Tarih Tekerrür Ve Ekonomik Krizler 7.Bölüm
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=JDMMbwUrU8o.
Version 2.0
Amerika’yı dize getiren 1929 krizi gezegenimizin en büyük burhanı olmakla kalmadı. Bir de üstelik faizm namındaki uğursuz uygulamayı sardı dünyamızın başına.
Büyükşek lüden olmasaydı Almanlar Hitler’e mahkum kalmayabilirlerdi.
Almanya Amerika’dan çok farklı bir ülkeydi. Amerika dünyanın demokratik bir anayasıyla kurulmuş ilk devleti. Buna karşın Almanya 1918’e kadar bir imparatorluk. İkinci Wilhelm ve onun ünlü şansölyesi Bismarck. Mutlakiyetçi Meşritiyetçi Bismarck tarafından özenle yürütülen bir imparatorluk. İki ülke arasında ciddi anlayış ve görnek parkları vardı. Örneğin Amerika’da hükümetli iş adamları ve sanayiciler yönetirdi. Washington’un ağırlığını koyması New Deal’den sonra. Oysa Berlin. Berlin öyle değildi. Berlin kurulduğu ilk günden beri imparatorluğun ticareti ve sanayi merkezi. Ayrıca Alman entelektüellerinin ve milliyetçilerinin kalesi. Amerikan halkı başından biri liberal kapitalizme, lezzefere, devlet müdahale etmesin öğretisine inanmış olan bir halktı. Emniyetten eğitime kadar ne yapılması gerekiyorsa biz yaparız, kendimiz yaparız diyen bir halk. Oysa Almanya, kapitalizmden komünizme kadar hemen her ekonomik sistemi tartışan ve hemen her ekonomik sisteme inanmaya hazır kesimlere bölünmüş bir halk. Büyük düşünürlerin ülkesi. Karl Marx’ın vatanı Almanya idi. Engel’sin de öyle. Örneğin 1916-1922 yılların arasında ortaya çıkan Dadaist takım, o kuşağın imparatorluk geleneklerine, öftüreme duyduğu nefreti simgeler. Dadaistler Burjva sanatı dedikleri oluşumun tüm unsurlarını ortadan kaldırmaya çalışırlar, putları yıkarlar. Akıl hocaları, teorik akıl hocaları, yirmili yılların ünlü Alman Marxisti Karl Koch’tur.
Yirmili yıllarda Amerikalıların jazz dinlediklerini, Warsaw ile haşır neşir olduklarını düşünürsek, iki ülke arasındaki sosyal farklılık daha da bir iyi ortaya çıkar. Alman geleneği ekonominin merkezden yönetilmesi şeklinde olmuştur. Bu imparatorluk döneminde de böyleydi.
Weimar Cumhuriyeti döneminde de böyle, daha sonra Hitler’in Nazi döneminde de. Yine Amerika’dan farklı olarak Almanya’da, Telefon, postajerbetleri, demir yolları devlete ait gaz, su gibi kamu hizmetleri de öyle. Belediye sosyalizmi denilen bir uygulamak çok yaygındı. Belediyeler, real yönetime girebiliyorlardı. Örneğin madenleri vardı.
Ve madencilik yapıyorlardı. Alman Ulusal Bankası Reis Bank şahısmalıydı. Buna karşın yöneticileri imparator tarafından atanırdı. Şimdi ekonominin merkezden yönetilmesinin zararları da var, yararları da var.
Yararları kriz döneminde kaynakların hızlı harekete geçirilmesi, krizin atıtılmasının kolaylaştırılması, dev projelerinin anında uygulamaya konulması ve böylece işsizlikten kurtulma sürecinin kısaltılması. Öte yandan merkezden yönetilmenin alınan kararların politik mülahazalarla alınan kararlar olması, ekonomik verimliliği olması gibi bir sakıncası var.
Böylece yapılan işler yetinince verimi olmayabiliyor. Alman geleneği ulusal kaynakların ulusal çıkarları koruyacak şekilde yönlendirilmesi idi.
Almanya 1. Rah’dan itibaren, 1. Rah yani Kutsal German Roma İmparatorluğu zamanından itibaren dünyanın şefi olmaya niyetli bir uluslu ve kaynaklar hep bu yönde yönlendirildi. Oysa Amerika öyle değil. Amerikalıların dünya lideri olması neredeyse kerhendir.
Amerikalılar iki okyanusun koruduğu bir ülkede eski dünyanın işlerine bulaşmadan yaşamaktan pek mutlu idiler. Hatta çocuklarını deniz aşırı ülkelere göndermeye pek zor ikna edildiler. Almanya’nın eski dünyanın şefi olmak iddiasını fiiliyata dökmesi 1870’lerden sonra 1871 Almanya için çok önemli bir tarih. Bu tarihte Berlin başkenti oldu bu bir yana.
Ama konumuzla ilgisi yok gibi görünmekle beraber, ip bakışta yok gibi görünmekle beraber 1871 aynı zamanda Charles Darwin’in Disson Todemann İnsanın Alçalışı isimli kitabının çıktığı yıl. Bu kitap ve Darwin daha sonra Arman Milliyetçiliği’nin bilimsel temelini teşkil etti.
Arayan halklarının doğal üstünlüğü, sarı saçlı mavi gözlü kuzeyli kahramanların batım edeniyetinin yılmaz bekçileri olarak sunulması vs. vs. Bu sapkınlıklara zamanın aklı başında bilinen pek çok yazarı da revaç verdi. Aralarında işte Kondkamp, Gavinav, Stuart Houston ve hatta bir Yahudi Alfred Rosenberg vardı. Ürkçılığın halk arasında yayılması daha sonra 1910-1920 yılları arasında. Bu süretle esas itibariyle etnik bir mozaikten oluşan Almanlıların ülkçülüğü bilimselleştirilmiş oldu. Sanayileşme Almanya’da İngiltere’den çok daha sonra başladı. Buna karşın Bismarck’ın akıllıca yönetimi altında hızla yol aldı. Öyle ki 1910 yılına gelindiğinde Almanya İngiltere’nin iki misli çelik üretim hale gelmişti. Hatta o zamanlar ortada dolaşan bir fıkra da vardı.
İngilizler Almanlara bu işte ne kadar iyi olduklarını göstermek için saç teli inceliğinde bir çelik parçası gönderirler. Ve Almanlar bu saç teli inceliğindeki çelik parçasının üstüne bir delik açarlar ve İngilizlere iade ederler. Çelik demiryolları yapımında kullanıldı.
Güçlü bir ticaret filosu, makinalar ve tabi silah becephane. Almanya dünyanın en iyisi olarak anılmaya başlandı. Mükemmel bir yüksek eğitim sistemi. Alman bilim ve teknolojisinin sırrı buydu. Üniversiteler, teknik okular araştırdı, sanayi uyguladı.
Teknik ve kimya endüstrisi en gurur duydukları iki sektördü. Werner von Siemens Almanya’yı baştan başa aydınlattı. Emil Ratenao ülkeyi denir ağlarla öldü. Öte yandan Farben dünya kimya endüstrisinin başını çekti.
Almanya’nın ekonomik kalkınmasının çok önemli bir unsuru Alman bankacılık sistemiydi. Amerika’dan hatta İngiltere’den farklı olarak Almanya’da bankalar endüstriye finansman sağlamak üzere kurulmuşlardı. Kamuya kredi açmak değil. Ayrıca Hilsa Senetleri ve Bonolar yoluyla endüstri kuruluşlarına ortaktılar.
Birbirlerinin yönetim kurulunda kurullarında yer alıyorlardı. Tıpkı günümüzdeki holdingler gibi. Ancak o günlerde bu uygulama Almanya’ya mahsustu. Yine Amerika’dan farklı olarak Alman bankaları yasalara tabi idiler. Amerika’da 20’li yıllarda günde iki banka batıyor olmasına karşın Almanya’da böyle bir şey olmadı. Tam tersine Almanya’da bankalar birleşerek büyüdüler.
D bankaları denirdi. Deutschland’ın D’si. Bunlardan örneğin Deutsche Bank ile Diskontagesellschaft 1921’de birleşti. Hemen onun arkasından Dresdenerle Darmstadt Bankasının bir araya geldiler. Sonuç itibariyle kısa sürede Almanya’da bankacılık yarım düzine bankanın kontrolü altına girdi. Bu küçük ünlü ve endüstriyle yakın ilişkiler halindeydi. Yatay ve nikay büyüme sağlamak imkanları da oldu. Nitekim Marksizmin ünlü finans kapital kavramı da Almanların bu uygulamasından gelir. Alman bankaları ticaretin ve özellikle ihracatın gelişmesinde de büyük rol oynadılar.
Yüzyılın başında Almanya dünya ticaretinde ikinciydi ihracatta. Ve ihrac ürünlerinin yüzde 63’ünü sanayi mamulleri teşkil ediyordu. Ayrıca Almanya sermaye ihrac eden bir ülke halindeydi. 30 milyar dolar kadar. Bu sermaye ihracı sadece Amerika’ya değil, Kuzey Avrupa’ya, Balkanlara, hatta Türkiye’ye kadar uzandı. Kartelleşme ve gümrük duvarlarıyla korunma olan bir uygulamaydı. Böylece kartelleşen Alman şirketleri fiyatları iç pazarlarda yüksek, dış pazarlarda da düşük tutarak dünya ihracatının gelerek daha çok bir bölümünü ele geçirmeye çalıştılar. Ekonomideki büyük gelişme yaşamın diğer alanlarını sıçramakta da gecikmedi. Örneğin sinema. 1920-1932 Alman sinemasının altın yılları olarak bilinir. Örneğin Metropolis. Nostra Ratu, Dr. Caligari’nin muayenehanesi bu dönemin en parlak yapıtlarıdır. Hatta derler ki Hollywood ışık tekniğini, senaryo uslubunu Alman sinemasından almıştır. Billy Wilder gibi önemli, sonradan Amerikan olan yönetmenlerinde aslı Almandır. Dünya çapında dört büyük romancının yazı hayatına katılışları da bu döneme rastlar. Heinrich ve Thomas Mann kardeşler. Ve tabi olağanüstü Hermann Hesse ve Jevas Serman.
Heinrich Mann’ın Profesör Unrad adlı romanı daha sonra Mavi Belek isimli filme konu olur. Mavi Melek’e oynayan efsanevi kadın Malin Diyatri.
Film 1930’da Berlin’de vizyona girdiği zaman yer yerinden oynar. Sonra 1898 doğumunda Berthold Brecht var. Brecht bir epik tiyatro yazarı, aynı zamanda şair. Epik tiyatroyu sosyalis amaçlarla,
ideolojik ve toplumsal bir forum olarak kullanmayı başarmış bir yazar. Ülkemizde Kafkas Tebeşir dairesi ile Cesaret Ana ve Çocukları isimli eserleriyle iyi tanımır. Ve Rainer Maria Rilke 1875’de. Almanya’nın en büyük lirik şairi. Ayrıca geniş Rusya topraklarının aşığı Rodin’in ahbabı. Büyük düşünürler, büyük yazarlar, büyük şairler, büyük müzisyenler.
Dünyasında bunca daha iyi barındıran Almanya’nın, bu kadar güçlü bir intelijensiyası olan Almanya’nın sorunlarını barışçıl yöntemlerle, ya da hiç değilse Nazizmin tuzağına düşmeden çözmeleri beklenirdi. Ama böyle olmadı. Birinci Dünya Savaşı’nda uğradıkları ağır yenilgi izin vermedi. Birinci Dünya Savaşı’nda uzak bir yöntem. Birinci Dünya Savaşı’nda uğradıkları ağır yenilgi izin vermedi. Birinci Dünya Savaşı’nın neredeyse tesadüf sayılabilecek nedeni, Arşidük’ün Sırbistan’da bir suikasta kurban gitmesidir. Bunun üzerine Avusturya-Majeristan, Sırbistan’a savaş açtı. Avusturya-Majeristan, Almanya’nın kadir müttefikli olduğu için Almanya onların yanını tuttu.
Rusya’ya bir ürtematom verdi. Ürtematomu reddedince Almanya hem Ruslara hem de Fransızlara karşı savaşa tutuştu. Almanların büyük çoğunluğu, hatta S.P. de başlangıçta savaşı desteklediler. Kesinlikle hızlı bir sefer bekliyorlardı ama öyle olmadı. Savaş yayıldıkça yayıldı, uzadıkça uzadı.
İşçilerin, özellikle de maden işçilerinin askere alınması üretimi düşürdü. Ambargo konuldu Almanya’ya bir kıtlık baş gösterdi. 1917’de bu kıtlıkla beraber homurdanmalar yükseldi. 1917’nin sonlarında Berlin’de grevler başladı. Muhalifler fetih hırsının hükümetin gözlerini kör kulaklarını sağır ettiğini söylüyorlardı. Cephe gerisindeki askerler, özellikle dediğiniz işçilerle birlikte isyan ettiler. Kiel’de, Hamburg’da, Orta Almanya’da, hatta Münich’te Rus Sovyetlilerini örnek alan komiteler kurdular.
Almanya hükümeti var gücüyle yüklendi ancak başarılı olamadı. Aynı günlerde kadınların da dahil olduğu büyük bir kütle bir kurucu meclis seçti. Kurucu meclis Weimar’da toplandı ve Alman Cumhurbaşkanı’nı seçti. Ayrıca anayasa oylandı ve tek meclisi bir parlamento kuruldu, Reichstag.
1918 sonbaharındaki askeri bozgunlar ülkenin istilasının yaklaştığını haber veriyordu. İmparator William tahtını bıraktı, Hollanda’ya sürgüne gitti. Sosyaldemokratlar başa geçtiler. Onların yaptıkları ilk icraattan bir tanesi partinin ihtilacı kanadı Spartapüsleri tasfiye etmek oldu.
6-11 Ocak arasında tam da hafta. Almanya’nın demokrasi ile tanışması ne yazık ki yenilgi ve sefalet ortamında gerçekleşti. 28 Haziran 1919 Versailles anlaşmasının şartları çok ağırdı.
Almanya topraklarının %13’ünü, nüfusunun %10’unu, tarım arazisinin %15’ünü, demir madenlerinin %75’ini, kömür madenlerinin %26’ını ve Alsas’taki potasyon kaynaklarının tümünü kaybetti. Bu arada tekstil endüstrileri de gitti.
Müddetikler yüzlerce gemiye, lokomotife ve diğer taşıma araçlarına el koydular. Bunlara ilave eden Almanya çok ağır bir tazminat ödemekle yükümle kırıldı. O kadar ki Keynes, 1921’de Almanya’ya yüklenen borç yükünün Almanya’nın kaldırabileceğinin 3 katı fazla olduğunu söylüyordu. 1919 yılında Alman markının değeri savaş öncesi değeri %20 altındaydı. 1920’den sonra markın değer kaybı daha da hızlandı. Buna karşınvaynlar hükümetleri enflasyonla mücadele etmekte ağır davrandılar. Bunun birkaç nedeni vardı. Bir tanesi sanayicilerin enflasyondan kar ettikleri bir düzene alışmış olmalarıydı. Bunda nasıl olduğu belli. Borçlanıyorlardı Merkez Bankası’nın. Hebe borçlarını paranın değeri düştüğü zaman ödüyorlardı.
Bir ikinci neden, mine mark hükümetleri enflasyonlu savaş tazminatlarını ödememek için bir bahane olarak kullanmayı tercih ettiler. Bu konuda sanayicilerin desteği de tamdı. Çünkü açıkçası borçlanabilmesi için Alman ekonomisinin yeniden düzenlenmesi, yeniden yapılması gerekiyordu ve bu sanayicilerin işine gelmiyordu. Peki müttefiklerin Almanya’nın borçlarını silmek gibi bir niyetleri yoktu.
Bakta olmuyor Fransa 1923’te Rur Harçası’nı işgal etti. Rur madenlerinde çalışan Alman işçiler greve gitmek suretiyle işgale direnmeye çalıştılar. Bu defa üretim ortadan kalktı. Emprasyon daha da arttı.
1922’den itibaren ağırlaşan buhran marka olan, Alman markına olan güvenin bütünüyle sarsılması ile sonuçlandı. Fiyatların saat başı, şaka gibi değil saat başı arttı. Bizli görünmemiş bir emprasyon patladı. Almanlar bir somun ekmek alabilmek için fırına bir el arabası dolusu markla gidiyorlardı.
Alman ekonomisi tamamen çöktü. Alman ekonomisi
İlk Yorumu Siz Yapın