Şehit Olunmaz, Şehit Doğulur! – Şehit Mübariz İbrahimov’un Hikayesi | Serdar Tuncer
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=vfiDdh8Ps8o.
Selamun aleyküm Erenler ve dahi Erenlere gönül verenler. Hatta ve hatta toprak dediğiniz yerin şehitler tarafından kanlarla sulandığı vakit vatan haline dönüştüğünü, bambaşka bir hüviyete büründüğünü bilenler. Jenere’nin hemen öncesinde okuduğum şiir ve şu anda sizi selamlayışımızdan belki tahmin ettiniz, bir şehidi, bir güzel adamı, bir kahramanı yad edeceğiz bu biri bir günde. Can Azerbaycandayız. Bakü sokaklarında dolaşıyoruz. İki devlet, bir millet. Azerbaycanımızdayız ve iki gün sonra 26 Şubat tarihi Azerbaycan’da yaşanan büyük bir katliamın yıl dönümü.
26 Şubat 1992’de Ermenliler, Dalık-Karabağ yakın Hoca’lıda 613 kardeşimizi şehit ettiler. Kadın, çocuk demeden çok büyük bir katliam yaşandı orada. Bu millet tarihinin değişik evrelerinde böylesi zulümlerle hep karşı karşıya kaldı.
Öncesinde 20 Yanmari yaşadı. Dönüp baktığınızda sadece Azerbaycan Türkleri değil, bütün bir Türk dünyası, bütün bir İslam dünyası bu mazlumluktan ziyadesiyle payını aldı. Bizim tarihimize baktığınız vakit Allah hamdü senalar olsun, bizim yaptığımız bu manada bir katliama rast gelemiyorsunuz fakat biz hem millet olarak hem ümmet olarak
bu meyandaki zulümlerle hep muhatap olmak durumunda kaldık. Bugün anlatacağım kişi işte o 26 Şubat 1992 yılında Hoca’lıda şehit olanların haberleri televizyondan geçerken henüz 4 yaşlarında olan bir çocuk. Atasıyla, babasıyla beraber haberleri seyrediyorlar
ve orada 6 yaşlarında küçük bir kız çocuğu ağlayarak gözyaşlar içerisinde ne yaşandığını anlatıyor o gece. Kullandığı ifadelerden birisi şu, babam ilk defa ağladığım için bana tokat attı. Niçin atıyor o tokatı? Saklanmışlar bir köşeye, gizlenmişler. Ermeniler kendilerini fark ederse katledecekler.
Baba bunu biliyor, çocuk korkudan ağlıyor ve kızına ağlama ağlama, bizi duyacaklar diyor. Kız ağlamaya devam edince bir tokat atıyor. Çocuk haberlerde bunu anlatıyor. Bu haberleri seyreden babasının yanında henüz 4 yaşında olan bir çocuk var. Mübariz İbrahimoğlu. Belki de o zaman gönlüne bir sevda düşüyor. Belki de o zaman ilk defa kim olduğunu sorguluyor. Belki de o zaman ilk defa çocuklar salıncaklar da sallanabilsin diye benim bir şeyler yapmam gerek diyor. Belki de ilk defa o zaman Ermeni ne demek? Karabağ Türk’ün nesi olur? Ozan Arif’e buradan rahmet olsun mu? O şöyle derdi.
Azerbaycan bir gözdür Karabağ’da bebeği yani onun tam ortası göbeği. Gözüme mi göz dikti bu Ermeni köpeği? Karabağ’ın bizim için ne olduğunu belki de o 4 yaşındaki çocuk ilk defa o an fark ediyor. Ama hayır. O çocuk o an ilk defa fark etti dersek ona bir haksızlık etmiş oluruz.
Çünkü babası kendisiyle yapılan bir röportajda şöyle diyecektir. Mübariz henüz doğmadan evvel 3 erkek evladım olduğunu ve birisini şehit verdiğimi gördüm rüyamda. Bunun çok tesirinde kaldım diyecektir. Şehit daha gelmeden şehidin haberi atasına gelmiştir.
Zaten o yiğitliği birazdan bahsedeceğim ne yaptı Mübariz İbrahimov? O yiğitliği yapabilmek için annenizden emdiğiniz süt, atanızdan aldığınız şahsiyet hepsi o kadar önemli, o kadar mühim. Aldığınız eğitim, duruşunuz, çocukluk hayatına baktığımız vakit bu yiğit adamın hepsiyle birden karşılaşacağız ve diyeceğiz ki evet bu şehitlik ve bu yiğitlik ancak böyle bir zatın hakkıdır ve harcıdır. O hakkı hep beraber teslim edeceğiz. Bir gün diyor babam kendi kendine konuşuyor ve şöyle diyor ya Rabbi 3 oğlum var birisi şehit olur inşallah vatana kurban olur.
Babası kendisinden yapılan röportajda diyor ki ben bunu söyledim birden Mübariz kalktı yanıma geldi. Ata sen ne yakışı danışırsan, ne yakışı söz danışırsan hele tekrar et de tekrar de ben şaşırdım diyor onun böyle dediğine. Ve telefonuna benim söylediğim sözü kaydetti. 3 oğlum var birisini vatana şehit vereceğim.
Kaydetti bana dinletti dedi atan ne yakışı söz danışırsan. Bak sen bana izin verdin. Sen bana müsaade ettin. Bu kayıttan belli. Şimdi bu çocuk bu sözü söylediğinde 20’li yaşlardadır. Askerden yeni gelmiştir ve ciğeri yanıp tutuşmaktadır.
Asker alıp başını askere gitmek için. Babası izin vermez. Niçin gitmek istediğini biliyordur çünkü onun derdi pul kazanmak değildir. Askerden yeni gelmiştir ve şimdi tekrar orduya subay olarak yazılmak istemektedir. Babası der ki oğlum madem askerliğe devam etmek istiyordun orada kalsaydın. Yok istemez subaylığı ister.
Çünkü derdini gerçekleştirebileceği yer işte şu an kaydolmak istediği subaylıktır. İzin vermezler. Babasının ayaklarının altından öper ve izin ister. Annesinin ısrarıyla biraz babada izin vermek durumunda kalır ve işte daha 4 yaşındayken Hocalı’da yaşanan zulmü görüp ciğeri yanan o çocuk şimdi gelmiş 22 yaşına.
Sene 2010 olmuştur. Aylardan marttır ve atasından aldığı izinle subaylık yapmak üzere askerliğin yolunu tutmuştur. Şimdi oradaki arkadaşlarından birisi anlatıyor. Sırada bekliyoruz diyor. Bir yiğit adam bir yürüyüşü var ki diyor. Elinde malzemeleri. Arkasından böyle baktık ve dedik ki işte yiğit budur.
İşte asker budur. Tek başına bir ordu gibi yürüyor. Bir 90’lık bir yiğit düşünün. Belki 120-130 kilo. Boxla uğraşmış çocuk yaştan itibaren. Aslan parçası. Yürüyor. Öyle diyor bütün bölük durduk ve onun yürüyüşünü seyrettik birlikte.
Mübariz daha küçücük yaşlarda buraya geleceğim. Yani 19 Haziran’ı 20 Haziran’a bağlayan gecenin 2010’una geleceğim. Fakat öncesinde birkaç husustan bahsetmem lazım. Babasıyla yeni şafamızın tabuta sığmayanlar belgeseli için yaptığı röportajda gördüğümüz kadarıyla şunu konuşuyor. Küçücük yaşlarda.
Her şeye inanırdı diyor babası. Öyle saf, öyle temiz. Mesela desen ki ben oğlum şu köyün bu ucundan uçarak buraya geldim hemen bana sorardı. Di Allah hakkı için. Di Allah hakkı için. Yani Allah için denildikten sonra bir insanın yalan söyleyebileceğine ihtimal vermezdi. Birisi Allah hakkı için dediği an evet bu iş bunun dediği gibi olur derdi. Böyle saf.
Arada bir babasına gelip dermiş ki çocukluğunda. Baba ben şöyle bir şey yaptım bunda sevap var mı? De hele. Vardır oğlum yaptığı hayır işler. Benim unutamadığım enteresan bir şey var. Babası diyor ki kuzuları otlatmaya gitti. Geri geldi dedi ki baba bu küçük kuzu ölecek. Dedim ki oğlum niye ölecek o kuzu? Komşunun tarlasına girdi. Başkasının malından yedi. Haram yedi o ölecek.
Dedim ki oğlum sen bilerek mi onu oraya soktun? Yok baba kendisi gitti bir şey olmaz. Bakın saf bir gönül, saf bir yürek. Öğretmeni diyor ki sınıflarındaki kızlara öyle sahip çıkardı ki diğer sınıflardan onlara bir laf atma bir söz söyleme olursa kardeş gibi onların hepsini birden sahiplenir.
Buna müsaade etmezdi. Kader daha doğmadan evvel babasının rüyasıyla beraber bir şehit namzetini hazırlamaya başlar. Bir kuzunun halinde o şehidin aldığı bir şey vardır. Allah hakkı için deyişte o şehidin öğrendiği bir şey vardır. Anasıyla babasının arasına gelip duruşta öğretmenine sorduğu sorularda hepsi onu alıp bir yere doğru hazırlamaktadır.
2010 yılının 19 Haziran’ı olduğunda işte kaderin böyle bir cilve böyle bir güzellikle varacağı yiğitlik için hazırladığı şehit namzeti gece 11 gibi bir mektup kalemi alır. Bu mektup sonradan aile fertlerine ulaşacaktır. O mektupta şöyle diyecektir yiğit adam.
Canım, atam ve anam bana sakın darılmayın. İnşallah cennette buluşacağız. Benim için bol bol dua edin. Vatanımın zor günlerine artık kalbim dayanmıyor. Allah rızası için bunu yapmalıyım. En azından kalbim biraz sakinleşir.
Şehit olana kadar bu şerefsizlerin üzerine gideceğim. Şehit olursam ağlamayın. Aksine sevinin o makama yükseldiğim için. Allah’a ibadetlerinizi tam olarak gerçekleştirin. Çok çok sadaka verin. Seyyid torunu olarak bunu yapmalıyım. Allah büyüktür.
Vatan sağ olsun. Oğlunuz Mübariz. Hakkınızı helal ediniz. Mübariz İbrahimov bu mektubu yazar, bırakır ve bu mektup yazıldıktan birkaç saat sonra evlerinde telefonları çalar.
Babası telefonunu açtığında arayan Mübariz’in askerlik yaptığı yerdeki yiğitlerden birisidir. Sorar Mübariz’in babasına. Sizin bir düşmanınız var mıydı köyde? Bir düşmanlık yaşadığınız bir birisi var mıydı? İntikam almak isteyeceğin Mübariz’in. Yok der adamcağız.
Peki hani sevdiği bir kız falan mı vardı? Kaçırmak istiyordu onu kaçıramadı. Bu sorular sorulunca Mübariz İbrahimov’un babası diyecektir ki, oğul hiçbirisi yoktu. Ben anladım sen bunları. Niçin soruyorsun? Onu öbür tarafta arayın. Yani Karabağ tarafında arayın. Yani Ermenilerin zorla gasp ettiği topraklarda arayın. Çünkü bu telefonun açılma sebebi şudur. Mübariz İbrahimov o gece bu mektubu yazdıktan sonra kalkmış, oradan aldığı birtakım silah ve mühimmatla beraber bölüğünü terk etmiştir. Ortada yoktur. Haklı olarak askerler şunu düşünmektedir.
Herhalde ya bir düşmanlık olan, husumet olan aile var, köyüne gitti. Yahut kaçırmak istediği bir kız var, onun için gitti ve babaya bu telefon açarlar. O dakikalarda Mübariz İbrahimov mayın döşeli alanlardan tek başına geçmiştir. Ermeni karakoluna baskın düzenlemiştir tek başına.
45 Ermeni’yi o işte 92’deki 4 yaşındayken televizyonda gördüğü çocukların salıncakta sallanabilmesine mani olan 45 Ermeni’yi öldürmüştür. Hatta onların cephaneleriyle yapmıştır bu işi. Onlardan aldığı cephanelerle onlarla savaşmıştır.
O anı anlatanlar daha sonra diyeceklerdir ki muhtemelen şöyle bir şey oldu. O yiğit onların üzerine öyle bir gitti ki Ermeniler üstlerine bir ordu geliyor zannettiler, bir orduyla çarpıştıklarını düşündüler. O hengamede birbirlerini de öldürdüler.
O yiğit adam böyle bir cesametle böyle bir ruhla gider mayın döşeli yolu geçer o karakolu basar ve çocukluktan beri içinde büyüttüğü atasından tekrar et ne yakşı söz danışırsan
3 oğlundan birini şehit vermek hususunda dediği emeline kavuşacaktır. Mübariz İbrahimov 45 Ermeni’yi katteder ve şehit olur. Şehit olduktan sonra naaşını vermek istemez Ermeniler. 2 ay kadar tutarlar, devreye girenlerin gayret ve çabalarıyla şehidin naaşı iade edilir.
Ve bakarlar ki işkence edilmiş. Hainler öyle bir hınçlanmışlardır ki kendilerine bunu yapan yiğide ellerini arkadan bağlamışlar. Şehidin ölü hayır şehitler ölmez ama bunu yapanlar bunu bilse zaten yapmazlar ki. Şehidin cesedine işkenceler etmişlerdir.
Ve şimdi Allah’a binlerce kez hamdü senallar olsun. Karabağ bu hadiseden 12 sene sonra azatlığına kavuşmuş. Karabağ, Azerbaycan’ın göz bebeği yeniden hep olduğu gibi bizim toprağımız olmuş ve biz Bakü’de.
Mübariz İbrahimov’un sokaklarında dolaştığı şehirde onun hikayesini anlatıyoruz. Şehadet bir büyük mertebe, bir yüce mertebe. Mevla onu öyle herkese nasip edesi değil.
İşte daha çocukluğu, daha doğmadan evvelki görülen rüyalar, sonrasındaki yetişmesi, eğitimi, derdedişi, ideal ve onun uğrunda can veren bir kahraman. Ne demiştik programa başlarken? Kahramanlar can verir, yurdu yaşatmak için.
Cenab-ı Mevla hem iki gün sonra sene-i devriyesini tekrar içimiz sızlayarak anacağımız, Hocalı katliamının şehitlerine merhamet eylesin. Hem de Hocalı’nın intikamını içinde bir gül gibi büyüterek alan ve Karabağ zaferinden evvel Karabağ’ın zaferini muştularcasına can veren
mübariz İbrahimov’un mekanını cennet, makamını Ali, komşusunu Resul-i Ekrem Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem eylesin. Eyvallah.
İlk Yorumu Siz Yapın