"Enter"a basıp içeriğe geçin

Sürekli endişe etmemizin sebebi ne? Prof. Dr. Tarık Yılmaz yanıtladı

Sürekli endişe etmemizin sebebi ne? Prof. Dr. Tarık Yılmaz yanıtladı

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=0HwVE5b3fEE.

Şimdi arkadaşlar altında psikiyatrist yazıyorlar. Doğrusu psikiyatr mıdır, psikiyatrist midir? Yani nece konuştuğunuza bağlı Fransız ekolojik psikiyatrist, psikiyatrist bence bu çok önemli bir… Bazı izleyicilerden şey geliyor da yanlış yazıyorsunuz diye. Ben de karar veremedim o yüzden sözleri de baktım herkese doğru görünüyor. Aslında Türkçe seruzağlı hastalıkları uzmanıdır. Bu şey konusunda bu genetik konuda bir Hakan Hocanın söyledikleri bir kartta bulunmak isterim çok güzel özetledi.
Şimdi yeni bir kavramda epigenetik değişiklikler. O ne demek? O şu demek, yani bir kimsenin genetik olarak bazı yatkınlıkları ve farklılıklar oluyor. Bir de yaşam olaylarıyla beraber genlerin, şimdi çok tıbbi şeyine girmeyeyim, görüntüsünde bir şeklinde bazı değişiklikler yaratılıyor. Mesela işte bir belli kimseler, diyabetle ilgili bir genetik şeysi yok fakat yaşam olaylarıyla yine biraz önce söylediğimiz gibi o nöroplastik değişiklik beyin deki kalıcı değişikliklerle epigenetik değişiklik olduktan sonra bir süre sonra genetik yatkınlıklar oluşturabiliyorlar. Yani sonradan değişmiş gen yapısı. Yani çocukluk ergenlik çağında çok duygusal yoğunluğu, çok kuvvetli yaşantılar kişi de epigenetik değişiklikler yaratarak sonraki nesillere de etki yaratma eğilimi gösteriyorlar. Şimdi belki biraz önce söylediklerimizin daha iyi anlaşılır olması açısından bugün psikiyatrik problemler, insanlar çok pozitif, çok çok olumlu yaşantılar yaşadığı için ortaya çıkmıyor.
Psikiyatrik semptomları bu anılar şekillendiriyor. Psikiyatrik problemi olan, psikiyatrik rahatsızlığı olan her insanda baktığımızda belli bir oranda stres, olumsuz yaşam olayları, gelişiminde temel ihtiyaçların karşılanmaması gibi belli bir oranda stres oluyor.
Burasını biliyorduk. Bizim şimdiye kadar ortaya koyamadığımız şey bu kimselerin hiçbirinde spesifik bir risk faktörü bulamadık. Ne oluyor da A kişisi bir işte takıntı problemi oluyor, obsesif komposis bozukluğu, B kişisinde yeme bozukluğu oluyor.
Niye? Birçok işte sıkıntısı olan insan intihar etmiyor da bu kişiler intihar ediyor. Bunların semptomları şekillendiren ve de semptomların o basıncını devam etmesini ve kişinin yanlış olduğunu bile bile bunu değiştiremiyor olmasını bu yaklaşımla ek olarak açıkladık. Ki bu bizim tedavimiz açısından çok önemli.
Peki mesela bir vatandaşımız izleyicimiz şöyle bir şey diyor ki eşim yaklaşık 30 yıldır obsesif komposis bozukluk hastası. Beyin elektrisel akım şeması ve buna göre ilaç davileri, hipnoz, grup terapi ve tabi ki pek çok çeşitli ilaç tedavisi yöntemlere başvurdu. Bu tedavilerden elde ettiğimiz kazanç yani psikiyatrik kazanç %10-20’yi geçmedi. Çok çaresiz bir süreçte 30 yıl geçti diyor.
Bilim çaresiz mi hakikaten bu psikiyatrik bozuklar karşısında? Yani şöyle söylemek lazım. Obsesif komposis bozuklukların belli bir oranda tedavi ediliyor. Bu 60-70-80’lere varan kişi ne kadar erken başvurursa belli bir bölümünde zaten yetersiz kalıyoruz ve bunun için semptomları oluşturan beynin kodlarını çözüyoruz. Peki mesela küçük takıntıyla obsesif komposis bozukluk arasındaki fark nedir mesela? Mesela ben çocukluğumdan beri yolda yürürken çizgilere bastırmaya gayet ederim. Evet. Şimdi bu zararsız bir takıntı ama bunu abartabilirim de. Buradaki çizgi nerede ayrılır yani ne zaman anlaşılır o? Eğer kişi bunu yaşantısında ciddi bir sorun çıkarmasına rağmen kontrol edemiyorsa, durduramıyorsa ve artık yaşamının çeşitli alanlarında işlevsel bozukluklar yapıyorsa… Yolda çok çizgi var ve o da yürüye mesale giriyorsa. Evet, o saatte, bir saatte yürüyorsanız iki dakikalık yolu ya da bunun için artık bunu yapamadığınız için eller çıkmamaya başlıyorsanız o zaman bir problem haline geliyor. Zaten psikiyatrik problemle sağlıklı davranış böyle bir noktadan sonra artık problem değil bir geçiştir.
Biz onun için bu tür problemli davranışları anladığımızda beylerin nasıl çalıştığını da çok daha iyi anlayabiliyoruz. Nelerden, hangi davranışları ortaya koyduğunu anlıyoruz.
Peki mesela geçmişinde hiç, reklam arasından soruyu söyleyin sonra reklam ederiz. Geçmişinde hiçbir travmatik bozukluk olmayan, hiçbir travma yaşanmış insanlarda da psikiyatrik psikolojik rahatsızlıklar olabiliyor diye biliyoruz. Mümkün müdür bu yoksa bilmediğimiz ve keşfedilemeyen bir travma muhakkak var mıdır? Zaten bizim en zorlandığımız alanda burası. Travma ile semptom arasında bağlantıyı kurduğumuz zaman bunu anlıyoruz. Ama travma belli bir şiddette olmayan ama yaşantısında, çocukluk ergenliğinde belli bir oranda stres yaşamış kimselerde psikiyatrik problem çıktığı zaman o bağlantının neden o kişide tam da o çıktığını anlamakta zorlanıyorduk.
Şimdi burada şöyle de anlamak lazım. Bizim pozitif bir yaşantı kişinin o andaki durumuyla çok içi şeydir. Siz diyelim bütün derslerden hep 100 alıyorsunuz. Bir sonraki sınavdan da 100 alıyorsunuz. Bunun sizin için ödül değeri veya pozitif yaşantı değeri çok yoktur. Çünkü beklediğiniz ile aldığınız arasındaki farka bakıyoruz.
Ama diyelim bir başka arkadaşınız 40 alıyor eğer 50 almazsa okuldan atılacak tamirciye gönderecek vs. gibi. Tamirciye gönderecek değil tamirci çırağı olacak. Tamirciye birini tamir gönderemeyecek değil. O kişi 55 aldığında siz 100 aldınız o 55 aldı aradaki fark aslında sizin ödülünüz daha yüksek ama onun ödülü çok daha yüksek. Onun için hayatı önemi var, kaygısı var. Onun için o yaşantı onda çok daha güçlü bir etki yaratıyor. Çok güçlü bir öğrenme yaratıyor. Eğer o öğrenmeyi hayatın ileriki döneminde başka problemleri çözmek için kullanabiliyorsa bu bir semtoma dönüşmüyor. Ama o öğrenmede diyelim işte bir futbol karşılaşmasında veya herhangi bir yaptığı bir şeyde sadece o davranışını tekrarlıyorsa bu zaman takıntılı davranış ortaya çıkıyor.
Veya işte yeme bozukluğunda çocuklar her çocuk birçok genç kız kilo vermeye çalışıyor. Kilo veremeyenler de aneyreksiye olmuyor. Kilo verebilenlerin de bir kısmında aneyreksiye oluyor. Onun da etkisi o anda eğer o kiloyu verme onun hayatı için kendini gerçekleştirmesi için çok aşırı bir önem kazanmışsa,
hayatın diğer alanlarında ortalamadan daha fazla stres varsa o yaşantı aşırı bir olumlu etki yaratıyor. Ve sonra o davranışını, kilo verme davranışını yemeği reddetmeyi durduramıyor. Yani pozitif yaşantılarda A, çok güçlü yaşantı olacak. B, bunu yaratan da zaten içerisinde yaşadığı stres. Pozitif veya negatif travmanın illa da çok belirgin, çok yüksek düzeyde olması gerekmiyor. Çok küçük bir şey de olabilir, farkına varamayacağımız. Ama hayatında da belli bir oranda stres olanlarda ileride problem yok.
Peki, bir ayık da varasınız herhalde.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir