RAHİBE TERESA Hakkında Bilmediğiniz 13 GERÇEK
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=cmQziB6yLhU.
Herkese merhaba ben Sümeyra Çenet. Asıl ismi Gonca Boyacı. 26 Ağustos 1910 tarihinde günümüzde Kuzey makedonyanın başkenti olan o zamanlarsa Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı olan Üsküp’te bir Osmanlı vatandaşı olarak dünyaya geldi. Ona nereye olduğu sorulduğunda ise kendisini şu şekilde tanımladı. Kan bağıma göre Arnavut’um, vatandaşlığıma göre bir Hikli. İnancıma göre ise Katolik bir Rahibe’yim. Çağrıma gelince dünyaya aitim.
Kalbime gelince ise tamamen insanın kalbine aitim. Osmanlı topraklarında doğduğundansa hiç bahsetmedi. Nobel Barış Ödülü de dahil olmak üzere birçok onursal ödüle layık görüldü. Hatta ölümünden bir yıl önce 1996 yılında onursal ABD vatandaşı oldu. İnsanlığa, yoksullara, hastalara yardım eden hayırsever bir misyoner olduğu öğretildi. Fakat çoğu insanın farkında olmadığı şey Teresa hayattayken bile tartışmalı bir figürdü.
Çocuk tacitisi papazlarla, dolandırıcılarla, diktatörlerle yakın ilişkileri oldu. Hayattayken de hayatını kaybettikten sonra da kendisi ve kurumlarıyla ilgili ortaya birçok iddialar atıldı. Hatta itiraflar yapıldı. Tüm bunlara rağmen bugüne kadar gelmiş geçmiş en büyük, en barışçıl, en etkileyici, dünyayı değiştiren insanların listesine bakarsanız Rahibe Teresa’nın birçok listede adı olduğunu görebilirsiniz. Birçok insan onu iyilik meleği olarak görmekte.
Hatta 2003 yılında dönemin papası 2. John Paul tarafından kutsandı. 2016 yılında ise Vatikan’da büyük bir kalabalığın önünde Azize ilan edildi. Peki Rahibe Teresa aslında kim? Gonca 12. yaş gününden hemen önce Tanrı’nın ona bir çağrıda bulunduğunu iddia etti. O zamanlar bazı misyonerler Hindistan’a gönüllü olarak çalışmaya gidiyorlardı. Onun hayali de buydu. Yani kendi dinini başka ülkelerde yaymak istiyordu. 18 yaşına geldiğinde Rahibe olmak için Hindistan’a giderek Loretta hemşirelerine katıldı. 24 Mayıs 1931’de ilk yeminini etti ve Teresa adını aldı. 14 Mayıs 1937’de ise Manastır’da öğretmenlik yaparken kutsal yeminini verdi. Yani artık Gonca boyacı tarih olmuş, yerine Rahibe Teresa gelmişti. 1948’de hayatını değiştiren 2. İlahi mesajını aldı.
Tanrı’nın ona Manastır hayatını terk etmelisin ve hayatını fakirlere adam alasın. Onlarla birlikte yaşamalısın dediğini iddia etti. Tıpi eğitim alarak Kalkütü’de gece kondu mahallelerinde çocuklara öğretmenlik yapmaya hastaları tedavi etmeye başladı. Çoğu anne baba Teresa’nın çocuklarının beynini yıkıp Hristiyan yapacağını düşündüğü için onun gitmesini istedi. Manastır’daki öğrencileri ona yardıma gelmeye başlayınca Teresa’nın aklını tek bir düşünce sardı.
Loreto’dan ayrılmak ve kendi cemaatini kurmak. Yaptığı işler yerel yönetimden Vatikan’a kadar hayranlıkla takip ediliyordu. Ve 1950 yılında hayırsever misyonerler cemaati kuruldu. Hatta ona bu süreçte Hint vatandaşlığı bile verildi. 1952 yılında kendi açıklamasına göre sokakta terk edilmiş insanların en azından onurlarıyla son nefeslerini verebilecekleri yıllar sonra istifa eden eski rahibelerinin itiraflarına göre ise insanların gizli cevap dizedildiği, hayatını kaybedenler evi adı verilen ilk tesis açıldı. Şehrin en fakir bölümünde yaşayanlar için bir iyilik meleği fakat büyük bir Hindu nüfusuna göre terk edilmiş bir Hindu tapınağını kendi kurumuna dönüştürdüğü için inançlarına hakaret eden bir figürdü.
Tüm bunlara rağmen 1950 yılında 12 rahibeyle kurduğu hayırsever misyonerler cemaati bugün dünyanın 139 ülkesinde 700’den fazla hıyır kurum kuran ve bünyesinde 5000’den fazla rahibenin görev aldığı büyük bir topluluk haline geldi. Yaptığı çalışmalar bütün dünyada büyük takdir topladı. Ve kendisine 27 Ekim 1979 tarihinde Nobel Barış Ödülü 20 Ocak 1985 tarihinde ise ABD’nin en önemli sivil ödülü olan özgürlük madalyesi verildi. Sağlık sorunları yaşamaya başlayan Teresa 1989 yılında geçirdiği ikinci kalp krizinden sonra ameliyat oldu ve kalbine pil takıldı. Fakat sağlığı gün geçtikçe kötüleşince ona bir şeytanın musallat olduğu düşünüldü ve hastanedeyken şeytan çıkarma ayini yapıldı.
Takvimler 5 Eylül 1997 tarihini gösterdiğinde ise kalp yetmezliği yüzünden 87 yaşında hayata gözlerini yumdu. Ama asıl olaylar o hayatını kaybettikten sonra başladı. Vefatından sonra manevi danışmanı Peder Celesteven Egzeme yazdığı mektuplar göğü yüzüne çıkarak dünya basınında Rahibe Teresa ateist miydi diye haberler çıkmasına neden oldu. Bu mektuplar hayatının son 50 yılını kapsıyordu. Genellikle çektiği acı, işkence ve karanlıktan söz eden mektuplarının bazılarında şu cümleleri kurdu. Cehennemde yaşıyor gibiyim. Tanrının ve cennetin varlığından şüphe eder oldum. Sesleniyorum, sarılıyorum, kimse yok. Kimse yanıt vermiyor. Bağlanacağım kimse de yok. İnanşlarım nerede? Kalbimin derinliklerinde bile bir şey yok. Boşluk ve karanlık dışında. Yanıtlarını bulacağımdan ürktüğüm o denli yanıtlanmamış soru var ki benimle yaşayan tüm bunlar nedeniyle eğer Tanrı varsa beni affetmesini diliyorum. Acı çekmenin insanı Tanrı’ya yakınlaştırdığını söyleyen ve bunun kutsal bir şey olduğunu savunan Rahibe bir keresinde başından geçen bir olayı şöyle anlattı. Kanserin son evresinde dayanılmaz acı çeken bir kişiyi tarif etti. Ona gülümsemesiyle çarmıhta İsa gibi acı çekiyorsun. Bu yüzden İsa seni öpüyor olmalı dedi.
Hastaysa ona o zaman lütfen İsa’ya beni öpmeyi bırakmasını söyle diye cevap verdi. İsa’ya durun, beni öpmeyi bırakma dedi. Rahibe Teresa’nın inancına göre acı aslında Tanrı’nın bir hediyesiydi. Belki bu yaklaşım onun hastalar ve acı çekenler için elinde yapabileceği daha çok şey olmasına rağmen onlara karşı kayıtsız kalmasına neden olmuştu. 20 yıl Teresa’nın yanında çalışan eski Rahibe Mary Johnson, Teresa’nın yoksullara yardım etmek gibi asla bir niyeti yoktu. Bize sık sık yoksullara hizmet etmediğimizi, İsa’ya hizmet ettiğimizi söyler dediği açıklama yaptı. Zaten Rahibe Teresa defalarca kendi ağzıyla şunu söyledi. Birçok insan beni sosyal hizmet uzmanı olarak karıştırıyor. Sosyal hizmet uzmanı değilim. Ben insanın hizmetindeyim ve benim işim Hristiyanlık kelimesini yaymak ve insanları kazanmak. İddialara göre Teresa açtığı yardım evlerini dönüşüm evleri olarak kullandı. Onun yanında 9.5 yıl çalışan ve istifa eden Suzun Shields şunları söyledi. Anne kız kardeşlere hayatını kaybetmek üzere olanları gizlice nasıl vaftiz edileceğini öğretti. Kız kardeşler hayatını kaybetmek üzere olan insanlara cennete bilet ister misin diye soracaklardı. Olumlu bir cevap vaftiz için rıza anlamına geliyordu. Kız kardeş daha sonra kişinin alnını ıslak bir bezle soğutuyormuş gibi davranıyordu. Aslında onu vaftiz ediyordu. Sessizce gerekli sözleri söylüyordu.
Gizlilik önemliydi. Böylece rahibe Teresa’nın kız kardeşlerinin Hindular ve Müslümanları vaftiz ettikleri bilinmeyecekti. Ayrıca Suzun şunları da ekledi. Bağışları kaydetmek ve teşekkür mektupları yazmakla görevliydim. Banka hesabımız hali hazırda büyük bir servet büyüklüğündeydi. Bronx’daki bir çek hesabında yaklaşık 50 milyon dolar toplanmıştı. Fakat hayatlarımıza veya yardım etmeye çalıştığımız yoksulların yaşamları üzerinde hiçbir etkisi olmadı.
Anne için en önemli olan fakirlerin ruhsar refahıydı. Maddi yardım onların ruhlarına ulaşmanın, fakirlere Tanrı’nın onları sevdiğini göstermenin bir aracıydı. Basit bir hayat yaşardık. Anayasamız ihtiyaç duyduğumuzdan daha fazlasını istememizi yasakladı. Anne yoksulluk ruhumuzu korumamızdan çok endişeliydi. Kız kardeşler iğnelerin ucu kör olana kadar kullandılar. Bu iğnelerin neden olduğu acıyı görünce bazı gönüllüler daha fazla iğne tedarik etmeyi teklif ettiler. Fakat kız kardeşler bunu reddetti. Kız kardeşlerinin çoğunun cemaatin ne kadar para topladığı hakkında hiçbir fikri yoktu. Bize hiçbir şey toplamamız öğretildi. Para kötüye kullanılmadı fakat büyük bir kısmı hiç kullanılmadı. Etiyopya’da kıtlık olduğunda birçok çek Etiyopya’da aç olanlar için adı altında ulaştı. Bir keresinde hesaplardan sorumlu olan bir kız kardeşe bu çeklerin hepsini toplayıp Etiyopya’ya göndermem gerekip gerekmediğini sordum.
Hayır Afrika’ya para göndermiyoruz diye cevap verdi. Fakat bağışçılara Etiyopya için diye makbuz yazmaya devam ettim. Teresa dev bir servet yarattı. Fakat hiçbir zaman bu parayı açtığı kurumları geliştirmek için kullanmadı. Tıbbi ekipmanlar almadı. Bir hastane inşa etmek yerine 150’den fazla ülkede manastır inşa etti. Yeni rahibeler ve rahipleri eğitildi.
1991 yılında Birleşik Krallık’taki bir kurumda yapılan denetim toplam gelirinin sadece %7’sinin yardım için kullanıldığını ve geri kalanının Vatikan Bankası’na havale dediğini ortaya çıkardı. Ve bu denetim sadece bir ülkede bir kere yapıldı. Paranın geri kalanı sorulduğunda ise İngiltere’nin başındaki başrahibe üzgünüm bunu söyleyemeyiz diye cevap verdi. 70 yıllık geçmişinde bir kez bile topladıkları bağışı nerede nasıl kullandıklarını bildirmediler.
Eve Kolajey adındaki 5 yıl boyunca cemaate üye olan Polonyalı bir kadın toplanan bağışlar için şunları söyledi. New York’taki evi ziyaret etmelisiniz. O zaman bağışlara ne olduğunu anlayacaksınız. Barınağın mahzeninde değerli kitaplar, takılar ve altın var dedi. 2008 yılında Kalkütü’de iki ay gönüllü olarak çalışan Hemni Gonzales dehşet verici derecede ihmalsel davranışlarla karşılaşınca şok olduğunu dile getirdi.
Kurumdan ayrıldıktan sonra ise bir Facebook sayfası kurarak ifşaalar paylaştı. Çalışanların iğneleri musluk suya altında yıkayıp tekrar tekrar kullandığını, tıbbi ve diğer hayati maddelerin aylarca depolanıp süresi dolduğunda bile kullanıldığını, çalışanların çok az ya da hiç tıbbi eğitimi olmayan gönüllülerden oluştuğunu, bulaşıcı tüberkiloz ve diğer hayati tehdit taşıyan hastalıkların diğer hastalarla birlikte tutulduğunu söyledi.
Bu arada iğnelerden bahsetmişken 1976 yılında gerçekleşen, dünyanın bilinen ilk ebola salgını keşfeden Dr. Peter Piat, rahibelerin kullandığı bu enfekte olmuş iğnelerin ilk ebola salgından sorumlu olduğunu söyledi. Hemliğin paylaştığı birkaç fotoğrafa ve anlattıklarına bakacak olursak, ambulans olarak adlandırılan bu aracın içinde bir ilk yardım çantası dahi yok. Nadiren sokaktan insan topluyorlar. Genellikle rahibeleri bir kurumdan diğerine ya da ibadet yerlerine taşımak için kullanılıyor. Bu fotoğraf ise bir rahibenin Calcuta’nın en prestijli hastanelerinden birinde para karşılığı tedavi alırken çekildi. Acı çekmenin Tanrı’nın bir hediyesi olduğunu söylerlerken kendileri hastalandığında özel ve lüks hastaneleri ziyaret ediyorlar. Bu fotoğraf 8 Nisan 2017’de çekildi. Calcuta’da gönüllü olarak çalışan Mary Ladens’e şunları anlattı. İlk izlenimin Belsin toplama kampı gibi yerlerde gördüğüm fotoğraflar gibiydi. Çünkü herkesin kafası tıraş edilmişti. Hiçbir yerde sandalye yok, sadece sedi yataklar var. Bahçe yok, hatta avlu da yok. Hiçbir şey yok. 50-60 erkeğin ve bir o kadar da kadının bulunduğu iki ayrı oda var. Hepsi hayatını kaybediyor. Onlara çok fazla tıbbi bakım verilmiyor. İleri evre kanser veya hayatını kaybetmesine neden olan hastalığın ağrıları için aspirinin ötesinde ağrı kesici verilmiyor. Bazı rahibelerin kullandıkları iğneleri musluğun altında soğuk sudan geçirip tekrar tekrar kullandıklarını görüyorsunuz. Onlardan birine neden su kaynatarak sterilize etmediğini sordum. Anlamı yok, zaman yok dedi. Amerikalı bir doktor bana 15 yaşında hayatını kaybetmek üzere olan bir çocuğu göstererek bu çocuğu tedavi etmeye çalıştığını, aslında basit bir böbrek şikayeti varken antibiyotik olmadığı için
durumun kötüleştiğini, bir operasyona ihtiyacı olduğunu ve bu durumda birçok insan olduğunu söyledi. Onları hastaneye götürmeyeceklerini söylediğinde neden diye sordum. O da yapmıyorlar, yapmayacaklar. Biri için yaparlarsa herkes için yaparlar dedi. Çalışanlar, Teresa Anne’den şüphe ettikleri takdirde Tanrı’dan şüphe ettiklerine ve öbür dünyada cezalandırılacağına inandırıldılar. Korkunç acı çeken, kanserden hayatını kaybeden insanlara aspirin dışında bir ağrı kesici bile verilmezken, ameliyat olması gerekenler ya da başka bir tedaviye ihtiyacı olanlar hastaneye gönderilmezken, Teresa hastalandığında ameliyat da oldu, kalbine pilde taktırdı. Bir röportajında kendi ağzıyla çalıştığı evin salonlarında 23 binden fazla kişinin hayatını kaybettiğini söyledi. Mary gibi kurumda çalışan birçok insansa bu hastaların kolayca tedavi edilebilecek hastalıklar nedeniyle hayatını kaybettiğini belirtti.
Teresa’nın en açık sözde eleştirmenlerinden biri olan Christopher Hitchens’a göre rahibe Teresa fakirlerin dostu değildi, fakirliğin dostuydu. Katalikliği yaymak için hastalarının sağlığı ve insanlığı pahasına diğerlerinden daha fazlasını yaptı. Dünyadaki en sakat nüfuslu ülkelerden birinde kürtaj ve doğum kontrolüne karşı çıktı. Hitchens’a göre bu düşüncesi yoksulluğun kısır döngüsünü devam ettirdi. İddialara göre Teresa Hindistan’daki doğal afet kurbanlarına sadece Meryem Hanım’ın dualarını ve madalyonlarını sundu. Fakir olmanın o kadar da kötü bir şey olmadığına inanan Teresa, bence fakirlerin kendi kaderlerini kabul etmesi, Mesih tutkusuyla bunu paylaşması çok güzel. Bence dünya fakir insanların çektiği acıdan çok yardım alıyor dedi. Onu seven insanlar, Kalküta’daki yoksulluk nedeniyle böyle kötü koşularda çalışmaktan başka seçeneği olmadığını söyleyerek onu savunuyorlar. Fakat atladıkları şey Kalküta fakir olabilirdi. Ama Teresa fakir değildi. Ona göre para harcamak görünen yoksulluğu ortadan kaldırırdı ve bu görünüş ona ek bağışlara ihtiyaç duyduğu izlenimi veriyordu. Ayrıca varlıklı diktatörlerden ve dolandırıcılardan sık sık para alırdı. Charles Keating dolandırıcılıktan mahkemede yargılanırken, Teresa mahkeme sorumlularına onun fakirlere karşı her zaman nazik ve cömert olduğunu,
ihtiyaç olduğunda her zaman yardım etmeye hazır olduğunu ve bu yüzden onun kalbine bakmalarını rica eden bir mektup yazdı. Teresa’ya Charles’ın bağışta bulunduğu paranın çalıntı para olduğunu ve onlarla temasa geçerlerse, mülkün hak sahipleriyle doğrudan temasa geçileceğini bildiren bir cevap geldi. Teresa ise bu mektuba hiçbir yanıt vermedi. Söylenenlere göre 30 binden fazla insanın hayatını kaybetmesinden sorumlu tutulan Haiti diktatöründen de bir mali yardım aldı.
Hatta Teresa’nın adamın o zamanki karısıyla birlikte çekildiği bir fotoğrafı da bulunuyor. Bu fotoğraf ise Teresa’nın hükümlü bir çocuk tacizisi olan, peder-dınıtlı ilişkisinin iyi olduğunun bir kanıtı. Bu ise aynı suçtan sorumlu olan başbiskopos Harry Flynn’le fotoğrafı. Peki tüm bunlara rağmen Teresa nasıl Azize ilan edildi? Azize olması için iki mucizeyi gerçekleştirmiş olması gerekiyordu. Bunlardan ilki vücuduna tümör olan bir kadının iyileşmesiydi.
Teresa’nın vefatından bir sene sonra Monica Besra, Teresa’nın resminin olduğu bir madalyonu tümörün olduğu yere basarak Teresa’ya dua ettiğini ve daha sonra tümörün yok olduğunu bildirdi. Fakat yıllar sonra kadın, kulübem rahibe Teresa’nın Azize ilan edilmesinden önce hayırsever misyonerler rahibeleri tarafından sık sık ziyaret edildi. Bana geçimin ve çocuklarımın eğitimi için maddi yardımda bulunacaklarını garanti ettiler. Daha sonraysa beni unuttular diye açıklama yaptı.
Doktorlar Monica’nın kullandığı güçlü ilaçlar sayesinde iyileştiğini söylese de bu kabul edilmedi. İkinci mucize ise beynindeki bir rahatsızlığından dolayı koma’ya giren Brezilyalı bir adam oldu. İyileşme sebebi ise karısını rahibe Teresa’ya dua ettikten sonra adamın birden uyanması olarak kabul edildi. Ve bu mucize, Vatikan’ın belirlediği adı, yaşı, yeri, tıbbi geçmişi bilinmeyen bir doktor tarafından onaylandı. Daha önce ise bir mucize olarak mide üseri olan bir hastayı kanıt olarak göstermek istediler. Fakat hastanın karısı, hayır kocamı doktorlar iyileştirdi. O kocamın hastalığını daha da ilerlemesine neden oldu diye açıklama yaptı. Sonuç olarak 2016 yılında Teresa, Papa Francis tarafından Aziz’e ilan edildi. Bu durum karşısında çok az insan Azizeliği hakkında konuşmaya cesaret edebildi. Çünkü pek çok katoliğe göre rahibe Teresa eleştirden muaf tutulması gereken insanlardan biri.
Hemen hemen tüm toplumlarda nasıl biri olursa olsun, çoğunlukla vefat eden birinin arkasından eleştirer konuşmak pek hoş karşılanmaz. Somut gerçekler unutulur ve hep iyi yönleri ön plana çıkartılır. Ya da unutulur giderler. Bazense insanlar aylık duygusuyla o kişiyi hep yaşatırlar. Bunun en büyük örneği ise rahibe Teresa. Umarım videoyu beğenmişsinizdir.
Sırada kimi veya hangi ülkeyi tanıyalım yorumlar kısmında belirtebilirsiniz. Her hafta yeni bir video yüklüyorum. Kaçırmamak için kanalıma abone olmayı unutmayın.
Bir sonraki videoda görüşmek üzere. Hoşçakalın.
İlk Yorumu Siz Yapın