"Enter"a basıp içeriğe geçin

Peygamber Efendimiz’in (sav) Şeytanla Konuşması

Peygamber Efendimiz’in (sav) Şeytanla Konuşması

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=Hto5elGH7Fw.

İbn-i Abbas radiyallahu anh hazretlerinden nakilen Muaz bin Cebel rivayet ediyor. Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraberdik. Ensardan birinin evine toplanmıştık. Tam bir cemaat olmuştuk. Ev sahibi, içeridekiler, eve girmem için bana izin verir misiniz? Benim sizden bir dileğim var, görülecek bir işim var. Bunun üzerine herkes Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin yüzüne bakmaya başladı. Orada ve her zaman büyük oydu, izin ondan çıkacaktı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz duruma vakıf oldu ve ”Bu seslenen kimdir bilir misiniz?” buyurdu. ”Biz hep birden şöyle dedik, en iyi bilen Allah ve Rasûlü’dür.” Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz ”O layin iblistir, şeytandır. Allah’ın laneti onun üzerine olsun.” buyurunca hazreti Ömer ”Ya Rasûlallah bana izin veriniz, onu öldüreyim.” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz bu izni vermedi, şöyle buyurdu.
”Dur ya Ömer, bilmiyor musun ki ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir. Öldürmeyi bırak.” Sonra şöyle buyurdu. ”Kapıyı ona açın gelsin, o buraya gelmek için emir almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalışınız, size anlatacaklarını iyi dinleyiniz.” Bundan sonrasını ondan dinleyelim. Yani rabiden. Şöyle anlattı. Kapıyı ona açtılar, içeri girdi ve bize göründü. Bir de baktık ki şekli şu. Bir ihtiyar şaşı aynı zamanda köse. Çenesinde 6 veya 7 kadar kıl sallanıyor. At kılı gibi. Gözleri yukarı doğru açılmış, kafası büyük bir fil kafası gibi. Dudakları da bir manda dudağına benziyordu. Sonra şöyle selam verdi. ”Selam sana ya Muhammed. Selam size ey cemaat-i müslümin.” Onun bu selamına Rasûlullah aleyhisselatü vesselam efendimiz şu mukabelede bulundu. ”Selam Allah’ındır ya lay’in.” Sonra ona şöyle buyurdu. ”Bir iş için geldiğini duydum. Nedir o iş?” Şeytan şöyle anlattı. ”Benim buraya gelişim kendi arzumla olmadı. Mecburen geldim.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz sordu. ”Nedir o mecburiyet?” Şeytan anlattı. İzzet sahibi Rabbin katından bana bir melek geldi ve dedi ki ”Allahu Teala sana emir veriyor. Muhammed’e gideceksin. Ama düşük ve zelil bir halde, tevazu ile, ona gideceksin ve Ademoğullarını nasıl kandırdığını anlatacaksın. Onları nasıl aldattığını söyleyeceksin birbirine.
Sonra o ne sorarsa doğrusunu diyeceksin.” Sonra Allah Teala buyurdu ki ”Söylediklerine bir yalan katarsan, doğruyu söylemezsen, seni kül ederim. Rüzgar savurur, düşmanlarının önünde seni rüsva ederim.” ”İşte böyle ya Muhammed. O emir üzerine sana geldim. Arzu ettiğini bana sor. Şayet bana sorduklarına doğru cevap vermezsem düşmanlarım benimle eğlenecek. Şu muhakkak ki düşmanlarımın eğlencesi olmaktan daha zor bir şey yoktur.”
Bundan sonra Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle sordu ”Madem ki sözlerin de doğru olacaksın, o halde bana anlat, halk arasında en çok sevmediğin kimdir?” Şeytan şu cevabı verdi. ”Sensin ya Muhammed. Allah’ın yarattıkları arasında senden daha çok sevmediğim kimse yoktur. Sonra senin gibi kim olabilir ki?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz sordu. ”Benden sonra en çok kimlere buğzlusun ve sevmezsin?” Şeytan anlattı.
”Müttaki bir gence ki varlığını Allah yoluna vermiştir.” Bundan sonra sual cevap şöyle devam etti. Rasulullah aleyhi ve sellem Efendimiz sordu. Şeytan anlattı. ”Sonra kimi sevmezsin?” ”Kendisini sabırlı bildiğim şüpheli işlerden sakınan alimi.” ”Sonra?” ”Sabırlı olan bir fakir ki ihtiyacını hiç kimseye anlatmaz, halinden şikayet etmez.” ”Peki bu fakirin sabırlı olduğunu nereden bilirsin?” ”Ya Muhammed, ihtiyacını kendi gibi birine açmaz. Her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün üst üste anlatırsa, Allah onu sabredenlerden saymaz. Sabırlı kimselerin işi buna benzemez. Hasılı onun sabrını, halinden, tavırından ve şikayet etme işinden anlarım.” ”Sonra kim?” ”Şükreden zengin.” ”Peki ama zenginin şükreden olduğunu nereden anlarsın? Onu görürsen ki aldığını helal yoldan alıyor ve mahalline harcıyor, bilirim ki o şükreden bir zengindir.”
”Rasulullah Efendimiz bu defa mevzuyu değiştirdi ve ona başka bir sual sordu. ”Peki ümmetim namaza kalkınca senin halin nice olur?” ”Ya Muhammed beni bir sıtma tutar, titrerim.” ”Neden böyle oluyorsun ya layın?” ”Çünkü bir kul Allah için secde ederse bir derece yükselir.” ”Peki ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun?” ”O zaman bağlanırım, taa onlar iftar edinceye kadar.” ”Peki ya hac yaptıkları zaman nasıl olursun?” ”O zaman da çıldırırım.” ”Peki ya Kuran okudukları zaman nasıl olursun?”
”O zaman da eririm, tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi eririm.” ”Peki ya sadaka verdikleri zaman halin nasıldır?” ”Haa işte o zaman halin pek yaman olur.” ”Sanki sadaka veren bir testere alır eline ve beni ikiye böler.” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz sebeplerini sordu. ”Neden öyle testereyle ikiye biçilirsin ya Ebu Amr?” ”Onu da anlatayım. Çünkü sadakada 4 güzellik vardır. Şöyle ki, birincisi Allah Teala sadaka verenin malına bereket ihsan eyler. İkincisi, o sadaka veren kimseyi halkına sevdirir. Üçüncüsü, Allah Teala onun verdiği sadakayı cehennemle arasında bir perde yapar. Dördüncüsü, Allah Teala belayı, sıkıntıyı ve ahları ondan def eder.” Rasulullah aleyhisselatü vesselam Efendimiz şöyle buyurdu. ”Ümmetime saadet ihsan eden, seni de ta belli bir vakte kadar şakı yıkılan Allah’a hamd olsun.” Rasulullah aleyhisselatü vesselam Efendimizin o cümlesini duyan layın şöyle dedi. ”Heyhat heyhat ümmetin saadeti nerede? Ben o belli vakte kadar diri kaldıkça sen ümmetin için nasıl ferah durursun? Ben onların kan mecralarına girerim, etlerine karışırım. Ama onlar benim bu halimi göremez ve bilemezler. Beni yaratan ve bazı gününe kadar bana mühlet veren Allah’a yemin ederim ki, onların tümünü azdırırım, cahillerini ve alimlerini, ümmilerini ve okumuşlarını, facirlerini ve abitlerini asılı bundan hiçbir elimden kurtulamaz. Fakat Allah’ın halis kullarını evet bunları azdıramam.” Bunun üzerine Rasulullah aleyhisselatü vesselam Efendimiz sordu. ”Sana göre ihlas sahibi, muhlis kullar kimlerdir?” ”Bilmez misin ya Muhammed, bir kimse ki dirhemini ve dinarını sever, o Allah için bir ihlasa sahip değildir. Bir kimseyi görsem ki dirhemini ve dinarını sevmez, övülmekten ve methedilmekten hoşlanmaz, bilirim ki o ihlas sahibidir, hemen onu bırakır kaçarım. Bir kul malı ve övülmeyi sevdiği süre kalbi de dünya arzularına bağlı kaldığı müddet, o size vasfını yaptığım kimseler arasında bana en çok itaat edendir. Bilmez misiniz ki mal sevgisi büyük günahların en büyüğüdür. Bilmez misiniz ki ya Muhammed, baş olma sevgisi büyük günahların en büyükleri arasındadır. Gençlere gelince aramızda hiçbir anlaşmazlık yoktur.
Onlarla gayet iyi geçiniriz. Çocuklara gelince onlarla da bizimkiler istedikleri gibi birlikte oynarlar. Bizimkilerin bir kısmını da ahabitlerin başına dert ettim, bir kısmını da zahitlerin. Onlar bunların yanına girer, halden hale sokarlar. Bir tepeden diğerine hep dolaştırıp dururlar. Öyle bir hal alırlar ki başlarlar sebeplerden herhangi birine sevmeye. İşte böylece onlardan ihlası alırım. Onlar bu halleriyle yaptıkları ibadeti ihlatsız yaparlar.
Ama bu hallerinin farkında olamazlar. İblis bundan sonra aldattığı bir rahibin hikayesini anlatmaya geçti ve şöyle dedi. Bilmez misin ya Muhammed, rahip Bersis ayı, tam 70 yıl ihlas ile Allah’a ibadet etti. Bu ibadetleri sonunda ona öyle bir hal ihsan edilmişti ki her dua ettiği hasta, duası bereketiyle şifayap oluyordu. Onun peşine takılıp hiç bırakmadım. Zina etti, katil oldu, sonunda da küfre girdi. Bu o kimsedir ki Allah Teala Aziz kitabında onu şöyle anlatır. Şeytanın hali gibidir ki o insana kafir ol dedi, vakti ki o kafir oldu bu defa da ona şöyle dedi. Ben senden uzağım, ben alemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım. İblis bundan sonra bazı kötü huylar üzerinde durdu ve onların her birinden nasıl istifade ettiğini anlattı. Bilmez misin ya Muhammed, yalan bendedir ve ilk yalan söyleyen de benim.
Her kim yalan söylerse o benim dostumdur. Her kim yalan yere yemin ederse o da benim sevgilimdir. Bilmez misin ya Muhammed, ben Adem’e ve Havva’ya yalan yere Allah adına ant içtim. Muhakkak ki ben size nasihat ediyorum dedim. Bunu yaparım çünkü yalan yere yemin gönlümün eğlencesidir. Gıybet ve kovuculuğa gelince onlar da benim meyvelerim ve şenliğimdir. Ya Muhammed, namazlarını tehir edene gelince onu da anlatayım. O her ne zamanki namaza kalkmak ister tutarım, ona vesvese veririm. Derim ki henüz vakit var, sen de meşgulsün hele şimdilik işine bak sonra kılarsın. Böylece o vaktinin dışında namazını kılar ve bu sebepten onun kıldığı namazı yüzüne atılır. O bunda da beni mağlup ederse bu sefer onun hesabını namazda görmeye bakarım. O namazın içindeyken sağa bak, sola bak derim. O da bakar, o ki öyle yaptığı yüzünü okşar, alnından öperim. Bundan sonra ona sen ebedi yaramaz bir iş yaptın derim ve böylece onun huzurunu bozarım. Sen de bilirsin ki ya Muhammed her kim namazda sağ ve sola çokça bakarsa Allah onun namazını kabul etmez yüzüne atar. Bunda da ona mağlup olursam yalnız başına namaz kıldığı zaman yanına giderim ve ona çabuk çabuk kılmasını emrederim. O da başlar namazını çabuk çabuk kılmaya. Tıpkı horozun gagası ile yerden bir şey topladığı gibi. Bu işi ona yaptırmakta da başarı kazanamazsam bu sefer cemaatle namaz kılarken onun yanına varırım. Orada onun başına bir gem takarım. Başını imamdan evvel secdeden ve rükûdan kaldırırım. İmamdan evvel de secde ve rükû yaptırırım. İşte o böyle yaptığı için kıyamet günü Allah onun başını eşek başına çevirir. O kimse bunda da beni yenerse bu defa ona namazda parmaklarını çıtırdatmasını emrederim. Böylece o beni tesbih edenlerden olur. Ama bu işi ona namaz için yaptırmaya muvaffak olursam. Bunda da mağlup olursam bu sefer ona tekrar giderim. Namaz içinde iken burnuna üflerim. Ben üfleyince o esnemeye başlar. Şayet o bu esneme esnasının elini ağzına kapamazsa onun içine küçük bir şeytan girer. Dünya hırsını ve dünyevi bağlarını çoğaltır. İşte bundan sonra o kimse hep bize itaat eder. Sözümüzü dinler dediklerimizi yapar. Şeytan bundan sonra konuşmasına devam etti. Sen ümmetin hangi saadetinden ferah duyarsın ki ben onlara ne tuzaklar kurarım. Miskinlerine, çaresizlerine ve zavallılarına giderim. Namazı bırakmalarını emrederim. Ve onlara derim ki namaz size göre değil. O Allah’ın afiyet ihsan ettiği ve bolluk verdiği kimseler içindir. Sonra hastalara giderim. Namaz kılmayı bırak derim. Çünkü Allah Teala hastalara zorluk yok buyurdu. İyi olduğun zaman kılarsın. Ve o böylece o namazı bırakır. Hatta küfre de gidebilir. Şayet o hastalığına namazı terk ederek ölüp giderse Allah’ın huzuruna çıkarken Allah’ı Teala’yı öfkeli bulur. Lay’in sonra şöyle devam etti. Ya Muhammed eğer bu sözlerime yalan kattımsa beni akrep soksun. Sonra eğer yalan varsa Allah’tan dile beni kül eylesin. İblis bundan sonra konuşmalarına şöyle devam etti. Ya Muhammed sen ümmetin için ferah mı duyuyorsun? Halbuki ben onların altıda birini dininden çıkardım. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz iblise kısa kısa bazı sorular sordu. O da bunlara cevap verdi.
Ya layin senin oturma arkadaşın kim? Faiz yiyen. Dostun kim? Zina eden. Yatak arkadaşın kim? Sarhoş. Misafirin kim? Hırsız. Elçin kim? Sihirbazlar. Gözünün nuru nedir? Karısını boşamak. Sevgilin kim? Cuma namazını bırakanlar. Resulullah efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bu defa başka bir mevzuya geçti ve şöyle sordu. Ya layin senin kalbini ne yıkar? Allah yolunda cihada koşan atların çişlemesi. Peki senin cismini ne eritir? Tevbe edenlerin tevbesi. Peki ciğerlerini ne parçalar ne çürütür? Gece gündüz Allah’a yapılan bol bol istiğfar. Peki yüzünü ne buruşturur? Gizli sadaka. Peki gözlerini kör eden nedir? Gece namazı. Peki başını eğdiren nedir? Çokça kılınan cemaatle namaz. Resulullah aleyhisselatü vesselam efendimiz tekrar bir başka mevzuya geçti ve şöyle sordu. Sana göre insanların en saadetlisi kimdir? Namazını bilerek kasten bırakanlar.
Peki insanların en şakisi kimdir? Cimriler. Peki seni işinden ne alıkoyar? Ulema meclisleri. Peki yemeğini nasıl dersin? Sol elimle parmaklarımın ucu ile. Peki samiyeli estiği zaman ve ortalığı sıcaklık bastığı zaman çocuklarını nerede gölgelendirirsin? İnsanların tırnaklarının arasında. Resulullah efendimiz aleyhisselatü vesselam bundan sonra bir başka mevzuyu sordu. İblis’te cevap verdi. Rabbinden neler talep ettin? On şey talep ettim. Nedir onlar ya layin?
Şunlardır. Allah’tan diledim ki beni Ademoğullarının malına ve evladına ortak etsin. Bu ortaklık talebimi yerine getirdi. Onlara ortak ol, mallarına ve çocuklarına. Onlara vaat et. Halbuki şeytan onlara gurur vaat eder. Her besmelesiz kesilen hayvan etinden yerim. Faiz ve haram karışan yemeklerden yerim. Şeytandan Allah’a sığınılmayan malın da ortağıyım. Her kim hayvana binerken helal yola gitmeyi değil de aksini isteyerek binerse ben de onunla beraber binerim.
Yol arkadaşı ve binek arkadaşı olurum. Onlar üzerine süvarilerinle, piyadelerinle yaygara çıkart. Allah-u Teâlâ’dan diledim ki bana bir ev versin. Bu dileğim üzerine hamamları bana ev olarak verdi. Diledim ki bana bir mescit versin. Pazar yerlerini bana mescit yaptı. Benim için bir okuma kitabı vermesini istedim. Şiirleri bana okuma kitabı olarak verdi. İstedim ki bana bir ezan vere mezmurları verdi. Diledim ki bana bir yatak arkadaşı versin.
Sarhoşları verdi. Diledim ki bana yardımcılar versin. Onun içinde kaderiye mensuplarını verdi. İstedim ki bana kardeşler versin. Mallarını boş yere israf edenleri verdi. Bir de masiyet yoluna para harcayanları. O kimseler ki mallarını boş yere harcarlar. Onlar şeytanın kardeşleri olmuşlardır. Bir ara Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurdu. Eğer söylediklerini Allah’ın kitabındaki ayetlerle ispat etmeseydin seni tasdik etmezdin.
İblis bundan sonra Resulullah aleyhisselatü vesselam Efendimiz’e kendi durumunu anlatmaya başladı. Ya Muhammed bir insanı dalalete sürüklemek için elimde bir imkan yoktur. Ben ancak vesvese veririm ve bir şeyi güzel gösteririm o kadar. Eğer dalalete sürüklemek elimde olsaydı ger yüzünde Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah’ın Resulüdür diyen herkesi oruç tutanı ve namaz kılanı hiç bırakmazdım. Hepsini dalalete düşürürdüm.
Nasıl ki senin elinde de hidayet nevinden bir şey yoktur sen ancak Allah’ın Resulüsün ve tebliğe memursun. Şayet hidayet elinde olsaydı ger yüzünde bir tek kafir bırakmazdın. Sen Allah’ın halkı üzerinde bir hücretsin. Ben de kendisi için ezelde şeka yazılan kimselere sebebim. Şayid olan kimse ta ana karnında iken de şayiddir. Şaki olan da yine ana karnında iken şakidir. Saadet ehli kılan da Allah, şekavet ehli kılan da Allah.
Bundan sonra Resulullah aleyhissalatü vesselam Efendimiz şu iki ayet okudu. Eğer Rabbin dileseydi insanları elbette tek bir ümmet kılardı. Oysa onlar anlaşmazlığı sürdürmektedirler. Rabbinin rahmet ettikleri dışında onları bunun için yarattı. Böylece Rabbinin şu sözü tamamlanıp gerçekleşmiştir. Andolsun cehennemi cinlerden ve insanlardan kafirlerin tümüyle dolduracağım. Allah’ın kendisine farz kıldığı bir şeyi yerine getirmede peygamber üzerine hiçbir güçlük yoktur. Bu daha önce de gelip geçen ümmetlerde Allah’ın bir sünnetidir. Allah’ın emri takdir edilmiş bir kaderdir. Bundan sonra Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz iblise şöyle buyurdu. Ya Eba Murra, acaba senin bir tevbe etmen ve Allah’a dönmen mümkün değil mi? Cennete girmene kefil olurum. Bunun üzerine iblis şöyle dedi. Ya Resulallah, iş verilen hükme göre oldu.
Karar yazan kalem de kurudu. Kıyamete kadar olacak işler olacaktır. Seni peygamberlerin efendisi kılan, cennetin ehlinin hatibi eyleyen ve seni halkı içinden seçen ve halkı arasında bir gözde yapan, beni de şakilerin efendisi kılan ve cehennemin ehlinin hatibi eyleyen Allah’tır ve o bütün eksik sıfatlardan münezzehtir. Ve iblis cümlelerini şöyle tamamladı.
İşte bu söylediklerim sana son sözümdür ve bütün söylediklerimi de doğru dedim.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir