Mevzular 43 – Boğaziçi
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=0DqRyaw12ao.
Ben çıkartmayacağım o çıkartıyor çünkü onlar genç süper bulaştırış yok ya ben şimdi konu kovdurlamalıyım takıyorum abi. Telefonlar sessiz. Biraz geril dedim orda. Ben de yaptım cüneyt özel özel. Sende mi yaptın? Ben onları takip etmeye çalıştım. O kadar bilinmez ve bizim dışarıdan tam olarak net göremediğimiz şeyler oldu ki. İçerideki dinamikler farklı birazcık. Tabi canım. Dikkatli konuşmaya çalışıyorum çünkü yanımda çok genç bir arkadaşım var. O yüzden öncelikle şunu söyleyeyim mevzular programı ve benim söylediğim her şey beni bağlar. Bu arkadaşımızı bağlamaz. Benim söylediklerim senin üzerinden kim bilir.
Kimseye mesaj gönderme niyeti taşımıyor. Asla çok takdir ettiğim Boğaziçi Üniversitesi’nden ekip olarak gel. Biz Boğaziçi Üniversitesi’nden ödül aldık. Yılın en iyi talk show programı ödülünü bize vermişlerdi. Bizi layık görmüşlerdi. Öğrencilerin katılımıyla gerçekleşen anketleriyle, boylamaları ile verilen bir ödüldü bu. Bizi de bu ödüle layık gördükleri için tekrar tekrar Boğaziçi Üniversitesi’ne teşekkür ediyoruz. Öncelikle. Doğal olarak bizim burada yaptığımız yayınlar insanlara ulaşıyor. Herkese ulaşıyor. Üniversite öğrencilerine de ulaşıyor. Birçok Boğaziçi’nin bizi bu ödüle layık görmüş olması tabi ki onur verici. Çünkü Boğaziçi ne dersek diyelim çok ayrı bir okuldur. Teşekkürler. Bir protesto var, bir tepki var. Bu tepkinin ana başlıklarını biliyoruz. Nedenlerinin ana başlıklarını biliyoruz. Ama o nedenlere veya protestolara karşılık verilen cümleler de doğal olarak bizi tatmin etmiyor. Çünkü bu bize medya aracılığıyla yansıyor. İşte şunu dedi, bunu dediğiyle devam ediyor. Biz bizzat konunun içinden, okulun içinden bir öğrenci arkadaşımızla burada konuşalım istedik ki herkes konuyor. Birinci ağızdan duysun, öğrensin diye. Sen aslında birçok üniversite öğrencisini temsil ediyorsun. Sen kimsin peki? Teşekkür ederim öncelikle. Bizi dinlediğiniz için, beni Boğaziçi Üniversitesi’ndeki olayları tüm Türkiye’ye anlatmayı, bunu istediğiniz için ben teşekkür ederim. Çünkü gerçekten dediğiniz gibi insanlar olaylardan bir haber. Olayların sebeplerinden bir haber. Olayların sebepleri insanlara manipüle edilerek ya da değiştirilerek gidiyor. Ben öncelikle kendimi tanıtayım. İsminim Hasan Demirkran. Boğaziçi Üniversitesi’nde bilgisayar mühendisliği, son sınıf öğrencisiyim.
Aynı zamanda da Öğrenci Temsilci Kurulu’nun başkanlığını yürütüyorum şu anda. Olaylar nasıl başladı? Temel bilgiyi vermek istiyorum. Yıllar öncesinden. 75 yıllık bir süreçten söz ediyoruz. Nasıl oldu? Bu sürece nasıl geldi? Kayyum Rektör nedir? Kısaca bundan bahsetmek istiyorum izninizle. Lütfen. İlk defa 1982’de yeni bir yasayla Rektör Lütf sadece üniversite içinden yapılan bir seçimle değil de, bu seçim sonucunda Altıada’yın göke bildirmesiyle, gökün de bu Altıada içerisinden bir tanesini seçmesiyle sonuçlanan bir kanun çıkartıldı. Gök 1981’de kuruluyor biliyorsunuz.
Bu kanun beraberinde bazı eleştiriler getirse de çok da anti-demokratik bir ortama müsaade etmiyordu. Neden? 1992’de bu kanun birazcık değişti. Yeni basamaklar, yeni stepler eklendi. Bu yeni bir basamakta bu üniversiteler tarafından bildirilen altı adaydan üç tanesini gök kendisi seçip Cumhurbaşkanlığına iletti. Cumhurbaşkanı da bu üç adaydan bir tanesini seçip rektör olarak üniversite bünyesinde atadı. Neden? Az önce anti-demokratik ortamlara çok da fazla müsaade etmedi diyorum. Çünkü mesela Boğaziçi Üniversitesi’nde biz kendi içerimizde seçimi yapıyorduk.
Boğaziçi Üniversitesi bünyesinde demokratik bir seçim yapıyorduk. Bu seçim sonucunda çıkan diğer adaylar, yani en yüksek oyu alan aday haricindeki diğer akademisyenler, profesörler adaylıktan çekiliyordu. Sadece en yüksek oyu alan birinci adayı göke bildiriyordu. Haliyle de birinci aday Cumhurbaşkanlığına bildiriliyordu ve atanıyordu. Tamamen demokrasi sağlanmaya çalışıyordu ve sağlanılıyordu da. İlk defa 2016 yılında aday bile olmamış Mehmet Özkan Boğaziçi Üniversitesi’nde rektör olarak atandı. Mehmet Özkan esasında rektör yardımcılığı yapmış, rektör danışmanlığı yapmış, Boğaziçi kültürüne hakim sahip bir insandı. Boğaziçi gelenekleri, göreneklerini bilen, Boğaziçi’ndeki fikir atmosferine de hakim bir insandı. Yine de 2016 yılında öğrenciler ve akademisyenler bu atamaya karşı çıktı. Mehmet Özkan, Boğaziçi kültürüne hakim bir insan olduğu sahip çıktığı halde, Mehmet Özkan’ın atanmasına karşı çıkıldı çünkü yöntemsel bir yanlış vardı ortada. Anladım, yani siz burada aslında isimleri değil, tamamen sisteme eleştiriyorsun. Aynen. Mehmet Özkan 2016’daki Boğaziçi Üniversitesi’nin kayyumu olarak atanan ilk rektördü. Dediğim gibi biz yine 2016 yılında protestolarımızı yaptık. Hatta bu sürecin nasıl işlediğine dair bir örnek vermek istiyorum. 2008 yılında Prof. Dr. Ayşe Soysal seçimlere katıldı. Seçimlerde birinci olamadı. 2004 ile 2008 yılında rektörlük yaptığı halde, 2008 yılında tekrar katıldığında birinci olamadı. Birinci Prof. Dr. Kadri Hoca’mız oldu. Kadri Hoca 170 oy almıştı. Prof. Dr. Ayşe Soysal da 146 oy almıştı. Yine de Ayşe Soysal’a Cumhurbaşkanlığı tarifinden rektörlük teklif edildiğinde, Ayşe Soysal bu rektörlük makamını reddetti. Bu rektörlük aslında demokrasinin bizim üniversitemizde nasıl işlediğini göstermiş oldu tüm Türkiye’ye. Aslında üniversite iradesine saygı gösterdiğini Ayşe Soysal bu hareketiyle göstermiş oldu. Bizim aslında protestolarımız sadece Boğaziçi Üniversitesi değil, tüm üniversitelerdeki bu özelliğin yitirilmesi korkusu. Üniversitenin hem itibarı hem de bilim yuvası olma özelliği kayboluyor yani. Peki ne değişti 2020 yılında? Bu sefer yeni bir rektör atandı. Ama bu atanan rektör, yöntemsel yanlışın yani sistemsel yanlışın yanında, bir de üniversitenin kültürüne çok daha hakim olmadığını düşünülen bir insan atandı.
Bunların şimdi iki tane endişesi var. İkinci endişe dediğim gibi daha küçük bir şeyi kapsıyor. Ama birinci endişe yöntemsel üniversitenin aynı şeyleri söylüyorum, bağımsızlığına zarar veriyordu aslında. Yani süreç bu şekilde gerçekleşti. Bizim memlekette geleceğe bakmak, şuradan arsa alırsak yarın değerlenirle ölçülüyor maalesef. Bizde geçmişe bakmak, benim dedelerim şunları yaptı demekle maalesef geçiştiriliyor. Biz geçmişimizle de savaşıyoruz ve bu çocuklara terörist diyerek aslında bir şekilde geleceğimizle de savaşıyoruz. Ben mesela oraya Canan Kaftancıoğlu’nun gelmesine de çok karşı bir adamım.
Rektör atanmasına da çok karşı bir adamım. Benim gibi adamlar da var bu ülkede ve biz bu acıyı maalesef yaşıyoruz. Çünkü biz burada hükümeti eleştiriyoruz. Bırakın orası bir bilim yuvası. Buraya siyaset karıştırmayın diyoruz. Biz de protestonunuzu destekliyoruz. Arada böyle pimpon topu gibi kalıyoruz. Bu da beni çok üzüyor. Bunu da belirtmek istiyorum. Seni adına konuşmuyorum, öğrenciler adına da konuşmuyorum. Vatandaş olarak konuşuyorum. Beni her iki durumda çok rahatsız ediyor. O yüzden biz genelde her iki taraftan da dayak yiyen adamlarız. Yani belki de protestoya katılıp sesini çok yükseltmen çocuklar da diyecekler ki
bu herif ne diyor diyebilirler ama ben nasıl sizin protestonuza çok objektif bir şekilde bakıyorsam ve yorumluyorsam lütfen siz de benim bu sıkıntılarımı aynı şekilde değerlendirin. Lütfen empati kurun. Tabii ki söylediklerimi desteklemek zorunda değilsiniz. Yanlış da buluyor olabilirsiniz. Ama benim Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak görüşüm bu. Bu iş siyaset üstü bir iş. Bu iş bizim geleceğimiz. Ama tabii ki bu benim düşüncem. Seni bağlamaz, sadece beni bağlar. Bunu da söylemeden geçemedim. Herkesin şöyle bir geyiği vardır. Biliyor musun? Gezi Parkı ile ilgili. Senin için çok evvel bir zaman. Yani aslında 8 sene neredeyse oldu. Gezi Parkında ilk 3 gün çok güzeldi abi.
Herkes böyle dedi. Çünkü herkes gitti Gezi Parkına. Herkes bir tweet attı Gezi Parkı ile ilgili. Ama sonra işin içine gerçekten saçma şeyler girmeye başladı. Mesela barış içinde herkes oturup eylemini yaparken bayağı oturuyor herkes. Rüzdanları falan ortada. İnanılmaz bir kalabalık var ama kimse birbirinden korkmuyor. Çok barışçıl bir kalabalık vardı orada. 3. gün bir anda böyle bir varil devri diyerek yanmaya başladı. Üzerine adamlar çıkmaya başladı. Sloganlar atılmaya başladı. Bir şeyler olmaya başladı. Tabii ki bu bir protestodur. Slogan olacaktır tabii falan ama konu yakıp yıkmaya gelmeye başladı ve bunu yapanlar oradaki eylemciler gerçekten değildi. Yani bunu bizzat ben de gördüm. Benim böyle gruplardan nefret etmemin bir sebebi de ne biliyor musunuz? Haklı protestoları da bir şekilde karşı tarafa haksızmış gibi koz veriyorsun. Karşı taraf diyebiliyor ki bunlar terörist. Bir şey söylemesine hak veriyorsun. Yani bir dokunmasanıza. Bir dokunmasanıza mesela. Bilmiyorum konuyu bilen sizsiniz. Ben halkım. Ben televizyondan izleyen, gazetesinden okuyan ya da twitterından araştıran adamım. Sizin kadar bilgi sahibi olmam mümkün değil zaten.
Ama yine de şunu söylüyorum. Bu gruplar yine en çok bu tertemiz protestolara zarar veriyor. Burada adamların söylediği şey. Ben bilim yuvasının bağımsız olması gerektiğini düşünüyorum. Kuralı budur diyor. Ve bunun siyasetten uzak durması lazım diyor. Öğrencinin tavrı bu. Benim algıladığım bu. Kampüsümün içinde siyasetin ne işi var? E siyasete karşı çıkan öğrenciyi başka bir siyasetçi gelip diyor ki Tamam çocuklar biz yanınızdayız. Ama o da siyaset yapmak için geliyor. Bu riyakarlık beni gerçekten delirtiyor bazen. Yani bırakın adamlar protestosunu yapsın. Bırakın haklarını arasınlar.
Bırakın ses çıkartsınlar. Bütün Türkiye duydu. Unutacaklar çok yakın zamanda. Bunu biliyorsun maalesef. Unutturmayacağız falan. Tabii ki unutturmayacaksın da. Unutacaklar. Neleri unutmuyoruz ki ülke olarak. Ama bunun nasıl anılacağıyla ilgili de bir fikrimiz olması lazım. Bunlar tamamen benim yorumlarım. Senin okulunda çok fazla öğrenci var. Sen bu öğrencilerin bir çoğunu temsil ediyorsun aslında. Öğrenci temsilci kurulu başkanısın çünkü. Ve çok fazla öğrenciye hitap ediyorsun. Ama hitap etmediğin de çok fazla öğrenci var doğal olarak. Tabii ki. İşte zaten bahsettikleri de bu. Bu özgürlük.
Ama ben naçizaneyi kimseyi kırmadan senin okulundan da seni de kimseyi kırmadan benim fikrim bu. Dışarıdan gördüğüm fikir bu. Bu çocukları arada bırakmayın. İki tarafın kavgası arasında filler tepişsin çimen rezilisin durumuna getirmeyin bu konuyu isterdim. Ama maalesef yine o konuya geldi. Birçok arkadaşınız belki de şiddet gördü. Gözaltına alınanlar oldu. Dediler ki sonra bütün üniversitelerde böyle olaylar oluyor. Niye Boğaziçiler böyle? Çünkü orası Boğaziçi. Hem konuşurken onlar Boğaziçi diye biliyorsun hem de onların ne farkı var diye devamını ekleyebiliyorsun.
Biraz da tutarsız oluyor bu açıklamalarınız. Bunu da bir vatandaş olarak söylemek isterim. Araya böyle bir bomba gibi girdim ama inan bana. El freniyle konuşuyorum çünkü benim yüzümden senin de burada laf yemeni asla istemem. Lütfen bu konularda bir şey söyleyeceksiniz. Bir kızgınlığınız varsa ben buradayım bana yapabilirsiniz istediğinizi. Ben teşekkür ederim açıklama için. Ya şöyle siz de güzel vurguladınız aslında. Kullandığınız bir kelime barışçıl. Biz eylemlerimizin her zaman barışçıl olması gerektiğinden. Eylemlerimizle çağrı yaparken barışçıl protestomuzla diye çağrı yapıyoruz. Eylemlerimizin yanlış yönde saptırılmasını istemiyoruz. Sizin de belirttiğiniz gibi pür bir şekilde, özgür bir şekilde fikrimizi belirtmek için aslında bu protestoları yapıyoruz. Bunu belirtemedikten sonra zaten ne anlamı kalırken? Kitleyi kontrol etmek bence mümkün değil yani. Oyda mesela 3000 insan varken ben duymadım biri çıkıp katil polis diye mi bağırdı? Hani bunu tüm kitleye oyda barışçıl bir şekilde protesto eden insanlara mal etmek bence haksızlık. Tüm öğrencilere sadece Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi değil akademisyenler de var aralarında. Öğrencilere akademisyenlere çıkıp da hani bunlar zaten terörist demek bence çok doğru bir şey değil.
Yaratıcı eylemler yapmaya çalışıyoruz aslında. Helva kavurmaktan, yoga’ya kadar, meditasyona kadar hani aklınıza gelebilecek… Metallica şölenin çok iyiydi. Düşününce hani tatlı kısımları, gülümseten kısımları. Ama burada bir amacımız var. Sesimizi duyurmak. Protestolar. Duyuldu mu peki sesiniz? Sesimiz duyuldu. Yurtdışında da duyurmaya çalışıyoruz. Zaten Türkiye’de şu an büyük bir kamuoyu oluştu. Yurtdışında da bu kamuoyunu oluşturmaya çalışıyoruz. Bunun için MIT’den, Harvard’dan ünlü Türk profesörlerle konuşmalar yapıyoruz. Onların da fikirler aslında bizimle çok benzer, çok paralel bizim fikirlerimiz.
Destek oluyorlar size. Tabii ki destek oluyorlar. Mesela bunu ne üzerine yaptık bu arada? Atanan rektör Amerika’daki diğer üniversitelerin de bu şekilde olduğundan bahsetti. Gittik mesela MIT’den, Danny Roddick’e ulaştık. MIT’den, Darren Acemoğlu’na ulaştık. Duke University’den, kurucu rektörün, Prof. Dr. Abdullah Kurhan’ın oğlu Timur Kurhan’a ulaştık. Hani dedi ki burada sistem nasıl, nasıl işliyor sistem dedik. Dediler ki, direkt örnek veriyorum. Mesela Duke University’de Prof. Dr. Timur Kurhan dedi ki, bizde de seçim yok. Ama şu büyük bir ama parantezi açılıyor burada. Amerika’da hiçbir yerde üniversite iradesini direkt olarak hiçe sayıp yukarıdan atanan bir sistem yok. Asıl sıkıntı zaten burada. Tartışılır, tek doğru yöntem seçimdir denilemez. Ama Boğaziçi Üniversitesi’nde doğru yöntem seçimdir. Çünkü Boğaziçi Üniversitesi’nde süre gelen kültürden bahsettim az önce. Bu kültür, bu atmosfer, bu kültürün devam ettirilmesi gerekiyor aslında. Veya herhangi bir üniversitede kültürlerin devam ettirilmesi gerekiyor. Mesela dedi ki Timur Kurhan, bizim üniversitemizde de seçim yok. Ama atanan kişi aylarca hatta iki yıl boyunca bir araştırmadan geçiyor. Atayan Konsey Komite üniversite iradesini yok saymıyor. Üniversitedeki dekanlar, bazen öğrenciler, üniversitede bulunan, üniversite mensubu herkes aslında bu komitede söz sahibi oluyor. Ve bu komite CV’lerini, portfolyolarını, her şeyini inceledikten sonra detaylı bir mülakat sürecinden geçirdikten sonra aslında bu atamayı gerçekleştiriyorlar. Amerika’da herhangi bir yerde böyle bir sistem söz konusu değil. Aslında sorun bu. Peki atanan rektör açık açık diyor ki bana Twitter’dan da, sosyal medyadan da, telefonla da, gelip ofisime konuşarak da herkes rahatça ulaşabilir diyor. Kendisini yuhalayan öğrencilere el salladı falan. Yani inanılmaz fonçik bir adam gerçekten hani. Öyle gözüküyor, öyle bir ifade veriyor. Katıldığı bütün programlarda böyle naif bir konuşması var, yaşasın hey falan durumunda. Protestonuzu da destekliyor hatta diyor ki tabii ki diyor Boğaziçi’nde diyor protesto olmaz mı diyor olacak tabii ki diyor. Yani siz hocaya şunu dediniz mi? Hocam sizinle bir oturalım, bir konuşalım siz de bize destek vereceksinizdir. Bakın çok tatlış birisiniz. Biz tamamen hiçbir ideoloji ya da hiçbir siyasi görüşü buraya getirmiyoruz. Onun desteğiyle buraya gelmiyoruz. Bu bizim Boğaziçi’yle öğrencilerin protestosudur. Bence haklıyız çünkü zamanında böyle böyle oldu, şöyle şöyle oldu. Siz de bir akademisyensiniz. Her ne kadar da işte belli makalelerin kopi festi olduğu söylense de siz de bir akademisyensiniz sonuçta. Bu tavrımıza olumlu bir cevap verir misiniz dediniz mi? Tabii ki. Aa çocuklar tamam o zaman gideyim demedim mi yani? Demedik hala burada umarım der. Meyli hocamız da umarım destek verir yani bu üniversiteliğin özelliğine. Yani hiç konuşmadınız mı? Tabii ki konuştuk. Saatlerce konuşuldu. Benim olduğum olmadığım yerler de oldu. Öğrenciler bu talepleri ilettiler. Hocam bizim çekincelerimiz bunlar bunlar ve biz azınlık değiliz. Biz size karşı değil şahsınıza karşı değil. Asla değil. Sisteme karşı bir töpüştük. Asla değil yani burada Melih Bulu’nun ne kadar yetkin bir kişilik ya da akademisyen olduğu ile hiçbir alakası yok aslında yani. İlişkisi var ama alakası yani şunu demeye çalışıyorum. Relation correlation deniliyor ya Melih Bulu’nun ne kadar yetkin olduğu ile alakası yok. İntihar yapmış yapmamış. Metelika dinliyor dinlemiyor yani. Özel şirkette PNC’de başlamış ya da başlamamış. Hani bunlar önemli olan şeyler değil. Burada zaten şöyle bir sıkıntı var. Melih Bulu diyelim ki Boğaziçi Üniversitesi’nin rektörlüğü için biçilmiş kaftan.
Bir kişi doğru kişi böyle bir şekilde koltuğa oturması da zaten siz beni istemediniz ben kendim oturdum demek de yani. Sorun başarılı olma imkanı olduğunu düşünmüyoruz. Çünkü Melih Bulu Boğaziçi Üniversitesi rektörlülük vasıflarının hepsine sahip olsa bile bu şekilde başarılı olamaz çünkü sistemin özüne yanlış. Sistemin özüne yanlış ve bir kere direkt olarak protestolarla ve akademisyenlerin bile istemediği bir süreçle geliniyor. Ve adınlık değil çoğunluk. Şunu diyor mu size oğlum bakın ben acayip donanımlıyım çok hazırım bu işe ben gitsem kimi getireceksiniz yazık değil mi size falan mı diyor.
İşte donanımlı olduğunu iddia ediyor ama bu tartışmanın… Meselesi donanım değil. Değil donanımlı olduğunu düşünenler var düşünmeyenler var o ayrı mesele. Donanımlı değildir bunda tartışmaya gerek yok. Sorun zaten donanımlı olsa bile şu an binlerce öğrenci atanan rektörü protesto ediyor. Atamayı protesto ediyor. Yüzlerce akademisyen atamayı protesto ediyor. Yani adınlık değil çoğunluk. Akademisyenlerin de çoğunluğu öğrencilerin de çoğunluğu protesto ediyorlar. Eylemler yapıyorlar. Bu şekilde başa gelen biri sizce başarılı olabilir mi? Ya burada bir sıkıntı var. Çelişki de var aslında yani.
Mehmet Toner ile konuştuğumuzda bize bunu söyledi. Ne kadar yetkin olduğu önemsiz. Yetkin olabilir olmayabilir. İntihar tartışmaları bir kenara atandıktan sonra bu şekilde gelen birinin başarılı olması kritikte mümkün değil. Anladım. Aslında belki de hemen protestoları ciddiye alıp istifasını verseydi. Birçok Boğaziçi’li tarafından alkışlanacaktı. Kahraman olacaktı. Kahraman olacaktı. İstifah et kahraman olsun organları bunun için atılıyor. Ama tabii ki biliyorsun bugünün kahramanı yarının hainidir. Bu ülkede o yüzden de çok şey yapmamak lazım. Belki de adamın da belki onunla ilgili bir çekincesi vardır.
Onu bilemem tabii ama dediğim gibi ben bir şey demeyeceğim. Özür dilerim. Profesör Dr. Timur Kural ile konuşuyoruz. Surucu Rektörü Boğaziçi Kültürünün en çok belki bilen insanlardan bir tanesiyle konuşuyoruz. Nedir bu Boğaziçi Kültürü ve biz neye zarar gelmesinden korkuyoruz aslında. Boğaziçi Kültürü biraz örneklendirmek gerekirse 80’in darbesinde Türkiye’deki tüm üniversitelerde dersler dururken, eğitim durmuşken Boğaziçi Üniversitesi’nde eğitime devam edildi. Başörtüsü yasağında bu kurallar üniversitelerin çoğunda uygulanırken Boğaziçi Üniversitesi’nde bu kurallar uygulanmadı.
Başörtülü arkadaşlar kampüs içinde istediği gibi geziyordu. Dersleri istedikleri gibi katılıyorlardı. Bunlar aslında Boğaziçi Kültürü’nün Boğaziçi Kültürü yapan ögeler. Bizim sürekli burada kültür kültür dediğimiz şey diğer tüm üniversitelerde örnek olmasını istediğimiz bu tarz davranışlardı ve bu tarz özgür düşünce ortamıydı. İnsanlar yurt dışına yönelip bazı limsel başarıları da yurt dışında gösterip bizi gururlandırıyor. Keşke hepsi burada kalsalar da. Var mı öyle bir düşüncem mesela? Bu kadar olayı bir travma olarak görüp ben Boğaziçi mezunuyum gideyim de Amerika’da bir iş bulayım. En azından falan filan diyor musun?
Ben öyle demiyorum ama. Demek kurban olun zaten. Bir şey küsüp de ülkeye veya bir kuruma küsüp gitmek hoş bir şey değil. Bu yüzden beyin göçü oluyor zaten. Küsüp gittikleri için insanlar. Haybuki Mastra doktora gittikten sonra orada edinimleri kazanabilecek şeyleri kazandıktan sonra Türkiye’ye gelip burada bir şeyleri ilerletmeye çalışmaları gerekiyor. Ama zaten insanlar küsüp gittikleri için beyin göçü oluyor ve orada kalıp yaşıyorlar yani. Ve aslında bu bizim ülkemize şöyle karşılık buluyor. Tabii canım adam Türkiye’de kazanacağı paranın 15 katını kazanıyor orada falan.
Bizim dedim ya mantık arsa almak ve onun deniz görmesi dedim ya. O değil. Abi küsmek. Mesele küsmek. Bir bilimsel araştırmanın ciddiye alınması. Bir bilimsel araştırmanın içinde koca makalenin içinde bu şekilde bir yaratıcılık sergiledim dediği için adam yaratıcılık sadece Allah’a mahsustur deyip adamın koca makalesini çöp eden sistem. Bundan bahsediyoruz. Küsmekten bahsediyoruz. Para kaygısından tabii ki gidenler var yurt dışına ama yine dedim ya o kalabalık içerisinde bir iki bağıran ya da bir iki para için yurt dışına gidenle diğerlerin tamamını itham altında bırakamazsınız.
Küs türmemek lazım. Var mı böyle? Sen çok fazla insanı temsil ediyorsun orada. Sonuçta birçok öğrenci adına buradasın ve o öğrenciler içerisinde duyuyor musun? Ben abi yok hayatta burada yapamayacağım. Direkt olarak duydum. Çok üzücü yani. Azınlık ancak umarım. Ama buna böyle bir şey ortam yaratmak gerçekten üzücü. Diyoruz ya ülkemizin değerleri ülkede kalsın diye ama bu şekilde de olmuyor açıkçası yani. Siz de dediniz. Özgür düşünce ortamı yaratamadıktan sonra bilim ilerlemez. Bir şekilde yeni farklı şeyler katılması gerekiyor ki bilim oluşsun aslında.
Yoksa hani ilk yüze sokma meselesi değil yani ilk yüze bu şekilde hani ben daha fazla para vereyim. Yayınlanan her makale başında daha fazla para verelim. Ya da maddi bir şeylerle destekleyelim de makale sayısını arttıralım ilk yüze girelim. Olmaz yani. Bunun profesör doktoru Mehmet Toner diyor ki bu şekilde ilk yüze girilmez. Bu şekilde bilim de olmaz. Bilim oluşması için aslında özgürlükçü düşünce ortamının hür insanların açık ve korkusuz bir şekilde fikirlerini belirtmesi gerekiyor ki
diğerlerde farklı düşünceler ortaya çıksın ki insanlar istedikleri gibi tartışabilsin ki konuları, mevzuları. Bu sayede bilim oluşsun aslında yani. Bilim ilerlesin akademiye, bilim camiasına bir şeyler katabilelim yani. Bir insanı bir yerden bir yere ışınlamak arasındaki matematiksel bilmecelerle uğraşacağımız ha. Bir dakika nereye ışınlıyorsun biliyor musun? Konuların bilimin en azından böyle siyasi olaylarla kirlenmesi bizi de vatandaş olarak gerçekten çok üzüyor çok sıkıntıyla izliyoruz. Bu protestoyu neden yaptığınızı anlattım. Bu protestoların sonucuna nereye ulaşmak istediğinizi o zaman hiç konuyu bilmeyen ya da konuya çok dışarıdan bakan insanlara olabilir aramızda, izleyicilerimiz arasında. Onları o zaman anlatmanı isterim. Tabii ki biz protestolarımızı sadece Boğaziçi Üniversitesi’ne değil tüm üniversitelere atanan rektörler üzerinden yapıyoruz aslında. Biz atanan rektöre karşıyız çünkü atamayla gelen rektörün üniversite bünyesinde akademiyi zarar vereceğini, akademin hürlüğüne, özgürlüğüne, özellikliğine ket vuracağını düşünüyoruz.
Özgür olmayan bir ortamda da bilimin gelişmeyeceğine inanıyoruz. Temel sorunumuz bu. Özgür bir bilim yuvası yaratılmalıdır ki üniversitelerde bilim yuvalarıdır. Özgür bir bilim yuvası yaratılmalıdır ki bilim ilerlesin. Bizim yaptığımız protestolar kişi veya kurumbazlı değil. Bizim yaptığımız protestolar sistemin aslında yanlışlığına Melih Blu ya da X kişisi değil. Biz burada kayyum atamaya, üniversite rektörlerin atanmasına karşı çıkıyoruz. Atamayla gelen yerde, biraz örneklendireyim.
Profesör Doktor Daran Acemoğlu TÜBA’da gözlemlediklerini söylediler. TÜBA özertliğini kaybettikten sonra aslında bilim camiasında, akademi camiasında itibarı da azaldı ve TÜBA’ya olan itibar azaldığında aslında Türkiye’nin bilimine olan itibar azalıyor. Bunun yüzünden farklı bir bilim akademisi kuruldu ve buna itibar edilmeye başlandı. Çünkü bilimin özellik olması gerekiyor ki orada insanlar düşüncelerini açık ve korkusuz bir şekilde ifade edebilsinler. Biz bunun için barışçıl protestolarımıza devam ediyoruz ve edeceğiz. En güzel şekilde özetleyen aslında akademisyenlerimizin bildirisindeki talepleri sizinle paylaşabilirim isterseniz. Bir, üniversitelerin herhangi bir kişi ya da kuruluşun etki veya baskısına maruz kalmaması ve siyaset aracı olarak kullanılmaması bilimsel ve toplumsal gelişim açısından vazgeçilmezdir. İki, üniversitelerde karar alma yetkisinin demokratik yöntemlerle seçilmiş kurullarda ve akademik yöneticilerde olması özellik için şarttır. Rektör, dekan, enstitü müdürü, yüksek okul müdürü, bölüm başkanı gibi akademik yöneticiler atamayla değil seçimle belirlenmelidir. Üç, üniversitelerin özel anayasal kurumlar olarak akademik programlarını ve araştırma politikalarını öğretim elemanlarınca veya üniversite kurullarınınca kararlaştırılarak belirlemesi bilimsel özgürlüğün ve yaratıcılığın şartlarındandır. Üniversitemizin tüm birleşenleriyle birlikte akademisyenlerimizin yayınladığı bu ilkelerin takipçisiyiz. Yanındayız.
Teşekkür ediyorum. Umarım sesiniz zaten birçok insana ulaştı ama umarım bir fayda sağlar. Umarım. Tebrik ediyorum. Cesaretten dolayı tebrik ediyorum. Çok genç bir arkadaşım şu an. İnanılmaz da heyecanlı burada olduğu için ben her buraya oturduğuma çok heyecanlanıyorum. Işıklar var, bir sürü insan var karşımızda. Yakını başında bizi kimin izleyeceği belli değil. Doğal olarak heyecanlanması çok normaldir. Ama bu cesarette az buz bir cesaret değil. Koskoca bir olayı geliyor buraya genç yaşında bizim programımızda, çok izlenen bir programda anlatıyor. O yüzden önce cesaretin sebebiyle seni bir tebrik ediyorum.
Tekrar tekrar söylüyorum. Yarın konular değişir başka anlatmak istediğiniz bir şey olur daha kalabalık gelip anlatalım demek istersin. Ne istersen bizim kapımız sonuna kadar. Teşekkür ederim. Karşı fikirli arkadaşlarımız şu anda çok yanılıyor çünkü aslında böyle değil diyen arkadaşlarımız sizlere de kapımız açık. Bizim herkese bildiğiniz gibi kapımız açık ama biz bizi destekleyen, bizi ödüllendiren Boğaziçi öğrencilerine eğer mikrofonu uzatmasaydık, söz vermeseydik kendimizden de utanırdık.
Bunu çok net söylüyorum. Birinin bizden söz hakkı alması için bize ödül vermesine de gerek yok bu arada. Hepiniz istediğiniz gibi mevzuları, konuları burada konuşmakta, tartışmakta serbestsiniz. Vatandaş olarak birkaç yorum yaptım ki bu konu üzerinde yapacağım konuşması sanıyorum 45 dakika sürerdi ama büyük ihtimalle 45 yılda yerdik. O yüzden çok daha… Nedense yıllardır milyonlara değil, o milyonlar içindeki 10-15 kişiye dikkat ediyoruz konuşurken. Ne kadar üzücü bir şey aslında değil mi?
Üzücü de olsa biz lafımızı hiçbir zaman esirgemedik. Tabii ki başımız bununla ilgili çok belaya girdi. Beni öyle çok tanımazlar Twitter’da. Genelde böyle şakalar yapmaya çalışan bir gerizekalı olarak da tanıyan çok fazla adam var ama konunun alt metnini bilmeyen adamlar bunlar. Genelde Twitter’daki ya da Instagram’daki kısa videolarımızla bizi değerlendiren insanlar. Ki düşün biz kimiz ki? Hem kendi adıma hem de Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri ya da tüm öğrenciler adına aslında bizim protestomuzu destekleyen size aidiyetten teşekkür ediyorum.
Çünkü üniversite böyle bir şeydir. Olabilir. O kalabalık içerisinden ezanlar sussun diye bağıran da olabilir. Katil polis diye bağıran da olabilir. Ama siz kocaman engin bir denizsiniz. Kirlenmezsiniz. Bunu en iyi size terörist diyenlerin bilmesi lazım. Çünkü dediğim gibi ne olursa olsun sizler bizim geleceğimizsiniz. Umarım anlayan istediğini istediği gibi değil de bu arkadaşımızın anlatmak istediği şekilde anlamıştır. Sana teşekkür ederim. Bir ara pinçe de gelin. Bütün bunlar böyle düzelirse ve siz mutlu olursanız ve amacınıza ulaşırsanız bir gün böyle pinçte de eğlenceli bir şeyler yaparız.
Şarkılar söyleriz telif yeriz falan. Geçmiş olsun. Teşekkürler. Ben teşekkür ederim. Kaç yaşındasın bu arada? 22. Vay be 22 yaşımda bak adamın uğraştığı derde bak. 22 yaşımda benim tek derdim benim bütün protestom oyduğum. Bizim evin önünde pankartta bekliyordum böyle bana a*******.
Abi vizyon çok önemli. Gerçekten yaşlandığımız zaman o adamlar ne diyor diye bakacağız sonuçta. Biraz öyle düşünmek lazım. Kimse böyle düşünmüyor.
İlk Yorumu Siz Yapın