Süskind Koku – Böyle Buyurdu Kültür – Prof. Nevzat Kaya – B24
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=_Sy7c9vjEYI.
Hocam merhaba. Merhaba. İlkler hocam. Bugün yine müthiş bir konumuz var. Bana yine kitap okuttunuz hocam. Sağ olun. Side effectlerim, yan etkilerim korkunçtur. Böyle kötü alışkanlıkları dinleyebilirsiniz. Bir haftadır harıl harıl perfyumu okuyorum. Koku. Patrick Susskind’in. Susskind diye mi okunuyor? Susskind. Patrick Susskind. Hocam tek romanı varmış. Evet, tek romanı var. İnanılmaz tırnak içinde söyleyeyim.
Tembel bir sanatçı. Ama yazdığı zaman da hakikaten söyleyecek bir şey oluyor. Aslında Patrick Susskind’e haksızlık etmemek lazım. Tamam, pek romanı var. Öyle övrası aman aman geniş değil. Ama Patrick Susskind aslında senaryo yazarı. Yani Almanya’da çok sevilen dizilerin senaryolarını yazıyor. Ki sıkı tutun bu diziler sıradan hikayeler. Anlatabildim mi? Bir de şöyle. Alman edebiyatının hortaladır Patrick Susskind.
Hiç kimse röportajını görmemiştir. Hiçbir fotoğrafı yoktur. Yanılmıyorsam hala orada yaşayıp yaşamadığından emin değilim ama Paris’te yaşıyor. Paris, Munich arasında tek bir sivri yaşam sürüyormuş. Evet, bilinmiyor, görünmüyor. Almanya’da yazarlar çok sık davet edilir devlet televizyonlarına. Şimdi meşhur bir mavi koltuk vardır Aspect dizisinin. Hiçbirisi gitmiyor.
Toplamda dört tane müne röportajı var. Böyle adamlar var. Peki şey soracağım. Tek romanla bahar olur mu hocam böyle? Tek romanla tabii ki bahar olmaz. Yani Patrick Susskind zaten atıyorum bir Heinrich Böll gibi, bir Stefan Zweig gibi öyle alınmıyor. Tek roman ama şöyle bir roman. Özellikle kıta Avrupası’na ki buna Suss edebiyatına da büyük bir zevkli dahil ediyorum. Kıta Avrupası’nın sanatçılarına, yazarlarına The Postmodern Novel’ı yazdı Avrupa’da.
Yani postmodern edebiyat, postmodern roman, Patrick Susskind’in Koku romanıyla inanılmaz bir örnek avuştu. Amerikan edebiyatından bağımsız olarak. Şimdi Amerikan postmodernizmi ile Avrupa postmodernizmi birçok açıdan farklı. Amerikan postmodernizmi, American way of life, Amerikan çok kültürlülüğü avukatlığına soyunurken
Avrupa postmodernizmi, Avrupa’nın bu humanosantrik söylemlerini aydınlanma, psikanaliz, ahlak onların altının ne denli boş olduğunu eksemplifiye etmeye çalışıyor değil mi? Koku romanıyla ne yapıyor? Patrick Susskind hedefi 12’den vuruyor. Yani diyebiliriz ki Avrupa postmodernizminin arketipik bir iryadasıdır Patrick Susskind’in Koku romanı. 7 milyon satmış yani hatta belki şimdi daha da artmıştır. 86’da çıkıyor büyük bir sensasyon, internasyonel. Evet 85’de çıkıyor ve yani şöyle 15 yaşındaki gençlerden koca koca insanlara kadar herkes açgözlülükle bu romanı okuyor. Yani öyle bir dinir ucuna denk geliyor ki inanılmaz. Bu neyden kaynaklanıyor? Şimdi bu çok önemli. Patrick Susskind’in büyük başarısı burada saklı. O roman iki gidişe atlı ya da çift raylı bir roman. Ne demek bu? O romanı tamamıyla çok sade bir biçimde değişik bir tipin hayatı olarak okuyabilirsiniz. Vay manyağın teki var, şöyle bir üstün özelliği var ve nasıl insanları öldürüyor, onu yapıyor, bunu yapıyor. Ve yandan öteki taraf son derece Thomas Mann’ın Büyülüdağı romanı gibi alexandrinik. Yani ne demek bu? Kültür tarihinden, edebiyat tarihinden, sanat tarihinden inanılmaz alıntılar, zikredişler var. Dolayısıyla bu romanı hem çok sürükleyici bir hikaye olarak, sıradan banal bir hikaye olarak okuyabilirken, aynı zamanda son derece entelektüel bir biçimde bütün Avrupa’ya ait üst anlatıların nasıl parodisinin yapıldığını ve altlarının oyulduğunu da örneklerle örebilirsiniz. Alegorik roman diyor. Neresi alegorik? Neyin alegoriti bu? Tam posmodernizm burada başlıyor.
O yüksek kültürle alt kültür, sıradan okuyucuyu kastediyorum. O mesafayı, uçurumu ne yapıyor Patrice Hüskind? Kapatıyor. Bu gap’in kapatılması da Death in American Literature mı, in American culture mı, Leslie Fiedler’in meşhur dediği uçurumu kapatın düsturunu inanılmaz bir biçimde canlandırıyor.
Yani hem çok entelektüel bir okuyucuyu tatmin edebiliyor Patrice Hüskind’in romanı hem son derece sıradan bir okuyucuyu da tatmin edebiliyor. Bir kere bu şart alanmış oluyor. Neden alegori? Çünkü bakın romanın adı aslında parfüm, koku değil. Koku diyoruz biz Türkçede ama Türkçesi belki bu bağlamda daha da çarpıcı. Neyin çok karşısı? Aydınlanmanın en önemli duyusu olan görmenin karşısı. Yani neyin mesele Patrice Hüskind’in koku adlı romanı? Gömme ile koku almanın sürtüşmesinin mesele. O yüzden Patrice Hüskind neyden yana reyini kullanıyor? Kokudan. Çünkü parfüm neyi örtüyor? Hayatın gerçeklerini örtüyor değil mi? Yani biz aslında leş gibi kokuyoruz. Ve özellikle romanın başlangıcında o Fransa Kralının relicesinin birisinin nasıl kana bulanmış, leşe bulanmış aslan gibi koktuğunu, Kraliçenin keçi gibi koktuğunu çok güzel anlatıyor. Yani Patrice Hüskind ne diyor? Kokuyu kandıramıyorsun çünkü koku nedir? Koku nefes alıp vermedir. Ama görme neyi görmek istiyorsan ona gözlerini açarsın veya kapatırsın. Bir de neyle dalga geçiyor paralel olarak? Hem aydınlanmanın külarsantrizmi ile neyi görürsem ona inanırım. Seeing is believing. Bu ara Nicholas Rogan Don’t Look Now filmindeki en önemli düstur.
Seeing is believing ve John Baxter Seeing is Believing düsturuna inandığı için nasıl da hikayenin, Daphne du Maurier’in hikayesinin sonunda hem de filmde gırtlağı kesiliyor değil mi? Neden? Çünkü çok saf bir biçimde gözlerine güvendiği için. Gözlerine güvenmek salaklıksa ne dolayısıyla yerle bir ediliyor? Aydınlanmanın gördüğüme inanırım.
Ispat kültürüne, pozitivizmine, bilim anlayışına ne yapıyor? Korkunç şekilde dil çıkarıyor değil mi? Salaksınız asıl önemli olan kokudur demeye getiriyor. Neler saklı bunda? Koku da. Koku, roman kendi kendisinin ikinci il kaynakçası aslında. Koku, arkayık zamanların düşmanı bulma, yaralıyı bulma, yaralanmışları kokuyla karanlıkta bile bulma becerisinin altını çiziyor değil mi?
Antekin, Jean Baptiste Grenuel, Roma’nın kahramanı, antikahramanı ne yapıyor? Bütün bulmak istediklerini bir tazı gibi koklayarak buluyor değil mi? Bütün kokuları ne yapabiliyor? Bakın burası çok önemli. Bütün kokuları harçalarına ayırabiliyor. Mesela sıradan insan kokusunu oluşturduğunda ne yapıyor? İşte biraz kedi pisliği, işte biraz durmuş, kesilmiş tereyağı, biraz şu, biraz bu. Ne yapıyor Patricks Hüskünt biliyor musunuz?
Gen DNA’nın çözülmesine ramak kalak aslında değişmez olan unsurları edebi bir biçimde aynen gen araştırmaları gibi parçalarına ayırıyor. Bu inanılmaz bir alt Tabii ki bunu Patricks Hüskünt bilerek yazmadı, hedefe yönelik yazmadı. Ama akıl, yani hangi akıl? Aklı eleştiren akıl. Aklın zafiyetlerini eleştiren akıl. Yani Patricks Hüskünt böyle bir postmodern değildir.
Hadi ya aydınlanma saçma bir şey gerizekalısınız hepiniz. Öyle bir şey değil.
Yani Patricks Hüskünt bilerek yazmadı. O olmadığı gizli yumuşak karınları manipüle ediyor bunlar. O olmadığı gizli yumuşak karınları manipüle oluyor bunlar. O olmadığı gizli yumuşak karınları manipüle oluyor bunlar. O öldürülen Christina Ricci’nin babası ona oğlum diye şey yapıyor. O öldürülen Christina Ricci’nin babası ona oğlum diye şey yapıyor. …….HATA
İlk Yorumu Siz Yapın