdi Azerbaycan ile Ermenistan arasında hocalı katliamı vesaireden sonraki ateşkes ne zaman yapıldı? 1994 oğlum. Bak kaç yıl geçmiş aradan. Bunun adı ateşkes. Bişkek ateşkesi. Bişkek de yapıldığı için.
Bişkek ateşkes anlaşması ondan sonra hiçbir şekilde bir barış anlaşması yapılmadığı için zaten uluslararası hukuka göre savaş devam ediyor. Şu anda Azerbaycan tamamen haklı bir şekilde işgal altındaki topraklarını kurtarmak için çok büyük bir mücadele veriliyor. Ve bana göre ve birçok insana göre de bu ne zaman biter ben sana söyleyeyim? Ne zaman burada bir barış anlaşması imzalanır? Ateşkesleri falan geçiyor. Ne zaman imzalanır? Azerbaycan’ın işgal edilmiş topraklarından Ermenistan ordusu geri çekilip Azerbaycan hakkı olan toprakları geri aldığı zaman ancak bizim için,
Türk dünyası için ya da Azerbaycan Türkler için savaş biter. Onun dışında ateşkeslerle tekrar bizi eskisi gibi oyalayarak bizi derken Türk dünyasını bu sefer herhangi bir şey elde etmelerinin mümkün olmadığı kanaatindeyim. Oğlum asıl mesele ne biliyor musun? Tabii sadece Azerbaycan’da kardeşlerimizle ilgili bu konuları anlattık. Ermenistan’la şu anda bizim haklı savaşımız Türk dünyasının haklı savaşı devam ederken onu anlattık ama biz aslında dış Türklerle ilgili ne yapıyoruz? Buna bir bakmak lazım. Şimdi Kerkük var, Telefer var. Biz yıllardır buralara arkamızı dönmüş durumdayız. Yani şimdi hiç kimse bana çıkıp da biz Kerkük’le de Telefer’le de oradaki Türk’le kardeşlerimizle yeterince ilgileniyoruz. Evet onlar Irak sınırları içerisindeler ama biz onlara her türlü yardımı her şekilde yapıyoruz. Bir kültür köprüsü oluşturduk istihbariye anlamda da birçok şeyler yapıyoruz. Demesin kimse. Neden demesin? Çünkü ben olanlara bakarım. Biz Barzani peşmergesine, biz Irak’ın kuzeyinde de facto olarak kurulmuş o Kürt devleti dedikleri şeye verdiğimiz desteğin, onlara gösterdiğimiz itibarın milyonda birini buradaki kardeşlerimize göstermedik. Kerkük kısa bir zaman önce, yıllar önce en az Gaziantep kadar, en az Erzurum kadar Türk’tü oğlum. Türk yurduydu. Peki ne oldu zaman içerisinde? Biz yeterince ilgilenmediğimiz için orayı Araplaştırdılar. Saddam zamanında ayrı bir darbe yedi. Saddam’dan sonra ayrı bir darbe yedi ve şu anda ayrı bir darbe yiyor. Herkesin gözü orada. Neden? Çünkü petrol orada. Ama burası özböz, Türk yurduydu. Hala da Türkmenlerimizin yaşadığı ama kan ağladıkları bir yer. Hemen onun yanındaki Telefer de öyle. Bir akademisyen kılıklı birisinin yazdığı bir tweeti okudum. Diyor ki Kerkük Türk’tür diyorsunuz ama onlar Şii diyor. Orada diyor Şii Türkmenler olacağına, Sünni Kürtler olsun diyor. Ve bak çok enteresandır. Bu İşit Mişit hadiseleri başladığı dönemde bunu da izleyicilerimize anlatmak isterim. Çünkü orada da arkadaşlarımız var. Onlarla da görüşüyoruz. Yakın anda bilgiler alıyoruz. Geçmişte de benim ilgilendiğim konulardan ve üzerinde rapor hazırladığım konulardan birisi olduğu için bunu söylemek istiyorum. İşit var. İşitle savaşacağız diye Barzani’yi oraya soktular. Barzani’nin en yakındakilerden birisinden dedi biliyor musun? Diyorlar dedi 8 senedir uğraşıyoruz. Irak yönetimine bize Kerkük’ü ver diye. Onların 8 senede veremediğini 2 haftada İşit bize verdi dedi. Ve ne yaptı biliyor musun? Barzani’nin o peşmerge bozuntuları oraya girer girmez önce nüfus müdürlüğünü yaktılar. Tapu müdürlüğünü yaktılar. Neden? Tapu kayıtları, nüfus müdürlüğü kayıtları oranın Türkmen olduğunu gösteriyor. Ve oradaki nüfusu değiştirmek için her taraftan Kürt kökenli insanları oraya getirdiler. Bizim Kürt insanlarımızı değil, Kürt kökenli insanlarımızı değil kendilerinden işte PKK’lısını, Bimlemmesini, Onsunu, Busunu hepsini oraya yerleştirme gayretine girdiler. Ve orada Türkmen topraklarını ve normal Kerkük’ün Irak toprağı kabul edilen hazine mallarını o Kürtler işgal ettiler. Evler yaptılar, bimlemme yaptılar. Peki ondan sonra ne oldu? Irak uyandı. Irak dedi ki bak kısa sürede oradan çık geliyorum. Peki Irak kiminle gidecek? Doğru dürüst kendi gücün mü var? İranlı milislerle birlikte oraya girdi ve peşmergenin hepsi kaçtı. Şimdi ne oluyor? Haçlı Şabi dediğimiz İranlı milisler var. Haçlı Şabi’nin komutanlığını yapan da Kasım Süleymaniydi. Diyor 2 sene önce Amerikalıların bir operasyonuyla öldürüldü. E şimdi Haçlı Şabi geldi. Irak hükümeti de orada. Şii. Şii olmalarına rağmen orada bir İran etkisinin görülmesi için Kerkük gene sıkıntıda. Kerkük’ün bir Kürt valisi vardı Necmettin diye. Necmettin kaçtı onlar girince. Şimdi kaçınca ne oldu? Bir Arap kökenli birisini oraya vali yaptılar. Arkadaş Kerkük bir Türkmen kenti. Bizim oradaki kardeşlerimiz, arkadaşlarımız ne yapıyorlar?
Ne yapmak zorunda kalıyorlar? Bunlarla yakınen ilgilenip de bir şey yapıyor muyuz? Ben şimdi sana şu soruyu soruyorum. Bütün hamaseti bir tarafa bırakarak soruyorum. Abdullah Gül Cumhurbaşkanı iken, Ahmet Davutoğlu Dışişleri Bakanı iken Barzani’nin bulunduğu bölgeye Kürdistan deme gafletinde bulundular. Kürdistan diye onlar söyledi. Biri Ahmet Davutoğlu şu anda bir partinin genel başkanı, diğeri de o zamanki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül. Kürdistan dediler. Halbuki oranın adı nedir? Irak Bölgesel Kürt Yönetimi. Bunlar Kürdistan dediler.
Peki biz neden Irak hükümetiyle yakın ilişkiler içerisine geçip bizim kendi milli menfaatlerimizin içinde olan Kerkük, Telafer, Susur, Matu gibi Türkmen kentleriyle ilgili bir Türk özgür bölgesi kurdurtmuyoruz? Niye adamlar orada Kürt bölgesinin kurulmasına onur verdiler de bugüne kadar Türkmenlerin yoğunluklu olduğu bölgelere böyle bir şey vermiyorlar? Neden bizim dış politikamız böyle bir taktik uygulamıyor? Ben buna isyan ediyorum. Ama Mustafa Kemal Atatürk zihniyetiyle eğer Türkiye’ye yönetilirse elbette ki Kerkük’te, Telafer’de neden bunu söylüyorum biliyor musun? Sadece petrol oradaki soydaşlarımızın sıkıntılarından bahsetmiyor. Başka bir şey daha var. Kandil nerede oğlum? Rakın Kuzey’de değil mi? Kandil hala bataklık mı bataklık. Gidiyor bizim kahraman pilotlarımız vuruyor. Komandolarımız orada hareketler yapıyor. Yine canlarını okuyoruz PKK’nın ama bitmiyor. Peki PKK ne diyor? PY’de PKK. Ben Kandil’de sıkışırsam yedek bir Kandil var diyor yanında Sincer bölgesi. Eğer Telafer, Kerkük dediğimiz gibi bir Türkmen özellik bölgesi olsa, Kürt ya da Arap değil de Türkmen özellik bölgesi olsa, Sincer’de, Kandil’de varınabilir mi PKK dediğimiz o melun terör örgütü? Bunları da masaya yatırmak ve bunların üzerinde de çok ciddi anlamda çalışmak gerekiyor. Bundan daha da önemlisi, şimdi biz hep dedik ya Rak’ın Kuzey’inde bir Barzani dediğimiz peşmerge bozuntularının olduğu bir Türk yönetimi var, yerel Kürt yönetimi var. Taliban’ın kuvvetleri var, şu var, bu var. Bir de başka ne var? Şu anda Suriye’nin kuzeyinde, orayı da anlatmadan geçemeyeceğim. Suriye’nin kuzeyinde ne var? PEDPKK dediğimiz, sözde Suriye Demokratik Güçleri adı altında bir devlet kuruldu orada. De facto bir devlet var ve Amerikan petrol şirketleri gidip onlarla anlaşmalar imzaladılar. Resmen bir devlet, devletçik. Geçenlerde Cumhurbaşkanı dedi ya orada hiçbir şeye müsaade etmeyeceğiz ama kurdular. Peki biz ne yapıyoruz? Biz bunlara nasıl izin veriyoruz? Bu PED’nin eş başkanı ya da başkanı dediğimiz salih müslümi Ankara’da kırmızı halılarla kim karşıladı? Barzani’yi Diyarbakır’da sanki bir devlet başkanıymış gibi kim karşıladı? Bunları bir daha söyleyeceğim.
Şivan Perver denilen Türk askerine, Türk polisine, Türk milletine söven gerillaları, elindenmeleri kahraman sayıyor deyip PKK’lı teröristlerin metiyeler düzen adamı oraya kim getirdi? Sana ben bir şey söyleyeyim mi? Barzani bile şaşırdı biliyor musun? Kendisine gösterilen itibardan Barzani bile şaşırdı. Şivan Perver’le birlikte megri megri diye ben mi bağırdım? Onun dışında 1.29 Ekim günü Cumhuriyetimizin kuruluş yıl dönümünde,
burada araçlarla ve silahlarıyla peşmerge bozuntularını alıp Aynel Arap dediğimiz, onların Kobani dediği yere gitsin, işitle savaşsın diye kim gönderdi? Ben mi gönderdim? Bizim kutsal topraklarımıza o Barzani’nin peşmergeleri belki yanlarında PKK’lılarla beraber girdiler ve PKK yanlıları bizim sınırlarımızın içinde PKK bayrakları, apo posterleri açarak onlara şakşak yapıp şov yaptılar. Bütün dünyanın gözü önde ve bizim burada şehit ailelerimiz kan ağladılar. Şehitler mezarlarında gerçekten ters döndü oğlum. Artık bunlara çok dikkat etmemiz lazım. Bunları yapan da biziz. Ama oradaki Kerkük’teki, Telafer’deki aslan gibi Türkmen kardeşlerimize ki buradan onlara da selam ediyorum. Onlarla ilgilenen yok. Kıbrıs’ta da malum seçimler oldu. Biz satarın kazanmasını bekliyorduk. Kendisine ben de tanışmıştım bir ödül töreninde Kıbrıs’da. Daha bizden yana söylemleri olan siyasetçi, lider. Ne düşünüyorsun baba? Oğlum bir kere Kıbrıs konusuna bakarken bu bizden yana, bu bizden yana değil falan gibi bakmamamız lazım. Artık Kıbrıs eskiden menfaatimizin olduğu ve bizim için bir uçak gemisi, canlı uçak gemisi olan Kıbrıs şu anda önemi bin kat daha fazla. İşte Doğu Akdeniz meselesinden sonra. Bu çok açık. Bir. İkincisi Kıbrıs konusunda neler yaptığımızı biraz önce dış Türkleri anlatırken aslında şunu da eklemek istiyorum. İyi ki hatırlattın. Teşekkür ederim. Kıbrıs konusunda şunu da anlatmamız lazım. Bak 2004 yılında Kıbrıs, Rum kesiminde, bu Haydut Devleti ve bizim Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde bir oylama yapıldı. Ne oylaması biliyor musun? Bunun adı Annan Planı. Annan Planı’nın o tarihte ben İstihbarat Başkanlığında görevliyim. Gece gündüz okuduk, çalıştık, baktık. Altında şu çıktı sonuç. Kıbrıs’ta Türk’ü yok etmek. Çok açık bir şekilde tamamen azınlık durumuna düşürmek. Bu tamamen Türklerin ve Kıbrıs Türklerinin ve bizim de Türkiye Cumhuriyeti olarak aleyimizdeydi. Peki ne oldu biliyor musun? Dönemin Türkiye Cumhuriyeti, hükümeti inanılmaz bir şekilde Annan Planına destek verdi. Ve inanmayacaksın, bak aradan yıllar geçti, milleti unuttu. Mücahit Rauf Denktaş büyük mücadeleyi veren ve Kıbrıs’ın Cumhurbaşkanlığını yapmış. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığını yapmış. O kahraman insan neredeyse yok sayıldı. Onun yerine kim desteklendi? Mehmet Ali Talat. Neredeyse Rauf Denktaş’ı Türkiye’ye bile kabul etmeme durumuna kadar getirdiler. Rauf Denktaş’ın oğlunu ilk kez burada söylüyorum bunu. Rauf Denktaş’ın oğlu Serdar Denktaş 2004 yılında Türkiye’de ailesiyle birlikte tatilleydi. Uludağ’daydı, onu da söyleyeyim. Gittiler onu buldular ve onu bile ikna ettiler bence. Annan Planı iyidir. Babana şunu söyle bunu söyle. Serdar Denktaş çıksın yalanlasın. Burada onunla bile görüştüler. Ve ne oldu biliyor musun? Annan Planlığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde maalesef biz kabul ettik ekseriyetle. Rumlar açgözlü olduğu için, Rumlar var ya açgözlü oldukları için onlar reddetti. Onlar reddetmeseydi şu anda Kıbrıs diye bir şeyimiz yoktu. Onların açgözlülüğü ilk kez bizim işimize yaradı. Şimdi böyle bir durumdan böyle bir duruma geldik. Şimdi Akıncı’nın daha önceki Cumhurbaşkanlığı makamında oturan ki bana göre oturmaması gereken kişi, tamamen Rum yanlısı, federasyon yanlısı kişi Allah’tan kazanamadı ve Ersin Tatar’ı da sayın Cumhurbaşkanı’nı da kutluyorum.
Ersin Tatar’ı da elbette ki destekledik ve inşallah o olur dedik. Ama son dönemde Doğu Akdeniz olayları ortaya çıkmasaydı yine Akıncı’nın kazanma ihtimali çok fazlaydı. Onun için Kıbrıs’a bakarken orada şu oldu, bu oldu, bu bunu istiyormuş, şu parti bunu diyormuş şeklinde ben bakmıyorum. Kıbrıs oradaki Türk soydaşlarımız için de ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti için de inanılmaz bir sigortadır. Ve bizim için hayati önemde bir kara parçasıdır. Tekrar ineliyorum. Daha önce Beyazıt Karataşlı Komutanı’na Cem Gürdeniz Amiralli’yle yaptığımız şeyler de söylemiştim ama tekrar her zaman iyidir, akıllarda kalır. Derhal ve derhal Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki kolordumuzun bulunduğu yere bir deniz üssü ve bir hava üssü açalım. Artık açmak zorundayız. Çünkü artık biz orada son daş yapıyoruz, artık orası her an sıcak çatışmaya dönebilir. Fransa orada, Amerika orada, Mısır’ın orada şey var İsrail bakıyor ve bizim dışımızda da orada o kardeşlerimize kol kanat gelecek hiç kimse yok. Şimdi ben sana şunu söyleyeyim, yapacağımız en büyük ataklardan bir tanesi nedir? O da şudur, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bizim dışımızda başka devletlerce de tanınmasını sağlamak. İşte diplomasi buna gerektir. Fransızlar dünyada da böyle hani Fransız insanı sıkıcıdır derler. İngilizlerin şakası bile vardır. But French people is very boring diye böyle girerler konuya. Sevgili babacığım doğal olarak Avrupa’nın her zamanki gibi tacizine uğruyoruz. Önemli mevzular olduğu zaman sesleri daha yüksek çıkıyor.
Genelde bizi bir pışpışlama politikaları var halka karşı herhalde politikacılarımızın da ortak kararıyla zamanında da Avrupa bize çok sert çıkışlar yapmak istese de politikacılarımızın rızasıyla biliyorsun baba sende çok kabul edilmeyen şeyleri göz boyama taktikleriyle kabul etmişizdir. Politikacılarımız demiştir ki ama siz bize şöyle deyin de herkes içinde millet bizi doğru şeyler yapıyoruz zannetsin falan deyip biliyorsun baba böyle politik şeyler oluyor kendi aralarında. Ama bu dönemde özellikle Fransa’nın çok yüksek çıkıyor sesi. Hollanda biliyorsun zaten. Araplar da bize karşı çıkmaya başladılar boykot etmeye başladılar.
Bütün dünyanın doğal olarak üzerimizde böyle bir etkisi var. Sen bu konu hakkında ne düşünüyorsun Avrupa’nın bu tutumu hakkında ne düşünüyorsun baba? Şimdi Avrupa’nın bu durumu hakkında şunu düşünüyorum daha önceki programlarda yine buradan Osman Aydogan arkadaşıma selamlar olsun. Onun bir çalışmasında da yararlanmıştım Tuna’dan gelen tehlike diye Tuna Nehriyle ilgili. Aslında yine tarihe bir bakmak lazım. Bu batının bize düşmanlığı zaman zaman artan zaman zaman sanki düşman değilmiş gibi davranışları falan ilk değil ki yani biz bu konuda aaa bak Fransa bize bunu söyledi diyecek durumda değiliz.
Şimdi bir kere Doğu Akdeniz konusunda onlarla menfaatlerimiz çatışıyor. Peki Fransa’nın Doğu Akdeniz’de ne işi var? Sınırı mı var? Yok. Amerika’nın orada birtakım petrol şirketlerini kullanmakta ne işi var? Yok. Onun yok bunun yok. Ha şimdi dün ben de haberleri izledim baktım Fransa Cumhurbaşkanı Macron efendim büyükelçisini geri çekiyormuş. Şunu yapıyormuş bunu yapıyormuş falan. Tabi bunlara devlet kademesinde gereken cevaplar en azından televizyon önünde veriliyor. Ama ben olaya bir de şöyle bakıyorum. Bir kere Avrupa’nın ya da Batı’nın Avrupa Birliği’nin bizim yıllardır kapısında bizi bekleten, almayan, onlar yüzünden oraya gireceğiz diye Ankara’larda 2003’te 2004’te gelip de yüpegündüsü havayı fişekler patlatan biz şimdi şimdi artık anlamaya başladık. Bu çok önemli. Bu millet zaten biliyordu bunu ama hepimizin anlaması bence çok önemli. Şimdi Tuna hadisesini çok kısa olarak tekrar etmek istiyorum. 1683 yılında biz son olarak bir daha bir gidelim bu Vienna kapılarına bir dayanalım demişiz. Bu Padişah 4. Mehmet zamanında Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasında 200 bin kişilik bir ordu çok devasa bir orduyla Vienna’yı kuşatmışız. Vienna düşü düşecek. Fakat orada hemen Tuna’nın girişinde Boğaz olan bir yerde Kahlenberg tepesi diye bir yer var. Bu Kahlenberg tepesini biz almadığımız için stratejik bir nokta. Polonya kralı Sobieski gelmiş 120 bin kişilik ordusuyla Vienna’ya destek için Avusturya’ya destek için gelmiş ve oradan gelip bizim 60 gün süren bizim son kuşatmayı dağıtmış. Şimdi Avrupa için orası hala bir tören yapma yeridir. Yani giderler başbakanlar manifestolarını orada okurlar orası ziyareti açılmıştır.
Onlar için anlamı şudur. Türklerin durdurulduğu ve artık gerisin geri gönderildiği yerdir onlara göre Kahlenberg tepesi. İşin gerçeğine baktığımız zaman da 1683’ten ta Sakarya Meydan Savaşı’na kadar oğlum biz hep bu tarafa doğru gelmişiz. Eğer Sakarya Meydan Savaşı’nı da kaybetseydik Mustafa Kemal ve arkadaşları Türk milletiyle beraber Koz Savaşı da kaybetseydik ondan sonrası Polatlı da top sesleri duyuluyordu zaten. Ankara vesaire bizi çıkmış olduğumuz yurt Orta Asya’ya doğru sürmeye planlamışlardı.
Ama işte Sakarya Meydan Savaşı’nı kazandıktan sonra ki durumda biz artık orada onları biz durdurmuş olduk. Onun için Batı’nın bu hareketleri asla bitmeyecektir. Bak Avrupa Birliği’ne giriş meselesi biraz önce anlatmıştım anlam planını biz neden destekledik Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti. Biz de dediler ki havucu uzattılar Avrupa Birliği’ne sizi alacağız. Bak tarih de veriyoruz görüşmeler için tarih veriyoruz. Şunu yapıyoruz bunu yapıyoruz. Aa Kıbrıs’tan şu tavizi verin buradan bunu verin şuradan bunu verin neredeyse her şeye hazırdık. Onun için şunu bileceğiz Fransız benim düşmanım değil ama Fransız yönetimi benim düşmanım.
Neden şu anda düşman gibi hareket ediyor. Hollanda kendini bir şeyde zannediyor eski emperyalist ülkelerden birisi Hollanda. O kendisini bilmeyecek şekilde abuk subuk Türkiye’ye hakaretler etme cesaretini bulabiliyor. Onun için biz Batı’dan gelen tehlike Tunadan gelen tehlike diye bunu nitelendirir. Ha çok dikkatli olalım diplomaside buna dikkat edelim. Biraz önce sana anlatmıştım ya Ruslar, İranlılar, Kafkasya’da hükümran olmaya çalışıyor. E ne değişiyor bu tarafta da Batı hükümran olmaya çalışıyor. Biz bu işe din açısından bakmayalım oğlum. Bugün Bipleşik Arap Emirlikleri bizim karşımızda mı? Evet karşımızda.
Züday Arabistan karşımızda mı? Evet karşımızda. Demek ki işin içinde gerçekten dini olsa onların da bizim yanımızda olması gerekir ama değiller. Düşünebiliyor musun? Ermenistan’a destek açıklıyorlar. Onun için biz kendi Türk kültürü anlamında kendimize bakalım. Bir Türklük olarak bakalım hadiseye. Bunu bir kafat hasçılık anlamında söylemediğimi herkes biliyor. Faşistlik anlamında bakan Almanlardı. Hala da o şekilde bakmaya devam ediyorlar. Fransızlardı, faşist anlamda onlar da devam ediyorlar. İtalyanlardı onlar da devam ediyorlar. Biz kendi milletimizin kültürü diyor kendimizi yoğunlaştırırsak.
İçeride her türlü kavgayı bir tarafa bırakma cesaretini gösterirsek. İyi insanlarla, niyakatli insanlarla onlarla çalışmayı becerebilirsek. Diplomasimiz de yerinde olur. Türk Silahlı Kuvvetleri bugün yaptığının on katını daha fazlasını yapabilir. Ama biz bunları becermek için çalışmıyoruz. Şimdi içerideki duruma gelip, içeride bak şimdi bana soruyorlar. Bazı gazetelerden de beni arıyorlar. Bazı televizyon programlarında. Efendim İYİ Parti’de şu olmuş. Adalet ve Kalkınma Partisi’nde bu olmuş. Cumhuriyet Halk Partisi’de şu sesler çıkıyor. Siz ne diyorsunuz? Bir kere ben emekli bir askerim. Ben vatanseverim.
Ben cumhuriyetçiyim. Ben bağımsızlıkçiyim. Şu anda o partilerin ilk işleriyle ilgili Ahmet bunu dedi, Mehmet bunu dedi. Şu şunu dedi diye bir yorum yapmanın bir anlamı olduğunu düşünüyorum. Onu zaten yeterince, yeteri kadar yorum yapan televizyon programlarında izliyoruz. Birçok internet sitesinde de yazıyor. Ama ben şöyle bakıyorum. Bizim bir mecburiyetimiz mi var? Muhalefet tarafında şu şu şu partiler var. Millet İttifakı, iktidar tarafında da şu şu şu partiler var. Biz illa bir ittifak tarafında bulunmak ve o tarafa göre tavır almak zorunda mıyız? Bu işin üçüncü yolu yok mu oğlum? Daha önceki programda söyledim, tekrar söylüyorum. İyi insanlar. Atatürkçü’nün içinde de iyi insan, liyakatli insan, namuslu insan, temiz insan var, dindar insanımızın arasında da var. Biz bunlarla bir araya gelip, Mustafa Kemal Atatürk’ün kuva-i milliyesi gibi bir Türkiye’yi kuramayacak mıyız? Rusların paramparça ettiği Kafkasya coğrafyasında bizim Güney Azerbaycan dediğimiz, Azerbaycan’ın da Güney Azerbaycan olarak nitelediği bir yer var. Burada şu anda 35 milyon Türk yaşıyor. 35 milyon. Ve şu anda bu Güney Azerbaycan denilen yer nerede? İran’ın sınırları içerisinde. Onun için de İran’ın yumuşak karınlarından bir tanesi de bu. Onun için de İran Azerbaycan’ın bütünlüğünü istemez. Onun için de İran Ermenistan’ın yenilmesini istemez. 29 Ekim’e yetiştirmeye çalışacağız videoyu. Bugün umarım yetiştirebilmişizdir. Cumhuriyet hakkında, 29 Ekim hakkında babacığım neler söylemek istersin? Cumhuriyetimizin tabi ki kuruluşu dönemini kutluyoruz. Daha önce Cumhuriyet’in nasıl kurulduğunu, ne şekilde badireler geçirdikten sonra Cumhuriyet aşamasına gelindiğini ve Cumhuriyet’in faziletlerini zaten defalarca anlattık.
Ama ben burada daha önce anlatmamış olduğum bir noktaya değineceğim. Lozan Anlaşması. Lozan Anlaşması için bu üveli muazzama dediğimiz İngiltere’si, Fransa’sı, İtalya’sı, Şusubus’u diyorlar ki ya biz İstanbul hükümetini de çağıralım toplantıya. Ankara’dan da hükümet gelsin. Halbuki biz yenmişiz. Kazanmışız Ankara’da bir kuvayı milliye ile yepyeni bir devlete doğru giden bir teşkilat var. Demişler ki ikisini birden çağıralım. Ankara bu oyuna gelmemiş. Ne yapmış biliyor musun? Onun için alelacele 1 Kasım 1922’de saltanatı kaldırmış. Onun da yıl dönümüne çok az kaldı. Saltanat kalkınca otomatikman İstanbul’daki hükümet, İstanbul’daki padişahlık rejimi sona ermiş. Öyle olunca sadece Ankara gitmiş, katılmış. Ve Lord Curzon İngiliz Dışişleri Bakanı bu anlaşma imzalandıktan sonra diyor ki Lozan Anlaşması ya diyor bugüne kadar yaptığımız bütün anlaşmaları biz dikte ettiriyorduk, biz yazdırıyorduk. Şöyle olacak, böyle olacak. Çünkü biz galibiz. Ama diyor anlamadım diyor. Diptiri ordusu olan diyor, birisi diyor geldi diyor. Burada diyor istediklerini aldı aldı aldı gitti diyor. Dünyanın hiçbir yerinde böyle saçmalık görünmemiştir diyor.
Bunu İngiliz Dışişleri Bakanı da söylüyor Lord Curzon. Açalım arşivleri her tarafta bu yazıyor. Şimdi başka bir konu, emperyalizmin ilk kez masaya oturup da sorgulandığı yer neresi biliyor musun? Lozan. Bunları daha önce ben söylememiştim. Orada kapitülasyonlar gibi bir olay var. Ya kapitülasyonlar ne demek biliyor musun? Yıllarca Osmanlıyı, Osmanlı Türkünü, Osmanlı İmparatorunu sömürdükleri, ideari, adli, mülki, kültürel anlamda sömürdükleri imtiyazlar bunu kaldıttırabilmişiz. Nasıl? Kuvayı milliye gücüyle İngiliz’in bizim üzerimize saldığı Yunan’ı atmışız.
Ondan sonra dimdik ayakta durmuşuz. Tabii ki Mustafa Kemal bir arkadaşları ile beraber, Türk milletiyle beraber. Ve Lozan’da ilk kez masaya bunlar getirilmiş. Peki Lozan’da başka önemli ne var biliyor musun? Duyun-u Umumiye dediğimiz Osmanlı borçları 160 milyon borcu bizimkiler 104 milyona indirttirmişler. 104. Onun da ödeme birimini, bunu daha ileride bir ekonomi programında anlatacağım. Onun ödeme birimini de bizim kendi durumumuza uyarlamışlar. Neden biliyor musun? Çünkü Osmanlı İmparatorluğu bitip de Türkiye Cumhuriyeti Devleti orada Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunda Osmanlı ile anlaşma yapmış olan bütün yabancı şirketler Ankara’ya başvurmuşlar. Ya ne olur bizim durumumuz Osmanlı bitti ama şudu şöyle, bizimkiler de onlara kolaylık sağlamışlar. Sağlayınca Lozan’da da bizimkiler demişler ki bizim borçları da bizim kendi sistemimize göre istediğimiz para birimiyle ya da işte ona göre altın karşılıklı vesaire bu uzun hikâye o şekilde ödeyeceğiz deyip bunu da kabul ettirmişler. Biliyorsun görüşmeden önce başlıyor 22 Kasım’da. Arada bir kesiliyor Şubat ayında. Nisan’da tekrar başlıyor.
Temmuz’da imzalanıyor. İşte bu imzadan sonra Mustafa Kemal ve arkadaşları cesaret bulup şu anda bizim yaşama sebebimiz olan bizim daha faziletli yaşamamıza imkan sağlayan bizim de geliştirmek zorunda olduğumuz Cumhuriyet rejimini kurabilmişler. Onun için bu Cumhuriyet bayramında da bütün izleyicilerimizin, bütün Türk milletinin, Türk dünyasının aslında çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhuriyetinin kurulması bütün Türk dünyasına da örnek olmuştur. Şu an gönülden kutluyorum. Mustafa Kemal ve arkadaşlarını rahmetle ve minnetle anıyorum. Teşekkür ederim babacığım.
Oğlum netice itibar ile bugün programın sonuna geldik sanırım. Özünde de şunu söylemek lazım. Cumhuriyetimize sahip çıkmamız lazım. Her zamankinden daha fazla. Dış politikada çok daha akıllı ve kararlı adımlar atmayı becerebilmemiz lazım. Oğlum bir sürü şey konuştuk. Şimdi kapanışa geldiğimizde yönetmen arkadaşımız ikaz ediyor. Sen kimsin lan bizi ikaz ediyorsun? Evet. Öyle bir şey mi yaptın? Cumhuriyetimize sahip çıkacağız. Bunu unutmayacağız. Özetle anlattıklarımızdan bir çıkarım yapılması gerekiyorsa dış politikada akıllı olacağız. Öngörülü olacağız. İçeride birlik ve beraberlik halinde bulunacağız. Oğlum Türk dünyasında da ilgiyi sadece hamaset seviyesinde bırakmamamız lazım. Ne gerekiyorsa onu yapmamız lazım. Bunu nasıl yapabiliriz? Diploması anlamında yapabiliriz. Silahlı kuvvetlerimizin eğitim yardımı vesaire anlamında yapabiliriz. İleride zamanı ve yeri geldiği zaman da her türlü desteği her şekilde sahada da vererek yapmalıyız. Onun için politikaları şimdiden belirlememiz lazım. Tabi 1933 yılında bize vasiyet edilen hususu çok iyi anlamamız gerekiyor. Anladım. Biz bizim soydaşımızla onların el alemin ülkesine yaptığı şeyi yapmıyoruz. Enteresan tabi. Keşke sahip çıksak.
Çünkü öyle büyük bir Türk birliğinden falan filan da bahsetmiyorum. Keşke öyle bir şey olsa ama ondan da bahsetmiyorum. En azından soydaşlarımıza sahip çıkmalıyız. Stratejik olarak da sahip çıkmalıyız aslında. Ama biz o kadar esnaf düşünen bir millet de değiliz. Yine de üzülüyorum yani. Sen dedin ya Kerkük’te olanlardan bahsettim mesela. Çok üzülüyorum. Evet yıllarca bunu gözümüzün önünde yaptılar. Kıbrıs’la ilgili biz bile neyler… Kıbrıs çıkmadı. Kıbrıs çıkmadı. Biz kendi soydaşlarımızın bugün yanında olmazsak yarın falanca ülke bizimle ilgili iyi bir şey paylaştırırsa
ama işte ülke gündemi de gündem olur Twitter’ın da sosyal medyası. Bakın bize destek oluyorlar falan filan. Yani bu yalnız bir amcanın komşu ziyaretine geldiği zaman verdiği tepkinin aynısı. O kadar yalnız ve o kadar amca değiliz bence. O yüzden soydaşlarımıza her zaman sahip çıkmalıyız. Bu yalnızca sosyal mecralardan da olmaz. Bu bizim yapabileceğimiz bir şey de değil. Devletin yapması gereken bir şey. İnşallah bundan sonraki dönemde daha kucaklayıcı, daha sahiplenici oluruz. Senin de dediğin gibi babacığım. Mevzuların da sonuna geldik artık. Geldik mi babacığım? Var mı eklemek istediğiniz bir şey?
Program sunucusu, moderatörü her şeyi sensin. Olur mu öyle şey babacığım? Maskemin de kusuruna bakmayın programın başında söyleyemedim. Ama bildiğiniz gibi sağlık çok önemli. Sizler için takıyorum. Sevgili babacığım çok teşekkür ederim. Ben teşekkür ederim oğlum. Sık sık bekliyorum. Konuklarınla da irtibatlasın sanıyorum. Bundan sonra mevzular da konuklarından. Konuklarımızla birlikte geleceğiz ve gerçekten arkadaşlarımızın da yorumlarda yazmış olduğu konuklarla onların davet etmek istediği konuklarla da çeşitli görüşmeler sağlıyorum. Daha doyurucu ve insanlara daha net bilgiler verebilecek konuklarla birlikte karşılarında olacağız inşallah yakında. İnşallah babacığım. Sevgili mevzular izleyicileri Cumhuriyet’in 97. yıl dönümü hepiniz de kutlu olsun. Çok da böyle coşkuyla kutladığımız dönemleri hatırlıyorum. İnşallah aynı coşkuya tekrar ulaşabiliriz. Şu anda insanların tabii kafasında bir sürü şey var. Her biriyle birlikte olursak elbette çok daha iyi Cumhuriyet yıl dönümleri kutlayacağız oğlum. İnşallah babacığım. Çok teşekkür ederim babacığım. Ayaklara sağlık. Ben teşekkür ederim. En yakın zamanda konuklarınla uzun bir mevzular programıyla tekrar bekliyoruz. Hoşça kal efendim saygılar. Hoşça kal. Teşekkür ederim babacığım. Çok şık olmuşsunuz bugün. Her zaman bir karizmanız var ama.
Ben niye böyle mesela hoşça kalın.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir