Tarih Tekerrür Ve Ekonomik Krizler 8.Bölüm
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=jM0qKJDa4H4.
Cıh имеve
1919 Versa’ya anlaşması Almanya’yı kaldıramayacağı kadar ağır bir yükün altına soktu. Borçlarını tahsil edemeyen Fransa Ruhr havzasını işgal etti. Ruhr madencileri greve getiler. Bunun üzerine üretim düştü, enflasyon yükseldi.
1922’den itibaren buhran ağırlaştı ve sonunda Alman markına duyulan güven tamamen kayboldu. Fiyatların saat başı arttığı bir enflasyon başladı. O kadar ki Almanlar bir somon ekmek alabilmek için bir el arabası dolu markı fırına götürmek zorunda kalıyorlardı. Alman ekonomisi tamamen çökmüştü.
Ağustos 1923’de Malina Bakanı sosyalist Hilferdin Çavdar parası diye yeni bir para birimi ortaya çıkardı. Paranın değeri Çavdar bitkisini temel alıyordu. Çavdar parası 3 ay kadar tedavilde kaldı. Sonra yerini Renten marka bıraktı. Renten irat demek. Renten markı irat parası şeklinde çevirebiliriz. Renten markın karşılığı olarak ülkedeki tüm mürk ve sanayi kaynakları gösteriliyordu. Onların üzerinde yapılan ipotek gösteriliyordu. Zaten adı da buradan geliyor. Renten mark. Renten mark sadece iç ödemelerde kullanılıyordu. Ve bir Renten mark, bir trilyon kağıt marka tekabül ediyordu. Düşünün enflasyonun boyunluklarını. Ama buna rağmen durdurmayı başardılar.
Kustas Stresman Almanya’nın en yetenekli politikacılarından biri olarak bilinirdi. Stresman, Maliye Bakanı ve zamanı Merkez Bankası başkanıyla el ele verdi. Enflasyonu düşürmeye başardılar. 1924’te altın esasına dayalı yeni bir para birimi çıktı. Renten mark. Çavdarı bırakıp altını esas alan Stresman bundan sonra
komşularıyla Avrupa’nın diğer büyük ülkeleriyle iyi ilişkiler geliştirmeye çalıştı. Başarıda da böylece kredi huslukları açıldı. Savaş tazminatı ödemeleri daha makul seviyelere indirildi. Alman ekonomisi nefes aldı. Tam dengesini buluyormuş gibi dururken
1929 krizi patladı Karaklasha. 1929 krizi Almanya’ya anında sıçradı. Çünkü Alman sanayi sanayi ihracatla ayakta duruyordu. İhracat kesilince sanayide durdu. Büyük çöküntü sakinleşmiş gibi duran Alman siyasetini karıştırdı. Almanya’da o kadar çok siyasi parti ortaya çıktı ki parlamenter bir hükümet kurmak neredeyse imkansızlaştı.
Reichstag’da iki kişi bir araya gelip bir konu üzerinde karara varamıyor gibiydiler. O kadarki 1930’dan itibaren Alman hükümetleri ülkeyi kanun hükmündeki kararnamelerle yürütmek zorunda kaldılar. Siyasi kaos bir süre komünistlerin işine yarar gibi göründü.
Ama kargaşadan esas faydalanan Naziler oldu. Hitler’in Nasional Sosyalist Partisi. Şansörle Greening ekonomik krizle uğraşa dursun. Naziler ardada radikal söylemler geliştirdiler. Olmadık çözüm önerileri getirdiler.
Öte yandan Almanların milli duygularına hitap eden sloganlar, efsaneler yaydılar. Savaş muhallebiyetinin ve ekonomik krizin faturasını çözülmüş gruplar dedikleri
komünistlere, Yahudilere, Çinganelere çıkartan milliyetçi demeye dilim varmıyor çünkü biz Türkler milliyetçinin böylesini bilmeyiz. Öküz söylemler. Milliyetçiliği öyle abarttılar ki müziğin bile Almanya’ya uygun olanı ve uygun olmayanı çıktı. Hitler ve onun ikinci adamı Göbelse göre iyi Alman müziğini üç adam yapardı.
Birincisi Ludwig van Beeshoorn, ikincisi Richard Wagner, üçüncüsü de Anton Bruckner. Beethoven yaşasaydı ne derdi bilinmez. Ama Hitler’e göre ruhu itibariyle bir Alman kahramanlığı olan bu adam kendisinin manevi yoldaşıydı. Hitler Wagner’ın müziğini, özellikle Tristan’ı notalarını sırt çantasıda, savaşın ortasında taşıyacak kadar güceltiyordu.
Bunda adamın yazdığı bir risalenin katkısı olduğu muhakkak risalenin adı, müzikte Yahudilik. Anlattığı da Yahudilerin Alman müziğini nasıl gözlaştırdıkları. Sonra tanıdığımız bir başka isim Herbert von Karajan. Herbert von Karajan, Nancy Partisi’nin üyesiydi. Daha iyi mevkilere gelmek için öyle olduğunu söylerler. Sonra Richard Strauss, Richard Strauss Reich Müzik Odası’nın başkanıydı. Şansölye birinin krizden kurtulmak için çırpılıyordu. Yeni vergiler ihtas etti. Buna karşın azine gelirleri %30 düştü.
Richard 4 milyar markı buldu. Bunun üzerine devlet tasarruf debirleri almaya yöneldi. Bunların arasında emekli maaşlarının ve memur maaşlarının kısılması vardı. Bu arada kendi işsizlik sorunlarıyla uğraşan Amerika yanlış bir kararla gümrük duvarlarını yükseltti. Amacı kendi sanayisini korumaktı. Ancak gümrük duvarları Almanya’nın ihraatının toptan kesilmesiyle son buldu. Brüning’in kemer sıkma politikaları da böylece boşa gitti. Şimdi buradan bakınca Brüning sıkı para politikasını terk etmeli daha radikal çözümlere göndermeliymiş. Öyle görünüyor. Ancak başkan Hoover ve Roosevelt gibi Brüning de kriz yönetiminde deneyimsizdi.
Sıkı para politikası uyguluyordu. Oysa sıkı para politikası Keynes’in dediği gibi, çöküntü denenlerinde işlemiyordu. Roosevelt’in Keynes’in haklı olduğunu teslim etmesi için Amerika’nın ikinci dünya savaşına girmesi gerekmişti. Brüning’in sandalyesini Hitler’e teslim etmesi gerekti. 1932’de parlamentodaki en çok koltuk sayısı nazilerindi.
Gerek generaller, gerekse sahici politikacılar, işleri bir tek onların düzelteceğini söylüyorlardı. Sonunda Cumhurbaşkanı Paul von Hinderburg ikna edildi. Brüning gönderildi. Yerine Hitler şansölyeye getirildi. Şimdi kapitalizm ile bürokratikleşmenin bir arada yürümeyeceği yaygın bir kanıdır. Yine derler ki, eğer bu doğru olsaydı, Hitler rejiminin kapitalizmin sonunu getirmesi gerekirdi. Ama böyle olmadı. Tersine 1933 sonrası meydana gelen gelişmeler kapitalizm ile bürokrasinin pek güzel bir arada çalışabileceğini gösterdi. Hitler Almanya’sında özel mülküete dokunulmadı. Ama işleyiş biçimi yönlendirildi.
Bir başka deyiş ile özel mülküet kaldı. Serbest piyasa gitti. Ağır sanayinin hareket alanı, Nazilerin iç ve dış politikalarını etkileyemeyecek şekilde kısıtlandı. Endüstriyi daha küçük ve birbirlerine bağlı gruplar tarafından yönlendirildi.
Bu bağlamda Nazia ekonomisinin siyasi irade ile uzlaştığını söyleyebiliriz. Hitler kapitalistleri, kapitalistler Hitler’i kullandılar. Hitler benzeri bir ilişkiyi Hünkerler ile de geliştirdi. Hünkerler dediği Alman toprak ağları. Naziler güvenebilecekleri bir toprak ağası sınıfı oluşturmaya çalıştılar. Bu amaçta 700 bin çiftçiyi organize ettiler.
Bu çiftçilerin ayrıcalıkları vardı. Örneğin arazileri ipotek edilemiyordu. Arazilerini istedikleri kadar büyütebiliyorlardı. Ayrıca ürün fiyatları da korunuyordu. Bütün bu uygulamalar elbette küçük çiftçilerin aleyhineydi. Ama ne kal. Franklin Roosevelt’ın Amerika’da yürürlüğe koyduğu alt yapı inşaatı atarını Hitler’in çok daha hızlı gerçekleştirdiğini görüyoruz. 1933’de işsizlik sorunu hemen hemen ortadan kalkmıştı. Ancak kitlen enflasyonu önleyemedi. Her zaman bilinen bir iş yaptı. 1936’da fiyatları dondurdu. Hemen ardından sıkı bir planlama ve denetim mekanizması yürürlüğe koydu. Örneğin deri sanayi. Deri sanayini denetlemek üzere bir deri kontrol ofisi kuruldu. Deri kontrol ofisi bir yandan fabrikalara ham deri sağlıyor. Öbür taraftan fabrikaların ürünlerinin kime nasıl kaça satılacağını kararlaştırıyordu. Bu da tabi kontrol memurlarıyla fabrika sahipleri arasında sürekli alışveriş demekti. Fabrika sahipleri kotalarını arttırmak için nüfuzlarını kullandılar, rüşvet vs. gibi karanlık işler aldı yürüdü. Hav madde hükümetin düzenlediği bir listeye göre taksin edildi fabrikalar arasında. Tabi listenin en başında silahlı kuvvetler ve onların ihtiyaçları geliyordu. Ancak bunun söylenme kadar kolay bir iş olmadığı ortaya çıktı.
Çünkü örneğin bir bidon benzinini silahlı kuvvetlere verdiğiniz zaman bunu bir başka fabrikadan esirgiyorsunuz anlamına geliyordu. Bir süre sonra ham madde alamayan fabrikalar veya malları nakledemeyen fabrikalar birbiri arkasına durmaya, işlerini kapatmaya başladılar. Böylece kimin nerede ne yaptığı, kime ne tek taksim ettiği bilinmez bir hale geldi.
Sonunda Hitler savaşının ortaya yerinde listeyi iptal etmek zorunda kaldı. Ekonominin merkezden idare edildiği durumlarda verimlilik esasının gözden kaçırılmazdır. Böyle durumlarda fiyatlar ekonomik kısaslara göre değil politik mülazalara göre belirlenirler. Kârlık bir malın üretilip üretilmemesinin esası olmaktan çıkar. Fiktis bir kavram hâline gelir. Almanya’da da bu böyle oldu. Zarar eden fabrikaların kapanmasına izin verilmedi mesela. İşçiler günlük tayınlarını almayı sürdürdüler. Ayrıca Hitler bir iştah yaptı. İşçileri bir askeri kamp nizamı altında toparladı. Bir cephe oluşturdu bu çalışma cephesi adı verilen. Bu da yetmedi. Gençleri yılın 6 ayı çalışmaya zorladı. Bir başka grup da orada çıktı. Bu arada silahlanma, özellikle de hava silahlanması 1933’ten beri sürüyordu. Hitler gerek savaşta aldıkları yenilgiye gerekse ekonomik kaosa bir başka açıklama daha getirdi. Almanya’nın toprakları alman halkına yetmiyordu. Ve yaşam alanına ihtiyaçları vardı. Lebensraum. Lebensraum için en müsait topraklarda Rusya’da ve Kolonya’daydı. 1930’a da bir manevrayla Versa’ya anlaşmasının silahsızlanılırdı. Rheinland’a asker yediler. 1938’te döndüler, kadimli tepikleri Avusturya’ya getirdiler. Aynı yıl Çekosavakya’yı parçaladılar. Avrupa Devletleri’nin müdahalesi 1939’da, Kolonya’nın işgalinden sonra. Hitler bu saat tarihten sonra kendisini birçok cephede savaşır buldu. 1941’de Amerika savaşır duyunca işler biz bütün içerinden çıktı. 3 sene sonra 1944’de Almanya çözülmeye başladı.
Nisan 1945’te Hitler intihar ettiğinde Almanya tam bir harabe halindeydi. Müttefikler Doğu Almanya’nın çoğunu Kolonya ve Sobiyet Rusya’ya verdiler. Geri kalan Alman toprakları Fransız, İngiliz, Amerikan ve Sobiyet bölgeleri halinde dörde bölündü.
Sobiyetlerin bölgesi Alman komünistlerinin oluşturduğu Doğu Almanya oldu. Diğer 3 bölgede birleşti Demarkotik Alman Cumhuriyeti.
Konrad Adenauer’dan olmasaydı Sobiyetler Birliği Almanya’nın birleşmesine daha 1950’lerde izin verirdi diyenler bu iddialarını Sobiyetlerin Avusturya’nın birleşmesine o yıllarda izin vermesine bağlarlar. Ancak 1949’da Batı Almanya’nın şansörliğine getiren Konrad Adenauer, Rusya’nın demokratıdır kendisi.
Ne de Koyu bir şüphecidir şüpheler, ne de Sobiyetler Birliği’nin Almanya üzerindeki emelleri. Bu nedenle Batılı ülkelerle sıkı ilişkiler geliştirir. O kadar ki 1955’te Almanya’yı NATO üyesi yapar ve 1958’te sonradan Avrupa Birliği’ni oluşturacak olan oluşumun içine sokar.
Adenauer, Alman ulusunun gerçek isteklerini Batı Almanya’nın temsil ettiği hususunda ısrarcıdır. Hürteşe biz kapitalizmi Almanların istedikleri düzendir. Adenauer, Alman ekonomisini diriltir. Göz alıcı bir ilerlemenin mimarı olurken kurallarıyla biraz oynanmış, duruma biraz adapte edilmiş kapitalist yöntemler kullandı.
Sanayide ve ticarette özel teşebbüs hakimdi. Buna karşın vergiler adam akıl yüksekti ve buradan elde edilen gelir geniş bir sosyal hizmetler ağı yaratmakla kullanıldı. İşçilere çalıştıkları şirketlerin yönetiminde söz sahibi olmalarını getiren 1951 kanunu pek de kapitalist uygulama sayılmazdı ama olsun.
Alman ekonomisi ayrıca Batı Almanya, Polonya, Çekosavakya gibi ülkelerde yaşayıp da memleketlerine dönen 10 milyondan fazla Alman’ı da barındırmak durumunda kaldı. Kore’de Adenauer’a 1963’te yol verilmiş olmasını sert mizacına bağlarlar. Özellikle de birlikte çalıştığı insanlara karşı.
Buna karşın onun muhafazakar ekonomi politikaları kendisinden sonra gelen iki Selefi tarafından da başarıyla uygulanmıştır.
Ludwig Erhardt ve Kurt Kisinger.
Altyazı M.K.
İlk Yorumu Siz Yapın