Süper vali Recep Yazıcıoğlu kimdir?
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=7K8FECXNWOQ.
Türkiye’de Vali denildiğinde akla gelen ilk isim. Kimileri ona efsane, kimileri de süper vali diyor. 30 yılı aşkın bir süre Türkiye’ye hizmet etti. Uygulamaları üniversitelerde tez konusu olan kişiliği, çalışkanlığı, halka yakınlığı, nezaketi ve sıradışı fikirleriyle onu tanıyanların gönlünde taht kurdu. Görev yaptığı her yılda güzel izler bıraktı. Karşınızda süper vali Recep Yazıcıoğlu’nun profili. Recep Yazıcıoğlu, 2 Haziran 1948’de Trabzon’da doğdu. Babası müftüydü, 5 kardeşin en büyüğüydü. Eğitim hayatı boyunca babasının mesleğinden dolayı Anadolu’yu gezdi. İlkokulu Trabzon’da, liseyi de Muğla’da okudu. Ardından üniversite sınavına hazırlanmaya başladı. Ankara Üniversitesi hukuk fakültesini bitirdi. Çocukluk döneminde bürokrat Adnan Kahveci ile yakın arkadaştı. Mezun olduktan sonra 1968’de Aydın’da kaymakam yardımcısı oldu.
O da daha 20 yaşındaydı. Buradaki görevi boyunca mevzuatları tek tek inceledi. Neler yapıldığını, müdürlerin nasıl çalıştığını uzun süre izledi. Çünkü bu onun ilk işiydi ve işleyişi öğrenmek için iyi bir gözlemci olması gerekiyordu. İlk işinden hemen hemen her röportajında dile getireceği bir şey fark etti. Bürokrasi hastalığı. Bürokrasi hastalığı olarak nitelendirdiği şey halka karşı sert tavır, küçük görmek, tepeden bakmak ve bugün git yarın gel anlayışıydı.
O klasik devlet anlayışından nefret ediyordu ve bunu değiştirmek istiyordu. İyi bir bürokratın halka karşı değil devlete karşı sorumlu olduğunu söylüyordu. Daha o günlerden farkını ortaya koymuştu. Sistemle derdi olan bir devlet adamıydı ve bu sistemin değişmesi gerektiğini her fırsatta söylemekten çekinmedi. Çünkü halka tepeden bakan bu sistemin değişmesi demek, Türkiye’nin değişmesi demekti. Devletin kutsalı olmaz, kutsal olan insandır, millettir diyordu.
İlerleyen dönemlerde Rize Kalkandere, Osmaniye Bahçe, Ağrı Hamur, Samsun Ayvacık, Hatay Kırıkan, Çorum Alaca ve Düzcü Akçakoca da kaymakamlık yaptı. 1967’de Meryem Yazıcıoğlu ile evlendi. Bu evlilikten Mehmet Kemal, Rübeyda ve Necla isminde üç çocuğu oldu. 1984’te hayatının kırılma noktalarından birini yaşadı. 36 yaşında Tokat Valiliğine atanan Yazıcıoğlu en genç vali olarak adını duyurmaya başladı.
Burada beş yıl görev yaptı ve yılın bürokratı seçildi. Ardından Aydın, Erzincan ve Denizli’ye de valilik yaptı. Bu süreçte görev yaptığı illere büyük ölçüde katkı sağladı. Tokat Valiliği döneminde torba bütçe uygulamasıyla pek çok derslik kazandırdı. Erzincan’ın ve Denizli’nin rafting başta olmak üzere doğa sporları ile anılmasına katkı sağladı. O halkın içinden biriydi. Halka hizmeti kendi uygulamalarıyla yapıyordu.
Hizmet süresi boyunca ulaşıma, eğitime ve spor dallarının gelişimine çok önem verdi. Çoğu kişi yaşadığı şehrin valisini bilmezken onu tanımayan yoktu. Olmaz denilen projelere imza attı. Halkla yönetim arasındaki duvarları kaldırmak istiyordu. Makam odasına kapıyı vurmadan girin şeklinde bir yazı astırmıştı. Ama kimse böyle bir şeye alışık değildi. Bu insanlara o kadar garip gelmişti ki uzun süre kapının boyalı olduğunu o yüzden böyle bir yazı asıldığını düşündüler. Yazı uzun süre asılı kaldığında anlaşıldı ki onun asıl niyeti bir zinciri kırmaktı. Takım elbise giymeyi sevmiyordu. Rahat ve doğal kıyafetler giyiyordu. Her anlamda halktan biriydi. Devlet adamlığının resmiyetten farklı olduğunu ortaya koydu. Aydın valiliğine yeni atandığı günlerde Nazille hastanesi ile ilgili bir şikayet almıştı. Hiç vakit kaybetmeden sivil kıyafetle halktan biri gibi hastaneye gitti. Üzerinde yamalı pantolon, kasket ve yırtık bir gömlek vardı.
Başhekimin odasına çıktı ve tedavi olmak istediğini ama parasının olmadığını söyledi. Başhekim de burası hayır kurumu değil, paran yoksa tedavi olamazsın cevabını verdi. Yazıcıoğlu devletin görevinin vatandaşına bakmak olduğunu söyleyince Başhekim onu odasından kovdu. Bunun üzerine sessizce odadan çıktı ama döndüğünde artık üzerinde resmi kıyafet vardı. Başhekimin odasına tekrar çıktı. Karşısındaki yüz bu defa şaşkındı. Vali Recep Yazıcıoğlu Başhekime görevden azledildiğini bizzat söyledi.
Halkın hakkını halktan biri olarak savunmuştu. Onu artık Efsane Vali, Süper Vali deniyordu. Esmi dairelerde belli saatler ve yerler dışında sigara içmeyi ve kağıt oynamayı yasaklayan uygulamalar yürürlüğe koymuştu. Bu nedenle bir lakap daha takıldı. Onu artık Dördüncü Murat deniyordu. Hatta hakkında anlatılanlar dönemin başbakanı Turgut Özal’a kadar ulaşmıştı. Onun uygulamaları üniversitelerde doktora tezi olmuştu. Erzincan’da gerçekleştirmek istediği iki büyük hayali vardı. Bunlardan biri Ankara’yla mesafeyi 220 km kısaltan taş yol projesiydi. Diğer hayal ise 30 yıldır inşa edilemeyen köprüydü. Kebam barajı yapıldıktan sonra Fırat Nehri köprüyü yutmuştu. Bu yüzden ulaşım 30 yıldır feribotla yapılıyordu. Burada inşa edilecek yeni köprü oldukça önemliydi çünkü köprünün olmayışı 23 köyün bağlantısının kopmasına ve bölgede terör olaylarının artmasına sebep olmuştu. O olmaz denileni yaparak 8 ayda köprüyü inşa ettirdi. Onun için gidemediğimiz yer bizim değildi. Onun mutlusu işte buydu. Hatta Ayşe Kuli’nin köprü isimli romanı bu hikayeden esinlenerek yazıldı. Vali Yazıcıoğlu’nun çift görme rahatsızlığı vardı. Tedavi için dönemin ziraat odası başkanıyla Ankara’ya gidiyordu. Yolculuk esnasında da başkanı yeni bir okul yapımı için ikna etmeye çalışıyordu. Direksiyon koltuğunda ise usta bir şoför yerine ziraat odası başkanının çaycısı vardı. Ankara’ya çok yaklaşmışken büyük bir kaza geçirdiler. Araçları istinaat duvarına çarptı. Olay yerinde başkan hayatını kaybetti. Vali Yazıcıoğlu ise ağır yaralandı. 6 gün komada yaşam mücadelesi verdi. Artık bitkisel hayata girmişti ve yaşamına dair tüm umutlar tükenmişti. 8 Eylül 2003’de henüz 55 yaşındayken hayatını kaybetti. Aydın’da toprağa verildi. Mezarına Fırat Nehri’nin suyu döküldü. Erzincan toprağa serpildi. Cenazesine 10 binlerce kişi katıldı. Vefatının ardından hayatı filmi alındı. Hakkında Köprü adında bir dizi çekildi ve hayatı Vali filmine konu oldu. Vali filminde Denizli’deki uranyum rezervlerini bir Amerikan firmasının kullanımını açmadığı için suikaste kurban gittiği iddia edildi. Bu noktada belki de Recep Yazıcıoğlu için kurulabilecek en uygun cümleyi yıllar önce Alman bestekar Robert Schumann söylemiş olabilir. Hayatta zor olan iki şey vardır der Schumann. Biri insanın kendine iyi bir isim sağlaması. İkincisi de bu ismi sürdürmesi.
Ölümünün üzerinden 19 yıl geçse de o hala alışılmışın dışında görev anlayışı,
çalışkanlığı ve unutulmayan konuşmalarıyla adından söz ettirmeye devam ediyor.
İlk Yorumu Siz Yapın